-
Asıl Sınav
Elinde kâğıtlar ve omzunda büyükçe bir çantayla koridora girdiğinde telaşı görülüyordu.
Yanından geçen birine sordu:
-Yedi numaralı salon hangisi?
Delikanlı omuz silkti:
-Bilemiyorum.
Cevabın olumsuz olması biraz kızdırdı ama devam etti. İlk sınıfın kapısında asılı duran kâğıtlara baktı ama bir şey anlamadı. Yine devam etti. Diğer sınıfın kapısında asılı kâğıtla baktı. Titreyen ellerinin izin verdiği kadarıyla salon numarasını görmeye çalıştı. Bu arada kapıda duran görevli öğretmenin sesi duyuldu.
-Yardımcı olabilir miyim?
Genç kızın yüzünde tebessüm ve minnet belirtileri görüldü.
-Ay çok teşekkür ederim. Sınıfımı bulamadım da!
-Giriş belgeni verir misin?
Kızın belgesine bakan öğretmen rahatlattı:
-Tam yerine gelmişsiniz. Yedi nolu sınıf ve yedi nolu sıra. Ne güzel!
Genç kız, öğretmenin sözünü tamamladı adeta.
-Yedinci ÖSS sınavı, inşallah yedinci hüsran olmaz.
-İnşallah, dedi öğretmen, sanki kötü sırrı deşifre etmiş bir duygu ve üzüntüyle.
Bu kısa diyalogdan sonra sırasına geçen genç kız, çantasını açtı. Çantasından; iki kalem, iki silgi, iki kalemtraş, iki şişe su, bir uçlu kursun kalem, bir kalem ucu kutusu, ıslak mendil, üç çikolata, bir kutu şekerlemeyi tane tane çıkardı. Öğretmen merakla izliyordu. Çantasından en son Nüfus Cüzdanını çıkarıp, Sınav Giriş Belgesi’nin yanına koydu.
Kutudan şeker çıkararak ağzına bir tane attı sonra da öğretmene ikram etti.
-Almaz mısınız?
-Teşekkür ederim. Bakıyorum da tedbirlisiniz maşallah!
-Bu son sınavım. Onun için bunu başarmam lazım. Bu yüzden tüm tedbirlerimi almam gerekiyor. Bu sene muhakkak kazanmam lazım. Benim için ölüm kalım meselesi. Eğer bu sene de kazanamazsam…
Sözünün devamını getirmedi genç kız. Öğretmene baktı, söyleyip söylememek arasında tereddütler yaşadığı belliydi. Ama öğretmen bekliyordu.
-Yoksa ne olur?
-Yoksa… Ben mahvolurum… Kimsenin yüzüne bakamam… Annemin, babamın, kardeşlerimin, öğretmenlerimin yüzüne bakamam. Özellikle de, bazı arkadaşlarımın.
Bu son sözü daha vurgulu bir şekilde söylemişti.
-Evet hocam özellikle de bazı arkadaşlarımın…
Benim başarısızlığımdan gizli bir haz alan arkadaşlarımın.
Benim gittiğim dershaneye öğretmen olarak gelen arkadaşlarımın.
Beni aptal yerine koyan bazı arkadaşlarımın.
Ama onlara inad bu sefer başaracağım. Ne pahasına olursa olsun bunu yapacağım.
Bu konuşmalar olurken sınıfa yeni gelenler oldu. Genç kız konuşmasını kesti öğretmen de yeni gelenlerle ilgilendi.
Herkes yerine oturdu. Kitapçıklar, cevap kağıtları dağıtıldı ve saat 9:30’u gösterdiğinde öğretmenin sesi duyuldu:
-Sınav başlamıştır. Allah hepinize zihin açıklığı versin!
…
Soruları bitiren çıkıyordu.
Ama genç kız en sona kaldı iki kişiyle birlikte. Sınav boyunca heyecanını yenemedi. Tam yedi defa lavaboya gitti. Diğer görevlinin sinirlenmesine rağmen, kendisiyle konuşan öğretmen büyük bir memnuniyetle ona yardımcı oluyordu.
Genç kızın kâğıdını alırken öğretmen, beklemesini söyledi.
İşini bitiren öğretmen, yanına gitti.
-Kızım öncelikle geçmiş olsun.
Üzerinden büyük bir yükü atmış oldun.
Ama üstlendiğin yük ve emanet bitti mi acaba?
Hazırlandığın bu sınav bitti, en çok iki ay sonra sonucu öğrenirsin. Kazanırsan ki temennim budur, sevineceksin. Ama düşündün mü hiç, bu sevinç nereye kadar sürer? Şayet kaybedersen, üzüleceksin, peki üzüntün nereye kadar sürer?
Kazanınca neyi, kaybedince neleri kaybetmiş oluyorsun?
Sana başka bir sınavdan bahsedeyim kızım.
Ebedi mutluluk veya azap veren bir sınavdan. Cennet veya cehenneme götüren bir sınavdan.
En önemlisi, telafisi olmayan bir sınavdan…
Kaybedenin mazeret sunamayacağı, bir çare bulamayacağı bir sınavdan…
Sana tavsiyem odur ki kızım, sen bu sınavı hiç unutma. Evet, elbette bu hazırlıkların gereksiz değil. Ancak bunlara dalarak, ilahi sınavdan başarısızlık çıkarmana gönlüm hiç razı olmaz.
Az önceki titremesi geçmiş olan genç kızın gözlerinden akan damlalar, sanki onun kalbindeki imanı ortaya çıkarıyordu bir pınar misali.
-Anlaşıldı hocam. Artık asıl sınavın başladığını bana hatırlattınız. Teşekkür ederim.
-Sana da her iki sınav sonucunun hayırlar getirmesini diliyorum kızım. ***
Mehmet Cemiloğlu
-
Sayın hocam, bu değerli köşe yazısından dolayı sizi tebrik ederim. Sınavlara giripte kurtuluşu sadece sınavdan bekleyen öğrencilere güzel örnek teşkil edeceğine inanıyorum. Son parağrafı okuyana kadar sizin başınızdan geçen bir anı sanmıştım. Ta ki; Mehmet CEMİLOĞLU yazısını görünceye kadar.
-
Gerçekten çok güzel ve çok doğru bir tespit, dünyalık sınavlar için kendimizi harap ederken ahiret sınavı için hiç bir çabamız yok.
-
Yani hoca demişki bırak mücadeleyi, nasıl olsa öleceksin , sen cennete yada cehenneme gitme sınavını ver yani kaderci ol.
Sayın M.Nezir hocam, Türkiye şartlarında okumayana iş,aş hatta kız vermiyorlar, bütün hayatımız mücadeleyle geçiyor, hayatımızın her aşamasına sınav sonuçlarına göre geçiyoruz, böyle bir sistem varken, bu hocamızın kızımıza verdiği nasihat ne derece doğru, ben olsaydım kızım mücadeleyi bırakma, allah mutlaka senin emeklerinin karşılığını verecektir derdim.
-
Müslüm abi mantık öyle değil..Sadece dünyalık sınavlar için kendimizi feda etmeyelim sadece dünyalık sınavlar için kahrolmayalım, evet dünyadaki sınavlara çalışalım ama ahiret sınavınıda unutmayalım.Burada kaybettiğin sınavı birdahaki sene telafi edebilirsin ama ahirat sınavının tekrarı yok.İslam dini sadece ahiret yada sadece dünya sınavını istemez, her ikisinide beraber yapmamızı ister.
-
ALLAH sonumuzu hayr eylesin.
-
Aziz dostum Nezir bey!
Bilinen ama hatırlanmadıkça ve hatırlatılmadıkça unutulan gerçek sınavı,bildiğimiz bir sınav üzerinden bu şekilde örneklendirmeniz hem hoş hem de düşündürücü.Yürekten kutlarım.Diğer yandan sevgili dostum Müslüm bey'in; "Kaderci ol" anlayışı ile yazıyı te'lif etmesi(irtibatlandırması) doğrusu yerinde bir değerlendirme olmamış.
Sizin son cümleniz; " Sana da her iki sınav sonucunun hayırlar getirmesini diliyorum kızım. *** " şeklinde bitmiş zaten.Kanaatimce bu yaklaşımınız her iki sınavın da ehemmiyetini ortaya koyuyor.Müslüm bey'in ufkunun açıklığını ve olaylara yaklaşmadaki sağduyusunu biliyorum.Umarım bu açıklamama katılacaklardır.
Sevgili hocam!
Lise yıllarından beri sizin edebiyata olan ilginizden haberdarım.Yazılarınızın devamını diliyorum.Hem size hem Müslüm bey'e hem de diğer dostlara selam ve hürmetle...
-
Müslüm Abi kader konusunu anlamak yerine
bize akıl vermeye çalıştığından
yazılanlardan bir hikmet alma
peşinde değil
Kader konusunu defalarca burada yazdım.
Ama onun aklı
Materyalist bir düşünceye takıldığı için
hikayedeki mesajı anlayamamış.
Zor olan önce materyalizmin
hiç bir işe yaramadığını anlatmaktan geçiyor.
Ama yazılanları önce
okuması lazım
Davut Hocam madem
onu iyi anladın
O zaman sorumluluk senin.
-
çok güzel ve doğru saolun hocam...
-
Davut Hocam ne derse doğrudur, ne derse anında inanacağım tek kişi Davut Hocamdır.