-
Öylesine bir yazı olacak,satırlarım anlam kazanacak böylelikle.Bir öğleden sonra neler hissedilir, neler yaşanırsa bende onları gizliyorum kelimelerime.
Radyomda çalan kıpır kıpır şarkılarla çelişen yüzüm ve yalnız bir odada mahsur kalmış yüreğim. Düşüncelerim zaman zaman yoruluyor,dinlenmek istiyor ki ben böyleyim.Her neyse ben bugün burda yokum farzedin öylesine...Ne farkeder ki?
(Öylesine duruyorum bulunduğum noktada.Belki birisi sorar diye neden?Oysa herkes kendi yaşamsal senaryosunu oynarken.Neden?)
Yine öylesine karalıyorum sayfaları,ozanca söylemlerim yok benim,neyleyim ki sıradan kendimce mırıldanıyorum yaşamımı. Birileri farkında olmazken yaşadığım boyutta,ben yinede öylesine sarılıyorum kalemime. Sonra aşk şarkılarının nakaratlarını sarıyorum gönül yaralarına,bu çabam ki anlamsız.Zaten öylesine.
Dostum diye birilerinin kapısını aşındırıyorum,canım diye olmadık insanlara sarılıyorum. Sanmayın ki bir anlamı var bunların;yok canım yaşamımı bile kurgulamam öylesine. Anlayın bugün anlamsızım bir sebebi yok, öylesine...
-
İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.
-
Nizip’de aynalar gri.
Yüzsüz bir aynanın önünden geçtim..
Aks etti ömrüm ırmağına
Yağmur sesi kadar narin
Acılanmış kırık parçaları..
“Son’a geldim sana”
Nizip
Düş vurgunu yüreklerin senfonisiydi sanki gidişin, dağlar yerinden oynuyorda notalar karışıyordu ağıdıma, sen gidiyordun ben kalıyordum, yangın saçlarından süzülüyordu ömrüm.düşüyordum ellerinden, güvercin kanatlarına misafir oluyor ağlıyordum, sen gidiyordun.
Gitme’ler dizildi de boğazıma ses edemedim.çıkmadı sesim yüreğimin mağrasından, oysa ki son da sendim ben, son da sana kalmıştım ben…
Uzuyordu yol izleri ayak izlerinin önünde, yıkılıyordu tüm kale burçları önünde, sen gidiyordun ve dünya engel olamıyordu sana…öyle ya sen bu dünya ya ait değildin.
Yazılar yazılmışlar yazgılar, kader denilen kara kitap yine karartma ya çekiyordu yeşillerimi, umudun yosunlaştığı sen denizinde fırtınalar kopuyor ve tüm umudum savruluyordu sen yollarına senin yollarına, sen gidiyordun ve hiçbir şarkı uyak düşmüyordu gidişinin meydan yalnızlığına.
Ey yar…
Gitme…
“savur alevini yansın gözlerine konan turnalar”
-
Vakit gece yarısını çoktan geçti, gözlerimde uykunun zerresi yok.
Buğu yapmış cama yaslayarak alnımı, seyrediyorum yıldızları, dışarıyı ve insanları.
Yaza söz kesmiş bir gece yaşanıyor Nizip’de; ben oturmuşum yüreğimin sandalına bir senaryo yazıyorum buğu yapmış cama yasladığım beynimin içinde.
Heryer gelinlik giymişcesine bembeyaz kır çiçekleriyle kaplı. İnceden bir yağmur çiseliyoryeşillikler kasabasıNizip’e. Çiçeklerin narin yapaklarından sarkıp toprağa düşüyor bir bir yağmur damlacıkları, tekrar yeşerebilmek uğruna, yok olan umutlar gibi.
Aniden bir gözyaşı bir hıçkırık bölüyor dalgınlığımı.
Ağlıyor içimdeki çocuk, yolunu bulamamış karanlığın içinde. Yıldızlar küsmüş, ay küsmüş aydınlatmıyormuş yolunu, ağlıyor, korkuyor ümidini kesmiş karanlıktan, kendi haline bırakmış, sabahı bekliyor, güneşini bekliyor.
Oysa biliyorum ki o yıldızsız aysız gecelerde de yolunu bulabiliyordu, onun hiç güneşi olmamıştı ki, ay ve yıldızlarla ezelden küskündü zaten, hiç aydınlatmamışlar
dı ki yolunu.
Bu tedirgin ve ürkek bakışları hiç görmemiştim daha önce. Yediği darbelerin izini yüreğimde hissederdim de gözlerinde bulamazdım bir türlü. Dağlardan inmiş eşkıya edasıyla dolanır yolunu bulurdu.
Ne tuhaf!
Neydi bu geceyi farklı kılan, neydi onu bu kadar ağlatan, korkutan. Karanlıktaki algılarına ne olmuştu ki? Bulmak zorunda olduklarını aramaktan vaz mı geçmişti, yoksa tüketmiş miydi onu bunca yorgunluk?
“Ağlama çocuk, sil gözyaşlarını yeter içimi üşüttüğün” diyorum.
Hiç susmayacakmış gibi başlıyor anlatmaya;
Gözyaşlarımı avuçlarımda sakladım görme diye, sessiz çığlıklarımı martılar duydu bir sen duymadın.Yüzümü avuçlarının arasına alıp, gözbebeklerime hiç baktın mı? Hep bekledim dizelerin şairleri beklediği gibi; ama sen gelmedin.
Yoruldum artık!
“Karanlığın içinde, yol bulamadın bu gece Yankee SAT!..”
Edited by - Yankee SAT on 7/28/2006 3:29:18 PM
Edited by - Yankee SAT on 7/28/2006 3:47:01 PM
Edited by - Yankee SAT on 7/28/2006 8:52:10 PM
-
Nizipi ünv. gittiğim ve orda yatağa yattığım an ne kadar çok sevdiğimi anlamıştım.Gözlerimden akan yaşın her damlası Nizipten ayrıldığım içindi.Orda sevdiklerimin hepsini bırakmıştım aramıza mesafeler girdi benim kalpime her km için bir kurşun girmişti daralıyordum bir hafta dayanamadım kaçtım geldim Nizipime öptüm o bereketli toprağını yedim o güzelim nohut dürümünü :))) ama gitme günü geldiğinde anama bırakma beni dedim ama nafile gidecektim ama hep bir sözüm oldu kendime bir gün gelip Nizipte görev yapma isteği okuduğum okullarda Nizipli çocuklara eğitim verme işte beni o an gitmeme vesile olan sebep hala o sebepin üstüne kuruyorum hayatımı belki Nizip çoğu kişi için taş toprak benim için hep kanlı canlı bir insan oldu sevdim hep onu her metrekaresini annenin çocuğunu sevdiği gibi seviyorum karşılıksız sevgi bu olsa gerek...............
-
kardeş ozan gibisin sana esasen admin bir kıyak yapmalı senin bölüme girdiğimizde arkadan fon müzik olarak saz yada ney sesi gelse daha güzel olurdu :))))
bende eilmden geldiği kadar yazmak istiyorum ama sizin gibi olamıyorum ilham gelmiyor.....:(((.
-
Estagfurullah sayın gökhan beyefendi,
siz dahaiyisiniz, bende nacizane biraz bizden biraz alıntılardan bir şeyler yazmaya çalışmaktayım. Yine de ilgine tşk. saygılarımla.
-
ah...ahhh...hep anlatırız ya biz çocukken şöyleydi, böyleydi diye, hani bunları anlatırken hep şöyle deriz ; tabi biz çocukken şu yoktu diye. İşte tam olarak asıl mesele burada başlar. Bunu anlattığımız kişiler genelde şöyle söylerler; o zamanlar nasıl yaşıyordunuz şaşıyorum. Aslında yaşamak bence eskiden her yönüyle daha güzeldi. İnsanlar o zamanlar çok daha mutlulardı. Belki teknoloji bu kadar gelişmemişti ama yinede güzeldi. Eski zamanlarda herkes en ufak bir şeyden bile büyük mutluluklar çıkarabiliyorlardı. Ben 7-8 yaşlarındayken bir komşumuz vardı. Bu komşumuz bahçesine çok düşkündü. Tabi mahallenin çocuklarıda bunu fırsat bilirdi. Bir gün ben bahçelerindeki ağaçların birindeki meyveleri yoldum, düşünüyorumda şimdi olsa kesin güvenlik kamerası koyardı kadın bahçesine ve bende doğal olarak yakalanırdım......... hoşçakalın.....
-
Çocuktuk, herşey siyah beyaz tv rengindeydi o zamanlar. Hayat güzeldi,yoksulda olsan güzeldi zenginde olsan güzeldi. Sokak kavramının internetle rekabet ortamına düşmediği zamanlardı, bayram sabahları başucumuzda duran yeni ayakkabıyı giyme heyecanı acaba şimdi hangi bilgisayar oyununda bulunabilir, yada o heyecan nasıl tarif edilebiir? Akşam baba eve gelince annemizin bizi çzğırması, komşu evlerde yenilen peynir ekmekler, su ve şekerle yapılan mükemmel içecek şerbet, küçücük evlerde oynanan saklambaçlar, değiştirilen zagorlar/texaslar, sokağa çıkma yasağı zamanlarında boş sokaklarda top oynamalar, topu topu 1 litre olmasına rağmen aile boyu sıfatını haketmiş kolalar, şimdiki tüketim dünyasının ne kadarda dışındadırlar. Biz eskiden çocuktuk ve iyikide o zamanlar çocuk olmuşuz, aslında paylaşılacak daha o kadar çok şey var ki ama herşeyide bir çırpıda bitirmeyelim canım..
Saygılar
-
ve yine cocuktuk ozamanlar dondurmacıamcanın geldigini caldıgı teypyteki ferdi tayfurdan bilirdik.......ve evdeki hurdaları verip yerine bir bardak leblebiyi almayı alan memnun satan memnun ve kimseyi kandırmadan ve biz ozamanlar cocuktuk.......
-
Şimdi kapı çalsa gelen sen olsan. Ellerin dolu olsa annemle bunlara çok para vermişsin diye küçük çapta bir tartışma yaşayıp, bu son artık hiç bir şey almayacağım desen.Yarın yine ellerin dolu gelsen.Eve yinekebap kokusu dolsa gelişinle beraber. Ben yine iliklerime kadar duysam bu kokuyu.Traş olsan. Her tıraş olduğunda yaptığın gibi “yeni traş oldum yok mu kaymak yanaklardan öpen” desen. Evde bir yarış başlasa ve yarışı yine ben kazansam. Doya doya öpsem.Pazar sabahı annem kahvaltı hazırlarken ben yanına gelsem yine. Babaoğlan önce ciddi ciddi konuşsak işlerden, derslerden. Sonra sen yine sağ yanağıma üç öpücük kondursan dudaklarını çekmeden, hep yaptığın gibi. Sağ yanağın daha tatlı deyip sol yanağımı küstürsen yine.Gülüşlerimin nedeni olsan yine . Hikayeler anlatsan, annemi nasıl kandırdığını, askerlik anılarını, benim doğumumda nasıl heyecanlandığını. Ciddi bir ortamda havayı yumuşatmak için fıkra anlatsan mesela yine bana göz kırpıp. Sonra karşılıklı gülsek. Yine baba oğlan. Bana az yemek yiyorum diye kızsan yine. Kahvaltıda yinedört kişi olsak. Eksiksiz. Tam aile. Seninle birlikte. <p style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-indent: 35.4pt" class="MsoNormal" Ve biz bir yılı 364 gün yaşasak. Silsek takvimlerden17 Temmuz'u. Dünyadaşeker diye bir hastalık olmasa. Sen yinekebap koksan. Ben yine baba diyebilsem canım hiç acımadan. Ve sağ yanağım üç öpücük devrini kapatmasa, sol yanağım sağ yanağımı hep kıskansa. Eskiden olduğu gibi gülüşlerim gerçek olsa gülerken canım acımasa, göz kırpmanı bu kadar çok özlemesem. Biz yine tam aile olsak. Eksiksiz. SENLİ.. .
-
ve yine cocuktuk ozamanlar dondurmacıamcanın geldigini caldıgı teypyteki ferdi tayfurdan bilirdik.......ve evdeki hurdaları verip yerine bir bardak leblebiyi almayı alan memnun satan memnun ve kimseyi kandırmadan ve biz ozamanlar cocuktuk.......
-
DOĞRU SÖYLÜYOSUN KARDEŞİM AZ LEBLEBİ ALMADIM HURDA VERİP...HEP GEÇMİŞİ ÖZLÜYORUM."HAYALLERİN YERİNİ ANILAR ALMIŞSA ARTIK YAŞLANMIŞSIN DEMEKTİR" VALLA BEN BU GENÇ YAŞIMDA KENDİMİ ÇOK YAŞLI HİSSEDİYORUM
-
Bende dedemlerin tavan vandıratörünü satıp 4 kullaf dondurma almıştım bu sırrımı sadece sizinle paylaşıyorum beni tanıyanlar dedeme söylemezseler sevinirim :))))))))))
-
SENİN DEDEN BİZİM KOMŞUMUYDU NEYDİ SENİ DEDENE SÖYLİM Mİ NAPİM VALLA SÖYLEMEMİ İSTEMİYOSAN ARTIK Bİ MİKTAR PARA VERİRSİN..