-Yise yidi derler, giyse giydi...
Yazdırılabilir Görünüm
-Yise yidi derler, giyse giydi...
Madem kalktı: Midem Bulandı
Sevgili Cumali, Nizipliler eş anlamlı olarak 'safrası oynamış', ''Safrası kalkmış'ı da kullanırlar.
Teşekkürler Kemal abi...
Küller Başıma...
Ömer Asım Aksoy'un
'Gaziantep Ağzı'
adlı kitabından derlenmiştir.
Gaziantep Ağzından Örnek Sözler
Aba altından değnek göstermek.
Üstü kapalı sözlerle korku vermek, karşısındakine büyük bir zarar vereceğini dolaylı olarak anlatmak.
Abaza kâât, şeşhane möhür. (Abaza kağıt)
Güzel kağıt üzerinde gösterişli mühür.
Acıdan garnı gurlar, başında nergis parlar. (Acıdan karnı gurlar)
Fakir olduğu halde süste ve lükste zenginlerden geri kalmayan kimseler hakkında.
Adı gulaana değmiş.
Şöhreti etrafa yayılmış.
Ağır canlı.
Hantal, hareketi ağır ve yavaş.
Ağzında ayran durmaz olmak.
Çok bitkin bir hale gelmek.
Ağzını döşürmek.
Terbiyeye uymayan sözler söylemekten vazgeçmek.
Aklı yılık olmak / Aklı eksik olmak
Aklı az kaçıkça, tahtası eksik.
Alnına gün doğmak.
İyi bir güne kavuşmak, bahtı açılmak, istediğine erişmek.
Anamın aşı, tandırımın başı.
Burası yurdum yuvam, rahat ettiğim yerdir.
Ambel beter.
Daha ziyade, daha beter.
Baş aar, gulak saar. (Baş ağır, kulak sağır)
Konuşulanı işitmez, söyleneni anlamaz.
Bargın badaşık mı?
Kalbin ona mı bağlı? Ondan ayrılamaz mısın?
Başı göl, ayağı sel.
Başı boş istediği gibi gezip dolaşıyor.
Başına buturamak.
Kendi başını yemek için taşkınlık etmek, kudurmak.
Baş kahıncı
Bir kimsenin başkası tarafından “Vaktiyle sen şöyle yapmıştın” diye utandırılmasına ve rahatsız edilmesine sebep olan şey.
Beli berk olmak.
Güvenmek, emin olmak. Sonucu sağlam görmek.
Bıroh çağırmak.
Meydan okumak.
Bir dahra vakti, bir mahra vakti, Urum, Şam bir olur.
Bir budama zamanında, bir de üzüm kesme zamanında gece gündüz bir olur.
Bu yel böyle eser, bu yengeç de böyle kısarsa…
Zaman ve ahval böyle fena ve aksi gittikçe…
Canı teze.
Az ağrıya, küçük sıkıntıya şakaya dayanamayan.
Cenah geçinmek.
Zıt gitmek, geçinemeyip çekişmek.
Cin cücüğü gibi çığırmak.
Çocukların ince ve yüksek sesle bağırması.
Çapıt çirişi mi ?
O kadar çabuk bitecek bir iş değil.
Çok görmüş, çoban oynatmış.
Çok bilmiş, feleğin çemberinden geçmiş, kurnaz, kalleş kimse.
Çirtim çirtim çirtinmek.
Çok süslenip püslenmek.
Dağ dayısı, tavşan ammisi. (tavşanın amcası)
Bildiği, gördüğü, akrabası çok.
Daldan eğme mi? Kökten sürme mi?
Sonradan mı bu hali kazanmıştır ? Yoksa önceden beri de böyle miydi ?
Direzin sökmek.
İki yer arasında devamlı gidip gelmek, mekik dokumak.
Düğüm çalmak.
Düğümlemek, düğüm yapmak.
Elden ayrıksı.
Elaleme benzemez şekilde.
Eli udumlu.
Eli hünerli, eli işe yatar yakışır.
Er günüzken.
Akşam karanlığı basmadan.
Et deyi gaptın balcan börkü çıktı. (Et diye kaptın, patlıcan ...)
Değerli sanarak ilgilendin, sonunda değersiz olduğunu anladın.
Gafılın kadaya uğramak.
Hiçbir şeyden haberi yokken, ansızın bir belaya, bir iftiraya uğramak.
Gıcı gibi.
Çok ufak. Gıcı gibi kar, gıcı gibi yazı.
Gidişmeyen yerini kaşımak.
Para harcayıp, yapılması gerek olmayan bir iş yapmak.
Hazırcaya hamıt.
Kendisi çalışmadan başkasının çalışıp meydana getirdiğinden faydalanmak isteyen.
Haşılı yumuşak işi mi kalıyor ?
Biraz ayrılmasıyla ziyan olacak bir işi yok ya.
Hedede sedede geçmemek
Makbule geçmemek.
Himi bir
Maksat ve amaçları bir.
Ingılı mış, berk yapış.
Ağır ağır ve gönülsüz şekilde yürüyen iş yapan kimsenin halini anlatmak için kullanılır.
İşmar avarası.
Harekete geçmek için küçük bir işaret bekleyen.
Kabaklamayı yiyen gerdeğe girsin.
İşin faydasını kim gördüyse sıkıntıya da o katlansın.
Karrah etmek.
İstediği şeyi çok vererek bir kimseyi bolluk içinde bırakmak.
Kepir hış yatmak.
Bir aradaki birçok kimsenin hastalanarak hep beraber yatması.
Küşümlenmek
Çekinmek, bir ikramı alıp almamada tereddüt etmek
Lorunu peynirini görmemek.
Faydalı ve değerli bir adam olduğu söylenen kimsenin faydasını veya değerini belirtecek bir işini görmemek.
Mahana şahana.
Bahane filan.
Mamuru mest etmek.
Noksanını koymamak, çok güzel iş yapmak.
Marda bazar.
Ölçmeden ve ayrı ayrı fiyat biçmeden, toptan bir fiyatla. Götürü.
Mercimeği yanın yuvarlamak.
Suyu yokuşuna akıtmak.
Nazlı Hanım’ın büzme çarığı.
Çok nazlanan ve her şeyden çarçabuk alınan kimseler hakkında söylenir.
Ne deve yürüsün, ne çan seslensin.
Ortalığı gürültüye verecek şekilde hareket etmeyelim ki bundan doğabilecek olaylara yer kalmasın.
Ne has?
Neden acaba ? Nasıl oldu da?
Ne ölü görmüş ağlamış, ne düğün görmüş oynamış.
Yol yordam bilmez. Dünyadan habersiz yaşamış.
Ortalığı tahne pekmez etmek.
Ortalığı karmakarışık etmek.
Okta sapanda durmamak.
Çok yaramaz ele avuca sığmaz.
Öğünme çördük, seni de gördük.
Öğünüyorsun ama, ne mal olduğunu daha evvel tecrübe ettik.
Öksüz öldü, kanı sındı.
Sebep ortadan kalktığından aradaki hısımlık, yahut ortaklık dostluk da sona erdi.
Ölüsü gününde, tavuğu pininde.
İşin vakti ve tavı iken.
Övünü tayını bellisiz.
Vakitli vakitsiz rastgele yemek yiyen.
Özü dövmemek.
Eli varmamak, kıyamamak.
Pabucuna taş kaçmak.
Rahatını bozacak bir olay ortaya çıkması.
Paran börgünü mü deliyor? (Paran böğrünü mü deliyor ?)
Sanki çok paran var da telef edecek yer mi arıyorsun?
Peştemal ıslandı. (Peştamal ıslandı)
Bu işe bulaşılmak istenmiyordu. Fakat bulaşıldı, olacak oldu. Artık çekingen durmanın manası kalmadı.
Pisik de kavurga çiğniyor.
O âciz de böyle önemli başından büyük işlere karışıyor.
Bir kimsenin elinde olan kârlı bir işi, başkalarına kaçırmayıp, kendi yakınlarını faydalandırması.
Sadakayı saraydan çıkarmamak.
Safra sındırmak.
Hafif bir kahvaltı etmek, açlığı azıcık giderecek bir şey yemek.
Sandıktaki sırtına sepetteki boğazına.
Hiçbir şey arttırıp ayırıp bir tarafa koyamaz, ne kazanmışsa neyi varsa hepsini yer, giyer.
Say say da yerine taş koy.
Filan kimsede şu kadar alacağım var, diye hesap ediyorsun. Bil ki eline bir şey geçmeyecek.
Sen ekilirken ben göcektim.
Beni atlamak istiyorsun ama ben senden daha kurnazım.Biz kaçın kurasıyız?
Sıçra nalın parlasın.
Ne fenalık yapabilirsen yap. Elinden geleni ardına koyma.
Sırısı mı soyuluyor?
Güzelliğine ve yaldızına zarar gelmez ya!
Sokranmak
Söylenmek (memnun olmadan iş yaparken).
Suhra savan.
Baştan savma uydurma iş.
Südüne, halibine.
Sütüne vicdanına, soyluluğuna havale ediyorum.
Süt hırası.
Bebek iken anne sütünü uzun zaman veya bol ememediğinden cılız kalmış çocuk.
Süyükten yitmek.
Sonucu şüpheli ve hatta tehlikeli bir iş için başkasını öne sürüp seyrine bakmak.
Tarma taht.
Harap ve pejmurde bir halde.
Tas yitmiş (yitti), curunu başına kaldır.
Ortalık karma karışık bir hale geldi. Kimsenin kimseden veya işten haberi yok. Usul düzen kalmadı.
Taş ergisi.
Çok inatçı, sözünden ve yanlış fikrinden vazgeçirilemeyen kimse.
Tat dışlık vermemek.
Rahat huzur yüzü göstermemek.
Tavşan yamaca geçti.
İş işten geçti. Fırsat elden gitti. Düşman yenilmez hale geldi.
Tok karnına dokuz topak küfte.
Çiğ köfteyi yemeye tokluk engel olamaz. İnsan tok da olsa dokuz topak yer.(topak: yumruk büyüklüğünde sıkım)
Tölebine gelmek.
Bir kimse için uygun duruma gelmek, duruşu bakımındantutmasına kullanmasına uygun olmak.
Umdum umdum, geri yumdum.
Bu güzel şeyden elime geçer diye bekledim, durdum. Fakat sonra elime geçmeyeceğini anlayarak ümidimi kestim.
Ut küşüm etmek.
Birisini rahatsız etmemek için saygılı ve sıkılgan olmak.
Üstüne gök gürlememiş.
Hiçbir şeyi umur etmez, kaygısız.
Vara varası, dura durası.
Nihayet eninde sonunda.
Ver yiyeyim, ört yatayım, bekle canım çıkmasın.
Kendisi çalışmayan, başkasının kendisi için çalışmasını ve hizmet etmesini bekleyen tembel, yerinden kımıldamaz, işe yaramaz kimseleri anlatmak için kullanılır.
Yağan yağmur sene yele yetmez.
Mart ayına mahsus sözlerden. Çok rüzgâr olduğundan yağan yağmuru savurur, kurutur anlamında.
Yağmur yağsa yaş değmez, dolu (döğüş) olsa tas değmez.
Her türlü tehlike ve kazadan emin durumda.
Yavan tarhana.
Sevimsiz, biçimsiz, tatsız kişi.
Yedik içtik, yüzden düştük.
Başkasının evinde yiyip içtikten sonra kalkıp gidenlerin şaka olarak söyledikleri bir söz.
Yeldim yeldim yele verdim, emeklerimi sele verdim.
Uğraştım çabaladım, bütün emeklerim boşa gitti.
Yılanı sen tuttun, gözüne ben bakayım.
İşin tehlikesine sen atıl, faydasını ben göreyim.
Yüreği kalak kalak yağ bağlamak.
İçine katmerli neşeler dolmak, büyük bir iç ferahlığı duymak.
Yüzüne gül suyu.
Affedersiniz iğrendirici bir şey söylüyorum. (Dinleyenin yüzüne gül suyu ve kolonya serpen bir nezaket anlatımıdır.)
Zabın alıcısı.
Hep aciz ve zavallı kimseleri hırpalayan.
Zembil zümbül demeden bağı kesip kurtulmak.
İkide birde küçük meselelerle rahatsız olmaktansa işi temelinden yoluna koymak.
Zubbu zeytin meydanda kalmak.
Ortada tek başına kendisi kalmak, etrafında hiç kimse kalmamak.
çogunu bende duymadım ama böyle bir konuda Ömer Asım Aksoy gibi bir büyüğümüzden destek almasak olmazdı rahmetle anıyorum ve sizlerle paylaşmak istedim.
Gadanı alim...
Kemal abi bazı sözlerin tam manasını bilmiyorum, Yanlış yorumlayıp insanları yanıltmakda istemiyorum, anlamlarını boş bıraktığım sözlerin gerçek anlamını siz yazarsanız memnun olurum, Teşekkür ederim...
Sevgili yazgan'a duyarlılığı ve bir Türkiye'nin takdir edip saygı duyduğu bölgemizin tarihi ve kültürel şahsiyetlerinden olan rahmetli Ömer Asım Aksoy'u yadetmek bazında bizlere hatırlattığı için teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
Sevgili cumali, gada, dert, bela, sıkıntı anlamlarını içerir. Tüm Türkiye'de kullanılır. Nizip'te de Antep ağzı ile kullanılır: 'Kâdan (gadan) baa gele' , 'Gadan aliym' türünden.
Çogunuz biliyorsunuzdur belki ama ben yeni keşfettim ekşisözlük sitesinin anteplicesi daha önce girmeyenler varsa aşağıdaki linkten bir girsin inanın çok güleceksiniz.
http://www.eskiliufaksozluk.com
zalikçilik etmek: hile yapmak.
Bir insanın Nizipli olup olmadığını nasıl anlarsınız? Benim yaptığım testi deneyin ve ona "mahey" dedirtin. Eğer ilk seferde Nizipli gibi "mahey" diyorsa testi geçmişti. Çünkü "m"den sonra gelen sesli harf ne "a" ne "e" ne de "ı" gibi telaffuz edilir. Üçünün arasında birşey. Deneyin, haksız mıyım? :)
Ben umarım bacımdan, bacım ölür acından.
Nizip'in daşı (taşı) havara al borca yaz duvara.
Deli arlanmaz sahibi arlanır.
Nizip'in içi peksimedin üçü.
Eşşeğini kayyim kazığa bağla komşusunu hırsız çıkarma.
Bartıl (rüşvet) kapıdan girerse iman tağadan (pencere) çıkar.
Cevizi çüt (çift) görmezse daş atmaz.
Arığa su gelene kadar kurbağanın gözü berelir.
Köyneni yakmış ataşına kızınıy: (kendi derdi o kadar çok ki, etrafını görmüyor).
Eldeki (başkasındaki) yara duvardaki deliktir.
Cücüğü (kuş yavrusu) güzün sayarlar.
Avradı boşayan topuğuna bakmaz.
Beleş olsun deve depiği (tepiği) olsun.
NİZİPİN BAZI ATASÖZLEINDEN