o ne yazdıgını bilmiyordur harunsami kardeşim.yazmazsa yazmasın,bundan sonra da harun sami yazar,degil mi güzel dostum?bayramın mubarek olsun.vesselam
Yazdırılabilir Görünüm
o ne yazdıgını bilmiyordur harunsami kardeşim.yazmazsa yazmasın,bundan sonra da harun sami yazar,degil mi güzel dostum?bayramın mubarek olsun.vesselam
Kendini Nizipli sayan tüm dostları aramızda görmek isteriz. Burası bizim tapulu malımız değildir. Sizler sahip çıktıkça büyüyecek olgunlaşacak ve sizlerin sayesinde seviyesi yükselecek. Sizler gibi değerli dostları aramızda devamlı görmek isteriz. Küçük anlaşmazlıklar ve münakaşalar her ortamda olabiliyor, önemli olan karşı kırmadan fikirlerimizi kabul ettirebilmektir. Bahsi geçen arkadaşa ulaşmak mümkünse kkasım kardeş gibi gerekiyorsa bende özür dileyip helallik almak isterim. Ufak münakaşalarda terkedersek bu güzide siteye kim sahip çıkacak, ortamı kimlere bırakacağız ?.
<div style="MARGIN: 0cm 0cm 12pt" "FONT-SIZE: 14pt" Ebû Ali Farmedî (k.s.) </div
<div "FONT-SIZE: 10pt" Altın silsilenin sekizinci halkasını oluşturan Ebû Ali Farmedi, tasavvuf tarihimizin yıldız şahsiyetlerinden Ebû’l-Kasım Kuşeyri’nin talebesi, İmam Gazzali’nin şeyhi ve üstadı. </div
<div </div
<div "FONT-SIZE: 14pt" Kısa Hayatı : </div
<div </div
<div "FONT-SIZE: 10pt" Ebû Ali Farmedi, Horasan’ın Tuş şehri yakınındaki Farmez’den. Asıl adı Fazi bin Muhammed, künyesi Ebû Ali. T[u]ü</u rkçe kaynaklarda memleketi Farmez’e nisbetle Farmedi diye anılır. 407/1016 yılında doğdu. Ebû Abdullah Şirazî, Ebû Mansur Bağdadi ve Ebû’l-Hasan el-Müzekki gibi alimlerden okudu. Gençlik yıllarında Nişabur’da Ebû Said Ebû’l-Hayr’ın ders halkasına katıldı. Nefehatü’l-üns müellifi Cami’nin verdiği bilgilere göre, Ebû Said Ebû’l-Hayr, Nişabur’da bulunduğu sürece Farmedi, onun zikir ve ders halkasından ayrılmadı. Ebû Said’in Nişabur’dan ayılmasından sonra da Ebû’l-Kasım Kuşeyri’nin derslerine devam etmeye başladı. </div
<div </div
<div "FONT-SIZE: 14pt" O da Bir Alimdi : </div
<div </div
<div "FONT-SIZE: 10pt" Kuşeyri onu tefsir ve hadis gibi dini ilimlerde yetiştiriyor, vaaz ve irşad konusunda eğitiyordu. Ebû Said Ebû’l-Hayr’ın gönlünde tutuşturduğu tasavvuf ve aşk ateşiyle zaman zaman garip haller yaşayan Ebû Ali Farmedi’yi Kuşeyri, devamlı surette ilme teşvik ediyordu. İlimde derinlik, marifette rüsuh kesbeden Ebû Ali, birgün şahidi olduğu muazzam bir tecelli ile sarsıldı. İlimle meşguldü, elindeki kalemi hokkaya batırarak yazı yazıyordu. Kalemi hokkaya bir daldırdı ki, ne görsün kalemin ucu bembeyaz, oysa hokka mürekkeple dolu. Kalemi tekrar tekrar hokkaya sokup çıkardı, fakat nafile, değişen bir şey olmadı.
</div
<div "FONT-SIZE: 14pt" Tasavvufa Başlangıç : </div
<div </div
<div "FONT-SIZE: 10pt" Büyük bir dehşete kapıldı ve doğruca üstadı Kuşeyri’ye koştu. Olanları dinleyen büyük mutasavvıf: Artık senin işin benim sınırlarımı aştı. İlim senden el çektiğine göre sen de ondan el çekip ruhunu erdirmeye ve içindeki ateşi söndürmeye bak." dedi. Bunun üzerine Ebû Ali, eşyasını alıp medreseden ayrılıp tekkeye taşındı. Bu dergah, Kuşeyri’nin dergahıydı. </div
<div "FONT-SIZE: 10pt"
Ebû Ali, bu dergahta bir müddet kaldıktan sonra meydana gelen bazı tecelliler sebebiyle memleketinden ayrılıp Nişabur ve Tuş şehrinin yolunu tuttu. Tus’da Ebû’l-Kasım Gürgani’yi buldu ve ona bende oldu. Gürgani’nin yanında riyazat ve mücahede ile meşgul olarak talebeliğini tamamladı. Şeyhi kendisini vaaz ve irşad halkasını kurmak ve zikir meclisi teşkil etmekle görevlendirdi ve onu kızıyla evlendirdi Ebû’l-Kasım Gürgani’den Nakşbendiyyenin Haydari koluna aid silsileyi alan Farmedi, daha sonra Ebû’l-Hasan Harakani’ye intisab ederek Siddiki silsileye de dahil oldu ve böylece iki silsileyi birleştirmiş oldu. Vefatı 477 Rebiu’l-evvel/1084 Temmuz’dur. </div
<div </div
<div "FONT-SIZE: 14pt" Nizamül Mülk onunsohbetlerine katılıyordu : </div
<div </div
<div "FONT-SIZE: 10pt" Ebû Ali Farmedi, irşad ve nasihat üslubundaki incelik, hal ve tavırlarındaki mükemmellik sebebiyle devrinde büyük bir sevgiye mazhar oldu. Çağında bile Horasan’da "Şeyhler şeyhi", "Horasan’ın dili" gibi sıfatlarla anılırdı. Onun yaşadığı dönemde ilim ve fazilet erbabı alim ve şeyhlere son derece saygılı davranan ünlü Selçuklu veziri Nizamül-mülk, onun değerini anlayanların başında gelir.
Nizamü’l-mülk, Cüveynî ve Kuşeyri gibi devrinin alim ve şeyhlerine de saygı gösterir, onlar huzuruna geldiklerinde ayağa kalkardı. Fakat Ebû Ali Farmedi geldiğinde ise hürmetle ayağa kalktığı gibi, onu kendi makamına oturturdu. Nizamü’l-mülk’e Ebû Ali Farmedi’ye gösterdiği bu saygının sebebi sorulduğunda şu karşılığı verirdi:"Diğer alim ve şeyhler beni yüzüme karşı övüyorlar. Bu da nefsimin hoşuna gidiyor. Farmedi ise beni yüzüme karşı övmediği gibi, kusurlarımı, yanlışlık ve haksızlıklarımı da söylüyor ve beni ikaz ederek irşad ediyor. Ben de onun bu söylediklerinde hayır görerek ona saygı göstermeye çalışıyorum." </div
<div "FONT-SIZE: 10pt"
Ebû Ali Farmedi, üstadı tefsir sahibi Kuşeyri’den aldığı üstün ifade ve tesir gücü sayesinde çok güzel vaazlar verirdi. Onun vaaz ve sohbetlerini dinleyenler kendilerini adeta her türlü güllerin açtığı bir gül bahçesinde sanırlardı. Ebû Ali himmeti hizmette arayanlardandı. Bu yüzden, şeyhine ve ihvanına hizmette yekta idi. Hizmette hikmeti ve firaseti önde tutardı. Çünkü hizmetten himmet bulmak için, hizmetin vaktini ve yerini iyi seçmek gerekliydi. O, firasetiyle bu konuda şeyhinin dua ve himmetine mazhar olmuştu. Nitekim şeyhinin hamamda bulunduğu bir sırada ihtiyaç duyduğu bir suyu, kendiliğinden ve şeyhi istemeden getirip kapısına hayır edivermişti. Onun bu inceliğini gören üstadı: "Sen bu firaset ve hizmet anlayışınla bizlerin yetmis yılda elde ettiğini bir defada elde ettin. Allah seni yüceltsin" diye dua etmişti. </div
<div "FONT-SIZE: 10pt"
Ebû Ali Farmedi, hadis ve tasavvuftan başka fıkıh ilmine, özellikle de Şafii fıkhına aşina idi. Bu yüzden imam-ı Gazzali’nin tasavvufta olduğu kadar fıkıhta da üstadıydı. Aslında Ebû Ali Farmedi Kuşeyri ile Gazzali arasında bir köprü görevi üstlenmiştir. Yazılı eser bırakmamış, fakat, Gazzali’nin yetişmesine amil olarak sünni tasavvufun esaslarını geliştiren ve sistemleştiren bu iki büyük zatı karşı karşıya getirmiştir.
Gazzali İhya’da şeyhi Ebû Ali Farmedi’ye ancak bir kaç yerde atıfta bulunmaktadır. Bunlar genellikle mürşidin müridi terbiyesi ve müridin şeyhine karşı edeb ve saygısı türünden şeylerdir. Nitekim Gazzali, müridin genellikle gündüzün meşgul olduğu şeyleri rüyada gördüğü konusunda şeyhi Farmedi’nin şu sözlerini nakletmektedir: Müridin şeyhine karşı dili ile saygılı olması gerektiği gibi şeyhinin söylediklerini içinden reddedmemesi de gerekir. Nitekim ben şeyhim Ebû’l-Kasım Gürgani’ye kendisini rüyamda gördüğümü ve onun bana bazı sözler söylediğini ve benim de kendisine "niye böyle söylüyorsun?" diye itiraz ettiğimi anlattım. Şeyhim bunun üzerine bir ay süreyle bana kırıldı. Sebebini sorduğumda dedi ki: Eğer senin içinde benim söylediklerime karşı çıkıp itiraz etme duygusu olmasa ve bana karşı tam bir teslimiyet içinde bulunsan rüyanda bana böyle mukabele etmezdin.
</div
<div "FONT-SIZE: 14pt" Yusuf Hemadani onun Öğrencisiydi : </div
<div </div
<div "FONT-SIZE: 10pt" Ebû Ali, şeyhi Ebû’l-Kasım Gürgani tarafından irşadla görevlendirilmeden kendisine mana alemlerinin açılacağı; büyüklerin diliyle bülbül gibi konuşacağı müjdesini bir ara Tus şehrine gelen ilk üstadı Ebû Said Ebû’l-Hayr’dan almıştı. Daha sonra Sıddıkıyet yolunun temsilcisi Ebû’l-Hasan Harakani’yi de tanıyan ve onun halifesi olan Farmedi, emaneti Yusuf Hemadani’ye bırakıp Hakk’a yürüdü. </div
<div http://www.umutfm.com</div
bilgin zaane kardeşim seni isteyen bu arkadaşlarının kalbinin kırma!seni seviyoruz,mahrum etme bizleri güzel yazılarından ;=)ves-selam.
benim tanıdıgım zaane inatcıdır bir daha yazmaz.
Edited by - admin on 24.10.2006 9:12:21 PM
ayakta duranlardan soldan 4.kişi ali kılıç( ıstanbulmısır carşıda kuruyemişçi).
oturanlardan soldan ikinci kişi yaşar akkoyunlu (Nizipte fıstıkçılıkla meşgul).
bu bilgiler yukarıda oturanlardan soldan 4.kişi tahir çoban dan alınan bilgiler dogrultusunda yazılmıştır.ves-selam.
sevgili admin neden yorumumu editlediniz?
22 sene sonra ilk ez gittigim gecen yilki imam hatipliler gununde bol hasret giderdim,fakat bizim siniftan kimsenin olmamasi biraz moralimi bozdu.belkide vardi ama cogunun yuzunude isminide unutmusuz.nerde bu arkadaslar yav. insallah en azindan birkaci gorurdu yeniden konusma firsati olur.konuyu acmama nedende tesadufen dun gordugum resimdi.cunku bendim.biraz heyecanlandim
Dostum,.
İbrahim Halil hoşgeldin.Belki dönem arkadaşların yoktu ama gecikmeli de olsa biz yanındaydık.İnşallah Bu yılda katılırsın.Görüşürüz..
Hangi resimden bahsettiğini anlamadım..
Selamlar Saygılar.
Sizdiniz değilmi .
Abi sizin dönem den bazı arkadaşlar var olmas lazım ama .
Sevindik sizi duyduğumuza sevindik..
ABi sen ALi KILIÇ abiyi getirebilirsin.
bir kendisi ile konuş istersen.
Umutsuz derken.
Sizin dönemden gayet başarılı insanlar var..
Eğer sınıf listesinini yapabilrisek yayınlamak isteriz..
Resimler resimler.
mutlaka sizde de resim vardır onları da yayınlamak bize şeref verir..
.
sevgili ahmet.
imam hatililer gunu muhtesemdi formunda ucuncu sayfada bir fotograf var orda gordum..
bu sene gelmeyide cok istiyorum,fakat yurt disindayim.gelmeye calisacagim.gelemezsem bizden selam soylersin dualarinizi beklerim..
felsefe kardesim ali kilic gecen sene ordaydi.bir ali kilic daha olmasi lazim onumu kastetdin acaba. selamlar.
.
.
Osmanım,.
İbrahim Halil Balkanoğlu abimizi karıştırdın galiba.Bahsettiğin Ali Kılıç ilk mezunlardandı..
Sn.Balkanoğlu bizden bir devre öndeydi..
Selamlar Saygılar.
Dostlar,.
Hiç yazmayın demedikki.Ara sıra burayada yazın burayı unutmayın.
öbür taraftayız ya orda yazıyoruz .
86-87 de .
orhan sen nereden mezunsun
sayın 96-97 mezunları nerdesiniz. eğer diğer sayfalardasanız sizi bu sayfaya davet ediyom
bu sayfaya resimde yükleyin bekliyorum.
.
Ayaktakiler 1-Yusuf KAYA 2- Ömer KUZUDİŞLİ 3- Mehmet KILIÇ (Hoca) 4-Ali Kılıç 5-Nuri ÖZKARCI.
Oturanlar 1-H.Fevzi AKDOĞAN 2- Yaşar AKKOYUNLU 3- Mahmut ÇOBAN 4- Tahir ÇOBAN.
müslüm şimşek 97 orta kısım mezunuyum
<p style="margin: 5pt 32.75pt; text-align: justify" "font-size: 18pt" Ebu’l-Hasen el-Harakânî Rh.A Hazretleri .
<p style="margin: 5pt 32.75pt; text-align: justify" Ebü’l-Hasen Ali b. Ahmed (Ca’fer) el-Harakânî (ö. 425/1033).
<p style="margin: 5pt 32.75pt; text-align: justify" Bistâm’ın kuzeyindeki Harakan köyünde çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Hicrî yıl hesabıyla yetmişüç yaşında vefat ettiğine göre 352’de (963) doğmuş olmalıdır. Kaynaklarda ümmî olduğu Bâyezîd-i Bistâmî’nin (ö. 234/848 |?|) manevî bir işareti üzerine Kur’an okumaya başladığı kaydedilmektedir "font-size: 10pt" (Attâr, s. 673) Harakân’dan Bistâm’a gidip Bâyezîd’in türbesini ziyaret eden Harakânî’nin Bâyezîd-i Bistâmî’nin ruhaniyetiyle terbiye edildiği ve şeyhinin Bâyezîd olduğu kabul edilir. Harakânî’nin Bâyezîd ile ilişkileri hakkında bazı menkıbeler de anlatılmaktadır. .
<p style="margin: 5pt 32.75pt; text-align: justify" Bâyezîd’in tasavvuf tarzını benimseyen Harakânî’nin Hakk’a ermek için zor riyazetlere, çetin mücâhede ve çilelere katlandığı bilinmektedir. Bazı kaynaklar Ebü’l-Abbas el-Kassâb’ın müridi olduğunu, Kassâb’ın onun hakkında, "Benden sonra ziyaretçilerim ona yönelecekler" dediğini kaydeder "font-size: 10pt" (Hücvîrî, s. 102; Câmî, s. 298) Harakânî’yi şeyhi Kassâb ile mukayese eden Herevî onun mertebesini şeyhinin mertebesinden daha yüksek bulur "font-size: 10pt" (Tabakât, s. 373). .
<p style="margin: 5pt 32.75pt; text-align: justify" Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr’ın Harakânî’yi ziyarete gittiğinde meclisinde susmayı tercih ettiği, "Neden konuşmuyorsun?" sorusuna, "Bir hususta iki tercümana gerek yok" "font-size: 10pt" (Hücvîrî, s. 103) diye cevap verdiği nakledilir. Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr’ı bast, kendini kabz ehli olarak nitelendiren Harakânî’nin Ebû Saîd’in büyük önem verdiği semâ ve rakstan hoşlanmaması aralarında meşrep farkı bulunduğunu gösterir. Harakânî, hırka ve seccade gibi tasavvufun şeklî unsurlarına önem vermezken Ebû Saîd’in tekkesinde bunlara değer verilmesi bu meşrep farkından ileri gelmektedir..
<p style="margin: 5pt 32.75pt; text-align: justify" Eserinde Harakânî’ye geniş yer ayıran Attâr, Abdülkerim el-Kuşeyrî’nin, "Harakân’a gittiğimde Ebü’l-Hasan’ın heybeti ve haşmeti bana o kadar tesir etti ki dilim tutuldu" "font-size: 10pt" (Tezkiretü’l-evliyâ, s. 676) dediğini nakleder. Ancak şer’î hükümlere bağlılığı ile tanınan Kuşeyrî’nin er-Risâle’sinde bir sözü dışında Harakânî’ye yer vermediği dikkate alınırsa ondan fazla hoşlanmadığı anlaşılır. Harakânî’nin vaaz ve nasihatlarını, bazı sözlerini, münâcât ve menkıbelerini ihtiva eden ve tek nüshası British Museum’da bulunan "font-size: 10pt" (Or, nr. 249) Nûrü’l-’ulûm’u ile Attâr’ın Tezkiretü’l-Evliyâ adlı eserinde onun birçok şathiyesi nakledilir. Baklî, şathiyeleri itibariyle daha çok Bâyezîd-i Bistâmî’ye benzeyen Harakânî’nin bir şathiyesini yorumlamıştır "font-size: 10pt" (Şerh-i Şathiyyât, s. 317) . Herevî de şeyhi Harakânî’nin, "Sûfî mahlûk değildir" şeklindeki bir şathiyesini aktarır ve bunun yorumunu yapar "font-size: 10pt" (Tabakât, s. 628) . Aynı söz Necmeddîn-i Dâye tarafından da şerhedilmiştir. Attâr, İbn Sînâ ve Gazneli Mahmud’un onu ziyaret etmek için Harakân’a geldiklerini kaydeder..
<p style="margin: 5pt 32.75pt; text-align: justify" Nakşibendiyye silsilesinde önemli bir yer verilen ve Üveysîliği üzerinde özellikle durulan Harakânî, Aynülkudât el-Hemedânî, Necmeddîn-i Dâye. Attâr, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gibi büyük mutasavvıfları derinden etkilemiş, 10 Muharrem 425 (5 Aralık 1033) tarihinde vuku bulan vefatından sonra da etkisi uzun süre devam etmiştir..
<p style="margin: 5pt 32.75pt; text-align: justify" Kazvînî (ö. 682/1283), Harakânînin kabrinin Bistâm yakınlarındaki Harakân’da bulunduğunu, onu ziyaret edeni şiddetli bir kabz halinin istilâ ettiğini söyler "font-size: 10pt" (Âşârü’l-bilâd, s. 363) . VIII.(XIV.) yüzyılda Bistâm’ı ziyaret eden İbn Batûta şehre gelince Bâyezîd-i Bistâmînin zaviyesinde kaldığını. Ebü’l-Hasan el-Harakânî’nin kabrinin de bu şehirde olduğunu bildirir "font-size: 10pt" (er-Rihle, l, 33). .
<p style="margin: 5pt 32.75pt; text-align: justify" Evliya Çelebi, Kars Kalesi’nin III. Murad devrinde Kalenin içine ilk olarak Lala Mustafa Paşa tarafından Ebü’l-Hasan el-Harakânî adına bir tekke ile bir cami inşa ettirilmiştir "font-size: 10pt" (Seyahatname, 11,330). Evliya Çelebi’nin anlattığı bu olay, daha sonra yaygınlık kazanarak Kars ve çevresinde Harakânî’nin Kars’ın fethine katıldığı ve burada şehid olduğu şeklinde bir inacın doğmasına yol açmıştır. Kars’ta onun adını taşıyan bir dernek kurulmuş, Nûrü’l-ulûm adlı eser bu dernek tarafından tercüme ettirilerek yayımlanmıştır "font-size: 10pt" (haz. Şenol Kantarcı, Ankara 1997). .
<p style="margin: 5pt 32.75pt; text-align: justify" TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 16, s.93-94..
ne yazmaya ne de cevap vermeye zamanı olmayan dostlarla hasbihal yapmak uğruna konuşmaya varmısınız yoksa kendinize ait sıfırlanmış zihniyetlerle değerlendirmeye varmısınız bilemiyorum arkadaşlar?
Emin Hoşgeldin,
Ama ne demek istediğin tam olarak anlayamadım.Biz buradayız görüşmek dilkellerimle
Selamlar Saygılar
Emin kardeşim hoş geldin!
Tekliflerinin hepsine de varız inşaallah! Biz, yıllardan beri bağırıp çağırdık çok az arkadaşımız uğradı.Aramıza hoş geldin!
Selamlar,saygılar
Dostlar,
Hikayede olsa acaba böyle dostluk varmıdır diye bazen soruyor insan kendine...
"Çok samimi iki dost ve arkadaşlardı. Fakat bir tanesi çok kurnaz atılgan ve hareketli, diğeri ise çok saf, dürüst ve sessizdi. Bir gün kurnaz olan arkadaş , diğer arkadaşın yanına giderek işlerinin bozulduğunu söyler ve kendisinden para ister. Samimi dostu onu hiç kırmaz ve elindeki bütün parayı arkadaşına verir. Arkadaşı bu parayla işlerini düzeltir. Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadaşının yanına gider ve arkadaşının evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok
beğendiğini ve kendisine vermesini ister. Arkadaşı çok şaşırır, ne diyeceğini bilemez.Fakat aralarında o kadar kuvvetli bir sevgi vardır ki arkadaşına hayır diyemez, nişanlısını arkadaşına verir.
Zaman içinde Saf olanın işleri bozulur ve birden arkadaşı aklına gelir
ben ona sıkıştığında iyilik yapmıştım diyerek arkadaşının iş yerine gider
ve kendisine çalışması için iş vermesini ister. Arkadaşı ona iş vermez. Bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde geri döner ama yinede arkadaşına kızamaz. Bir gün sokakta dolaşırken yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaşır. Fakir olduğu için ilaç alamadığını söyler. Bizimki yaşlı adamcağıza acır, istediği ilaçları alır ve adamcağıza verir. Kısa bir süre sonra yaşlı adamın öldüğünü duyar. Yaşlı adam çok zengindir ve bütün mirasını kendisine bırakmıştır.
Saf adam artık zengindir. Biraz da sevdiği dostuna olan kırgınlığıyla dostunun iş yerinin karşısında bir ev alır ve oraya yerleşir. Bir gün evinin kapısını dilenci bir kadın çalar. Yaşlı kadın çok aç olduğunu, kendisine yemek vermesini ister. Bizim saf hiç düşünmeden kadını içeri alır karnını doyurur, Kimsesi olmadığını
öğrendiği kadına; Kendisinin de yanlız olduğunu söyler ve bu evde birlikte
yaşıyalım sen evin işlerini ve yemekleri yaparsın der, yaşlı kadın hiç
düşünmeden kabul eder. Bir süre sonra yaşlı kadın bizimkine, kendine
uygun bir kız bulup evlenmesini söyler. Bizimki böyle bir kızı nasıl
bulacağını, kendisinin tanıdığı olmadığını söyler.Yaşlı kadın ona uygun bir
kız tanıdığını ve kendisiyle görüştürebileceğini söyler. Görüşmeler
sonucunda evlenmeye karar verilir ve düğün davetiyeleri basılır. Bizimkisi
kırgın olduğu halde çok samimi dostunu yinede unutamamıştır. Biraz da
geldiği konumu görmesi açısından samimi arkadaşına da davetiye gönderir .
Düğün günü gelir çatar. Saf adam düğün salonunda bir şeyler söylemek
isteğiyle mikrafonu alır ve başlar yaşadıklarını anlatmaya; Eskiden çok
sevdiğim bir dostum vardı. Bir gün işleri bozulunca benden borç para istedi elimdeki bütün parayı verdim. Evlenmek üzere olduğum nişanlımı çok beğendiğini söyleyerek benden istedi. Çok üzülerek onu da kendisine verdim . Çünkü biz gerçek dosttuk onun üzülmesini istemedim. işlerim bozulduğunda onun fabrikasına gittim ve çalışmak için kendisinden iş istedim. Bana iş vermedi. çok üzüldüm, ama yinede arkadaşıma kızmıyorum .çünkü biz gerçek dosttuk. Bu konuşma üzerine kurnaz olan arkadaşı daha
fazla dayanamaz mikrofonu eline alır ve başlar konuşmaya;
Benim de bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı.
İşlerim bozulduğunda kendisinden para istedim, bütün parasını bana verdi.
Sonra ondan nişanlısını istedim, üzülerek nişanlısını da verdi. Nişanlısını
istememin nedeni o kadının arkadaşıma layık olmamasıydı (Hayat kadınıydı)
Kendisi çok saf olduğu için arkadaşımı o kadından bu
şekilde kurtardım.İşleri bozulduğunda gelip benden iş
istedi, Arkadaşımı kendi emrimde çalıştıramazdım, o yüzden iş vermedim.
Günün birinde karşılaştığı yaşlı adam benim babamdı. Babam ölmek
üzereydi, onu arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona ben bıraktırdım. Evine gelen dilenci kadın benim annemdi.Ona bakıp iyi yaşamasını sağlamak için gönderdim. Şu anda evlenmekte olduğu kız de benim kız kardeşim. Onu arkadaşımla evlenmesine ben ikna ettim.
Değerli misafirler, işte biz böyle dostuz..."
Selamlar Saygılar
Dostlar Sn.Ali Rıza Ündeş'e ait eskiye özlem isimli şiiri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Selamlar Saygılar
Eskiye Özlem
Eskiye özlem olur ya, hatırlarsın anıları
Yaşarken değerini bilmediğin dakikaları özlersin
Hatta bazen saniyeleri
Arkadaşları özlersin
Aslında ne sen, ne de onlar gitmemiştir bir yere
Anılar doğduğu yerde, insanlar olduğu yerdedir halbu ki
Ufak bir sızı saplanır göğsüne
Eski yaşananları özlersin bazen
Konuşmaları, suratları, hareketleri
Yaptıklarınızı özlersin
Düşünürsün dünü, bugünü, yarını
Düşünürsün, geri gelmeyecek tonla yaşananı...
Sabahleyin Yusuf ile görüştük. Acı bir haber aldım. Değerli kardeşimiz ÖMER KESKİN rahmet-i rahmana kavuşmuş.İnanın şu anda ne diyeceğimi bilmiyorum.Anlaşılan hazan mevsimi bizden de yapraklar koparmaya başladı.
Hepimizin başı sağolsun!
Yarabbi, biz kardeşimizin salihlerden olduğuna şehadet ediyoruz.Onu salihler zümresine kat, ona mağfiret eyle, mekanını cennet, kabrini pürnur eyle!
etem kaplan 94 mezunları buraya
etem kaplan mezunlar burada toplanın
Bowling Oyunu hakkında biraz araştırma yaptım;BOWLİNGİN TARİHÇESİ
Bu oyunu ilginç kılan önemli bir yanı var.
Batıda esirlerin (bu esirler Müslümanlar oluyor) vucudunu başı dışarda kalacak şekilde toprağa gömüp başlarına bu topları atarlarmış. Topu başa isabet ettiremeyenler kendini günahkar sayıp kiliseye dua etmeye gidermiş.
Biz çocukken futbol oynamamıza karşı çıkılırdı. Gavurlar Hz. Hüseyinin başını top yapıp oynamış derlerdi.
Bizde azıcık tarih okumuşluktan olur mu ozaman futbol yoktu derdik.
İşte kulaktan duyma tarih bilinci böyle saçma ve yanlış oluyor. Bu işin doğrusu Batıda Müslüman esirlerin başıyla oynan Bowling olduğunu anlıyoruz.
Bowling oynamak günah mı derseniz
Topu herhangi bir insanın başına vurmadığınız sürece günahı yoktur.
Bowling basit anlamda dizilmiş 10 adet kuka'yı (pin, lobut) bir topla devirmeye çalışmak olarak görülse de bugün 90 dan fazla ülkede 100 milyondan fazla oyuncu ile hem keyifle oynanabilen, hem de yarışma sporu olarak son derece ciddi bir çalışma gerektiren bir strateji ve koordinasyon sporudur.
İngiliz antropolog, Sir Flinders Petrie'nin 1930'da Mısır'da yaptığı araştırmalarda bir çocuk mezarında bowling benzeri bir oyuna ait malzemeler bulması bu oyunun M.Ö. 5200 yıllarına uzanan (bazı kaynaklarda M.Ö. 3200 olarak geçiyor) bir geçmişi olduğunu, en az 5000 yıllık bir oyun olduğunu ispatlamıştır. Bu dönemde bu oyunun mermer yarım daire şeklinde bir alandaki 10 adet taş kukayı taş toplarla devrilerek oynandığı düşünülüyor.
Eski Polonezyalıların oyandıkları ula maika adlı oyun da 60 feet mesafeden k*****rın devrilmesine dayanan bir oyun olarak bowling oyununun geçmişinde yer almakta. İşin ilginci bu mesafe hala günümüzde de kullanılıyor.
Tüm bu dönemlerde avcı ve savaşçıların yeteneklerini geliştirmek için benzer oyunlar oynadıkları ve bu oyunların bowling'in temelini şekillendirdikleri biliniyor. Alman tarihçi William Pehle M.S. 300 lü yıllarda bu oyunun Almanya'daki izlerine değinmekte. 3. ve 4. yüzyıllarda bu oyun pek çok kilisede günahlardan arınmanın bir simgesi olarak kullanılıyordu. Tapınanlar kegel adındaki 9 ahşap kukayı devirerek günahlarından ne kadar kurtulduklarını gösteriyorlardı. Bu testi başarı ile geçenler tamamen günahlarından da kurtulmuş sayılıyordu. (Protestanlığın kurucusu Martin Luther tüm k*****rı devirmesiyle anılıyor) Bowlingçiler için kullanılan kegler deyimi bu döneme aittir.
Dinsel bir törenden tekrar bir spor haline dönüşen bowling tipi oyunların kayıtlarına Avrupa'da 14. yy.da rastlandı. Bu yıllarda oyun o kadar popüler oldu ki ünlü 100 yıl savaşlarında askerler ok talimleri yerine kendilerini oyuna kaptırınca King Edward III (1327-1377) ve King Richard II (1377-1399) bu oyunun oynanmasını yasakladılar. Daha sonra King Henry VIII oyunu yasallaştırdı ve hatta kendisi de oynadı.
Tarihi boyunca dış mekanlarda oynanan bowling oyunu 1840 yılında New York'ta iç mekana inşa edilen ilk kulvarların yapılmasıyla 19. yy. da artık popüler bir iç mekan oyunu haline geldi.
Tüm dünyada oynanmasına rağmen kuralları belirli olmayan bowling oyunu ilk organizasyonuna 1875 yılında 9 kuka bowling oynatan 9 kulüp tarafından oluşturulan "National Bowling Organisation" ile kavuştu. Bu organizasyon ve diğer kulüpler standartları belirlemek için yıllarca çalıştı ve sonunda 1895 yılında New York'ta kurulan ABC - American Bowling Congress ile tek bir çatı altında toplandı ve bugün de geçerli olan pek çok kuralı saptadılar.
20 yy.da bu sporda çok ciddi gelişmeler oldu. 1905 yılına kadar kullanılan sert ahşap topların yanında plastik toplar kullanılmaya başlandı. 1914 yılında Brunswick Evertrue adında gizli plastik formülü ile ürettiği ilk marka plastik topunu üretti (bu malzemeye Mineralite adını verdi).
Belki hiç bir şey bowlingin tarihinde 1940 yılında American Machinery & Foundry (AMF) tarafından üretilen otomatik Pin Yerleştirme Makinesinin (Automatic Pinspotter) bulunması kadar önemli bir değişiklik yapmadı. 1950'lerin başlarında artık pinleri yerleştiren pinboy denilen çocukların yerini bu makinalar almaya başladı.
Günümüzde gelişen teknolojiler, otomatik skorlama makinaları ile gelişen bowling sporu tüm dünyada 100 milyondan fazla oyuncusu ile bir Olimpiyat Sporu olma yolunda ilerliyor.
YA BU KESKİN MEHMET KESKİN Mİ
Ben de 97 mezunuyum..nolcak şimdi:D
MELEK SEN ZİZİPLİ DEĞİLSİN Kİ
SEN SANMAYA SEVAM ET OYLE BELKI BRGUN BU SANIN BITER
ZİZİP TEN KASIT NEDİR ANLAMADIM.
BURDAYIZ KARDEŞ SENİ DİNLİYORUZ 96 LİSE MEZUNUYUM
Allahın Selamı rahmeti ve bereketi;
Selamı yayan,birbirini iyiylik için arayan,birbirlerine iyilik doğruluk ve sabır tavsiye eden,allah için seven ve allah için yaşayıp onun için çaba sarfedenlerin üzerine olsun.1986 Mezunları arkadaşlar hepinizi saygı ve özlemle selamlıyor hürmetlerimi sunuyorum.
Feridun
SELAMALEYKÜM BU İMAM HATİP MEZUNU GENÇLERİ NEREDE ESKİLER BİZDEN HAYIRLI ESKİ HAVAYI YAKALAMAK İÇİN BİRLİK OLALIM YENİ NESİLE DUYRULUR<İSMAİL İLE KENDİRCİ
selam imam hatiplim
etem abi bu mezunlar narkozlanmışlar galiba hiçbiri çağrıya cevap vermiyor
SLM. YAW ETEM ABİ SENDEN NASIL MEZUN OLUYORLAR. (
etem kaplan mezunlar burada toplanın ) DİYE BİLDİRMİŞSİNDE.