Kadýn milleti bekler.
Ýster.
Umar.
Diler.
Söyler.
Erkekler kendi aralarýnda bu beþliye “dýrdýr” diyorlar.
Söylerler diye. Ýstediklerini, beklediklerini ifade ederler diye.
Tabii ufak bir sorun var.
Ýfade etmezler tek. Ýfade edip dururlar! Tekrar tekrar.
Çünkü erkeklerin kulaklarý deliktir.
Birinden girer diðerinden çýkar.
Sevgililer gününde bir tane kulak týkacý hediye etmeli onlara. Tek, bir tane.
Yok ama, siz kadýna karþý üç maymunu oynamayý seçiyorsunuz.
Görmüyorum, duymuyorum, bilmiyorum.
En güvenlisi.
Hiiiçç bulaþmayayým daha iyi.
Maymun baþýnýza iþ açar da haberiniz olmaz biliyor musunuz?
Bu suskunluk hiç hayra alamet deðildir iliþkilerde. Karþý suskunluk olarak yansýr size ki iþte buna kabullenmek diyoruz.
Ama neyi?
Onlar size dýrdýr ederken siz aslýnda artý hanedesiniz. Dýþtan dýþa dertlerini derken, içlerini dökerken hâlâ “muhatapsýnýz” ki bu iyi bir þey. Size dönük biri var karþýnýzda. Bu, bu demek.
Hepiniz çizdiðim robot resme uymuyorsunuz elbet. Bazýlarýnýzýn elleri yok.
Üç maymuncu deðilsiniz.
Duymuþsunuzdur, görmüþsünüzdür, bilmiþsinizdir, yetmemiþ anlamýþsýnýzdýr.
Hem onu hem de kendinizi paylaþmýþsýnýzdýr. Kaybetmeden kazanmýþsýnýzdýr size dönük yüzü.
Sizi kutluyor “alkýþ!” diyoruz. Kesmiyor, yýldýzlý pekiyi veriyoruz.
Amma ve lâkin bazen “ihtiyaç sahibi” sizi olduðunuz gibi kabul etmiþ olur hani. Her þeyinizle hâlâ ayný olmanýza raðmen. Öbek öbek duygusal boþluklara raðmen, artýk söylese de duymamanýza raðmen kabullenmiþtir ya hani.
Ama bu kabulleniþin sonucu nedir acep?
Hiç buna mesai harcamýþlýðýnýz var mý?
Aranýzdaki mesafeden görebiliyor musunuz onu?
Seçebiliyor musunuz yüzünü?
Size artýk anlatmýyor. Sizden hiç bir þey beklemiyor, istemiyor.
Farkýnda mýsýnýz?
Umurunuz da mý?
Öyle bir duvar örmüþsünüz ki önünüze, üstünde koca harflerle “yaklaþma çarparsýn” yazýyor!
E o da yaklaþmýyor zaten, deli mi?
Ee ne oldu?
Ýkinizde de bir huzur bir huzur.
Ne soran var, ne isteyen, ne bekleyen..
Oh..
Bu sizin rahatlýðýnýz, sizin tarafýnýzdan görülenler.
Kadýn artýk paylaþamadýklarý, anlatamadýklarý, içinde patlattýðý öfkeleri, kýrýla kýrýla kýrýlacak yeri kalmamýþ haliyle karþýnýzda duruyor.
Sessiz. Sakin. Kabullenmiþ.
Önceden neydi o öyle, hem kendisiyle didiþiyor, hem sizinle.. Aaa...
Sus þöyle iþte..
Ne huzurluyuz. Ne sorunsuzuz. Hiç kavga etmiyoruz artýk aman da ne güzel.
Hý hý. Çok güzel.
Sizin o güzel diye gördüðünüz huzur aslýnda ne biliyor musunuz?
Hiçlik.
Yokluk.
Ýçi boþ bir huzur.
Ýçi boþ bir sukunet.
Boþ. Tükenmiþ. Aþýnmýþ.
Duygularýndan sýyrýlmýþ.
Ruhen kilometrelerce uzakta.
Ama figür olarak orada. Olmak zorunda olduðu kadar. O zorunluluk –herkese göre deðiþen- her ne ise?- ortadan kalkýnca o figür de yok olacak söyleyeyim...
Siz de arkasýndan bakakalacaksýnýz.
“Aaa niye her þey güllük gülistanlýktý, ne oldu ki þimdi?
Ne olmadý ki mirim?
Kafanýzý, gömdüðünüz kumdan çýkarabilseydiniz, görecektiniz ne olduðunu.
O kabullendikçe, siz rahatladýnýz.
O sustukça, sorun çözüldü sandýnýz.
Dokunsaydýnýz, bilmeye gönüllü olsaydýnýz ortaya dökülüp saçýlacaklarla uðraþmak zor gelirdi size.
Netekim hiiiçç elleþmediniz. Býraktýnýz daðýnýk kaldý.
Susmak kabullenmekti.
Kabullenmek vazgeçiþ.
Bilmediniz.
Bilemediniz.
Bilmek istemediniz.
Üstelik vazgeçisi görmenize, duymanýza raðmen sahiplenip geri dönüþe çeviremediniz.
Üstünüze bile alýnmadýnýz.
Bu da sizin seçiminiz.
Vazgeçildiniz.
Tebrik ederiz.
Giden gitti.
Geçmiþ olsun...
alýntý