-
Şifali Bitkiler
PAPATYA
Her türlü rahatsızlıkta çocuklara papatya çayı içirilebilir. Özellikle, kramplarda ve karın ağrılarında ! Papatya çiçeği, gaz birikiminde, ishalde, deri döküntülerinde, mide rahatsızlıklarında ve balgamlanmalarda yardım eder. Ayrıca, adet görme aksaklıklarında, adet görememe hallerinde ve daha başka nitelikteki, dölyatağı (rahim) şikayetlerinde, uykusuzluk, testis iltihabı, yüksek ateş, yara ve diş ağrılarında yardımcı olur. Papatya, terletici, sakinleştirici ve kramp çözücü etkilere sahip olmasının yanı sıra, her tür iltihaplanmalarda ve özellikle mukoza iltihaplarında dezenfeksiyon ve iltihap kurutucu olarak kullanılır. Göz ve gözkapağı iltihaplarında, kaşıntılı ve akıntılı deri döküntülerinde dıştan kompres ve yıkama olarak, diş ağrısında gargara olarak ve ayrıca yaraların yıkanmasında kullanılır. Bir olay yüzünden kızgınlığa kapıldığınızda veya sinirlendiğinizde, hemen bir bardak papatya çayı içiniz; kalbiniz zarar görmeden, hemen sakinleşeceksiniz. Ağrılı bölgelere, kurutulmuş papatya ile doldurulmuş sıcak yastıklar koymak (Bitki Yastığı) da özellikle önerilir. Yatıştırıcı etki içeren papatya banyoları ve yıkanmaları da tüm sinir sistemini en iyi biçimde etkiler. Ağır hastalıklardan, bitkinlik hallerinden sonra kendinizi çok iyi hissetmeye başlayacak ve rahatlayacaksınız. Yüz ve cilt güzelliği bakımında da papatyayı unutmamalısınız. Kaynatılmış bitki suyu ile haftada bir kere yüzünüzü yıkayacak olursanız, cildinizin nasıl tazelendiğini ve sağlıklı bir renk kazandığını göreceksiniz. Saç bakımında da, özellikle saçları açık renk olanlar, kaynatılmış papatya suyu kullanmalıdırlar. Böyle yıkanacak olurlarsa, saçlarınız güzelleşecek ve göz okşayıcı parlaklık kazanacaktır. Papatya merhemi, basura karşı kullanılabilir. Bu merhem, ayrıca yaraların tedavisinde de kullanılır. Papatya buğusu kullanarak, nezle ve sinüzit kısa sürede iyileştirilebilir. Bu tür bir tedaviden sonra, doğal olarak, hemen soğuk havaya çıkmamak gerekir. Antik çağda bile, sinir ağrıları ve romatizma, papatya yağı ile masaj yapılarak tedavi ediliyordu. Eski bitki kitaplarında yazdığına göre, papatya yağı, organların yorgunluğunu alır ve kaynatılmış bitki lapası hasta mesanenin üstüne uygulandığında, ağrıları hafifletir.
Kullanım Biçimleri:
Çay hazırlamak: Yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu çiçek, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır (Kaynatılmaz), 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür.
Banyo katkısı: Tam banyo için dört avuç dolusu, yüz veya saç yıkamak için bir avuç dolusu papatya çayı haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra banyo suyuna eklenir.
Kompresler: Bir bardak kaynar süt, bir yemek kaşığı dolusu çiçeğin üstüne dökülür, demlenmesi için 8-10 dakika beklenir ve posası süzüldükten sonra sıcak sütle kompresler yapılır.
Bitki yastığı: Keten bezinden yapılmış bir yastık, kurutulmuş çiçeklerle doldurulur ve ağzı dikilir. Kuru bir tavda iyice ısıtılır ve hasta organın üstüne koyulur.
Papatya yağı: Güneşli havada toplanmış çiçekler, bir şişenin içine gevşekçe doldurulur ve üstüne sızma zeytinyağı, çiçekleri örtecek kadar eklenir. Şişe 14 gün boyunca, arada bir çalkalanarak ve kapağı açılarak, güneşte bekletilir. süre sonunda tülbentten süzülür ve koyu renkli şişelerde, serin bir yerde saklanır.
Papatya merhemi: 250g içyağı ( veya margarin ) tavada iyice kızdırılır ve iki avuç dolusu taze çiçek içine eklenir. Tavadakiler köpüklenmeye başlayınca karıştırılır, ağzı kapanarak serin bir yere bırakılır. Ertesi gün yeniden ısıtılır, tülbentten geçirilerek süzülür ve cam veya porselen merhem kaplarına aktarılır. Buzdolabında saklanmalıdır.
Papatya Buğusu: İçinde su kaynayan bir kabın üstüne yerleştirilen süzgecin içine, taze veya kurutulmuş bitkiler konduktan sonra, süzgecin üstü kapanır. Bir süre sonra, yumuşamış olan bu sıcak bitkiler çıkan buhar genize çekilir.
UYARILAR:
Kan inceltici (Anti-koagülant) ilaçlarla (Aspirin, heparin, warfarin gibi) beraber kullanılması tavsiye edilmemektedir. Önerilen dozlarda bilinen herhangi bir yan etkisi yoktur.
Çörek otu yağı içinde barındırdığı; hoş kokulu yağlar, elementler, enzimler ve vitaminler gibi içerisinde bulunan yüzden fazla öğeden dolayı oldukça faydalıdır.
İçinde Omega 3 ve Omega 6 ihtiva eden % 58 oranında temel yağ asidi bulunmaktadır.
ÇÖREK OTU YAĞININ BİLİNEN BAZI FAYDALARI
- Çörek otu yağı mikrop, virüs ve mantarlara karşı öldürücü tesire sahiptir.
- İfraz boşaltıcı ve solunum borusunu genişleticidir.
- Çörek otu yağı kansere karşı koruyucu etkisi vardır.
- Kan şekerini düzenler ve dengeler.Kan yapıcı özelliği vardır.
- Çörek otu yağı yorgunluk halini giderip zindelik verir.
- Damar hastalıklarını önler.
- Çörek otu yağı cinsel gücü arttıcı etkisi vardır.
- Hazmı kolaylaştırır.
- Çörek otu yağı vücuttaki zehirleri süzerek atar.
- İdrar söktürücü özelliği ile safraya iyi gelir.
- Çörek otu yağı yaraların çabuk iyileşmesini ve hücrelerin yenilenmesini hızlandırır.
- Çörek otu yağı Alerjiyi önler. Özellikle bahar aylarında görülen polen alerjisinde etkilidir.
- Vücudun Doğal Savunma sistemini güçlendirir ve dengeler.
- Çörek otu yağı hormon sistemini ve ruh hâlini sağlamlaştırır.
Not: Hamile bayanlarda erken doğuma neden olduğu duyumu olmuştur.
-
MAYDANOZ
Hem lezzetli, hem de son derece yararlı bir bitki maydanoz. Üstelik de çok bol. Her mevsim, pazar ve manav tezgahlarında bulmak mümkün. Biz kadınlar için en önemli özelliği içerdiği C vitamini ve demir. Bir tutam maydanoz, günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılıyor. Maydanozda ayrıca, kalsiyum, potasyum, kükürt, magnezyum ve klorin ile A ve K vitamini bulunuyor.
. Maydanoz bir provitamin A (Beta karoten ) kaynağı olduğu için görme gücüne, kılcal damar sistemine, adrenal bezine ve troid bezine iyi geliyor.
. Maydanoz suyundaki yüksek klorofil miktarı, kanı arttırarak oksijeni metabolize ediyor ve böbreklerin, karaciğerin, idrar yollarının temizlenmesine yardım ediyor. Sindirim enzimlerini uyararak sindirim rahatsızlıklarını dindiriyor. Barsak solucanlarının düşürülmesine yardım ediyor. Gazın dışarı atılmasını sağlar.
. Kanı temizliyor,kansızlığa, mesane iltihaplanmasına, karaciğer rahatsızlıklarına, damar sertliğine etkili. Kan şekerini normal seviyede tutuyor.
.Tohumlarının idrar ve safra söktürücü, adet kanamalarını kolaylaştırıcı nitelikleri var. Adet sancılarına iyi geliyor.
.Grip ve nezleye iyi geliyor. Kansere karşı koruyucu.
.Yatmadan önce ağızda çiğnenen bir demet maydanoz rahat uyumayı sağlıyor, ağız kokusunu alıyor. Bulantılarda ve nefes darlığında bir tutam maydanozu iyice çiğneyerek yutmak kişiyi rahatlatabiliyor.
.Yara, kesik ve morartıları iyileştiriyor.
. Önemli bir afrodizyak.
. Maydanoz folik asit içerdiği için de önemli bir bitki. Folik asit merkezi sinir sisteminin işlemesinde hayati bir rol oynuyor. Folik asit incebağırsağın ilk kesiminde emiliyor, sonra karaciğere giderek orada metabolize oluyor.
. Maydanoz kozmetik malzemesi olarak da önemli. Cilde ve saç dökülmelerine iyi geliyor.
Kullanılışı
Maydonozu çiğ yemek son derece faydalı. Kaynatarak elde edilen maydanoz suyu da çeşitli biçimlerde kullanılır.
Cilt için;2 bardak kaynatılmış suya, 1 demet yıkanmış maydanoz sapları ile beraber atılır. Üstü kapalı olarak kısık ateşte 5 dakika kaynatılır. 20 dakika demlenmeye bırakılır süzülür. Böylece etkili cilt losyonu ve lapası elde edilir.Temiz cilde lapası sürülüp 20 dakika bekletilir. Sonra cilt, süzülen maydanoz suyu ile yıkanır. Her gün günde birkaç kez uygulanır.
Karaciğer yorgunluğunda, hafif ateşte, adet düzensizliğinde, hazım zorluklarında;20 gram maydanoz, 1 litre suda haşlanır ve bu çay ara sıra içilir.
Egzama yaraları için; bir su bardağı dolusu maydanoz, bir su bardağı tuvalet ispirtosu ölçüsü ile uygun bir kapta bir hafta bekletilirse, elde edilen losyon çok faydalı bir pansuman ilacıdır.
Bulantılarda ve nefes darlıklarında;bir tutam maydanozu iyice çiğneyerek yutmak kişiyi rahatlatır.
Kaynatılan maydanozun suyu gözlere pansuman yapıldığında gözdeki iltihaplanmaları önlüyor ve yanmayı geçiriyor.
Kaynatılıp suyu sirke ile karıştırarak saçlar yıkandığında saçların uzaması ve kuvvetlenmesini sağlıyor.
Ergenlik sicilcileri için maydanoz losyonu:3 yemek kaşığı dolusu ince kıyılmış maydanoz ve 100 ml 70 derecelik etil alkol, 2 hafta boyunca ağzı kapalı kavanozda bekletildikten sonra süzülür, 300 ml arı su eklenir. Hazırlanan bu losyonla her gün bir parça pamuk nemlendirilir ve yüz temizlenir
-
[COLOR=darkblue]Elma sirkesiyle güzelleşin"
Güzel olmak için neler yapmıyoruz ki? Ya denediğimiz onca kreme, makyaj malzemesine ne demeli? Ama sonuçta hep başa, yani doğaya dönüyoruz. Doğanın mucizelerinden biri olan elma sirkesi, cilt, kilo ve saç problemleri için birebir.
Binlerce yıl önce mahzende unutulan bir şaraptan tesadüf eseri keşfedilen elma sirkesinin, ciltteki lekelerden fazla kilolara, sağlıksız saçlardan varisli damarlara kadar birçok derde deva olduğu bildirildi. Elma sirkesinin özellikle pırıl pırıl saçlar, lekesiz bir cilt ve incecik bir vücuda kavuşmada çok önemli katkılar sağladığı vurgulandı.
Elma sirkesiyle cilt güzellik seansını herkes evinde kolayca uygulayabilir. Bugüne kadar sadece sofrada kullanılan elma sirkesinin cilt güzeliği için doğurduğu 'inanılmaz' sonuçlar ise şöyle sıralanıyor:
Kepeksiz saçlar Saçınızı yıkadıktan sonra, son durulama suyuna elma sirkesi ekleyin. Saçlarınızın kepekten arındığını ve parlaklaştığını göreceksiniz.
Akne tedavisi: Su ile seyreltilmiş elma sirkesi ile yüzünüzü temizleyin ve su ile durulayın. Elma sirkesi cildinizi yumuşattığı gibi, antiseptik özelliği ile akneye neden olan mikropları öldürecektir.
Ciltteki lekeler: Dörtte bir litre suya, üç çorba kaşığı elma sirkesi ekleyip, kaynayıncaya kadar ısıtın, ateşi kısın. Başınıza bir örtü örtüp, yüzünüzü buhara tutun. Yarı yarıya sulandırılmış elma sirkesi ile yüzünüzü silin. Haftada iki kez tekrarlayabilirsiniz.
Varisli damarlar: Bir bezi elma sirkesine batırıp sıkın. Bezi varisli bölgeye sarın ve 30 dakika bekletin. Bu süre içinde bacaklarınızı yukarı kaldırarak dinlendirin. Sabah-akşam tekrarlayın.
Zayıflamak için: Bir bardak suya bir-iki kahve kaşığı elma sirkesi ve bir kahve kaşığı bal ekleyip, karıştırın. Uygun bir rejimle birlikte kullanıldığında, düzenli kilo vermenize katkı sağlar
-
Hurma
(Dattelpalme/Dattier/Date palm/Phoneix dactyfera/Datte)
İnsanoğlunun yetiştirdiği en eski bitki çeşitlerinden biridir. Bâbil’in en eski yerlileri Sümerler hurmayı en azından 5000 sene önce ilk defâ yetiştirmişlerdir. Kuzey Afrika ve Orta Doğu bölgelerinin ekonomisinde çok eskiden beri büyük bir rol oynar. Amerika’ya İspanyollar tarafından 19. yüzyılın baslarında getirilmiş ve Meksika civârında yetiştirilmiştir. İlk defâ Basra Körfezinde yetiştirildiği tahmin edilen hurma bitkisi yaklaşık 18-24 m boyundadır. Yapraklarının bir kısmı yere doğru sarkar ve bir kısmı da yukarı doğrudur. Yapraklarının uzunlukları 6 m civârındadır. Gövdeleri diktir. Tabanından birçok sürgün verir. Yelpâze olan yapraklarının büyükleri tepede toplanmıştır. Çiçekleri ekseriyâ tek cinslidir. Başak tipindeki çiçekleri “spata” adi verilen büyük yapraklarla çevrelenmiştir. Gövdesinde yapraklar genellikle toplu olarak bulunur. Küçük sari çiçekleri toplu hâlde açarlar. Farklı cinsiyetli çiçekler ayrı ağaçlarda yetişir. Dişi çiçekler zamanla tek tohumlu meyvelere dönüşürler. Meyveleri sarimsi kahve renkli, dış kabuk sarimsidir. Orta kısım etli ve seker bakımından zengindir. Tohum silindirik, sert ve bir yüzü boyunca derin olukludur.
Türkiye’de yetiştiği yerler:
Memleketimizde Phoenix dectylifera türü örnekleri azdır. Buna karşılık Phoenix canariensis daha çok yetiştirilmektedir. Gövde tabanında sürgünler vermesi ve tohumların daha kısa ve şişkin oluşu ile ayırt edilir. Bati ve Güney Anadolu ve Akdeniz bölgesinde yetiştirilmektedir. Memleketimizde yetişenlerin hurma meyvelerinin gıdâ bakımından önemi yoktur, daha çok gölge verici olarak kullanılır.
Kullanıldığı yerler:
Hurmanın meyvesi tatlı ve besleyicidir. Yaklaşık % 20 nem ihtivâ eden tâze hurmalarda % 60-65 seker ve % 2 protein vardır. Kurumuş hurmalarda şeker oranı % 75-85 civârındadır. Bir diğer hurma çeşidi olan Phoemx sylvestris’ten hurma şekeri elde edilir. Ayrıca, bedeni ve zihni gelişmeyi sağlar. Kansere karşı koruyucu olduğu bilinir. Boğaz ağrısını keser. Bronşit, öksürük ve soğuk algınlığı şikayetlerini giderir. Kemik hastalıklarında faydalıdır
-
Ispanak ( Spinat / Spinach / Spinacia oleracea )
Kış sebzesi olarak yetiştirilen, iki evcikli, kazık köklü, otsu bir bitkidir. Mutedil, serin rutubetli havalardan hoşlanır. -5 dereceden sonra zarar görmeye baslar. Kurak ve sıcaklık ise yapraklarını sertleştirip tohuma kalkmasını teşvik eder. Bu sebeple ziraatı sonbahar ile ilkbahar arasında yapılır. Bir sap üzerinde salkım durumunda sarimsi renkte çiçekler açar. Çiçeklerin taç yaprakları yoktur. Erkek ve dişi çiçekler ayrı ayrı bitkilerde bulunur. Şâyet ıspanak zamanında toplanmazsa tohuma kaçar ve kartlaşır. Memleketimizde sonbaharda ekimi yapılır. İki-üç ay içerisinde ürün alınır. Kumlu-killi ve gübreli topraklarda iyi ürün alınabilir. Dikenli ve dikensiz tohumlu iki çeşidi vardır.
Dikenli ıspanak:
Tohumları köseli ve dikenli, yaprakları yırtmaçlı, uçları ise mızrak gibidir. Kışa dayanıklı (-8, -10 dereceye dayanır), lezzetlidir.
Dikensiz ıspanak:
Tohumları dikensiz, yuvarlakça, yaprakları geniş ve yırtmaçsız ince naziktir. En fazla ekilen bu çeşittir.
Türkiye’de yetiştiği yerler:
Sebze olarak her yerde yetiştirilir. Anavatanı Kafkasya ve Afganistan’dır.
Kullanıldığı yerler:
İçinde A,B,C,D vitaminleri vardır. Proteince de zengindir. Daha çok sebze olarak, pişirilerek veya salata hâlinde yenilir. C vitamini ve demirce zengin bir kış sebzesidir. Vücudun dayanıklılığını artırır. Ağız, boğaz ve göğüs hastalıklarında faydalıdır. Hamilelerde özellikle tavsiye edilir. Kansızlığı giderir ve ruhi çöküntüyü azaltır
-
Badem
Badem: (Echte Mandel / Amandie / Almond tree) Mart ve Nisan aylari arasinda beyaz veya pembe renkli çiçekler açan, 5-12 m yüksekliginde bir agaç. Birçok çesitleri varsa da, tibbi bakimdan ikisi mühimdir: Amygdalus communis varyete dulcis (tatli badem), Amygdalus communis varyete amara (aci badem). Tohumun lezzeti birincisinde tatli, ikincisinde ise acidir. Yapraklari sapli, parlak, yesil renkli, kenarlari dislidir. Çiçekleri yapraklarin gelismesinden önce açar ve kisa saplidir. Çanak yapraklari yesilimsi sari renkli üçgen seklinde, 5 birlesik parçali, taç yapraklari beyaz veya pembe renkli 5 serbest parçalidir. Meyveleri oval sekilli, yesil tüylü genellikle bir, bazan iki tohumludur.
Kullanildigi yerler: Aci ve tatli badem tohumlarindan tazyik usulü ile yag elde edilir. Badem tohumlarinda yag, albuminli maddeler, E vitamini; sekerler ve emulsin isimli enzim vardir. Aci badem tohumlari uçucu yag tasirlar ve ayrica siyanogenetik bir glikoz olan amygdalin maddesi ihtiva ederler. Aci bademin uçucu yagi, iyi bir koku ve tat giderici (balik yagina ilave edilir) ve hafif bir dezenfektandir. Badem tohumlari, badem surubu hazirlanmasinda kullanilir. Çocuklar için iyi bir müshildir. Kremlerin terk***** girer. Meyve kabugu halk arasinda bogaz agrilarina karsi kullanilmaktadir
-
ŞEKERİN ZARARLARI
Bu öyle bir zehir ki her markette, bakkalda satılıyor. Bütün diğer **********lar gibi bağımlılık yapıyor ve haz duygusuyla birlikte vücuda zarar veriyor. Hatta bu beyaz zehir çocuklara yediriliyor.
British Medical Journal’da yeni yayınlanan bir makalede “Şeker tütün kadar tehlikeli, zarar verici ve bağımlılık yapıcı olduğu için ********** sınıfına sokulmalıdır” diyor. Gözünüzün önüne yeğeninize, çocuğunuza “hediye ettiğiniz” çikolatalar, gofretler mi geliyor? İnsanı sigaraya, **********ya en yakınları alıştırır... Çocukları da “şeker isimli zehire” anne-babaları alıştırıyor en önce. Yeni Aktüel Dergisinde Anonim olarak yayınlanan bu nefis yazı çok önemli bir soruna parmak basıyor. Başta anne-babalar olmak üzere herkesin okumasında yarar var.
Şeker ********** gibi… Öldürüyor!
Bu öyle bir zehir ki her markette, bakkalda satılıyor. Bütün diğer **********lar gibi bağımlılık yapıyor ve haz duygusuyla birlikte vücuda zarar veriyor. Hatta bu beyaz zehir çocuklara yediriliyor.
British Medical Journal’da yeni yayınlanan bir makalede “Şeker tütün kadar tehlikeli, zarar verici ve bağımlılık yapıcı olduğu için ********** sınıfına sokulmalıdır” diyor. Gözünüzün önüne yeğeninize, çocuğunuza “hediye ettiğiniz” çikolatalar, gofretler mi geliyor? İnsanı sigaraya, **********ya en yakınları alıştırır... Çocukları da “şeker isimli zehire” anne-babaları alıştırıyor en önce.
Şekerin ettikleri
Fazla şeker tüketmek kan şekerini çok çabuk artırıyor ve pankreas aşırı insülin salgılıyor. Buna “metabolik sendrom” deniyor. İnsülin, şekeri regüle ettikten sonra fazlasını yağ olarak depoluyor. Kan şekerindeki ani düşüş ise sürekli acıkma hissine ve yemeye yol açıyor.
Diş çürümesi başta olmak üzere, obezite, diyabet, kalp ve dolaşım hastalıkları, böbrek taşları, kanser, hipertansiyon, felç, ülser, astım, romatizma, kronik yorgunluk sendromu ve kemik erimesine neden oluyor.
Kan dolaşımıyla vücudun her tarafına taşınan şeker özellikle de göbek, kalçalar, göğüsler ve bacağın üst kısmında toplanıyor. Bu bölgeler de dolduğunda, yağ asitleri kalp ve böbrek gibi aktif organlara dağılıyor. Bu organlar gittikçe yavaşlıyor ve sonuçta dokuları bozularak yağa dönüşüyor.
Bağışıklık sistemi zayıflıyor. Vücut soğuk, sıcak veya mikroplara karşı koyamıyor.
Her yerde “şeker” var (Editörün notu: Her yerde kar var! –Adamo’nun atmışlı yıllara damgasını vuran unutulmaz şarkısının Türkçe adı-).
Kek, pasta, baklava gibi tatlı yiyeceklerin içinde şeker olduğunu zaten biliyoruz. Tehlikeli olan gelişme, şekerin artık yerli yersiz neredeyse bütün hazır gıdaların içine koyulur hale gelişi... Bebek maması, mısır gevreği, sosis, mayonez, ketçap, pizza, hamburger ekmeği, kola, hazır meyve suyu gibi gıdalar şekerle tüketici gözünde daha çekici hale getiriliyor. Doğuştan tatlıya yatkınlığı olan insanoğlu da, farkında olmadan bu çekime kapılıyor ve satışlar artıyor. Gittikçe daha fazla satın alıyor, daha yiyoruz bu gıdaları.
Çocuklar ve bebekler için çok sakıncalı
Özellikle bebek mamasında bile şeker olması, çocukların beslenme zevkinin bir ömür boyu yanlış bir yolda gitmesine neden oluyor. Günümüzde artan aşırı şişmanlığını sorumlularından biri de bebekken tanışılan şeker olsa gerek. Bebek mamasında anne sütüne oranla yüzde 60 daha fazla şeker bulunuyor!
Şekerdeki genetik risk
Şekerle ilgili çok önemli başka bir tehlike daha var. Genetiğiyle oynanmış mısırdan “mısır şekeri” üretiliyor. “Nişasta bazlı sıvı şeker” de denilen bu “oynanmış” şeker, çikolata, gofret, gazlı içecek, baklava, mısır gevreği gibi endüstriyel gıdalarda en çok kullanılan şeker türü. (Editörün notu: Bu şeker türü çay şekerinden daha ucuz olduğu için gıda sanayinde yaygın olarak kullanılıyor. Mısır şekeri çok çabuk emildiğinden, daha çabuk acıktırıyor, daha çabuk metabolik sendrom oluşturuyor)
Genetiğiyle oynanmış gıdalar ise, başlı başına sayfalarca yazı yazılabilecek bir konu. Doğal halinde değil, insan eliyle “oynanmış” genlere sahip yiyecekler yediğimizde, bizim vücudumuzda da genlerimizi ilgilendiren değişiklikler olabileceğinden korkuyor bilim adamları. Günümüzde yaygınlaşan besin alerjileri, kanser gibi rahatsızlıkların nedenlerinden biri olduğu düşünülüyor mesela...
Şekerin gizli isimleri
Yiyeceklerin “içindekiler” listesinde şekerin farklı isimlerle gizlenmiş olduğunu görebilirsiniz. Bu isimler ne mi? Sakaroz, esmer şeker, mısır şurubu, nişasta bazlı sıvı şeker, dekstroz, sorbitol, mannitol, ksilitol, früktoz, meyve şurubu, glikoz, glikoz şurubu, bal, invert şeker, laktoz, maltoz, akçaağaç şurubu, melas, şeker şurubu, turbinado, amazake.
Karacaoğlan’ın “zehir oldu yediğimiz şekerler” deyişi günümüzde daha bir geçerli...
Editörün notu
Gıda sanayi son yıllarda çok karlı bir alanı keşfetti. Çocuklar. Evet gıdacılar gofretler, kolalar, boyalı meyve suları, şekerli ekşimeyen yoğurtlar ve büyüttüğü ya da zekayı geliştirdiği iddia edilen paketlenmiş yiyecekleri ile bütün çocuklarımızı şeker bağımlısı yaptılar. Televizyonlarda 3-4 reklamdan biri çocuklara yönelik. Şekerli gıdalar ile sürekli insanları beyinlerini yıkıyorlar. Çocukların nerdeyse hiç biri bu yüzde doğru dürüst taze sebze ve meyve yemiyorlar. Bu nedenle vitamin ve mineral yetersizlikleri çok yaygın.
Daha önce çocuklarda görmediğimiz Tip II diyabetin görülme yası 10'un altına indi. Yaşlılarda görülen osteoporoz artık gençlerde görülüyor. Hiperaktivite-depresyon-otizm adeta Bermuda üçgenine dönüştü. İçine düşen zor kurtuluyor. Sadece bunlarla kalmıyor. Aşağıda gördüğünüz ve çok sık rastlanan hastalıkların da temel nedeni aşırı şeker tüketimine bağlı metabolik sendrom.
Son iki yüzyıldır şeker tüketimi nasıl arttı?
İngiltere’de 1815 de 5 kg civarında olan kişi başına yıllık çay şekeri tüketimi 1970de 50 kg’ın üzerine çıkmış. 1970-2000 yılları arasında ABD vatandaşları önceki yıllara oranla yılda 100 litre daha fazla şekerli meşrubat, 15 kg daha fazla tatlandırıcı madde ve 30 kg daha fazla unlu mamul tüketmişler (U.S.D.A. Economic Research Service).
Cumhuriyet öncesi Türkiye’deki çay şekeri tüketimi son derece azdı. Bu nedenle Cumhuriyet döneminde şeker fabrikalarının açılması tarih kitaplarına geçti. Ellili-atmışlı yıllarda bile şeker o kadar kıymetliydi ki misafirliğe gidildiğinde hediye olarak 1-2 kg toz şeker götürülürdü. Günümüzde ise tam bir unlu-şekerli gıda yeme çılgınlığı mevcuttur.
Alınabilecek tedbirler
- Çocuklara yönelik yiyecek reklamlarının yasaklanmasının sağlanması
- Bu tip ürünlerin reklamlarına destek olan vakıf, dernek, kurum gibi kuruluşları sağlık bakanlığına ve Türk Tabipler Birliğine şikayet edilmesi.
- Paketlenmiş gıdaların mümkün olduğunca tüketilmemesi
- Unlu ve şekerli diğer gıdaların tüketiminin kısıtlanması
- Okul ve çocuk yuvalarının yemekhane ve kantinlerinde paketlenmiş gıda verilmesinin yasaklanması
- Muayenehanelerden çocuklara bedava yoğurt dağıtımının engellenmesi
Yoğurt firmaları birçok çocuk doktorunun muayenehanelerine buzdolapları koymuşlar. İçleri tıka basa bedava sekerli yoğurt ile doldurmuşlar. Bu doktorlar adeta ********** tacirlerinden aldıkları **********ların kuryeliğini yapıyorlar. Bu doktorları lanetleyin!. Çünkü ********** tacirlerinden bir fakları kalmadı artık. Sevindirici olan nokta her çocuk doktorunun bunu yapmaması
-
MEYAN KÖKÜ...
Doğu illerimizde oldukça revaçta olan bu bitkimiz şerbet niyetine sıkça tüketilmekte...
Özellikle; Urfa ve Gaziantep de hemen her sokakta şerbetçilere sıkça rastlamak mümkündür.
GENEL OLARAK FAYDALARI;
*Müzmin öksürük için içilmesin de faydalıdır.
*Astım hastalığının zamanla şifasına ve balgamının sökülmesine faydalıdır.
*Mide ülseri, yanma ve ekşimesine çok fayda verir.
*İdrarı artırıp vücuda fayda sağlar.
*İştah açar.
*İçindeki şekerli madde tabii olduğundan şeker hastalarına zarar vermez.
*Meyan şerbeti gliserizin olduğu için vücuda enerji verir.
(*) DİPNOT; Çok miktarda alınırsa tansiyon yükseltip, ödem oluşturabilir
-
ADAÇAYI
LATİNCE ADI : Salvia Officinalis
DİĞER ADLARI : Tıbbi adaçayı, Dişotu, Elma Otu
YETİŞTİĞİ YERLER : Batı ve Güneybatı Anadolu'da bolca rastlanır.
FAYDALARI : İştah açıcı, sindirimi kolaylaştırıcı, kan temizleyici özelliği vardır. Gaz gidericidir. Mikrop öldürücü etki yapar. Şeker hastalığını iyileştirmeye yardımcı, yorgunluk ve stres gidericidir. Gece terlemeleri ve aşırı terlemelerde, kramplarda, anjin, bronşit, astım, damar sertliği, felç, bedensel ve ruhsal bitkinlik, anne sütünün azalması, adet düzensizlikleri, menopoz dönemindeki sıkıntılar, safra yolları rahatsızlıklarında kullanılır. Adaçayı organizmanın ifrazat fonksiyonlarını çok iyi düzenleyici bir bitkidir.
UYARILAR : Gebe kadınlar adaçayını dahilen kullanmamalıdır. Adaçayı sürekli olarak yüksek dozda alınmamalıdır.
ALIÇ
LATİNCE ADI : Crataegus
DİĞER ADLARI : Yemişen, Kuş yemişi, Kocakarı yemişi, Akdiken, Alış, Geyikdikeni, Kızlar yemişi
YETİŞTİĞİ YERLER : 20 kadar alıç türü ülkemizde batı ve Güney Anadolu ağırlıkta olmak üzere çeşitli bölgelere yayılmıştır.
FAYDALARI : Kalbi ve dolaşım sistemini güçlendirici toniktir. Bedenin gereksinimine göre, kalbi ya uyarıp atışlarını artırır ya da kalp atışlarını ağırlaştırır. Kalbin işlevlerini en pürüzsüz şekilde güvenle düzene sokar. İdrar söktürücüdür. Sinir bozukluklarını, sinirsel kalp çarpıntılarını geçirir. Yüksek tansiyonu düşürür. Uykusuzluğa karşı güvenle kullanılır. Koroner damarları genişleterek kan dolaşımını artırır. Ama sabırlı ve disiplinli olmak gerekir. Çünkü bitkinin etkisi uzun süreli kullanımlar sonucunda oluşmaya başlar ve bu olumlu etki gitgide artar. Alıç’ın içerdiği maddelerde vücutta birikme, zehirlilik ve alışkanlık yapma gibi özellikler olmadığından uzun süreli kullanıma uygundur.
ANASON
LATİNCE ADI : Pimpinella Anisum
DİĞER ADLARI : Raziyane, Enison, Nanahan
YETİŞTİĞİ YERLER : Orta Avrupa, Rusya, Doğu Hindistan ve Akdeniz iklimine sahip ülkelerde mevcuttur. Türkiye'de de başta Ege bölgesi olmak üzere tüm Anadolu'da bilhassa Antalya, Aydın, Burdur, Isparta, İzmir, Muğla ve Manisa da yetiştirilmektedir.
FAYDALARI : Hazmı kolaylaştırır. İştahsızlığı ve yemeklere karşı duyulan tiksintiyi giderir. Mide ve bağırsak gazlarını söktürür. İdrarı arttırır. Öte yandan kusmayı ve ishali keser. Beyin yorgunluğunu giderir, migren ağrılarına iyi gelir, stresin atılmasını sağlar. Aynı zamanda kalbi güçlendirir, dolaşımı düzenler. Acı ve yakıcı tadı, kokusu sebebiyle tükürük ve mide ifrazatını çoğaltır, dolayısıyla iştah açar. Fazlası hafif sarhoşluk ve sonra da ağır uyku verir. Bu özelliği sebebiyle gaz şikayetleri dolayısıyla uyumayan çocuklara hem ağrıyı gidermek hem de uyutmak maksadıyla anason çayı içirilmesi bilinen bir uygulamadır.
UYARILAR : Çok fazla kullanılması uyuşukluk verebilir. Bir süre kullanıldıktan sonra kesilmeli, daha sonra yeniden başlanmalıdır.
ANTEP FISTIĞI
DİĞER ADLARI : Şam Fıstığı
YETİŞTİĞİ YERLER : Gaziantep havalisinde yetiştirilen, 5-10 metre yüksekliğinde bir ağaç ve bunun meyvesidir.
FAYDALARI : Vücudun gelişmesini sağlar. Cinsel isteği, beden ve zihin gücünü arttırır. Böbrek ve safra kesesi ağrılarını hafifletir. Göğsü yumuşatır, öksürük söktürür.
AYVA
LATİNCE ADI : Cydonia oblonga
DİĞER ADLARI : Sefercel
YETİŞTİĞİ YERLER : Anavatanı Hazar denizi dolayları, Kuzey-Batı İran, Türkistan ve Kuzey Anadolu'dur.
FAYDALARI : İshal ve dizanteriyi keser. Mide ve bağırsakları kuvvetlendirir. İnce bağırsak iltihabını giderir. Kanı temizler. Karaciğer tembelliğini giderir. Safra akışını sağlar. Çarpıntıyı dindirir. Kadınlarda görülen beyaz akıntıyı keser. Bronşit, müzmin öksürük ve veremde faydalıdır. Ağızdan su gelmesini ve kan kusmayı önler. Vücudun gelişmesine yardım eder. Merhem yapılarak kullanıldığı takdirde; el ayak ve meme ucu çatlaklarını, yüz ve boyun kırışıklıklarını giderir. Egzama kaşıntılarını ve basur memelerinin doğurduğu şikayetleri giderir. Kabızlık çekenler ve tansiyonu yüksek olanlar yememelidir. Ayva; limondan büyük, sarı renkte, tüylü, mayhoş, dokusu sertçe ve ufak çekirdekli bir meyvedir. Vitamini boldur.
UYARILAR : Çiğ yenilmesi tavsiye edilmez. Komposto veya jöle yapılarak veya külde pişirildikten sonra yenmesi uygundur.
BEZELYE
LATİNCE ADI : Pisum
FAYDALARI : Kabızlığı giderir. Kan yapar. Kan kanserine karşı korur.
BROKOLİ
LATİNCE ADI : Brassica Oleracea İtalica
DİĞER ADLARI : İtalyan karnabaharı, Karnabahar azmanı
FAYDALARI : Bağışıklık sistemini güçlendirir, antibiyotik özelliğe sahiptir. İdrar yapma zorluklarında düzelme, sertleşme problemlerinin düzelmesi, kısırlığın giderilmesi, meni miktarının artması, yaşam kalitesinin normalleştirilmesi, kolesterol seviyesinin düşürülmesi, böbrek, prostat, mesane gibi patojen mikropların temizlenmesi gibi faydaları vardır.
CEVİZ AĞACI
LATİNCE ADI : Jugians Regia
DİĞER ADLARI : Koş, Koz
YETİŞTİĞİ YERLER : Balkanlardan Himalayalara kadar uzanan geniş alanlarda, bilhassa dağ ormanları ve su kenarlarında yetişen, Türkiye'de ise hemen hemen bütün bölgelerde yabani olarak veya bahçelerde yetiştirilmiş halde bulunur.
FAYDALARI : Şeker hastalarında değerli bir diyettir. Bedeni güçlendirici bir toniktir. Kan şekerini düşürür. İştah açıcıdır. Kanı temizler. Kemiklerin zafiyetine karşı etkili olur. Deri hastalıklarında ceviz antiseptik olarak kullanılır. Ceviz yağı tedavi sahasında müshil ve safra arttırıcı olarak yer alır.
UYARILAR : Ceviz pek besleyici bir meyve olduğundan aşırı miktarda yenmemelidir.
-
Limon suyu ve
Sarımsak mucizesi
2 Litre limon suyu, 40 diş
soyulmuş ve ezilmiş sarımsak, ağzı sıkı Kapanan koyu renkli veya üzeri
kağıtla kapatılmış bir kavanoz lazım. Limonların suyunu iyice sıkıp
kavanoza doldurunuz, soyulmuş 40 diş orta
Boy sarımsağı yıkamadan ve ezerek limonun içine atıp kavanozun kapağını
kapatıyoruz, 25 gün boyunca normal ılık bir yerde saklanıp her gün
çalkanacak, (sarımsaklar iyice erimiş olacak) 25 gün sonra kavanozu açıp
her sabah aç karnına yarım veya içebiliyorsa
Bir çay bardağı içiyoruz kavanoz bitene kadar içilecek, kapağı hep kapalı
Olacak, kavanoza asla su, şeker v.b. karıştırılmayacak ancak çay
bardağına aldığınız kısmını dilersek sulandırarak içebiliyoruz bunu
içtikten Sonra en AZ yarım saat bir şey yiyip içilmeyecek, yarım
saat geçtikten sonra kahvaltı yapılacak mümkünse her sabah aynı saatte
içilecek.
% 100 KANITLANMIŞ
YARARLARI
1-Tüm damar
iltihapları (vaskülir) tedavi ediyor,
tıkanan damarları açıyor, damar sertliklerini ve hipertansiyonu önlüyor.
2-Kollestrol ve lipidi düşürüyor zararlı yağların yakılmasını
sağlıyor, kilo verdiriyor (bazal metabolizmayı hızlandırıp yağların
yakılmasını sağladığı için iştahı açıyor bu dönemde diyete dikkat etmek
Gerekiyor) şekeri düşürüyor, pankreasın yenilemesini sağlıyor.
3-Böbrek ve safra taşlarını eritiyor idrar
söktürüyor vücuttaki şişkinlik ve tüm dokulardan ödemi kaldırıyor.
4-Helycobeacter pylori adlı ülser mikrobunu öldürerek mide ve oniki
Parmak bağırsağı ülserinin kesin tedavisini yapıyor.
5-Tüm romotizmal iltihabı önleyip, her tür romotizmal ağrıları
Dindiriyor, kireçlenmeyi önlüyor, eklem düzeylerinin yenilenmesini
sağlıyor her türlü ağrıyı kesiyor.
6-Beyin hücreleri ve tüm sinir sistemlerinin yenilenmesini sağlıyor
Sinirdeki aksiyon potansiyelini düzenleyip ileri-refleks hızını
artırıyor,felçlere ve VERTİGO'da fayda veriyor.
7-Vücudun bağışıklık sistemini son derece kuvvetlendiriyor, ve her türlü
alerjiyi özellikle damarsal kökenli ve strese bağlı cilt alerjilerini
kökünden kesiyor, kansere karış tüm vücudu koruyor
-
İSVEÇ ŞURUBU (SCHWEDEN BİTTER)
Kullanım Alanları ve Biçimleri
*İçten kullanımda, günde 1-4 kere, 1-2 çay kaşığı dolusu, bitki çaylarına veya ılık suya karıştırılarak alınabilir. Çocuklarda dozaj yarıya indirilir. Akut durumlarda, 1-2 yemek kaşığı dolusu şurup, sek olarak veya bir misli suyla inceltilerek bir kerede içilir. Gebelik sürecinde ve 10 yaşın altındaki çocuklarda içten kullanılması doğru olmayabilir, çünkü bu konularda bilimsel araştırma eksikliği söz konusudur. Şurupla birlikte içilen inek sütü nedeniyle bazı duyarlı kişilerde alerjik tepkiler oluşabilir. Şurup kullanımına son verildiğinde ise bu tepkiler sona erer.
*Dıştan kullanımda, hasta veya ağrılı bölgeye sürülür veya kompres yapılır. Şurubun bazı duyarlı derileri tahriş edebileceği veya kurutabileceği göz önüne alınarak, o bölge önceden yağlı bir kremle veya zeytinyağı ile nemlendirilir. Şurupla ıslatıldıktan sonra hafifçe sıkılmış bir pamuk parçası bölgeye uygulanır. Giysilere leke yapmaması ve soğumaması için bir plastik parçasıyla örtülür ve sargı beziyle tespit edilir. Kompresin belirli bir süresi yoktur, kurudukça tazelenebilir. Sürekli uygulanan kompreslerde hep aynı pamuğu kullanmakla, hem kompresin gücü arttırılmış, hem de şurup tüketimi azaltılmış olur.
İçten kullanım
-Mide krampları ve kolit ağrılarında, 1-2 yemek kaşığı dolusu, sek olarak veya aynı miktarda suyla inceltilerek, bir kerede içilir.
-Fazla alkol kullanıp, ağır yemeklerle midenin zorlanmış olduğu bir gecenin sonunda veya sabahında, 1-3 yemek kaşığı şurup, sek olarak veya aynı miktar suyla inceltilerek bir kerede içilir. En geç 1-2 dakika içinde rahatlama başlayacaktır.
-Mide ve bağırsaklarda biriken gazların dışlanmasını sağlar. Papatya, rezene veya nane çaylarına 2-3 tatlı kaşığı eklenerek içilir.
-Safrakesesi ağrılarını dindirir. Safrakesesi bölgesine ayrıca kompres uygulanmalıdır.
-Romatizma ağrılarına karşı, günde 3-4 kere, 1 tatlı kaşığı dolusu şurup, bitki çaylarına eklenerek alınır ve ağrılı bölgelere ayrıca friksiyonlar veya kompresler uygulanır.
- Kan temizliği için, 2-3 haftalık kürler uygulanır. Günde 3-4 kere, yarım veya bir tatlı kaşığı şurup, ısırganotu-civanperçemi eşit karışımının çayına eklenir.
-Uykusuz kişiler, yatmadan yarım saat önce, örneğin mayıs papatyası veya kediotu kökü çayına 1 tatlı kaşığı ekleyerek almalıdırlar. Sinirsel kökenli uykusuzluklarda kalp bölgesine friksiyonlar yapılabilir.
-Sarhoş kişi, 2-3 yemek kaşığı dolusu şurubu sek olarak bir kerede içtikten kısa süre sonra kendine gelebilir.
-Şurubu sabah akşam kullananlar başkaca ilaca gerek duymayabilirler. Çünkü o bedeni güçlendirir. Kısacası, bedeni hastalıklara karşı güçlü kılar(bağışıklık sistemini güçlendirir), yüzü gençleştirir ve güzelleştirir.
-Gırtlak, yutak ve dişeti iltihaplarında, dişeti çekilmesi ve kanamasında, gerçekten de çok başarılıdır. Sek olarak veya aynı miktarda suyla inceltilerek bir yudum alınır ve ağzın içinde elden geldiğince uzun süre dolaştırılır. Sonra üstüne bir yudum su daha alınarak gargaralar yapılır ve yutulur. Bu tedavi, dişetini sağlıklı tutmak için bir önlem olarak, örneğin haftada bir kere uygulanabilir. Dişeti rahatsızlıkları fark edildiğinde, bazen çok geç kalınmış olabiliyor! Şurup dişleri sarartabileceği için, kullanımdan kısa bir süre sonra dişler fırçalanmalıdır.
-Diş ağrılarında da aynı tedavi uygulanır. Ama dişetine şurup kompresi yapılmamalıdır, çünkü uzun süreli bir kompres dişetini tahriş edebilir ve hatta yakabilir! Çalkalamalar yeterlidir.
Dıştan kullanım
-Kulak ağrısı, dışkulak yolunda sivilcelenme veya kabuklanma ve kulak uğultusuna karşı, şurupla nemlendirilmiş küçük bir pamuk parçası kulak yoluna sokulur ve uzunca bir süre(gece boyunca) etkilemeye bırakılır. Ama alkolün kulak yolunu kurutmaması için, önceden, zeytinyağına batırılan küçük parmağı kulak yoluna sokmak doğru olur.
-Burun içindeki kabuklanmalar, şurupla ıslatılan bir pamukla sık sık nemlendirilir. Kabuk kısa sürede düşer ve yara iyileşir.
-Arı, böcek ve sivrisinek ısırıklarına karşı, o bölgeye hemen kompres yapılacak olursa, şişmez, kızarmaz, kaşınma olmaz ve acı hemen diner. Bu tür ısırıklara karşı önlem olarak, ısırılabilecek bölgelere önceden şurup sürülürse, sinekler ve arılar sizi ısırmayacaklardır!
-Kazalar sonunda oluşan kanamalara ilk yardım olarak, hemen bol şuruplu bir kompres yapılacak olursa, hastaneye ulaşana kadar kanama durmuş olabilir.
-Eziklerde, örneğin otomobil kapısına sıkışan parmağa hemen bir kompres yapılacak olursa, ağrı diner, parmak morarmaz, şişmez ve tırnak düşmez.
-El ve ayak bileklerinin burkulmasında veya çarpmalarda oluşan şişlikler, yapılan kompresler sayesinde birkaç saat içinde veya bir gecede iner, ağrılar ise çok kısa sürede diner.
-Basit yanık ve haşlanmalarda veya güneş yanıklarında ilkyardım olarak şurup sürülür veya kompresler yapılırsa, acı diner, deri altında su toplanmaz, yani deri ölmez. Ama bunun için, deri yatışana kadar sık sık şurupla nemlendirilmeli ve ayrıca "aynısafa merhemi" kullanılmalıdır.
-Dudak uçukları, çatlaklar, iltihaplı sivilceler ve gelişme aşamasındaki çıbanlar sık sık şurupla nemlendirilir veya kompres uygulanırsa, gelişmelerini tamamlayamadan yok olurlar. Ama eğer bir çıban oluşma aşamasını tamamlamışsa, iltihabı dışa akıtmak için, örneğin kara merhemle(ihtiyol merhemi) ve sıcak kompreslerle olgunlaştırılmalıdır. İltihap dışarı aktıktan sonra uygulanan şurupla çıban kısa sürede kuruyacaktır.
-Akıntılı nezlelerde, 1/5 oranında suyla inceltilen şurup buruna iyice çekildiğinde, akıntı hemen durur ve tıkalı burun açılır. Şurubun kokusunun buruna çekilmesi de rahatlatıcıdır.
-Her tür eski ve yeni yara, beyaz şarapla temizlenip, şurupla kompres uygulandığında, iltihaplanma sona erer ve yara kısa sürede kapanır.
-Nasırların üstüne, 3-4 gün boyunca canlı tutulan kompresler uygulanır. Sonunda nasır kendiliğinden düşer veya köküyle birlikte çekip çıkarılabilir.
-Tüm spor sakatlanmalarında, iç kanamayı ve şişmeyi önlemek için, ıslak kompresler biçiminde kullanılmalıdır.
Bu bitkisel iksir için daha pek çok şey yazılabilir. Ama en doğrusu, kişinin onu birebir ilişkiyle tanımasıdır. Her evin ecza dolabında (ve hatta kişilerin el çantasında) bulunması gereken başlıca ve belki de en etkili ilkyardım ilacıdır.
aktarlarda hazır satıldığı gibi bitkileri de ayrıca satılıyor
kendisi yapmak isteyenler için yapılışı: aşağıda belirtilen miktarlardaki bitkileri 1,5 litre kaliteli konyak ile yada aynı miktarda elma sirkesi ile birlikte açık renk cam bir kavanoza koyup 15 gün boyunca sabah akşam her gün çalkalamak suretiyle bekletiyorsunuz, sonra 4 kat tülbent ile süzüp koyu renkli şişelere alabilirsiniz. (sirke ile tadı kötü oluyor. konyağı tavsiye ederim.)
birde kesinlikle bozulma olmuyor kavanozda ne kadar çok beklerse etkisi o kadar çok oluyor.
Besbase 1g
Cedvar 5,5g
Centiyane 3,5g
Domuzdikeni 2g
Eğir kökü 9g
Kafur 1g
Kakule 0,5g
Melekotu kökü 6,5g
Mirra 7g
Ravent kökü 9g
Safran 0,1g
Sarısabır 10g
Sinameki 1g
Tarçın 1g
-
BU BİTKİ İÇİN SÖYLENEN O KADAR ÇOK ŞEY VARKİ HEPSİNİ BURAYA
AKTARSAK HEM OKUNMASI ZOR OLUR, HEMDE ÜYELERİ YORMUŞ OLURUZ
ONUN İÇİN SADECE BİR KISMINI AKTARALIM.
ÇÖREK OTU YAĞININ BİLİNEN BAZI FAYDALARI
• Mikrop, virüs ve mantarlara karşı öldürücü tesire sahiptir.
• İfraz boşaltıcı ve solunum borusunu genişleticidir.
• Kansere karşı koruyucu etkisi vardır.
• Kan şekerini düzenler.
• Yorgunluk halini giderip zindelik verir.
• Damar hastalıklarını önler.
• Cinsel gücü arttırır.
• Hazmı kolaylaştırır.
• Vücuttaki toksinleri süzerek atar.
• İdrar söktürücü özelliği ile safraya iyi gelir.
• Yaraların çabuk iyileşmesini ve hücrelerin yenilenmesini hızlandırır.
• Alerjileri önler.
• Savunma sistemini dengeler.
• Hormon sistemini ve ruh hâlini sağlamlaştırır.
Çörek otu Yağı ve Tohumunun Çeşitli Bölgelerde Kullanılma Yerleri ve Kullanılma Şekilleri:
Astım ve Bronşiyal Problemler (Uzak Doğu, Orta Doğu ve Malezya)
Kahve içerisine bir çay kaşığı Çörek otu yağı karıştırılır. Günde iki defa alıır. Aynı zamanda, her gece Çörek otu yağı ile göğüs ovulur ve kaynar su içindeki Çörek otu yağının buharı nefesle içeri çekilir.
Sırt ağrısı ve diğer Romatizma çeşitleri (Orta Doğu ve Malezya)
Az bir miktar Çörek otu yağı hafifçe ısıtılır ve daha sonra romatizmalı alan yoğun bir şekilde sıvazlanır. Günde üç defa da yağdan bir çay kaşığı içilir.
Şeker Hastalığı (Hindistan)
Bir fincan bütün Çörek otu, bir fincan su teresi veya hardal tohumu, yarım fincan nar kabuğu ve yarım fincan şahtere otu karıştırılır. Toz haline getirmek için mikserden geçirilir. Bir ay boyunca, Hergün kahvaltıdan önce bir çay kaşığı Çörek otu yağı ile birlikte bir çay kaşığı karışım alınır.
İshal (Hindistan ve Orta Doğu)
Bir fincan yoğurt ile bir çay kaşığı Çörek otu yağı karıştırılır. Belirtiler kayboluncaya kadar karışımdan günde iki defa içilir.
Kuru Öksürük (Orta Doğu ve Kuzey Afrika)
Kahve içerisine bir çay kaşığı Çörek otu yağı karıştırılır ve günde iki defa alınır. Göğüs ve sırt Çörek otu yağı ile ovulur.
Grip ve Burun Tıkanıklığı (Genel)
Herbir burun deliğine 3-4 damla Çörek otu yağı akıtma, burun tıkanıklığını ve kafanın soğuk algınlığı ızdırabını giderebilir.
Saçın Kırlaşması(Genel)
Çörek otu yağı ile düzenli bir şekilde saçlara masaj yapılması, saçların erken kırlaşmasını önleyebilir.
Saç Dökülmesi(Hindistan ve Orta Doğu)
Kafa derisinin tamamına limonu darbeli bir şekilde sürün ve takriben 15 dakika böylece hareket edin. Sabunlayın. Durulayın ve saçların tamamını kurulayın. Daha sonra Çörek otu ile kafa derisinin içine masaj yapın. Kahve veya çaya bir çay kaşığı Çörek otu yağı karıştırarak için.
Saman Nezlesi (Orta Doğu)
Bir yemek kaşığı Çörek otunu bir bardak limon suyuna karıştırın. Belirtiler giderilinceye kadar, günde iki kez alın.
Başağrısı (Genel)
Alın ve kulaklara yakın yüz kısımları Çörek otu yağı ile ovulur ve kafa bandajlanır. Aynı zamanda bir çay kaşığı Çörek otu kahvaltıdan önce alınır.
Sağlıklı Cilt (Hindistan)
Bir çorba kaşığı Çörek otu yağı ile bir çorba kaşığı zeytin yağı karıştırılır. Bu karışım ile yüz ovulur ve en az bir saat böyle devam edilir. Sabunla yıkanır ve durulanır.
Yüksek Tansiyon (Hindistan)
Kahvaltıdan önce her sabah iki diş sarmısakla birlikte herhangi bir içeceğe bir çay kaşığı Çörek otu yağı karıştırarak alın. Çörek otu yağı ile bütün vücudunuzu ovun ve üç günde bir kez 1.5 saat güneş ışınlarına maruz bırakın. Bu işlemlere bir ay devam edin.
Uyuşukluk ve Yorgunluk (Türkiye)
Bir bardak saf ve taze portakal suyu ile bir çorba kaşığı Çörek otuna her sabah 10 gün boyunca devam edilir.
Hafıza Düzeltme (Orta Doğu)
100 mg kaynatılmış nane içerisine bir çay kaşığı Çörek otu yağı karıştırılır ve 15 gün içmeye devam edilir.
Kas Ağrıları (Genel)
Ağrıyan yerler Çörek otu yağı ile ovulur.
Sinirsel Tansiyon Stresi (Hindistan)
Bir fincan çay veya kahve ile bir çay kaşığı Çörek otu günde 3 kez alınmaya devam edilir.
İktidarsızlık (Genel)
200 g zeytin yağlı öğütülmüş Çörek otu tohumu, 100 g günlük, 50 g Çörek otu yağı, 50 g zeytin yağı, 200 g saf bal güzelce karıştırılır. Her öğünden sonra bir çorba kaşığı alınır.
Uyku Bozukluğu (Genel)
Balla karıştırılmış herhangi bir sıcak içeceğe bir çay kaşığı Çörek otu yağı ilave edilip akşamları içmeye devam edilir.
Diş ağrısı ve Diş eti iltihabı (Genel)
Önce sirke ile birlikte Çörek otu tohumları pişirilir. Çörek otu yağı ilave edilir. Diş ağrısı ve diş eti iltihabını gidermek için bu karışımla ağızda gargara yapılır.
Ülserler(Yaralar) (Endonezya ve Hindistan)
Ateş üzerinde Çörek otu tohumları kavrulur. Süsen kökü yağı ile veya kına bitkisi yağı ile karıştırılır ve merhem haline getirilir. Daha sonra cerahatlı yaralar üzerine yayılır. Sonra sirke ile muamele edilerek yıkanır.
-
ZENCEFİL
Zencefil ve bal, soğuk algınlığının doğal ilacı
Kışın soğuk günlerinde sıkça yakalandığımız soğuk algınlığı, nezle, grip gibi rahatsızlıkları en iyi tedavi eden doğal ürünlerden biri zencefildir.
Binlerce yıldır Çin, Hindistan ve diğer Asya ülkelerinde, birçok hastalığın tedavisinde kullanılan bu baharat, aynı zamanda soframızda güzel bir lezzet kaynağıdır. Zencefili hangi hastalıklarda, nasıl kullanabiliriz? Soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklarda bir çay kaşığı toz zencefil bir tatlı kaşığı bal ile karıştırıp macun yapılarak yenildiği zaman insanın içini ısıtarak bronşlarını açar ve temizler. Balgamı söktürür, öksürüğü keser. Zencefil aynı zamanda doğal aspirindir; kanı sulandırır, damarları açar, pıhtılaşmayı önler. İyi bir zihin açıcıdır, hafızayı güçlendirir. Zencefil yeni projeler üretmek isteyen insanların ilacıdır, beyni canlandırır. İlaçların mide ve bağırsaklara yaptığı yan etkiyi yok eder. İyi bir bulantı ilacıdır. Ameliyatlardan sonraki anesteziden kaynaklanan bulantılar, deniz ve araba tutmasındaki bulantılarda etkilidir.
Zencefilin doğum sonrasında annenin emzirme döneminde, anne sütünü artırıcı ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi vardır. Sindirim sistemini düzenler, hızlandırır, enerji verir. Zencefil, İngiltere'de besin takviyesi olarak kabul edilmiştir. Kışın salepin üzerine tarçın yerine zencefil serperek içilmesi yorgunluğu alır, sinir sistemini düzeltir. Taze zencefil kökünden yapılan turşu sofralara güzel bir çeşni olmanın yanında sindirime faydalı bir takviye olur.
Zencefil, asırlar boyu iyi bir besin ve ilaç olarak güvenle kullanılmıştır. İnsanlar üzerinde yapılan deneylerde zencefilin hiçbir yan etkisine rastlanmamıştır. Zencefil aynı zamanda çok güçlü doğal bir romatizma ilacıdır. Bal ve toz zencefil karışımından hazırlanan macun, günde üç tatlı kaşığı yenildiğinde bel ve bacak ağrılarını, romatizmayı tedavi eder. Çinliler yüz yıllardır romatizmayı zencefil ile tedavi etmektedir. Faydalarını saymakla bitiremeyeceğimiz zencefil hakkında Alman bir uzman şöyle der: "Bir kızım olsaydı adını mutlaka zencefil koyardım."
-
KIRMIZI BİBER MUCİZESİ
En çok Güneydoğu’da yetiştirilip tüketiliyor
* Türkiye’de isot (ısı otu), bilim çevrelerinde ise “capsicum anitum” adıyla bilinen kırmızı acı biber yaygın olarak tüketiliyor.
* Anavatanının Meksika olduğu sanılan ve Azteklerin yazılı belgelerinde söz ettikleri kırmızı acı biber, Avrupa’ya 15. yüzyılın sonlarında geldi, 16. yüzyılda kıta ülkelerine ve Osmanlı topraklarına yayıldı.
* Kırmızı biberi en çok tüketen ülkelerden olan Hindistan’a ise bu bitki 17. yüzyılda Portekizliler tarafından ulaştırıldı.
* Hint ve Meksika mutfağında çok sık kullanılan kırmızı acı biber, Türkiye’de en fazla Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yetiştirilip tüketiliyor.
* L.T. Tresh adlı bilim adamı, 1846 yılında bibere acılığı veren maddenin kristal yapısında olduğunu tespit ederek, adını “capsaicin-kapsaisin” koymuştu.
Aflatoksin-kırmızı biber- kanser
Bilimsel literatürlerde artık adını sıkça duymaya başladığımız aflatoksin, günlük yaşantımızda her yerde karşılaşabileceğimiz küflerden bazılarının ürettikleri, insanlarda ve hayvanlarda hastalıklara neden olan ve zehir etkisi yapabilen birçok kimyasal maddeden yalnızca bir tanesidir. Zaten aflatoksin sözcüğü de onu yapan küfün adından (aspergillus flavus) ve zehir anlamına gelen 'toksin' sözcüklerinden üretilmiştir.
Bu madde bir çok organın yanı sıra esas olarak karaciğer üzerinde etkili olmakta ve karaciğer kanserine yol açmaktadır. Bu etki genetik çalışmalarla son yıllarda kesin olarak kanıtlanmıştır. Ayrıca bir çok ülkede yapılan çalışmalar karaciğer kanserine yakalanan insan sayısı ile, tükettikleri aflatoksinli gıda arasında yakın bir ilişki olduğunu göstermiştir.
Bu aşamada şu önemli bilgiyi de eklemek gerekiyor sanırım; aflatoksin, bir gıda maddesinde düşük oranlarda bile bulunsa, gıdalarla sıkça alınması durumunda, karaciğerde birikerek zararlı etkisini oluşturur. Yani siz yemeklerde aflatoksinli bir biber kullandığınızda hemen hasta olmazsınız belki ama, hasta olmak için de yaklaşık 10 yıl kadar sürecek bir süreci başlatmış olursunuz!
Ülkemizde gıda maddelerinde bulunmasına izin verilen aflotoksin 5 ppb’dir (milyarda bir birimdir, yani 1 tonda 5 mg.). Avrupa ülkelerinde 2 ppb'den daha azdır. Bu arada önemli bir not daha; Türkiye' de yapılan biber denetimlerinde aflatoksin miktarı ortalama olarak kaç çıkıyor dersiniz; 40 ppb kadar! Avrupa standartlarının tam 20 katı yani.
Aflatoksin nasıl oluşur?
Bir gıda maddesinde aflatoksin oluşması için ilk koşul, bu toksini yapan küf sporlarının gıda maddesine bulaşması, daha önemli olan ikinci koşul ise, gıdanın kendisinin ve bulunduğu ortamın küf sporlarının çimlenerek çoğalmasını sağlayacak şartlara sahip olmasıdır. Küfün ya da sporlarının insan sağlığına direkt olarak bir zararları olmamasına karşın, ürettikleri kimyasal toksinler oldukça zararlıdır ve bu toksinler yüksek ısı uygulamarında bile etkilerini yitirmezler. Bu yüzden alınacak asıl önlem, bu küf sporlarının gıda maddesine bulaşması engellenmese bile, toksin üretmemeleri için bu küflerin gelişmelerini engellemek olmalıdır.
Aflatoksin üreten küflerin gelişmeleri için 25-35 derece bir sıcaklık ve %70' in üzerinde neme ihtiyaçları vardır. Tarladan yeni hasat edilmiş biberin, içinde bulundurduğu nem oranı ve hasat zamanının sıcaklığı da göz önüne alınacak olursa küf gelişimi için uygun bir vasat olduğu söylenebilir. Çünkü havada ve toprakta sürekli olarak bulunan bu küflerin her zaman için biberlere bulaşması mümkündür. Bu yüzden de daha önce belirtildiği gibi bulaşmanın önlenmesinden ziyade, küf sporlarının gelişmesini engelleyecek önlemler almak gerekmektedir.
Tabi ki bu önlemler sofranızda afiyetle bu gıdaları tüketen sizleri değil üreticileri ilgilendirmekte öncelikle. Yine de toplum olarak kurutulmuş gıdalarla içli dışlı olduğumuz için ve Türkiye ortalamasının çok yüksek çıktığı düşünülürse, üreticilerin kurutma sırasındaki ciddiyetlerini tahmin etmeniz için kısaca değinmek istiyorum;
Hasattan sonra aflatoksinin gelişmesini engellemek için esas olarak iki önemli faktör vardır; birincisi, biberi küfün gelişmesine fırsat tanımayacak kadar kısa sürede kurutmak, ikincisi de, biberi yine küfün gelişmemesi için +10 derecenin altında bir sıcaklıkta kurutmak. Bizim bölgemiz için kırmızıbiber üretimi kırmızı pul biber ve kırmızı toz biber olarak anıldığı için ikinci önlemi uygulamanın pek imkânı yoktur.
Öyleyse yapılması gereken asıl şey biberleri en kısa sürede kurutmak ve aflatoksin gelişimi için gerekecek süreyi ortadan kaldırmak olacaktır. bu nedenle de hızlı kurutma sağlayabilmek için modern kurutma fabrikaları kurmak, kurutma için gereken 10-15 günlük süreyi 3-4 güne indirmek gerekmektedir. Böylece de daha birinci günün sonunda aflatoksin yapan küfün gelişmesi için gereken nem miktarının altına düşülmüş olunur.
Diğer önlemlerden bazıları ise, biberi ikiye üçe parçalayarak çekirdek evini çıkararak kurutma, ülkemizde yapıldığı gibi toprak üzerinde kurutmaya son vererek temiz bir zemin üzerinde bu işi gerçekleştirme, güneş enerjisinden faydalanarak, hijyenik ortamlarda sera tipi kurutma, biber tarımı ile ilgili bilgilenme ve iyileştirme, biberlerin hasat sırasında zedelenmesini engelleme, kurutma sırasında biberleri ince tabaka halinde serme, işlenmiş ürünlerin aflatoksin oluşumuna engel olacak şekilde depolanması vs. şeklinde sayılabilir.
Ali Hikmet Eren 22 Aralık 2000-Hürriyet Gazetesi
Editörün notu
Özellikle küflenmiş bulgur, mısır, yer fıstığı, pirinç, buğday, fındık, pulbiber ve diğer yağlı tohumlarda üreyen küfler ve onların toksinleri (aflatoksin) kansere neden olabilmektedir.
Yüksek miktarda aflatoksin içeren gıdaları yiyenlerde karaciğer kanseri sık görülmektedir. 60’lı yıllarda süt tozu ile okullarda yapılan kampanyalar karaciğer kanserini artırdığı için terk edilmiştir (3-5).
İnsanlarda ve hayvanlarda yapılan çeşitli çalışmalarda diyetteki aflatoksin miktarlarının azaltılmasının DNA bozukluklarını ve dolayısıyla da kanser oranlarını azalttığı gösterilmiştir.
Güneydoğulular kaliteli ve sağlıklı kırmızı biberin nemsiz ortamda kurutulup, daha sonra da zeytin yağla yağlanarak saklanması gerektiğini söylemektedirler. Ayrıca kırmızı biberin topak topak olması ve küf kokması da iyi olmayan özellikleri. Emin olmak için siz yine de Güneydoğuluların alışveriş ettiği dükkânlardan alın kırmızıbiberinizi.
Aşağıdaki tedbirlerle kanserlerin en az üçte ikisi önlenebilir;
Aşağıdaki tedbirlerle kanserlerin en az üçte ikisi önlenebilir;
· Un ve şekerden kaçınarak insülin direncini yenin.
· Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı içeren ‘light’ hafif yiyecek ve içecek tüketmeyin.
· Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin. Taş devri diyetini uygulayın.
· Bol taze sebze ve meyve yiyin
· Yeterli omega-3 alın; ayçiçeği, mısır, soya, pamuk ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın. Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvani yağları (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yiyin.
· Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenin.
· Özgür dolaşan hayvanların etini ve yumurtasını yiyin.
· Pastörize sütlerden mümkün olduğunca kaçının. Kutu sütü tüketmeyin. Mümkünse manda sütü kullanın. Süt yerine süt ürünlerini (yoğurt, peynir) tercih edin.
· Günde iki diş sarımsak ve/veya 1 baş kuru soğan tüketin.
· Günde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin
· Yeşil ve siyah çay tüketin (şekersiz!)
· Streslerden uzak durun
· İyi uyuyun.
· Çevresel toksinlerden ve sigaradan uzak durun.
· D vitamini düzeylerinizi yükseltmek için dengeli bir şekilde güneşlenin ya da D vitamini takviyesi alın.
· Yeteri derecede egzersiz yapın
· Aşırı alkol kullanmayın
· İşlenmiş soya ürünü yemeyin.
· Yemekleri geleneksel yöntemler (buğulama, buharda pişirme) ile pişirin. Turbo fırınlar da kullanılabilir.
· Hızlı pişirme yöntemleri (mikrodalga gibi) besin kayıplarına yol açar; ayrıca kanserojen olabilirler.
· Daha çok toprak (güveç), cam ya da kalaylı bakır kapları tercih edin. Emaye ve çelik tencere daha sonraki tercihlerdir.
· Teflon ve alüminyum kaplar kullanmayın.
· Plastik ince bardaklarla sıcak meşrubat içmeyin,
· Yiyecekleri alüminyum folyo ile ısıtmayın.
· Metal takılmış çay poşetlerinden kaçının
-
Bal Ve Tarçinla Gelen şifa
Bal ve Tarçın karışımı birçok hastalığa iyi gelmektedir. Eski Yunan tıbbında olduğu kadar Ayurvedik tıpta da Bal, asırlarca hayati ilaç olarak kullanılmıştır. Bugünün bilim adamları birçok hastalıkların tedavisinde Balı çok etkili bir ilaç olarak kabul etmişlerdir. Bal her türlü hastalıkta herhangi bir yan etkiye sebep olmaksızın kullanılabilmektedir. Bugünün tıp ilmi, balın tatlı olmasına karşın doğru dozlarda alındığında şeker hastaları için tehlikeli olmadığını kabul etmektedir. Kanada da yayımlanan ünlü Weekly World News dergisinin 17 Ocak 1995 tarihli sayısında batılı araştırmacılar tarafından bal ve tarçınla tedavi edilen hastalıkların listesini yayınlamıştır.
ARTRİT
Bir kısım Balı 2 kısım ılık su içerisine koyup üzerine bir çay kaşığı toz Tarçın ilave ederek bir krem elde edilir. Bununla vücudun ağrıyan yerlerine masaj yapılır. 1-2 dakika içerisinde ağrının azaldığını göreceksiniz.
Artritli hastalar,bir bardak sıcak su içerisinde 2 kaşık Bal ve bir çay kaşığı toz Tarçını eritip sabah ,akşam alabilirler. Eğer düzenli olarak alırlarsa Kronik Artriti olan hastalar bile tedavi olabilirler.
Kopenhag Üniversitesinde yapılan bir araştırmada ;kahvaltıdan önce bir yemek kaşığı bal ve ½ çay kaşığı toz tarçını alan 200 hastadan 73 ü bir hafta içerisinde şifa bulmuşlar, geri kalan yürüyemeyen ve hareket edemiyen hastalar da bir ay içerisinde şifa bulmuşlardır.
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ
Hergün kullanılan bal ve tarçın bağışıklık sistemini kuvvetlendirir ve vücudu bakteri ve virus saldırılarına karşı korur.
Araştırmacılara göre bal, birçok vitamin ve büyük miktarda demir içermektedir. Balın düzenli kullanılması, akyuvarlar içerisindeki, bakteriler ve viruslarla savaşan, korpuskülleri de kuvvetlendirir.
DİŞ AĞRISI
Bir kaşık toz tarçın ve 5 tatlı kaşığı bal karışımı ağrıyan dişe tatbil edilir. Ağrı kesilene kadar günde üç defa tatbik edilir.
HAZIMSIZLIK VE GRİP
Toz tarçın 2 kaşık bal üzerine serpilip yemekten önce alındığında asit oluşumunu ve hazımsızlığı önler. İspanya da yapılan bir araştırmada bal içerisindeki bir maddenin grip mikroplarını öldürdüğü ve hastaları gripten koruduğu saptanmıştır.
İDRAR KESESİ ENFEKSİYONLARI
İki kaşık toz tarçın, bir tatlı kaşığı bal, ılık su içerisinde eritilip içilir. İdrar kesesindeki mikroorganizmalar üzerinde etkilidir.
KANSER
Japonya ve Avustralya da yapılan bir araştırmada, mide ve kemik kanserleri üzerinde başarılı olunmuştur. Bu tür kanserlere yakalanan hastalar günde bir kaşık bal ve bir kaşık tarçını bir ay süreyle günde üç defa almalıdırlar.
KALP HASTALIKLARI
Bal ve tarçınla bir karışım yap ve bunu her sabah kahvaltıda reçel veya marmelat yerine ekmek üzerine sür. Bu uygulama arterlerdeki kolesterolleri eriterek hastaları kalp krizinden korur. Bu uygulama ile, daha önce kalp krizi geçirmiş kişiler, ikinci krizden kilometrelerce uzakta olacaklardır.
Bu uygulamayı düzenli olarak yapan kişilerde solunum güçlüğü ortadan kalkacak ve kalp atışları kuvvetlenecektir.
KISIRLIK
Eski Yunan ve Ayurvedikler Balı, yıllardır, erkeklerin spermalarını kuvvetlendirmek için kullanmışlardır.
Eğer kudretsiz bir erkek düzenli olarak uyumadan önce 2 kaşık bal yerse problemleri çözülecektir.
Çin,Japon ve uzakdoğu ülkelerinde ,gebe kalamıyan ve uterusunu kuvvetlendirmek isteyen kadınlar asırlardır toz Tarçın kullanmaktadırlar
Gebe kalamayan kadınlar bir tutam toz Tarçın ve yarım tatlı kaşığı balı gün boyunca bir bir sakız üzerine koyup çiğnediklerinde tükürükle karışarak yavaş yavaş emilerek etkili olmaktadır.
KOLESTEROL
İki kaşık bal, üç tatlı kaşığı toz tarçın,450 gr. demlenmiş çay içerisinde eritilerek içildiğinde kan kolesterol seviyesi 2 saat içerisinde % 10 düşecektir. Artrit hastalarına tavsiye edilen kür de günde 3 defa kolesterol hastaları i,çin uygulanabilir.
Adı geçen dergideki bilgilere göre günlük gıda ile alınan bal bile kolesterolün düşmesine yardımcı olabilir.
MİDE AĞRILARI
Bal ve tarçın kürlerinin, mide ağrıları için olduğu kadar mide ülserleri için de yararlı olduğu saptanmıştır.
GAZ
Hindistan ve Japonyada yapılan araştırmalar Bal ve Tarçının midedeki gazı giderdiğini göstermiştir.
SAÇ DÖKÜLMESİ
Saçı dökülenlerle tepesi açılanlar sıcak zeytinyağı içerisine bir kaşık bal,bir tatlı kaşığı toz Tarçın ilacesiyle elde edilen krem banyodan önce başa sürülür ve taklaşık 15 dakika bekledikten sonra yıkanır.
5 dakikalık bir uygulama dahi etkili olabilir.
SİVİLCELER VE DERİ
3 kısım bal, 1 kısım Tarçın ile bir krem yapılır. Bu krem uykudan önce sivilceler üzerine sürülür. Sabahleyin ılık su ile yıkanır.
Eğer 2 hafta süreyle her gün uygulanırsa sivilceleri kökünden çıkarır.
Egzama,mantar ve diğer deri enfeksiyonlarında eşit miktardaki Bal ve Tarçın karışımı uygulanır.
SOĞUK ALGINLIĞI
Bir kaşık ılıtılmış Bal,1/4 tatlı kaşığı toz tarçın günde üç defa yenir.
Bu uygulama birçok kronik öksürük,soğuk algınlığı ve sinüslerin temizlenmesi için de geçerlidir.
YAŞLILIK
Bal ve tarçınla hazırlanan çay,düzenli alındığında yaşlılık harabiyetini önler.
4 kaşık bal,1 kaşık toz Tarçın , 3 bardak su içerisinde kaynatılarak bir içecek hazırlanır. Günde 3-4 defa ¼ bardak miktarında içilir. Deriyi diri,taze ve yumşak tutar, yıpranmasını durdurur.
YORGUNLUK
Araştırmayı yapan Dr.Milton, bir bardak su içerisinde ½ kaşık bal ve biraz toz tarçının hergün kuşluk vakti ve vücut direncinin düşmeye başladığı takriben saat 15.00 te alındığında bir hafta içerisinde canlılığın arttığını tesbit etmiştir.
ZAYIFLAMA
Bir bardak su içerisine eşit miktarda bal ve tarçın konup kaynatılır. Hergün kahvaltıdan yarım saat önce aç karnına ve yatmadan önce içilir.
Düzenli uygulanırsa kilo verilir.
Ayrıca bu karışım düzenli olarak içildiğinde, yüksek kalorili diyet alınsa bile, vücutta yağın birikmesine engel olur