-
Kıyamadığım
Hey bir zaman bakıp bakıp
Seyrine doyamadığım!
Şimdi gurbette bırakıp
Sesini duyamadığım!
Evde kapanıp kaldın mı?
Seyrana çıkıp güldün mü?
Başkalarının oldun mu?
"Benimsin!" diyemediğim!
Akıtıp gözüm yaşını
Hatırlarım gülüşünü;
Kıvırcık saçlı başını
Göğsüme koyamadığım!
Dik yamaçların selisin,
Sen benden daha delisin,
Şimdi kimlerin kulusun?
Başını eğemediğim!
Nasıl vurgunum bilirdin,
Niçin benden yüz çevirdin?
Kimlerin koynuna girdin?
Öpmeğe kıyamadığım!
<form action="http://www.ideefixe.com/vitrin/arama_sonuc.asp" method="post" target="_blank" Sabahattin Ali</form yıllar geçse de eskimeyecek bir şiir ...
-
Sevgilim Yoksa Sen?
Hiçbir yerinde yok asaletin ibresi
Sesinde kamaşmasında tensel bir büyünün
Atlas hani libas ve kuytu bakışlı mavi gözlerin
Sanki hepimize bütün şiirleri hala fısıldayan
Bir eski büyük şairmiş gibi
Aşk bir erken didişme bir sorgu sualmiş de
Mezbele ve yaralıymış eski yaraların yeniden kanamasından
Hiçbir yerde yok asaletin ibresi
Bir adamın yüzünde ya da yalana çok benzeyen
Bir doğru sözünde belki…..
Saçlarının çevriminde ıslak bir beyaz kadının
Yüksek rakımlı göllerin buzul saflığında
Ve kokusunda çiçeklerinin kanirej’in
Elbet şiir olacak şairin tesellisi
Ve en kötüsü bile işe yarayacak aşklaşmaların
Yazana değilse bile okuyana faydalı
“bak aynı başına gelmiş adamın benim başıma gelen”
O da üzülmüş aynı benim gibi ….<a id="more-423" </a
Benimki daha acıklı değil onunkinden,
Fiyakalı değil onun acısı benimkinden..
Sade güzel olan kelimeler..
Sade kelimeler…
Kelimeler….
Sen aşka aşıksın müsaitsin gördüğünü abartmaya
Biz olsa olsa bir müddet aşklaştık aşkım aşık olmadık
Bir elim sana uzanır, öteki berikinin zaten elinde
Bırak yoluma gideyim bildiğimce
Yabancısı olduğum bir şey değil yabancılar
Baktım yerlisi yabancısı aşağı yukarı hepsi benzer erkekler….
Eğer bir söz, bir ses bekliyorsan bu adamdan
İçinde hiç gönderme isteği bulunmayan bir git
Lazımsa eğer…
İşte orada duruyor…
Ağzımın bir yerinde…
Almak ister misin dilini sokup aklıma
Sana ait olan herşeyi bir nefeste
Bir göz yumma anında
Bir soğuk telefon konuşmasında
Geri alabilir misin?
Seni benden geri alabilir misin?
Kovabilir misin beni senden?
Sevgilim..
Yoksa sen,
Sevgilim olmayabilir misin?...
Yılmaz Erdoğan .
-
yinede korkmuyorum seni sevmekten yinede korkmuyorum....
.
Sevmekten korkmamak ancak aşıkların korkusuzluğudur..
Ne mutlu sevmekten korkmayanlara....
Arkadaşlara bu bölümü şenelttiğiniz için çok sağolun artık tatil bitti yine elazığdayım :(.
-
<div align="center" http://www.kalbiminsehri.com/images/kalpler[/IMG]
<div align="center" Vakit gece yarısı ben seni düşünüyorum
Islak gözlerim camda belki gelir diyorum
Hani bir şarkımız var ya hep onu söylüyorum
Öylesine sevdim ki unutamıyorum</div http://www.kalbiminsehri.com/images/kalpler[/IMG] </div
-
-
Bİr Nurullah GenÇ KlasİĞİ...
SENSİZ KALAN BU ŞEHRİ YAKMAYI ÇOK İSTEDİM
sensiz kalan bu şehri yakmayı çok istedim
mavi bir aleve dönüştürdüm kalbimi bir anda
tutuşturmak istedim beni böyle umarsız
bırakıp gittiğin bu zalim şehri
yakamadım gözlerin dikildi karşıma bir caddenin tam ortasında
inanılmaz güzel bakıyordu gözlerime hafif ıslak
en özel en bilinmeyen türleri açmıştı papatyaların
hatıralarınla titriyordu içim kuşlar kanatıyordu gönlümü
gri bulutlar geçiyordu göğümden
anlamak üzreydim neron’un roma’yı neden yaktığını
karanlık bir koridor açıldı önümde anlayamadım
yenik düşmüş bir napolyon kadar mutsuzdum aslında
intihara kalkışan hitler kadar çaresiz
yakmak üzreydim ki bu şehri hatıraların
içli bir yağmur gibi boşandı üzerime
kediler geçti birden kavşaklarından şehrin
acı acı miyavladılar gözlerime baktılar kızgındılar kırgındılar
onlar da tutulmuşlar anladım sana bendeki kadar
onlar da terk ettiğin bu şehri çaresiz
yakmak istiyorlar yakamıyorlar
saçların dikildi karşıma bir sokak köşesinde
her telinde parmaklarımın izleri parlıyordu
benzersiz kokunu alıyordu kıvrımlarından rüzgar
gözleri doluyordu saçlarına bakan kedilerin
her biri bir kenarda darmadağın
çömelip kalıyordu yutkunuyordu
rengi kaçıyordu pencerelerde perdelerin
nereye yürüdüysem bakışın, duruşun, sesin
anladım söndürmeliyim tutuşan yüreğimi
kendimi yakmış olurum yakarsam bu şehri
çünkü sen her şeyinle bendesin
-
-
Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.
Aşklarım, inançlarım işgal altındadır
tabutumun üstünde zar atıyorlar
cebimdeki adreslerden umut kalmamıştır
toprağa sokulduğum zaman çapa vuran adamlar
denize yaklaşınca kumlar ve çakıltaşları
geçmiş günlerimi aşağılamaktadır.
Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.
Ve rüzgâr buruşturuyor polis raporlarını
kadınlar fazlasıyla günaha giriyorlar
bazı solgun gömleklerin çözük düğmelerinden
çelik tırpan gibi silkiniyor çocuklar
denizin satırları arasında.
Gece arsızca kükrüyor paslı beyninde şehrin
küfre yaklaştıkça inancım artıyor.
Kanla Kirlenmiş Evrak
Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan
saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda
acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın
başından başlayabilirim.
___İSMET ÖZEL __________
-
Çocuk e harfine yaslanmış uyuyordu..
Sonra saçlarımız kapandı, denklerimiz bağlandı sonra
boyuna ateşler söndü dağlarda
bir yıldız boyuna söndü durdu
çocuk insan seslerine yaslanmış uyuyordu...
O zaman ben atlıydım işte
saçlarımda geceler morarırdı
yorgun olamazdım çok uzaklardaydı yurdum çünkü
boyuna tüfenkler doldurmuştum sularım girilmezdi çığlıklardan
canavarlar besliyordum ulu bir askerdim sanki..
Ve artık çirkinim
uykularımda örümcekler ürüyor şimdi.
Gelmiş geçmiş bütün gölgeleri denedim
ellerim hala pençe gibi.
Düşler, tüfenkler ve ayaklar
gözlerime engel oluyor güneş.
İsmet Özel
-
1. Capriccio Alum
"Gülünç bir ölümle öldü" deniyor Max Stirner için;
Çünkü mahvına sebep nihayet bir sinektir..
Ama, Fanya Kaplan
nasıl öldü diye sorarsak, sanırım
işimiz fazlasıyla ciddileşir..
"Bize ne başkasının ölümünden" demeyiz..
Çünkü, başka insanların ölümü,
en gizli mesleğidir hepimizin..
Başka ölümler çeker bizi,
ve bazen başkaları
ölümü çeker bizim için..
"Ölümle şaka olmaz" diyenler
kıyasıya yanıldılar bu çağda..
Taksitle Alum diye bir roman yazıldı artık!
Önce Öl/Sonra Öde denilmek suretiyle
aşılıp geçildi bu roman da.
Doların dalgalanmasına bırakıldı bu çağda alum.
Geceleri şehrin varoşlarında ikamete mecbur edildi,
gündüzün kimlik soruldu ona;
"sağcı mı solcu mu olduğu" sorusuna cevap verdi..
Seken bir kurşun kadar
kurşuni bir kış denizi kadar bile
taraf tutmayan ölüm...
-
2. Alum Cantabile
Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata,
görmedim orada çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
yerime yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka..
"Çılgının biri" sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı..
Durmadan beyaz bir aygırla taşardım derin göllerden,
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara..
güneşin zekasıyla doymak isterdim
kaba solgun kağıtlar sunardı
şehrin insanı bana..
Şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin(!)
O gün bugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım.
Kapattım gümüş maşrapayla yaralanmış ağzımı
ham elmalar yemekten göveren dudaklarım
mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
Azıcık gece alayım yanıma, yalnız
serçelerin uykusuna yetecek kadar gece..
Böcekler için rutubet,
örümcekler için kuytu,
biraz da sabah sisi
yabani güvercin kanatları renginde
biz artık bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse şehrin insanı..
Şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
bozuk paraların insanı, sivilcelerin..
İşte öldüm, işte son kadife çiçekleri!
Son defneler, badıranlarla kefenlediler beni
bütün kaçaklar için inci bir melhem oldu benim ölümüm..
Bütün hoşnutsuzlar yanlarında saklayacak
benim ölümümden yayınlan kırpıntıları!
Boğaz tokluğuna çalışanlar,
özenle kilitleyecek göğüslerine,
benim ölmüş olmamı..
Hiçbir yaprak damarından
hiçbir su özünden atamayacak beni,
ortaya benim ölümüm sürülecek..
Pey akçesi olarak
tanrıların ölümünü bir üstlenen çıkınca
ama neler olup bittiğini hiç bir ayetten
hiçbir vakit anlamayacak "şehrin insanı"!!!
Şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
pahalı zevklerin insanı, ucuz cesaretlerin...
-
3. Requiem
Bozkırda yaz akşamları seni seyrederdi,
seni seyrederdi ormanda gürbüz sabah..
Ağırkanlı bir güneşle yaşanan kış.
Ağır, kanlı bir güneşle yaşanan hasat zamanı
bekarların kaburgalarına gümleyen karanlık
isterik kokusu beyaz dantelaların
seni seyrederdi..
Sen diriyken sana bakmak,
başlı ve sonlu bir uğraştı sanki.
Gövdene imrenirdi ok atmayı bilenler..
Gövden aklın gibi engebeli ve dakikti,
sokaklarda kavga çıkardı senin yüzünden;
sen topuğunu gösterirdin ve dövüş başlardı..
Ejderlerle çarpışırdı bey çocukları,
müminler müşriklerle savaşırdı.
Toprak ve yağmur savaşırlardı,
anahtar ve kilit
birbirlerine girerdi ekmekle bulutlar
kan ve su
nadirle zenit.
Isıtırdın salkımları bağlar bozulunca
tohumların bilgisine hısımdın
beyninde yelkenlerini açarak
serinlerdi kısır kadınlar
sen diriyken
sepetlerine çiçek doldurup insanlar
peşinden gelirlerdi
serüvenler peşinden yürürdü endazelerin
mekikler otlakların yörüngesindeydi
ayıklardı insanların rüyalarını
yaktıkları tütsü, okudukları yasin.
Sonra öldün, sonra ıslıkladılar seni
gösterişsiz tabutunu yuhaladılar
lahana yaprakları attılar sana
sonradan görme tombul ortayaşlılar
semiz, genç burjuvalar seni
tepeden tırnağa fermuarladı.
Akşam gezmesine çıkan emekliler bile
duygusuzca silkeledi üzerlerinden
senin gözyaşlarını...
Bir soğuk uzay
parıltısıyla anılıyorsun artık
kuru bir bilgisayar tıkırtısıyla
açıyorlar taçyapraklarını ancak
bir alkol koması sırasında
senin yorgunluklarını
hastanelere makbuz yaptılar
çekingen duruşunu intihara karşı
kullanıyorlar koğuşlarda,
çünkü çoktan alum götürdü seni
alum alum...
gündelik sözlerimiz arasında
geçecek kadar kaba...
İsmet Özel
-
Amentü
insan
eşref-i mahlûkattır, derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı
geçti çıvgınların, çıbanların, reklâmların arasından
geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı
kararmış rakamların yarıklarından sızarak
bu söz yüreğime kadar alçaldı
damar kesildi, kandır akacak
ama kan kesilince damardan sıcak
sımsıcak kelimeler boşandı
aşk için karnıma ve göğsüme
ölüm için yüreğime sürdüğüm ecza uçtu birden
aşk ve ölüm bana yeniden
su ve ateş ve toprak
yeniden yorumlandı.
Dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak
rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için
bana deha değil
belgeler gerekli
kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza
gençken
peşpeşe kaç gece yıllarca
acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım
bilmezdim neden bazı saatler
alaturka vakitlere ayarlı
neden karpuz sergilerinde lüküs yanar
yazgı desem
kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma
Tokat
aklıma niye gelmezdi
babam onbeşli olmasa.
Meyan kökü kazarmış babam kırlarda
ben o yaşta koltuğumda kitaplar
işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı
cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları
kafamda yasak düşünceler, Gide meselâ.
Kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm
her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana
gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar
resimli bir kitaptan çalardım hayatımı
oysa her gün
merkep kiralayıp da kazılan kökleri
Forbes firmasına satan
babamdı.
Budur
işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku
işte şehirleri bayındır gösteren yalan
işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan
kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla
güçbelâ kurduğum cümle işte bu;
ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan
tenimin olanca ağırlığı yok oldu.
Solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak
bile bir bir çınlayan
ihtilâl haberidir
ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu
nisan ayları gelince vücudu hafifletir
şahlanan grevler için kahkahalarım ******
bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur
marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim
gider şehre ve şaraba yaltaklanarak
biraz ağlayabilmek için
fotoğraflar çektirir
babam
seferberlikte mekkâredir.
İnsanın
gölgesiyle tanımlandığı bir çağda
marşlara düşer belki birkaç şey açıklamak
belki ruhların gölgesi
düşer de marşlara
mümkün olur babamı
varlık sancısıyla çığırmak:
Ezan sesi duyulmuyor
Haç dikilmiş minbere
Kâfir Yunan bayrak asmış
Camilere, her yere
Öyle ise gel kardeşim
Hep verelim elele
Patlatalım bombaları
Çanlar sussun her yerde
Çanlar sustu ve fakat
binlerce yılın yabancısı bir ses
değdi minarelere:
Tanrı uludur Tanrı uludur
polistir babam
Cumhuriyetin bir kuludur
bense
anlamış değilim böyle maceralardan
ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur
yalnız
coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan
nüfus cüzdanımda tuhaf
ekmek damgası durur
benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu
etin ıslak tadına doğru
yavaş yavaş uyanmak
çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp
hırsız cenazelerine bine bine
temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme
korkak dualarından cibinlikler kurarak
dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz
nakışsız yaşamakları
silâhlanmak sayarak
çıkardım
boğaza tıkanan lokmanın hartasını
çıkınımda güneşler halka dağıtmak için
halkı suvarmak için saçlarımda bin ırmak
ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış
hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa
fly Pan-Am
drink Coca-Cola.
Tutun ve yüzleştirin hayatları
biri kör batakların çırpınışında kutsal
biri serkeş ama oldukça da haklı.
Ölümler
ölümlere ulanmakta ustadır
hayatsa bir başka hayata karşı.
Orada
aşk ve çocuk
birbirine katışmaz
nasıl katışmıyorsa başaklara ağustos sıcağı
kendi tehlikesi peşinden gider insan
putların dahi damarından aktığı güne kadar
sürdürür yorucu kovalamayı.
Hanidir görklü dünya dünyalar içre doğan?
Nerde, hangi yöremizde zihnin
tunç surlardan berkitilmiş ülkesi
ağzı bayat suyla çalkanmış çocuğa rahîm olan
parti broşürleri yoksa kafiyeler mi?
Hangi cisimdir açıkça bilmek isterim
takvim yapraklarının arasını dolduran
nedir o katı şey
ki gücü
gönlün dağdağasını durultacak?
Hayat
dört şeyle kaimdir, derdi babam
su ve ateş ve toprak.
Ve rüzgâr.
Ona kendimi sonradan ben ekledim
pişirilmiş çamurun zifirî korkusunu
ham yüreğin pütürlerini geçtim
gövdemi âlemlere zerkederek
varoldum kayrasıyla Varedenin
eşref-i mahlûkat
nedir bildim.
İsmet Özel
-
Dudaklarından kalkarken boynun kurcalar beni
bir yanımı kara çıbanlara saldılar, ıslak
bir yanım hiç aymamıştır, gümeçlerde saklıdır
ondan ki nefret içinde omzunu okşuyorum
ama şimdi bana gerçekten zor gelen şey
bir grevin çocuklara kazınmış izlerini hatırlamak
sözlerimi etime bastırıyorum
içimde çalılıkları yaran bir postalın tortusu
benim bu sası karanlığa zorla, zorlayarak
tutuşmuş bir gül sıkıştırmak boynumun borcu
yeter ki
sağlam senetler verilmiş sanılırken aşkı karartmak için
sen bir daha beni saçlarınla sıyır
ağdalanmış sevincimi hışırdat, bunu yapabilirsin
çünkü bütün bankalar, silâh fabrikaları
her gün bacaklarımıza sırnaşan kara köpük
senin sessiz gururunda homurdanan tufanı
hesab etmiş değil,
bilmemişler hıncımın yaban otlar suladığını
çalakalem sevebilmek elimden gelmiyor
belki evet
onların mühürlerini kımıldatan barut dumanlarını
solumaktan
biraz çopurlanmıştır sesim
senin göğsünü ağartırken yıpranılacak elbet
bakışlar tozlanacak, dolukmuş sofalardan
ezikliğin şehveti yayılınca
taptaze yaşlanmayı da öğrenmem gerekecek
iştedir yalanı seyreltiyor uykusuzluklar
aklımın köşesinden atlılar geçiyor
değil mi ki beni şımartan gökyüzüdür
ve ben o tanyerlerinin sulbünden gelmekteyim
hiçbir dostumu kalebent saymam parmaklıkların ardında
kan değildir dostlarımın çakşırına bulaşan
kan değil, mürekkep lekesi, ben bilirim
çünkü bir gün gerçekten kan aktığında
ölüm çiçeklerin yırtıcı dülgerliği sanılacaktır
karaysam şimdi öfkenin payı vardır karalığımda
aşktandır titrediğim eğer ki titriyorsam
sözlerim öcalan ağza misvak, iyice anlaşılsın
bu dağlanmış toprağa süzülen ayaklarımdan
keşke kan olsa,
o zaman
senin çardağına çıkarken
karıştırırken şarapla kendimi sana
varsın gün geçtikçe her şeyde biraz kahır
biraz bakır çalığı olsun lokmamızda
bana soru sor artık
beni kurtarma, konuştur
beni yaz geceleri patlayan sağnaklara bağışla.
İsmet Özel
-
BU BİR ÖNERİDİR.
36 SAYFADAN OLUŞAN HOŞ BİR ŞİR ARŞİVİ OLUŞMUŞ.
BUNU ANTOLOJİYE DÖNÜŞTÜRÜP. ŞAİR İSİMLERİNİ ALFATBETİK BİR SIRA İÇİNDE KATEGORİLEYİP YENİDEN SAYFALAR DÜZENLENSE.
SANIRIM BÖYLECE HERKES FORMA EKLEYECEĞİ BİR ŞİİRİN KONTROLÜNÜ DAHA RAHAT YAPAR.
BU BİR KOLAYLIK GETİRİR.
TEŞEKKÜRLER....