bende saglıklı bır ınsanın gunde 40 tek sacının kırıldıgı guymustum cunku bunları yenılıyormus her gun bır ınsanın sacın da ortalama 100 ve 150 bın arası sac telı warmıs
Yazdırılabilir Görünüm
bende saglıklı bır ınsanın gunde 40 tek sacının kırıldıgı guymustum cunku bunları yenılıyormus her gun bır ınsanın sacın da ortalama 100 ve 150 bın arası sac telı warmıs
KIRIM – KONGO KANAMALI ATEŞİ (kene ısırması)
Bunyaviridae ailesine bağlı Nairovirus soyundan virüslerle oluşan bir hastalıktır.Bu virüsle; RNA’lı ,sarmal simetrili nükleokapsitli, zarlı ve toparlak olup 90-100nm(nanometre) büyüklüğündedir.
Bu hastalık ve etkeni hakkında ilk bilgiler 1944-1945 yıllarında kırımda 200 den fazla hastada yapılan araştırmalarla ortaya çıkartılmıştır.Bu hastalığın daha önceleri Orta Asya’da bilindiği adına “Kara Helak “denildiği tesbit edilmiş ve bundan dolayı da bir başka adı Orta- Asya kanamalı hummasıdır. Bu hastalık, Bulgaristan, Yugoslavya ve 1956 yılında Kongo da görülmüştür. 1969 yılında da Kırım –Kongo kanamalı ateşi olarak adlandırılmıştır.Bu hastalığa yakalanmış insanların kanından elde edilen virüslerle,hyalomma tipi kenelerden elde edilen virüsün aynı olduğu tesbit edilmiştir.
Bu hastalığın kaynakları yabani hayvanlar,domuzlar,tavşanlar,muhtemelen kuşlardır.Hastalık;Hyalomma kenelerinin kan emmesiyle bulaştırılır.Olgunlaşmamış keneler virüsü hayvanlardan alır ve erişkin hale geldikten sonra kan emdikleri insanlara bulaştırırlar.Keneler ömürleri boyunca bulaştırıcı olarak kalırlar. Kırım kanamalı ateşi ,kırsal bölgelerde çalışan insanlarda ilkbahar ve yazları özellikle Haziran-Eylül arasında görülen bir infeksiyondur.
Hastalık en az 1 yıl süren bağışıklık verir.Türkiye de insanlarda bu virüse karşı antikorlar bulunmuştur.Bu hastalıkta virüs,ateşli dönem sırasında kanda bulunmaktadır.Deri ve iç organlardaki kanamalar küçük damarların çeperlerinin bozulmasına bağlıdır.
Kırım kanamalı ateşinde kuluçka devri 7-12 gündür.Ateş 5-12 gün devam eder ara ara 1-2 gün süren ateşsiz dönemler bulunabilir.Hastalığın 4-6. günü kanamalar başlar.
KLİNİK TANIMLAMA
Klinik semptomlar; Karaciğer ve endotel hasarı ile trombosit,lökosit sayısındaki düşüşün bir sonucu olarak ortaya çıkar. Ateş,kırıklık ,baş ağrısı,halsizlik,aşırı duyarlılık,kollarda bacaklarda ve sırtta şiddetli ağrı ve belirgin bir iştahsızlıkla başlar.Bazen kusma,karın ağrısı veya ishal olabilir.Boğaz muhat zarında döküntü,diş etlerinde ve burunda kanama,deride purpura lekeleri,ağır vakalarda mideden,barsaktan ve uterustan kanamalar belirir.İlk günlerde yüz ve göğüste peteşiler(kanamalar) ve konjonktivalarda kızarıklık dikkati çeker.Gövde ve ekstremitelerde ekimozlar (kanama alanları) oluşup idrardan kan gelebilir. Genellikle hepatit görülür.Karaciğer fonksiyon testleri bozulur.
Ağır olgularda hastalığın 5. gününden itibaren hepatorenal(karaciğer, böbrek) ve akciğer yetersizlikleri görülebilir.Ateş 5veya 12. güne kadar çıkar ve lizisle düşer.Nekahat dönemi uzun sürer.Ölüm olayları daha çok hastalığın2.haftalarında (5-14 gün)görülebilmektedir.Bu oran %30-50 ‘lere ulaşabilmektedir.İyileşme hastalığın 9. ve 10. günlerinde olmaktadır.
LABORATUAR BULGULARI
Özellikle lökopeni ve trombositopeni dikkati çeker.AST,ALT,Kreatin kinaz(CK), bilirubin değerlerin de yükselme, ALP,GGT ve LDH değerlerinde yükselme takip eder.PT,aPTT ve diğer pıhtılaşma testlerinde belirgin bozukluklar görülebilir.
BULAŞMA YOLLARI
Bulaşmada hyalomma soyuna ait keneler daha büyük bir yere sahiptir.30 tane kene türü bu hastalığı bulaştırabilir.
Henüz ergin döneme gelmemiş olan Hyalomma soyuna ait keneler ,küçük omurgalılardan kan emerken virüsleri alır ve gelişme evrelerine kadar muhafaza ederler.Keneler insan veya hayvanlardan kan emerken virüsleri bulaştırırlar.
Küçük omurgalılar ve özellikle yerde beslenen kuşlar,keneleri enfekte eden en önemli konak gurubunu oluşturur.Keneler bu konaklardan zaman zaman kan emerler.
Enfekte hayvanların kan ve dokuları ile temas sonucu da geçiş olabilmektedir.Ayrıca nozokomiyal enfeksiyon oluşturma riski de bildirilmektedir.Enfekte kan,ifrazat veya diğer dokulara doğrudan temas sonucu bulaşmalarda kuluçka süresi 5-6 gün en fazla 13 gün olabilmektedir.
KORUNMA YOLLARI
-Kene bölgesindeki insanların vücudlarını düzenli olarak kene yönünden muayene etmeleri gerekir.
-Kene varsa bir cımbızla kenenin vücuda yapıştığı yerden tutarak,koparmadan,patlatmadan bir çivi çıkarır gibi çıkarmak gerekir.
-Kene üzerine herhangi bir kimyasal madde (Alkol,gaz yağı,kolonya,deterjan vs.) kesinlikle dökülmemelidir.Çünkü kene bu sırada kusarak mikrobu vücuda bulaştırabilir.
-Hastaya ait kan ve vücud sıvıları,ifrazatlarla temasla bulaşabileceğinden koruma önlemleri (Eldiven,maskevs.) alarak hastayla temas edilmelidir.
-Böcek kaçıran ilaçların kullanımı ile kenelerin vücuda yapışması önlenebilir.
-Hayvanlarda ki keneler için düzenli olarak ilaçlama yapılması gerekir.
-Hayvan barınak yerlerin kenelerin yapışamayacağı şekilde sıvanıp ,badanalanması gerekir.
-Piknik alanlarının,küçük omurgalıların bulunabileceği ortamların ilaçlanarak kenelerle mücadele edilmesi gerekir.
TEDAVİ
Destek tedavisi yapılmalıdır.Tam kan veya kan komponentlerinin replasmanı yapılabilir.Spesifik tedavisi bulunmamasına rağmen antiviral ilaçlardan RİBAVİRİN ‘ in oral veya parenteral olarak kullanılabileceği bildirilmektedir.Ribavirinin parenteral formunun oldukça etkili olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir.Ribavirinin hemolitik anemi gibi önemli bir yan etkisi olabileceği unutulmadan takip edilmelidir.Ayrıca hastalıktan iyi olanların SERUMLARININ yararlı olduğu bildirilmiştir.
DR. HASAN AVŞAR
Allerik Göz HastalıklarıAllerji toplumda sık görülen bir hastalıktır ve insanların yaklaşık %15'inde allerjinin bir veya birkaç çeşidi görülür. Çevreyle direkt teması nedeniyle göz allerjik hastalıklara daha sık meyil gösteren bir organımızdır. Göz allerjileri gözde yanma, batma, kaşıntı, çapaklanma, kızarıklık, sulanma, ışığa karşı hassasiyet ve görme bozukluğu meydana getirebilir. İleri allerji formlarında gözün beyaz kısmında yapışıklıklar dahi olabilir.
Meydana gelen rahatsızlık insanların performansını etkilediği gibi enfeksiyonlara yatkınlığı artırır, kontakt lens kullanımını zorlaştırır ve daimi bir huzursuzluk kaynağı oluşturur. Göz allerjileri gözün yüzey dokularını ilgilendirir. Bunlar göz kapağı cildi, göz kapaklarının ve gözün beyaz yüzeyini örten ince konjunktiva isimli zar ve kornea dediğimiz saydam tabakadır.
Beş değişik göz allerjisi tanımlanmıştır:
- Mevsimsel ve mevsimsel olmayan allerjik konjunktivit,
- Bahar keratokonjunktiviti,
- Atopik keratokonjunktivit,
- Dev papiller konjunktivit,
- Temas göz allerjisi.
» Mevsimsel allerjik konjunktivitMevsimsel allerjik konjunktivit (saman nezlesi) göz allerjilerinin yaklaşık olarak yarısını teşkil eder. Heriki gözde kaşıntı, sulanma ve yanma ile başlar. Bu şikayetlere genellikle burundaki allerji eklenir. Göz kapaklarında şişlik, gözün beyaz tabakasında kabarıklıklar, su toplaması ve kızarıklık görülür. Mevsimsel allerjiye neden olan etkenler genellikle polenler iken mevsimsel olmayan allerjiye neden olan etkenler yıl boyu karşılaşabildiğimiz ev tozu zerreleri ve hayvan atıklarıdır.
» Bahar keratokonjunktivitiBahar keratokonjunktiviti nadir görülür, daha çok dünyanın sıcak ve kuru iklime sahip bölümlerinde rastlanır. İlkbaharda başlar ve yazın sonuna kadar devam eder. Çocuklarda ve gençlerde, ayrıca erkeklerde daha sıktır. Bu hastaların %75'inde astım, atopik ekzema ve allerjik rinit gibi ek hastalıklara rastlanır. Sebep olan allerjen maddenin kesin olarak bilinmemesine rağmen polenlerin ortaya çıkarıyor olabileceği sanılmaktadır. Hastaların ilk şikayeti yoğun kaşıntıdır. Sonra ışığa karşı hassasiyet artışı, yanma, yabancı cisim hissi ve bulanık görme meydana gelir.
Gözde kızarıklık, göz kapağında düşüklük, gözde beyaz çapak artışı ve gözlerin kısılması izlenebilir. Tipik bulgusu üst kapağı örten zarda kaldırım taşı gibi kabarıklıkların oluşmasıdır. Bu kabarıklıklara gözün renkli kısmının hemen kenarında da rastlanabilir. İleri formlarında korneada ülser oluşabilir. Genellikle 5-10 yıl kadar sürer. » Atopik keratokonjunktivit Atopik keratokonjunktivit körlük riski taşıyan bir allerji çeşididir. Daha çok erişkinlerde görülür ve astım, nezle, atopik dermatit ve yiyecek allerjisi gibi durumlara eşlik edebilir. Hastanın yakınlarında da bu hastalıklara rastlanabilir. Bu allerji yıllarca sürebilir.
Başlangıcı bahar konjunktiviti gibi olmakla beraber oluşturduğu yara dokusu kapak iç kısımlarında yapışıklıklar yapabilir, kapak yapısını bozabilir, kapakların içe veya dışa dönmesine ve kirpiklerin göze batmasına neden olabilir. Korneada meydana gelen tutulum damar oluşumu tarzında olur ve ileride gerekebilecek olan bir keratoplastinin (ölü gözünden hasta gözüne kornea nakli) başarısını azaltabilir. Ayrıca bu hastalarda herpes simpleks, keratokonus, retina dekolmanı ve kapak iltihabı şansı fazladır. » Dev papiller konjunktivit Dev papiller konjunktivit geçmişte kontakt lenslere, kontakt lens solusyonlarına, bu solusyonlardaki koruyucu maddelere ve göz damlalarına bağlı bir allerji veya uyumsuzluk olarak görülürdü. Günümüzde daha az görülmektedir.
Bazen göz protezleri, kullanılan dikişler ve kontakt lens üzerinde biriken allerjen maddeler de bu tip allerjiyi meydana getirebilir. Hastaların gözünde yoğun kaşıntı ve kontakt lens kullanımına uyumsuzlukla başlar. Göz kapaklarının altında papilla denilen büyük kabarıklıklar görülür. Korneada kesafet ve görme bulanıklığı meydana getirebilir.
» Temas göz allerjisiTemas göz allerjisi ilaçlara, ilaçların içindeki koruyucu maddelere veya makyaj ürünlerine karşı gelişebilir. İleri dönemlerinde göz yaşı kanalında tıkanıklık, konjunktivada skarlaşma ve korneada damarlanma meydana getirebilir.»TanıAllerjik göz hastalıklarının tanısı hastadan alınacak hikaye üzerine inşa edilecek muayene ve laboratuvar incelemeleri ile konur. Kırmızı göz oluşturan pekçok durum göz allerjisini taklit edebilir ve doğru tanı için iyi bir göz muayenesi gerekir. Muayenede göz kapakları, göz yüzeyini örten konjunktiva isimli zar, bezlerin açıldığı bölümler, kirpikler ve kornea dikkatle incelenir. Bazen göz kapaklarının ters çevrilerek arka yüzeyinin incelenmesi gerekebilir.
Bazı mikrobik hastalıklar, sebebi bilinmeyen iltihabi durumlar, göz kapağı iltihapları, bazı cilt hastalıklarının göz bulguları, kuru göz hastalığı, gözün bağ ve damar tabakasının iltihabi hastalıkları, böcek ısırıkları, kirpik diplerine yerleşen bitler göz allerjisini taklit eden bir tablo meydana getirebilir. Tanısal test olarak allerjen maddenin bulunması, göz yaşında ve kanda bazı maddelere bakılması yardımcı olsa da en fazla bilgi muayeneden elde edilir.»TedaviAllerjinin tedavisinde en önemli yapılması gereken şey allerjen madde tespit edilebiliyorsa mümkün olduğu sürece ondan kaçınmaktır. Gözdeki şikayetlerin rahatlatılması açısından soğuk uygulama ve suni göz yaşı ilaçları faydalı olabilir. Çoğunlukla da antihistaminik ilaçlara, damarları büzen ilaçlara, allerjik şikayetleri ortaya çıkaran hücreleri dengeleyici ilaçlara, iltihap giderici ilaçlara ve kortizonlu ilaçlara ihtiyaç duyulur.
Yanmalar ve Haşlanmaları tanımak için temel bilgiler
Yanık, kendisini meydana getiren fiziksel etkenin adıyla anılır. Sıcak su yanıkları, sıcak buhar yanıkları, sıcak yüzey yanıkları (soba, ütü...), alev yanıkları (ocak, mangal), elektrik yanıkları ve kimyasal maddelerin meydana getirdiği yanıklar.
Yanığı oluşturan fiziksel etkenin vücutta meydana getirdiği tahribat, deri, deri altı, daha derindeki kas ve kemiklerin olaydan zarar görmesiyle sonuçlanır. Bu harabiyetin oluş şiddeti, etkenin enerji olarak yoğun oluşununa ve etkenin vücuda temas süresine göre değişir.
Yanığın derinliği yanında, yanık yüzeyinin genişliği de önemlidir. Yanık yüzeyinin genişliği yaralınınn hayatta kalma şansı ile doğrudan bağlantılıdır. Bebeklerde %10, erişkinlerde %20'den geniş yanıklar muhakkak yataklı kurumlarda tedavi edilmelidir. Vücut yüzeyinin ne kadarı yandığı 9'lar kuralı şeması ile kolayca hesaplanabilir. Şemayı görmek için tıklayın
Yanık, insanı dış etkilerden ve bakterilerden koruyan bir organı, deriyi devre dışı bıraktığı için hastalar kolayca enfeksiyon kapma tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar. Yanık yüzey bakteriler tarafından kısa sürede işgal edilir ve yara iltahaplanır. Bu bölgede mikroplardan açığa çıkan zehirli maddeler tüm vücuda yayılarak hastaların vücut dirençlerinin kırılmasına ve ağır bir sistematik iltahap tablosunun ortaya çıkmasına sebep olur. Diğer taraftan bu açık yüzeyden dışarı sızan serum, vücut sıvılarının süratle azalmasına yol açar. Vücutta kaybolan gündelik sıvı miktarı, yanık yüzeyinin genişliğine bağlıdır ve 1 - 9 litre arasında değişir. Bu açığın kapatılmaması, dolaşımın zayıflamasına ve böbreklerin iflasına yol açarak ölüme sebep olur.
1. Derece Yanıklar
Deri yüzeysel olarak etkilenir. Tüm deri katları olaydan zarar görmez. Gözle bakıldığında derideki kızarıklıklar görülebilir. Uzun süre güneşte yatan bir insanın derisinin kızarmasını örnek olarak verebiliriz.
2. Derece Yanıklar
Derinin en üst tabakası ve ortalama 1,5 mm kalınlığındaki epidermis tabakasının tamamen harap olması anlamına gelmektedir. Bu tür yanıklarda, deri yüzeyinin hemen altında toplanan serum sızıntısı, içi sıvı dolu kabarcıklar oluşturur. Bu sıvı tabakasını örten zar, tamamen ölmüş deriden oluşur.
3. Derece Yanıklar
Derinin tüm katmanlarının ısıl etken nedeniyle tamamen tahrip olması demektir. Yanığı doğuran etkenin deriyle temas süresinin uzun olduğu anlaşılır. Bölge bu nedenle tamamen kömürleşir. Yara içine bakıldığında kasların ortaya çıktığı, bazen kemiklerin bile kömürleştiği görülebilir.
Güneş Yanıkları
Güneş yanıkları yalnız güneş ışınları ile değil, bazı güzellik salonlarında cildi esmerleştirmek için yapılan UV radyasyonları (solaryum) ile de oluşabilmektedir.
Derinin kısa süreli olarak güneş ışınlarına maruz kalması bazı vitaminlerin oluşmasına ve kemiklerin sağlıklı büyümesine yarar.
Uzun süreli güneş ışınına maruz kalmak deri kanserine, derinin erken yaşlanmasına sebep olur.
Güneş ışınlarına ulturaviyole ışınları denir.
İki tür UV ışını vardır.
UVA denen ışın, solaryumlarda kullanılır. Ancak bu ışınlar diğerlerinden daha derin katlara nüfus eden deri kanserine, deri yaşlanmasına, gözlerin zedelenmesine ve derinin bağışıklık direncinin azalmasına sebep olur.
UVB denen ışın deri kanseri yapan ve deriyi yakan ışın türüdür
Yanmalar ve Haşlanmalarda alınması gereken önlemler
Kibrit, çakmak, ateş yakma gereçlerini ortada bırakmayın
Devamlı sıcak suyunuz varsa derecesini 50 ° C den yukarıya ayarlamayın
Isıtıcıların etrafına direkt teması engelleyen barikatlar koyun
Sıcak sıvıları çocuklardan uzak tutun.
Bebeğe mama verirken yemeğin, yıkarken de suyun ısısını kontrol edin.
Ocak üstündeki tava saplarını, çocukların erişemeyeceği şekilde yerleştirin.
Yatakta sigara içmeyin.
Sıcak tencere ve su kaplarını tezgahların kenarına koymayın
Kullandığınız güneş yağının UVA ve UVB ışınlarını tamamen engellediğinden emin olun.
Satın aldığınız güneş gözlüğünün UV ışınlarını engelleyip engellemediğini öğrenin.
Evde daima dolu bir yangın söndürücü bulundurun.
Yanmalar ve Haşlanmalarda yapılması gerekenler
Yanığa elle dokunmamaya çalışın
Yanığın derecesini saptayın
Yanık bölgesini derhal musluk suyu ile soğutun
Yanık bölgesini steril olduğunu bildiğiniz bir pansuman malzemesi ile örtün
Sadece kızarıklık varsa, yanığı bol su ve sabunla yıkayın
Evde tedavi etmekten kaçının
Tam teşekküllü bir hastanenin acil merkezine başvurun
Acil ambulans isteyin
Kazaya uğrayan kişiyi, aşırı sıcak ve aşırı soğuk ortamda tutmayın
Tetanoz aşısı yaptırmayı unutmayın.
Yanmalar ve Haşlanmalarda yapılmaması gerekenler
Yanık yüzeyini direkt buzla temas ettirerek soğutmaya kalkışmayın
2. derece yanığı dezenfeltanla temizlemeye çalışmayın (alkol, tentürüdyot, savlon)
Yoğurt, yağ, sabun, diş macunu, yağlı kremler vb. yabancı maddeler sürmeyin
İçi sıvı dolu kabarcıkları patlatmayın
Eczane ve pansumancıya gitmeyin, doktora gidin
Yanık yüzeyine hava üflemeyin
Yanık yüzeyine çıplak el, parmak gibi mikropsuz olduğundan emin olmadığınız şeyleri temas ettirmeyin.
Yanık yüzeylere yapışan kumaş vb. şeyleri kazıyıp kaldırmaya çalışmayın
Evde tedavi yapmaya kalkışmayın
Hafif Yanıklarda İlk YardımAğır Yanıklarda İlk Yardım
![]()
- Cilt yarılmamışsa serin suyun altında tutun veya serin bir suya batırın, 3 ila 5 dakika kadar tutun. (Eğer çevre çok soğuk ise, donma tehlikesi nedeniyle su uygulaması yapmayın.)
- Yanık kısmı, varsa streil bir bezle yoksa temiz bir bezle sarın
- Ağrı kesici bir ilaç verin
- El, ayak, yüz, kaba etlerin önemli bir kısmı ya da ana eklemlerden biri yanmışsa ya da ikinci derec yanık alanı 5 cm.den daha genişse ağır yanıklardaki ilk yardım kurallarını uygulayın.
Elektrik Yanıkları
- Yanığa neden olan şeyin söndüğünden ya da uzaklaştırıldığından emin olun. Eğer giysileri alev almışsa koşmasına izin vermeyin, suyla ya da bir battaniyeye tümüyle sararak söndürün. Eğer üzerindeki giysiler köz halinde değilse, yanık giysileri çıkartmaya çalışmayın.
- Yaralının nefes alıp almadığını ve kalbinin atıp atmadığını kontrol edin. Nefes alması durmuşsa , 'solunum durmuşsa' bölümündeki kuralları, kalbi atmıyorsa, 'kalp durmuşssa' bölümündeki kuralları uygulayın.
- Solunumla ilgili bir sorunu yoksa, yanık bölgenin üzerine serin ve nemli bir steril gazlı bez ya da temiz bir bez örtün. Havlu ya da battaniye gibi emici bir kumaş örtmeyin, merhem sürmeyin, su toplamış kısımları patlatmayın.
- Yaralıyı sakin bir yerde yatırıp acil tıbbi yardım gelmesini bekleyin.
Elektrik yanıklarında ciltte görünen yanık alanının boyutu hiç önemli değildir. Çok küçük bir alan da olsa vücuda giren elektrik iç organlarda hasar yaratmış olabilir. Ayrıca kalbi etkileyerek ritm bozukluklrı hatta kalp durmasına yol açabilir.
Elektrik çarpması sırasına aşırı decede kasılan kaslar ya da elektriğin kişiyi fırlatması ya da düşürmesi sırasında kemik kırıkları kas yırtılmaları gibi durumlar ortaya çıkmış olabilir.
Kalp atışı, solunum açısından kontrol ettikten sonra bunlarla ilgili bir sorun varsa onun ilk yardımı yapılır, yoksa hastayı sakin bir yerde yatırarak acil tıbbi yardım gelmesi beklenir.
Kimyasal Madde Yanıkları
- Yanığa neden olan kimyasal madde sönmemiş kireçse, yumuşak bir fırça ile kireçlerin iyice temizlenmesini sağlayın
- Bol su ile en az 20 dakika süreyle yıkayarak kimyasal maddenin iyice uzaklaşmasını sağlayın.
- Solunumu yoksa yapay solunum yapın, baygın rengi soluk solunumu yüzeyelse şok tedavisi uygulayın.
- Kimyasal madde bulaşmış giysileri çıkarın.
- Yanık bölgesini kuru ve steril bir gazlı bezle ya da temiz bir bezle sarın
- Yanık ikinci derece yanık özellikleri taşıyor ve genişliği 5 cm.yi geçiyorsa ya da el, yüz, ayak, kasık, kaba et ya da ana eklemler gibi bir yerdeyse acil tıbbi yardım çağırın.
- Kimyasal madde göze gelmişse gözleri akar su altında en az 20 dakika yıkayın, göz kapağını kapatmasını sağlayıp nemli bir bezle örtün ve tıbbi yardım çağırın.
Baş Ağırısı [IMG]http://www.tedavim.com/images/M_images/pdf_button.png [IMG]http://www.tedavim.com/images/M_images/printButton.png [IMG]http://www.tedavim.com/images/M_images/emailButton.png Baş ağrıları en sık karşılaşılan ve teşhisinde en fazla güçlük çekilen hastalık belirtilerinden biridir. Baş ağrıları kendisi bir hastalık olduğu gibi çoğu zamanda altta yatan bir hastalığın belirtisidir. Bu kısa yazıda baş ağrıları ile ilgili genel bilgiler verilecek ve baş ağrılarına sebep olan hastalıklar kısaca anlatılacaktır.
İnsanların %60-70 kadarı hayatlarının herhangi bir döneminde baş ağrıları ile karşılaşmaktadır. Herhangi bir şikayetle doktora başvuran hastaların hemen hemen yarısında baş ağrısı vardır, ancak bunların sadece %10 kadarında baş ağrısı en önemli problemd
Baş ağrılarını kabaca sınıflandırmak gerekirse
![]()
Ancak burada hemen belirtelim ki bu çok kaba bir sınıflandırmadır, ve bu tablonun dışında bir çok baş ağrısı sendromu vardır.
- Migren
- Gerilim tipi baş ağrısı ( tension headache )
- Küme baş ağrısı ( cluster baş ağrısı, horton nevraljisi, histaminik baş ağrısı )
- Sinüs baş ağrısı
- Posttravmatik baş ağrısı
- Kafa içi basınç artışına bağlı baş ağrısı
- Kombine durumlar
Migren nedir ?
Migren (hemikrani, yarım baş ağrısı) çok yoğun, şiddetli daha çok 10-30 yaşları arasında başlayan 50 yaşından sonra azalan ve nöbetler halinde seyreden bir baş ağrısıdır. Kesin sebepleri bilinmemekle birlikte hastaların %60-80 inde genetik faktörlerin rolü vardır. Genellikle tek taraflıdır, bazen iki taraflı olabilir. En sık tuttuğu bölge şakaklar, göz çevresi ve alındır. Dakikalar, saatler veya günler sürebilir. Hasta nöbetin geleceğini önceden hissedebilir. Bulantı, kusma ve ışıktan rahatsız olma olabilir. Kadınlarda daha sık görülür. Hastanın bütün tetkikleri normal çıkar. Migren olduğu düşünülse bile baş ağrılı hastalara tomografi, MR, sinus filmleri, boyun filmleri çektirilmeli ve gerekirse EMG yaptırılmalıdır.
Tedavisinde; stresten uzak kalmak, iyi istirahat, iyi uyku, gürültü ve aşırı ışıktan kaçınma gerekir. Bazı gıdalar ve ilaçlar migren nöbetini başlatabilir (monosodyum pentamat, çikolata, kırmızı şarap, peynir, doğum kontrol hapları). Ayrıca migren nöbetlerinden kaçınmak için ve tedavi için birçok ilaç geliştirilmiştir. Migren tedavisinde nöroloji uzmanından yardım istenmelidir. Akupunktur bir çok hastada iyi sonuç verir, biofeedback’in faydalı olduğu hastalar vardır.
Gerilim tipi baş ağrısı (tension headache)
![]()
Zorlayıcı olmayan devamlı bir ağrı vardır. Başlangıçta ensede olur, sonra mengene ile sıkıştırıyor gibi bütün başa yayılır. Günlerce sürebilir, akşamları ağrı daha da artar. Stres, aile ve iş problemleri ağrıyı ortaya çıkarır veya arttırır. Boyun bölgesi kaslarında sertleşme vardır.
Tedavisinde ağrı kesiciler, kas gevşeticiler, ve stresi ve anksiyeteyi giderici ilaçlar kullanılır. Sıcak bir duş, sauna, türk hamamı, masaj hastaların çoğunu rahatlatır. Boyun bölgesine yönelik sıcak ve soğuk uygulamalar, TENS, boyun kaslarını rahatlatıcı egzersizler, biofeedback denenebilir.
Cluster baş ağrısı (küme baş ağrısı)
Çok şiddetli ve tek taraflı bir ağrıdır. Ağrı göz yuvarlağı arkasında ve zonklayıcıdır. Erkeklerde daha yaygındır. Bu ağrılar birden başlar öncü belirtisi yoktur. Ağrıyan tarafta şişlik, kızarıklık, seğirme olabilir. Ortalama 30-45 dakika kadar sürer. Ancak daha uzunda sürebilir. Az miktarda alkol bile ağrıyı ortaya çıkarabilir.
Bu tip başağrıları aylarca senelerce, devam edebilir. Tedavisinde oksijen inhalasyonu, propranolol (profilaksi) ve karbamazapin kullanılır.
Sinüs baş ağrısı (sinüzitler)
![]()
Zorlayıcı değildir. Tek taraflı veya çift taraflı olabilir. Hasta öne doğru eğilmekle ağrısının arttığını ifade eder. Alerjik bünyeli kişilerde daha sık görülür. Nezle hali, burunda dolgunluk, ateş, diş ağrısı, halsizlik olabilir. Tedavisi sinüzitin tedavisi iledir. KBB hekimleri tarafından tedavi edilmelidir.
Posttravmatik baş ağrısı
Kafa travması sonucu ortaya çıkar. Hastanın şuurunun yerine gelmesi ile başlar, 6-12 ay kadar sürer. Bazen çok daha uzun sürebilir. Baş dönmesi ile birliktedir.
Kafa içi basınç artması
Son zamanlarda başlayan, orta şiddetli fakat şiddeti gittikçe artan bir ağrı şeklidir. Genellikle iki taraflıdır. Ağız ve burun kapatılıp nefes tutulduğu zaman ağrı artar. Sabahları daha kötüdür, geceleri hastayı uyandırabilir. İleri dönemlerde bulantı, kusma, çift görme olur. Göz dibi muayenesi yapılmalıdır. Bu hastalara hemen CT, MR ve EEG yaptırılmalıdır. Tümörler en sık rastlanan kafa içi basınç artışı sebepleridir.
Kombine durumlar
En sık rastlanan migrenle birlikte, gerilim tipi baş ağrısının birlikte bulunmasıdır. Ayrıca en sık rastlanan baş ağrılarından birisi de boyun bölgesindeki kireçlenme, fıtık, tümör gibi hastalıklara bağlı olanlardır. Boyun kökenli baş ağrılarında omuz ve kol ağrıları da olur. Ağrı boyundan enseye ve alına da vurur. Boyna sıcak konulması, masaj ağrıyı hafifletir.
yenı yenı seyler ogrneıyorum tskler okyanus
Romatizma yaşlılık hastalığı değil![]()
![]()
[IMG]İSTANBUL (İHA) - Romatizmanın, yaygın kanaatin aksine yaşlılık hastalığı olmadığına dikkat çeken Memorial Hastanesi Romatoloji Uzmanı Dr. Selda Öktem,
"Gençlerde eklem ağrıları önemsenmiyor. Oysa çoğu romatizmal hastalık genç yaşlarda başlıyor. Özellikle omurga romatizmaları genç erkekleri etkilerken, eklem romatizmaları doğurganlık çağındaki kadınlarda daha sık görülüyor" dedi. Dr. Öktem, bu hastalıkta düzenli doktor takibinin şart olduğunu söyledi. Romatizmal hastalıklarla ilgili bilgi veren Dr. Selda Öktem, "Romatizma kelime olarak eski Yunan kökenlidir, 'eklemlerde kötü özellikli iltihaplı sıvı birikmesi' demektir. Romatizmal hastalıklar MÖ 8000 yılından beri bilinmektedir; ama aydınlığa kavuşması son 20-25 yılda olmuştur" dedi. Romatizmal hastalıkların genel itibariyle kronik (süreklilik gösteren) hastalıklar olduğunu vurgulayan Dr. Öktem, "Bir kişiye romatizmal hastalık tanısı konduğunda, kişi bu hastalıkla yaşamayı öğrenmelidir. Ama bu kişileri korkutmasın, sürekli ve düzenli olarak hekim takibinde olmasını ve ilaç kullanmasını gerektirir. Şeker hastalığı ve hipertansiyon gibi" diye konuştu. Romatizmal hastalık denilince geniş bir hastalık grubunun buna dahil olduğunu ifade eden Dr. Öktem, "İltihaplı eklem romatizmaları, omurga romatizmaları, gut, behçet hastalığı, ailesel Akdeniz ateşi, kireçlenme (osteoartrit), damar romatizmaları (vaskülit), fibromiyalji sendromu (yumuşak doku romatizması) gibi sayamadığım birçok hastalık romatizmal hastalıklar sınıfına girer ve Romatoloji uzmanları tarafından takip edilmelidir. Romatolojik hastalıklar ayrı bir uzmanlık alanıdır" şeklinde konuştu. Her eklem ağrısının romatizma olmadığını vurgulayan Dr. Selda Öktem, hastalık belirtileriyle ilgili şunları söyledi: "Çoğu romatolojik hastalıkta ağrıya ek olarak eklemde şişlik, hareketlerinde kısıtlılık ve özellikle güne başlarken eklemlerinde sertlik hali söz konusudur. Toplumumuzda çoğunlukla romatizma kelimesi ağrıyla eşdeğer şekilde kullanılmaktadır; ama bu doğru değildir. Ağrının romatizmal hastalığın göstergesi olup olmadığı hekim tarafından ayırt edilmelidir." Çoğunlukla romatizmal hastalıkların eklemlerden başladığını söyleyen Dr. Öktem, "Hastalığın tipine göre eklemlerde şekil bozukluklarına ve kalıcı değişikliklere neden olurken, bir kısmında iç organlarda da (akciğer, böbrek, karaciğer vb.) harabiyet yapabilmektedir. Vaskülitler (damar romatizmaları) dediğimiz grupta ise öncelikli hedef damarlardır. Eğer iç organları besleyen damarlar etkilenmişse solunum, böbrek yetmezliği, sindirim sistemi yakınmalarına neden olabilmektedir" dedi. "ROMATİZMADA GENETİK YAPI ÖNEMLİ" Dr. Öktem, eklem ve omurga romatizmalarında görülen şikayetleri ise şöyle sıraladı: "Eklemlerde ağrı, şişlik, hareket kısıtlılığı, sabahları eklemlerinde sertlik olması, daha sonra yavaş yavaş gevşemesi, el parmaklarında soğukta beyazlaşma, sararıp solma, cilt altında bezeler, güneşte ciltte aşırı duyarlılık ve yaralar gelişmesi, ellerde veya vücudun herhangi bir yerinde deride sertlik, güçsüzlük, merdiven inip çıkamama, oturup kalkamama ve kaslarda ağrı, özellikle sabahları daha belirgin bel ağrısı ve tutukluk hali, gözlerde sık sık iltihaplanma (üveit)." Çoğu romatizmal hastalıkta genetik yapının önemine dikkat çeken Dr. Öktem, "Yani bazı genlerin varlığı romatizmaya yatkınlık yaratır. Çevresel koşullar, enfeksiyon etkenleri ve bilemediğimiz bazı durumlarda, genetik olarak romatizmaya yatkın kişilerde hastalık ortaya çıkabilir. Romatizmal hastalıkların nedeni hala tam bilinmiyor ve önlem alabilmek gibi bir durum söz konusu değil" dedi. Soğuk havanın romatizmada doğrudan etken olmadığını belirten Dr. Öktem, "Soğuk havalarda ve nem oranının yüksek olduğu hallerde eklem içinde bulunan az miktardaki kayganlaştırıcı sıvının akışkanlığı ve dağılımı değiştiği için ağrı ve sızı olması doğaldır. Bu durum sağlıklı bireylerde de görülür, kişisel duyarlılıklar önemlidir. Ancak romatizmaya neden olmaz ve tek başına romatizma düşündürmez" diye konuştu. Romatizmanın, sanılanın aksine yaşlılık hastalığı olmadığına da değinen Dr. Öktem, şunları söyledi: "Yaş ilerleyip eklem ağrıları başlayınca herkes romatizma olduğunu düşünüyor veya gençlerde eklem ağrıları önemsenmiyor. Çoğu romatizmal hastalık genç yaşlarda başlıyor. Özellikle omurga romatizmaları genç erkekleri etkilerken, eklem romatizmaları doğurganlık çağındaki kadınlarda daha sık görülüyor. Genç erkeklerde görülen bel ve kalça ağrıları maalesef mekanik sebeplere ve bel fıtığına yorulup, romatizma düşünülmüyor. Bu da çok erken yaşlarda omurga hareketlerinin kısıtlanmasıdır" şeklinde konuştu. "ROMATİZMA ÇOCUKLARDA DA GÖRÜLEBİLİR" Çocukluk yaş grubuna özgü romaiyrı bir uzmanlık alanıdır" şeklinde konuştu. Her eklem tizma tiplerinin de bulunduğunu kaydeden Dr. Selda Öktem, "Çok küçük yaşlarda bile başlayabilir. Eğer erken teşhis edilip tedavi edilmezse kalıcı sakatlıklara ve gelişme geriliğine neden olabilmektedir" uyarısında bulundu. Ailede romatizmal hastalık olmasının diğer kişilerde risk doğurduğuna da değinen Dr. Öktem, "Ailede romatizmal hastalık olması aynı veya farklı bir romatizmal hastalık için yatkınlık olduğunu düşündürür. Ama bu hiçbir zaman kesinlik taşımaz, daha önce de söylediğimiz gibi bilemediğimiz çevresel koşullara maruz kalınmazsa hiçbir şey de olmayabilir. Daha özetle romatizmal hastalıktan kuşkulandığınız kişinin ailesinde de romatizma olması tanınızı kuvvetlendirir; ama ailesinde romatizma olduğu bilinen sağlıklı bir kişide romatizma gelişeceğinin göstergesi değildir" dedi. Dr. Öktem, romatizmal hastalığı olan kişinin gebe kalması halinde bebekteki risk faktörü hakkında şunları söyledi: "Romatizmanın tipine göre, iç organlarda harabiyet olup olmamasına göre durum değişir. Hastalığının o dönemde aktivitesi azalmış ve kontrol altına alınmışsa, uzun süredir hastalık şiddetinde alevlenme olmamışsa ve bazı incelemelerden sonra gebeliğe izin verilebilir. Bu süreçte çok sıkı takip gerekir." Bazı romatizmal hastalıklar gebelik esnasında alevlenip artış gösterirken, bazılarının tamamen sessizleştiğini ifade eden Dr. Öktem, "Hekim onayı alınmadan gebe kalınmamalıdır. Tedavide kullandığımız bazı ilaçların uzun süren etkilerinin olması nedeniyle ilaç kesildikten sonra da bir süre beklemek gerekmektedir. Bulaşıcılık gibi bir durum söz konusu olmadığı için bebeğe geçmez. Ama anne kanından bebeğe geçebilen bazı maddeler nedeniyle bazı romatizmal hastalıklarda bebeğin ilk günlerinde olumsuzluklar olabilir; ama bu geçicidir. Örneğin lupuslu gebeden doğan bebek lupuslu doğmaz. Genetik yapıyı taşıyabilir; ama ilerleyen yıllarda lupus hastası olup olmayacağı söylenemez" diye konuştu. Dr. Öktem, romatizmanın tedavisiyle ilgili şunları söyledi: "Romatizma, şeker hastalığı ve hipertansiyon gibi kronik bir hastalık. Bu nedenle tedavi belli bir süre değil, ömür boyudur. Hastalığın şiddetine göre zaman zaman az, zaman zaman çok ilaç kullanmak gerekebilir. Tamamen hastalığı ortadan kaldırmak mümkün olmaz; ama kontrol altına alınabilir. Kontrol altındaki hastalık birden alevlenebilir, bu nedenle hiçbir yakınma olmasa dahi sürekli hekim takibi gereklidir. Tedavide romatizmanın temel etkili ilaçları ve yardımcı ilaçlar kullanılır. Temel etkili ilaçlar bağışıklık sistemi üzerine etkilidir. Düzenli hekim takibi, kan testleri takibi gerektirir. Kortizon çok sık kullandığımız, kimi zaman hayat kurtarıcı bir ilaçtır. Bu önemli ilaçların mutlaka doktor kontrolünde kullanılıp, doktor kontrolünde bırakılması gerekir " şeklinde konuştu. Bu hastalıkta egzersizin mutlaka gerekli olduğunun altını çizen Dr. Öktem, "Hareketleri sınırlanmış eklem ve omurganın esnekliğine kavuşması için, kas ağrılarında spazmın çözülmesi için çok egzersiz önemlidir" dedi. Romatizma tedavisinde kaplıca etkisine de değinen Dr. Öktem, genel olarak iltihaplı eklem romatizmalarına kaplıca ve sıcak uygulamaların iyi gelmediğini belirterek, aktif hastalık esnasında yakınmaları daha da artırabildimaiyrı bir uzmanlık alanıdır" şeklinde konuştu. Her eklem ğini söyledi. Dr. Selda Öktem, "Kaplıcanın kireçlenmede faydası vardır. Kaplıcaya gitmeye karar vermeden önce hekim onayı alınması önemlidir" dedi.
bilgileriniz için teşekkürler