Bu resimde gördüðünüz yaþlý adamla biz yýllar geçirdik. Onu 1982 yýlýnda kaybettik. Daha sonra ne zaman ki bayram geceleri ve sabahlarý geldi kýymeti bir kez daha anladýk. Onun gür sesi, verdiði paranýn bereketi, baba gibi bir baba, ýþýltýlý bir dede olmasý ve el öpmenin hevesi her daim onda aranýr oldu.
Bu adamla yýllarca bahçe ve dað yollarýnda beraberce eþek üzerinde gittik; aðaç piçi kýrdýk, fýstýklarýn týrtýrlarýna baktýk. Her yaptýðýmýz iþ sonrasý ondan harçlýk alma ayrýcalýðýný bilir, bu da yetmez, her ne zaman yolda onu görsek bir kaç kuruþ alýr ve dünyanýn en mutlu çocuðu biz olurduk.
![]()
Biz onunla kýþ ve yaz geceleri de geçirdik. O tek kanallý ve sadece bir istasyon çeken Grundig markalý radyosunun baþýna geçer saat 19 ajansýný büyük bir dikkatle dinler, zaman zamanda kendine göre yorumlar yapar, ses çýkaran olursa da ciddi bir þekilde müdahale eder ve bazen de baðýrýrdý. Gazetenin gelmediði, televizyonun hâyal bile edilmediði o yerde, dünya ile tek baðlantýsý olan bu aletin kýymetini bilirdi. Þimdilerde o günleri hatýrlamak adýna, her ajans kelimesi duydukça 30 kusur yýl geriye gider ve o adamý bir kez daha anarým.
Týrabzanlarý olmayan, geniþ merdivenli, bir defasýnda eþiðin yýkýlmasý sonrasý upuzun tahta merdivenle çýkýlan iki katlý yerin en üst kattaki odada otururlardý. O zamanlar onun dört çocuðu vardý. Akþam ve gece hayatlarýnýn tamamý neredeyse bir odada geçerdi. Evlenen ikinci oðlu askere gidince hanýmý da bu odada kalmýþ; dip oda dedikleri yerde ise -birbirlerini anlamakta zorluk çekseler dahi- diðer iki oðlu ayný yeri paylamýþlardý.
Kýþlar þimdiki gibi deðildi elbet. O zamanlarda tandýr baþýnda yapýlan muhabbetler, bir arada olmanýn en güzel tarafý idi. Kare þeklinde, dört kenarý boþ, tahtadan yapýlmýþ bu sandýðýn içine üzeri küllenmiþ ateþ mangalý konur ve üzerinde sýcaklýðý muhafaza etmesi için çaputtan yorgan örtülürdü. Neredeyse bütün kýþ bu tandýr sandýðýnýn baþýnda geçerdi. Her türlü yorgan kavgasý yapýlýr; bir arada olmanýn muhabbeti ile geçmiþe ait ne varsa defalarca ortaya dökülür, köyde yaþayan ve yaþamýþ olanlara ait hatýralar yenilenirdi. Bazen de dedikodu yapýlýrdý. Bunca muhabbet arasýnda evde bulunan tek tük kitaplar okunsa da, ders çalýþma mekanýydý da orasý. Okula giden çocuklar gaz lambasý altýnda bu kürsü üzerinde ders çalýþýrlardý. Ayrýca askere giden abilerinin hanýmý okuma yazmayý burada, gaz lambasý altýnda öðrenmiþti.
Her yaz geçmiþ seneden daha bereketliydi. Her þeyde farklý lezzet vardý o günlerde. Hayir (incir) toplama zamanlarýndaki tavada yapýlan çayýn lezzeti isi bambaþka idi. O adamýn hanýmýnýn getirdiði peynirde ise farklý bir tat vardý. Tuzlu peynir sýcak su ile ýslanýr taze tadý verilmeye çalýþýlýrdý. Ve hatýrladýðým kadarýyla da sofrada sadece açma ekmek ve yaðlý peynir olurdu. Bembeyaz toprak üzerinde oturup yediðimiz kahvaltý zamanlarýný bu resimde görülen genç adamhatýrlar mý acaba? Yoksa zamanlarýmýz çok mu farklý idi?
Dýþýndan bal akan altýn sarýsý hayirleri yemek, onlarý aðaçlardan bir bir toplayan fââllere yardým etmek, altýna yaprak döþeli demir sepetdeki hayirleri sandýklarý ayarlayan adama götürmenin farkýný þimdi kim yaþar? Yaþamazlar. O bereketi bulamazlarda ondan. Ýþin doðrusu –Hurmacý Ali dýþýnda- ne o bereketleri yaþamak isteyenler var, ne de o topraklara ata yadigari deyip dört elle sarýlan kalmýþtýr.
O zamanlar resimdeki o adam þimdilerde kimsenin bir daha asla tadamayacaðý alýn teri hayirleri tek tek eline alýr, çoðu zamanda iyilerini üste gelecek þekilde ayarlayýp dizerdi. Bu malýný iyi göstermemi yoksa, iyi olmayanlara kýzmamamý bunu o da bilmezdi. Kim istemez iyilerin hep üste olmasýný. Bunu kendi emeðinde yapabilirdi. Malý iyi görünsün ve emeði iyi satýlsýn hesabý vardý belki de onda. Hangi komisyoncu ne derse desin. Elbette bu sadece hayir için geçerli deðildi. Zamaný gelen bütün meyvelere de ayný düzeni saðlardý. Onun yaptýðý iþ hemen hemen buydu; çoðu zamanda kendisi çalýþmaz, adam gibi adam çalýþtýrýrdý.
Bir de hayir zamanlarýnýn gece vakitleri vardýr. Hayir zamanlarýnýn gecelerine tanýklýk edenlerden birisi de bu resimdeki genç adamdýr. Geceleri taht üzerine uzanýp seyrettiði dolunayýn güzelliðini, yýldýzlarýn sayýsýný çoktan unutan bu genç adam, þimdilerde o yýldýzlý geceleri anlatmayý aklýna getirmiyordur. Karanlýk çöküp sinema vakti gelince, gece bekçiliðini býrakýp aðasý ile beraber sinemaya kaçtýðýný kime söylesin? Avucunun içi gibi bildiði yollarý gecenin geç vaktinde dönmek onlar için hiç zor olmazdý. O zamanlarý hiçte zor olmayan o yollara þimdilerde dönmesi çok zordur. Aþaðý ve yukarý yol denilen arýklý, çaylý yollar bile deðiþmiþtir. O falhenli topraklara dönse bile onu sinema vakitlerinde gözetleyen babasý yoktur gayri. Oralar içinde garip bir hasret olarak kalacaktýr. Bunu ne çocuklarý bilecek ne de torunlarý.
Bu genç bilir ki, ne hayirliðin altý sekisinde olan cevizi silkecek adam vardýr, ne de o cevizin yeri durmaktadýr. Aðaç olan toprak ne oldu demeyin. Yýllarca üzerine çýkýpta dutnu yediði aðacýn üzerindeki ne serçeler, ne de süngerle vurduklarý hayir cücüklerinin torunlarýnýn torunlarý uçmaktadýr oralardan. Nesil bir bir tükenmektedir. Çeþidini sayamadýðý miþmiþler adý saný yok olmuþ kime desin? Hakikatte yeri olsa da baþka bir alem olmuþtur oralar gayri. Ne güzelim aðaçlar ekilir, ne de ekilecek toprak vardýr. Bir gidin görün bakýn nasýl viraneye dönmüþtür onca hatýranýn yaþandýðý yerler. Katranlý yollar geçmektedir oralardan. Ne yaþlý adama ait bir eser, ne de genç adama ait bir hatýra kalmýþtýr. Adý saný silinen sadece onlar mý? Onun sahiplerinden, Topal Ali Osman, Hacý Mustafa, Hacý Ahmetleri hatýrlayan kaç kiþi kaldý? Hele birde bayramlarda yapýlan mezarlýk ziyaretleri olmasa, onlar hatýrlanmazlar hiç…
Þimdilerde hatýralarýn silindiði o yerleri býrakýp, ne zaman ki Ýstanbul’a taþýndý, yýldýzlý gecelerin sýnýrsýz ufuklarý yok olmuþtur artýk. O geceleri hatýrlatýr diye, sonsuz gökyüzüne bakmamaktadýr. Yenilerde aldýðý bilmem kaç metrekarelik gecekondu ona huzur vermekte; belki yýldýzlý geceleri orada yaþarým diye evin birkaç aðaçlýk bahçesinde olan aðaçlarýný bir bir okþamakta, yazýn gelmesini sabýrsýzla beklemektedir.
O yýldýzlý zamanlarda yaþayan, resimdeki babasýný, çocuklarýndan bazýlarýnýn bilememesi aklýna geldikçe üzülür mü bilmem ama “dede” demenin ayrý bir lezzet olduðun bilenlerdenim. Sadece o mu? Ve elbette çocuklarýnýn harman zamanlarýný da bilmezler. Atýn çektiði cerceri ne kimseler sürer, ne de hatýrlar zaten. Ýri uçlu testerenin sýrt kýsmýnýn üzerine saplandýðý, kalýn iki kütüðün üstüne konulan tahtaya oturup, atýn peþinde buðdayý sapýndan ayýrmak için uðraþýlan zaman yaþamayana elbette anlatýlmaz. Sahi bunu anlatsak ne olur anlatmasak ne olur? Artýk koca bir tarlanýn buðdayýný, arpasýný demirden bir alet zaten bir saatte yapmaktadýr. Ve ötesinde köyün harman yerinde, her bir evin kullandýðý devlup þimdi çocuklarý bilse ne olur bilmese ne olur? Çoktan beri devlüp taþý da meydanlarda görülmemektedir. Neyini anlatsýn? Gözleri baðlanan atlarý anlatmak onlar, için ne ifade etsin? Mehmet Aðpak
Mehmet Aðpak’ýn diger makaleleri:
http://venizip.blogcu.com/
magpak@fatih.edu.tr