Boş zaman yoktur boşa geçen zaman vardır
Yazdırılabilir Görünüm
Boş zaman yoktur boşa geçen zaman vardır
Yirmi yaşındaki bir insan, dünyayı değiştirmek ister . Yetmiş yaşına gelince , yine dünyayı değiştirmek ister, ama yapamayacağını bilir.
Gökyüzü Neden Mavidir?
Gökyüzünün mavi görünmesinin tek sebebi kırılma hadisesidir.
Güneş ışınları atmosfere girdiğinde atmosferdeki gaz moleküllerine ve toz parçacıklarına çarparak saçılır. Gün ışığı değişik dalga boylu birçok ışından oluşur. En kısa dalga boylu mavi ışınlar atmosferin üst tabakalarındaki küçük parçacılar tarafından hemen saçılırlar. Fakat kırmız ışık (ki en büyük dalga boylu ışıktır!) saçılmak için daha büyük parçacıklara çarpmak zorundadır.
Gökyüzü açık olduğunda, mavi ışık diğer ışıklara oranla en fazla saçılan ışıktır. Bu yüzden de gökyüzü mavi görünür. Mesela gökyüzü yoğun bulutlarla veya dumanla dolu olduğunda, tüm ışınlar nerede ise aynı oranda saçılır. Bu da gökyüzünün gri renkte görünmesine sebep olur.
insanoğlu bir gül için koşarken ezdikleri papatyaları düşünmezler
SEVMEK ,keman çalmak gibidir;onu çalmasını bilmeyen kötü sesler çıkarır..
Herşeye karşın herkes sevdiğini öldürür. Kimi bunu sert bakışıyla yapar, kimi de yüze gülen bir sözcükle, korkak kişi bunu bir öpücükle, cesur adam bir kılıçla
GÜZEL GÖREN GÜZEL DÜŞÜNÜR GÜZEL DÜŞÜNEN HAYATINDAN LEZZET ALIR
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ (R.A.)
abicim ben seni göremedim senin hakkından nasıl güsel düşüneyim
Her kalbin çarpıntısı kendi ecelinin ayak sesleridir. (Beyazidi Bestami)
Bin sene evvel,iğne ucuyle delindi zar;
Resûlden haber geldi, mezarsız öldü Sezar!....
Ben hergece sen uyurken dalga olup vuruyorum sahillere rüzgar olup esiyorum sessizce ve sen uyurken yüreğim geliyor üstünü örtmeye bensizken üşürsün diye...
Rahatsız ediyorsa bakışlarım Kaparım gözlerimi bir daha bakmam, Kırıyorsa sözlerim, Susarım bir daha konuşmam, Varlığım rahatsız ediyorsa, Ölürüm de bir daha karşına çıkmam, Ama rahatsız eden sevgimse Üzgünüm buna engel olamam
Hissedince sana vurulduğumu baharda kuş olup uçasım gelir, Bakınca o güzel gözlerine hasreti bir anda silesim gelir. Ama ne çare birtanem ne kuş olup uçabilirim ne de hasreti silebilirim ama inan bana birtanem seni bir ömür boyu sevebilirim...
Behdanem benim..düşünsene bir kez dahi olsa.Dikenin güle,ipek böceğinin kozasına olan o büyük sevgisini.Uçurum çiçeklerinin yaşama inat koklanmıcaklarını bilerek her defasında açtıklarını.Ben de behdanem seni yüreğime can yazdım bir kere.O muhteşem sevgi ile yaşama ve sana inat..
helal olsun kardeş de bu sözler kimlere ait onlarıda yazsaydın daha güzel olurdu
TŞKLER AVCİ GÜZEL PAYLAŞIM
esento çok guzel soylemıssın elıne saglık
fıraset çok guzel paylasımın ıcın tskler
Gülemiyorum Sevdalım (s.a.v.)
Yorgun düşmüş gülümsemelerim
İsyanım yok kimseye
Allah ıma şükür olsun ki
Müslüman olarak yaşıyorum
Ama Sensiz olmuyor işte
Bu gün yine gördüm Medine'ne gelmek için
Hazırlıklarını yapanları
İçim cızz etti
Ağlayamadım Sevdalım...
Bir nefes daha tamamladım
Ben kokuna hasretken,
Uzaklarda kalmak dokanıyor..
Ahiretimde o Nur Cemalini görsem
Ayaklarına kapanıp öpebilsem
Gurban olduğum...
Hayat mutluluk şansını vermiyor
Ceza çekiyorum her günüm işkence sensiz...
Sevdalım yarım bırakma gönlümü..
Ellerimi geri çevirme,
İzin ver de Ravzana gelip ağlayayım..
Hasretimi damla damla yaşlarla orda gidereyim bir nebze...
Seni Sevdalım..
Seni istiyorum..
Bana Seni görmeyi nasip etsin Rabbim..
Çünkü şu gülmeyen yüzüm,
Bir bakışınla coşar..
Sana Sevdana Selam olsun..
VesseLam
İyi geçinmekte, tahsilin ve aynı yöreden olmanın avantajları vardır. Ama bunlar şart değildir. Tahsil farkı çok olursa, onun seviyesine inip bir şey anlatmak zor olur. Ayrı yörelerden olursa alışkanlıklar farklı olduğu için anlaşma zor olabilir. Aynı yöreden olursa âdetlerde anlaşma kolaylaşır. Ama kızda ve erkekte şu üç vasfın bulunmasına dikkat etmelidir:
1- Dinine bağlı olmalı.
2- Sağlıklı olmalı, evliliğe gölge düşürecek hastalıkları bulunmamalı.
3- Mizacı, ahlakı iyi olmalı. Her şeye kızan, pire için yorgan yakan tiplerle geçim zor olur.
Bu vasıflara haiz olan oğlanı da, kızı da dengi ile evlendirmelidir.
Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kızınızı küfvüne [dengine] uygun olanla evlendirin.)
[Tirmizi]
Küfüv, erkeğin soyda, malda, din işlerinde ve şerefte kadına uygun olması demektir. Yoksa, zengin olmak, maaşı çok olmak, tahsilli olmak ve aynı yöreden olmak demek değildir. Küfüv, erkeğin salih Müslüman olması, namaz kılması, içki içmemesi, yani İslamiyet’e uyması ve nafaka kazanacak kadar iş sahibi olması demektir.
Erkek şu hususlarda kadından üstün olmalıdır. Eşit olsa da olur.
1- Sanatta erkek daha üstün olmalı ve denk olmalı. Aşağı sanatlı erkek, yukarı sanatlı kadının dengi sayılmaz.
2- Erkek kadından zengin olmalı yahut geliri, kadınınkinden çok veya eşit olmalı. Zengin kadın, fakir erkeğin dengi sayılmaz. Erkek, mehr-i muacceli ve bir aylık nafakayı verecek güçte ise, zengin kadına denk sayılır. Köylü erkek, şehirli kızın dengi sayılır.
3- Erkek kadından daha dindar olmalı veya eşit olmalı. Fâsık erkek, saliha kızın, hatta salih kimsenin kızının dengi olamaz.
kaynak:http://www.cafeonbes.com/modules.php...&p=15015#15015
EŞİTTİR İNSAN OLMALI TŞKLER ARKADAŞIM
GÜZEL BİR PAYLASIM ELINE SAGLIK GÜZEL BEKARLARA AYDINLATICI KONULAR...
Senin işine yaramaz o zaman boşa sevinme paylaşımın için teşekkürleer
Evde zaman zaman tartışmalar oluyor, bundan ciddi şekilde de huzursuzluk duyuyordu. Gerçi kendisi bu tartışmalarda sessiz kalmıyor, diline geleni de hanıma söylemekten çekinmiyordu. Ama yine de tatmin olmuyor, büyük bir haksızlığa uğradığını düşünüyordu.
Hatta bunun, halife Hazreti Ömer’e şikâyeti gerektirecek bir durum olduğuna da inanıyordu.
Yine bir gün aynı şekilde bir tartışmaya girince aklına koyduğunu hemen tatbik etmek isteyerek doğruca halifenin evinin yolunu tuttu. Maksadı belliydi. Hanımın bu huysuzluğunu bir bir anlatacak, böylece halifeden gelen ceza tavsiyesini hem de olanca şiddetiyle evde uygulayacaktı.
İşte bunun için gelmişti halifenin kapısına kadar. Ancak o sırada garip şeyler oldu. Evden sesler geliyordu. Kulağını ister istemez kabartınca durumu anlamakta gecikmedi. Halifenin hanımı da tıpkı kendi hanımı gibi sözler söylüyor, halifeye sitemler yağdırıyordu. Herkesin titrediği koskoca halife Hazret-i Ömer ise bunları sessizce dinliyor, yer yer cevaplar veriyor; ama asla kızmıyor, kızma gereği de duymuyordu.
Durumu anlayınca vazgeçti kendi hanımını şikâyetten. Tam geriye dönmek üzere iken, açılan kapıdan halifenin sesi duyuldu:
– Ey Allah’ın kulu, nereye gidiyorsun, ben buradayım, gel meselen ne ise sor.
– Şey.. dedi. Şeyi söyleyecektim de.
– Neyi söyleyeceksen söyle, çekinme.
İster istemez açmak zorunda kaldı meselesini:
– Ben hanımımı şikâyete gelmiştim, gördüm ki senin hanımın da tıpkı benimki gibi sözler söylüyor, sitemler yağdırıyor. Sen ses çıkarmıyor, geçiştiriyorsun. Bunun için ben de vazgeçtim şikâyetten. Geri dönüyorum.
Burada hanımın hakkını açıklama gereği duyan halife, şöyle izah etti durumu:
– Bak, dedi bu hanımın bana olan iyilikleri, hizmetleri, sabır ve tahammülleri öylesine çok ki, bazen yaratılıştan gelen bu hissîliklerine karşılık verip de kızmak gelmiyor içimden.
Bundan sonrasını da şöyle sıraladı, Hazret-i Ömer:
– Benim evimi o bekliyor, o temizliyor, yemeğimi o hazırlıyor, çamaşırımı o yıkıyor, çoluk çocuğuma o bakıyor. Daha sayamayacağım nice hizmetleri ve iyilikleri bırakmıyor ki onun yaratılıştan gelen hissîliklerine kızıp da kırıcı şekilde karşılık vereyim, kusuruna bakayım, yuvamın huzurunu bozayım.
Bu açıklamalar şimşekler gibi çaktı beyninde. Düşünmeye başladı. Şimdi geriye iyice dönmüş, söylenerek gidiyordu evine:
– Ben Hazret-i Ömer’den daha büyük biri olamam. O öyle davranıyor, bana ne olmuş ki, ben alınıyor, ille de karşılık verip bir geçimsizlik sebebi olarak görüyorum, yuvamın huzurunu bozuyorum? O nasıl anlayış gösteriyorsa benim de benzeri şekilde anlayış gösterip sabretmem gerek.
Daha da derinleştirmeye başladı düşüncesini:
– Demek beni doldurup kızdıran nefsimmiş, nefsime kuvvet veren şeytanımmış ki, evimde huzurumu kaçırıp yuvamı yıkma kızgınlığına itiyor beni. Karar verdi kendi kendine:
– Ey şeytan! Bundan sonra boşuna vesvese verme bana, uymayacağım çünkü sana. Benim şaşmaz örneğim Allah’ın Rasûlünün (sav) halifesi Hazret-i Ömer olacaktır. Ben, ondan daha hiddetli ve şiddetli olabilir miyim?
alıntı
http://www.cafeonbes.com/modules.php...&p=15016#15016
Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım. (Necip Fazıl Kısakürek)
Hayat merdivenlerini çıkarken, insanlara iyi davranalım. Çünkü inerken gene aynı insanlara rastlayacağız. (MİKSAM14)
OLMAK YA DA OLMAMAK...İŞTE HEPSİ BU!
HİÇ KİMSE SENDEN DAHA İYİ DEĞİLDİR; AMA SEN ORTAYA BİRŞEY KOYAMAZSAN , SEN DE HİÇ KİMSEDEN İYİ DEĞİLSİN!
:):) :) Niçin hep birlikte barış ve uyum içinde yaşamayalım? Hepimiz aynı yıldızlara bakıyoruz, aynı gezegenin üzerindeki yol arkadaşlarıyız ve aynı gökyüzünün altında yaşıyoruz. Aunius Aurelius Simachus
HAYAT MERDİVENLERİNİ ÇIKARKEN RASTLADIĞIMIZ İNSANLARA İYİ DAVRANIN ÇÜNKÜ AYNI MERDİVENLERDEN İNERKEN TEKRAR AYNI İNSANLARLA KARŞILAŞACAĞIZ
Medinenin Yollarına
Birgün deyip nasip olsam
Medinenin yollarına
Bu biçare olan gönlüm
Düştü hasret narlarına
Ah Medinem gelemedim
Gül desteler dermedim
Murat dedim dua ettim
Muradıma eremedim
Hazırlanır hacıları
Güzel nurlu bacıları
Bendende selam götürün
Ey Medine yolcuları
Sinem yara kapanmıyor
Hasret ile yaşanmıyor
Medineye gönül verdim
Derdim büyük çekilmiyor
Dilediğim erişeyim
Sevdiğimle görüşeyim
Hak yeterki nasip etse
Öleceksemde öleyim.
Her zaman dogruyu söyle; ne dedigini hatirlamak zorunda kalmazsin.
– Demek beni doldurup kızdıran nefsimmiş, nefsime kuvvet veren şeytanımmış ki, evimde huzurumu kaçırıp yuvamı yıkma kızgınlığına itiyor beni.
Allah bizi hatalarımız farkında olanlardan eylesin.
İşin özünde hoşgörü ve saygı olduktan sonra ilerlemeyecek ilişki yoktur. Ben bu kural her ilişki böyledir...
Saygı+hoşgörü= Mutlu bir HAYAT...