-
Abi çorbanın tadına bakıp ta ikna olmazlar mı.Bu tat ancak Antep'ten çıkar dediler.Var olsun kültürümüz her yerde gögsümüzü kabartıyor.Her zaman hakkıyla yaşayabiliriz inşallah...Hocamdan da Allahrazı olsun öyle bi teşebbüsleri olursa soluğu yanınızda alırlar.:)
"Kalbin neredeyse,hazinen oradadır.".
-
Elbette beklerim abi.
Seve seve hemde jest ve mimik kurallarına göre anlatırım.
O jestleri yazıya tam aktaramadım.
Daha doğrusu orada hissettiklerimi tam aksettiremedim yazıya.
-
abi bu EZO GELİN'İ sadece çorbadan adını bılıyorduk nerden bılebılırdık kı EZO GELİN'İN bir efsane oldugunu bu haberı gorunce interneten araştırdım ezo gelının ne zorluklarla yasadıgını öldugunu bızı aydınlattıgınız için tskler ORHAN abi sen zaten sureklı kişileri aydınlatmaya yönelik yazıyorsun sana teşşekkur edrım abı bu tur haberlerın bızı aydınlatmaya yönelk olmasını dılerım abi saollasın
-
ADMİN abi sanada fotoğraflar için teşşekkur etmek gerek saol abı çok arastırmacı bir kişiliğe sahıpsın böyle olduguna göre sınırlısndır sen abi her yere sınırlı kişilerde lazım yoksa orayı kımse idare edemez abicim hattimden ileri gıttıysem senden özur dilerım abi kusura bakma bu benım şahsı dusuncem..
-
Yok bee ! Admin kadar sakin birini görmedim. Git kendisi ile tanış bak ! Düşündüğünden çok farklı biri :)
-
Güzel bir konu ama,şunları da eklemekte fayda görüyorum. Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.
EZO GELİN,KESİNLİKLE BİR AŞK HİKAYESİ DEĞİLDİ;
Yıllardır dilden dile dolaşan Ezo gelinhikayeleri bir aşk hikayesi olarak anlatıldı filimler de, kitaplarda. Oysa Ezo gelin Anadolu kadının hüzünlü bir gerçeğiydi. İçinde ihanet, gurbet, ayrılık, hasret, çile, acı gelenekler olan bir dramdı. Anadolu ile Ortadoğu arasına kurtuluş savaşından sonra giren sınırlar onlarca Ezo gelin dramını ortaya çıkardı. Özelikle Güneyimizde çizilen Irak ve Suriye sınırları asırlarca birbiri ile yaşamış insanların dostluklarının bitiş, akrabalıklarının hasrete dönüşmesine sebep oldu. Bu sınır çizgisinin sembol ismi Ezo gelin oldu.
Ezo gelin adı ile meşhur olan kadının öyküsü, Gaziantep’in Oğuz eli ilçesine bağlı kendine has bir kültürel kimliği olan Barak ovasında ki Uruş (Dokuzyol) köyünde yaşandı. Asıl adı Zöhre’dir(1909-1936). Ona neden Ezo denildiği ise bilenmemektedir.Ezo gelin geç kızken güzelliği Barak’ta herkesin dilinde dilden dile dolaşırmış. Evleri yol üzerinde kuyunun yanında bulunduğu için yoldan geçenler su içmek için dururlarmış. Su istedikleri bu yerden suyu sunan Ezo olunca su daha da çok içilir olmuş. Öyle ki Ezo’nun güzelliğini duyanlar onu görmek için özel olarak su içmeye gelirlermiş.Ezo Andolu’da evlenmek için imkanların kısıtlı olduğu bir dönemde Berder ( değişikle) evlenir. Köyde başkasını seven Şido Hanifi (Açıkgöz) Sevdiği kızla evlenmek için Berder yapmak ister. Ancak karşı tarafın ailesi buna izin vermeyince bu evlilik gerçekleşmez. Sevdiğine kavuşamayan Şido Hanifi Halasını Ezo’nun ağabeyine verir. Kendiside Ezo ile evlenir.Ancak Şido Hanifi eski sevdiği kızı bir türlü unutamamaktadır.Barak’ın müzik kültürü ile büyüyen Şido Hanifi, sazı ile sözü ile eski sevgilisi için türküler yakar. Şido Ezoyu ihmal eder. Ezo aldığı duyumlarda aldatıldığını düşünür ve evliliğinin on yedinci ayında evi terk eder. Geleneğin acı tarafı, Berder usulu evlendikleri için Ezo’nun ayrılmasından Sonra aralarında bir sorun olmayan Ağabeyi’de Ezo’ya karşı aldığı Hazik kadından ayrılır. Şido Hanifi dul olan halasını Sevdiği kızın ağabeyine veriri sevdiği kızı alır. Bu şekilde belki ilk sayılabilecek dul bir berder gerçekleşir. Berder geleneğine kurban olan Ezo içine kapanır. Evden dışarıya çıkmaz olur, kimse ile konuşmaz dünyaya küsmüş bir barak gülüdür. Suriye ile Türkiye’yi ayıran sınırlar çizilmiş ama gidip gelmeler hala vardır. Aileler bölünmüşte olsa da bu gidip gelmeler esnasında Ezo’yu yine Suriye’deki teyzesinin oğlu Abuzer Memey ister. Ezo altı yıl gibi bir dul kalma durumundan sonra bu teklifi kabul eder. Barakta çok sayıda isteyenle evlenmemesine rağmen Suriye’deki biri ile evlenmesi birazda kendinden ve bulunduğu çevreden kaçıştır. Suriye’deki evleneceği kişi zengin değildir. Düğün yapılmayacaktır. Gelin alayı gelip Ezo’yu götürecektir. Gelin alayı gelmek üzere iken Ezo ortalıktan kaybolur. İlk evliliğinden şansı olmayan Ezo için akrabaları endişelenmeye başlar. Herkes Ezo’yu aramaya başlar. Düğün alayı geldi gelecektir. Ancak birazdan Ezo sırtında bir çuvalla görülür. Herkes Ezo’nun sırtındaki çuvalda ne olduğunu merak eder. Ezo çuvalı getirdiğinde herkes çuvalın içinde toprak olduğunu anlayınca, anlamsız bakışlarla Ezo’ya bakar. Ezo toprağı vatan hasreti çektiği zamanlar öpüp koklamak öldüğünde mezarına konması için götürdüğünü söyler. Zaten hüzünlü olan akrabaları hepten hüzünlenir. Ezo giderken, sevgisini, aşkını vatanını bırakmanın acısı ile kavrulur. Arkasından gitmemesi için çok uğraşılır. Hatta Eski eşi Şido Hanifi sazını bu kez varken kıymetini bilmediği Ezo için çalmaya başlar. Artık her şey bitmiştir. Düğün alayı Barak ovasının düzlüğünde kaybolmuştur. Geride sadece yanık türküler, acı tınılar kalmıştır. Ezo’nun Suriye’deki eşinden altı çocuğu olur. Birkaç yılda gelip vatanında hasret giderir. Her geldiğinde heybesine toprak doldurup götürür. Takii sınırlar kapanıp, dostlukların akrabalıkların arasına mayınlar döşenene kadar. Gurbet ve yoksulluk Ezo’yu yataklara düşürür. Derdine verem derler. Ezo öleceğini anlamıştır artık. Gurbet kılcal damarlarına kadar işlemiştir. Vasiyet eder. Mezarımın taşına “ Bahtı kara Ezo Gelin burada yatıyor. Türkiye’ye doymadan gurbet ellerde veremden öldü diye yazılmasını ister. Mezarında Bozhöyük’ün Türkiye’ye bakan tarafına gömülmesini ister. Mezar taşına istediği yazılmasa da Höyüğün Türkiye’ye bakan yönüne gömülür (1956). Büyüklerin çizdiği sınırlar Ezo Gelin’in tam kalbinin üzerinden geçer. Yokluğun, kültürün getirdiği Berder geleneği Ezo’ya kızılcık şerbeti içirir. Suriye ile Türkiye arasında dostluk rüzgarları esmeye başlayınca Ezo gelin mezarı (1999) yılında Türkiye getirilir. Doğduğu, sevdiği, ihanete uğradığı, geleneğe kurban gittiği köyüne getirilir..Bir zamanlar dostlukların yaşandığı bu coğrafya’ya bir dönem kinden, nefretten sınırlar çizilmişti. Belki nice bilinmeyen Ezo gelin dramları yaşandı. Şimdilerde Türkiye ile Suriye arasında esen sıcak rüzgarlar kin buzullarının erimesine sebep oluyor. Gaziantep’te açılan Suriye konsolosluğunun önü her gün yüzlerce geçmiş zamanın çarklarında kaybolmuş Ezoları aramak için Suriye’ye gitmek isteyen insanlarla doluyor. .
-
EZO GELİN
"Bozhüyük’e gömün beni, memleketimi mezarım görsün"
Ezo Gelin Çorbası, Ezo Gelin Bulguru, Ezo Gelin Pilavı, Ezo Gelin Kahvesi, Ezo Gelin Lokantası, Ezo Gelin Şirketi, Ezo Gelin Çantası... Bunları duymuşsunuzdur.
Ezo Gelin Türküsü’nü işittiniz mi? ...Uzun hava biçiminde söylenen Ezo Gelin Türkülerinden birini dinlediniz mi?... O türkülerdeki, yüreğe işleyen acıyı duyumsadınız mı?
Usunuza şu soru değip geçti mi hiç? ...Kimdir Ezo Gelin?
Yıllar boyu güzelliği dillere destan olan Ezo Gelin, ya da öteki yerel adlarıyla ’’Ezov, Özo, Özö, Özey Gelin’’, Gaziantep yöresinde yaşamıştır. Size sunacağım Ezo Gelin Türküleri, ’’Barak ağzı’’ denilen biçemde söylenmektedir.
Barak ve Baraklılar
Barak, Ezo Gelin’in yaşadığı bölgedir. Barak Ovası, Gaziantep’in Nizip ilçesi, Fırat Nehri, Sacır Çayı, Carablus ilçesi (Suriye’de) ve Suriye sınırı arasında kalan verimli toprakları kapsayan ovadır. Barak Ovası’nda yüzden çok köy vardır. Burası, verimli olduğundan ilkçağ uygarlıklarının merkezi olmuştur. Barak bölgesindeki toprakların ve köylerin çoğu, Türkiye ile Suriye sınırı çizilirken Suriye topraklarında kalmıştır.
Suriye, Kilis, Oğuzeli, Gaziantep ve Nizip yerleşme birimlerinin çevrelediği alanlarda; Ezo Gelin, dilden dile anlatılır, türküleri söylenir.
Barak sözcüğünün anlamını, Kaşgarlı Mahmut, en eski Türkçe sözlük olan Divani Lügat’it Türk’te açıklarken bir söylenceyi de aktarıyor: ’’Barak çok tüylü köpek. Türklerin inandıklarına göre, kerkez kuşu kocayınca iki yumurta yumurtlarmış, bunların üzerine otururmuş, yumurtanın birisinden barak çıkarmış. Bu barak köpeklerin en çok koşanı, en iyi avlayanı olurmuş. Öbür yumurtadan da bir yavru çıkarmış; bu, son yavrusu olurmuş.’’
Orta Anadolu’nun kimi yerlerinde, uzun tüylü bir tür av köpeğine, Barak ya da Kılbarak denmektedir.
Barak Ovası’nda yaşayan Barak Türkmenleri’nin Oğuzların Kınık ve Beğdili oymağından oldukları ileri sürülmektedir.
Gaziantepli araştırmacı Mehmet Solmaz’ın, Barak ve Baraklılar üzerine yazdıklarının çoğunu, olduğu gibi buraya geçiriyorum:
’’Barak kelimesinin anlamı hakkında Türkçe Sözlük’ün 82.ci sayfasında şunları yazıyor:
1- Tüylü, kıllı çuha, kebe. 2- Bir cins tüylü av köpeği. 3- Ağaçlara sarılan büyük asma.
(...)
Ebulgazi Bahadır Han’ın Türklerin eski çağları hakkında tespit ettiği söylentilere göre: Oğuz Han Güney Muhit Denizinın kıyılarında, yüksek dağlarda yaşayan kabilelerin padişahı (İtbarak Han’a) ilk seferinde yeniliyor. 17 yıl sonra onu yenip öldürüyor.
Moğolların Tarihçisi Reşidüddin bu kabileyi (Kılbarak) diye adlandırıyor. Oğuz Kılbarakların karanlıklar diyarındaki memleketine gittiğini söylemekle Kılbarak’lar diyarının kuzey ülkeleri olduğunu göstermiş oluyor.
18.ci yüzyılda Cengiz Han’ın memleketine gitmiş olan İtalyan gezgini Garpini bunların güneyde olduklarını, Cengiz, Hindistan Seferinden dönüşte Barak’lara rastladığını anlatır. Cengiz Ordusu bunlarla savaşa tutuşmuştur. Fakat Baraklar bir hileye başvurmuşlar , şehre girip vücutlarını ıslattıktan sonra, kumda yuvarlanmışlar ve vücutlarını kaplayan çamur, soğukta donarak buz kesilince derilerine ok işlemez olmuş; sonrada Cengiz’in askerlerini bozguna uğratmışlar.
Reşidüddin, kabilenin çamura girerek kumda yuvarlandıktan ve bu işleri üç defa tekrar ettikten sonra meydana gelen kalın tabakayı kurutmak ve savaşa böyle gitmek adetleri olduğunu kaydeder.
Yine çeşitli kaynaklardan öğrendiğimize göre, Barakların erkeklerinin ÇİRKİN ve kadınlarının ise gayet yakışıklı ve GÜZEL olduklarından erkeklerine izafeten bu kabileye Kılbarak dendiği beyan edilmektedir.
Battal Gazi’nin efsanevi romanında da (Kılbarak) oymağının adı geçer. Barak adında dört tane Türk Hakanı adı biliyoruz:
1- Barak Hacip’tir (Ölümü 1235) Kirman Beyi ve bu ülkede hükümdarlık eden Karahitay sülalesinin kurucusudur. Barak Hacip, Barak Oğulları Sülalesindendir. 1210 da cereyan eden Talas Muharebesinden sonra Harzemşahların hizmetine girmiş, sonra hükümdarın Serdar veziri olmuştur. Harzemşah Devletinin yıkılışını doğuran Cengiz istilası karşısında çıkan kargaşalıklardan yararlanarak 1222 de Kirman’da istiklalini ilan etmiş ve kurduğu hükümeti kısa zamanda kuvvetlendirmiştir. İslamiyeti kabul ettikten sonrada Abbasi Halifeleri tarafından tanınarak kendisine Kutluğ Ünvanı verilmiştir. Barak Hanedanıoğuları 81 yıl payidar olmuşlardır.
2- 16.cı yüz yıllarda Özbek Hanlarından Nevruz Ahmet Han’ın Türkçe adıda Barak Handır. Bu hükümdar Kanuni Sultan Süleyman’la münasebette bulunmuştur.
3- Çağatay Hükümetini oldukça olgunlaştıran ve büyük Hakan Kubilay Han’a kafa tutan Barak Han’ın hayatı dağdağalı geçmiştir. İlkin kendisine Maveraünnehir’de bir arpalık verilmiş (...) ve burada boş durmayarak İran Han’ı Abaka Han’a karşı harekete geçmiş, Horasan ve Afganistan’ın bir kısmını yağma etmiştir. Fakat İran Moğolları tarafından perişan edilerek ölümden zor kurtulmuştur. (...) Buhara’ya gelmiş, bir söylentiye göre Müslüman olarak Giyasettin ünvanını almıştır. En son 1371 de bir muharebede yenilerek ordu ve karargahı kuşatıldığı zaman ansızın ölmüş olduğu öğrenilmiştir. Ölüsü Moğol geleneğine göre parlak bir törenle büyük bir dağın tepesine gömülmüştür.’’
(’’Genel Tarih 1’’ adlı kitapta -İsmet Parmaksızoğlu, Yaşar Çağlayan- ’’Çağatay Hanları Soykütüğü’’ verilmiştir. Çağatay Hanları Soykütüğü’nde, Barak Han’ın, 1266-1271 yılları arasında 7. han olarak tahtta kaldığı belirtilmiştir.
Mehmet Solmaz’dan yaptığım alıntıyı sürdürüyorum:)"
4- Cuci Sülalesinden Özbek Han’ı Urus’un torunu Koyırcak Hanın oğlunun adı da Barak Handır. 1419 yıllarında Bozkırlarda yaptığı savaşlarda başarı elde edemeyince Maveraünnehir’e kaçıp Uluğ Bey’e sığınmıştır. Üç yıl Uluğ Beyin yanında kalmış, sonra onu yardımı ile Gök Orduyu ele geçirerek Han olmuştur. Barak Han 1429 da Moğolistan’a yaptığı bir akında prenslerden Sultan Mahmut tarafından öldürülmüştür.
Bunlardan başka birde Bektaşi Babalarından Sarı Saltuk beyin halifesinin adı da Barak’tır ve buna Barak Baba denmektedir.
Barak Baba Anadolu’yu dolaşmış. İki kere Şam’a gitmiş, Moğollar tarafından Geylan’a elçilikle gönderilmiştir. Fakat ayaklanma halinde olan Geylan’lılar Barak Baba’yı parçalayarak öldürmüşlerdir. 1308 de kemikleri dervişleri tarafından Sultaniye’ye getirilmiş ve oraya gömülmüştür. Moğollar tarafından kendisine bir mezar ve yanına bir tekke yaptırılmıştır.’’
(Burada yine araya giriyorum... Yunus Emre, bir şiirinde: ’’Yunus Tapduk’dan oldu hem Barak’dan Saltuk’a/ Bu nasip çün cüş kıldı ben nice pinhan olam’’ diyerek şeyhi Tapduk Emre’nin Barak Baba’yla ilişkisini açıklar. Dolaştığı yerlerde garip kılığı ve kendisine uyan dervişleriyle halkı şaşkınlığa düşürüp ürküten Barak Baba’nın ’’şathiyye’’ türü bir yapıtı vardır. Çağatayca olan yapıt, ’’Barak Baba Risalesi’’ adıyla anıla gelmişse de daha çok yarım kafiyeli ve yedi heceli şiir görünümündedir. Önce ’’Kutbü’l Alevi’’ adlı biri tarafından Farsça olarak şerhedilmiş -açımlanmış- (1355), sonra bu açımlama; Hızıroğlu İlyas (Uzun Firdevsi) tarafından, başkasının ayrıntılı anlatımı olduğu belirtilmeden Türkçe’ye çevrilmiştir (1485). Mehmet Solmaz’ın kitabından alıntılamayı, kaldığım yerden sürdürüyorum: )
’’Barak Baba’ya uyanlara Barakiyan ve Baraklılar dendiğini tarihi kaynaklardan öğreniyoruz. Bektaşi Vilayet-Name’lerine göre de Barak Baba’nın Hacı Bektaş Veli’nin Halifelerinden olduğu bilinmektedir.
Barak Baba’nın Tokat köylerinden birinde doğduğuna ve babasının beylerden olduğuna bakılırsa Selçuk Türkleriyle birlikte Anadolu’ya gelerek Yozgat dolaylarına yerleşen Barak ve Türkmen Oymaklarından olması ihtimali daha kuvvetlidir.
Barakların vaktiyle Alevi, yani, Bektaşi tarikatlarından oldukları İdris İnal’ın verdiği bilgilerden anlaşılmaktadır. Hatta yakın zamanlara kadar Tokat’tan Alevi Dedelerinin Tekkeye kurban ve para toplamak için geldiklerinde, Barakların bunlara fevkalade hürmet göstermiş olduklarını anlatıyor ki bunların bir kısımlarının Alevi Dedeleriyle sıkı bir ilgileri vardır. (...)
Bugün ekseriyeti Nizip’in Barak Bucağında toplanmış olan Barak Aşiretinden bir kısmının Yozgat’ta kaldıklarını bazı kaynaklardan öğreniyoruz.
Bundan 170 yıl önce bir kısım Barakların eski yerlerinde Yağni, Derzor ve havalilerinde kaldıkları Cevdet Paşa Tarihinde yazılıdır. Tarihteki Baraklara ait bu parçayı aşağıya alıyorum. (1232 tarihinde Baraklar Kilis Hasına tecavüz ediyorlar. Bunların üzerine Halep Valisi Ahmet Paşa, bir kıta top ve bin neferle delilbaşısı Osman Ağayı gönderiyor. O da Barakları mağlup ediyor. Ve birkaç tanesini idam ederek başlarını istanbul’a Padişah’a gönderiyor. Rakka Valisi de yine havalide yaşayan Barak Aşiretinden ve sair eşkiyadan on tanesini idam ediyor ve başlarını İstanbul’a gönderiyor.) (Cilt 11 Sahife: 17)
Bu beldede uzun süre inceleme yapan Yalğın şu bilgiyi veriyor:
’’Barak aşireti 1000-1010 tarihlerinde Firuz Beyin idaresi altında Ortaanadolu’dan sürülerek yerleştirilen 80.000 hanelik Türkmenlerin bir oymağıdır ki vaktiyle Rakka-Culap ve Gaziantep Cenubunda yerleşmiş 97 köyden ibarettir. 97 köyün 18’i Türkiye, geri kalanı Suriye’de kalmıştır .Barak oymağının 12 obası vardır:
Bu obaların on iki olmasına rağmen kendi aralarında 7 obaya ayrılmıştır: Eseli, Karakozan, Adıklı, Kürdülü, Abdürrezaklı, Torun, Bayındırlı obalarıdır.
Bunlardan en büyükleri Torun, Abdürrezaklı, Kürdülüdür. (...)
Türkmenlerin, Karaşıhlı, Bekmişli, Araplı adında üç kolu vardır:
(...)’’ (Ezo Gelin, ss. 58-63.)
Kimi kaynaklara göre de Barak’ın anlamı ’’bayrak’’ demektir... Yöre halkı, Türkmen göçüne bayraktarlık ettiği için yöreye ’’Barak’’ denilmiştir.
Barak Türkmenleri’nin Anadolu’ya 11. yüzyılın başlarında göç ettikleri bilinmektedir.
Türkmen Barakları’nın Aleviliği benimsedikleri, kimi törenlerinin ve geleneklerinin Şamanlık kültürünün izlerini taşıdığı görülmektedir.
’’Barak Ovası’nda yaşayan Barak Türkmenleri’nin Oğuzların Kınık ve Beğdili oymağından oldukları ileri sürülmektedir.’’ demiştim... M.Şakir Ülkütaşır, ’’Abdallar’’ başlıklı incelemesinde, Beğdili oymağının Anadolu Abdalları’ndan olduğunu vurgular... Ülkütaşır şöyle der: ’’Abdallar, ekseriyetle yerleşik ve kısmen göçebe bir halde yaşayan Alevi-Kızılbaş zümrelerden biridir. Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde bir takım Abdal köyleri, müteferrik yığınakları, yani obaları vardır. Göçebe Abdallar, yılın muayyen mevsimlerinde yer yer dolaşarak, köy kıyılarında geçici olarak otururlar. Güney, Batı ve Orta Anadolu başlıca coğrafi dağılış yerlerini teşkil eder. (...)
Abdallar, soy itibariyle Türkmendirler. Bugünkü Anadolu Abdalları -Tahtacılar, Çepniler daha doğrusu bütün Anadolu Kızılbaşları gibi- Babai Türkmenlerinin bakiyeleridir. Binaenaleyh bunları, dili ve soyu bütün bütün başka olan Çingenelerle akraba veya yurt tutmuş Çingene gibi telakki etmek katiyyen doğru değildir. (...)
Anadolu’da eskiden beri yerleşmiş Abdal oymakları vardır. Bugünkü Abdallar kendilerinin, haklı ve doğru olarak, Türk ırkından ve İslam olduklarını ifade ederler .Bu ifadelerine ilave olarak da ulu ve aziz saydıkları ’’Kara Yağmur’’un reisliği altındaki ’’Horasan Erleri’’ (Güney ve Doğu Abdalları ise, Oğuzlardan ’’Beydili’’ boyu) ile beraber Anadolu’ya geldiklerini ısrarla söylerler.
(...) Güney Anadolu’daki bu Abdal zümrelerinin oymak ve zenaatleri hakkında Rahmetli Ali Rıza (Yalman)’ın ’’Cenupta Türkmen Oymakları’’ adlı eserinde de ayrıca şu malumata rastlamaktayız: ’’Fakçılar (av avlıyan Abdallar), Tencili (Cambazlık ve kuyumculuk yapan Abdallar), Beğdili (Türkmenlere yamak ve yarıcı duran Abdallar), Gurbet veya Cesis (sepet, küfe yapan Abdallar; bunlar tam göçebedirler), Karaduman (İbrahim Paşa’nın iskan Beyi’ne Mısır’dan gönderdiği kalabalık bir musiki ve raks heyetlerinin bakıyyesi olan Abdallar) Abdalları’’.
(...) Sünni köylü taassubu çalgıyı, türküyü Abdallara terk etmiştir. Onlar, yani Abdallar, Türk Halk Musikisi ve Raks (Oyun) kültürünü sadakatle devam ettirmektedirler.’’
Baraklar’a devlet yer verince, kimileri köy kurup tarımla uğraşmış, kimileri de toprağa bağlanmadan göçebe hayvancılıkla geçinmişlerdir.
Bugün Barak topraklarının büyük bölümü, birkaç ağanın elindedir. Barak köylülerinden toprak sahibi olanlar çok az sayıdadır. Yoksul, topraksız Baraklılar; yaşamlarını sürdürebilmek için 1980’lere dek Suriye sınırından kaçakçılık yapıyorlardı... Tarımla uğraşan Barak köylüleri, ürünlerini yalnızca Gaziantep’te satarlar.
Ezo Gelin Kimdir?
Ezo Gelin’in asıl adı Zöhre Bozgeyik’tir. Nüfus Kaydı, Gaziantep’e bağlı Oğuzeli ilçesindedir. Ezo Gelin (Zöhre Bozgeyik), Oğuzeli’nin Uruş (şimdiki adı Dokuzyol) köyünde doğmuştur. Bozgeyikli Oymağı’ndan Emir Dede’nin kızıdır. Annesinin adı Elif’tir. Üç kız ve üç erkek kardeşi vardı. Kız kardeşleri: Şehri, Sakine, Radiye. Erkek kardeşleri: Zeynel, Kenan, Bekir. Oğuzeli Nüfus Memurluğu’ndaki Nüfus Kayıt Örneği’nde, Ezo Gelin’in ölüm tarihi, ’’Ekim 1956’’ olarak düşülmüştür.
(Ezo Gelin’in doğduğu köyün adı olan Uruş, eski ve yeni Türk lehçelerinde ’’savaş’’ anlamına gelir.)
Ezo Gelin’in, Suriye topraklarındaki Halep’e bağlı Carablus ilçesinin Bozhöyük köyünde bulunan höyükteki (yığma tepedeki) mezar taşı yazısı:
Fatiha: EMİR DEDE KIZI EZO GELİN Doğumu Türkiye’nin Gaziantep ilinin Oğuzeli iıçesinin Uruş Köyü 1909. Ölümü 18 Mart 1952. Uzun zamandır çektiği verem hastalığından ve gurbetlik acısından.
(Ezo Gelin’in mezarının bulunduğu höyük ve köy -Bozhöyük-, Türkiye sınırına yarım saat uzaklıktadır .)
Ezo Gelin, Oğuzeli’nin Beledin Köyü’nden Hanifi Açıkgöz ile ’’değişik’’ geleneğine göre evlenir: Hanifi Açıkgöz, halası Hatice’yi (Hazik’i) Ezo’nun kardeşi Zeynel Bozgeyik’e verir, Ezo’yu (Zöhre’yi) eş olarak alır. Hanifi Açıkgöz ile Ezo Gelin, bir yıllık evlilikten sonra ayrılırlar. Köyüne dönen Ezo Gelin, altı yll dul oturur.
Ezo Gelin, çok kişinin evlenme önerisini kabul etmez. kendini isteyen Barak Ağalarının evlenme isteklerini de geri çevirir. Ezo Gelin, evlenmeme nedenlerini açıklamaz. Suriye’nin Kozbaş Köyü’nde oturan teyzesinin oğlu Memey (Mehmet), sık sık dünürcü (görücü) göndererek istetir Ezo Gelin’i. Ezo’nun Suriye’ye gelin gitmek istemediğini işiten görücü kadınlar, Ezo Gelin’in evlenmesi için inandırıcı konuşurlar: ’’Güzel kızım, hiç merak etme. Memey’in nüfus kaydı Türkiye’dedir. Evlendikten az bir zaman sonra Türkiye’ye göç edersiniz. Biliyorsun Barak’ta, Suriye’den gelen birçok mülteci vardır. Biz seni gurbet ellerinde hiç yakar mıyız?... Bize güven. Biz akrabalar, senin kötülüğünü istemeyiz.’’ Üstelemelerden, kezlerce konuşmadan sonra, evlenmeyi uygun bulan Ezo, şöyle der: ’’Sözlerinize inanıyorum. Yalnız korktuğum başıma gelirse?... Ya Memey Türkiye’ye mülteci olarak gelmezse, benim halim nice olur? ...Zaten birinci kocamdan boşandım. Şimdi de ikinciden mi boşanayım? Boşanma olmazsa, Suriye’de ölünceye kadar kalıp Türkiye’ye, akrabalara hasret mi kalacağım?... Talihim zaten karadır. Orada ölürsem, ölüm bile Türkiye’ye hasret kalır. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Siz ne derseniz o olsun. benim çabalarım para etmiyor. Ezo, nasıl olsa bir defa yandı. Bin defa yanacak değil ya...’’ Ezo’nun güzel gözlerinden birkaç damla gözyaşı, gül rengi yanaklarına dökülürken fısıldarcasına ’’Evet’’ der.
Ezo Gelin’i götürenler , akşam karanlığından yararlanarak, sınırı bekleyen askerlere görünmeden Suriye’ye ayak basarlar. Geldikleri Kozbaş Köyü’nde düğün dernek yapılmaz. Yörenin göreneğine göre dul kadın ve dul erkek için eğlenti yapılmaz... Sessizce imam nikahı kıyılır. Böylece Ezo, Suriye’nin Carablus İlçesi’nin Kozbaş Köyü’ne gelin gider. Sonra oradan, Lüle Köyü’ne taşınırlar.
Ezo Gelin’in ikinci evlenmesi de ’’değişik usulü’’ olur... Ezo’nun teyzeoğlu Memey, bacısı Selvi’yi Zeynel Bozgeyik’e verir, kendisi Ezo’yu alır. (’’Değişik usulü’’ evlenme olgusunu sonra açıklayacağım.) Memey ile Ezo’nun aile kurması, ikisinin de ’’değişik’’ yoluyla yaptıkları ikinci evlenmeleridir.
Ezo, gurbetlik acısına dayanamaz. Ara sıra köyündeki yakınlarını görmek amacıyla Suriye sınırını gizlice geçerek, Uruş (Dokuzyol) köyüne gelir. Türkiye’ye her gelişinde, biraz daha yıpranmış, daha süzülmüş ve üzgün görünür. Nedenini soranlara: ’’Gurbetliğe fazla dayanamıyorum. köydeki hısım akrabaları göresim geliyor. Ne de olsa burası eski vatanım. Nedense Suriye’yi hiç sevemiyorum. Ah Türkiye’nin gözünü seveyim! Vasa öleydim, tek Türkiye’de kalaydım. İlle vatan, ille vatan.’’
İlk kocasından çocuğu olmayan Ezo Gelin’in, ikinci eşinden altı kız çocuğu olur.
Ezo Gelin’in gül yüzü, portakal rengine döner... Yıllardan beri ayakta çektiği hastalık, onu güçsüzleştirir, çok zayıflar, yatağa düşer. Ara sıra ağzından kan gelir. Gözleri de pek iyi görmez. Birkaç kez hekimlere görünür ancak yoksulluktan ilaçları düzenli olarak alamaz. Kendine bakamaz. 1952 yılının Mart ayında, Lüle Köyü’ndeki tek odalı kerpiç evini de yataktan kalkamaz... Ezo Gelin, 18 Mart Cuma günü gece yarısı, ’’ince hastalık’’ dedikleri Verem’den ölür. Özlemi, acıyı, yabancılığı içinde götürür Ezo Gelin... Ozan Kemalettin Kamu’nun dediği gibi: ’’Gurbet o kadar acı ki, / Ne varsa içimde. / Hepsi bana yabancı, / Hepsi başka biçimde.’’
Ezo Gelin, arada bir yükseklere çıkar, Türkiye’ye doğru ağlayarak bakarmış... Sağlığında kocası Memey’e, ölüsünün, Bozhöyük Köyü’ndeki höyüğün başına gömülmesini yalvara yalvara söylermiş... ’’Hiç olmazsa mezarım Türkiye’den gözüksün. Ben doyana kadar Türkiye’ye bakmadım, mezarım baksın. Ben seyretmezsem bile mezarımın taşı toprağı Türkiye’yi seyretsin.’’ dermiş Ezo Gelin.
Ezo’nun vasiyeti yerine getirilerek, Lüle Köyü’nden alınan ölüsü, Bozhöyük Köyü’ndeki höyüğün üstüne gömülür. Ezo Gelin’in gömütü, Suriye’nin sınır boyundaki topraklarından ve Türkiye’nin sınıra birkaç saat uzaklıktaki köylerinden, beyaz bir benek gibi görünmektedir.
Ezo Gelin’in yaşamı, acımasız doğa koşulları, kapitalist düzenin getirdiği ekonomik açmazlar ve feodal düzenin töresel baskıları arasında sıkışıp kalmış kadınlarımızın göğüsledikleri çilelerin öyküsüdür... Kadınlarımız, geri bırakılmışlığa ve gelişmelerini engelleyen törelere başkaldırabildiklerinde, kurtuluşa varacaklar.
’’Değişik Usulü’’ Evlenme Ne Demektir?
Evlenecek kişinin, en yakını olan kız kardeşini, halasını ya da teyzesini; istediği kızın kardeşi, amcası, dayısı gibi yakın akrabalardan birine vermesine ve bu evlenmede, ’’başlık parası’’ alınmamasına ’’değişik’’ denir. Yani kızın, kızla bir eşya gibi değiştirilmesi yoluyla yapılan evlenme biçimidir.
’’Değişik usulü’’ evlenmede, evlenenler birbirlerine başlık parası vermekten kurtulurlar... Akrabalık iki yönlü olur. Evli kadınlardan biri, ’’eceli ile’’ öldüğünde, öteki yan için belli ölçüde başlık parası ödemek zorunluluğu doğar.
Evlilerden biri, eşiyle geçinemediğinde, mutlu olan ötekilerin geçimi de bozulur. Bir yandaki geçimsizlik, öbür tarafı da etkiler. Böylesi evliliğin güvencesi yoktur.
(Diyarbakır çevresinde, anadilleri Kürtçe olan yurttaşlarımız arasında, ’’değişik usulü’’ evlenmeye; ’’Berdel’’ denir.)
Günümüzün zorlu koşullarında, Türkiyeli insanların ’’Başlık’’ denen gerçeği var ki akıl sır ermez. Kadın, evlenmek için bir mal’dır, satın alınır, satılır. Kadınlarımızın işi zordur olabildiğine... Yalnız tarla tapan işleri değil, doğumda yavrunun cinsiyet hesabı da ondan sorulur. Kız çocuk, ikinci derecede bir yaratıktır. Oğlu olmayan kadınlara suçlu gözüyle bakılır. Böylesi kadınların kocalarına yeniden evlenmek, ona erkek çocuk vermesi beklenen bir kadın daha almak hakkı tanınmıştır. Ama başlık sorunu çıkar karşılarına... işte o zaman töreler girer işin içine... Yetişkin olsun olmasın, ele gelir çağdaki kız çocuğunu, almak istediği kızın yakınına verir, o da başlık yerine geçer... Uygulanan yöntemin adı: ’’değişik usulü evlenmedir’’.
Bu tür evlenme, Türkmen Baraklar’da, başlık parası çok yüksek tutulduğundan uygulana gelmektedir.
(Ezo’nun erkek kardeşi Zeynel, Şitto Hanifi’nin kız kardeşinden ayrıldığında, Ezo Gelin çocuklu olsaydı, Değişik’i bozabilir miydi?... Hayır. Baraklar’da boşanmak çok ayıptır... Hele ayrılma isteğinin kadından gelmesi çok çok ayıptır. Kadın, kocası öldüğünde, eğer kız çocuğu varsa evlenebilir... Kocası ölen genç kadının, yitirdiği kocasından erkek çocuğu varsa yeniden evlenemez.)
Ezo Gelin Konusunda Çekilen Filmler
Ezo Gelin’in ilgili üç film çekildi. Orhan Elmas, ozan Behçet Kemal Çağlar’ın öyküsünden esinlenerek, Ezo Gelin’i iki kez filme aldı... Birincisini 1955’de ’’Ezo Gelin Alevden Gömlek’’ adıyla çekti, ikincisini ise 1968’de beyazperdeye getirdi. (1968’de çekilen ’’Ezo Gelin’’ filmi, 1969 yılındaki 1. Adana Altın Koza Film ve Sanat Şenliği’nde, en iyi ikinci film ve en iyi kadın oyuncu -Fatma Girik- ödüllerini kazandı.) 1973’de Feyzi Tuna, Ezo Gelin’i üçüncü kez, renkli olarak filme çekti.
Çekilen filmlerin hiçbiri, gerçek Ezo Gelin’i anlatamamıştır... Bu filmler, halkta, Ezo Gelin’in düş ürünü olduğu düşüncesini uyandırmıştır.
Plaklara Okunan Ezo Gelin Türküleri
Barak Ovası’nda ve köylerinde, Ezo Gelin için söylenen birçok türkü var. Bu türküler, Suriye’nin sınır köylerinde de söylenegelmekte. Yazıyı fazla uzatmamak amacıyla Ezo Gelin Türküleri’ni sınırlandırmam gerekiyor... Notaya alınmış ve plaklara okunmuş dört Ezo Gelin türküsünü aktarıyorum:
1936’da, Nizip İlçesi’ne bağlı izan Köyü’nden Bekir Karaduman’ın oluşturup ezgilediği ilk Ezo gelin Türküsü’nü, Ferruh Arsunar (1908-1965) notaya almıştır. İzan’lı Bekir Karaduman’dan ağıtı nasıl yaktığını öğrenelim:
’’Türküyü 1936 yılında ben yaktım. Ezo Gelin’i isteyenler çoğalıyordu. Lakin Ezo’nun bir kimseye gönül vermeyişi birçoklarının da cesaretini kırıyordu. Gaziantep’te Kalelilerin Kahvesinde Barak köylerinden birkaç kişi oturuyorduk. Söz dolanıp dolaşıp Ezo Gelin’e intikal etti. Dostlarımdan biri Alagöz köyünden Şaban oğlu Resül Alagöz idi. Diğerleri Türkyurdu köyünden Ali hoca (Ali Aksoy şimdi ölüdür.) Aramızda arz edeceğim konuşma münakaşa konusu oldu. Resül Ağa, Ali Hoca’ya bu Ezo Kadın niçin kimseyi istemiyor dedi. Duruma müdahale eden Hoca ise Ezo’nun çok onurlu ve herkesin evlenme teklifini kabul etmediğini ifade eyliyor. Bu meyalde Resul Ağa, Ali Aksoy’a muhatap olarak bu muhitte sevilen bir kimse olduğunuza göre acaba size verirler mi? Evet cevabını alınca ben ve Resül Ağa bir otomobil tutarak Ezo Gelin’i Ali Hoca’ya istemek için üçümüz beraber Uruş Köyüne hareket ettik. Üzerimizdeki bütün paraları Ali Hoca iddiasında başarılı olduğu takdirde kendisinde kalmak üzere teklif ettik. Teklifimizi kabul ederek paraları aldı. Uruş Köyünün Harman yerine vardığımızda köy bekçisi Celle Halef karşımızdan geldi. Birde baktık ki köyden gelen bir kalabalık çıkmış Tilsevet Köyünün yoluna doğru gidiyor. Bu kalabalığın ne olduğunu Celle Halef’e sorduğumuzda bize aynen şöyle dedi: ’’Bu köye neye geldiğiniz anlıyorum. Aradığınız işte gidiyor. Boşa geldiniz’’ dedi. Parmağı ilede gidenleri göstererek işte Ezo Suriye’ye gidiyor der demez tepemizden vurulmuşa döndük... Otomobili Ezo’nun gitmekte olduğu kalabalığa yetişmek için o tarafa çevirdik. Resul Ağa, Ali Hoca’ya dönerek: ’’Ezo’yu istedin, Ezo gitti; Murat’a (Fırat) dönsen suyu kurur. Ezo Gelin şu mıntıkada yaşayıp gidiyordu. Senin niyetin onu da başka ellere attı’’ dedi. Ezo’yu götüren kalabalığa yetiştik. Gelin alayı yayan gidiyordu. Ezo gelin, meyus ve çok üzüntülü bir şekilde götürücüler arasında yürüyordu. Otomobille biraz ileri giderek sadece bir defa daha Ezo Gelin’in yüzünü görebilmek için otomobilin tekeri patlamış numarasını düşünebildik. Böylece bir defa daha Ezo’yu görebilme mutluluğuna eriştik.
Ondan sonra gayet üzgün bir halde, Ali Hoca’nın yüzünden düşen sinek sanki bin parça oluyordu. Tilsevet, Gemlik, Mıkbılı üzerinden köyümüz olan izan’a geldik. Zaten vakit akşam olmuştu. Resul Ağa ile Ali Hoca’yı misafir ettim. Çeşitli meze ile donatılmış içki sofrasına davet eyliyerek oturttum. işte tam bu sırada Ezo Gelin’in namutenahi güzelliğinden mülhem alarak şu dört kıtalık güfteyi kaleme alarak Resul’ün içki bardağına koydum.
Güftenin metni aynen şöyle idi:
Turnayı uçurdum URUŞ köyünden,
TİLSEVET Gölüne battı mı dersin?
Bir haber alamadım ZAMBUR köyünden,
ŞiBiP’e telinden attı mı dersin? (1)
Hele DEVEHÖVÜK geçit yeridir, (2)
BOZHÖVÜK’te gümanımın biridir. (3)
Alıp giden Türkmenlerin eridir,
Bu gece Kozbaş’ta yattı mı dersin?
Önünde SACIR (4) var, geçmez orayı,
Hep avcılar arar bahtı karayı.
ŞAiNE, KÜLLÜ’yü hem ZUGARA’yı, (5)
Bu üç köyü şavkı tuttu mu dersin?
Mallarım kaçaktır, varma gümrüğe,
Geç KARAKUVU’dan, otur DÜĞNÜĞ’e, (6)
Dön ha Ezo, dön ha eski yurduna,
Sahiplerin seni sattı mı dersin?
Not:
1. Uruş, Tilsevet, Şibip; Oğuzeli’ne bağlı Barak Köyleridir.
2- Devehöyük, Oğuzeli ilçesine bağlı sınır boyunda bir köydür.
3- Bozhöyük, Ezo Gelin’in Suriye’de mezarının bulunduğu bir köydür.
4- Oğuzeli ilçesi topraklarından geçen bir çaydır. Suriye topraklarına girdikten sonra Fırat Nehrine karşır. (...)
5- Şaine, Küllü, Zugara; Suriye’de Carablus’a bağlı sınır köyleridir.
6- Düğnüğ, Karakuyu; Suriye sınır köylerindendir.’’ (Mehmet Solmaz, Ezo Gelin, s.41 , 42, 43.)
Malatyalı Fahri Kayahan’ın plağa okuduğu Ezo Gelin Türküsü’nün kimden alındığı bilinmiyor... Anonim -halkın malı- bir türkü olarak söylenmekte. Ancak türkünün, 19301936 yılları arasında ortaya çıktığı kabul edilmektedir... Çünkü bu tarihler, Ezo’nun ününün yaygınlaştığı süredir.
Malatyalı Fahri Kayahan’ın sesinden, plağa geçirilen türkü:
’’Ezo Gelin benim olsan seni vermem feleğe,
Güzel yosmam başın için salma beni dileğe,
Anası huridirde kendi benzer meleğe
Nen eylede ah! bahtı karam neneyle, neneyle...
Çık Suriye dağlarına bizim ele eleyle,
Gel bahtı karam gel, sıladan ayrı yazılım gel...
Ezo Gelin çık Suriye dağlarının başına,
Güneş vursun da kemerinin kaşına kaşına.
Bizi kınıyanın bu ayrılık gelsin başına başına,
Nen eylede ah! bahtı karam neneyle, neneyle...
Çık Suriye dağlarına bizim ele eleyle,
Gel bahtı karam gel, sıladan ayrı yazılım gel.’’ (Ezo Gelin, s.44, 45.)
Sözlerini ve ezgisini, Ezo Gelin’in ilk eşi Hanifi Açıkgöz’ün oluşturduğu bu türküyü, Nuri Sesigüzel plağa okumuştur.
(Nuri Sesigüzel, Urfa’nın Birecik ilçesine bağlı Divriği Köyü’nde doğmuştur. Urfa ve Gaziantep türkülerini, aslına uygun söylemesiyle tanınmış ve beğenilmiştir.)
Nuri Sesigüzel’in söylediği türkü:
’’Amanın ırmak kenarına yağmaz mı dolu,
Hele eşinden ayrılan da sevgilim olmaz mı deli.
Tere taze beslediğim gülleri, anam gülleri,
Yine vardın gittinde beni bir kötüye yoldurdun...
Bir tanem aman, öldürdün beni beni,
Anam nen eyle, zalim nen eyle, Ezom nen eyle,
Yine de ne derdin varsa da gel bana söyle.
Bir tanem aman, ben ettim sana sana.
Amanın yüce dağ başında bir oylum payam,
Sevdiğim atımızı aldılarda biz kaldık yayan,
Ölümden korkupta, sonunu sayan, sonunu sayan,
Yine ölür gider de yar koynuna giremez.
Bir tanem aman aman, öldürdün beni beni...’’ (Ezo Gelin, s.65.)
Gaziantepli Muhsin Terlemez’in sesinderı, plağa geçirilen Ezo Gelin Türküsü:
’’Seherden uğradım ben bir cerene,
Canım kurban olsun da Gelin Ezo’yu görene.
Giyinmiş, süslenmişte dönmüş cerene,
Evliyi evinden eder bu gelin,
Ağayı köyündende eder bu gelin.
Dağdaki çobanı koyundanda eyler bu gelin,
Eşinden ayrılmışta üzgün üzgün ağlar bu gelin.
Yaralayım kime ben ne edem oy, oy, oy
Ayağına giymişte kara kundura oy,
Yandı yüreğimde garip anam, döndü tandıra, döndü tandıra,
Bir cazı karı yok mu da Gelin Ezo’yu bana kandıra?
Minnet eyleyinde bu geline dönmez mi, dönmez mi?..
Dönüp dönüp Barak Eline gelmez mi, dönmez mi?
Nen eylede Gelin Ezo, nen eyle, nen eyle,
Çık Barak Dağlarına da bizim ele el eyle,
Oy, oy nen eyle, sen nen eyle, nen eyle.
Yaralıyım kime ben ne diyem oy oy... Ezom.’’ (Ezo Gelin, s.65, 66.)
Kendi Gitti, İsmi Kaldı Yadigar
Ezo Gelin’in kemikleri çürüdü... Yapılı olan gömütü, yerle bir oldu. Kendini yakından tanıyanların çoğu öldü. Ezo Gelin’in öyküsü, bire bin katılarak, Gaziantep’in köylerinde ve Suriye’nin kuzey bölgelerinde anlatılmakta... Türküleri çağırılmakta. Ezo Gelin Türküleri söylendiği sürece, Ezo Gelin.in adı ve özlemi yaşayacak...’’ Kendi gitti, ismi kaldı yadigar.’’
Not: Mehmet Solmaz’ın kitabını getiren, Gaziantep’in seçkin insanlarından, saygıdeğer büyüğümüz Kadir Vural’a teşekkür ederim. N. T.
Kaynaklar: .
1- Ezo Gelin, Mehmet Solmaz, üçüncü baskı, Fil Yayınevi, İstanbul 1976.
2- 10. Yıl, Hoy-Tur Folklor ve Turizm Derneği Yayını, yayın no: 7, 1980, s.21.
3- Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, Atilla Özkırımlı, Cem Yayınevi, ikinci baskı, istanbul 1983, 1.cilt, ’’barak’’ maddesi: s. 188.
4- Abdallar, M.Şakir Ülkütaşır, Türk Kültürü (Aylık Dergi), sayı: 64, Şu.bat 1968, s. 251-253.
5- Genel Tarih 1 (Eski Çağlar ve Türk Tarihinin İlk Dönemleri), İsmet Parmaksızoğlu-Yaşar Çağlayan Funda Yayınları, Ankara 1976, s.440.
6- Türk-Moğol İmparatorluğu Devrinde Sosyal ve Askeri Teşkilat, Prof. Dr. Ahmet Temir, Türk Kültürü, sayı: 118, Ağustos 1972, s.200.
7- Berdel, Nusret Kemal, Türkiye Yazıları (Aylık Dergi), sayı: 52-53, Temmuz-Ağustos 1981, s.21.
8- Türk Sinemasında Yönetmenler ve Filmleri 1 (1914-1994), hazırlayan: Orhan Ünser, Antrakt (Aylık Sinema Dergisi), sayı: 45, Haziran 1995’in eki, s. 14, 15.
9- Geleneklere Yenik Düşen ’’Ezo Gelin’’, Turhan Gürkan, Cumhuriyet gazetesi, ’’Cumhuriyet 2’’ eki, 8 Kasım 1993, s.4.
10- Türk Sinema Tarihi (1896-1986) 1-2, Giovanni Scognaınillo, Metis Yayınları, Kasım 1987, cilt 1: sayfa 116, cilt 2: s.24, 11 0, 150.
11- Folklor ve Türkülerimiz, Mehmet Özbek, Ötüken.Neşriyat A.Ş., ikinci baskı, İstanbul 1981, s.25-26, 294-296. (Özbek’in kitabında, ’’İzanlı’’ sözcüğü, ’’İznalı’’ biçiminde yanlış dizilmiştir. N.T.).
Ezo Gelin’in mezarı 24/09/0199 tarihinde Suriye’den doğduğu köye getirilmiştir.
-
Ezo’lardan Barak duası
26/09/1999
Hürriyet
Gaziantep’in Oğuzeli İlçesi’ne bağlı Dokuzyol Köyü kızları, Ezo Gelin’in cenazesine yöresel kıyafetlerle katıldılar. Güzelliği efsaneleşen Ezo Gelin’in doğduğu köye getirilen cenazesinin başında Barak Ovası’nın kızları, dua ettiler. Tabut Ezo Gelin Kültürünü Yaşatma Derneği Odası’nda bir gece bekletildi. Ezo Gelin’in dillere destan güzelliğini sembolize etmek için süslenen genç kızlar, toprağa verilene kadar tabut başında dualar ederek nöbet tuttular. Tabutun üzerine de Suriye’deki mezarından toplanarak getirilen çiçekler kondu.
-
Efsane kadının dönüşü
25/09/1999
Hürriyet
Yaşam öyküsüyle efsane haline gelen Ezo Gelin’in cenazesi Suriye’den Türkiye’ye nakledildi. Gaziantep’in Oğuzeli İlçesi’ne bağlı Dokuzyol Köyü’nde toprağa verilen Ezo Gelin’in cenaze törenine Vali Muammer Güler ve 5 bin kişi katıldı. Cenaze, valilik tarafından yaptırılan külleyedeki mezara gömüldü.
ADINA türküler söylenen, güzelliği ve acı dolu yaşamı filmlere konu olan Ezo Gelin’in önceki gün Suriye’den getirilen cenazesi, dün valilik tarafından düzenlenen törenle, doğduğu Gaziantep’in Oğuzeli İlçesi’ne bağlı Dokuzyol Köyü’nde toprağa verildi.
Böylece 63 yıl önce Türkiye’den ayrılan Ezo Gelin’in vasiyeti de yerine getirildi.
Açık alanda cuma namazı kılındı. Törene Gaziantep Valisi Muammer Güler ve yaklaşık 5 bin kişi katıldı. Cenaze, valilik tarafından yaptırılan külliyedeki mezara defnedilirken, hayattaki tek kızı Celile Abuzer baygınlık geçirdi. Ezo Gelin’in 43 yıl boyunca gömülü kaldığı Suriye’deki Bozhüyük Köyü’nün tepesindeki alandan toplanan çiçekler de mezarına kondu.
Ezo Gelin’in güzelliğini sembolize etmek için köylü genç kızların tek tip kıyafet giyerek çiçeklerle süslendiği törende, kızlardan biri temsili Ezo Gelin’i canlandırdı.
Mızarlı aşık Mehmet Yılmaz tarafından ağıtlar yakıldı. Yöresel sanatçılar da Ezo Gelin adına yakılmış ağıtları söyledi. Dokuzyol Köyü’nde tamamlanan Barak Odası’nın açılışı yapıldı. Ezo Gelin Barak Müzesi’nin de temelinin atılmasından sonra tören sona erdi.
Adına türküler yakıldı
Asıl adı Zöhre Bozgeyik olan Ezo Gelin 1909 yılında Gaziantep’in Oğuzeli İlçesi’ne bağlı Dokuzyol (Uruş) Köyü’nde doğdu. 7 kardeşmişler. Neden Ezo dendiği bilinmeyen Zöhre, daha çocukken bütün köyün sevgisini kazanır. Büyüdükçe güzelliği ile dikkat çeker. Taliplisi çoktur. Sonunda kısmet yakındaki Beledin Köyü’nde oturan ’Şiddo Hanifi’ namıyla tanınan Hanefi Açıkgöz’e çıkar. 20 yaşındaki Ezo Gelin’in ekonomik nedenlerle berdel usulüyle Hanefi Açıkgöz ile evlenmesine karar verilir. Buna göre Hanefi Açıkgöz Ezo Gelin’i, Ezo’nun ağabeyi Zeynel Bozgeyik de Hanefi Açıkgöz’ün halası Hazik’i alır. Evlilik sürmez. 17 ay sonra Ezo Gelin baba evine döner. 5-6 sene ağabeyi Zeynel’in evinde yaşar. Güzelliği dilden dile dolaşmaya devam eder. Deve katarcıları onu görmek için yollarını değiştirir, hatta bir yolcunun su istediği Ezo Gelini’ni görünce, güzelliğine büyülenerek elindeki tası yere düşürdüğü söylenir. Suriye’nin Kozbaş Köyü’nde oturan teyzesinin oğlu Abuzer Memey (Mehmet) ile berdel usulüyle ikinci evliliğini yapar. 1936 yılı bir ilkbahar günü Ezo Gelin akrabalarından birkaç erkek ve kadınla ağlayarak Suriye’ye doğru yola çıkar. Kadınlı erkekli bütün köylü Ezo’nun Suriye’ye gelin gitmesine karşı çıkar. Hanifi Açıkgöz de ilk eşi Ezo’nun gitmesini kabullenemez. Tepelere çıkıp, Suriye’ye dönerek yanık türküler söyler. İkinci eşini bile unutur. Ezo Gelin’in ününün yayılmasına, Hanifi Açıkgöz’ün adını geçirmese bile söylediği yanık türkülerin büyük etkisi olur.
ÇORBANIN ÖYKÜSÜ
Küçük bir köy olan Kozbaş’ta fakir olan Abuzer Memey, bazan yarıcılık, bazan de kaçakçılık yaparak geçimini sağlamaya çalışır. Ezo Gelin Suriye’de yaşadığı günlerde sık sık Türkiye’ye gelir. Kozbaş’tan Lüle Köyü’ne taşınan Ezo Gelin’in 6 kızı olur. Ancak bunlardan sadece Celile Abuzer yaşar. Yokluk içindeki çileli yaşam nedeniyle Ezo Gelin verem hastalığına yakalanır, gözleri iyi görmemeye başlar. Mumbuş’ta hastaneye kaldırılır. Hastane yemeklerini yiyemediği için pişirdiği çorbanın kokusuna diğer hastalar da dayanamaz ve isterler. Ezo Gelin çorbasının buradan kaynaklandığını söylenir. Adı Türkiye’de bir çorbaya da verilir. Öleceğini hisseden Ezo Gelin kocasına, ‘‘Öldüğümde beni Türkiye’ye götürebilirsen oraya akrabalarımın yanına göm, eğer zorluk çıkarsa Bozhöyük Köyü’nün tepesine, mezar taşım Türkiye tarafına gelecek şekilde gömdür. Sağlığımda doya doya seyredemediğim Türkiye’yi bari mezarımdan seyredeyim. Mezar taşıma da şunları yazdır: ’Bahtı kara Ezo Gelin burada yatıyor. Türkiye’ye doyamadan gurbet ellerinde veremden öldü’’’ vasiyetinde bulunur. Ezo Gelin 1956 yılında hayata vede eder. Cenazesi vasiyeti üzerine Bozhüyük’ün Türkiye’ye bakan tarafına defnedilir.
Kızı ağıt yaktı
Ezo Gelin’in yaşayan tek çocuğu olan Celile Abuzer, canazeyle birlikte Suriye’den geldi. Annesinin Dokuzyol Köyü’nde toprağa verilmesi sırasında ağıtlar yakan Celile Abuzer, fenalık geçirerek bayıldı. Güçlükle teskin edilen Celile Abuzer,Annemin istediği vatan topraklarında defnedilmesi sevindirici ama yaşadığımız Suriye’den uzak kalması bizi üzüyor’’ dedi.
5 bin kişi katıldı
Ezo Gelin’in Türkiye’ye getirilen cenazesi, adına yapılan külliyede boş bir odada bir gün bekletildi. Cenaze namazının ardından omuzlara alınan Ezo Gelin’in tabutu, yakındaki daha önceden hazırlanan mezar yerine kadar taşındı. 5 bin kişilik bir vatandaş topluluğunun katıldığı törenin ardından Ezo Gelin’in cenazesi, vasiyeti yerine getirilerek vatan toprağında defnedildi.
-
Ezo Gelin köyünde toprağa verildi
24/09/1999 20:00
Anadolu Ajansı
GAZİANTEP
Güzelliği ve çilesi türkülere, filmlere konu olan Ezo Gelin’in 63 yıllık "vatan toprağı hasreti" sona erdi.
Suriye’nin Cerablus bölgesindeki Bozhöyük köyünde bulunan mezarından dün akşam saatlerinde alınarak doğup büyüdüğü Oğuzeli ilçesine bağlı Dokuzyol köyüne getirilen Ezo Gelin’in cenazesi, bugün kılınan namazın ardından, kendi adını taşıyan külliyede toprağa verildi.
CENAZENİN BAŞINDA NÖBET TUTTULAR
Ezo Gelin müzesinde katafalka konan cenaze, ziyaretçi akınına uğrarken, cenaze namazına kadar tabutun başında, barak giysili kızlar nöbet tuttu.
İl Müftüsü Mustafa Sinanoğlu tarafından kıldırılan cenaze namazının ardından, dualar eşliğinde külliyeye getirilen cenaze, ailesi tarafından toprağa verildi. Ezo Gelin ile birlikte Suriye’den gelen kızı Celile Abuzer, annesinin toprağa verilişi sırasında zor anlar yaşadı. Duaların ardından temsili olarak Ezo Gelin’i canlandıran Gaziantep Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı son sınıf öğrencisi Gülşah Sönmez, topluluğa seslendi.
Sönmez, Ezo Gelin’in mezarının yanında, "Beni tekrar doğup büyüdüğüm topraklara getiren büyüklerime teşekkür ederim. Ruhum şimdi huzur içinde. Bundan emin olunuz" dedi. Bu sırada bazı kadınların ağıtlar yaktığı görüldü.
"HUZUR İÇİNDE YATACAK"
Daha sonra köylüler tarafından hazırlanan ve 40 koyun kesilip, 200 kilogram firikten (tam olgunlaşmamış buğday) hazırlanan yöresel firik pilavı, Barak sofrasında yenildi.
Yemekten sonra, Mizarlı Mehmet Aşık ve diğer yöresel sanatçıların yaktığı ağıtların dinlenmesinin ardından, Ezo Gelin’in doğduğu ev olan ve Barak Odası olarak düzenlenen evin açılışı yapıldı, Ezo Gelin Müzesi’nin temeli atıldı. Gaziantep Valisi Muammer Güler, burada yaptığı konuşmada, adı; sevgi, aşk, gurur, onur, güzellik, memleket özlemi ve sabır ile özdeşleyen Ezo Gelin’in, 63 yıllık vatan hasretinin artık sona erdiğini söyledi.
Türk ve Barak kültür hayatında önemli bir yere sahip olan Ezo Gelin’in artık ruhunun huzur içinde olduğunu kaydeden Güler, "Ruhu şad olsun ve burada huzur içinde yatsın. Biz de bu görevi yaptığımız için huzur içindeyiz" dedi. Konuşmalardan sonra Barak kültürünün yansıtıldığı taşlamaya geçildi. Saz sanatçıları, topluluğa yaklaşık 2 saat süren bir konser verdiler.
KIZI, EZO GELİN’İ ANLATIYOR
Bu arada, Ezo Gelin ile birlikte Suriye’den gelerek annesinin cenaze törenine katılan Celile Abuzer, Ezo Gelin’i anlattı.
Ezo’nun çok güzel ve iyi bir anne olduğunu söyleyen Abuzer, şöyle devam etti:
"Çocuklarını seven, ancak vatanını herşeyden üstün tutan bir anneydi. Vatanı yüzünden derde düştü. Son zamanları ıstırap içinde geçti. Sürekli kan kusuyordu, ama yine de (memleketim) diyordu. Yoksulluk ve sefillik içindeydi, ama bunu kimseye anlatmadı. Şimdi vasiyeti yerine geldi, ben ve ailem çok mutluyuz."
EZO GELİN KİMDİR
Adı; sevgi, aşk, gurur, onur, güzellik, memleket özlemi ve sabır ile özdeşleşen Ezo Gelin, Oğuzeli ilçesine bağlı eski adı Uruş olan Dokuzyol köyünde dünyaya geldi.
Asıl adı Zöhre olan Ezo Gelin’in ağabeyi Zeynel, Şiddo Hanifi’nin halası ile evlendi. Ezo Gelin de, bu evliliğe karşılık "berdel" yöntemiyle Şiddo Hanifi ile evlendirildi. Ezo’nun evliliği, eşiyle anlaşaması nedeniyle 1,5 yıl sonra sona erdi. 6 yıl süreyle evlenme tekliflerini kabul etmeyen Ezo, ailesinin ısrarı sonucu, Suriye’de oturan teyzesinin oğlu Abuzer Memey ile yine berdel yöntemi ile evlenmeyi kabul etti. Abuzer Memey’in kızkardeşi Selvi de, Ezo’nun ağabeyi Zeynel ile evlendi.
Geçimini yarıcılık ve kaçakçılık yaparak kazanan Abuzer Memey ile 16 yıllık evliliği süresince 6 çocuk dünyaya getiren Ezo, eşi kaçakçılıktan yakalanıp cezaevine girince, ekonomik zorluklar ve memleket hasreti sonucu vereme yakalanarak, 18 Mart 1956’da öldü. Ezo, sınırın mayınlanmasından sonra, içinde büyüttüğü vatan hasretini dile getirdiği, "Bozhüyük’e gömün beni, memleketimi mezarım görsün" sözü üzerine, Cerablus ilçesi Bozhüyük tepesinin Türkiye’yi gören bölümüne gömülmüştü. Ezo Gelin’in mezarı, yakınlarının başvurusu üzerine, Gaziantep Valisi Muammer Güler’in talimatı üzerine, Oğuzeli Kaymakamı Celal Hüsnü Kansız’ın Suriye makamları nezdinde yaptıkları ısrarlı girişimleri sonucunda getirildi. .
-
Ezo Gelin 63 yıl sonra köyüne döndü
23/09/1999 24:00
Anadolu Ajansı
GAZİANTEP
Güzelliği ve çilesi, türkülere, filmlere konu olan Ezo Gelin’in 63 yıllık vatan hasreti sona erdi.
Ezo Gelin’in, Suriye’nin Cerablus mıntıkasına bağlı Bozhöyük köyündeki mezarı bugün açıldı ve çıkarılan naaşı, Oğuzeli Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız başkanlığındaki ekip tarafından teslim alındı.
Kargamış Sınır Kapısı’ndan getirilen Ezo Gelin’in naaşı, Suriye’ye 1936’da evlenmek amacıyla gittiği güzergahtan, yani Devehöyük, Çatalçam, Kovanlı, Ekinveren üzerinden, doğduğu köy olan Oğuzeli ilçesine bağlı Dokuzyol köyüne götürülmek üzere, yola çıkarıldı.
Ezo Gelin ile birlikte, Suriye’de oturan kızı Cemile Abuzer de Türkiye’ye geldi. Ezo Gelin’in cenazesi, yarın kılınacak cenaze namazının ardından, Ezo Gelin Külliyesi’ndeki mezara defnedilecek.
Burada düzenlenecek törende, Ezo Gelin’in temsili seslenişinin ardından konuşmalar yapılacak, Mizarlı Aşık Mehmet ve diğer yöresel sanatçıların ağıtları dinlenecek.
Daha sonra Ezo Gelin’in doğduğu ev olan ve Barak Odası olarak düzenlenen evin açılışı yapılacak, Ezo Gelin Müzesi’nin temeli atılacak.
EZO GELİN KİMDİR Adı; sevgi, aşk, gurur, onur, güzellik, memleket özlemi ve sabır ile özdeşleşen Ezo Gelin, Oğuzeli ilçesine bağlı eski adı Uruş olan Dokuzyol köyünde dünyaya geldi.
Asıl adı Zöhre olan Ezo Gelin’in ağabeyi Zeynel, Şiddo Hanifi’nin halası ile evlendi. Ezo Gelin de, bu evliliğe karşılık "berdel" yöntemiyle Şiddo Hanifi ile evlendirildi. Ezo’nun evliliği, eşiyle anlaşaması nedeniyle 1,5 yıl sonra sona erdi.
Ezo Gelin, ilk eşinden ayrıldıktan 6 yıl sonra, ailesinin ısrarı sonucu, 1936 yılında Suriye’de oturan teyzesinin oğlu Abuzer Memey ile evlenmeyi kabul etti. Bu evlilikten 6 çocuğu olan Ezo Gelin, yakalandığı verem hastalığı nedeniyle 18 Mart 1956’da öldü.
Ezo Gelin, sınırın mayınlanmasından sonra vatan hasretini dile getirdiği, "Bozhüyük’e gömün beni, memleketimi, mezarım görsün" sözü üzerine, Bozhüyük tepesinin Türkiye’yi gören bölümüne gömülmüştü.
Ezo Gelin’in mezarının nakli, yakınlarının başvurusu üzerine, Oğuzeli Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız’ın 4 yıldır Suriye makamları ile yürüttüğü görüşmeler sonucunda gerçekleşti.
-
Ezo Gelin’nin vatan hasreti cuma günü bitiyor
21/09/1999 19:00
Anadolu Ajansı
GAZİANTEP
Güzelliği ve çilesi türkülere ve filmlere konu olan, Barak Ovası’nda efsane gibi anlatılan, adı çorbalara verilen ve Türk kültür hayatında özgün yeri bulunan Barak ile özdeşleşen Ezo Gelin’in, yarım asıra yakın vatan hasreti cuma günü sona eriyor.
Ezo Gelin’in Suriye’de bulunan ve perşembe günü Oğuzeli Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız başkanlığındaki heyet tarafından getirilecek mezarı, cuma günü doğum yeri Oğuzeli ilçesine bağlı Dokuzyol (Uruş) köyüne nakledilecek.
Cenaze namazı sonrası sembolik bir törenle toprağa verilecek olan Ezo Gelin’in "vuslat" töreninde Mizarlı Aşık Mehmet ve diğer yöresel sanatçılar ağıtlar yakacak. Tören, Ezo Gelin’in doğduğu ev olan ve Barak Odası olarak düzenlenen evin açılışının yapılması ve Ezo Gelin Müzesi’nin temeli atılmasıyla sona erecek.
EZO GELİN KİMDİR
Adı; sevgi, aşk, gurur, onur, güzellik, memleket özlemi ve sabır ile özdeşleşen Ezo Gelin, Oğuzeli ilçesine bağlı eski adı Uruş olan Dokuzyol köyünde dünyaya geldi.
Asıl adı Zöhre olan Ezo Gelin, halasını ağabeyi Zeynel’e veren Şiddo Hanifi ile "berdel" yöntemiyle evlendi. Ezo’nun evliliği, eşi ile anlaşamaması üzerine 1,5 yıl sonra sona erdi.
6 yıl süreyle evlenme tekliflerini kabul etmeyen Ezo, ailesinin ısrarı sonucu Suriye’de oturan teyzesinin oğlu Abuzer Memey ile yine berdel yöntemiyle evlenmeyi kabul etti. Abuzer Memey’in kızkardeşi Selvi de, Ezo’nun ağabeyi Zeynel ile evlendi.
Geçimini yarıcılık ve kaçakçılık yaparak kazanan Abuzer Memey ile 16 yıllık evliliği süresince 3 çocuk dünyaya getiren Ezo, eşi kaçakçılıktan yakalanıp cezaevine girince, ekonomik zorluklar ve memleket hasreti sonucu vereme yakalanarak 18 Mart 1956’da öldü.
Ezo Gelin, sınırın mayınlanması sonrasında içinde büyüttüğü vatan hasretini dile getirdiği, "Bozhüyük’e gömün beni, memleketimi mezarım görsün" sözü üzerine, Cerablus ilçesi Bozhüyük tepesinin Türkiye’yi gören bölümüne gömüldü.
DEVLET BAKANI YILMAZ’IN KÖYLÜSÜ
Devlet Bakanı ve DSP Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmaz’ın da köylüsü olan Ezo Gelin’in mezarı, yakınlarının başvurusu üzerine, Gaziantep Valisi Muammer Güler’in talimatı üzerine, Oğuzeli Kaymakamı Celal Hüsnü Kansız’ın Suriye makamları nezdinde yaptıkları ısrarlı girişimler sonucunda getiriliyor.
KIZI ZOR İKNA EDİLDİ
Ezo Gelin’in, Suriye’de bulunan kızı Celile Abuzer’in, "istediği zaman annesinin mezarını ziyaret edemeyeceği" düşüncesiyle karşı çıkması üzerine yapılan girişimlerle bu konuya da çözüm bulundu ve Celile Abuzer’e, vize ve pasaport konusunda kolaylıklar sağlandı. .
-
Nurgül yeni "Ezo Gelin" olacak !
Türk sinemasının efsane filmi "Ezo Gelin" Nurgül Yeşilçay’ın başrolü ile dizi olarak çekilecek !04 Nisan 2006 10:54
Ünlü oyuncu Nurgül Yeşilçay, ’Asmalı Konak’ın gelini Bahar rolüyle popüler olmuştu. Ardından Atıf Yılmaz’ın son filminde ’Eğreti Gelin’ geldi ve genç oyuncu şimdi de ’Ezo Gelin’ olmaya hazırlanıyor. Pastel Film, yedi yıl önce Orhan Elmas’tan film haklarını satın aldığı ’Ezo Gelin’i dizi olarak çekmeye karar verdi. Türk Sineması’nda Fatma Girik’le özdeşleşen Ezo Gelin karakterinin yeni yüzü kesinleşince, senaryosunu Ahmet Yurdakul’un yazdığı dizi için diğer oyuncuların arayışı başladı.
ÖNCE PAHALI GELDİ
Şimdilerde ’Belalı Baldız’ dizisinde oynayan Nurgül Yeşilçay, Pastel Film’in teklifine olumlu yaklaştı. Ancak, oyuncunun istediği ücret yapımcı firmaya önce yüksek geldi. Ezo Gelin rolü için başka isimlerin arayışına giren Pastel Film, daha sonra Yeşilçay’la çalışmaya karar verdi. Dizinin Genel Koordinatörü Ömhur Kaynak, "3 hafta boyunca başka alternatifler üzerinde durduk. Türkiye’de Ezo Gelin’i taşıyabilecek başka isim yoktu. Bu rolü Nurgül Yeşilçay’dan başkası oynayamazdı. Biz de şartlarını kabul ettik" dedi.
Arkadaşlar Dizi filmde Ezo Gelin’in vatan ve köy hasretinden çok, berder usulü ön plana çıkarılacak gibi. Bu da biz yöre halkını üzer. Daha önceki Zerda filminde olduğu gibi G.antep ve bu defa da Barak yöre halkının incitileceğini düşünüyorum. Umarım reyting hesabıyla yanlış aktarımlarda bulunmazlar ve ülkemizin kültürel değerlerinden olan Ezo Gelin konusu suistimal edilmez.
Ezo gelin hakkında birçok bilgiyi ilçemizin sitesinde bulabilirsiniz. Forum yetkililerinin anlayışına sığınarak bir kaç linki sizle paylaşayım.
Ezo Gelin’in Hayat hikayesi(http://www.Nizip.com/article_read.asp?item=319
Ezo Gelin Türbesi ve ziyaret halindeki bir kaç genç
http://www.Nizip.com/pic.asp?cmd=7&s...rch&num=10
Birde Ezo Gelin’in naaşı getirilirken yaşananlar varki bence en can alıcı noktalardan birisi de bu olacaktır. Forumumuzda bu konuyla ilgili sürükleyici bir yazı dizimizde bulunmakta. Buradan http://www.Nizip.com/forum_topic.asp...lanlar+ve+%D6z lemlerimiz Topic_Title=Ezo+gelin+getirilirken+ya%FEananlar+%2 1
-
Ezogelin - Ayna
Ezogelin ilkbaharda fırata inse
O kırmızı yanaklara zülüfler düşse
Son günlerde hallerinde bir durgunluk var
Sanki birikmiş bir yağmur var gözlerinde
Sıcak toprak, yeşil yaprak, serin çardak ezo
Güzel gözlüm, temiz özlüm, ömür sözlüm ezo
Ölüm varsa senden olsun al bu ömrü ezo
Seven kalbi bilir allah sebat eyle ezo
Canım sevgilim, güzel nergisim
Ezogelin güzel yarim, her şeyimsin benim
-
Ezo Gelin benim olsan seni vermem feleğe
Güzel yosmam başın için salma beni dileğe
Anası huridir de kendi benzer meleğe
Nen eyle de ah Ezo Gelin nen eyle
Çık Suriye dağlarına bize el eyle
Ezo Gelin çık Suriye dağlarının başına
Güneş vursun kamerinin kaşına
Bizi kınayanın bu ayrılık gelsin başına
Nen eyle Ezo Gelin nen eyle
Çık Suriye dağlar/nın başına bize el eyle