http://www.saglik.gov.tr/extras/birimler/basin/gazete.jpg[/IMG]
Yazdırılabilir Görünüm
http://www.saglik.gov.tr/extras/birimler/basin/gazete.jpg[/IMG]
http://www.gazete.saglik.gov.tr/kupur/8044_252441162809288.jpg[/IMG]
Çok yararlı bilgiler ama bu börek ve boğaçalar ev yapı mı olmalı değil mi eğer evet ise cevapıbn öğrenciye kim yapacak:( artık evlenme şart oldu...
Zihin acıcı yiyecekler var mı gerçekten?.
<div class="news_title" Diyabet hastalarına müjde</div <div id="content" style="PADDING-RIGHT: 10px; PADDING-LEFT: 10px; FONT-SIZE: 13px; PADDING-BOTTOM: 10px; COLOR: #000000; LINE-HEIGHT: 18px; PADDING-TOP: 0px; FONT-FAMILY: verdana, arial" <p align="left" Diyabet hastalarının vücuduna yerleştirildiğinde kandaki şeker seviyesini sürekli olarak ölçen ve vücudun ihtiyacına göre otomatik olarak insülin pompalayan "suni bir pankreasın" geliştirildiği bildirildi.
İngiliz The Times gazetesinin haberine göre, geliştirilen yeni cihaz, diyabet hastasının kanındaki şeker seviyesini ölçmek ve şeker seviyesinin çok yüksek olduğu zamanlarda vücuda insülin enjekte edilmesini sağlamak için bir bilgisayardan yardım alıyor.
http://www.internethaber.com/images/news/18719.jpg[/IMG] Hoca deneyecek
Vücuda, hastanın ihtiyacı olduğu anda insülin enjekte edilmesinin, şeker hastalığının uzun dönemdeki olası komplikasyonları arasında yer alan körlük, his kaybı ve uzuv kaybına kadar giden ayaklardaki uyuşma hissi gibi sonuçları da ortadan kaldırabileceği belirtiliyor.
Klinik denemelerine Ocak 2007’den itibaren başlanacağı bildirilen suni pankreas, ilk olarak İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi Pediatri Bölümü öğretim üyesi Roman Hovorka tarafından kullanılacak.
Yöneticiler umutlu
Hovorka’nın kullanacağı ve kandaki şeker miktarını ölçen cihazlar, hastanın kemer gibi beline sardığı insülin pompasını kontrol edecek bir bilgisayarla kablosuz bağlantı halinde olacak. Cihazdaki anahtar işlevin, vücudun ne kadar insüline ihtiyacı olduğunu tam olarak belirleyen bilgisayar programında olacağı kaydediliyor.
Projeye 500 bin pound (Yaklaşık 1 milyon 400 bin YTL) tahsis eden İngiltere’deki Juvenile Diyabet Araştırma Merkezi yöneticisi Karen Addington, "Kandaki şeker seviyesini kontrol altında tutmanın şeker hastalarının uzun dönemde mustarip olduğu komplikasyonları yüzde 75 oranında azaltacağını" belirtiyor.
Hastalar gün boyu iğne yapıyor
Hastalıkları çocuklukta veya ilk gençlikte ortaya çıkan birinci tip diyabet hastalarında, pankreas, kandaki şeker seviyesini dengede tutan insülini üretme işlevini yerine getiremiyor. Şeker hastaları, bu durumu gün boyu düzenli olarak kendilerine insülin iğneleri enjekte ederek düzeltmeye çalışıyor..</div
<div class="news_title" Kimler kalp krizi riskine yatkın</div <div id="content" style="PADDING-RIGHT: 10px; PADDING-LEFT: 10px; FONT-SIZE: 13px; PADDING-BOTTOM: 10px; COLOR: #000000; LINE-HEIGHT: 18px; PADDING-TOP: 0px; FONT-FAMILY: verdana, arial" Memorial Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Uzm.Dr. Türker Baran, ailesinde ya da kendinde kalp rahatsızlığı olan kişilerin check-up’ı nasıl ve hangi aralıklarla yaptırmaları gerektiğini anlattı.
Özellikle ailesinde erken yaşta (50 yaşın altında ) kalp hastalığından ölümler olan ya da sebebi açıklanmamış ani kayıplar bulunan kişiler yaşları ne olursa olsun yaşamları boyunca en az bir kez kalple ilişkili bir check-up çalışması yaptırmalıdır.
Check-up tetkikleri sonucunda eğer sonuçlar normal sınırda ise 40 yaşına kadar benzer check-up tetkiklerinin 5 yılda bir yapılmasını, 40 yaşından sonra ise, kalp damar hastalığı açısından risk faktörü taşıyan, ailesinde birinci derece akrabalarında kalp hastalığı olan, sigara içen, tansiyon ve kolesterol yüksekliği, şeker hastalığı olan kişilerde de check-up’ı yılda bir defa yaptırmalarını öneriyoruz.
Bu arada toplum sağlığını etkileyebilecek meslek gruplarının, toplu ulaşım araçları kullananların, pilotların, cerrahların, yöneticilik yapan üst düzey bürokratların, şirket yöneticisi pozisyonundaki kişilerin de yıllık check-up programlarına dahil olmaları gerekiyor.
Ayrıca, aktif spora başlayan ya da bilfiil aktif spor yapan kişilerin, profesyonel sporcuların, okulların spor programlarına katılacak öğrencilerin de en azından başta bir kalp check-up çalışmasına katılmalarını ve belli aralıklarla bu çalışmalarını tekrarlamalarını öneriyorum.</div
<div class="news_title" Şişmanlatan 10 hatalı hareket
<div style="margin-bottom: 10px; font: italic 11px/20px Verdana; color: #434343" 22 Şubat 2007 Perşembe 15:53</div
</div
<div id="content" style="padding-right: 10px; padding-left: 10px; padding-bottom: 10px; font: 13px/18px Verdana; color: #000000; padding-top: 0px" Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Uzman Diyetisyen Doç. Dr. Funda Elmacıoğlu, şişmanlığa yol açan 10 hatalı davranış hakkında bilgi verdi.
Su içmemek veya az içmenin, özellikle çalışan kişilerde akşam eve geldikten sonra yemek zamanına kadar atıştırmak ve sonra tekrar yemenin şişmanlığın ilk iki nedeni arasında bulunduğunu kaydeden Doç. Dr. Elmacıoğlu, diğer hatalı davranışları şöyle sıraladı:
"Hızlı yemek, büyük lokmalar almak, az çiğnemek, yemekte çatalı kaşığı elinden hiç bırakmamak. Öğün atlamak, öğlen aralarında sürekli bir şeyler atıştırmak. Yemek yerken konuşmak, TV seyretmek, gazete okumak gibi başka aktivitelerle uğraşmak. Sıkıntılı veya stresli durumlarda aşırı yemek. Ziyaret ve davetlere sık sık katılmak ve ikramları reddetmemek. Akşam yemeğinden sonra yatıncaya kadar sürekli yemek. Güne geç başlamak, 8 saatten fazla uyumak. Kalorisi yüksek, sevilen yiyecekleri göz önünde bulundurmak."
Elmacıoğlu, bu hatalı davranışlardan vazgeçilmesi ve şişmanlığın ömrü törpüleyen hastalık olduğunun unutulmaması gerektiğini sözlerine ekledi.</div
Kan grubunda inanılmaz devrim
02 Nisan 2007 Pazartesi 16:47
Danimarkalı bilimadamları, bir kan grubunu diğer gruba dönüştürecek basit bir yöntem bulduklarını açıkladı. Böylece dünya genelinde kan bulma sıkıntısının ortadan kalkabileceği belirtiliyor.
Kopenhag Üniversitesi'nden Prof. Henrik Clausen başkanlığındaki uluslararası ekip, "0" grubu kan üretebilecek enzimleri belirlediğini duyurdu.
Bilimadamları, dönüştürülmüş kanın hastanelerde kullanılabilmesi için hastalar üzerinde denemeler yapılması gerektiğini belirttiler.
"A", "B" ve "AB" grubu kan, diğer gruptaki kişilere nakledilmeleri halinde, ölümcül sonuçlara yol açabiliyor.
Yeni yöntemle, diğer gruplara nakledilen kanda, bağışıklık sisteminde reaksiyona yol açabilecek enzim ve antijene rastlanmadı.
Prof. Clausen'in ekibi, "A" ve "B" antijenlerini etkisiz hale getirebilecek 2500'den fazla bakteri ve mantar özü üzerinde çalıştı.
Yeni keşfedilen bakteriyel "B" enziminin kahve çekirdeğinden elde edilen enzimden yaklaşık bin kat daha güçlü olduğu belirtiliyor.
Son olarak "A" antijenlerini ortadan kaldıracak enzimin bulunmasıyla tüm kan gruplarının dönüştürülmesinin mümkün hale geldiği söyleniyor.
Hangi hastalığa hangi yiyecek?
03 Nisan 2007 Salı 11:12
Özellikle havaların soğumasıyla birlikte insanların sıklıkla karılaştıkları grip hastalığına karşı, içerdiği folik asit ve C vitamini sayesinde satsuma etkili rol oynarken, mideyi düzene sokan tarçın ve sindirim sistemini düzenleyerek, mide ağrılarını gideren hardal gribe karşı etkili oluyor. Günümüzde büyük sorun haline gelen depresyona karşı ise vücudun kolesterol oranını ayarlayan ve tende sürekli hücre yenilemesine neden olan avokado tüketilmesi öneriliyor.
Depresyona karşı ayrıca, beynin kendisini yenilemesine ve psikolojik rahatlık sağlamasına yardımcı olan çikolata, içerdiği A, B12 ve C vitaminleriyle istiridye ve beyindeki serotonin adlı kimyasal maddenin kendisini yenilemesini sağlayan patates tüketimi önemli rol oynuyor.
KALP SORUNLARI VE KANSER
Kalp rahatsızlıklarının giderilmesinde ise B vitamini ve protein deposu olan bezelye, önemli bir yere sahip. Kepekli ekmek bağırsak kanseri için faydalı olurken, çok kiraz yenmesi gut hastalığına yakalanma riskini düşürüyor. Günde 20 kiraz yemek, 1 aspirin etkisi yapıyor. Kalp için ayrıca elma, mısır gevreği, salatalık, yumurta, sarımsak, humus, kavun, süt, şeftali, pirinç, tuz, çay, ton balığı, hindi eti ve karpuz da faydalı yiyecekler arasında. Son yıllarda insanlığı tehdit eden en önemli hastalıkların başında gelen kansere karşı ise antioksidan olan betakaroten açısından zengin kayısı etkili olurken, arpa, mısır, buğday, yulaf gibi tahıllar da kanserojen maddelerin vücuttan atılması sürecini hızlandırmakta. Kansere karşı fasulye, pancar, lahana, havuç, nohut, incir, sarımsak, fındık, mercimek, zeytinyağı, soğan, şeftali, pirinç, çilek ve domates gibi yiyecekleri tüketmek de etkili oluyor.
DİĞER HASTALIKLARA KARŞI TÜKETİLMESİ GEREKENLER...
Nane: İdrar söktürücü özelliğe sahiptir. İçerdiği mentol, midenin normal işlevini görmesine neden olur. Vücuda giren grip mikrobuna karşı savaştığı gibi, ileri yaşlarda ülsere yakalanma riskini de azaltır. Hindistan cevizi: İçerdiği myristin adlı madde kusmayı engeller, basur tedavisinde etkilidir. Papatya çayı: Bağırsak yollarında toplanan gazı çıkartır, sindirim sistemini düzenler, mide ağrısını keser. Enginar: Cynarine adlı madde sayesinde en sert yiyeceklerin bile sindirimine yardımcı olur. Meyan kökü: Adrenalini yükseltir, insanın strese girmesini engeller, kan basıncını düşürür. Ekmek: Şekerli yiyecek yenildiğinde içindeki asitler dişlere her 20 dakikada bir saldırır.
Ekmek, dişleri korur. Uzmanlar tarafından gün boyunca 6 ile 11 dilim ekmek yenmesi tavsiye ediliyor. Yoğurt veya beyaz peynir: Diş sağlığı için kalsiyum deposu olan bu iki yiyecek tercih edilmelidir. Muz: Zengin bir potasyum kaynağıdır. Bu mineral, kalbin düzenli olarak çalışmasını ve tansiyonun düzenli olmasını sağlar. Rezene: İçerdiği potasyum sayesinde tansiyonu düzenler. Un: Yapıldığı tahılın besin değerlerini içerir. B vitaminleri, E vitamini, demir ve magnezyum açısından oldukça zengindir.
Arpa: İçerdiği kalsiyum ve potasyum gibi minerallerle vücuda direnç kazandırır. Yoğurt: Günde 150 gram yoğurt, vücudun bir günlük kalsiyum ihtiyacını karşılar. Çikolatalı puding: Vücuttaki kan, istediği protein ve mineralleri çikolatalı pudingle alır. Dondurma: Günde 2 top vanilyalı dondurma yemek, insan vücudunun günlük protein ihtiyacının yüzde 20'sini karşılar. Kola: Kafein vücudun yorgunluğunu alır ve konsantrasyonu sağlar.
Üzüm: İçerdiği ''elajik asit'' sayesinde, menopozun neden olduğu kemik erimesine karşı koruma görevi yapar. Kekik: Timol adı verilen bir tür doğal yağ, vücuttaki diğer yağların parçalanmalarını sağlar. Kekik yağı banyoda sürüldüğü zaman romatizma ağrılarını büyük oranda azaltır. Zencefil: Uyarıcı etkileri kan damarlarını genişletip kan dolaşımını artırarak romatizma ağrıları ve yanmaları yok eder. Hurma: Besin değeri yüksek ve önemli bir enerji kaynağıdırlar. Doğal müshil etkisine sahiptir. Pancar: Böbrekleri çalıştırır. Vücuttaki tuz oranını dengeler. Bu sayede böbrekler ve idrar yollarının çalışmasını destekler.
Kavun: Orta boy bir kavunun yarısı, günlük C vitamini ihtiyacını tamamen karşılar. Böbrekleri rahatlatır. Mercimek: Çözünebilir lif içermesi sayesinde kandaki kolesterol oranını düşürür. Bu nedenle diyabet ve kalp hastaları için kaçınılmaz bir besindir. Tarçın: Koli basilinin üremesini önler. Limon çayına balla birlikte eklenerek içildiğinde hem nezlenin yol açtığı boğaz ağrılarına hem de adet dönemi sancılarına iyi gelir. Midye: Omega-3 yağı açısından zengin bir besin kaynağıdır. İçerdiği selenyum minerali, tiroit bezlerinin normal işleyişi için gereklidir. Soğan: Sarımsakla birlikte enfeksiyonlarla mücadele eder. Soğan ayrıca, kemik erimesine de iyi gelir. Ispanak: Antioksidan özelliği taşıyan A vitaminine dönüşen betakaroten içerir. Sağlıklı gözler için gereklidir.
Osteoporoz erkekleri de etkiliyor
06 Nisan 2007 Cuma 15:54
Halk arasında ''kemik erimesi'' olarak bilinen ve daha çok kadınları etkilediğine inanılan osteoporozun erkeklerde de önemli sağlık sorunlarına yol açtığı bildirildi.
Osteoporoz hastalığıyla ilgili son gelişmeler ve tedavi yöntemleri Ankara'da düzenlenen ''21. Yüzyılda Osteoporoz Sempozyumu''nda ele alındı.
Sempozyum Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yeşim Gökçe Kutsal, osteoporozun, dünya genelinde yılda 1.5 milyon kırığın etkeni olan ciddi bir toplum sağlığı sorunu olduğunu söyledi.
Osteoporozun önceleri daha çok kadınları etkilediğinin düşünüldüğünü anlatan Kutsal, ancak yapılan araştırmaların bu hastalığın erkekleri de yakından etkileyen bir sağlık sorunu olduğunu ortaya çıkardığını bildirdi.
Kutsal, Türkiye Osteoporoz Derneği tarafından 18-89 yaşları arasındaki 10 bin 489 kişi üzerinde yapılan kemik tarama ve sağlığı araştırmasına göre, 45-65
yaşları arasındaki erkeklerde sigaraya ve hareketsiz yaşam tarzına bağlı olarak bu hastalığın ortaya çıktığını belirtti.
Erkeklerde osteoporozun genelde kullanılan ilaçlara ya da bazı hastalıklara bağlı olarak ortaya çıktığını ifade eden Kutsal, ''Ancak, araştırmamıza göre özellikle emeklilik sonrasına denk gelen bu dönemde erkekler kahvehanelere kapanıp hareketsiz bir yaşam sürmeye başlıyor. Bunun üzerine bir de sigara kullanımı eklenince osteporoza yakalanmaları kaçınılmaz oluyor. Bu yaş grubundaki her 6-7 erkekten birinde osteoporoz görülüyor'' diye konuştu.
Reflü
Kısaca Reflü olarak anılan Gastro Özofageal Reflü (GÖR), mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçmasıdır. Reflü hastalığı ise çeşitli sebeplerden dolayı mide içeriğinin yemek borusuna doğru geri kaçması sonucunda ortaya çıkan bir dizi şikâyetlerdir. Bu kaçak belli bir sürenin ve miktarın üstünde olunca ciddi problemlere yol açar ve bu önemli bir sağlık sorunudur. Reflü toplumumuzda erişkinlerin yaklaşık yüzde 20'sinde görülmektedir.
Yemek borusunun alt ucunda mide içeriğinin yemek borusuna geçişini engelleyen bir kapak mekanizması vardır. Reflü hastalarında en sık görülen özellik bu mekanizmanın gevşekliğidir. Bu durum sıklıkla mide fıtığıyla birlikte yaşanır. Mide boşalım bozukluğu ya da bozulmuş yemek borusu hareketi bu hastalığı tetikleyen nedenlerdir.
Reflü Hastalığının genel şikayetleri şöyledir:
Mide yanması (en sık),
Göğüste yanma ve ekşime,
Ağza gelen acı tat,
Ağız kokusu,
Tok karna yatıldığında şişkinlik, geğirme ve boğulma hissi,
Göğüste takılma ve sıkışma hissi,
Göğüs kafesine bası ve çarpıntı,
Nefes almada güçlük,
Daha ileri evrelerde
Kronik Farenjit
Kronik Sinüzit,
Alerjik Astım Ve Diş Çürükleri
Özellikle belirtmek istediğim nokta, çok sayıda hastaya farenjit, sinüzit ya da astım tanısı konulur. Hastaya tedaviler uygulanır ama hastanın şikâyetleri geçmez. Özellikle tedaviye cevap vermeyen bu tür hastalarda Reflü hastalığı değerlendirilmelidir.
Reflü Hastalığının tanısı hastanın muayenesi ve sorgulanması (ki biz buna anamnez diyoruz) sonrası Endoskopik Muayene (Gastroskopi), Baryumlu Pasaj Grafisi, Manometri ve pH Metri denilen yöntemlerle konulur.
Reflü hastalığının tedavisi doktorunuz tarafından belirlenecek olan aşağıdaki yöntemlerle gerçekleştirilir:
Yaşam tarzı değişiklikleri,
İlaç tedavisi (proton pompa baskılayıcı ilaç tedavisi, aljenik asit içeren ilaç tedavisi, prokinetik ilaç tedavisi)
Cerrahi tedavi (reflünün nedeni mide fıtığı ise uygulanır)
Defne sabunu, kepek, egzama, mantara, varis, ergenlik sivilceleri, saç diplerindeki yara ve tahrişlere karşı çok etkilidir.
Reflüsü Olanlar Yemesin
Yağlı yiyecekler ve kızartmalar,
Turunçgiller ve suları,
Gazlı ve asitli içecekler,
Çay, kahve,
Alkol, sigara.
Salam, sucuk, sosis,
Baharatlar,
Gaz yapan besinler,
Çiğ soğan ve sarımsak,
Ağrı kesici, kas gevşetici ilaçlar,
Kuruyemişler
Çikolata.
Sirke, limon.
Reflüsü Olanlara Öneriler
Geceleri yatmadan iki üç saat önce günün son yemeğini yiyin.
Yatarken sol tarafınıza doğru açılı yatın.
Yüksek yastıkta yatın.
Yolculuğa çıkarken tıka basa yemeyin ve uzun araba yolculuklarında sık sık ara verin. Uçakta ise belli aralarla ayağa kalkın ve hareket edin.
Özellikle tok karnına öne eğilme hareketlerinden kaçının.
Masa başında ya da televizyon karşısında her zaman arkaya doğru geniş açılı oturun.
Hiçbir zaman tıka basa yemek yemeyin.
Öğünleriniz sık ve hafif olsun.
Karnınızı sıkan kemerler takmayın, dar elbiseler giymeyin.
Fazla kilolarınızdan (varsa) kurtulun.
Sağlıklı günler dilerim
Basın Yayında Çocuk Sağlığı" Raporu
Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Klinik Şefi, Sosyal Pediatri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Gonca Yılmaz tarafından gerçekleştirilen, "Basın Yayında Çocuk Sağlığı" Konulu Sempozyumun Sonuç Bildirgesi açıklandı.
Sempozyumda hızla gelişen teknoloji sayesinde kitle iletişim araçlarının yaşamın hemen her alanına girdiği, özellikle genç nüfus üzerinde düşünce ve davranışlara yön veren en etkili araç haline geldiği vurgulandı. Son yıllarda yapılan araştırmaların, nüfusun yarıdan fazlasını oluşturan 18 yaş altı çocuklar ve gençlerin başta televizyon olmak üzere basın yayın araçlarından olumsuz etkilendiğini gösterdiğinin hatırlatıldığı bildirgede, RTÜK'ün mevcut yasasının daha işler duruma getirilmesi için gerekli değişikliklerin ivedilikle yapılması gerektiği ifade edildi.
"Basın Yayında Çocuk Sağlığı" sempozyumuna, çocuk sağlığı ve halk sağlığı alanında çalışan hekimlerin ve çocuk eğitimcilerinin yanı sıra farklı disiplinlerden akademisyenler, Radyo ve Televizyon Üst Kurumu (RTÜK), Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Reklam Özdenetim Kurulu yetkilileri, Sağlık Bakanlığı ve çocuktan sorumlu Devlet Bakanlığı yetkilileri ve basın mensupları katıldı. Yapılan açıklamaya göre, sempozyumda çocuk ve genç sağlığını korumak için şu öneriler geliştirildi:
"RTÜK, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Reklam Özdenetim Kurulu, Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı, internet ve televizyon kanallarının kullanımı konusunda ulusal güvenlik duvarı oluşturulmalıdır. Okullarda medya eğitimi yer almalıdır. Anne sütü yerine kullanılan ürünlerin, reklamları yasaklanmalıdır. Bunun için Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan ve ülkemizin de imzalamış olduğu uluslar arası yasa ve Umumi Hıfzısıhha Kanunu gibi mevcut kanunlar göz önüne alınarak gerekli yaptırımlarda bulunulmalıdır.
Çocuk sağlığını ilgilendiren konularda reklam yapılmamalıdır. Reklamlar şiddet, tüketim sömürüsü, duygusal ya da cinsel istismar içermemelidir. Çocuklar reklam malzemesi olarak kullanılmamalıdır. Video oyunlarında insan ve diğer yaşayan hedefler yer almamalı, ölüm için ödül puanı verilmemelidir. Şiddet içeren video oyunları yasaklanmalıdır. Aileler ve çocuk bakımından sorumlu kişiler,
- Çocuğa iki yaşından önce televizyon izletmemeli ve televizyon bebek bakıcısı olarak kullanılmamalıdır.
- Bebeklerin beyin gelişimi için televizyondan gelen mekanik ve edilgen uyarı yerine temel bakım veren kişi (anne, bakıcı vs) çocukla göz teması kurarak konuşmalı, oyunlar oynamalı, şarkı söylemeli ve birlikte kitap okumalıdır.
- Televizyon programları çocuk ya da ergen ile birlikte izlenmeli ve içeriğin olumlu ve olumsuz yönleri birlikte tartışılmalı ve gerçek yaşamda olamayacak yönler anlatılmalıdır.
- Ana babalar kendi medya seçimleri ile çocukları için iyi bir örnek olmalıdırlar.
- Çocukların fiziksel etkinlikleri, arkadaşları ile grup oyunları desteklenmeli ve bunların yapılabileceği ortamlar sağlanmalıdır.
- Ana babalar da televizyon izlemek yerine kitap okuyarak, müzik dinleyerek, aile içinde hep birlikte oynanabilecek oyunlar bularak çocuklara örnek olmalıdırlar.
- Anne ev işleri ile uğraşırken çocuğu da televizyon karşısında oyalamaya çalışmamalı, gerektiğinde mutfakta kendisine ufak yardımlar yapmasını desteklemeli ve istemelidir.
- Çocuğa bakan kişiler televizyon izleme süresi ve seçilecek programlar konusunda fikir birliğine varmalı, kararlı ve tutarlı davranmalıdırlar.
- Çocuk bulunan evde müzik dinlemek amacıyla da olsa televizyon sürekli açık tutulmamalıdır.
- Çocuğun reklamlarda görerek istediği ama ona uygun olmayan şeylerin neden uygun olmadığı ve alınamayacağı çocuğa açıklanmalı, almama konusunda kararlı ve tutarlı olunmalıdır.
- Çocukların yatak odalarında televizyon ve bilgisayar bulundurulmamalıdır.
- Televizyon çok yakından izlenmemelidir. Ekran genişliğinin en az beş katı mesafe ya da ortalama 2 metre uzaklıktan izlenmelidir.
- Medyada çocuk gelişimine zararlı etkisi olacak bir program görüldüğünde mutlaka Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'na (RTÜK) bildirilmelidir. (Radyo Televizyon Üst Kurulu telefonu: 4441178, elektronik adres: ( www.rtuk.gov.tr ) ya da ( rtuk@rtuk.gov.tr ) Bu bir reklam ise ( www.sanayi.gov.tr ) adresinden Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Reklam Özdenetim Kuruluna da başvurulmalıdır.
Basın yayın kuruluşları:
- Çocukları ve gençleri koruma ilkelerini belirlemeli ve açıklamalıdır.
- Kamuyu bilinçlendirme görevlerini yerine getirmelidir.
- Çocukların dil gelişimine etkisi göz önüne alınarak Türkçe dilinin özenli ve güzel kullanılmasına dikkat etmelidir.
- Çocuk sağlığına katkı yapmalı ve bu amaçla konunun uzmanlarından oluşacak bir uygulama grubu oluşturmalıdır.
- Çatışmaların çözümünde şiddetin normal bir davranış olarak algılanabileceği ve silah taşımanın abartıldığı görüntülerden kaçınmalıdır.
- Şiddetin komik, cinsellik ile birlikte, eğlenceli ya da önemsizmiş gibi gösterildiği herhangi bir durumdan kaçınmalıdır.
- Eğer şiddet kullanılacaksa da ciddi drama içinde suçluların cezalandırıldığı vurgulanmalıdır.
- Akıllı işaretlerin kullanımına özen göstermeli: 7 simgesi konarak her program her saatte yayınlanmamalı, programların içeriklerinin işaretlere uygunluğu uzmanlardan oluşan bir kurul tarafından denetlenmelidir. Geç saatlerde yayınlanacak olan çocuklar için uygun olmayan filmlerin bölümleri erken saatlerde kanallarda yer almamalıdır".
Sigaranın öldüren zararları
13 Nisan 2007 Cuma 13:20
Türk Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Nermin Başarer, akciğer ve gırtlak kanserlerinin yüzde 90'ının sigara içmemekle önlenebileceğini bildirdi.
Başarer, yaptığı yazılı açıklamada, sigaranın, başta akciğer ve gırtlak kanseri olmak üzere ''boyun, mide, pankreas, mesane ve uterus boyun kısmı kanserleri, kalp damar hastalıkları, beyin kanaması, kronik tıkayıcı akciğer hastalığı, astım, amfizem, gastrit, reflü, erken doğum, erken bebek ölümü, erken menopoz, erken yaşlanma'' gibi bir çok hastalık ve soruna neden olabildiğini
hatırlattı.
Kulak burun boğaz hastalıklarında kanser ve kanser dışı, sinüzit, farenjit, reflü, horlama gibi hastalıklarda en büyük etkenlerden birinin sigara olduğunu vurgulayan Başarer, alkol alımının, sigaranın zararlı etkilerini körüklediğini, özellikle ağız boşluğu ve yutak kanserli hastalarda bu iki etkeni birlikte saptandığını dile getirdi.
Allerjinin mevsimi
Alerji Latince allos kelimesinden köken alır, bağışıklık sisteminin normalde zararsız olan maddelere karşı anormal cevap vermesidir. Atopi ise normalde zararsız olan maddelere karşı bağışıklık sistemi ürünlerinin aşırı miktarda yapılması özelliğidir. Bu özelliğe sahip kişilere atopik kişiler diyoruz.
Atopik kişiler alerjik hastalık gelişimine neden olan bu özelliğini anne ya da babasından geçen genlerle almaktadır. Kişinin alerjik olup olmaması sadece genetik faktörlere bağlı değildir. Çevre’nin de alerji gelişiminde önemli bir rol oynadığı biliyoruz. Sigara dumanı başta olmak üzere bazı uyarıcı maddelere maruz kalmak allerjenlere duyarlılaşmada önemli rol oynamaktadır. Belli bir alerjenle uzun süre ya da yoğun bir şekilde karşılaşan kişinin o alerjene karşı duyarlılık kazanma riski oldukça yüksektir.
Normal koşullar altında vücuda zararlı olmayan ancak biraz önce anlattığım gibi atopik kişilerde bir takım alerjik reaksiyonlara yol açan maddelere alerjen maddeler denir. En sık gördüğümüz alerjen maddeler;
Ev tozu akarları (mite),
Mantar sporları (küf),
Polenler,
Besin maddeleri,
Hayvan tüy ve döküntüleri,
Meslek tozları,
Metaller,
İlaçlar.
Alerjik reaksiyonlar, çok önemsiz olanından ölümcül olanına kadar geniş bir yelpazedir;
Burun akıntısı,
Burun tıkanıklığı,
Hapşırık,
Öksürük,
Kızarıklık,
Döküntü,
Kaşıntı,
Ödem,
Nefes darlığı en sık karşılaştıklarımızdır.
verdiginiz aydınlatacı bilgiler icin teşekürler
Tütün Kontrolü Ulusal Komitesi Toplantısı...
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Ünüvar: ''Türkiye'de Yüzde 33.4 Olan Sigara Kullanım Oranını 2010 Yılında Yüzde 20'ye İndirmeyi Hedefliyoruz''
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Necdet Ünüvar, Türkiye'de yüzde 33.4 olan sigara kullanım oranını 2010 yılında yüzde 20'ye indirmeyi hedeflediklerini bildirdi.
Ünüvar, Tütün Kontrolü Ulusal Komitesi Toplantısında yaptığı konuşmada, sigara ve zararları konusunda halkın eğitilmesinin çok önemli olduğunu söyledi.
Zaman zaman tütün kullanımıyla ilgili toplumdaki kısıtlamaların bazı hakların ihlali olup olmadığı tartışmalarına yol açtığını ifade eden Ünüvar, ''Sigarayla ilgili zorlayıcı tedbir olunca, kişilerin hak ve hürriyetinin kısıtlanması söz konusu değildir. Çünkü sigaranın zararları herkes tarafından biliniyor'' diye konuştu.
Tütün zararlarına karşı yürütülen mücadeleyle hem kronik rahatsızlıkların direkt ve indirekt zararlarının azaltıldığını hem de toplum sağlığı açısından konforlu bir yaşam sağlanacağını belirten Ünüvar, halkın bu konuda bilinçlendirilmesinin çok önemli olduğunu kaydetti.
4207 sayılı Tütünle Mücadele Yasası'nın tütün kullanımının önlenmesinde büyük rolü olduğunu ifade eden Ünüvar, bu yasa revize edildikten sonra mücadelenin daha da etkinleşeceğini belirtti.
Tütün kullanıcılarının getirilen önlemlerle kendilerini toplumdan dışlanmış hissetmeleri gerektiğini ifade eden Ünüvar, ''Toplumsal baskı değişik şekillerde hissettirilmeli'' dedi.
''5 Milyar Dolar Tasarruf Sağlanacak''
Toplumda sigara kullanımının önlenmesine yönelik zorlayıcı unsurların çok önemli olduğuna işaret eden Ünüvar, bu çerçevede çeşitli yöntemler kullanılabileceğini söyledi. Ünüvar, Türkiye'de yüzde 33.4 olan sigara kullanım oranının 2010 yılında yüzde 20'ye indirilmesini, bu suretle 17 milyon olan içici sayısının 10 milyona düşürülmesinin hedeflendiğini bildirdi. Ünüvar, ''Bu sayede, her yıl 35 bin kişinin sigara ve sigaraya bağlı nedenlerden ölümü engellenirken, şu anda 20 milyar dolar olan sigaraya harcanan paradan her yıl 5 milyar dolarlık tasarruf sağlanacak'' dedi.
Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Turan Buzgan da Tütün Kontrolü Ulusal Komitesinde 10 ayrı komitenin çalışma yürüttüğünü belirterek, bu komitelerin hedefleri gerçekleştirmek üzere çalışma yürüteceğini belirtti.
Stresle başa çıkmanın yolları
26 Nisan 2007 Perşembe 10:56
Ahi Evran Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Cengiz Şahin, herkesin kendine özgü stresle başa çıkma tarzının olduğunu belirterek, ''Herkesin algı boyutu ve tepki boyutu farklı olduğundan, karakter özellikleri stresle başa çıkmada etkin oluyor'' dedi.
Stresle başa çıkmada kişilerin ayrı yollar izlediğinin altını çizen Şahin, bir çok kimsenin sigara yada alkolle stres atmaya çalışırken, bazılarının da içine kapandığını, kaygılı bir profil çizerek, pasifleştiğini belirtti. Stresle başa çıkmanın en önemli yolunun, değişime açık ve durumlar karşısında esnek olmak olduğunu kaydeden Şahin, şunları söyledi:
''Karşılaşılan olumsuz durum yada kişiyi strese sokan durum karşısında heyecanı artırıcı, beyne olumsuz durum salgılayıcı sözler yerine kişi sakin olmalı ve olumlu tarafından bakmalıdır. Örneğin bir olumsuzluk karşısında 'öldüm, bittim, mahvoldum' yerine 'eksik olan burada neydi, bir daha ki sefere daha iyi olacağım' gibi sözlerle kişi kendini rahatlatmalıdır.''
Gergin olan düşünceyi ortadan kaldırmanın kişinin elinde olduğunu bildiren Şahin, bunun hem ruh sağlığı hem de verimli düşünce için gerekli olduğunu sözlerine ekledi.
İdrar yolu enfeksiyonu nedir?
İdrar yolları böbrekler, mesane ve üretradan (idrar kanalı) oluşmaktadır. Mesane balon şeklinde bir organ olup idrarı depolama görevi vardır. Böbrekler ise iki adet fasulye şeklinde organ olup yukarı sırt bölgesinde yer almaktadırlar. Böbrekler kandan artık maddeleri temizleyerek idrar içinde vücuttan atılmasının sağlarlar. İdrarda yüksek miktarda bakteri (mikrop) bulunması durumunda üriner sistem enfeksiyonu gelişir.
İdrar yolu enfeksiyonları çocuklarda ciddi hastalıkların gelişmesine neden olması yönünden önem taşımaktadır. Beraberinde bulunabilecek yapısal bozuklukların bu dönemde ortaya konularak tedavisi ona göre planlanmalıdır. Vezikoüreteral reflü (mesaneye açılan idrar kanal sistemindeki yapısal bozukluklar ve/veya nörolojik problemler nedeni ile mesanedeki idrarın işeme sırasında böbreğe doğru kaçması anlamındadır, bazen sadece "reflü" kelimesi de kullanılmaktadır) ve bu duruma eşlik eden enfeksiyonlar çocuk ve erişkin yaşlardaki son dönem böbrek yetmezliğinin (kronik böbrek yetmezliği) önemli sebeplerinden birisidir. Öte yandan reflü tespit edilir ve uygun medikal veya cerrahi tedavi uygulanırsa böbrek yetmezliği gelişmesi nadir olarak gelişmektedir. Bazı çocuklar çok ciddi gözükmeyen idrar yolu enfeksiyonları ile gelip altta çok ciddi reflü bulundurabildikleri gibi, klinik belirti vermeyen (subklinik) enfeksiyonlar iki böbrekte de bozulmaya neden olabilmektedirler. Bu nedenle laboratuar yöntemleri ile ilk dökümante edilmiş enfeksiyonda - ikinci bir enfeksiyon beklemeden - durum ciddiye alınarak çocuk tetkik edilmelidir.
İdrar yolu enfeksiyonu genellikle bulaşma ile idrar kanalı ağzından yukarı ilerleyen barsak bakterilerinin (örneğin Escherichia coli) sebep olduğu mesane enfeksiyonu (sistit) olarak başlar. Yenidoğan döneminde idrar yollarına bakterilerin kan yolu ile ulaştığı kabul edilmektedir. Yenidoğan sonrası dönemde, mesane enfeksiyon için ilk odaktır; buradan böbreğe çıkan enfeksiyon ve bunun sonrasında gelişebilen bakteriemi (kanda bakteri bulunması) enfeksiyonun sekeli olarak düşünülmelidir. 1-3 aylık dönemdeki bebeklerin %30'unda sepsis (kanda bakterilerin bulunması ve çoğalması anlamına gelmektedir) gelişme riski vardır. Üç ayın üzerinde bu risk yaklaşık %5'lere kadar düşmektedir. Bu nedenle bebeğin ilk 3 aylık dönemi daha riskli bir periyottur. Sistem içinde idrar akımını bozan veya akımı düşüren durumlarda enfeksiyon daha rahat bir şekilde ortaya çıkabilmektedir. Seyrek idrar yapma veya mesaneyi tam boşaltamama, reflü veya diğer anatomik anomaliler bu durumlar arasında sayılabilir.
İdrar yollarında bir anomali olmasa bile mesane enfeksiyonu tek başına vezikoüreteral reflüye neden olabilir veya zaten var olan reflüyü daha da kötüleştirebilir. Reflü de enfeksiyon ile birleştiğinde piyelonefrite neden olmaktadır. Kronik veya tekrarlayan piyelonefrit ise zamanla böbrekte hasara, skar dokusu gelişimine ve böbrek yetmezliğine gidebilmektedir. Semptomatik idrar yolu enfeksiyonu ve ateş olan çocukların yaklaşık %5'inde böbrekte skar dokusu gelişmektedir.
Sünnetsiz çocuklarda sünnetli olanlara göre daha yüksek enfeksiyon oranları olduğunu bildiren çalışmalar olduğu gibi, fark olmadığını bildiren bilimsel yayınlar da bulunmaktadır. Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları varlığında sünnetin enfeksiyon tekrarlarını azaltan bir faktör olduğu konusunda genel olarak araştırmacılar arasında fikir birliği mevcuttur.
Yenidoğan dönemi hariç idrar yolu enfeksiyonları kız çocuklarda daha fazla görülmektedir. Yenidoğan dönemini hariç tutarsak 11 yaş altı kız çocuklarda %3-5, aynı yaş grubundaki erkek çocuklarda %1 enfeksiyon riski vardır. Yaş ilerledikçe infeksiyon oranları daha da düşmekle birlikte, kız çocuklarında erkek çocuklara göre daha yüksek oranda infeksiyon riski bulunmaktadır.
Çocuğumun idrar yolu enfeksiyonu olduğunu nasıl anlarım?
Çocuğunuz yaş dönemine göre aşağıdaki bulgulardan bir veya birkaçını gösterebilir;
Yenidoğan döneminde;
Sarılık
Hipotermi veya ateş
Gelişme geriliği
Zor beslenme, emmeme
Kusma
Bebeklerde;
Zor beslenme
Ateş
Kusma, ishal
Kötü kokulu idrar
Okul öncesi dönemde;
Kusma, ishal, karın ağrısı
Ateş
Kötü kokulu idrar, gece yatağına idrar kaçırma, idrar yaparken yanma, sık sık idrar yapma, aniden idrar gelmesi
Sinirlilik hali ve/veya huysuzluk göstermesi
Okul çağı çocuklarda;
Ateş, karın ağrısı
Kötü kokulu idrar, sık idrar yapma, aniden idrar gelmesi, idrar yaprken yanma, bel ağrısı, yeni ortaya çıkan gece idrar kaçırma
Ergenlik döneminde;
Şikayetler yetişkinlerdeki gibidir. Ergenlikteki kız çocuklarında vajinit (%35) olasılığı, idrar yolu enfeksiyonu (%15) olasılığından daha fazladır. Sistit olarak tanı konulanlarda sıklıkla birlikte vajinit de bulunmaktadır.
Yüksek tansiyon böbrek hasarının bir göstergesi olabilir
Bel bölgesinde ağrı, hassasiyet
Karın ağrısı veya kitle
Mesanenin muayenede ele geliyor olması (tam boşalmayan mesane)
Damla damla idrar yapma, zayıf idrar akımı veya idrar yaparken zorlanma
İdrar yolu enfeksiyonuna ne neden olmaktadır?
Bakteriler en sık sebep olan organizmalardır. Escherichia coli en sık enfeksiyona neden olarak %75-90'ından sorumlu bakteridir. Diğer rastlanabilecek bakteriler şöyledir;
Klebsiella türleri
Proteus türleri
Enterokok türleri
Stafilokok saprofitikus
Adenovirus (nadiren) sebep olmaktadır.
Aşağıda sıralanan durumlar bakterilerin mesane veya böbreğe ulaşmasına neden olabilir;
Bol köpüklü banyolar
Sıkı iç çamaşırları giyilmesi
İdrarı uzun süre tutmak
Tuvaletten sonra temizlenme/kurulanma işlemini önden arkaya doğru yapmak yerine, arkadan öne doğru silmek
İdrar yolu enfeksiyonlarında olası sebepler araştırılırken öncelikle tibbi anlamda tedavi gerektiren, takip gereken durumla ortaya konulmalı, bu durumlar tespit edilmez ise hijyene ait konular ön planda düşünülmelidir.
İdrar yolu enfeksiyonları nasıl tedavi edilmektedir?
Antibiyotik tedavisi enfeksiyonların tedavisinde kullanılmaktadır. enfeksiyonun şiddetine göre damar yolu ile veya ağızdan verilebilir. Tedavinin yarım bırakılmaması önem taşımaktadır. Bu arada enfeksiyon sebebi anatomik bir problem ise bu durumun cerrahi olarak düzeltilmesi gerekebilmektedir.
Antibiyotik koruması altında olması tekrarlayan enfeksiyonları ve buna bağlı böbrek hasarını önlemesi nedeni ile, bu çocukların düzenli olarak kontrol altında tutularak tetkik edilmeleri gereklidir. Özellikle hayatın ilk birkaç yılında tuvalet eğitimi başlamadan oluşan ilk enfeksiyonda reflü taraması yapılmalıdır. Daha büyük çocuklarda, eğer düzenli doktor kontrolünde iseler böbrek ultrasonografisi ile değerlendirilmeleri yeterli olabilmektedir.
İdrar yolu infeksiyolarına sıklıkla Escherichia coli neden olduğu için trimetoprim+sulfametaksazol, nitrofurantoin, amoksisilin içeren antibiyotikler, sefalosporinler genellikle tercih edilen ilaçlardır. Hastanede yatırılarak takip edilmesi gereken çocuklara idrar kültür bulgularına göre uygun şekilde geniş spektrumlu antibiyotikler verilebilmektedir
ANKARA, İSTANBUL, İZMİR VE TRABZON’DA ONDÖRT
HIV/AIDS GÖNÜLLÜ TEST ve DANIŞMANLIK MERKEZİ
AÇILDI
Ankara, İstanbul, İzmir ve Trabzon’da on dört ayrı yerde HIV/AIDS Gönüllü Danışmalık ve Test Merkezi kurularak faaliyete geçti.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Küresel Fon arasında, toplumun ve savunmasız grupların iyi ve kaliteli temel sağlık hizmetlerine ulaşmasını sağlayarak uygun mekanizmalarla HIV/AIDS yayılımının artmasını önlemek amacıyla hazırlanan program çerçevesinde bir Hibe Anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma çerçevesinde, ‘HIV/AIDS Önleme ve Destek Programı (Program)’ uygulanmaya başlamıştır. Program kapsamında ilk aşamada Programın uygulandığı iller olan Ankara, İstanbul, İzmir ve Trabzon’da belli sayıda Gönüllü Danışmanlık ve Test (GDT) merkezinin kurulması planlanmıştır.
Bu çerçevede bu illerde 14 adet GDT Merkezi kurulması için personel eğitimleri gerçekleştirilmiş, malzeme tedariki sağlanmış ve merkezler faaliyete geçmiştir. Bu merkezlerde hekim, psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve hemşireler danışman olarak görev yapacaklardır. Danışmanlar, hizmet almak üzere başvuran bireylere HIV/AIDS ile ilgili konularda bilgi verecekler, sorularını cevaplayacaklar, istek olması halinde başvuranlara hızlı HIV testi uygulayacaklar, testin sonuçlarına göre gerekli yönlendirmeleri yapacaklar ve isteyenlere koruyucu malzeme, broşür ve kitapçık gibi bilgilendirme materyalleri temin edeceklerdir.
Açılan GDT Merkezlerin isim, adres ve telefon numaraları aşağıda verilmiştir:
Ankara Adres Randevu için telefon no:
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araşt. Hastanesi
Etlik Polikliniği, Kasalar/ANKARA (312) 326 00 10 /301-302
Numune Eğitim ve Araşt. Hastanesi Semt Polikliniği Libya Cad. Çaldıran Sok. No.22 Kolej/ANKARA (312) 434 22 09 /1301-1302
Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikr. Kliniği
Plevne Cad. No: 15 Cebeci/ANKARA (312) 595 35 13
(312) 595 35 03
(312) 595 35 01
(312) 595 35 02
İstanbul
Dr.L.Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği E-5 Karayolu üzeri Kartal/İSTANBUL
(216) 441 39 00 /1163-1821
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi
E Blok Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği Millet Cad. Aksaray/
İSTANBUL (212) 529 44 00 /1210-1208
Deri ve Tenasül Hastalıkları Hastanesi
Kennedy Cad. No: 52 Cankurtaran
Eminönü / İSTANBUL (212) 517 74 51
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikr. Kliniği Darülaceze Cad.
Şişli/ İSTANBUL (212) 221 77 77 /1368-1369
Beşiktaş Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş/ İSTANBUL (212) 261 21 15
Şişli Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü Abide-i Hürriyet Cad. Mezarlık Çıkmazı No: 2 Şişli/ İSTANBUL (212) 234 48 31 /117
(212) 234 03 66
İzmir
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikr. Kliniği Yenişehir/ İZMİR (232) 469 69 69/ 1717
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dr. Behcet Uz Çocuk Hastanesi karşısı Montrö Alsancak / İZMİR (232) 484 12 30/ 223
AIDS’le Mücadele Derneği Mustafa Kemal Sahil Bulvarı No:425
Köprü Durağı
Güzelyalı/ İZMİR (232) 243 60 70
Trabzon
Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi İnönü Mah. Maraş Cad.
TRABZON (462) 230 23 01
fatih abi,önemli bilgileriniz için ellerinize sağlık.ALLAH sizi bu siteden eksik etmesin.
Teşekkür ederim,kıymetli arkadaşım,sizler her şeye layıksızız.Selamlar
Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Klinik Şefi
Sosyal Pediatrist Doç. Dr. Gonca Yılmaz
Hemofilus Influenza Tip B (Hib) Enfeksiyonları ve Aşısı
Hib bütün dünyada yaygın görülen bir bakteri türüdür. Üst solunum yollarında belirti vermeyen kolonizasyondan ciddi yayılmacı hastalıklara dek geniş bir yelpazede enfeksiyonlara yol açar.
Hib en çok kimlerde ve hangi enfeksiyonları yapar?
Tüm yaşlarda görülmekle birlikte özellikle 5 yaş altında en sık çocukluk hastalığı etkenlerindendir. En çok süt çocuklarında (6-18 ay) hastalık yapar. Beş yaş üzerinde genellikle görülmez. Bütün dünyada bakteriyel menenjitin en sık görülen etkenidir.
Hib, menenjit dışında başka ciddi hastalıklara da yol açabilir ve çocuklarda zatürre, akciğerlerde sıvı toplanması (zatülcenp; ampiyem), kana mikrop karışması (sepsis), yutak iltihabı (kuş palazına benzer ciddi bir hastalık; epiglottit), eklem ve kemik iltihapları gibi ağır hastalıkların en önemli etkenlerindendir.
Hib nasıl bulaşır?
Hib menenjit veya diğer ciddi hastalıklara yol açmadan önce kişinin boğazında ön yerleşim yapar, buradan vücudun hastalık yapacağı bölgelerine yayılır ve bu bölgelerde hastalık yapar. Hasta çocukların solunum salgıları yoluyla (havadaki tükrük damlacıkları, hasta çocukların burun–ağız akıntıları gibi) başka çocuklara bulaşır.
Hasta olan kişilerin hastalığı bulaştırma riski; okul kreş ve ev içi bireylerinde çok daha yüksektir. Aynı evde Hib enfeksiyonu geçiren bir kardeş varsa, o evdeki bir bebekte menenjit riski 500 kat daha fazladır.
Hib aşısı etkili midir?
Hib aşısı; uygun zaman ve dozlarda kullanıldığında özellikle çocukluk çağında menenjitlerin çok önemli bir bölümünü oluşturan Hib menenjitinin önlenmesi için önemlidir ( ve daha yüksek oranlarda). Gelişmiş ülkelerde bu aşı ile Hib menenjitleri eradikasyon hedefine oldukça yaklaşmıştır.
Hib aşısı aynı zamanda menenjit dışındaki ciddi Hib hastalıklarından korunmayı da (zatürre, sepsis, kemik eklem iltihapları gibi) önler. Ancak Hib aşısı, Hib dışındaki menenjit etkenlerinden korumaz.
Hib aşısı nasıl bir aşıdır?
Hib aşısı konjuge bir aşıdır. Bakterinin kapsülünde enfeksiyona karşı korunmayı belirleyn PRP (Poliribozil ribitol fosfat) yapısına ek olarak bir protein (tetanoz, difteri toksoidi ya da menengegokal dış membran proteini) bağlanmasıyla oluşturulur.Bağlanan protein yapısına gçre değişik tipleri vardır.
Hib aşısı güvenli midir?
Hib aşısının yan etkileri genellikle önemsiz derecededir. Hib aşısında -25 oranlarında aşı yerinde kızarıklık, ağrı, hafif-orta ateş, huzursuzluk görülebilir. Daha ciddi yan etkiler çok nadirdir.
Hib aşısı kimlere ve nasıl uygulanır?
Hib aşısı beş yaş altındaki bütün sağlıklı çocuklara ikinci aydan itibaren belli aralıklarla toplam 4 defa uygulanır. Aşının uygulama şeması çocuğun yaşına göre değişiklik gösterir. Çocuğun yaşı,
0 – 6 ay arasında ise en az bir ay ara ile 3 doz ve son dozdan en az bir yıl sonra 4. doz olmak üzere 4 doz;
6-12 ay arasında ise en az bir ay ara ile 2 doz ve son dozdan en az bir yıl sonra 3. doz olmak üzere 3 doz ve
1 – 5 yaş arasındaki çocuklarda tek doz uygulanır.
Beş yaşından sonra ağır Hib enfeksiyonu riski taşıyan splenektomi, orak hücreli anemi gibi risk grupları dışında rutin Hib aşısı endikasyonu yoktur. Bunun dışında, sık ve tekrarlayan ciddi hastalık riski olan bütün çocuklara, yaş grubuna bakmaksızın doktorun uygun görmesiyle de yapılabilir.
Hib aşısı sağlık ocaklarında ücretsiz olarak yapılmakta mıdır?
Sağlık Bakanlığı'nca yürütülen ‘Genişletilmiş Bağışıklama Programı’ kapsamında; 1 Ocak 2007 tarihinden itibaren Hib aşısının sağlık ocaklarında ücretsiz yapılmaya başlanması kararı alınmıştır
07 Mayıs 2007 Pazartesi 15:09
Diş çürüklerini çok kolay tedbirlerle önlemek mümkün olabiliyor.
İşte çürüğü önleyen basit yöntemler:
Sabah kahvaltısından sonra ve akşam yatmadan önce dişler fırçalanmalı ve her gün düzenli olarak diş ipi kullanılmalı.
Yiyecek artıkları en çok dişlerin çiğneme yüzeylerindeki girintilerde ve dişlerin birbirine değdiği ara yüzeylerde biriktiği için, diş fırçaları küçük başlı seçilmeli.
Dişlerin iç yüzeyleri, dış yüzeyleri, çiğneyici yüzleri ve dilin üstü fırçalanmalı ve ara yüzlerde diş ipliği kullanılmalı.
Fırçalar, orta derecede sert yada yumuşak kıllı olmalı ve belirli aralıklarda değiştirilmeli.
Asla başkasının diş fırçası kullanılmamalı.
Dengeli beslenmeye dikkat edilmeli ve abur cubur yiyeceklere bir sınır konulmalı. Dişlerinizi çürüğe karşı daha dayanıklı hale getiren uygulamalardan 'florlama' ve 'fissür örtücüler' hakkında diş hekimine başvurulmalı.
Diş fırçalama sırasında florürlü bir diş macunu kullanılarak, florürün diş çürüğünü önlemedeki rolünden yararlanılmalı.
Florürlü macunlara yardımcı olarak aynı zamanda ağız kokusunu gidererek ferahlık ve temizlik hissi veren florürlü gargaralar da kullanılabilir.
Şekerli yiyecekler ana öğünlerde tüketilmeye çalışılmalı ve yemek aralarında birşey yememeye gayret edilmeli.
Belirli periyotlarla diş hekimine başvurulmalı ve çürüklerin erken yakalanması sağlanmalı.
Sıcak ve soğuğa duyarlı dişler ya da ağrılı dişlerde veya tebeşirimsi renkte olan başlangıç çürükleri, kahverengi renklemeler ve oyuklar gibi durumlarda vakit geçirilmeden hekime başvurulmalı
fatih abi,diş ağrısı en kötü ağrılardan biridir.ALLAH kimseye diş ağrısı vermesin.Dişçiler sensodyne florürlü diş macununuda tavsiye ediyorlar. bilgileriniz için çok teşekkür ederim.
Bende ilgi ve alakana teşekkür ederim.Selamlar
Fatih abi,sizde olmasanız bu forumla kimsenin ilgileneceği yok.sağlıkla ilgili önemli bilgilerin devamını bekliyoruz.
verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz.
Doktorların, ''6 aylık ömrün kaldı'' dedikleri İngiliz, ölmeyince hastane hakkında dava açtı.
The Sun gazetesindeki habere göre, doktorlar, 62 yaşındaki Grandad John Brandrick’in pankreas kanseri olduğunu ve 6 aylık ömrü kaldığını söylediler. Brandrick, bunun üzerine işinden ayrıldı, kredi ödemelerini durdurdu, giysilerini yardım kuruluşlarına dağıttı, akrabalarına para verdi, lüks lokantalarda yiyip içmeye ve bir yandan da cenaze hazırlıklarına başladı.
Ancak bir yıl sonra, semptomlarda azalma görülmeye başlandı ve Royal Cornwall hastanesi doktorları Brandrick’in hastalığının ölümcül olmadığını bildirdiler. Bu esnada evini de satmak zorunda kalan Brandrick, hastane hakkında tazminat davası açtı.
Brandrick, "Bana 6 ayım kaldığı söylendi. Her şeyimi verdim. Kendime sadece cenaze için bir takım, bir gömlek ve bir kravat ayırdım. Hayatınızın kurtulmuş olması sizi rahatlatıyor, ancak küpünüz dolu değilse hayatın zevklerinden faydalanamazsınız" diye konuştu.
Yoğurt
Bebeklik zamanından itibaren temel besin kaynaklarımızdan biridir yoğurt.
Hastayken çorbası, susayınca ayranı, şekerleyince tatlısı...
Hem ziyafet hem rejim sofrasında yeri vardır yoğurdun mutfağımızda.
Besin değeri sütten daha yüksektir.
Protein, yağ, vitamin ve mineral kaynağıdır.
Sütü sindirmekte güçlük çekenler tarafından rahat tüketilmektedir.
Sindirim sistemini düzenleyici etkiye de sahiptir.
Bazı zehirlenmelerde kullanılan bir çeşit detoks besindir.
Tazeyken tüketmeye ve gün bir kase yemeye özen gösterin
Çocuklarda Geniz Eti Uyarısı
Özellikle 2-6 yaş arası çocuklarda, enfeksiyonlara bağlı olarak büyüyen geniz etinin, zatürre ve astım gibi hastalıkların yanı sıra çene yapısında da bozukluklara neden olabileceği bildirildi.
Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Barlas Aydoğan yaptığı açıklamada, ''lenfoid hücreler''den oluşan geniz etinin, doğum sonrası anneden geçen immünglobulinler ''antikorlar'' nedeniyle gelişmediğini, ancak, 2 ve 6 yaş aralığında gelişme göstererek büyüdüklerini ifade etti.
Geniz etindeki büyümenin burundan solunuma engel oluşturmasıyla sıkıntıya yol açtığını belirten Aydoğan, ''Kronik geniz eti iltihapları veya büyümeleri, ortodontik, yüz gelişiminde ve konuşma bozukluğuna yol açabilmektedir. Bunun sonucunda çocukların her zaman ağız yoluyla nefes alması da çene yapılarında bozukluklara neden olabilmektedir'' dedi.
Geniz eti büyüyen çocukların uyku sorunu yaşayacağına da dikkati çeken Aydoğan, şöyle konuştu:
''Geniz eti, yeni doğan çocuklarda anneden geçen immünglobulinler nedeniyle küçüktürler. 2-6 yaşlarda daha sık olmak üzere enfeksiyonlara bağlı olarak büyürler. Bu tür çocuklar uyku sorunu çekerler. Ağızları açık olduğu için horlarlar. Kulakta iltihaplanma ve tekrarlayan işitme kaybına uğrarlar. Bunun yanı sıra büyüyen geniz eti, astım ve zatürre gibi hastalıkların da nedenidir.''
AİLELER DİKKATLİ OLMALI
Doç. Dr. Aydoğan, çocukların ilerleyen yıllarda hastalığın kalıcı etkilerine maruz kalmaması için ailelerin dikkatli olması gerektiğini söyledi.
Ailelerin bu yaştaki çocuklarda, ağızdan nefes olma güçlüğü çekmesi, horlama ve en çok da televizyona çok yaklaştıkları için daha rahat fark edilebilen işitme kaybı gibi belirtileri iyi takip etmesi gerektiğini belirten Aydoğan, ''''Aileler, çocuklarının geleceğini etkileyebilecek hastalığa karşı uyanık olmalı'' dedi.
Hastalığın erken teşhis durumunda ilaçla kolay bir şekilde tedavi edilebildiğini hatırlatan Doç. Dr. Barlas Aydoğan, ilerleyen durumlarda ise cerrahi müdahaleye gereksinim duyulabileceğini bildirdi.
Geniz eti ameliyatlarının KBB kliniklerinde sık sık uygulandığını vurgulayan Aydoğan, cerrahi müdahale için zorunlu haller dışında 4-5 yaşlarının uygun olduğunu hatırlattı
Boyun kütletme fıtık nedeni
Halk arasında çok sık görülen ‘boyun kütletme’, ‘parmak çıtlatma’, ‘kupa vurma’ gibi uygulamaların ciddi sağlık sorunlarına yol açabildiği belirtildi.
Aydın 82. Yıl Devlet Hastanesi Beyin Omurilik ve Sinir Hastalıkları Cerrahisi Uzmanı Operatör Doktor Erdinç Altıncık, “rahatlama amacıyla yapılan bazı hareketler kısa süreli fayda verse de felce dahi gidebilecek rahatsızlıkları getirebiliyor” dedi.
Erdinç Altıncık, günümüzde boyun ve bel rahatsızlığı hastalıklarının çok sık rastlanan bir duruma geldiğini, hastalığın yaş ve iş farkı gözetmeksizin karşılarına çıkabildiğini söyledi. Yoğun iş stresi ile bunalan, masa başında uzun süre kalan kişilerin rahatlamak maksadıyla “boyun kütletme”, “parmak çıtlatma”, “berberde ya da hamamda masaj” yaptırma yoluna gittiklerini, boyun ve sırt ağrısı çekenlerin “ayakla çiğnetme’ ve “kupa vurma’ gibi bilimsel olmayan yöntemleri denediğini anlatan Altıncık şöyle konuştu:
“Rahatlama amacıyla yapılan bazı hareketler kısa süreli fayda getirse de felce dahi gidebilecek rahatsızlıkları getirebiliyor. Özellikle masaj olayı ehli olmayan kişilere kesinlikle yaptırılmaması gerekir. Bu tür uygulamalar sırasında omuriliğin geçtiği kanallarda daralma oluştuğu için basınçla sinirlerin daha da sıkışmasına neden olabiliyor. Boyun kütletme boyun fıtığına neden olup, vücutta kalıcı ve iş gücünden mahrum bırakabilecek kötü sonuçlar doğurabiliyor. Sonuçta rahatlamak için yapılan hareketler aksine çok önemli rahatsızlıkları tetikliyor.”
YAŞLILARDA DAHA RİSKLİ
Kişilerin berberde, hamamda ya da evde yaptırdıkları masajın omurgalar arası yastıkçı denilen disk dokusunun dış kısmı ve iç kısmını yırtarak sinirlere baskı yaptığını böylece boyun fıtığına neden olabilecek olumsuzlukları oluşturabildiğini belirten Altıncık, yaşlılarda masajın daha riskli olduğunu ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Boyun ve omurga ağrılarını gidermek için uygulanan masaj inme riski yani beyin ve damar tıkanıklığı riskini yaşlılarda daha da artırabiliyor. Çeşitli kaynaklar tarafından yapılan araştırmalarda, omurgayı düzeltme amaçlı yapılan masajın da damar içinde yırtılmaya neden olabildiği saptandı. Boyun ağrısının masaj yoluyla giderildiği bu güne kadar pek rastladığımız bir durum değil.”
Boyun fıtığının kişiden kişiye değişken şikayetler gösterdiğini belirten Prof. Dr. Bülent Bütün, fıtığın şeklinin mutlaka muayene yöntemiyle teşhis edilmesi gerektiğini, yalnızca MR bulgularına dayanılarak fıtığa müdahale etmenin yanlış olduğunu vurguladı.
Bütün, “Yoğun bilgisayar kullanımı, uzun süre aynı pozisyonda kalmak, hatalı duruşlar boyun fıtığını tetikler” diye konuştu.
Bazı hekimlerin boyun fıtığı teşhisi konulan hastaların normal yaşantılarını sürdürebilmeleri için yeterince istirahat ettirmeden hastaya ilaç vermesinin tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini belirten Prof. Dr. Bütün şu bilgileri verdi:
“Fıtık her zaman korkulacak bir rahatsızlık değildir, her zaman sorun yaratmaz. Hastalıkla mücadele etmenin en iyi yolu ondan korunmaktır. İnsanların büyük kısmı vücut bakımını bildiği halde, omurga bakımını, bel bakımını bilmez. Oysa başımızı taşıyan omurgadan ziyade kastır. Boyun sağlığı, omurgayı çevreleyen kasların sağlıklı ve güçlü olmasına bağlıdır. Omurga bir bakıma destek noktasıdır. İş yerinde yoğun olarak bilgisayar kullanmak zorunda olanlar ara ara egzersiz yapmalı, oturuş ve duruş pozisyonlarına dikkat etmeli.”
KISA SÜRELİ EGZERSİZLER YAPIN
Bütün, uzun süre aynı pozisyonda çalışmak zorunda olanların ara ara pozisyon değiştirerek ve kısa süreli egzersizler yaparak fıtıktan korunabileceklerine dikkati çekti. Boyun fıtığını önlemenin en iyi yolunun düzenli ve bilinçli egzersiz olduğuna işaret eden Bütün, insanların uygun yastık kullanarak, yatış şeklini düzenleyerek ve istirahat ederek boyun fıtığından korunabileceklerini ifade etti.
TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Boyun fıtığının tedavi yöntemleri konusunda bilgi veren Bütün, şunları kaydetti:
“Cerrahi yöntem, eğer belirgin bir omurilik baskısı varsa hasta kendini çok rahatsız hissediyorsa uygulanabilir. Şayet hastada sinir kökü baskısı varsa gerekli önlemler alınıp, ilaçlar verildiği takdirde çoğu zaman şikayet düzeltilebilir. Fakat tüm önlemler alınmasına rağmen sinir kökü baskısı ilerliyorsa siniri kurtarmak adına cerrahi müdahale yapılabilir.”
TEŞEKKÜRLER,GERÇEKTENDE OKYANUS GİBİSİNİZ.SELAMLAR
Taze peynirde Brusella uyarısı
Brusella hastalığından korunmak için taze peynir tüketilmemesi öneriliyor.
Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Turan Buzgan, Brusella hastalığının hayvanlardan insanlara süt ve süt ürünleri yoluyla bulaşan, önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu söyledi.
Peynir veya diğer ürünler yapılırken sütün iyi kaynatılmaması sonucu mikropların ölmediğini ve bu mikropların uzun süre yaşayabildiğini belirten Buzgan, hastalığın bu yolla bulaştığını belirtti.
Buzgan, Brusella'nın, enfekte hayvanların sütlerinin kaynatılmadan tüketilmesi ve taze peynirin tüketilmesiyle daha çok ortaya çıkan bir hastalık olduğunu belirterek hastalığın Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaygın olarak görüldüğünü kaydetti.
Buzgan, hayvanların, süt kuzusu ve süt danası şeklindeyken, hastalığa karşı mutlaka aşılanması gerektiğine dikkat çekti:
"Hastalıkta en önemli şey bu. Hasta hayvanların etinin, sütünün tüketilmemesine dikkat edilmesi gerekiyor. Vatandaş olarak bu ürünleri alırken dikkat etmemiz gereken şey, sütün kaynatılarak peynir yapılmış olduğundan emin olmak ve taze peynir tüketmemek. Bilinmeyen bir peynir alındığında veya kışın tüketilecekse uygun salamura ortamında asgari 3 ay tüketilmeden bekletilmesi gerekiyor."
Brusella hastalığının terleme, ateş, vücutta kırıklık ve halsizlik, kusma, baş ağrısı gibi belirtileri olduğunu belirten Buzgan, belirtilerin diğer hastalıkların belirtileriyle karışabildiğini açıkladı.
Buzgan, hastalığın kalp zarı iltihabı ile kadın ve erkeklerin genital organlarında rahatsızlıklara da yol açtığını vurguladı.
Saman nezlesi nedir? Bu terim aslında yanlıştır. Birincisi, saman, alerjik bir şey değildir, dolayısıyla alerji meydana getirmez. Burun tıkanıklığına, kaşıntılı ve akıntılı buruna, burun ve boğazda fazla miktarda koyu akıntıya sebep olur fakat bu alerjik şikayetlere kendisi değil, havadan gelerek üzerine konan alerjik maddeler yol açar.
Yaz nezlesi de, bilinen virüslerin yol açtığı nezle gibi değildir. Havada bulunan alerjik maddelerin yol açtığı bir rahatsızlıktır. Saman nezlesi ve yaz nezlesi, aslında, tıp dilinde "alerjik rinit" olarak bilinen hastalıklardır.
Birçok kişi bu rahatsızlıktan muzdariptir. Bazılarında hafif geçer, fakat bazı kişilerde çalışmayı ve günlük yaşamı engelleyecek kadar şiddetli olabilir.
Alerjiye ne sebep olur? Bitki veya hayvanlardan gelen, insanlara yabancı alerjik maddeler, göz, burun, boğaz gibi yerlerden insan vücuduna girerler ve burada onların içeri girmesini engelleyici reaksiyonla karşılaşırlar. Normal şartlarda, bu, yardımcı, doğal bir korunmadır. Mamafih, bazı kişiler, bazı maddelere karşı, normalden fazla reaksiyon gösterirler. Bu tür insanlara "alerjik bünyeli" insanlar, bu tür maddelere de "alerjen" denir. Alerjinin, soyaçekim gösteren bir eğilimi vardır.
Vücudun savunma sistemi, yabancı maddelere karşı savaşan maddeler üretir. Bunlar, alerjenlerle karşı karşıya geldiğinde, vücutta istenmeyen etkiler oluşturan maddeler salınır. "Histamin", bunların içinde en bilinenidir ve burunu döşeyen dokuda şişme, kaşınma, iritasyon, aşırı salgıya sebep olur.
Hangi alerjenler burunda alerji yaratırlar? Hava ile taşınabilecek kadar hafif ve belirli boyutta olan, burun dokusunda depolanabilecek bitki veya hayvan protein parçaları, alerji oluştururlar. Sık görülenleri, çiçek polenleri, mantar sporları, hayvan epitel döküntüleri ve ev tozudur. Gözle görülemeyen bu mikroskopik yapılar, gerekenden büyük veya küçük olursa, vücuda girerek alerjik reaksiyon oluşturamazlar.
Hangi polenler problem yaratır? Türkiye'de yapılmış bir araştırmada şu sonuçlar elde edilmiştir:
Ocak, şubat, mart aylarında, fındık, ardıç, mazı, selvi, kavak, dişbudak, kızılağaç, kocayemiş, süpürgelik, orman gülü, sık görülen alerjenlerdir.
Nisan, mayıs, haziran aylarında, fındık, ardıç, mazı, selvi, dut, dişbudak, meşe, zeytin, çam, at kestanesi, kocayemiş, süpürgelik, orman gülü, ısırgangiller, buğday, arpa, mısır, yulaf, çavdar, pirinç, havuç, baldıran otu, kereviz, dere otu, sinir otu, kuzu kulağı, çayır otu, sık görülen alerjenlerdir.
Temmuz, ağustos, eylül aylarında, ıhlamur, akasyalar, çam, kocayemiş, süpürgelik, orman gülü, papatyagiller, ısırgangiller, buğday, arpa, mısır, yulaf, çavdar, pirinç, havuç, baldıran otu, kereviz, dere otu, sinir otu, kuzu kulağı, sık görülen alerjenlerdir.
Ekim, kasım aylarında, ardıç, mazı, selvi, sedir, kocayemiş, süpürgelik, orman gülü, papatyagiller, sık görülen alerjenlerdir.
Mantarlar? Bunlar, bildiğimiz mayalama yapan mantarlardır. Ölü yapraklar, çimen, saman, diğer tahıl sapları, tohum ve toprak üzerinde de ürerler. Donmadıkları için mantarlar neredeyse bütün yıl alerji yapabilirler. Sadece kışın karla kaplı olduklarında etkin olamazlar.
Kapalı ortamlarda mantarlar, ev bitkilerinin ve topraklarının üzerinde ürerler. Ayrıca, bodrum, merdivenaltı gibi loş ve nemli yerlerde de ürerler. Peynir ve fermentasyona uğratılmış alkollü içeceklerde de bulunabilirler.
Bütün yıl süren saman nezlesi? Hayvan alerjenleri (kedi, köpek, at ve diğer evcil hayvanların yünleri, derileri), kozmetikler, mantarlar, yiyecekler ve ev tozu gibi bütün yıl süren alerjenler, bu duruma sebep olur. Ev tozu, birçok maddenin karışımıdır. Bunlar, selüloz (ev mobilyalarından dökülür), mantarlar, ev hayvanlarından dökülen alerjenler, böcek alerjenleri ve "mite" adı ile bilinen küçük yaratıklardır. Kışın artan alerjinin sebebi, kalorifer ve sobaların sıcaklık etkisiyle artan ev tozudur.
Alerjiler önemli olabilir mi? Alerjik bünyesi olanların, soğuk algınlığına, nezleye, sinüs ve kulak enfeksiyonlarına karşı dirençleri azalmıştır. Ayrıca bu enfeksiyonlar esnasında daha fazla rahatsız olurlar, daha da önemlisi astım geliştirebilirler.
Ne yapabilirsiniz? İdeal olan, alerjen maddelerden uzaklaşmaktır. Meselâ, sahilde, sadece denizden gelen meltemi soluyabileceğiniz bir yere veya hiç bir şeyin büyüyemeyeceği çok kuru bir havanın bulunduğu yere gidebilirsiniz. Maalesef bu tür öneriler pratik olmaktan uzaktır, kendinizi şu tedbirlerle korumaya çalışabilirsiniz:
*Ev temizlerken veya otlarla uğraşırken maske takınız.
*Havalandırmanız varsa, hava filtrelerini ayda bir değiştiriniz veya hava temizleyicisi alınız.
*Ağır polen mevsiminde, kapı ve pencerelerinizi mümkün olduğunca kapalı tutunuz.
*Ev bitkileri büyütmeyiniz ve alerjik olduğunuz hayvan beslemeyiniz.
*Yün battaniyenizi, kuş tüyü yastığınızı, yün elbiselerinizi, alerjen olmayan sentetik maddelerle değiştiriniz.
*Yorganınızı ve yaylı yatağınızı, sentetik örtülerle kaplayınız.
*Hekiminizin önerdiği ilaçları düzenli bir şekilde kullanınız.
*Yatarken, baş tarafınız daha yüksekte yatınız.
*Genel sağlığınıza özen gösteriniz:
-Hergün egzersiz yapınız.
-Sigara ve diğer dumanlı içecekleri bırakınız.
-Karbonhidratı düşük, dengeli besleniniz.
-Vitaminli yiyeceklerle (özellikle vitamin-C) besleniniz.
*Hekiminize düzenli olarak görününüz.
*Kışın, evler, ısınmanın etkisiyle oldukça kuru olduğu için, kaliteli bir nemlendirici almayı düşününüz, fakat bu nemlendiriciler üzerinde mantar üreyebileceğine de dikkat ediniz.
Hekiminiz sizin için ne yapabilir? Kulak, burun, boğaz hekiminiz, sizi tam olarak muayene edecektir. Burun ve sinüslerinizin detaylı muayenesi, alerjiye eşlik eden enfeksiyon, alerjik şikayetleri artıran ve tedaviyi zorlaştıran burun eğriliği, polip gibi hastalıklar olup olmadığını tespit edecektir.
Alerji tedavisi için değişik ilaç grupları mevcuttur. Hekiminiz, bunlardan hangisinin sizin için daha uygun olduğuna karar verecektir. Tedavi, aynı zamanda uygun çevre kontrolünü de içerir. Uygun hikaye ve muayene sonucu hangi maddelere karşı alerji olduğunu tespit için testlerin yapılıp yapılmaması gerektiğine karar verecektir.
Havayolu ile geçen alerjenlerin iki tedavisi vardır. Birincisi, bunlardan uzak durmak; mümkün olmuyorsa uygun aşı tedavisi yapmaktır. Aşı tedavisinde prensip, kişiye, alerjik olduğu maddeyi çok düşük dozlarda vererek, tolerans oluşturmaya dayanır Kan veya cilt testleri ile yapılan alerji testleri vardır. Modern testlerle, neye alerjiniz olduğu bulunduğu gibi ne kadar hassasiyetle alerjik olduğunuz da tespit edilebilmektedir.
Uygun alerji aşıları yapılmaya başlandıktan birkaç hafta sonra etkileri görülebilir. Fakat daha kalıcı bir etki sağlamak için üç ile beş yıl arasında uygulanmalıdır. Alerji aşıları bir miktar düzelme sağlasa bile, ilaçlara da ihtiyaç devam eder. Özellikle fazla miktarda alerjene maruz kalındığında veya bir komplikasyon geliştiğinde, ihtiyaç belirginleşir. Bu süreç içerisinde hekiminiz sizi kontrolü altında tutacaktır.
nezle herkesın en sık yakalandıgı hastalık
Hemde nasıl neler çektim ben ondan paylaşımlar için teşekkürler
Güneş çarpmasını ciddiye alın
Güneş çarpması, aşırı sıcak sonucu beden ısısını ayarlayan mekanizmanın bozulmasına bağlı gelişen sıcak çarpması tedavi edilse bile öldürücü olabilir ya da kalıcı zararlar verebilir. Bu nedenle de önlem alınması büyük önem taşır
Prof. Dr. Selim Kurtoğlu, yaptığı yazılı açıklamada, güneş çarpmasının, aşırı sıcak sonucu beden ısısını ayarlayan mekanizmanın bozulmasına bağlı olarak geliştiğini belirtti. Yaz mevsiminin gelmesiyle artan hava sıcaklığının sağlığı olumsuz etkilediğini, güneş ışınlarının özellikle ciltte yanıklara, kurumaya ve kansere neden olduğunu ifade eden Prof. Dr. Kurtoğlu, şunları kaydetti:
“Güneş çarpması, uzun süre güneşe maruz kalan kişilerde, sıcak havada oyun oynayan çocuklarda, uzun yol yürüyenlerde, ateşin yükselmesi, terlemenin azalması, halsizlik, baş dönmesi, baş ağrısı, bulantı, iştahsızlık ve bayılma belirtileriyle görülebilir. Bu durum tedavi edilmediği taktirde, ölüme sebebiyet verebilmektedir. Aşırı sıcak ve güneş sebebiyle oluşabilecek olumsuzluklardan korunabilmek için, güneş ışınlarının güçlü olduğu 11.00-16.00 saatleri arasında korunmak gerekmektedir. Güneşlenmeden ve güneşe çıkmadan önce cilde koruyucu bir güneş kremi sürülmeli ve güneşlenme sonrasında oluşabilecek güneş yanıklarında kesinlikle yoğurt kullanılmamalıdır. Bu durumda soğuk kompres uygulanmalı veya müdahale gereken durumlarda hekime danışmadan hiçbir şekilde merhem gibi malzemeler yanık yere sürülmemelidir.”
Prof. Dr. Kurtoğlu, öğle yemeklerinde yağlı, tuzlu ve kuru yiyeceklerden kaçınılması gerektiğini belirterek, hafif yiyecekler yenmesini, ayran, su, meyve suyu gibi bol sıvı alınmasını önerdi.
Gözleri ultraviyole ışınlarından korumak için gözlük kullanılmasını tavsiye eden Prof. Dr. Kurtoğlu, gözlerde ağrılı kızarıklıklar olması durumunda hekime danışmadan hiçbir ilaç kullanılmaması gerektiğini kaydetti.
AŞIRI SICAKLAR ve KORUNMA· Hasta serin bir yere alınmalı, sıkı giysileri gevşetilmeli,
Konuyu Hazırlayan: Uzm.Hem.Yüksel Dur
Çok sıcak havalarda ve rutubetin arttığı durumlarda 37 dereceye kadar
normal olan vücut ısısı, 40-41 dereceye kadar yükselebilir.Bu seviyeye yükselen vücut ısısı, hücrelerde özelliklede beyin hücrelerinde tahribat yapar. Aşırı sıcağa maruz kalan bir kişinin ,beynindeki ısı ayarlama merkezinin fonksiyonu bozulur ve güneş çarpması dediğimiz ciddi sağlık sorunu ortaya çıkar. Bu nedenle insan beden ve ruh sağlığını korumak için, güneşten, sıcaktan özelliklede nemli sıcak havadan korunmalıdır.
SICAK ACİLLERİ
1) SICAK KRAMPLARI : Genellikle alt extremite veya karında yada her ikisinde aşırı sıcaktan tuz kaybı ile görülen ağrılardır. Aşırı sıcakta kalan biri, yeterince su içse bile tuz kaybını yerine koyamıyacağı için sıcak kramplarına maruz kalabilir. Belirtiler ; karın ve bacaklarda ağrı, bulantı tansiyon düşmesi, hızlı-dolgun nabız, nemli ve soluk deri.
· Bulantı yok ise 1-2 bardak tuz içeren sıvı verilmeli,
· Kramp girmiş kasa kesinlikle masaj yapılmamalı,
· Sıcak krampı kişi en az 12 saat aktivite yapmamalıdır.
2) SICAK BİTKİNLİĞİ : Sıcak havada dışarıda dolaşanlarda sık rastlanır.
Aşırı sıcaklarda terleme ile vücuttan tuz elektrolit kaybına bağlı oluşan bir durumdur.
Belirtiler :
Yorgunluk halsizlik bayılma duygusu nabız hızlanması ateş yukselmesidir ve hastanın şuuru açıktır. Sıcak bitkinliğinin hayati tehlikesi yoktur ve güneş çarpmasının daha hafif şeklidir. Yerinde ilk yardım önlemleri ile kısa zamanda düzelir.
· Hasta serin bir yerde istirahate alınır ve sıkı giysileri gevşetilir.
· Hasta sırtüstü yatırılır ve bacakları yükseltilir.
· Bol miktarda sıvı özelliklede tuzlu ayran içirilir.
3) GÜNEŞ VEYA SICAK ÇARPMASI: Aşırı sıcağa maruz kalma sonucu beden ısısını ayarlayan mekanizmanın bozulmasına bağlı hayati tehlikesi olan bir durumdur. İlerlemiş sıcak çarpması çok tehlikelidir, tedavi edilse bile hastaların %20'si ölür. İyileşenlerin ise sinir sisteminde kalıcı hasarlar oluşabilir, denge ve koordinasyonlarının normale dönmesi ise aylar alır. Ancak ilk belirtiler görüldüğünde tanı konur bilinç kaybından önce tedaviye başlanırsa iyileşme şansı oldukça yüksektir.
Belirtiler :
Çok yüksek ateş (40-41 derece)
Terleyememe
Komaya kadar giden sinir sistemi bozuklukları
Halsizlik, başağrısı, başdönmesi, kusma bulantı, nabız hızlanması,
cildin kuruması ilk belirtiler olurken, algılamave koordinasyon
yeteneğinin azalması, görme netliğinin bozulması, göz çukurlarının
belirginleşmesi, bilincin kaybolması ileri belirtilerdir.
BU BELİRTİLER ORTAYA ÇIKAR ÇIKMAZ DOKTOR ÇAĞRILMALIDIR !!!
· Hasta hemen serin ve hava akımı olan bir yere alınmalı
· Sıkı giysileri gevşetilmeli
· Hastanın solunumu kontrol edilmeli (gerekirse hava yolu açılıp suni solunuma başlanmalı)
· Hasta su veya vantilatörle soğutulmaya çalışılmalı
· Ateşi 39 dereceye düşünceye kadar soğutma işlemine devam edilmeli.
ACİL OLARAK HASTANEYE GÖTÜRÜLMELİ
SICAKTAN KORUNMA ÖNLEMLERİ
· Zorunlu olmadıkça, güneş sıcaklığının en belirgin olduğu 11.00-15.00 saatleri arasında dışarıya çıkılmamalıdır. Çocuklar, yaşlılar, kalp ve şeker gibi kronik hastalığı olanların buna özellikle dikkat etmeleri gerekir.
· Kapalı alanların havalandırılmasına, yeterli bir hava akımı
sağlanmasına özen gösterilmeli. (mümkünse klima kullanılmalı)
· Bol sıvı ve mineral içeren içecekler tüketilmelidir. Kalp hastalığı
veya hipertansiyonu olup tuzsuz diyet alan kişiler dışında gıdalarla tuz
alımı arttırılmalıdır. Tuz kısıtlaması olanlar ise sıvı ve tuz kaybı
yönünden çok dikkatli olmalıdır. (Susamamış olsanız bile sık sık su için
çünkü susamak vücudunuzun su ihtiyacını belirten güvenli bir işaret
değildir.)
· Serinlemek için alkollü içecekler kullanmayın bunlar once serinletir,
sonra vücudun su kaybını arttırırlar.
· Hafif yemekler, sulu yiyecekler (meyva, salata, çorba vb.) yenmeli.
Yağlı ağır yemeklerden ve tıkabasa yemekten kaçınılmalı.
· İnce, açık renk, bol giysiler giyilmeli. Giysiniz güneş ışığının sizi
yakmasını önlesin ama terletip su kaybettirmesin.
· Geniş kenarlı şapka giyin yüzünüz doğrudan güneş altında kalmasın.
· Sık sık duş yapıp serinlemeye çalışın.
· Kapalı ve park edilmiş araç içinde hiçbir canlı bırakılmamalı.
· Dışarıda aktif olarak çalışması gerekenlerin mümkün oldukça güneş
altında korunmasız kalmamaya ağır eforlardan kaçınmaya ve sık sık, bol
bol sıvı tuzlu gıdalar almaya daha çok dikkat etmeleri gerekir.
· Sıcak çarpması ve bitkinliği belirtilerini bilip bu belirtilere karşı
uyanık olunmalı alınan önlemlerle hasta düzelmezse doktora haber
verilmelidir.