-
Hani insan birine aşık olunca; onun hayatındaki herkesi tanımak ister ya...Ben de öyleyim. Ben Nizip’e aşık oldum ya, artık konusunu komşusunu tanımak isterim. Önce, yakın köyleriyle başladım dolaşmaya. belkıs,atındağ,çanakçı, çardak, taşbaşve mızar’a gittim.Karpuzatan da piknik yaptım.
Taşbaş’da güneş batarken,göğün rengi muhteşem bir kızıla döndü.Beni etkilemek için gösteri yaptı diye, sevindim. Aslında böyle ikramlara gerek bile yoktu. Zaten çok beğendim. El değmemişliği, masumiyeti, doğallığı sarhoş etti beni.
Biliyormusunuz? Yaz akşamlarında dama çıkıp yemek yemek ve çay içmek, o yatağına yatıp da yıldızların dans etmelerini seyretmek, yıldızların ışıl ışıl yanmaları varya. Hani, ışıkları suya vuruyor, allı yeşilli.. Ben ilk günler, onların da beni mutlu etmek içinparladıklarını sanıyordum. Arkadaşım ‘’ Yok yahu, sana öyle gelmiş. yıldızlar devamlı parlıyorlar, hem dedünyanın kuruluşundanberi ‘’ dedi.. Ama laf aramızda, ona inanmadım. Ben, halayıldızların benim içinböyle güzel parladıklarını düşünüyorum. Kime ne zararı var ki?
Tirmiyeni daha tam tanıdığım söylenemez.orul köyünü, az biraz gezdim.
Hemen hemen görmediğim köylerini gezdim ve gördüm.Güzel bir gündü... Zaten, yaşamak nedir? diye sorulacak olursa, ben; ‘’anı bırakmaktır.’’ derim. Güzel anın çoksa, güzel yaşamış, kötü anın çoksa, kötü yaşamışsın demek.
Bu kasaba da , yani Nizip’de, birçok akrabam yaşıyor benim. Birçok da dostum.Allah onlara uzun ömürler versin.
Dostluk, arkadaşlık öyle güzel ki... İnsanı tanımadan, yaşamı tanımanın imkanı yok diye düşünürüm ben. Her insan ayrı bir renk... Her insan ayrı bir hikaye... Yaşam da işte bu hikayelerden ve renklerden oluşur. Oku oku bitmez bu insanoğlu... Şehir de gez gez bitmez. Tanıyamazsın her sokağını her köşesini. Koca bir mağazaya girer de hiçbirşey bulamazsın da, sokak arasında, küçücük bir dükkanda rastlarsın aradığına.. Bir de üstüne üstlük, orta şekerli bir kahvesini içersin dükkan sahibinin, sıcacık bir sohbetle, yeni bir yaşam hikayesi daha dinlersin.
Her insan eşşiz ve tek. Tanımak emek istiyor insanları. Dinlemek lazım. Biri konuşurken dinlemez ve konuşma sırası, bana ne zaman gelecek? Diye düşünürsen, hikayeleri kaçırırısın.
Bu güzide Nizip'i tanımak da emek istiyor. Gezmek yetmiyor, dinlemek lazım Nizip'i.Güneydoğu beni bekliyor dostlarım gezmeli, dinlemeli ve gördüklerimi, duyduklarımıbilmeyen dostlarımaanlatmalıyım..
Edited by - Yankee SAT on 7/6/2006 10:08:38 AM
-
İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.
-
sevgili kardeşim çok güzel yazılarınız var ara ara takip ediyorum gerçekten yazarlığı düşünmezmisiniz sayılar
-
Birazda yer ve mahalle tanımlarına ağırlık verilirse okunma isteği artacaktır..
-
Sayın admin beyefendi,
öncelikle fikirleriniz için teşekkür ederim sağolun. Ayrıca şunu belirtmem de yarar var sanıyorum (bu arada sakın yanlış anlamayın sizin ne demek istediğinizi çok iyi anladım) okunma isteğinin artması için yerin, mahallenin ve mekiinin tanımlarının bence hiç mi hiç önemi yoktur hele hele edebi konularda özellikle anı ve hatıra metinlerinde hiç önemi yoktur bu benim bir hobim, muhakkak ki ilgi çeksin diye bir düşüncemde hiç yoktur. Bu tür
edebi metinler ilgilenenler tarafından takip edilir bu da bir aşikardır. Bu tür yer ve mevkiiler
yazılmasının amacı bence şu olur, o kişi hakkında yer, mevkii ve şahıs tahminini yaratır bence buna da hiç gerek yoktur. Suçu lisan eylediysem af ola. İfadelerimi size karşı sakın saygısızlık olarak sakın değerlendirmeyin. saygılarımla. Yankee SAT
-
Yazdıklarınızı ben ve benim gibi istekli birçok arkadaş okuyor. Fakat mesajlarda tarif edilen yerleri kafamda canlandırırken zorluk çekiyorum. İstiyorumki yer tanımları biraz daha açık olsun ve bizler oraların değişmişse eski hallerini kafamızda canlandıralım ve bizlerinde anıları tazelensin. Yinedebu söylediklerim sizin anılarınızı paylaşma isteğinize engel olmasın veya etki altında kalmayınız, siz böyle devam etmek isterseniz biz yine zevkle okuruz, okuyoruz.. Emeğiniz için tekrarteşekkür ederim. Saygılarımla
-
sayın admin beyefendi,
sizi çok iyi anlıyorum, bundan sonraki yazılarımda dediğiniz şekilde uygulamaya çalışacağım gösterdiğiniz hassasiyete teşekkür eder saygılar sunarım.
-
Kızmasın kimsecikler yine yazacağım geçmişi ahvalimi.
uykusuz dönen kaçışlarımdan sonra(yatılı okuldan) ellerimde biten gülleri bilirdim ve yüzümde büyüyen mor aynalarımı...toplumun ve zamanın baskısını çekerken sineme,çocukluğumun gözyaşlarımla beraber tükeneceğini bilemezdim...bilemezdim o mülayim çehremin asi bir rüzgara dönüşebileceğini...bilemezdim,bilmiyordum,çocuktum,masumdum.
Geceleri,karabasan eller dolaşırdı rüyalarımda...sığınırdım dost bildiğim yorganımın altına.o zaman anlamıştım yanlızlığımın doğuştan boynuma asılan bir yafta olduğunu.
gölgelerimin peşinde gezen,ergenlik şarkılarıma rağmen;inatla çocuk oluyordum.
Yeşiline küs gözlerle bakıyordum hayata...hayat namelerini en acıklı notalarla diziyordu boğazıma.Tıkanıyor,okuyamıyor,söyleyemiyordum.
Umud bizim sınıfa uğramazdı.Uğramazdı gözlerinde sevgi görebileceğimiz insanlar.o kadar kin o kadar nefret o kadar acı,acı,acı..
Nedensiz susmalar biriktirdim güncelerimde.
Bilirdim uykusuz sabahların,hep bir devinimle döneceğini ertesi geceye.
Umudsuzluğu öğrendim o günlerde...o günler de aslında huzurun ve umudun bize vaad edilen sahte düşlemeler olduğunu öğrendim.
o günler dilime bir cümle takıldı ve yaşım daha 16...
"burası dünya ve ben çok sıkıldım".
-
<table border="0" cellspacing="0" cellpadding="0" width="100%" height="100%" id="HB_Mail_Container" <tbody <tr width="100%" height="100%" <td id="HB_Focus_Element" width="100%" height="250" valign="top" 2 gün bekledim mutlu olup olmadığımı anlamak için. Önce hatalarımı didikledim... Sonra yanlışlarıma baktım. En son doğrularımı çözümledim. Evet, bütün bir gece, daha önceki gecelrde adını sayıkladığım kişi yanımdaydı. Masum bir şekilde uyuyordu. Masum bir şekilde izliyordum. Masum bir şekilde Özlemiştim. O günü beklemiyordum hiç... Dudaklarımın dudaklarına bir daha kavuşamayacağını düşünüyordum... O gün bile o gecenin tez elden bitebilmesi için bahaneler arıyordum , O gecenin sabahında işe gitmemek için bahaneler arayacağımı bilmeden... Bedenini , kokusunu , onu özlemiştim... Özlediğimi bilerek gitmiştim.
2 gün bekledim ; düşündüm. Nedenler aradım. Başını omuzuma koyup ağlamalarına ; sarılamlarımıza ; beni sevdiğini söylemelerine nedenler aradım... Bir oyuncak gibi Part-Time sevgili olamazdım... Bir hiç uğruna mı gülümsüyordum , bedenimi kaplayan o sıcaklık hiçbirşey miydi.
Aşk , kendinizden başka bir gerçeğin de var olduğunu anladığımız , zor bir kavrayıştır. Çözümü olmayan sorularla kafa karıştıran bir denklemi yaşıyorduk biz onunla... Belki de ne ben ona ne de o bana aşıktı. İkimizde kendi hayatlarımızdan bir birimize kaçıyorduk zamansız yorgunluklarımızda. Ertesi gün yine hayatlarımıza dönerek kurtulmaya çalışıyorduk birbirimizden.Ben beceremiyordum.Hayatımı , kanser misali sarıyordu. Hayatım yoktu belki de artık... Ben onu özlüyordum. Uğruna yalanlarla yaşıyordum... Belki de artık kanser olan bendim.Gittiğim yerleri sevdiğim insanları da zehirliyordum belki.
Ama sabah uyandığımda , artık gülümseyerek kalkıyorum yatağımdan. Düşünebiliyor ve Hareket edebiliyorum.Ölümü değil bugünü düşünüyorum. Ne yapıyorsam onu konuşuyor , ne konuşuyorsam ona çabalıyorum ; hayatımı ondan koparıp onsuz yaşamaya çalışabiliyorum.Onu anmadan artarda dakikalar geçirebiliyorum. Onsuzken bile mutsuz olabiliyorum.Her mutluğumun orijini o olmayabiliyor.Onun yeralmadığı cümleleri daha fazla kullanabiliyorum.Buna rağmen onu eskisi kadar çok özlüyorum. Buna rağmen onu eskisinden az arıyorum.. Buna rağmen onsuz yaşıyorum.
Çok sevdiğim bir film repliği vardı uzun zaman tekrarladığım ve birçok yazıma da konu olan... "This is not living ; is just surviving" ; Bu yaşamak değil sadece hayatta kalmaktır... Ben hayatta kalmayı değil yaşamayı seçtim ; Yaşam ise enerjisini aşktan alır ve ben yaşıyorum. Aşkımı yalnız yaşıyorum.Çünkü yalnız bugün için yaşamıyorum.
Galiba mutluluk buradan geçiyor.Yalnız bugün için yaşamamaktan.
''Ve ben yarına inanıyorum.''
</td </tr <tr <td height="1" style="font-size: 1pt" </td </tr </tbody </table
-
Gözleri yaşlarla doluydu ve düşündü fakirliğini. Duygusuz bakışların onu üzen,yoran sevgisizliğini. Umut etmek isterdi yarınlardan. Sevgiyi, huzuru ve mutluluğu dilerdi ya yine yineliyordu kendince bu temennileri. Radyoda çalan her melodi kafasında umuda dair sinyaller veriyordu azar azar. Yüreğinin tozlu raflarına bir göz atmak istedi,onları yad etmek.
Eline ilk önce aşk plakları geçti.
Yaşamının en güzel aşklarını,o yüreği güzel insanları hatırladı birer birer.Hepsinde nasıl ümitli,nasıl heyecanlı olduğunu ve her bitişte nasıl acı çektiğini gördü. Anladı ki bu ilk değildi; doğru asıl olsaydı içi hala kıpır kıpır olurdu.Bitti dedi kendi kendine. Artık yaşamı kayıyordu yenilere,ümit dolu günlere.
Gözyaşlarını kolunun tersiyle sildi ve içten bir gülümseyişle selamladı yaşamı. Dedi ki; hayat başlangıç ve sonlarla doludur. Önemli olan bu anları saygı ve sevgiyle yaşamaktır. Sonra baktı gökyüzüne ve dedi ki;yaşamım seni seviyorum ve kutluyorum. Herşeye rağmen...
-
Yola çıkmadan önce, yapmam gereken şeyler var diye düşündüm öncelikli olarak..Güneşli bir gün, başlıbaşına mutluluk istenci yaratmaya ne kadar yetebilir ki.? Çevremizdeki herşeyin güzel ve düzenli olması, içimizdeki karmaşayı da düzenleyebiliyor. Çoğunlukla bu olabiliyor.. Ya bazen?
Bu şehri bir çok nedenden seviyorum demiştim ve bunedenleri de içselleştirerek yapmıştım.Ama sanırım, kıyırestaurantlardan gelen müzik ve insan seslerini atlamışım.Bir de bütün bunların oluşturduğu rengahengin bana bir Lutrek, çimenlere uzanmış insanların bir Cezan, ince aşıkların bir Climt tablosunu seyretmenin zevkini verdiğini de atlamışım..
Y inede insan; Kararı yargıçlar tarafından verilmese de,uzun yola çıkmaya hüküm giyiyor.
İnsan iç denizindeki fırtınalı havalarda, ruh gemisine, kayalıklardan sızan ışığıyla yol gösterecek deniz fenerine ihtiyaçduyuyor.Ya da modern zaman kahinlerine..
Hayatımı yakın geçmişinden başlayarak anlatıyorum..Sakin ve anlattıklarımın arkasındakilere bakan sezgilibir yüz ifadesi ile dinliyor.Toplumdaki erozyondan, kendi iç dünyamdan, yaşadığım aşktan, gecenin bir yarısındaki dramatiksahneden ve buna benzer merkezinde ben olan olaylar arasındadolaşıyoruz.bir saat.
Davranışlarımın nedeni ne, nevrotik mi ?
Daha önce böyle bir tepki göstermemiş ve gerçek yaşamında böyle olmayan biri olduğunuz için değil... .Biriktirdiğiniz baskılar,daha önce çok önem verdiğiniz ve kaybettiğiniz işiniz,beyin kanamasının küçük bir mirası olan asabilik, son zamanlarda yaşadığınız gerginlik ve olaylar..Bu tepki, bir çok insanın gösterebileceği bir dışavurum.Üstüne eklenen kaybetme duygusuyla da,bir acıyı başka bir acıyla dindirdiniz.Tavrınız kendinizi sevmemenizden kaynaklanmıyor. İçinizdeki irini akıttınız bir yerde veiçinizdeki tıkanıklığı açtınız da denilebilir. Çokanormalbir şey yok. Sadece küçük dozda bir rahatlatıcı yazacağım. Kendinizidaha kolay taşıyabileceksiniz.. Düşünüldüğü gibi bir insan değilsiniz. B u duyguyu içinizden atın. Haftaya tekrar gelin..
Özenle ütülenmiş birkaç gömlek ve pantolonu katlayıpvalize koyarken, eli elime değdi.Yatağımı düzeltirken kokusu burnuma geldi.Nesneleri düzenlerken silueti omuzuma dokundu..
Kapıyı çekip çıkarken yanıma, bunların dışında başkaşeyler de alıyorum; Onun boynundan akan ter damlasından, biraz anılardan, biraz eksiklik duygusundan, biraz içimidelen kötestereacıdan, örümceklere yetecek kadar kuytu ve bazı anlarda takındığımmüztehzi bakıştan...
Otobüs terminali;
Nereye ?
İlk kalkan gemi nere gidiyorsa oray a
Karanlığa bir mum yakıyor adam...
-
Yoruldum. İnsanların arasında kendimi aramaktan. Her yeni yüzde kendi kimliğimi sorgulamaktan yılların ardında koşmaktan. Birde martısız denizlerin soğukluğundan Kapkara geceler kadar yalnızım. Anlamsızlaşıyorum gitgide. Bir limana ihtiyacım var. Bulunamayan, hayallerde varolan.
Yoruldum.Yalnızlıktan, kalabalıktan, insansılardan. Kalbimin duygusuzlaşmasını istemiyorum.Yollara bakarak hayaller kurmak istiyorum yarınlarda da. Soluk bir fenerin ışığında da olsa kitaplarım olmalı okuyabileceğim, sonra birde sevdiğim...
<p align="left" Yalnızım. Bunca ölümlünün arasında kendimi bulamıyorum. Nerdeyim? Nasıl bulurum kendimi? Soramıyorum bile...
.
-
ÇOCUKLUK ARKADAŞIM MEHMET
Sebze halının arka taraflarında bir havara taşlı evdeoturuyorduk büyükannemler ise ara sokak denebilecek, çocukların rahat rahat oynayabileceği yerleri olan bir sokakta. Yaşıtım bir sürü arkadaşım vardı. Sonradan, bana çok mutlu bir çocukluk geçirdiğimi söyleten o fevkani mahallesinde geçen yıllarımdır. İlkokul arkadaşlarımın çoğunu unuttum ilkokul sıraları benim için toz pembe hatıralar değil, ama o mahalle ah ah...orada gerçekten çok mutluydum. Kısa süreli arkadaşlıklar bile olsa orada edindiğim her arkadaşımı hatırlıyorum.. Her biri ayrı ayrı yazımın satırlarında anılmaya değerler, ancak bunu başka zamana erteleyip özellikle birinden bahsetmek istiyorum.
Büyükannemlerin evlerinin beş ev kadar üzerinde kalıyordu. 'Kalıyordu' diyorum çünkü ailesinin yanında değildi. Almanya'da olan ailesi sanırım eğitimi yarıda kalmasın diye onu amcasına emanet etmişlerdi. Çocukluk arkadaşlarımın çoğunu simaen hatırlamama rağmen çok sevdiğim bu arkadaşımı çok istememe rağmen hatırlayamıyorum. Aynı yaştaydık. Ramazan ayı Ağustos'a denk gelmişti ve her ikimizde dokuz yaşının verdiği kararlılıkla dilimiz bir karış dışarıda oruç tutmaya çalışıyorduk. Ayrıca o kurbanlık koyunları otlatmak zorundaydı. Buna mecbur mu tutuluyordu yoksa severek mi yapardı bilmiyorum ama ben yengesinin bir keresinde 'Eğer koyunlara iyi göz kulak olmazsa kulaklarının çekileceği' yolundaki ikazı üzerine zavallı çocuğa zorla koyun güttürüldüğü hissine kapılmıştım. Halbuki bir oğlan çocuğunun kendi mahallesinde koyunları otlatmasının ne gibi bir külfeti olabilir? Hafızam nedense hep ikimizin yalnız olduğu zamanları hatırlıyor. Ya o yaz başka çocuklar bir yerlere gitmişlerdi ya da ikimiz özellikle yalnız kalmaya çalışıyorduk.Mehmet koyunları dışarıya çıkarttığı zaman beni de çağırırdı yada bizim kapının önündeki otlara gelir, ben de onu görünce dışarıya çıkardım. Ayrılışımız içimde hep ukde olarak kalmıştır.
Bir sabah apar toparköye götürüldüm. Ona veda bile edememiştim.Köyde geçen tüm bir haftayı hafta sonu olup, babamla geri dönmek ve ona neden veda bile edemeden ortadan kaybolduğumun açıklamasını yapmak düşüncesiyle grup vakitleri hüzünlenerek geçirdim. Ancak, tasarladığım gibi geri döndüğümde bu sefer de o Almanya’ya götürülmüştü. Meğer son koyun güdüşümüz son karşılaşmamızmış.
Yıllar sonra öğrendim ki hala Almanya'da.
Mehmet! Çocukluk arkadaşım. Sana veda edemediğim için ne kadar üzülmüştüm bir bilsen...Ve hala çocukluğumun çizgi filmi 'Vikingler'in müziği bana o tanıdık duyguyu ve seni hatırlatır.
-
Buluşmanızı isterdim.Birçok insan bu sitede birbirinibuldu.
Mümkünse adını yazsa idiniz belki buluşmanıza vesile olurdu
-
Çok teşekkür ederim sayın admin beyefendi,
bence böyle kalsın, böyle kalması daha da iyi diye düşünüyorum. Bence sevgilerin, dostlukların, arkadaşlıkların, anı ve hatıralarınen iyisi ve en kalıcısı hepsinin uzaktan olmasıdır. Sonunda üzülmek ve hayal kırıklıgına ugramak kadar kötü birşey yoktur. Bırakalım o güzel çocukluk ve güzel arkadaşlık bir gül gibi dalında kalsın, gül dalında daha güzel durur, ben böyle düşünüyorum.saygılarımla..
.
Edited by - Yankee SAT on 7/26/2006 11:30:55 AM