Namazdan Kurtulma Kurtulma Yolu!!!
Bütün ibadetlerine yerine getirmeye çalışan bir adam varmış.
Orucunu tutar,zekatını verir,insanlara yardım elini uzatmaktan hiç geri kalmazmış.
Yalnız bu adamın bir kusuru varmış: Namaz kılmak ona çok ağır gelirmiş,üşenirmiş.
Bir gün varmış gitmiş çok büyük bir hocanın yanına.
Demiş ki:Hocam ne yap et beni şu namazdan kurtar.Namaz kılmamak için ne yapmam gerekse söyle yapayım.Yeter ki şu namazdan kurtulayımdemiş.
Hoca:Ya evlat ben hiçbir yerde ne duydum ne işittim bu namazdan kurtuluş yok,borcun kılacaksın demiş.
Adam yalvarmış bul hocam diye.Hoca müddet istemiş adam gitmiş.Aradan haftalar geçmiş,adam gelmiş.
Buldun mu hocam demiş,kurtulacak mıyım?
Hoca:Buldum evladım eğer şu 5 şarttan biri sana uyuyorsa
NAMAZ dan mesul değilsin:
1:ÖLÜ İSEN
2.DELİ İSEN
3:ÇOCUK İSEN
4:HAYVAN İSEN
5:KAFİR İSEN
tercih senin...
Hiç namaz kılmadan cennete giden sahabi
Hiç namaz kılmadan cennete giden sahabi
Hayber savaşı sırasında İslâm ordusu ile Hayber Kalesi'ndeki yahudiler arasında mücadelenin iyiden iyiye kızıştığı bir andır.
Hayberli yahudilerden birisinin yanında çobanlık yapan bir zenci, savaşın zorlu anlarından birinde Rasul-i Ekrem Aleyküm Selam. ile karşılaşır ve bana İslâm'ı anlatır mısınız?& der.
Efendimiz, ilk akla geleceği üzere ;Şimdi sırası mı? Git, uygun bir zamanda gel! tarzında bir cevap vermez, oturur ve o zenci çobana İslâm'ı anlatır. Yüreğine sıcacık birşeyler aktığını hisseden çoban, o anda Kelime-i Şehadet getirerek müslüman olur.
Savaş bütün şiddetiyle devam etmektedir ve çoban henüz kavuştuğu imanın heyecanıyla birşeyler yapmak istemektedir. Ey Allah'ın Rasulü; der; Ben şu koyunların Hayberli sahibinin yanında çalışan bir işçiyim. Bu koyunlar bana emanet. Şimdi bunları ne yapsam?
Müslüman askerlerin günlerdir bir şey yemeden çarpıştığı bir savaşta olmalarına rağmen Efendimiz şöyle buyurur:
İslâm, emanete ihanet etmemeyi emreder. Sürünün başına dön, koyunların yüzlerine hafifçe vurarak onları kaleye doğru yolla. Yüce Allah seni isteğine kavuşturacaktır.
Sürüyü kaleye sokan çoban, vakit kaybetmeden mücahitlerin arasına koşar ve savaşa atılır. Çok geçmeden yahudilerin attığı bir taşla şehit olur.
Savaş bittikten sonra, diğer şehitlerle birlikte zenci çobanın cansız bedenini de getirip sırtüstü yatırırlar. Efendimiz Aleyküm Selam. şehide bakar ve hemen yüzünü çevirir. Yanında bulunanlar niçin böyle yaptığını sorduklarında der ki:
Şu anda onun yanında hurilerden iki zevcesi var ve yüzünden toprakları siliyorlar.
Birkaç saat içinde başına cennet kuşu konan bu zenci çoban, müslüman olduktan sonra bir namaz vakti bile dolmadan şehitlik payesini elde etmiş ve cennete uçmuştur.
Adının Yesar olduğu söylenen bu şehit çobanın birkaç saatlik kutlu macerası, daha sonra sahabiler arasında bir bilmeceye konu olur:
- Bilin bakalım! Hiç namaz kılmadan cennete giden adam kimdir?
Cevap: Şehit çobandır
Sahabelerin Her Hareketlerinde Resullah'a Ittiba Etmeleri
Hz. Aişe r.a. anlatıyor; Resulullah ın s.a.v. bir hasırı vardı. Geceleyin onu diklemesine koyarak insanların kendisini görmesini veya yanına yaklaşmasını engelleyecek bir gücre edinerek namaz kılar, gündüzleri ise sererek üzerine otururdu. Hz. peygamber s.a.v. böyle nafile namaz kılarken insanlar onun namazına uyup namaz kılmaya başladılar, Resulullah s.a.v. ne kadar namaz kılarsa onlarda o kadar kılarladı. Nihayet geceleri Resulullah ın yanına gelenler çoğalınca, Peygamber Efendimiz s.a.v. yüzünü onlara döndürdü ve şöyle dedi:
Ey insanlar! ibadetlerden ancak gücünüzün yettiği kadarını yapınız! çünkü siz usanmadıkça Allah (cc) usanmaz. Biliniz ki, Allah cc katında amellerin en sevimlisi az da olsa devamlı olanıdır.
buhari, libas
O s.a.v NU BÖYLE SEVDİLER isimli kitaptan alıntıdır.
Bir den önce sayı var mı??
Allahü teâlâyı inkâr eden zeki bir dehri [ateist] vardı. Hıristiyan din adamları bu dehriye cevap veremeyince, sana ancak İslam âlimleri cevap verebilir diyerek onu Basra’ya gönderirler. Basra’ya gelip, dünyada bana cevap verebilecek bir âlim bulamadım der. Herkese meydan okur.
Hammad hazretleri (hele önce bizim çocuklarla tartış, gerekirse âlimlerle görüşürsün) der, onun karşısına genç yaştaki Numan bin Sabit’i [imam-ı a’zam Ebu Hanife hazretlerini] çıkarır. Dehri, çocuk denilecek yaştaki bir gençle tartışmayı gururuna yediremez. Kürsüye yumruk vurur, “Hani nerede, o meşhur âlimleriniz” der.
Genç Numan bin Sabit onu, onun silahı ile vurur. “Ne o der, demek benden korkmaya başladın?” Dehri bu söze tahammül edemeyerek ilk sorusunu sorar:
- Var olan şeyin başlangıcı ve sonu olmaması mümkün mü?
- Mümkündür.
- Nasıl olur?
- Sayıları bilirsin birden önce hangi sayı vardır?
- Bir şey yoktur.
- Mecazi bir olanın önünde bir şey olmayınca, hakiki bir olanın önünde ne olabilir?
- Peki hakiki olanın yönü ne tarafadır?
- Mumun ışığı ne taraftadır?
- Bir tarafta denemez.
- Mecazi ışık için böyle denirse ebedi nur olan için ne denebilir?
- Her var olanın bir yeri olması gerekmez mi?
- Mahluklar için öyledir.
- İlah kâinatta ise, bir yerde görünmesi gerekmez mi?
- Yaratan ile yaratılan mukayese edilmez ama sütte yağı görebiliyor musun?
- Görülmez.
- Sütte yağ olduğu bir gerçek iken, göremiyoruz diye nasıl inkâr edilir? Ben de sana bir soru sorayım: Senin aklın var mı?
- Elbette var.
- Var olan şey görünür dedin. Aklın varsa gösterebilir misin?
- Peki O, şu anda ne yapmaktadır?
- Sen bütün soruları kürsüden sordun. Biraz da ben kürsüden cevap vereyim.
- Peki geç kürsüye.
İmam-ı a’zam olacak bu genç, kürsüye çıkıp, “Allahü teâlâ şu anda, senin gibi imansız bir dehriyi kürsüden indiriyor ve benim gibi bir muvahhidi kürsüye çıkarıyor” der ve ardından Rahman suresinin (Öyle iken Rabbinizin hangi nimetlerini inkâr edebilirsiniz?) mealindeki 28. âyetini okur. Kalabalık hep bir ağızdan istiğfara başlar. Bu arada dehri çoktan uzaklaşıp gitmiştir.