-
Nizip 27700 kardeş,bizi çocukluğumuza götürdünüz,yazılarınızı merakla okuyoruz.Ülfetin siren sesi ve tren sesini hatırladım,okula koşa koşa gitmem tenefüste parama kıyabilirsem aldığım şekerli kahke ve şehir gazozu bir an gözümün önüne geldi,bayramlarda babamın bizi toplayıp bayram yerine götürmesi ne günlerdi...Tekrar çocuk olmak isterdim...
Elinize,yüreğinize sağlık teşekkür ediyoruz... yazılarınızı merakla bekliyoruz...
-
agzına diline saglık çok güzel konulara deginmişsin anlattıklarının hepsi gözümde tek tek çanlandı teşekkürler.nizip 27700 istanbuldan selamlar.
-
Elinize dilinize yüreğinize hatta herşeyinize sağlık. Roman okur gibi okudum. Helal olsun size kardeş. Ayrıca sizinle tanışmak isterdim.
-
Abdurrahman abi, zamanımızda hep duyduğumuz fakat yaşayamadığımız olaylar, bir cümlendeki gibi, günümüzün kıymetini iyi bilelim.
tşkler abi, devamını bekliyoruz
-
Abdurrahman kardeş çok teşekkürler.Sıcak havalarda ellerinde uzun ince testereler ile belediyenin buz ganasından alınan ve kalıp buzları keserken bagıran TEMİZ BUZ ÇOK ÇOK diye keserek satan buz satanları unutamam.
Bahçalardan kesilerek teze teze getirilip satılan,yerken ellerinizi dahi yaglandıran gas leri yani marulları unutmak ne mümkün.
Dedigin gibi şehre yeni bir filim gelir kimisi terlikler ile ayagında uzun kara bir tuman,üstünde kötü bir fanila,siyah lastik ayakkabılı dizinde ve kalçasında en az 4 yamalık pantor giyen ve dahası bagçaya giderken eşekten gelip sinama afişlerini seyreden insanlar, teyyyyyy paramı bulacaksınki sinamaya gidesin.
Tesbihli şekerler vardı.En çokda yumurta kaynatırlardı kaynarken içine sogan kabugu korlardı kabugunun rengi kahveren olsun diye kardaşım o yumurtayı dırnaklı ekmegin arasına koyup içinede bir yeşil sogan aman yarabi,Kırnatacı sabri aminin dedigi gibi Allah canımı alsında kurtulim hesabı bir tatlı ve lezettli yemesi olurdu sorma gitsin.
sade gazozlar,mişmişlerin can eriklerinin tadına doyulmazdı.Hele geceleri sokak başlarında ramazanda yapılan ciger kebabı ne günlerdi onlar gözümüz yaşardı.
Sevgili abdurahman karadaşımm bizi kanemet ettin çok çok teşekkürler.Selamlar
-
Sevgili dostlarım, okyanus_27, müslüm arıkan, Orhan Çelik, İbrahim, fsoyarik, hepinize sonsuz teşekkürleri
mi iletiyorum. Sizlerin bana yazmış olduğunuz mesajlar, anılarımıza kaldığımız yerden yazmaya cesaret veriyor. Her akşam Gaziantepten saat 8,30-9,00 civarı eve dönüyorum. Yorgunluktun fırsat yaratıp ancak yazılan başlıkları okuyorum. Anılarımı yazmak içinde, daha önce hazırlanmış bir yazı yada belge yok, sadece duygu yoğunluğu çok fazla olduğu, sabah namazı sonrası yada gecenin ilerleyen saatleri 24,00-01,00 civarında oturup yazıyorum. İnşaallah anılarımıza kaldığımız yerden yine devam edeceğiz. Bende çok merak ediyorum neler yazacağımı :):D:p;) Yaradana emanetsiniz....
-
Her evin damında, kimi salçasını, kimi buğdayını kaynatmış dama sermiş arada bir karıştırıyor. Bazı damlarda ve balkonlarda dolmalık patlıcanlar, kabaklar, biberler ipe dizilmiş kurumayı beklerken o kurutmalıkların sesini dinleyerek damda uyumanın hali bir başka oluyor.
O yıllarda balkonlarda halı ve kilim yerine bastık astarları serilirdi. Balkondan yada damdan aşağıya çarşaf gibi bastık astarları sallanır, kurutmaya bırakılırdı. Sokaktan gelip geçenlere nispet yaparcasına dalgalanır dururdu. Şimdi millet bastığı nereye serip nerede kuruturlar merak ediyorum :D
Kurumuş hedik buğdayların birazı Tahtani mahallesinde Zabit amcaların evinde devlübde işlenir döğme olurdu. Kalanıda bulgur ve simit yapmak için cercer motor beklenirdi. Cercer motorları, benzinle çalıştırılır yanında ipi vardır tıpkı jenaratör gibi çalıştırılırdı. Cercer motorunun tekerleri, eski uçak tekerlerinden imal olup, aracı çekmek içinde bir tanede eşek bağlanır, hangi adrese gidilecekse o kapının önünde motor çalıştırılır buğdaylar çekilir.
Çekilen bulgur ve simitler evslenir (kepekle bulgurun ayrıştırma işlemi). Kepekler ayrılır, kepekler atılmaz genellikle yastık yapılırdı. Kepekli yastıkta yatanlar bilir. Bu işi yapan son temsilcimiz rahmetli Hacı Bilal Özkarcı amcadan itibaren bitmiştir. Günümüzün teknolojisi olan elektrikli değirmen vede hazır bulgur simitler bu işide maalesef bitirdi.
Elektrik kesintileri sık sık tekrarladığından, her evde aydınlatma olarak gaz lambaları revaçtaydı.Tüple aydınlanmak ne mümkün. Tüpü kim yitirmişte lüks lambası olarak kullansın. Tuvaletler içinde idareler vardı. Gaz yağı ile gaz lambalar doldurulur heran için akşam tetikte olmak gerekti. Ama gel gör ki o yıllarda gaz yağıda kıtlığı vardı. Her kesin evinde 1000 cc dediğimiz şarap şişelerinin ağzına ip geçirilir, uzın çarşıda rahmetli Şekerci Ali amcadan gaz yağı alınırdı. Gaz lambaları akşam yakılmışsa sabah ilk iş, lamba kannesinin içi hohlanarak iyice temizlenirdi.
Atatürk bulvarındaki ağaçların dili olsunda konuşsun. O bulvar şimdiki gibi sakin değildi . Her çam ağacının etrafı betonla çevrili olup, her çam ağacın altında birer çekirdek arabaları bulunurdu. Sırasıyla, Çekirdekçi Mamet, Fadil amca ve Acir Mamet amcalar gece 12’lere kadar o bulvarda beklerlerdi. Arabalarında aydınlatma olarakta ispirto ile çalışan lüks lambaları vardı. Işık zayıfladıkça yanındaki pompa ile pompalanırdı.
Nizibimizin iki unutulmaz kırtasiyecilerinden Mazlum kırtasiye (Mazlum Kurt) ve Topal Mehmet Gezer vardı. Bunlardan okul sezonu kitap, defter ve kalem almak, taşbaştan su taşımaktan daha zordu. Hele birde Pazar yerimiz vardı çarşı camii’nin karşı boş meydanda, Marul zamanı marul gelirdi mahralara yüklenmiş eşeklerin iki yanına yüklenir, o meydanda ikindi serinliğinde satılırdı. Bir rekabet bir laf atışması olurdu görmeye değerdi. “ marul marul kara marul yağlı marul” diğeri altta kalırmı “ Aha gelin yorum benim elimdeki mosturalık zembil kimin, ondan alma onun has’leri pespente (kötü işe yaramaz) almayın diye tatlı tatlı atışırlardı. Birde orada Jip’ler vardı köylere ve karkamışa Jiplerle gidilirdi. Bir tane jip vardı ARKADAŞ yazısı öntarafta yazardı. Bu jip rahmetli Kominist Ahmet amcanın jipiydi nerde görseniz onun jipini bu isimden tanırdınız. Bir kasaphanemiz vardı hatırlayanlar bilir. Cumhuriyet ilkokulunun karşısında belediye lojmanın olduğu yer kasaphaneydi. Kasaphanede kimler yoktu. Dürümcü EMMini kardeşleri Rahmetli Hüseyin ve Ahmet Cankesen kardeşler, Kasap Ahraz ve Salih abinin babaları Salih göktaş, Şalvarlı etin babaları Kasap Abuzer amca, Kasap Nedim Bulut, Kasap Hakim, Kasap Lokman ve isimlerini hatırlayamadığım diğerleri, ölenlere allah rahmet eylesin sağ olanlarada allah uzun ömürler versin. Bütün kasap esnafı burada toplanmış hizmet verirlerdi. Kasaphanenin 3 giriş kapısı vardı. Birincisi sağlık eczanesi tarafında diğeri okul tarafında, diğer girişi ise doğu istikametindeydi. doğu istikametinde çıkarken karşında rahmetli Kebapçu Uğur Cankesen usta vardı. Kebapçı Salih usta ile beraberHalil Cankesen Uğur usta ve diğer kardeşi Tahir abi beraber bu küçük işletmeyi çalıştırırlardı. O zamanki dükkanları şimdiki gibi büyük vede ferah değildi içeride tabureye ancak 10 kişi zor sığar, çoğu dürüm ellerinde dışarıda yerlerdi. Saat 10'da kavurma biter saat 14,00'de ise ciğer biterdi. Dükkanı saat 3'te kapatırlardı.
Kasaphanenin köşe başında ise Kebapçı Uğur usta ile karşı karşıya olan Bobey Hamza Dörtbudak amca vardı. (Derviş, Hamza Dörtbudağın dedeleri olur) Babam Rahmetli Bobey Hamzanın yanında uzun yıllar çalışmıştır. Hatta herkes babamı Hamza amcanın oğlu zannederlerdi. Öyleki işçi patrondan çok baba oğul gibiydiler. O köşe başında manav dükkanında sebzelerin ve meyvelerin en iyisi gelirdi. Şimdiki gibi sera malları ne gezer. Hep yerli malları satılırdı. Fiyatları diğer esnafa göre biraz pahalı olsada, vatandaş yinede tercihini Bobey Hamza amcadan yana kullanırdı. Dediğim gibi sebze halinde pahalı olan,her malın en iyisini kendisi alırdı, fiyatıda yüksek olan kaliteli malı getirir ona görede fiyatlı satardı. Kendisinin prensiplerinden biride "al malın iyisini çekme kaygısını" prensibini en iyi uygulayanlardan biridir. Bobey Hamza amcanın karşısında Kör Veysel amca vardı, babamlarla rekabet edemezdi. Ancak Bobey Hamza amcanın malı biterse vatandaş ondan alırdı. O da işin bilincinde olduğundan ek iş olarak Fırattan yakalanmış olan dev balıklar getirtir balığı parçalar kilo ile satardı. Allah hepsinden razı olsun nur içinde yatsınlar orada bulunan tüm esnaflar birer altın değerindeydi. Orada isimlerini hatırladığım Çaycı Behçet amca , Yoğurtçu Şerif Amca ve diğerler orada tornadan çıkmış birer değerli esnaflarımızdır. Neyse anılarımı burada nolktalıyorum ileride istek olursa yine kaldığım yerden devam edeceğim.....
-
Sayıkn Nizip 27770 Anılarınızdan Dolayı Tsk Ederim.belki O Dönemlerde Yaşamadık,size Göre Biz Biraz Daha Sanşlıydık Galiba.ama Inanın Sizin Yazınızı Okurken O Günlere Gitmiş Kadar Oldum.ellerinize Yüreğinize Sağlık.sağolun Eksik Olmayın.ve Diğer Saygı Değer Büyüklerime Tsk Ederim Ellerinden öperim.herkese Saygı Sevgilerimi şükranlarımı Sunarım. Nizip'i Yaşatalım Hem Gerçek Olarak Hemde Sanal Olarak.lütfen Tarihimize Ve örf Adetlerimize Sahip çıkalım
-
Ellerinize Ve Yüreginize Saglık Hoş Güzel Bir Yazı Olmuş Bir Solukta Okudum Vallahi
Bende Kendi çocukluk Dönemime Döndüm, Aslında Ne Kadar Mutlu Bir çocukluk Yaşadıgımı Düşündüm, Herşey Kısıtlı Ama çok Tatlıydı.gerçek Oyuncak Bebekleri Pek Görmedim Desem Yalan Olmaz. Marangozlardan çıta Parçası Isteyip Onları Artı Işarti şeklinde Baglardık Suratınıda Kalemlerle Kaş Göz çizerdik ,evden Aldıgımız Parça Kumaşlarla Ve Annem Görmeden çaldıgımız Dikiş Ignesi Ve Makas Ile (igneyi Ve Makası Yakaladıgındada Dayak Yedigimde :)...)o Kumaş Parçalarında Oturup Akşama Kadar Elbise Dikerdik Ne Kadar Kıymetliydi, O Tahta Bebekler Bile .......birde şimdi Aklıma Gelen Yanılmıyorsam Nohuttu, Dallarıyla Beraber Yaş Nohut Satılırdı. Onları Alıp üstünden Tek Tek Koparıp Yemek Ne Hoştu Ne Severdik,birde Mahelledeki çocuklara Hava Atarak Yerdik :)ne Kadar önemli Bişeymiş Gibi,yada Okula Giderken Evden Nane,limontuzu,pulbiber çalardım Anneme Yakalanmadan Nasıl Alıcam Diye Kedi Gibi Mutfakta Dolanırdım Aldıktan Sonrada Okulda Ekşi Yapıp Avuçlarımıza Koyup Yerdik.....ne Kadar Korkardım Annem Aldıklarımı Görüp Dayak Yiyecegim Diye Alt Tarafı Baharat Işte, Ama çok Güzeldi şimdi Düşündügümde Hatıraları Bile Yüzümde Tatlı Bir Tebessüm Bırakıyor.iyiki O Dönemde çocuk Olmuşum,
-
Teşekkürler nizip27700 ağzına,diline,parmaklarına sağlık ne güzel anlatmışsın biz o günlerde değildik ama keşek o günlerde olsadık sağ-sol davası vardı belki ama hiç olmasa bu kadar ********lık riyakarlık yoktu ve insanların birbirine güveni vardı.Herşey sağlamdı insanlar şimdiki gibi belki herşeyi menfaat çıkar ilişkisine dayandırmıyordu belki.O günlşeri yaşamadım ama anlattıklarınızdan o kadar duygulandımki ve o günlerde keşke bende olsaydım diye içerledim.Çok teşşekür ederiz Allah razı olsun sizden.
-
çullugun pınarı ve delikli kaya vardı.çullugun pınarın dutları meşhurdu.orada bol bol dut yenirdi.nizip çayı şarıl şarıl akardı.bir keresinde boguluyordum.adını bahçeçi habeş bildiğim mekanı cennet olsun beni şimdiki köprüden atlayıp beni kurtarmıştı.nerede o eski güzel komşu ilişkileri arkadaşlıklar ah.ah.eskiye dönebilsek.çok anlıtılacaklacak henek varda ...gücümüz kalmadı.
-
Yazısını tekrar bulamadım ama brdaki bir arkadaş Antep canavarı Abdullah palazın akrabası olduğunu yazmış.Onunla görüşmek istiyorum.cvb verirse sevinirim.