Yeniden merhaba,
(O topraklarda þu an yaþayan ve o topraklardan ayrýlmýþ olan ve her dem o topraklara hasret çeken hemþehrilerimin yazýlarýma göstermiþ olduklarý teveccühten dolayý teþekkür ederim. Allah ömür verirse her cuma yeni bir yazý ile karþýnýza çýkmayý arzu ediyorum. Saygý ve sevgilerimle. Hayýrlý ve bereketli cumalar.)
![]()
Bu topraklardan mecburi ayrýlýþýmýn otuzuncu yýlýný yaþýyorum. Bu ayrýlýðýn sebepleri derinlerdedir. Birileri için yüzler karasýdýr. Benzer ayrýlýklar defalarca yaþanmýþ, yaþanmakta; irin tutmakta ve sürekli patlatýlan bir yaradýr. Bu meseleyi bazý köylerin çoðu evinde olan, zindan denilen odanýn zifir karasý en dip köþesine atýp üzerine de perdeler çekiyorum.
Memleketten ayrýlma sebeplerini çok fazla kurcalamadan bu topraðýn güzel yanlarýný görmeye çalýþtým her daim. Hasretimin kayýtlara her dem düþen acýsý küme küme olup uzak diyarlarda büyüdü, büyüdü.
Öðrencilik yýllarý hariç, otuz yýl süresince bu topraða geldiðimde çoðu zaman bir haftadan az zaman kaldým. Bayramlar aceleye, yaz tatilleri ise çalýnmýþ vakitler gibi geldi. Günlerin ve saatlerin bitmemesi için üstünü basa basa yaþamaya çalýþtým.
Bu topraðýn her mevsiminin yüzlerce hatýrasý sizde olduðu gibi bende de vardýr. Saklý zamanlarýn sevda ötesi demlerinde, bendeki hüzünleri sevinçleri kaðýtlara döktüm. Kalemin bana küsmediði demlerde, yýllarca kelimenin, cümlenin duruþuna, virgülüne noktasýna dikkat etmeden, söylenilmiþ barak havalarý ya da uzun havalar üstüne bir daha beste yapmaya çalýþtým. Ziyadesiyle hasretini çektiðim günlerde memleketimin fotoðraflarýný renkli dosya kaðýtlarýna yapýþtýrýp altlarýna notlar düþtüm. Ve hatta memleketimden getirdiðim kýrmýzý felhan topraðý bir sahana koydum üstüne de küçük zeytin dallarýný diktim.
Yazdýklarýmý kimseyle paylaþmadým; kendime yazdým, içimdeki benle paylaþtým.
Ýþin hakikati þu idi: Bulgur aþýný yufka ekmekle yemeyenler, sabahýn ilk ýþýklarýnda nohut ya da ciðer kavurmasý dürümünü hasretini çekmeyenler yazdýklarýmý anlamazdý.
Þayet sofraya tahin helvasý konulmuþsa gözüm týrnaklý ekmek arar. Zeytin toplama zamaný öðle yemeði molasýnda yediðimiz helva dürümünü yapmak isterim. Helva dürümünü toprak üzerinde yapmayanlar o tadý bilemezdi.
Kahvaltý kelimesini yýllar sonra öðrenmiþ biriydim. Soframýzda sadece peynir ve zeytin vardý. Kiþi baþý bir tane düþen iki santimlik küp þeklinde peyniri “gýdým, gýdým” yiyenler ancak benim harflerimi okur ve hissederdi.
Açýk büfe kahvaltý sofrasýna oturanlarýn kepir bir toprak üstünde su, kuru iken ýslatýlmýþ yufka ekmekle kuru üzüm ile bir dað baþýnda sabah yemeðini yemeyenler hissimizden, tarifimizden anlamazdý.
Resmi okullara girmek için yamalý pantolonla boydan poz vermiþ olanlar, çekilen hususi ýstýrabýmý ancak anlardý.
Bu topraklarda yaþayan sahipli ya da sahipsiz her türden itin sesine bile hasret kaldýðým günler oldu. Özellikle karlý ve yaðmurlu günlerin gecesinde ne zaman bir it havlasa kendi köyümün ve þehrimin itlerinin sesini duyar gibi oldum. Çaput minder ve yorganla toprak dam üzerinde yýldýzlar arasýnda hayal ülkesini dolaþýrken o köpek seslerin eþlik etmesini nasýl unuturdum?
Bahar mevsiminde manavlarda, marketlerde satýlan çilekleri gözüm görmez ama paketlenmiþ yeþil erikler beni sandýk sandýk yük tuttuðumuz bahçeleri gezdirir. Bir yandan da anamýn yaptýðý nane ve sarýmsak kokulu yeþil erik tavasý yemeðinin hissetmeye çalýþýrým. Deðil otuz yýl, elli yýl da o topraðýn yemeklerini yememiþ olsam da onlarýn kokusunu bin kilometre fazla uzaktan alýrým.
Yýllardýr bu tatlarý bir de kalemin ucuyla yaþamaya çalýþýrým. Yazarken þaþýrýrým. Meðer yazýlacak ne çok þey varmýþ. Bu topraklarda yaþanýlan her ne varsa bir bir harf olup sayfalara dökülmek istermiþ. Çýraklýk üzerine, ramazan üzerine, düðün üzerine ve hatta genç kýzlarýn çeyizi üzerine söylenecek, yazýlacak uzun satýrlar varmýþ.
[3gp]bwFX_cQu2Ll[/3gp]
Bir esnafýn “Canýn sað olsun abi” deyiþi bile ben de ne izler býrakmýþ. “Kardeþler Lokantasý” sahibi Mehmet Usta’nýn bazýlarýnca deli, bence o þehrin velisi olan Cemo’ya her sabah hususi salata hazýrlamasý ve Cemo’nun da o salatayý özenle yemesini yazmamak ayýp olurdu.
Özetle, o þehirde ve o þehrin köylerinde her dem ufka baktýklarýnda yeþil zeytin aðaçlarýyla gözlerini farkýnda olmadan dinlendirenler, gurbetin çocuðu olmuþ o topraða her daim hasret çeken birisinin hasretlerini, kýyýda köþede kalmýþ hatýralarýný okuyacak ve “Le bu da mý varmýþ yorum?” diyecekler.
1978’in eylülünde on altý yaþýnda ayrýldýðým günden beri o topraklarý hafif acýlý mercimekli köfte ve yanýnda içilen ayran tadýnda özlerim. Bir yandan da kayýp senelerin çarpýmý sonrasý yaptýðým saðlamanýn hesabýný bir kenara koyup o þehrin sokaklarýný, kahvelerini ve bilumum avare vakit harcanan yerleri bir bir dolaþýp, gördüðüm her gencin ayaklarýna kapanýp, “Aman okuyun, kendinizi iyi yetiþtirin.” demeyi çok isterim.
Kýsaca çýkýnýmdan belki çok azim ve þatafatlý ifadeler çýkmayacak ama avuç avuç hasretler ve bencileyin tespitler iki noktanýn, virgülün ve hatta noktanýn kullaným mekanýna aldýrmadan yazýldý ve yazýlacak.
Ýþte böyle...
Bu þehri seven, özüne vefasýný her dem saðlam ya da berk tutanlara muhabbetle…