Abi Köroğlu bu göndermeyi kime yapmıştır sizce?
Yazdırılabilir Görünüm
Abi Köroğlu bu göndermeyi kime yapmıştır sizce?
Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim
Biz de soluk alıp vermedeyiz
Yani her insan gibi sevmekteyiz, sevilecek şeyleri
Mesela
Bir kırçiçeğini
Çimeni toprağı börtü böceği
Kurban bayramlarında kınalı koçları
Başları eloyası işlemeli yemeni ile kapalı
Bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı
Pencere kenarlarında oğullarını bekleyen anaları
Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim
Günün birinde resmi kayıtlara
Evraklara sicillere ve dosyalara geçtiyse de adımız
Fotoğrafımızın üstüne bir mühür basıldıysa da
Bir önden bir yandan göründüysek de sabıka
Kayıtlarında
Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim
Biz de soluk alıp vermedeyiz
Yani her insan gibi sevmekteyiz, sevilecek şeyleri
Nezarethaneleri bildiğimiz kadar
Koğuş raconlarını bildiğimiz kadar
İflah etmez mapusane türküleri söylediğimiz kadar
Güzel şeyleri de biliriz kardeşim
Bir yetimin başını okşamayı
Yolda kalmışa kapımızı açmayı
Sıcak tarhana çorbası kaşıklamayı
Ve gece yarısı ansızın sıkılan üç kurşunu
Bağrımızda karşılamayı
Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim
Ve her ne kadar sabah namazı vaktinde
İnatla çalınırsa da kapımız
Bir mintan bir picama altı
Apar topar götürülürsek de
Bilinmez bir yere
Üç damla yaş dökerse de
İki yaşındaki oğlum
Orda öyle aniden büyürse de
Göğsüne vurursa da yumruklarını anam
Ve babam bu da gelir bu da geçer evlat
Üzülme derse de
Komşular seyre durursa da
Kapı önlerinde
Ne yapmış derse de biri
Kim bilir ne yapmıştır
Derse diğeri ötekine
Yapmıştır ulan yapmıştır
Delikanlı değil mi yapmıştır
Diye bağırırsa da biri
Yine bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim
Biz de soluk alıp vermekteyiz
Yani her insan gibi
Sevmekteyiz sevilecek şeyleri
Kalbim ağrıyorsa da kardeşim
Gönlüm bulanıyorsa da
Tedirginsem kuşkuluysam
Kalın kitapların yazdığına bakarsan
Acaip suçluysam
Havada hıyanet kokusu
Dışarıda pis bir sıcak
Duvarlarda yazılar
Kalbimizde acılar varsa da
Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim
Mektubun geldi bugün haziran
Kimselere göstermediğin ak saçlarının kıvrımlarından
Haberin geldi
İki damla gözyaşın sarı kağıtta
Çok bakarsın yağmur yağan da
Islak ve buğulu camların ardından bilirim
Bilirim, acı
Nasıl da topak olur oturur adam yüreğine
Ne var yani işte
İyiyim diyorum ya
İnan olsun iyiyim anne
İnsan gerçekten iyi oluyor, iyiyim dedikçe
Bak üzülme
Yazıyorum bir daha
N'olur üzülme
Üzülmüyor analar
Oğulları üzülme dedikçe
Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim
Biz de soluk alıp vermedeyiz
Yani her insan gibi sevmekteyiz, sevilecek şeyleri
Mesela
Bir kırçiçeğini
Çimeni toprağı börtü böceği
Kurban bayramlarında kınalı koçları
Başları eloyası işlemeli yemeni ile kapalı
Bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı
Pencere kenarlarında oğullarını bekleyen anaları..
İbrahim Sadri
cumali abi gerçekten güzel bi şiir saol paylaşım için ilk defa okuyorum ama çok güzel...
Mehmet, bu şiiri bir de Başbakanın ağzından dinle. Başbakanımız gerçekten çok güzel şiir okuyor. Zindandan Mehmet'e, Canım İstanbul ve diğerleri. Ama madem söz bu şiirden açılmış, aşağıdaki linkten bunu dinleyebilirsin...
http://www.rte.gen.tr/index.php?opti...id=4&Itemid=27
Subutay;Abi Köroğlu bu göndermeyi kime yapmıştır sizce?
Sevdili dostum kime olack zamne insanlarına.Selamlar
Yalnızım hep böle
Sensiz bir halde
Üzgün bir şekilde
Kırık bir kalple
Özledinmi sende?
Benim gibi böyle
Kanadı kırık kuş gibi
Buruk bir halde....
YALNIZIM...
yalnızım artık bu şehirde
sensiz tek başımayım
ıssız bir ada gibi yalnızım
bir garip hancı gibiyim
kimse dönüp bakmıyor yüzüme
yalnızım artık bu şehirde
yalnızım artık bu şehirde
kimseye sesimi duyuramıyorum
artık hayatta yaşamak ne gerek
yalnızlıktan kimseye derdimi anlatamadım
insanlar dönüpte yüzüme bakmaz oldu
yalnızım artık bu şehirde
cumali ellerine saglık kardeşim, cok güzel bir şiirdi tşk
cumali bu şiir çok hoşuma gitti.emeğine sağlık.umarım devamı gelir..
BİR AŞK DEĞİYOR
Kapına biri gül bırakıyor tanımadığın
Trafik birden açılıyor
Köprüden geçişte para almıyor gişedeki kadın
Bi o kadar yakışıyor üstüne siyah kazağın
Menekşe tutuyor köşe başında yalnızlığın
Kara KartaLLar hep senin için kazanıyor
Ne de güzel geliyor insana sırtından vurulması insanın
Oğlum sana bir aşk değiyor
Bi yerinden bakınca nede keyifli hayat
Bi yerinden bakınca rahat
Oğlum sana bir aşk değiyor
Bundan sonrası tufan, talan, fırtına, bora, kar
Aşık-ı mecnun sensin mecnun'un ancak adı var
Oğlum sana bir aşk değiyor
Oğlum seni bir aşk sarıyor
İBRAHİM SADRİ
GURBET
Dağda dolaşırken yakma kandili,
Fersiz gözlerimi dağlama gurbet!
Ne söylemez, akan suların dili,
Sessizlik içinde çağlama gurbet!
Titrek parmağınla tutup tığını.
Alnıma işleme kırışığını
Duvarda, emerek mum ışığını,
Bir veremli rengi bağlama gurbet
Gül büyütenlere mahsus hevesle,
Renk dertlerimi gözümde besle!
Yalnız, annem gibi, o ılık sesle,
İçimde dövünüp ağlama gurbet!..
NECİP FAZIL KISAKÜREK
Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dair
``Telgrafın tellerini kurşunlamalı’’
Öyle değildi bu türkü bilirim
Bir de içime
-Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-
Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
Bazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen
Haberler bilirim mektuplar bilirim.
Gamdan dağlar kurmalıyım
Kayaları kelimeler olan
Kırk ikindi saymalıyım
Kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma
Saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından
Baştan ayağa ıslanmalıyım
Gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım.
İçimde kaynayan bir mahşer var
Bu mahşer birde annelerinin kalbinde kaynar
Çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde
Ya da çamaşır sererken bahçelerinde
Birden alıverirler kara haberini
Okul dönüşü bir trafik kazasında
Can veren oğullarının.
Bir de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim
Bir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş
Bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine
Karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin
Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan
Ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde
Örneğin Hint Okyanusu gibi derin
İsyanın kapkara sularına dalan.
Nice akşamlar bilirim ki
Karanlığını
Bir millet hastanesinde
Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda
Başını kalorifer borularına gömmüş
Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden
Haber sormaya korkan
Genç kızların yüreğinden almıştır.
Bir de baharlar bilirim
Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği
Anadolu bozkırlarında
İstanbul’dan çıkıp Diyarbekir’e doğru
Tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
Cesur otobüs pencerelerinden
Bilinçsiz bir baş kayması ile görülen
Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında
Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.
Yazlar bilirim memleketime özgü
Yiğit köy delikanlılarının
İncir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları
Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan
Üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan
Diğeri kan ter içinde yayla yollarında
Mavzerinin demirini alnına dayamış
Yüreği susuzluktan bunalan
İçinden mahpushane çeşmeleri akan
Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp
Apansız silahına davranan
Nice delikanlıların figüranlık yaptığı
Yazlar bilirim memleketime özgü
Güzler bilirim ülkeme dair
Karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir
Kalakalmış bir kıyıda melül ve tenha
Kalbim gibi
Kaybolmuş daracık ceplerinde elleri
Titreyen kenar mahalle çocukları
Bir sıcak somun için, yalın kat bir don için
Dökülürler bulvarlara yapraklar gibi.
Kadınlar bilirim ülkeme ait
Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak
Göğüsleri Çukurova gibi münbit
Dağ gibi otururlar evlerinde
Limanlar gemileri nasıl beklerse
Öyle beklerler erkeklerini
Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.
İsyan şiirleri bilirim sonra
Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
Harfler harp düzeni almıştır mısralarında
Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
Kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda
Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.
Müslüman yürekler bilirim daha
Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet
Eller bilirim haşin hoyrat mert
Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır
Her kırışığı sorulacak bir hesabı
Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.
Bütün bunların üstüne
Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim
Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim
Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli
Adın kurtuluştur ama söylememeliyim
Can kuşum, umudum, canım sevgilim.
Erdem Beyazit
http://www.videokliplerim.com/videok...idiyorsun.html
GİDİYORSUN
Demek şimdi gidiyorsun;
Yazdığımız son şiir öyle yarım kalacak!
Demek şimdi gidiyorsun;Kuşlarımız acıkacak,saksılarımız artık sulanmayacak!
Demek öykümüzü bir ruj lekesi gibi yapıştırıp
aynanın sahtekâr yüzüne
-Oy benim yaralım-
Demek şimdi gidiyorsun;
Beni böyle toz gibi dağıtıp merdivenlern dibine!
Her şey tamam diyorsun,git...
Beni viran bir şehir gibi terket...
Haydi git!
Dışarısı ispiyon...Dışarısı ihanet...
Seni bir gören olmasın,dikkat et!..
Dostlukmuş...ölüme yürümekmiş...
Üstüne titremekmiş...vefaymış!..
Aşk dediğin,zavallı bir kapıyı duvara çarpıp
Çıkıncaya kadarmış!..
Bana komaz deyip
Sancını bir kilo rakıya gömsen de gece yarıları,
-Oy benim yaralım-
Asıl sancı,uyandığında
Bütün odaları boş görünce koyarmış!.
Gitmek istiyorsun,git...
Bir savaşçı asla vedalaşmaz!
Durma git!
Dışarısı dinamit...dışarısı enkaz!
Şunu cbine koy,ne olur ne olmaz..
Eylül mağdurlarıydık,kimsemiz yoktu,
Yaralarımız aman vermiyordu canımıza..
Kimseye kıymamıştık oysa,masumduk..
Rahatsız ediyordu bizi bu yalancı tarih!
Yırtılan bir pankart gibi
Şehirlerin ortasına çığ düşürdüyse öfkemiz;
-Oy benim yaralım-
En az bir karıncanın yüreği kadar
Namuslu ve çalışkandı ellerimiz!
Artık bitti diyorsun,git..
Kırılsın kapı-çerçeve,kırılsın bu cam..
Sorma git!
Dışarısı panik..dışarısı izdiham!
Biliyorum,seni vuracaklar bu akşam...
Ne çok fire verdik üstüste..
Ne çok arkadaş yitirdik bu tozlu yolculukta..
Kimliği tespit edilmemiş,
Ne çok ceset vurdu zeytin güzeli akşamlarımıza!
Büyük ütopyalar ve büyük dağlar gibi
İçerden çürümüşüz meğerse...
-Oy benim yaralım-
Her gelen ölüm yazmış,
Her giden ayrılık işlemiş bu talihsiz gergefimize...
Kendini arıyorsun,git..
Aptal bir hayat kur,içinde beni barındırmayan
Kalma git..
Dışarısı barut..dışarısı gardiyan!
Yine bir tek ben olurum sana parçalanan..
Demek şimdi gidiyorsun;
Sonunda bizi de çökertiyor bu kancık zelzele!
Demek şimdi gidiyorsun;
Yıkılan bir duvar gibi;ömrüme devrile devrile..
Demek mecburi istikametlerin,
Ayrılığı gösteren o adaletsiz kavşağında
-Oy benim yaralım-maralım
Demek şimdi gidiyorsun,
Ve bana bir tek secenek kalıyor:güle güle!
Beni öldürüyorsun,git..
Kalmasın sende kahrım,kalmasın derdim
Bakma git
Kafamı yumruklayıp ardınsıra ağlarsam namerdim...
YUSUF HAYALOĞLU
Gidiyorum../..kendime
puslu bir sabah ayazını peşimden sürükleyerek gidiyorum.
yalnızlığımı köhne bir sandalın sahipsiz sürüklenişine bırakırken,
hüznüm ardından ağlıyordu
alışkanlığından vazgeçen bir tiryaki gibi sıkıp yumruklarımı,
arkama dönüp bakmadan gidiyorum..
sahibi olmadığım ama üzerime zorla giydirilen,
bir beden büyük bütün kaçışları ihtiyacı olanlara bırakacaktım,
vicdanım el vermedi
usulca soyundum
ve sahiplerine geri verilmek üzere bir kenara bıraktım hepsini,
gidiyorum..
umudum küçük bir kız çocuğu,
el sallayarak çağırıyor beni uzaklardan
ısrar etmeyeceksin kalmam için ama hani olur ya, yine de etme yapamadığım tek şeydi baharda kardelen yetiştirmek
sen onu istedin, mahcup oldu yüreğim,
gidiyorum..
oysa benim de hayallerim vardı;
dans edecektim yağmurda,
sonbahar’a vedaları değil gülüşleri yapıştıracaktım,
çiçekler alacaktım olur olmadık zamanlarda
fazla geldi çıplak elle çizdiğim resim tuvaline
konuşturma beni giderayak
çünkü ödünç aldım suskunluk adını verdiğin silahını,
gidiyorum..
eskiden olsa eteğimi çekiştirip beni kandırırdı içimdeki çocuk,
üzüleceğimi bile bile
gözlerine buzdan sarkıtları sen mi yerleştirdin..?
ki artık ağlayamıyor bile
onu bu kurak, duygusuz ve yeşili az topraklarda,
her şey iyi olacak gibi asılsız vaatlerle büyütüp,
hayata kazandırmam olanaksız
o çok sevdiğin korkularını,
her mevsime açık pencerenden içeriye bırakarak,
içimdeki her şeyden habersiz çocukluğumu yanıma alarak gidiyorum..
sen bir bedenle sevişmek istedin,
bense yüreğinle ve beyninle ve gözlerinle
adımlarımızın uyumsuz olduğunu neden hemen kabullenemedim diye kırılarak kendime,
gidiyorum..
şimdi notaları sahipsiz ve öksüz kalmış yarım bir şarkıdır sevmek
canımı daha fazla acıtamayacağını bilmek,
biraz olsun mutlu ediyor beni
sürüklenmiyorum dikkat et,
gidiyorum..
sessizce ve hiçbir şey yaşamamış gibi
bir süre sonra denize ulaşıp,
korunaklı seyir defterimin ilk sayfasına taze ve diri umutlar işleyeceğim
yüreğimi çıkartıp her şeyiyle masaya dökerken,
senden daha cesur olduğum için utanma sakın
bu cesaret,
çocukların masum dualarından çaldığım inatçı bir bekleyişti sadece
bana balonlar alabilecek kadar yürekli bir sevgiyi,
korkularıma rağmen başım dik karşılayacağıma dair söz vererek gidiyorum..
bir bedeni değil, bir yüreği özlediğin vakit,
umarım zamanın olur güneşin doğuşunu huzurla izlemek için
bana ait olan ve olmayan,
bütün soruları ve cevapları ardımda bırakarak gidiyorum..
az kullanılmış ve bayandan bir sevda bırakıyorum sana
yolun açık olsun..Pelin Onay
http://en.sevenload.com/videos/sJ9oU...icek-act-zaman
IHLAMURLAR ÇİÇEK AÇTIĞI ZAMAN
Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırırsa beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.
Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.
Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadîm Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Bahattin Karakoç
UMUT
Bir gün hevesi kırıldı tüm sevgilerin
Arkasını döndü tüm güzellikler
Yalnızlık olabildiğince açtı kucağını
Anlamsızdı şimdi tınısı tüm ezgilerin
Aydınlık hep erteledi güzel yüzünü
Anlamsızlaştı, bitmez oldu geceler
Kader olamaz tabi bu ertelemeler
Sıkı sıkı tutmalı sevgilerin özünü
Çare olacaksa sabır, en hası bizdedir
Yalnızlık kızılcık şerbeti olsa içilir
Sevilir, ömürde bir güzel sevilir
Umut varsa sevgili, ömür boyu beklenir…
MAHSÛN (14 Mart 2009 Cumartesi)
Teşekkürler Mahsuni...
İbrahim Sadri sesLendiriyor, iyi dinlemeler...
http://www.deringeyik.com/mp3dinle/i...-actigi-zaman/
GİTME
"Gitme ne olur
Gözlerimi saklayacak başka yüz bulamam
Hangi yitik mevsimin kırılmış dalıyım ben
Hangi kayıp bomba kulaklarımda uğuldayan
Her çağda aynı mı yaşanmalı sevda dediğin
Neydi o namlı masal sevdalılarını kovalayan
Her asrın Don Kişot'u olur da
Yel değirmenleri değişir belki
Sevdanın değişkeni olmaz fakat
Ferhat'tı, Mecnun'du, Tahir'di ve Şairdi
Benim bütün ütopyalarım sende birleşiyor
Koca bir yanardağ gibi duruyorsun karşımda
Nuh'un gemisi senin lavlarından taşınıyor
Bitmiş tüm zamanlar, yel değirmenlerine çarpıp rüzgar parçalıyor
"Kızıl bir kısrakla geçiyorum mayın tarlalarını
Spartaküs oluyorum durduk yere
Kamçılıyorum öfkemi
Asırlarca geçiyorum zaman tünelini
Karşıma yüzün çıkıyor
Sığınıyorum
Bir kum saati gibi işliyor duygu denizim
Doldukça boşalan
Çoğaldıkça eksilen tanelerle uğraşıyorum
En bilinmedik dehlizlerde dolaşıyorum sana yakın olabilmek için
'Sana! diyorum
Sana kaçarım ama
Senden kaçamam
'Bu yüzyıla aitim ben' diyorsun
'Seninle uğraşamam'
Ve patlayıveriyor beynimde zamanlanmış bütün bombalar
Dağılıyorum evrenin milyonlarca köşesine
Her hücrem seni arıyor
Her hücrem seni bağırıyor
Her hücrem seni soluyor
Yoksun
Derken kirpiklerinde buluyorum kendimi
Demir parmaklıklar gibi kirpiklerin
Almış saklamışlar beni daha ne olsun
Gözlerinden daha emin korunak nerde olsun
Artık ağlayamam,
Ağlayamam artık,
Ağlayamam...
Gitme ne olur
Yüzümü saklayacak başka göz bulamam"
M.Sarı
SEN VE BEN
Bir akşam
Ansızın geleceğim rüyalarına
Veda ederken yaşadıklarıma
Sele çalınacak hayaller
Yıldızlar dereceğim saçlarına
Şehla bakışlarınla ağlayacak
Gölgene sarılarak uyuyacağım
Hüzne çalınca bütün sevmeler
Aşiyanıma seyre dalacağım
/...Ayarı kaçmış hüzün kokar saatler
Akrep sen
Yelkovan ben.../
Bir akşam
Üşüyen ellerimle dokunup ruhuna
Mehtaba yelken açacağım
Usulca mırıldanırken şarkımızı
Cemalini seyre dalacağım
Kelebekler dokunacak tenine
Dudaklarında sessiz bir _ben_ olacağım
Aşkı çalacak bütün zamanlar
Bir es kadar diyez çalacağım
/...tınısı kaybolmuş bir çifte sazdır yüreğim....
Keman sen
Mızrap ben.../
Bir akşam
Ansızın kaybolacak kederler
Istırabı mahşere kadar kovacağım
Gülşene saracağım saçlarını
Gölgende hıçkırarak ağlayacağım
Ruhunun kıyısında bulacağım huzur
Okyanus gibi sana kabaracağım
Nefesi kesilmiş acemi yağmurun altında
Yüreğinin içinde kendimi bulacağım
/...Denizin altında saklanmış hayallerimsin
Med sen
Cezir ben.../
Zekeriya Efiloğlu
Gaziantep
23.2.2009
SEVDA SOKAĞI
ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
geceler hiç bitmiyor ben hiç uyumuyorum
gecenin efkarı iniyor perde perde
sevdanın hayali vuruyor arada bir içime
ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
hani su perdelerinde mavi kus resimleri olan
ali bakkalın hemen yanında 17 numara
o kırgın hayatin tam ortasında
hani duvarlarında hala yazılar olan o sokakta
biri gurbetin ,biri ihanetin,
biride seni böyle sevmenin hikayesi
sevdanın cami bana bakıyor ben cama
ve bak sen su seren cama
pencere önünde menekşeler ,hatmiler
bide gece sefası ,bide haytalığı adamın
abi bide sevdanın hayali vuruyor arada içime
iyi oluyor diyorum bu sana iyi oluyor
arada bir arkadaşlar geliyor laflıyoruz ordan burdan
anlarsın ya güzel abim
iç cebimde bir umut doğuyor
bide nerden bulduysam resmi sevdanın
resimde sevda inadına gülüyor
sevdam gayri resmi bilmekteyim
gel ki benim abim
birazda üstümüzde macera güzel duruyor
yani yakışıyor adama yakışıklı bir sevda
hayat haybeye vurmuyor yüzümüze belasını
hayat sokağımızda bir kehribar tespih gibi
dokuyor tanelerini takır takır yüzümüze
ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
geceler hiç bitmiyor ben hiç uyumuyorum
ağzımda fiyakalı bir islik
zulamda ağır yarası sevdanın
ali bakkalın çırağı metin anlıyor halinden insanin
metin nedir senin niyetin
kap bakalım abine bir taze ekmek biraz zeytin
bu aksam yine odamda efkar var
anlarsın ya metin adamın halinden adam anlar
İbrahim Sadri
http://www.umutfm.com/izle.php?id=5893
Tohdur Beğ
Avrat yeğin sayrı, benim karnım aç,
Keyf için gelmedik bura tohdur beğ.
Fukara harcından yaz da bir ilaç,
Olsun derdimize çare tohdur beğ.
Tama vatandaşık, gardaşık tama...
Bunca pahılm’olur adam adama?
Geldik ta sabahtan, kaldık akşama,
Yarına mümkün mü sıra tohdur beğ?
Yedi baş horanta yıkık hânede..
Tüm kazancım bini bulmaz senede;
Yüz pangunut helâl olsun gene de;
Ben nereyim, beşyüz nere tohdur beğ?
Tek kaşıkla çorba içer dördümüz..
Kul başından ırak ola derdimiz.
Senden, benden esker ister ordumuz.
Candan da mı yeğdir para tohdur beğ?
Dert-belâ tebelleş oldu başıma,
Her gece tahsildar girer düşüme...
Beni mahcup etme can yoldaşıma,
Erkeklik öldü mü bre tohdur beğ?
Büyük oğlan esker, öteki çırak,
Han için param yok, oteli bırak...
Mevsim kış, yollar sarp, köy hayli ırak;
Bir değil, beş değil yara tohdur beğ.
Memur gelir karşılarsın köşeden,
Zengin gelir kırılırsın neşeden.
Öte kaçma bizim garip Eşe’den,
Bakıp boynundaki kire tohdur beğ.
Hemi Müslümanım, insanım hemi;
Hâlimi arzettim darılma e mi?
İçinde mangır yok, gördün kesemi;
Bir de ceplerimi ara tohdur beğ.
Daha sayayım mı? Noksan mı daha?
Yalvara yalvara tükendim aha..
Bu yüzle mi çıkacaksın ALLAH’a?
Vallahi yanarsın nara tohdur beğ.
Abdurrahim Karakoç
HEPİMİZ BU YURDUN EVLATLARIYIZ
Bu nasıl kavgalar çirkin döğüşler
Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız
Yolumuza engel olur bu işler
Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız
Birleşiriz bir bayrağın altında
Biz Türklerin ikilik yok aslında
Yanar tutuşuruz vatan aşkında
Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız
Hedef alıp dövüştüğün kardeşin
Seni yaralıyor attığın taşın
Topluma zararlı yersiz savaşın
Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız
Herkes ilim deryasında yüzüyor
Çıkmış ayın çevresinde geziyor
Yazık bize yollarımız uzuyor
Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız
Kitaplar yazılmış nasihat dolu
Birlikte güçlenir gençliğin kolu
Gençliğe emanet Atatürk yolu
Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız
Söyler Veysel sözlerinden vazgeçmez
Bulanık çeşmeden kimse su içmez
Ganadı olmasa kuşlar da uçmaz
Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız
AŞIK VEYSEL
GİDİYORUM
Ben gidiyorum
Sana bütün dünyayı bırakıyorum
Her şeyden vazgeçiyorum
Senden değil
Dünya sana dar gelir, biliyorum
Yanıma seni de bekliyorum…
Ben gidiyorum
Bütün sevgilerimi yarım bırakarak
Masanın üstündeki bütün şiirleri
Senin sevdanı değil
O dünya dar gelir bana
Sevdamızı yanımda götürüyorum…
Ben gidiyorum
Herkeslere veda ediyorum
Sana değil
Güzel kokulu reyhanları
Toprağıma eksinler istiyorum
Ben gidiyorum
Canımın yarısını
Burada bırakıyorum…
MAHSÛN (15 Mart 2009 Pazar)
GEL
Ey benim tarçın kokulu yârim
Kömür gözlerinde kaybolmuştu benliğim
Ellerine baktım mı memleketim
Saçlarında Türkiye’mi sezerdim…
Ey benim tarçın kokulu yârim
Güneşin doğuşu idi seni görüşüm
Ezgilerim, sana duyulan özlemim
Sen, en güzel türkülerim…
Ey benim tarçın kokulu yârim
Firkate mahal vermeden gel
Vuslatı, vuslatı yakın et de gel
Sebebim olmadan, tez elden gel
Ey benim tarçın kokulu yârim…
MAHSÛN (15 Mart 2009 Pazar)
sondan önceki kalenin yıkılışı
içimde sakladığım birçok sözümle
kendime dönerek özümle gidiyorum
geçmişten bu güne bütün izimle
sessiz sedasız bir çözümle gidiyorum
darmadağın oldu billur duygular
şüphe zındanında öldü saygılar
benden miras kalan bütün kaygılar
sonlar, nihayetler, sızımla gidiyorum
şaşırdım, bazen ayları şaşı geçirdim
görüp duymadığım işi geçirdim
gayrı geride kaldı, kışı geçirdim
önüm bahar aldı yazımla gidiyorum
çok yoruldum biraz durmam gerekli
kendime sorular sormam gerekli
zaman tamam, taslak hazır, vermem gerekli
hayata hazırladığım tezimle gidiyorum
cengiz kılıçparlar
şiirleriniz cok güzel olmus arkadaslar tebrikler...
Yalnız(ca) sitem
çığlığım boğazımı kesti, kana(ya) madım
-de halindeyim acıların
her şeye susuyorum artık
susuzluğum dilimin ucu, kemiksiz
ölümlerden ölüm beğendim, üzerime olmadı
zor günler için sakladığım bir intihar vardı cebimde
çıkarttım baktım, kurtlanmış
sebebi var elbet bu gözyaşlarının
anlamaya çalışmayın, anlayın
bir ressamın tuvalinden düştüm
hiçbir renk kurtaramadı beni
beyazlar giymiş bir duygunun içinde,
ismim sırdır artık
- bir kaç ince sızım var, görüşlerinize hazırdır üstadım
ne istediğini bilen sevdalarım olmadı hiç
büyük kavuşmalarımda
hep küçük özlemleri sevdim
küçük sarılmaları
küçük bekleyişleri
büyüklerini sevecek kadar zaman verilmedi
arzularıma haber saldım, gelmediler
nerede unuttum ateşli bedenimin alfabesini..?
hangi ketum dil yaladı geçti haykırışlarımı..?
size bir sır vereceğim,
galiba (d) üşüyorum
Pelin Onay
abi şiiriniz güzelmiş uzun zaman sonra sizi burada paylaşım yaparken görmek çok güzel...
Antep nedir bilene gönül veresim gelir,
Antebi sevmeyene, sersem diyesim gelir;
Köyleri, Baspinari, Kavakligi, sahreyi
Eski güzel günleri nasil göresim gelir.
Beyti yagli kahke var, zenginde tuzluca var,
Zembildeki darilar sicak sicak kokarlar;
Yildizli gecesinde saz sesleri duyarsin,
Anason ve kebapla hülyalara dalarsin.
Etli firik pilavi, yaninda yufka ekmek,
Lokma yaparak yemek, Antebi sevmek demek;
Çig küfte, lahmacun zevkini almak için
Eşki salata yiyip, ayrani içmek gerek.
Bir an evvel bitmeli Gaziantep hasreti,
Yemeli dolmasini, bir balcan bir de eti;
Çok hararet verirse sayet ilik baklava
Bekliyor köpügüyle soguk meyan serbeti.
Antep nedir bilene gönül veresim gelir,
Antebi sevmeyene sersem diyesim gelir;
Köyleri, Baspinari, Kavakligi, sahreyi
Eski güzel günleri nasil göresim gelir.
bahar'ın Kadınları (Masal)
Bak bir varmış bir yokmuş… Minnacık bir Bahar varmış.
Bahar yüzlüymüş, Bahar bebek, gül gamzeli, küçük bebek.
El bebek gül bebek, sana kim bakacak bebek?
Haber salınmış her yere, Fatma talip olmuş Bahara,
Gülünce gözleri gülermiş, al yanaklı Fatma’nın
Olmayınca çocukları, ayrılmış kocasından.
Bağrına basmış Baharı, doğmamış çocukları yerine.
Masal bu ya ey dostlar,
Bir gün bir kısmet çıkmış Fatma’ya, evlendirmişler alel acele.
Fatma gelin olanda, bizim Bahar yalnız kalanda.
Sil baştan haber salınmış her yere.
Firdevs hanımla anlaşılmış bu kere.
Memede Bebesi varmış Firdevs’in, ekmek parası işte.
Söz vermiş üstelik bir kere bakacak Bahara.
Ah! Firdevs uykusuz Firdevs!
Gece çocuk uyutmaz, gündüz Bahar yatırmaz.
Günler böyle akıp giderken, uykuya dalmış Firdevs birden.
Bahar yüzlüm çok ağlamış, bizim kadın duymamış.
Bir de annesi gelmez mi aniden, Firdevse yol görünmüş hepten.
Bunu duyan Pınarım teyze, koşmuş gelmiş, dayanamamış bahar yüzlüye:
Ah teyzem, can teyzem, kimlere kaldın gül teyzem,
Bırakır mıyım seni ben sararım sarmalarım, ederim teslim yeni gelene.
Bakarım Bahara demiş Devlet, yayılmış yerleşmiş eve.
Kocaman elleri, kalın dudaklarıyla dev gibiymiş Devlet,
Doksan kiloluk bedeni, taşıyamıyormuş kendini.
Kalınmış sesi üstelik bağırınca korkmuş bizim Baharcık.
Türkan demiş ben geleyim. Ağlatmam severim, olurum ablası bebeğin.
Gel bakalım Türkan demişler, deneyelim seni de, olmazsa eğer bakarız çaresine.
Yollanmış Türkan da üç ay içinde.
Türkan gitmiş, Selma gelmiş, Selma gitmiş, Elif Gelmiş
Günler, günleri, aylar ayları kovalamış, böylece aradan tam üç yıl geçmiş.
Bahar yüzlüm, gül gamzelim büyümüş.
Üç yılda otuz kadın gelmiş gitmiş. Bizim Bahar kadınları eskitmiş.
Pınar Atay 30.4.2008 Gaziantep
Kadının birini dul kalmış oglu aney evlenecenmi? diye sorunca.Kadın Ah! oglum ah! Zavalı anan koca yüzümü gördü aha sayayım demiş,başlamış saymaya;
Beş beş beş daha
İki molla bir şeyh taha
hasan hüseyin kır veli
beşde bunlardan evelli
demiş ve dizine vurup zavallı anan koca yüzümü gördü deyip
şiir olarak anlatmış.
Volkan Konak - Ayşem
ayisem ineklerun hep karabas karabas
gelir misun benumla yaylalara arkadas
ayiseme yan gozle kimseler bakmayacak
o yaylaya cikmadan cicekler acmayacak
giyin kusan ayisem gel gec bizum koylerden
bakacagum pesune utanirum ellerden
atun benu atese cayir cayir yanayim
koyun benu mezara ayisemle uyuyayim
siir:
evet aysem, memleketler icinde bir guzel memlekettir
turkiye'm. ve memleketimizde kadin olmak zor zanaat bilirim.
sen gittikten sonra degisen pek sey yok buralarda, yine
rahsan var yine suleyman var ve yine orumcek beyinler...
ablam kizina senin adini verdi,seslenmeye dayanamam.ama
sen olume yan, yan da uyan,uyan da guldugunu bestelerime
isleyeyim kadinim... ha! bu arada unutmadan, bu sene de
sampiyonluga oynuyoruz ama sen olume yan, yan da uyan,uyan
da guldugunu bestelerime isleyeyim kadinim...kadinim...
Şarkıya ait link: http://video.eksenim.mynet.com/peres..._aysem/207855/
blackcat:cok guzel ellerine saglik
Sussam Yalnızlık,Konuşsam Ayrılık…
Yıkılmış ve geç kalınmış viraneleriz.
Şimdi ne senin gözlerinde haranın suya hasret yangınları var
Ne de benim gözlerimde şiir…
Yaz dedin, oysa kışlar yaşıyorum her mevsim
Açmak üzereyken papatyalar yeni karlar yağıyor üzerine
Üşüyorum…
Evet hala üşüyor ellerim..
Hüzün kapımızı çalalı beri bin günü aştı
Bin ömür, bin soluk, bin yıkılış yaşadım
Ömrünün arka sayfalarında altı çizilmiş satırlarımı okumaya başladım
Sığınışlarını, susuşlarını ve haykırışlarını işittim maviadadan
Korunaklı bir liman olamadım sana
Ve arkama bakmadan giderken
Haykırışlarını duymamak için kapattım yüreğimin kulaklarını
Şimdi, bin ömür geçmiş ömrümden
Ben bir rüyadan uyanmak istercesine çırpınıyorum
Hani zaman ilacı olurdu her şeyin?
Hani zamana bırakmalıydık?
Atalar yine yanıldı…
Bir günün sonunda binlerce tükenişle ölürken ben
Zaman zehrini içerken yudum yudum
Artık bitsin istiyorum ataların ilaç dedikleri yoksuzluğun..
Bitsin…
Bitmezlerin bilincinde diyorum diye
Yıkılmış ve geç kalınmış viraneleriz.
Şimdi ne senin gözlerinde haranın suya hasret yangınları var
Ne de benim gözlerimde şiir…
Şimdi kendini yok edişlerini dinliyorum
Susuyorum…
Susuşlarımın öznesi sen oluyorsun hep
Şehrine gidiyorum…
Yokluğun açıyor kapıları
Yıkılan şehirlerarası bir otobüs terminalinde ayak izlerimiz duruyor
Hala haklısın
Kokun sinmiş soğuk duvarlarına şehrin
Herkesin gözünde seni arıyorum
Yoksun…
Yokluğunu salıp gitmişsin
Gidişle bırakıldığın bu kentte…
Susuşlarına bile yandığım soğuk dağlarımın eşkıyası
Bağışlama dilemiyorum, gel demiyorum, sev demiyorum
Haykırışların yankılanıp boşlukta kaybolmadı bilesin
Sığındığın maviadada yaktığın ateşi görüp
Yanaştırabilirsem gemilerimi
Tutacağım ellerinden…
Şimdi yanıyorum, kanıyorum
ve yıkılışların altında tekrar eziliyor bedenim
geç kalınmış bir soluk mu bir günün sonunda
yoksa çaresizliklerimin son çırpınışları mı bilmiyorum
kayıp adresten yazıyorum son kez
sussam yalnızlık, konuşsam ayrılık
dönsem yıkılış, dönmesem yokoluş...
şimdi ben susuyorum, yalnızlığa talip
sende sus bana
sus ki, bir daha ölmeyeyim…
Kahraman Tazeoğlu
yavaş yavaş eriyor mum
zaman eriyor yavaş yavaş
duvarlar yine suskun
ılık ılık yudumluyor geceyi
arta kalmış bir gençlik deminde saat
penceremden ötesi beyaz
ötesi kar
içeride yılgın düşler kıvrılıyor yatağımda
sen düşüyorsun parça parça
susuyorum
bir şimşek öpüyor penceremi
hışmını bırakıyor kindar
hayal meyal
ömür saydığım adın yazılı takvimler
yavaş yavaş eriyor mum
ne de küçük parçalara ayrlıyor insan
kayboluyor tüm resimler yastığımda
ağır adımlarla uykuya yürürken gözlerim
kayboluyor umut mum alevinde
ben yine de seni çiziyorum tavana
bahar varmış elinde
gözlerinde yaprak açmış sevda
ben yine de seni yazıyorum
kalem kalem kağıt kağıt
gel artık
bu yabancı geceyi dağıt.