Barakda hürmetin sınırı yok.
Müdür yardımcımız Aydın hoca telefon ettiğinde büyük bir heyecan duydum.Yıllardır dilden dile anlatılan ve ünü ülke sınırlarını çoktan aşmış olan Barak oda kültürünü ve bu odalarda misafire yapılan hürmet ve ikramı yakından tanıma fırsatı bulacaktım.Her zaman otantik sofra ve ikram anlayışlarına sempati ile bakan biri olarak hemen daveti kabul ettim.4 araba dolusu ,eğitimcilerden oluşan bir davetli topluluğu olarak Karacurun köyüne vardığımızda akşam ezanı okunmak üzereydi.Bizleri davet eden Temo ve Mehmet Demir kardeşler onlarca yakınları ile birlikte köyün girişinde karşıladılar.Sıcak kucaklaşma ve “hoş geldin” faslından sonra ,odaya geçtik.
İçi toprakla sıvanmış odada,duvarda çeşitli tarihi aletler,hançer,resimler ve Kuran-ı Kerim ilk göze çarpan unsurlardı.İçinin iyice korlaşmış ateşle dolu olduğu hemen anlaşılan sıcak soba,misafirlere adeta merhaba diyordu.
Yerde karşılıklı olarak serilmiş upuzun halılara ve duvara yaslanmış sert yastıklara dayanarak oturduk.Herkes bağdaş kurup oturduğunda ,birazdan önemli işlerin döneceği bir divan havası kendiliğinden oluştu.Bu arada odanın hemen yanındaki diğer odada telaşlı bir koşuşturma başlamıştı.Ev sahipleri gah bizlere hal hatır soruyor,gah sağa sola seslenerek hazırlıkları denetliyorlardı.Ama her halleri o kadar içten,o kadar samimi ki sormayın.Bizleri rahat ettirmek için dört dönüyorlar.Ek yastık getirmeler,”o yer rahat değil,buraya buyrun” tarzı ilgi -alaka müthiş.Kısa arada birer su içerek az sonra gerçekleşecek ikrama hazırlandık.
Barak’ta adettir;akşam namazı kılınır,sonra hürmete geçilir.Ezan okundu.yaklaşık 25 kişi bu sıcacık odada hemen bir cemaat oluverdik.Cemil Gül hocamızın önderliğinde namazımızı eda ettik.Tesbihatın bitimine kalmadan büyük naylon yer sofrası getirildi.odanın orta yerine. Hızlı bir şekilde muazzam bir sofra kuruldu.Gençler nasılda hızlı ve düzenli çalışıyorlardı,anlatamam.Dostum Ahmet Çiçek söylemişti;”Barakta çocuklar odalarda yetişir.Odalarımız adeta barak ovasının gizli üniversiteleridir” diye.Hakikaten hizmetteki sürat,tertip ve ahengi görünce hak verdim.Bu gençler bu odalarda ikramı,hürmeti,sohbeti ve bilgeliği öğreniyorlar.
Sofrada neler vardı,neler.Bir kere artık ezbere bildiğimiz firik pilavı üstüne haşlanmış culluk (hindi) bütün görkemiyle servisteydi.Bu ana yemeğin yanında özenle pişirilmiş,kuşbaşı etli kurufasulye dumanı tüterek sofradaydı.Dilimlenmiş turp ve kuru soğan ve tabii yöreye has turşu bol miktarda sofrayı süslüyordu.Adettir en yaşlı ve bilge kişinin besmele çekmesiyle yemeğe başlanır.Cemil hocamızın “Bismillah” demesiyle bu leziz yemeğe başladık.Culluğun tadını bilmeyenlerin onu alelade bir tavuk gibi değerlendirebileceklerini biliyorum.Ama asla tavuk değildir o.Tadını zeytinyağlı pirik pilavının üzerinde ve de ince ev ekmeği ile tadınca anlıyorsunuz.Hakikaten inanılmaz bir tat ve harika bir sofradaydık.İlk aklıma gelen barak sofrasının boşuna meşhur olmadığıydı.
Sofranın kurulmasındaki çabukluk kaldırılmasında da geçerliydi.Bunca insanın adeta bir enkaza çevirdiği sofra çok seri ve temiz bir şekilde kaldırıldı.Yemekten sonra çaya geçtik.Bu arada adet olduğu üzere bir mevzu kendiliğinden açılmıştı bile.Bu odalarda mevzunun da bir sınırı yok.Belli bir edeb dahilinde ve büyüklerin söz hakkı korunmak şartıyla her türlü memleket meselesi konuşulabilir.Bizim mevzumuz da eğitim ve gençlerdi doğal olarak.Bu fasıl yaklaşık 1-2 saat sürdü.Bu arada çaylar sürekli tazeleniyor,gençler fır dönüyorlar.Hindiyi fazla kaçırdığımdan mı,farklı demlendiğinden mi bilmiyorum,çayın tadı da bir başka güzeldi sanki.
Son çayı içen arkadaşımızın da bardağı alınır alınmaz sofra yeniden kuruldu.Bazılarımız “acaba yeni gelenler mi var” diye düşünmesine mahal verilmeden farklı bir konseptte yeniden ikramlar sıralanmaya başladı.Bu kez gelenler hakikaten göz zevkini doyuran cinstendi.Bastik,dilme,fıstık,ceviz bir boydan bir boya dizildi.Tamamdır demeye kalmadan sütlaçlar da arzı endam etmeye başladı.”yahu bu kadarı da fazla” diyecek oldum,lafımı yuttum.Zira meyva tabakları görünmeye başladı.Sofrada bir milim boş yer kalmadı desem,mübalağa etmiş olmam.İnanın.Yanımdaki Ahmet Bozkurt hoca kulağıma eğilerek;” Görüyorsun değil mi barak hürmetini?” demesiyle tebessüm ettim.Bu müthiş bir olaydı.Bunca memleket gezmiş bir insan olarak bu kadar yoğun ve tertipli bir hürmete yeni şahit oluyordum.Yurdum dedim,ne güzel yurdum!
Çare yok. Oturup afiyetle yemeğe başladık.Bu bölümde sohbet devam etti.Kamil hocanın espirileri,Aydın hocanın takılmaları,karşılıklı gülüşme ve neşe…Uzun sürdü.Ev sahiplerimizin de ısrarları ve ricaları ile sakin sakin,sindire sindire bu faslı da bitirdik.
Bu sefer de oda kültürü üzerine derin bir muhabbete koyulduk.Barak ovasının her köyünde bu tür odaların yüzyıllardır özenle korunduğu,izzet-ikramların,hürmetin bir gelenek olduğu üzerine uzun uzun konuştuk.Tam veda edip ayrılacakken ev sahibimiz Temo emminin ikazı ile oturduk.Bir mırra içmeden gitme olmazdı.Mırra özenle dolaştırıldı elden ele ve zevkle içildi bunca nimetin üstüne.Şükran ve takdir duygularımız kat kat arttı bu misafirperver insanlara.
Allahaısmarladık!Karacurun köyünden hatır alıp döndük.Yolda arkadaşlar takılmadan edemedi;”Nasıldı hoca?” Tek bir cevap verdim:Barakta hürmetin sınırı yok!
İsa Avcı
20/01/2008
barakta hürmetin 2.faslı resimleri
elime geçen bazı resimleri gönderiyorum.inşallah bir dahaki sefere tedbirli davranırım.selametle.