-
Gidenlerin Ardından
Bu yazıyı http://venizip.blogcu.com/ sitesinde buldum.
Siteyi hazırlayanı tanımıyorum bilenler muhakkak vardır. Editörler uygun görürse siteden buraya alıntı yapabilirler. Tam Gökhanın veya Ramazan Abinin işi.
Sitede aradım ama bulamadım. Bilmiyorum belki de vardır. İşte giriş şöyle ....
Kuşların bir başka uçtuğu gündü. Vakit hüzne durmuştur. Bu topraklarda nice canlar bir bir gidiyordur. Bir gölge oturumluk hayatlar çoğu zaman vedasız ayrılıyordur. Söyleyen diller susuyor. Kazanılan mallar elden çıkıyordur. Ömür bitiyordur kısaca. Muhacir kuşlar artık yuvalarına dönmeyecek. Mezarımızda güneşler üşüyecektir. Duvar diplerinde solmuş izler aranacak. Sevgililer sevdiklerinin koynundayken bize ve bana hüzün düşecektir..... M.Ağpak
-
Çok büyük emekler verilmiş özel bir site...M.Ağbak'ı tanımıyorum.Konuları da çok özel..Ama gerçekten büyük emek vermiş..Bu konuları zevkle yayınlarız..kendisi ile irtibatı kurmaya çalışacağım..bütün olarak düşünüldügünde tam bir kitap niteligine sahip yazılardan oluşuyor..burayı verdigin iyi oldu..
-
Bu Mehmet AKPEK aslında neden ağpak yazmışlar anlamadım.
-
Akçakentli bu Mehmet Kesin ama kim olduğunu anlamaya çalışıyorum.
-
Ramazan abi benim de çok hoşuma gitti. Çok güzel yazıları var resimlerde bir o kadar güzel.
Evet bence de akçakentli.
Bakıyorumda müslüm abi heman sahap çıktın :)
-
Evet Ançeketli ve akraba, soy ismi Ağpak ama bence kütüğünde bir hata var bizimde eskiden AKPAK tı sonradan değiştirip AKPEK yaptık o zamanlar nüfus idaresinde AKPEK lere gıcık olan bir memur varmış hepimizin soy ismini değişik yazmış, rahmetli dedem anlatırdı.
-
CV
Mehmet AĞPAK
Department: The Office of the English Language Preparatory Program Coordinator
Office: HB211
E-mail: magpak@fatih.edu.tr
Phone: 1428
Fax: 8660033
YÖK CV Formatı
Education
- BS, Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi - İngiliz Dil Bilimi-1991, Ankara
Teaching Interests
- Listening Kitap çalışmaları, Web sayfa dizyanı, ELT (İngilizce Dil Öğretimi) doküman arşivi.
Seminars & Events
- "How to Learn/Study English", Mehmet Ağpak, FUSEM, Rus Dili Edebiyatı ve Hazırlık Sınıfları (5 sınıf), İstanbul, 20/10/2007-20/05/2008
Courses Taught
- 2002-2003 "GRAMMAR", PRE 118/Pre C5, Credit:4
- 2002-2003 "WRITING", PRE 116/Pre C4, Credit:4
- 2002-2003 "WRITING", PRE 116/Pre C5, Credit:4
- 2003-2004 "WRITING", PRE 115/C1, Credit:4
- 2003-2004 "WRITING", PRE 115/C5, Credit:4
-
Mehmet Ağpak Fatih Üniversitesinde eğitmenlik yapıyormuş.
-
Teşekürler Müslüm abi.Sitede mükemmel yazılar var.Mehmet Ağpak beye ayrıca teşekkür ediyorum.
-
Ben kendisine bir email attım sanırım dönecektir, kendisini hemen ziyaret edeceğim, bakalım sonuç ne olacak.
Yaw Müslüm nerden buldun bu blog'u bir çırpıda okudum, orada anlattığı bir evlilik hikayesi vardı sanki annemle babamı anlatıyor isimler değişik ama inanım bu kadar benzerlik olamaz.
-
Mehmet AĞPAK'ın telefonunu da buldum, şu an dersteymiş, çıkınca görüşeceğim.
-
-
Yürü be müslüm abi kim tutar seni:)Bak istanbulda cami hocalarından başka hemşerilerimizde var:)
-
Aslında Mehmet Akpeklerden Aslen Akçakentlidir Çok temiz dürüst ve kültürlü bir insandır.Gençlik yıllarımız beraber geçti.Selamlar
-
2 Cuma sonra ordayız desene :)))
-
Bu dağlarda bulunan ne kadar keklik, tilki, tavşan ve diğer mahlukat varsa, dostları Sadin’i bilir ondan haberli ya da habersiz onunla arkadaşlık ederlerdi. Bu dağlarda onu rastladığım zamanlarda o ellisinde bir delikanlı idi. Onun sessiz yalnızlığına hep gıpta ile baktım. Tertemiz, katıksız duygularını bir nebze yaşarım umudu ile zaman zaman üzüm bağlarını bellerken tepedeki dağa doğru kafamı çevirir Sadin Amcanın sabanıyla toprağı altını üstüne getirişindeki ahenge dalar, kendi işimi unuturdum. Beyaz atının kuyruğunu sağa sola öylesine sallayışı gibi kendisinin de hayatı öylece bir kenara savurmuş gibi bir tavırla çalışmasına türlü anlamlar verirdim. Gözlerinin sonsuzluğun kapalı perdelerinden birini açıp seyrettiğini, temiz koku adına ne varsa hepsinden nasiplendiğini düşünürdüm.
Onunla biz soluklanma, mola arkadaşı idik. Çift sürmeyi bıraktığını görünce ben de bel bellemeyi bırakır hafiften yokuş dağa tırmanır, onun yanına sürüle sürüle pamuk yumuşaklığına dönüşmüş toprağın üzerine oturur, karşımızda yeşil işlenmiş bir halı gibi duran ağaçlarla kaplı ufka yüzümüzü çevirir, onun anlattıklarını usanmadan dinlerdim.. Onun yaşıtı değildim ama bana anlatacağı çok şey olurdu. Derdi ne düşen hükümetler, ne haritada yerini asla gösteremeyeceği ülkeler arası savaşlar, ne devletler arası ilişkilerdeki kaypaklıklar, ne düşen doların rakamları ile yükselen borsanın oyunlarını bilirdi. Bunlarla derdi yoktu. Tek fikri kaygısı çocukları idi. Bana en küçük oğlu Ali’nin okulu bırakıp, elektrikçide çalışmasından bahsederken onun okumayı bırakmasından dolayı kızgınlığını bir baba şefkatiyle anlatır. Okul arkadaşım olan diğer oğlu Ahmet’i evlendirmesinden, İkizdere köyünden aldığı gelinin oğluna huzur verdiğinden bahsederken gözlerinin içi ışıldardı. Grekoromen dalındaki milli güreşçi oğlu Cemal’den anlatırken sanki halay başı çeken adamların gururunu taşır gibi olurdu. Cemal’inin Bulgaristan’a gittiğinden ve başarılı olup döneceğini hep ümitle beklediğini söylerken, ufka doğru şöyle bir bakar, dudak hareketlerinden dualar ettiğini hissederdim. Diğer oğlu Mehmed’in bir lokanta açacağından, işlerinin iyi olmasını çok arzuladığından söylerken mutluluğu biraz daha artardı.
Aradan yıllar geçti, ben uzak memleketlerde okula başladım. Halik Sadin amcayı en son 1997 kasımında Karabağ’ımızın tepesinde görmüştüm. O, 1970 ve 1980 lerde olduğu gibi yine dinç ve alın terini toprağa dökmekteydi. Beyaz atı kendisi gibi zamana meydana okurcasına kuyruğunu yine öylesine sallayıp duruyordu. Yanımda benim Karabağ sevdamdan habersiz ve anlatsam da hissedemeyecek yabancı bir ülkeden bir arkadaş vardı. O bana meşhur kovboyların cirit attığı Arizona’nın kayalık dağlarından bahsederken, ben de ona bu tefekkür yeri, kendine gelenlere güven veren, adeta kendini yaratan Rabbinin kudretine sırtını dayamış gibi dimdik duran Karabağ ve orada rızkını arayanlardan bahsetmiştim. O gün biz Sadin Amca’yı serin gölgeli kayalığın yanında odun kırarken görmüş, ona hissettirmeden birkaç poz fotoğrafını çekmiştim. Bizi görünce çok sevindi, işini bıraktı, tertemiz kahverengi toprağa oturduk. Uzaktan gelen keklik sesleri arasında, yine dağlardan ve bir türlü satmaya kıyamadığı atından bahsetti. Onu daha fazla meşgul etmeden tepenin yukarısına çıkmış, bir zamanlar ondan haberli habersiz yediğimiz ama helalliğini aldğımız incir ağaçlarının yanına varınca birkaç kuru incirden başka bir şey bulamamıştık. O tepede epeyce kalmış ve doya doya toprağa uzanıp gökyüzünün maviliğini seyretmenin zevkine varmıştım.
O günden sonra memleketimin kınalı dağlarını göremeden yıllarımı çeşitli diyarlarda geçirdim.Bir kaç defa sılamdır deyip ana-baba ziyareti yaptım ama hiçbir şey artık eskisi gibi değildi. Belime musallat olan ağrılar Karabağ’ın yoluna düşmeme mani oluyordu.
Bir sabah serinliğinde tıpkı Sadin Amca erkenden kalkıp gideyim ve belki de o dağın namuslu kahramanını bir kez daha göreyim dedim ama yarı yolda dermanım kesildi. Bir tümseğe oturup uzaktan süzdüm kınalı Karabağ’ın tepelerini. Hayalen de olsa Sadin Amcayı kır atının peşinde giderken gördüm. Bu bile bana yeterdi. O sırada Çarşı Camii’den Hafız İmam’ın okuduğu cenaze salasını ayrı bir mana ve boyutta dinlerken, her gün birkaç defa aklımdan geçirdiğim kendi ölümüm bir kez daha aklımdan geçmişti. Ne köyün lağımlarını temizleyen ve bundan asla aşağılık duygusu taşımayan Gübreci Şevket’in ölümü, ne halamın ansızın gidişi, ne de Halik Sadin Amca’nın ölümünün sessiz sedasız olacağını bilemezdim.
Sadin Amca olsa olsa beyaz duru atına binecek, karanlıklardan ve karanlık düşüncelerden korkmayan, efsanesi dilden dile dolaşan Köroğlu gibi hep diyar diyar gezecek, bütün dağları doru atıyla sürüp, yeryüzü bataklıklarına bereket tohumları ekecek, çalışmasının her anını bir ibadet neşvesi içinde yapan Yunus edalı olarak, düş dünyamda bir kahraman olarak kalacaktı.
Hey gidi Karabağ’ın yiğidi Sadin Amca, biz seninle daha sevdalarından, kimsenin ulaşamadığı hayallerinden, atlarından, çoluk çocuğundan konuşacaktık. Ve bir kez daha Karabağ’ın tepesinden ufka bakacak, yanında getirdiğin bir parça açma ekmeğe, ya soğuk bulgur aşını lokmalayacak, ya da bir baş peyniri ekmeğimizi dürüm yapacak ve sonra da şükrün en hassını edecektik. Sen yine kıbleye esen rüzgarla beraber dönüp ikindi namazı için kıyama duracaktın. Ben de aşağı bağımıza gidip abdestimi tazeleyecektim. Senin gibi sakin, acelesiz bir abide duruşla namazımı kılamazsam da o toprakta, o muhteşem vakitte alemlerin Yaratıcısı’na dönme zevkinin en hassını yaşayacaktım. Benim için dönüş vakti olan akşama doğru sırtıma üzüm sepetini omuzlayıp bu dağın efesine el sallayacaktım.
Sadin Amca, gidişinle çocukluğumdan beri içimde taşıyıp durduğum ölüm ve hayat ötesi tohumların filizlendirilmiş duygular var. Sen şimdi beyaz atının üzerinde hesabını vermek üzere uzun bir köprünün üzerinde sabırla beklemedesin. Ne üstüne eteğine bulaşan anlatılmaz çirkinliklerin, ne de insan bilmezlerin, sözünde durmayanların ya da kulluğun hakkını vermeyenlerin hesabını umarım ki sen vermeyeceksin. Dupduru bir hayatın, alın teri ile akıtarak suladığın topraktan kazandığın ekmek parasının hesabını vermenin rahatlığı içinde, beklemek asır da sürse bekleyeceksin. Yiğit duruşun ve ak sakalının altındaki tebessümünü, şimdilerde beton şehirlerde yaşayanlar, biz ikibinli yılların insanları belki de hiç yakalayamayacak.
Sen gittin Sadin Amca. Sıra bizde. Sana alın değdirip, terinle sulayıp sürdüğü toprağın, dimdik kıyamına zeytin ve fıstık ağaçları şahitlik edecek. Şafak vakitlerinde sana yoldaşlık eden, bir kez olsun azarlamadığın doru atın helallik dilemeden gitmene aldırmadan şahitliğin en güzelini yapacaktır.
İyi adamdın be Sadin Amca…..Hem de çok iyi. Kıyamet şimdi bize kaldı. Her şey yalan, her şey nisyana mahkum olmuş. Geleceği ufukta belli olan gün geldiğinde bana, bize kim şahitlik edecek bilemiyorum. Şimdi bildiğim tek şey sana senin gibi gidenlere Hazreti Hamza’nın arkasından ağlayanlar gibi ağlamayı bilemediğim….
Hakkım sana helal olsun Sadin Amca. Sözüm olsun, bir daha köyüne gelirsem ilk işim, Aşağı Oba’nın karşı tepesindeki mezarlığa gidip Karabağ’dan topladığım çiçekleri senin mezarının başına Fatihalar ve Yasinlerle koymak boynumun borcu olsun. Mehmet Ağpak
ANNEMİN DAYISI OLUR ÇOK HARİKA BİR İNSANDI SADİN AMMİ
-
Müslüm kardeşime çok teşekkürler Nizibin ne çevherleri var amma onlar Nizip comdan ya habersiz ya vakitleri yok yada girmiyorlar bu kardeşlerimize aslında tek tek ulaşmak lazım.Selamlar
-
Memhet Ağpak'dan emailime cevap geldi kendisiyle daha sonra bir tanışma randevusu alacağım.
Gönderdiği email aynen şöyle:
Müslüm Abi Saygılar.
Yaşıt sayılırız (1962). Kimi zaman hüzünlü kimi zaman güzelliklerin yaşanıldığı zamanların küllenmesine gönlük elvermedi. Kendimce yazdım. Yalnız uzun bir süredir kaleme küskünlük var. İnşallah toparlanma süreci ve yoğunluğum da geçince yazmaya devam edeceğim. Sizin yazmanız beni teşvik etti. Yazılacak çok şey var; hem de çok. Hele bahar geldi mi, bir halle oluyor bana. O toprak çekiyor sanki.
Yazıları Nizip.com da elbette yayınlayabilirsiniz(Mümkünse adres vererek.)
İnşallah tanışırız.
İlginiz için tekrar teşekkürler. Muhabbetle kalın.
Mehmet Ağpak
-
Altın gibi insandır mehmet bey .selamlar
-
Fatih senin tanımadığın yok maşallah.
-
valla çok süper denemeleri var değerli ve saygıdeğer hocamızınya helal olsun tabi nereli bizim müslüm emminin köylüsü
-
Evet Şükrü Ançeket bir hazine aslında oradan çıkan değerleri allah kısmet ederse tek tek bulup çıkaracağız.
-
Müslüm ammi senin gibi bir degeri nasıl tanımadan kaçırmışım işte ona yanarım.Selamlar
-
inşallah bu proje yapıp sunabilirsin bu konuda
-
Resimler ve üstüne yazılan nazenin yazılar; gerçekten çok etkileyici.
Hem görsel hem de yazın.
İkisini birarada bu kadar güzel verince o anları yaşatmış sanki.
İnşallah Hocamızın kaleme küskünlüğü uzun sürmez.
Zira bu yazılara Nizip'i hissetmek isteyen herkesin ihtiyacı var.
NOT: Müslüm Coşkun abi, nasıl buldun bilemiyorum ama bulman çok iyi olmuş.
Eminim okuyan herkes kendisinden bir parça bir şeyler bulmuştur.
-
Kardeş hiçbirşey tesadüf değildir. Hele bakayım şu belediyenin sitesi google 'dan arayınca nasıl çıkıyor diye arama yaptım ve bu site gözüme ilişti. Biraz inceledim. Burda bir hazine var ramazan abi veya gökhan siteye kazandırır diye düşündüm.
Gerçekten güzel yazılar ve resimler. Bir çoğumuzun ortak paydası anılar-hikayeler var.
Mehmet Ağpak abimizi tebrik ediyorum.
-
Coşkun sen bugün yine bir ara gir şu google bakalım daha neler var.
-
yazılar çok içten yazılmıs resmen yüreginin derinlerinden kopup gelmiş yer yer hüzün yer yer memleket sevdası bütün duyguları işlemiş satırlarına! çok begendim... iyi bir kaleme sahip kendisini tebrik etmem lazım...