-
Arkadaşlar hikayemize kaldığımız yerden devam. Bakıyorum Abdullah Palazın hayranı oluverdiniz. Diğer üyeler okumuyor sanırım. Ben tüm üyelerin okumasını beklerdim. Neyse biz< işimize bakalım. Bakalım Abdullah Palaz bu sefer neler yapacak....
Benim atalarımda bu memleket için savaşmıstır. cenk etmiştir.o zaman bizim bunlardanda suçumuzun olması mı gerekir?"
"yok, sizin bunlardan suçunuz olmaz. size bunlardan birsey demezler,bize derler. bu yüzdende bana ceza verirler."
"neden?"
"çünkü bana kominist diyorlar."
"kominist ne demek ağam?"
"işte bu anlattıklarımın, yazdıklarım, düşüncelerim koministlik oluyor."
ben bu "kominist" sözünü yeni duyuyordum.
Güldüm:
"O zaman demek ki, bende koministim de haberim yokmus."
bu kezde o dev gibi adam güldü:
"yok olmaz öyle sey.çünkü sen haksızlıkların üzerine silahla gidiyorsun. insan sevgisini, haksızlık yapanı öldürerek göstermek istiyorsun. ben bu işi kalemimle yapıyorum. kalemimle anlatıyorum.senin silahın patladıgı yerde kalır, benim kalemimse bu haksızlıkları anlatarak, bir gün bu düzeni patlatır, anladın mı?"
hiç bir sey anlamamıstım, ama bu dev gibi yiğit adamı çok sevmiştim.
artık koguşta çok iyi bir halimiz olmustu. o geçmiş acıları unutmaya çalısıyoruz, yiyoruz içiyoruz, paramız herşeyimiz var. odamıza idareciler gelmeye başladı.onlarıda agırlıyoruz. yediriyoruz, içiriyoruz. iyi bir ortam sagladık. yanlız dige mahkumlarla pek görüşmüyoruz. içerde neler oluyor,neler bitiyor pek haberimiz yok. Nazım baba günde on dakk konusuyosa, onbeş saat yazı yazıyor. bide okuyor yzdıklarını. okuduklarını yavas yavas anlamaya basladık.söyledigi sözler çok hoşumuza gidiyor. bu arada ben avukatım vasıtasıyla Nazım baba'nın yazdıgı yazıları dışarı çıkarıyorum, söyledigi adrese yada kişilere gönderiyorum. savcıya söz verdigimiz için diger mahkumlar arasınapek karışmıyorduk. o nedenlede işte, neler oluyor, neler bitiyor pek haberimiz olmuyordu..
duyduk ki Feri köylü İbrahim diye biri varmış.bu ikinci müdür gibi davranırmıs.Etrafında sekiz on kişi varmıs. uyusturucu, kumar, içki işleri yapıyor,ceza evini haraca kesiyormus.yanındakilere *****ı hapı veriyor,karsı gelenin üzerine salıyormus. ben şimdi bu Feriköylü'ye fena halde içerlemeye başladım. fakir mahkumu eziyor, parasını alıyor, kumara zorluyor, ceza evinin herseyine el koyuyormuş. fitilli ocaklar bunun tarafından kiraya veriliyor, berber bunun adına çalısıyor falan filan işte. ben şimdi buna dalıcam dalmasınada, Nazım baba, va onun yanında olmaz bu iş..
işte tam o sırada Ankara'dan gelen bir emirle Nazım baba'yı bizm koğuştan aldılar.
yeni bölümmmmmmmmmmmm
işte tam o sırada Ankara'dan gelen bir emirle Nazım baba'yı bizim koguştan aldılar.arkadaslara dedim:
"baba bizimle birlikte olursa bir sey yapmayacağımıza söz vermiştik. şimdi babayı aldılar.kavil bozuldu. bizden günah gitti. artık tan anlamı ile bagımsızız. önce bize yapılanların acısını, arkadaslarımızın intikamını almalıyız. sonrada bu feri köylü denen adam kimse, onada bir ders vermeliyiz. "
Şimdi, Nazım baba bizim koğuştan gitti ya, o zamana kadar bizim kogusa ne Feriköylü,nede bir başkası gelebiliyordu.. ama baba gidince, daha aradan 3 saat geçmeden, Feriköylü yanında 8, 10 adamı ile bizim kogusan kapısına dikildi..
"siz "dedi. "kötü haller gösteriyorsunuz.çok ileri gidiyorsunuz.beni tanımıyorsunuz.bende izin almdan bir şeyler yapıyorsunuz.bu hapisanede benden izin olmadan kuş bile uçamaz.yoksa hepiniz yakarım."
ayaga kalktım.üzerimde hiç bir alet yok.bunlar on kişi varlar.Feri köylü'ye yaklaşırken, idamlık koca Mustafa ömüme geçti.beni kenara çekti.sonra Feriköylü'ye:
"ibrahim bey." dedi."sen bize daha evvel bilgi vermdin.biz buranın yabancısıyız.senin sözündekanundur. bundan sonra yanlış işler olmaz."
İdamlık Koca Mustafa,hem bizim rahat ortamımızı bozmak istemiyordu,hemde hiç birimizde alet olmadıgı için sekiz on adamla duallo yapmamızı uygun bulmuyordu.nede olsa tecrübeli bir mahkumdu.oysa ölüm ölümdü.Koca Mustafa, bıraksa hepsine birden dalacaktım.dişlerim ile bir ikisinin bogazını keserdimde,genede yemezdim bu Feriköylü denen itin sözlerini.ama Koca Mustafa'yı saydım ses etmedim.
Feriköylü giderken:
"fitilli ocagı benden izin almadan almıssınız. onu gri alıyorum."dedi.
ve müdürün bize verdigi ocagı çekip aldı.
ben delirmiş gibiydim. idamlık Mustafa'ya:
"iyimi oldu Mustafa agbi?"dedim. "herif bizi rezil etti."
"iyi oldu Abdullah,bir kere bizim silahımız yok.ikincisi adam idarenin adamı. o şimdi bizi sindi sanıyor.bundan sonra bizim üstümüze tedbirsiz gelir. işte ozamn bitirriiz işini.sen merak etme.."
ocagın alınması işini Nazım baba, duymuş. tutup idareye bir dilekçe vererek ocagın bize geri verilmesin istedi.bunun üzerine müdür geldi, ocagı alma için Feriköylü'nün kısmına gitti. ama Feriköylü,müdüre ocagı vermedi. birde adamlarına ufak bir isyan çıkarttı.bunun adamları voltaya çıkıp bagırdılar:
"koministlere, Türkiye alehine casusluk yapanlara ocak verilmez."
şu işe bak! bir ocak amak vatan hainligi oluyor. ama işte bu hareketi ile Feriköylü de idam kararını almış oldu.. artık onu kimse kurtaramazdı. ne adamları nede onun kuklası olmus idare..
Nazım baba gidince, bizim koğuşa Bursalı Kasapbaşı Mustafa'nın oglu Şadan ile Trabzon'lu alibey'i vermişlerdi. her ikiside yiğit delikalı insanlardı. Şadan, lisesonda iken ******* işlemiş cezaevine girmişti. daha koğuşa gelir gelmez kanlarımız birbirine kaynadı. aşagı yukarı akrandıkta.Şadan'da bu işi ögrenince içerledi.
"öldürelim"dedi. "bitirelim bu pisliklerin işini"
diger arkadaslarda aynı karardaydık. ancak silah meselesi çözülmedigi için biraz daha beklemeye karar veridik. gerçi bu arada bizim fitilli ocakta geri gelmişti ama, Feriköylü ocagı almakla bizm raconumuzu bozmuştu. bu hareketi cezasız kalamzdı.
babam, konya'dan beri beni ziyaret etmemişt. bir gün çıkıp geldi. Kasap başı Mustafa'dan on adet koç almış. bunların sekizini ceza evine verdi. ikisinide bizim kogusa. ben babamla görüş yaparken, arkadaslarda koçları parçalamış, kiraladıkları 4 adet fitilli ocakta kavurma yapmaya başlamıslardı. bir yandanda sofrayı düzenliyorlar. keyifleri yerine gelmiş durumda. birbirleri ile sakalasıyorlar, türkü söylüyorlar, zulalardaki içkileride cıkarmışlar, alemin başlaması için benimde görüştengelmemi bekliyorlar. onlar böyle neseli neseli hazırlık yaparken Feriköylü kapıya dikiliyor:
"verin bakalım kiraladıgınız ocakları.hem benden habersiz olarak koç alıyorsunuz,hemde benim opcaklarımda pişiriyorsunuz.birde türkü söylüyorsunuz.benden izn almadan hiç bir seyin olmayacagını hala ögrenemediniz mi?"
Feriköylü silahlı, adamları silahli. yapacak bir şey yok.bizimkiler ses etmiyorlar.bütün ocakları cekip almış, bizmkiler rica eder olmuşlar:
"kavurma yapıyorduk,bari pişsinde ondan sonra al."
"kim dedi size koç kesin diye? banami danııstınız?"
Feriköylü, imralı'da *******ten yatarken bir sandalla firar etmiş.Bandırma'ya kadar kürekle gelmiş.ordan Balık esire geçmiş orda yaklalanmıştı.idareye yaptıgı tüm pisliklerden pay veriyordu.herşey onundu içerde, *****,uyuusturucu,fitilli ocaklar hatta berberde tras olmak bile.ben koguşa dönünce olayı ögrendim.etler öylece, kıpkırmız duruyordu.
"eee! vakti zamanı geldi bu işin" dedim."bu köpegi artık bitirmeliyz."
idamlık Koca Mustafa "daha silahımız yok "dedi.kapıda bekleyen hizmetli arkadasa seslendim:
"getir bakalım, babamızın getirdigi pekmez tenekesini."
babam bir tenekede pekmez getirmişt. tenekeyi açtım, içindeki pekmezi kaplara çanaklara döktüm.herkez ne yapıyorum diye merakla bana bakıyordu.boş tenekeyi bir güzel yıkadım.sonra tenekenin dibni ortadan kestim.istavroz gibi bir kesik daha yaptım.tenekenin dibi ksildi ama altında bir dip daha vardı.işte o dibin üstünde beze sarılı bir paket duruyordu. paketi aldım, öptüm başıma koydum.
"işte rabbilaleminin hediyesi ağalar".dedim.
paketin içinde bir belçika 14'lüsü silah, üç adet tığ bibi kama ve şarjörün dışında onbeş adet de mermi çıktı. silahı belime taktım ve bagırdım:
"Feriköylü! Feriköylü! köyünün ecdadını gösterecem sana.."
ama idamlık mustafa, hemen işe müdahale etti.
"dur bakalım Abdullah. öyle yagma yok. kim işi bitirecekse kura cekicez. kura kime çıkarsa işi o bitirir.."
"olmaz"dedim."bu iş benim işimdir,o benim aşıma el koymuştur, beni madara etmiştir.bu işi ben bitirecegim."
"hepimizin şahsi işidir bu Abdullah.fark etmez kime çıkarsa kura o bititir işi."
diger arkadaslarda idamlık gibi düşününce, benim yapacak bir seyim kalmadı.hepimizin adını birer kagıda yazıp,kagıtları dürdük ve bir taşın içine koyup karıstırdık..
Trabzonlu ali bey,
"hadi bakalım Abdullah, çek bir kağıt"dedi.
besmele okuyarak,
"rabilalemin bana nasip et."deyip bir kağıt aldım tasın içinden.
ellerim titriyordu heyecandan,bana çıkması için nasıl dua ediyordum.kagıdı açtım:
"tamam"dedim."bana çıktı.rabbilalemin bana nasip etti"
idamlık koca mustafa elime yapıştı.gülüyordu:
"ver bakalım şu kagıdı birde biz görelim Abdullah."
kagıdı aldı okudu:
"Trabzon'lu Alibey!"
ben kıpkırmızı oldum.yaptıgım hileden utandım.ama Alibey benim utanmamın farkında bile degildi.
-
abı ya harbı çok guzel dewam edıyor sabırsızılıkla beklıyoruz
-
Sevgili nizipli_mehmet devamını yarın eklersem umarım gücenmezsin. Maksat okur sayısı artsın. Eğerki ısrarla istek olursa kalanlarınıda bu gün eklerim. Yani arz talep meselesi :) Yaradana emanetsiniz....
-
ne demek abi saygı duyarım ama çok kapıldık abı hikayeye ben ıspartada baktım bulamadım bu kıtabı yoksa alacaktım abi siteye her girdiğimde diyorum acaba eklendimi direkt bakıyom çok saol abi Allah razı olsun
-
Sevgili nizipli_mehmet kardeşim. Mesajın için teşekkürler. Bu romanı nerede bulabilirsen bir tanede benim için alıırsan çok sevinirim. Yukarıdada dediğim gibi internette buldum kredi kartı sorun oldu alamıyorum eğer siz kendiniz irtibata geçip isteyecerk olursanız banada bir tane isteyin. Ücretide neyse başım üstüne. İşte internet adresi
http://www.bilgikare.com/book_detail...&mn_id=mn_id25
oradanda veya msn adresine bu adresi ekleyip msn@bilgikare.com olarak msn'den isteyebilirsiniz.Neyse lafı uzatmdan hikayemize kaldığımız yerden devam edelim. Unutmadan bendeki macera buraya kadar yani yazının sonu buraya kadar. Kalanını kitapçılardan arayıp okumak gerekiyor. Bu yazıyı okuyan ve bana teşekkür mesajı yazan tüm Hemşeri ve üye arkadaşlara teşekkürler.....
fırladı kağıdı aldı sevinçle bagırdı:
"şükürler olsun."
Trabzonlu Ali bey,hemen kamalardan birini aldı ve cekedinin sol iç cebine,sapı aşagıya gelecek şekilde soktu.ancak bu durumu begenmedi.içki şişelerinin birisinin mantarını aldı,kamanın ucuna taktı ve kamayı sapı yukarı gelecek şekilde gene iç cebine yeleştirdi.
"böyle daha çabuk çekilir, zamandan kazanırız"dedi.Feriköylü'nün idam kararı verilmişti artık.bizim verdigimiz bu idam kararı hakimlerin verdiğinden çok daha adildi.bi kere bu Feriköylü pislik bir adamdı.yapmadıgı rezalet yoktu.bizi kendini öldürmeye zorlamıştı.sonra, bu işin sonunda sanşlarda eşitti.olur ya biz onu öldürecegiz derken o bizi öldürebilirdi.hakimler için böyle bir sey yok tabi..kalemini kırdımı, kimin dosyasına imza atıp kalemini kırdı ise,onun kafası koparılır demekti bu..
ben bunları düşünüyordum ve hala kendime gelemmiştim..hem kuranın bana çıkmayısına üzülüyordum,hemde yaptıgım hileden utanıyordum.Trabzonlu Ali bey'e:
"ağam" dedim,"ver şu işi bana,ben yapayım şunu"
elini omzuma koydu:
"bak Abdullah.büyk işler yapmış birisin.ama tecrüben daha erken.bu alemde böyle şey olurmu?diyelimki sana verdim bu işi..sonra ben,Trabzonlu Ali olarak, nasıl bakarım milletin yüzüne?ha?dogru söylemiyormuuyum?ne derler?korktuda işi verdi demezlermi?"
gene utandım, gittim Alibey'in elini öptüm."Allah yardımcın olsun ağam, ama izin verde bende geleyim seninle.bunun adamları falan kıpraşır,puştluk yaparlar.bende yanında olayım onlara engel olurum."
"olur"dedi Alibey,"bak bu olur. haydi gel birlikte gidelim."
hiç beklemeden, hemen ikimiz birden dışarı fırladık.arkadaslarla helalleşmedik bile. o hızla voltaya çıktık.biz daha iki volta atmadan, Feriköylü ve adamları idare tarafındaki kapıdan çıktılar. yanında 3 adamı vardı.ali bey hemen önüne dikildi. Feriköylü hiç aldırış bile etmedi.Alibey yüksek sesle bagırarak sordu:
"bizim ocakları aldın feriköylü! biz bundan sonra nele yemek pişirecegiz?"
ben hiç ses etmeden duruyordum.Feriköylü çevreye bir bakındı, anlaşılan kendini emniyette görüyordu.onlar 4, biz 2 kişi. onlarda silah va bizde yok sanıyor.oda Alibey'den daha yüksek sesle bağırdı:
"banamı danıstınızda ocak aldınız ulan! yemeginizinde içine s*çtırmayın bana şimdi..."
Feriköylü daha sözünü dahi bitirememişti. belki daha da başka şeyler söyleyecek,küfürde edecekti.Alibey'in eli şimşek gibi iç çebine gitti. kamanın parıltısı göründü havada.Feriköylü fak etmedi bile kamanın çıktığını. aynı anda tam kalbinin üsütüne bastırıverdi alibey.. koyun keserken bıçagın boyun kemigine dayandıgında,çıkan ses gibi "hart" diye bir ses duyuldu.önden,kalbin üstünden giren kamanın ucu, Feriköylü'nün sol kürek kemiginin altından çıktı.öylece kama kalbinin üstünde çıkılı olarak yere yüzükoyun yıkıldı Feriköylü..gık bile diyemedi. adamlarıda daha ne oldugunu daha kavrayamamışlardı. Alibey o kadar hızlı hareket etmiştiki,ne yaptıgı belli bile olmamıştı. neden sonra adamları Feriköylü'nün üzerine dogru eğilecek oldular.elim cebimde silahtaydı.bagırdım:
"tek durun lan! tek durun beyninizi patlatırm."
geri geri çekildiler.hayretle korkuyla yerde yüzkoyun yatan Feriköylü'ye bakıyorlardı.
Feriköylü oracıkta öldü.Alibey'i de hücreye aldılar..
şimdi bu feriköylü ortadan kalkınca,daha evvelsinde,Feri köylünün koğuşunda yada kontrolünde oynanan kumar,bu sefer artık her kogusun agası tarafından oynatılmaya başlandı..bir pislik gitmiş, yerine bin pislik gelmişti.artık sabahtan akşama kadar her koguşta kumar oynatılıyordu. fakiri soyuyorlar,oynamayanı zorla oynatıyorlardı.ben bu işe el atmayı düşünüyordum ama, daha önce yapılacak işlerim vardı.arkadslarımın ölümüne sebep olan müdür ve baş gadiyanı ortadan kaldırmak gerekiyordu..bunun hesabını planını yapıyordum.tabii durumu arkadaslarımda biliyorlar.yanlız İdamlık Koca Mustafa, bu iş için daha zamanımız oldugunu söylüyordu.acele etmeyelim diyordu.bu nedenlede benim silahı taşımamamı istedi. yanlış bir hareket yaparsam arada beni ortadan kaldırırlar diye düşünüyordu.çünkü Feri köylünün öldürülmesi olayından sonra idarenin bütün gözü yine bizim üzerimizde toplanmısıtı.bende .idamlık koca Mustafan'ın sözünü tuttum ve silahı Kasap başı Mustafa'nın oglu Şadan'a verdim.zaten birlikte voltaya çıkıyorduk.yani birsey olsa,nasılsa birlikteyiz.silah ha onda ha bende.fark etmiyordu. iş, bu idarecileri nasıl olup da bir araya getirecegimize ve hapsini birden nasıltemizleyeegimize kalmıstı. bunların hesabını yaparken günler geçiyordu..
bir gece sadan,
"bizde gidip kumar oynayalım dedi"
"oynamayalım.ben zaten kumarı sevmem.üstelik dikkat çekeriz,başımıza iş alırız."dedim.
ama Şadan ısrar etti.
"karışma ağbi sen." dedi."gidip oynayalım egleniriz biraz"
Şadan'ı kıramadım.. kalktık gittik.
kumar kızışmış.ortadaki para büyümüş,kıran kırana bir mücadele başlamıştı.Şadan kumara girdi.zengin adam kumarda daima çok para çeker.Şadan'da üç beş zar attı, parayı tertemiz etti.o zamanın parasıyla 180 binlira adı.büyük para bu.artık kumar dagılacaktı. Şadan bir kıyak yapıp kaybedenlere açıldı, Müdür, başgardiyan ve baş cavuş içeri girdiler.Şadan ortadaki paradan dagıtacagını dagıtmış, gri kalanı topluyordu.
müdür:
"ulan puşt!" dedi. o****spu ç***cugu! benden izinmi aldınızda kumar oynuyorsunuz!" Şadan ayaga kalktı, yüzü saprarıydı. bir şey diyecekti ama müdür konusmasına fırsat vermeden Şadan'a bir tokat attı.. küfretmeye devam etti..
Şadan gururlu, mert ve yiğit bir delikanlıydı. ben ne yapalım diye çağreler araken, Şadan birden belindeki silahı çeki ve müdüre bir el sıktı.arkadan atılan ve bize her türlü zulmü yapan başgardiyanada bir tane sıktı. baş çavuş elini beline atıp silahını çıkarmak istiyordu. Şadan bir tanede buna sıktı. arkalarındaki gardiyanlar, daha ne yapacaklarna karra vermeden, ben belindeki kamayı çıkarıp bunların aralarına bir daldım, anında üçün birden yere yıktım. ayakta kalan gardiyan takımı ise çil yavrus gib dagıldı. arkalarına bakmadan kaçıyorlardı. idarenin üç gaddar adamı, üçüde cansızdı. benim vurdugum üç gardiyan ise yerlerinden doğrulmak, kaçmak istiyorlardı, ama korkuyorlardı bir daha vururum diye.koğuştaki kumarcılar falan hepsi,açık kalan kapıdan dışarı kaçmaya başladılar.olmayacak işti Şadan'ın yaptıgı çilginca bir cesaretti.mahkumlar kaçışırken Şadan aldığı parayı postun üzerine attı.
"alın" dedi,"pay edersiniz. bundan sonra bana para lazım olmayacak." sonra yerde yatan cesetlerin üzerinden zıplayarak koğuşumuza döndük.koğuşun kapılarını kilitledik, arkasına ne kadar eşyamız varsa yığdık. Şadan'ın *******i silahla yapması yüzünden, idare bizm hepimizde ateşli silah olacagından korktu.gelip biz almadlar.Vali,jandama komutanı falan hepsi geldiler.olayda fail olarak Şadan,iştirak olarakta ben görünüyordum.bu nedenle olayın içinde görünmeyen idamlık Mustafa, bizim adımıza idare ile pazarlık yaptı. pazarlık sonucunda işkence yapılmamak üzere teslim olduk.Şadan silahı verdi, bende kamayı teslim ettim.ikmizde kapalıya alındık.idarecilerin öldürlmesinde benim müdahalem olmamıştı. ben yanlızca üç gardiyanı yaralamıstm.esasında onlar benim öldürmem gerekiyordu. ama Şadan bu işi bana bırakmadı. böylece o b*k çukurunda ölen arkadaslarımızın intikamı,yiğit şadan tarafından alındı.
çok kısa sürede mahkemeye çıkarıldık.savcı Şdan'a idam, banada iştirakten onbeş yıl istedi.adımız çıkmıs bir defa, oysa ben ölümlere karışmamıştım. o işe müdahalem olmadığı halde, bana onbeş yıl verdiler.Şadan'a da idam. benim arkamdaki *******lerin davaları bitmeden,yeni bir davadan ceza almıştım.mahkemenin devamı cezaların temyize gidişi ve Şadan'ın idam edilişi,altı ay sürmedi.babası o kadar varlıklı ve söz sahibi olmasına ragmen,Şadan'ı o civan gibi delikalıy altı ay sonra astılar. İnönü hükümetiydi ozamnlar suistimal yoktu yani.idamları azami ik sene içinde infaz ederlerdi.işi hemen bititrir, sallandırırlardı adamı,Şadan'a ise bu kadar zaman tanımadılar.Şadan idam edilmiş,Trabzonlu Ali bey idamla yargılanıyordu.koguşumuzda tat tuz kalmamıştı. kısa süre sonra ise, benimle birlikte on kişiye izmir'e sürgn çıktı.Trabzonlu Ali Bey ile idamlık Koca Mustafa Bursada kaldılar.
B İ T T İ
İşte arkadaşlar bendeki hikaye buraya kadar kalanını bulabilirseniz kitabında yazılı.Her şey güzel Nizip ve Nizipliler için....
-
Son Halini Daha Okuyamadim...
-
Teşekkürederiz çok Enteresan Olaylardi...
-
abı saol kıtabı bulursam sızıde alırım inş.
-
İnşaallah Mehmet kardeşim bulursan al . Kütüphanemde böyle bir kitabımın bulunması beni çok sevindirir...
-
paylaşımıznı için tşkler...
Bu kitabın tam adı ne acaba...
-
Tüm üye arkadaşlara bana teşekkür mesaşı yazan ve kitap hakkında düşüncelerini belirten arkadaşlara bir kez daha teşekkür ediyorum. Kitabı ben bulamadım bu yayın evi bana buldu fakat kredi kartı kullanamadığım için alamadım. Belki üye arkadaşlar alabilir diyerekten tekrar web adresini ve msn adresini veriyorum. İrtibata geçerlerse sevinirim.
http://www.bilgikare.com/book_detail...&mn_id=mn_id25
msn adresinide veriyorum buradan daha kolay irtibata geçersiniz
Bilgikare MSN adresi
msn@bilgikare.com
AZRAİLİN ÖBÜR ADI
Etiket Fiyatı: 15,00 YTL
BİLGİKARE'de: 12.00
KAZANCINIZ: %20.00
Fiyatlara KDV Dahildir.
Puan : 10 Online Müşteri Temsilcisiyle Görüş
Müşteri Hizmetlerine Mesaj BırakKitaplarıma Ekle
Kitap Hakkında
Yayınevi : Ümit Yayıncılık
Yazar : Turhan TİMUÇİN
Basım Yeri : Ankara
Basım Tarihi : 2005
Sayfa Sayısı : 330 syf
Abdullah Dayı ya da Antep Canavarı olarak tanınmış, 38 ayrı cezaevinde, tam 48 yıl yatmış. Toplam 43 kişiyi öldürmüş. 1991 Haziranında dışarı çıkmış. Yarım yüzyıllık cezaevi yaşamını yazar Dr. Turhan TEMUÇİN´e bir bir anlatmış, bu kitapta onun anılarını okuyacaksınız. Abdullah Dayı, cezaevinde 48 yıl yaşamış, ancak dışarıdaki yaşama 48 gün dayanamamış ve ölmüş. Babası, Kurtuluş Savaşı´nda Antep direnişçilerinden. Ailesi varlıklı. Ancak ailedeki kan davaları bitmek bilmemiş. Çocuk yaşta kendini kötüleri öldürmekle görevlendirmiş. İçerde de dışarıda da "aletsiz", yani silahsız yaşamamış. Kötü olduğuna inandığı cezaevi yöneticileri ve mahkumlarla uğraşmış, öldürmüş. Bursa Cezaevi´nde Nazım Hikmet´le aynı koğuşta kalmış, ondan etkilenmiş. Anılarında kan gövdeyi götürüyor, üstelik inanılması zor bir cezaevi tablosu çiziyor.
-
abi ben yarım tekrar ıspartada kitapa bakıcam inş. bulurum bulursam alıcam abi inş.
-
valla uzun zaman sonra bu kıtabı buldum gerçektende harika bi kitap ankarada buldum orjinal baskı iki günde bitmeye geldi herkese okumasını tavsiye ederim...
-
Sevgili nizipli_mehmet kardeşim kitabı bulduğuna sevindim. Kitaptan bir tanede ben almak istiyordum Gaziantepte bulamadım. İstersen kitabı okuduktan sonra burada sen yazıyı devam ettirebilirsin. Hiç değilse onun fanatik okuyucuları bizler istifade ederdik. Görüşmek üzere yaradana emanetsiniz....
-
Izmir Cezaevi
İzmir cezaevine geldiğinde artık namı tüm cezaevlerinde duyulmuştu. Arkasında resmi davalar göre altı ******* olan, Bursa cezaevinde müdür başgardiyan ve başçavuş öldürme olayına karışan ve sayısız yaralama yapan ünlü bir mahkumdu. Adı artık "Antep Canavarı"na iyiden iyiye çıkmıştı. İzmir cezaevinde zamanın ünlü mahkumları yatmaktadır.
Tabii bize yapılan ikram boşa değildi. Ben daha 20 yaşımdaydım, ama namım beni geçmişti. Türkiyen'in bütün cezaevlerinde namım duyulmuştu. Cinaytelerim olaylarım dilden dile dolaşıyordu.
Üstelik artık kendime de bakıyordum. Çocukluk dönemimi geçmiştim. Tam bir delikanlı gibi davranıyordum. Üzerimde her zaman şık ve pahalı elbiseler vardı. Fötr şapkam, İspanyol Barcelona markaydı. Elbiselerimi giyip üzerine de fötr şapkayı geçirdim mi, bir voltaya çıkardım, herkes bana bakardı. Bazen de, bizim Antep işi şalvar giyer üzerine Halep işi ipek kuşağı takar öyle voltaya çıkardım. İpek kuşağımın içinde banknot ve Reşat altını hiç eksik olmazdı. Cezaevinde para demek, her şey demektir. Babamın, akrabalarımın getirdikleri, ya da gönderdikleri dışında silahları hep para ile aldım. Parayı bastırdın mı, en babayiğit gardiyan bile karşı duramazdı.
İzmir’de günlerimiz düzenli bir şekilde geçiyordu. Beni rahatsız eden bir şey olmuyor, cezaevinin ağaları olan efeler ise bana karşı son derece dikkatli davranıyorlardı. Artık misafirlik bitmiş sayılırdı. İşte bu misafirliğin bittiği günlerde, cezaevinin efeleri beni kumara çağırdılar. Ben kumarı sevmem. Oynadığım zamanda kazanırım. Çünkü param bol, gözü kara oynarım. Kazandığım parayı ise garibanlara dağıtırım. Bu davete gitmemek olmazdı. Çünkü oyun kurmuşlar benimde param olduğunu biliyorlar, oyunu büyütmek istiyorlar. Bu işin raconu idi. Gitmemek olmaz kalktım gittim. Ben gittiğimde oyun kurulmuştu. Hepsi ayağa kalktı bana hürmet ettiler. Yer gösterdiler, içki ikram ettiler. İçkilerini almadım. Nedeni ise, içinde başka maddeler olabilir. Su uyur düşman uyumaz, beni pusuya düşürebilirler. Düşman sahibi adam hiç ********** kullanmamalıdır. İçkiyi ise çok yakın dostları dışında kimse ile içmemelidir. Bunlar cezaevi için geçerli kurallardır. Bunlara uymadın mı adamın postunu delerler. Bana ikram edilen yemeği bile, ikram eden yemeden yemem. Böyle yapmalıyım ki ancak yaşayabilirim
Ama onlar, ***** da çıkardılar çift kâğıda sardılar. Ben almadım içmem dedim. ***** içmem içeni de sevmem. Ben sadece nargile içerim. Onu da babam çok küçük yaşta aşılamıştı bana. Ben gelirken yanımda kumarı seven bir koğuş arkadaşımı da getirdim. Ama bu arkadaşın oynayacak gücü yoktu. Yüz lira ile oyuna girdi. Geride başka parası olamadığı için korkarak oynuyordu. Böyle olunca da tabi kayıp etti. Benim cebimde beş yüz elli liram vardı. Ayrıca kuşağımın içinde de üç tane mor binlik duruyor. Cebimden yüz lira çıkarıp bu arkadaşa verdim,
“Al” dedim, “Kaybını ben veriyorum”
Kürt Ali
“Olmaz kabul etmem küçük Efe” dedi.
Biz o zaman efenin ne demek olduğunu bilmeyiz. Bana küçük adam diyor sandım. Buna ters baktım, elimi de kuşağımın içindeki Antep işi sustalıya saldım.
“Ben küçük adam değilim” dedim. “Sözünü geri al.”
Kürt Ali çok olgun davrandı:
“Yeğenim” dedi, “bizde, yani burada İzmir’de yiğidin hasına efe derler. Bende şarklıyım, sen gençsin, seni o şekilde sevdiğim için böyle dedim. Şarkta ağa neyse, burada da efe odur.
Kürt Ali’nin bu sözlerine ikna oldum. Bu cehaletim yüzünden kendisinden özür diledim. Özür dilemekte bir yiğitliktir. Arnavut Büyük Cafer:
“Haydi, bakalım sende katıl kumara” dedi.
Postun başına çöktüm. Cebimden iki yüz elli lira çıkarıp içlerini de binlikleri sardım. Çünkü Arnavut Büyük Cafer’in önünde 3250 lira vardı. Tamı tamamına olsun dedim. Hanefi ile Arnavut Cafer ortak oynuyorlardı. Üç zar attım üçü de kötü geldi. Dördüncü zarı serbest bıraktım:
“Postanız büyük para yer mi?” dedim
“Tabii yer neden yemesin?”
Ben yüzlüklerin içinde sarılı bütün parayı öne sürdüm. Zarı salladım ve koy verdim düşeş geldi. Hanefi bozuldu:
“Ortadaki paraya bir daha at bakalım” dedi.
“Olmaz! Önce paramı alayım sonra atarım.”
“Param benim cebimde” dedi Kürt Ali. “ Sen at zarı, paran kuruşu kuruşuna kadar bendedir.”
Şimdi bunlara inanmamak raconu bozar. Onun için zarı salladım ve attım Zar gene “alır” geldi. Hanefi önümdeki paraya baktı:
“Önünde ne kadar para var?”
“Benim postam 3250 liraydı.”
“ Nasıl olur 3250 lira? Ortada görünen ne?”
Paraları açtım ve önlerine sürdüm:
“Buyurun işte sayın tam 3250 lira.”
“Bizim oyunumuzda öle şey yoktur, diye diklenecek oldular.”
Ama Arnavut Büyük Cafer:
“Bırakın gevezeliği” dedi. “Bu adam postanız büyük para yer mi dedi, sizde yer dediniz neden itiraz ediyorsunuz? Bırakın postayı. Para Abdullah’ındır.”
Postayı bana verdiler. Ama sözle verdiler. Çünkü postanın karşılığı olan para cebelerinde yoktu. Bunun üzerine 1735 kişilik cezaevinde efeler iki saat süre ile para toplamaya çıktılar. Ve getirip parayı bana verdiler.
Bunun 750 lirasını imkânsızlara, fakirlere, yolsuzlara, hastanede olanlara, sevke gidenlere ayırdım. Bir de efelere dedim ki:
“Bu iş burada bitiyor tabii. Sizden bir istirhamım var. Affedin, sizlere para vermek istiyorum kabul edin.”
Kabul ettiler. Onlara da 700 lira verdim. Geri kalanı hiç saymadan mendile koyup koğuşa döndüm. Mendile sayıp getirdiğim parayı bir saydım ki, tam 6800 lira. Çok büyük bir para. O zaman bununla çiftlik alınırdı. Ben tabii ki bu parayla koğuşa halı, dönme gramofon, her bir şey aldım. Çok güzel bir koğuşumuz oldu.