İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.
Yazdırılabilir Görünüm
İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.
İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.
Ev ekme?i yapan kom?ulardan s?cak sallama almak için mahalle çocuklar?yla s?raya girerdik, s?cak sallamay? ald?ktan sonra üzerine biber salças? offf be nerde o eski aptal keyfi yapt???m?z zamanlar....
Yeni geldim
?nan ki saç?m ba??m darmada??n ve ?stakoz gibi gevrekle?mi?im.Çat?r çat?r di?lerimden gelen titreme so?uk bir evin odaların? ?enlendiriyor.?uan gülüyorum biliyor musun halime.Zaten gülmezsem dü?üp bay?laca??m.
?nan saat sabah?n ikisi.Asm???m bütün yapmam gerekenleri pamuk ipli?ine.Koparsa da kopsun can?m, ölüm yok ya ucunda.Bu gece yine ayn? yerdeydim. Zaten hep ayn? yerdeyim ya neyse.Ahmet ustayla uzun uzun ilk kez konu?tuk bu gece.?nan ne rak? içtim ne de bal?k yedim.Kimse görmesin diye de meyve suyunu masan?n alt?nda yudumlad?m.Can?m muhabbet çekti, seninle olsa belki gözlerine dayanamaz içerdim ama Ahmet usan?n gözlerine bak?p içemedim.Muhabbet dedim ya saat dinler mi.? Uzad?kça uzad?.K?vrand?kça k?vrand? kelimeler.Sat?r sat?r ?iirler döküldü muhabbetin içine, bir gelinlik gibi süsledik sohbeti.Kurdelesi sen oldun.
Seyfi’yi bu ak?am ablama b?rakt?m.Beni böyle görmesini istemedim.Al??k?n de?il bu hallerime.Ne zaman realist olsam kulakların? diker, pür dikkat beni dinler.Anl?yor sanki kerata ne dedi?imi.Sonra ben dikkatle bak?nca utan?r hemen kaçar gider yan?mdan.Biliyorum k?zm??t?r bana, art?k iki gün boyunca yan?ma u?ramaz.Beni anl?yor, korkum ondan, anlamas?n? istemiyorum, çünkü ben onu anlayam?yorum.Hiçbir ?eyi anlayamad???m gibi.
Her neyse, ?iir, kitap derken sen dü?tün muhabbetin tam ortas?na.?simsiz bir kahraman gibi.Ahmet ustan?n o i?neli laflar? aras?na s?k??m??t?n.Ben ne kadar saklamaya çal??sam olmad?.Birden konu a?k me?k i?lerine sapland?.Bu adam bir alem vallahi.Soruyor da soruyor.
Her mimi?imden bir anlam çıkaran ilk insan desem yeridir.Konu?urken bana bak diyor.Her sorunun sonunda neden kafan? ka??yorsun gibi hazır cevaplarla s?k??t?r?yor beni.Sebebi çok iyi tan?mas?ndan m? yoksa bu halleri bilmesinden mi.? Ne dersin, ben anlamad?m vallahi.
??te yine gevezeli?im tuttu.Her sana yazd???mda böyle oluyorum.Asl?nda bunun bir sebebi var.Senin konu?man? istemiyorum, sen konu?unca ben sana cevap veremem diye korkuyorum.Sen bana bak?nca ben sana bakmaktan çekiniyorum.?nan bak resimlerin de bile böyle bu.Utangaçl?k ya da ba?ka bir ?ey de?il bu, tuhaf anlayamad?m, anlamakta istemiyorum.Ahmet ustan?n bir laf? vard?r, insan sevdi?ine bakar, a?k?na imrenir, çok sevdi?ine bakmaya bile k?yamaz diye.Do?ru mu bilmiyorum.Ya da sen ne dü?ünürsün onu da bilmiyorum.
Asl?nda bu yazd?klar?ma da inanam?yorum.Yani bunlar iki ki?i aras?nda ve muhabbetin belini k?rmaktan öteye geçmiyor.Ahmet usta duysa ne der bilmiyorum ama san?r?m benimle bir süre konu?maz.Olsun onun ?öyle bir sert bakmas? bile ?efkat dolu, yalanc? gülümsemelerden daha iyi de?il mi.?
Belki mektuplar saklanmal?, belki okunmal? ve belki de çerçevelenip duvarlara as?lmal?.Bilemiyorum. Lakin y?k?lm??sa yüre?in bir duvar? neye yarar yelkene ba?lanm?? umutlar.Bu sadece kendim için bir rahatlama senfonisi, keman?n teline dokunur gibi ses veriyor kelimler.Sonra a??r bir beste oluyor dü?lerim sat?rlarda.Anlat?lmas? ya?amaktan zor.
Uykusuzum, sabah olmak üzere.Masa lambas?ndan yans?yan ?????n c?l?zl???ndan belli günün do?u?u.Bir gece daha bitti, yar?m yamalak üzerime örtülmü? bir dü? yorgan? gibi.Çok ü?üdüm.Sen ?imdi derin bir uykunun içindesin biliyorum.Oysa ben uykular? bile sat?rlara gömdüm, sen olmadan, sana yazmadan ve sonra al?p bu ka??t kalemi yakmadan uyuyamayaca??m.
?imdi at??t?rma türü bir kahvalt? ve sonra her gün yeniden ba?layan ya?ama sava??n?n ortas?na at?yorum kendimi.Bir ba?ka mektupta belki elim var?r da yazar?m sevdi?im ?ark?ların sözlerinden bir ?iir.Bilmen gereken son bir ?ey, seni sevdi?imi asla söylemeyece?im.
Tekrar görü?mek üzere, bugün ya?murlu bir gün..
Do?um günümde ald???n ve bir türlü kullanamad???m ?emsiyeyi aç?yorum ya?mura, zaten ya?l? gözlerim..
BABAM
Sabah erkenden kalkar herkes uyurken h?c ses c?kartmadan vazgeçmed?g? tutkularından olan b?r f?ncan kahves?n? ates?n uzerınde y?lların kend?s?ne verm?s oldugu ac?lar? huzunler? sev?ncler? ve kederler? tab?k? yureg?ndek? kocaman sevg?s?n?de katarak kend?s?ne turk kahves? yapard?…
Sonra surekl? oturdugu koltugunun onundek? sehpas?nda kend?s?n? bekleyen b?rınc? ?le baslay?p Bafra ?le devam ed?p Maltepe ?le sonland?rm?s oldugu meretten b?r tane al?p kend?s? ?c?n hazırlam?s oldugu turk kahves?nden yudumlarken kahveye esl?k etmes? anlam?nda s?garas?ndan b?r tane yakard?…
Ilkokul mezunu oldugu halde her gun okumakta es?rgemed?g? gazetes?n? ve ozell?kle cok buyuk olmayan ama yer? geld?g?nde ben?m b?le cozmekte zorland?g?m bulmacas?n? cozerken ona hayat okulunun verm?s oldugu b?lg? ve tecrubelerınden faydalanmas?n? b?lerek cozmeye cal?s?rd?..
Bulmacas?n? b?t?rd?kten sonra gozler? salonun ?c?nde dal?p g?derd?..belk? yasad?g? vefas?zl?klar akl?na gel?r huzunlen?r,belk?de den?z kasabas?nda gec?rm?s oldugu cocukluk donemler? akl?na gel?r neselen?rd?..belk?de bu hayatta evlatlarına madd? anlamda h?c b?r sey b?rakamam?s?n kars?l?g? olarak onlar? un?vers?tede l?sede ve okumayan b?r oglunuda tam?rc?n?n yan?na vererek ona bu hayatta yasad?g? b?r omur boyunca hayat?n? ?dame ett?receg? b?r meslek b?rakm?s oldugunun sev?nc?n? yasard? ederd?…
Sayg?n?n yan?nda kend?nden yasca kucuk ?nsanların ?ct?kler? s?gara ?le deg?lde kend?s?ne yureg?n? kalb?n? k?rmayacak sek?lde yap?lacak olan hareketlerle goster?lmes?n? ?steyen b?r? olmas?n?n ve bu sek?ldek? dusunces?ndende h?c b?r zaman gocunmaman?n verm?s oldugu b?r rahatl?k ?le gozler? dalard? salonun ortas?na,belk?de dusunurdu 40 kusur y?l b?r yast?ga baskoydugu es? ?le gect?kler? zor y?llar? zorda olsa nesel? zamanlar? dusunerek akl?na get?rerek o masmav? gozler? ?le dalarak bakard? salona ve su koca dunyaya…
Ama h?ssett?g?m b?r sey vark? bu hayat ?le hesaplasmalarında ger?ye donupte h?c b?r zaman p?smanl?k duymadan etmeden durustlugunden odun vermeden hayat? s?radan deg?lde doyas?ya yasay?p a?les? ?le paylast?g?na yurekten ?nanan koca yurekl? b?r adam….bu hayata her zaman saka ?le bakmas?n? seven verd?g? degerler ugruna yasayan bu koca yurekl? adam en buyuk sakas?n? 17 Temmuz 1992 y?l?nda sevd?klerıne yapacag?n? nereden b?leb?l?rd?k?…
Bu hayattan g?tt?g? zaman vatan? gorev?m?n b?tmes?ne 3 ay kala ne kadar sen? kend? eller?mle topraga veremesemde cenazene kat?lamasamda,bana b?rakm?s oldugun ve ogretm?s oldugun ?nsanl?g?n? butun yasad?g?m hayat boyunca sen? yureg?mde yasatmak em?n olk? sen?n teknekaz?nt?n olarak yerıne get?receg?m tek seyd?r..ben?m koca yurekl? mav? gozlu babam.
Sonbaharın geli?iyle mi ayd?nlan?r insan?n bazen yüre?i? Uzun zamand?r alm?yordum ka??d? kalemi elime nedense hep sonbaharda veya k??a girerken an?ms?yorum hat?ralar?m?, bir ka??da döküyorum hepsini amaçs?zca! Neden sanki amaç için yazmal?y?z içimizden geçen her bir ya?mur damlac??? gibi kimi zaman berrak kimi zaman da toza dumana bulanm?? duygular?m?z?? Bense yazman?n nas?l bir ?ey oldu?unu daha çok küçük ya?larda biliyordum. Kendimle belki de tan??mam benim kendimi anlatt???m yaz?lar?mda olmu?tu; kimi zaman buru?turup att???m ka??tların aras?nda buluyordum kendimi kimi zaman da herkesin okudu?u me?hur kitaplarda, kitap okumay? seviyordum ama hiç bir ?ey yaz? yazmamdan üstün gelemiyordu, t?pk? ?imdi oldu?u gibi…
Sat?rların aras?nda kaybolup gidiyorum, t?pk? eskisi gibi! Zaman?n nas?l geçti?ini anlam?yor insan yaz? yazarken, belki de anlamak istemiyor! Bir bak?yor ak?am olmu? veya sabah! Bense genelde sabahlar olsun istiyorum hayat?mda, sabahlar olsun ne?eyle, sevinçle uyand???m?z, ne dünden kalm?? çözemedi?imiz problemlerimiz ne de haftan?n yorgunlu?u olsun sabah?n serinli?inde, bir de ku?ların sesi eklenmeli bu ne?e dolu sabaha t?pk? çocuklu?umuzda oldu?u gibi ne?e ile uyanmal? insanlar. Hiç unutmuyor insan çocuklu?undaki o güzel an?lar?; nas?l unutulabilir ki! Me?e a?ac?n?n ba??nda oynanan oyunlar nas?l unutulabilir ki, çamurdan yap?lan yemeklerle süslenen küçük evcilik oyunlar?! Hele gecenin ürkütücü karanl???nda hiç kimseye ald?rmadan oynanan saklambaçlar! Sonra sabaha kadar deliksiz bir uyku ve yine ku? sesleri aras?nda yeni bir sabaha günayd?n demek… Kaç ki?i unutur bu sabahlar?? Ama kim ne derse desin unutuyor insan, bu karga?an?n içinde kendisini bile unutuyor…
?imdi nerdeyim, ne yap?yorum kendim bile bilmiyorum desem yalan olmaz, ba?ka bir alemdeyim ?u anda, bamba?ka… Sevdice?imse çok uzaklarda, biliyorum beni dü?ünüyor ama bu bamba?ka ?imdi! ?airin dedi?i gibi; uzaktan sevmek olmaz gel yak?na, yak?na…
Yanke abim; bu kadar yaz? yazmaya ü?enmiyonmu ya hayret vallaaaa....
N?Z?P L?SES?
Bardaktan bo?an?rcas?na ya?an ya?mur, bir duygu selini de beraberinde getirmi?ti. Gerçekten de kolay de?ildi. Koskocaüçsenenin kâh sevinç kâh ac?; kâh mutluluk kâh hüzün dolu onca hat?ras? aras?nda, her metrekaresine say?s?z an?n?n s??d??? bir okulu b?rak?p gitmek gerçekten de hiç kolay de?ildi. Masaların üzerine, duvarlar yaz? yazanlar, birbirlerinin gömleklerini sevgi sözcükleriyle boyayanlar, beraber hat?ra foto?raf? çektirenler, oturmu? birbirleriyle belki de son kez dertle?enler... Tüm bunlar insan?n yüre?ine o kadar i?liyordu ki... Y?llar sonra "lise" dendi?inde ilk akla gelen olabiliyorlard?. Nas?l ba?lam??t? her ?ey, nas?l bitiyordu? Çekilmez, bitmez denenüç koca y?l nas?l olmu?tu da göz aç?p kapayana kadar geçmi?ti? Hem de ard?nda neler neler b?rakarak... Küçükler vard? bir de... Bir zaman bizim "çömez!" diye dalga geçip, e?lendi?imiz küçükler... Ne mutluydu onlara. Karne alman?n, tatile girmenin ve bir ya? daha büyümenin verdi?i heyecanla yerlerinde duram?yorlard?. Koridorlarda ko?turanlar, ba??ra ba??ra ?ark? söyleyenler, kendi aralarınsa oyun-bizim deyimimizle "uzun e?ek"- oynayanlar... Hele lise ikiler... Onların gururu daha fazlayd?, kolay m?, bizden sonra okulun en büyü?ü onlar olacakt?... Neredeyse ö?le olmu?tu bile. Eskiden dört gözle bekledi?imiz hatta bazen gecikmesine isyan etti?imiz ziller, bugün ard?ns?ra nas?l da çal?yorlard?. Bugün bizim son günümüzdü. Ya?ad?klar?m?z?n izlerini yan?m?za al?p ayr?lacakt?k bugün burdan. Üstleri çe?it çe?it kopyalarla dolu masalar?m?z?n, perde nedir bilmeyen ve rüzgarl? havaların gevezesi pencerelerimizin, yerlerde gezen k?r?k tebe?irlerin, hiç b?kmadan besledi?imiz çöp kutumuzun ve her türlü derse ev sahipli?i yapm?? kara tahtam?z?n bizi son görü?üydü belki de bugün. Yeni gün nelere gebe bilinmez. Gelecek neler sakl?yor koynunda... Kim bilir belki bir gün bu okula yeniden yolumuz dü?er. Yeniden gireriz bu kap?dan içeri...Bu s?n?fta yeniden yank?lan?r sesimiz... Ama ?u bir gerçek ki, y?llar sonra tekrar burda olsak bile zaman biz dahil her ?eyi de?i?tirip, tan?nmaz edecektir.
Edited by - Yankee SAT on 03 Nis 2006 23:16:55
İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.
İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.
Sarma??k Gülleri
Ne zaman güllere baksam, ötelere kanatlanmak geçer içimden. Her gül sanki bir durak gibidir öteler yolculu?unda. Bir bir o güllere basan ruhumun ayaklar?, gül yapra??ndan daha narin, kalebek kanad?ndan daha zay?f olarak t?rman?r mânâ merdiveninden. Evet her gül, ayr? bir ismin tecellisi gibi gelir bana. Bir gül Cemil ismini tebessüm ettirir, bir ba?ka gül Hannan ismini. Bir gül Mennan ismini akis akis yayar çevreye. Bir ba?kas?, Deyyan isminden yans?yan ?ûle gibi tebessüm eder dalların aras?ndan. Dikenler Celâl, Kahhâr ismini yans?t?r.
Sarma??k güllerine bak?nca, ben bir uzun yolculu?u hayal ederim. Basamak basamak çık?lan ve sonsuzlu?a uzayan ebedî yolculu?u... Bir çubu?a ba?lanm?? bu güller, içimizdeki duygular? ne güzel yans?t?r. Onların ebet iklimine kanatlanma arzusunu nas?l da d??a vurur.
Sarma??k, kar???k ömür yolcu?unu ve onun girift hallerini ve bazen çözülmez zannedilen bilmeceye benzer zorlukların? hat?rlat?r bizlere. Onda açan güller ise, "Her zorluktan sonra bir kolayl?k vard?r." âyetini f?s?ld?yormu?ças?na, bizlere yer yer tebesessüm ederek çözümleri söyler, kolayl?klar? takdim eder, ac?ların sonunun ferahlama zirveleri oldu?unu hat?rlat?r.
Y?ld?zlar?, samanyolların? dü?ünürüm ben bu gülleri görünce... Öbek öbek ye?il yapraklar aras?nda, firuze dallar içinde tebessüm eden y?ld?zlar gibi gül tomurcukların? seyrederken..
Sarma??k gülleri, içimizdeki duygular? da d??a vurdurur bir anda. Karmakar???k duygular?m?z?n, çözülmez zannedilen en girift hislerimizin bir anda ?ifreleri bulunur ve ruh fidan?m?z tomurcuk vermeye ba?lar. Hüzün, çanak yaprak gibi sarm??t?r tomurcu?un tac yapra??n?; ama o, yar?l?r ve taç yapraklar önce birbirine s?ms?k? bir ?ekilde sarınm?? olarak çıkar ortaya... Sonra tebessüm ederler gün gibi, güne? gibi çevreye...
Sarma??k gülleri, bana bir de annemi hat?rlat?r. Bizim için çile çekmi? ve ?zd?rab? yudum yudum içmi? annemi. Saçlarına karlar ya?an bu kad?n, t?pk? bu çiçe?in girift dallar? gibi, birbiri içine girmi? yapraklar? ve budaklar? gibi, sanc?l? bir hayat ya?am??t?r. Nice f?rt?naya ve tayfunlara maruz kalm??t?r; ama bir türlü merhametle aç?lmaktan ve tebessüm etmekten uzak kalmam??t?r. Hep cömert olmu?tur, hep iyilik mele?i gibi çevresine sevgiyi ve ho?görüyü yaym??t?r.
Bir de Peygamberler Peygamberi'ni hat?rlat?r sarma??k gülleri bana.
Mekke dönemini, Medine dönemini, Taif’i hat?rlat?r. Izd?rab? yudum yudum içmi? bu mânâ yolcusunun, insana dikenli tarlalar aras?ndan güllerini nas?l taktim etti?ini tedai ettirir. Izd?rab ve ac? yüklü bir ömrün tomurcukların?, hak ve hakikat?n tohumların? gönüllere eki?ini, dal dal budak budak cennet soluklamas?n? ça?r??t?r?r.
Sarma??k gülleri, ötelere yolculu?u ve Hakk'a ula?may? da hat?rlat?r insana. ?nsanl???n, mânâ yolcuların?n, öbek öbek yollara dü?ü?ünü ve göklere do?ru ilerleyi?ini tablola?t?r?r.
Sevgi ve muhabbet çiçekleridir sarma??k gülleri. Dört mevsimin dördünde de açar. Onların çiçekleri asla dallardan eksilmez. Ye?il yapraklar üstünde, k?rm?z? tebessümler asla yok olmaz.
Ben as?l, tevazu yüklü gönüllere benzetti?im için severim sarma??k güllerini. E?ilirler e?ilirler a?a??lara kadar. Gül verdi?i halde, boynu dik olmas? gerekti?i halde bile e?ilmesini bilen, ho?görü ve sevgi insanlarına benzetirim onlar?. Zafer an?nda devesinin üzerinde iki büklüm olmu?, 'Bütün zafer ve fetihler Hak ve hakikat?nd?r.' der gibi duran ümit yolcusu, iyilik ve af âbidesi Nebi'nin halini sezerim onların duru?unda.
??te en çok sarma??k güllerini sevi?imin sebebi, Gül-ü Muhammedi'yi akislerinde sezi?imden ve görür gibi olu?umdand?r. O'nun terinin kokusunu onların yapraklarında burcu burcu koklay???mdand?r. Onların tebessüm edi?inde o Gül'ün silüetini tema?a edi?imdendir. Çileli ömür yolculu?u sonunda, ba?? gö?e eren ve Mirâç tâc?yla mükâfatland?r?lan bu ulu yolcunun gölgesinin gölgesini, bu güllerde gördü?ümden veya tema?â etti?imdendir...
Sarma??k gülleri, Gül-ü Muhammedi'ye bir basamakt?r, bir uzan??t?r, O'na ermek ve ula?mak için remizdir. Ben bu gülleri onun için severim ve her zaman hayranl?kla ve ibretle onlar? seyrederim.
İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.
İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.
Dostluk,
Boğazınıza kadar dertleriniz varken yanınızda olan insanların kıymetini bilin.
Boğazınıza kadar dertleriniz varken size uzaklardan el sallayan -hatta kaçan- insanları , hayatınıza bir daha asla almamak koşuluyla silin!
Hayat bazen içinden tek başına çıkılamayan bir çile yumağına döndüğünde,yanında bir dost arar içimizdeki solgun yürek; bulursa ne âla…
Bu aralar huysuz ihtiyarlar gibiyim.Geçmişimi, dostlarımı, dost sandıklarımı, emek verdiklerimi,anılarımı her şeyi sorgular oldum.Bunca sorgulamadan sonra elimde kalan o kadar az şey var ki.Bir elimin parmak sayısını geçmeyen sayıda dost, bol miktarda dost sandığım ve verdiğim emekler…
Bu kadar mı geçmişin hatırı? İnsanlar yaşarken sadece zamanı geçirmek ve eğlenmek adına mı yaşarlar? Paylaşmanın tek taraflı adaletsizliğinde, dost bildiklerime neden hep ısrarla veren ben olmuşum? ***** mıyım yoksa!
Şu durumda, onlarca dost sandığım benimle sadece zaman geçirmiş! Ne acı!
Michael De Montaigne’nin dostu Etienne de la Boetie için yaptığı tanımlamaya bakın:
‘Ruhlarımız o kadar sıkı bir birliktelikle yürüdü, birbirini o kadar coşkun bir sevgiyle seyretti ve en gizli yanlarına kadar birbirine öyle açıldılar ki ben onun ruhunu benimki kadar tanımakla kalmıyor, kendimden çok ona güvenecek hale geliyordum.
Öteki sıradan dostlukları buna benzetmeye kalkışmayın: Onları, hem de en iyilerini ben de herkes kadar bilirim. O dostluklarda insanın, eli dizginde yürümesi gerekir: Aradaki bağ, güvensizliğe hiç yer vermeyecek kadar düğümlenmiş değildir.’
Sahte dostluklarda,elin dizginde yürümelisin, diyor büyük usta Montaigne.Düşündüm de bu zamana kadar dostluklarımda, elim dizgine hiç gitmemiş; dizgine gitmeyen elimi kırmak da etrafımdaki dost müsveddelerine kalmış.Hayat insana her dakika yeni bir şeyler öğretiyor ve her dakika bir şeyleri hızla alıp götürüyor.
Dost sandıklarımın şerefinedir bu yazı.
Mesaj yazmasakta zevkle okuduğumuzu bilmenizi isterim..
Sayın Admin beyefendi,
Teşekkür eder, saygılarımı sunarım. Herşey gönlünüzce olsun..
İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.
''''14 Yıldır Koklayamadığım Canım Babama''''
Babalar günü yaklaştıkça kalbime ince sızılar yerleşiyor yine... Tam 1992 de, sabahın 07:00 in de gittin, sevdiğin evimizden ve odandan... Giderken kokunu, tenini, dokunuşlarını, sesini, gülümsemeni ve gözlerini, usulca bıraktın kalbime... Seninle en son ben konuşmuştum o gece... Sana her zaman ki gibi heyecanlı heyecanlı birşeyler anlatıyordum ve sen bana boş ve anlamsız gözlerle bakıyordun ve ben ilk kez senden o gece korktum babam... Korktum, çünkü kahverengi parlak gözlerin parlamıyordu... Birşeyler oluyordu sanki sana ama ne??? Yatarken bana seslendin, su ve peksimet istedin ve de" Bak harçlığını koydum oraya, sabah beni sakın erkenden kaldırma tamam mı oğlum" dedin ve bana sarılıp öptün... Sabah uyandığım da, yatağında ölmüştün babam... Kaldıramadım ki ben seni ama, yetişemedim ki ben sana, son yolculuğunda... Ve ansızın gittin hayatımdan, bıraktın beni sensizlikte... Yandım kavruldum senelerce, ve işte yine geldi senin en özel günün, her gece dualarımı yolluyorum, her duam seninle baba... Ne olur beni merak etme, evlendim ve mutluyum baba... Arada bir, bana hep kızdıgın futbolu oynuyorum, anneme seni aratmamaya çalışıyorum ve eve 1800''dan sonra geldigim için bana kızardınya yine eve 1800''dan sonra geliyorum... Gel de bana kız be babam... Babam babalar günün kutlu olsun... Ellerinden öpüyorum koklaya koklaya... Rahat uyu, seni çok seviyorum çokkkk... (Tüm babaların şimdiden babalar günü kutlu olsun...)
Edited by - Yankee SAT on 22/05/2006 23:56:27
Babam,
Seni düşününce aklıma bölük pörçük hatıralar üşüşüyor. Çocuk hafızamda kimi hiç silinmemecesine kazınmış, kimi sisli. Bana attığın tokadı hatırlayınca gözlerim doluyor. Dünyada hiçbir tokat bu kadar anlamlı olamazdı diye düşünüyorum. Yere çöp atmayı ne zaman aklımdan geçirsem 8 yaşındaki ağlayançocuğu ve yediği tokat belirir hatıramda. Usturuplu bir şekilde cebime sokarım çöpümü, eve çöpler taşıyorum seni düşünerek. Seni yaşamama izin vermedi kader. Annem beni doğurduğunda19 idi, sen20 idin, 33 yıl tanıyabildik birbirimizi. Ben her gece isyan ettim kadere seni benden bu kadar erken aldı diye, sonra kızdım, sana isyan ettim, beni erken terkettiginiçin, öyle ya sonsuza dek mi yaşayacağını umuyordun be adam! Öyle mükemmel öyle anlatılmaz bir adamdın ki benim için, inanmazsan ablama sor. Bütün dilleri konuşurdun, İngilizcem herkesten iyiydi sayende, çözemeyeceğin problem yoktu, nefret ettiğim matematiği bile sevmeye başlamıştım. Deli bozuğun tekiydim. Taşkafam bir şeyleri anlamaya görsün, paralardım ortalığı, tüm defteri kitabı yırtar alamazdım hırsımı. “Ben aptal mıyım, niye anlamıyorum?” diye ter ter tepinirdim. Bir tek sen bilirdin beni sakinleştirmenin yolunu, problemi değiştirir, anlayacağım gibi anlatır, sonra da kitabı yazanlara söverdin benle birlikte. “Benim oğlum dünyanın en akıllısı” derdin. Yaptığım hırçınlığın üzerine, gözyaşlarımı siler, beni gülücüğe boğardın. Bir tek sen. Anneme kalsa çoktan yemiştim zılgıtı. Şaşkın bakakalırdı herseferinde garibim. Sonra da çıkışırdı sana, “Bu kadar şımartıyorsun, sen yokken tepemize çıkıyor bu” diye. Kalp krizi, mide kanaması geçirmiştin, perhiz yapıyordun. “Ben de beyaz makarna istiyorum” diye tuttururdum, yenilecek nane değil hani, bir tek sana hayranlığımdan daha tatlı gelirdi o yağsız tuzsuz makarna. Sense anneme “Hanım bi tanecik köfte yesem” derdin. Annem izin vermezdi, otorite miydi neydi kadın. Sen mahzun boynunu bükerdin, içim giderdi o haline. Biliyorum şimdi, annemin hepimizi sevdiğinden koyduğunu o kuralları, sen de hiç karşı çıkmazdın zaten.
Bir ara sahanda yumurtaya takmıştım hani. Her okuldan gelişte isterdim. Annem evdeki yemekleri kakalamaya çalışır, “Böyle beslenilir mi, hergün hergün yumurta, gıda alman lazım” diye söylenirdi. Bense sahanın çoktan ocakta olduğuna emin hınzır gülümserdim. Sonra annemden kurtulupsana sarılırdım. Beniyanına aldığın gibibaşımı okşardındivanda, sonra da numaracıktanbilek güreşi yapardık veyıkılıverirdin, “Hanım, kocaman olmuş bu oglan,bileğini yıkamıyorumartık ben bunun.” En son o uğursuz günden birkaç hafta önce yaşandı bu mutluluk çığlıkları evimizde. Sonrası derin sessizlik.
Senden sonra lisede patates kızartmasına taktım, annem hiç karşı çıkmadı inanır mısın? Geliş saatime hazırladı patatesimi aylarca. Senden sonra herkes sana benzemeye çalıştı. Yokluğunu doldurmak için didinip durdular. Onlar didindikçe büyüdü yokluğun.
Aylarca oturmadım kanepene, orda oturduğunu kitap okuduğunu hayal ederek, televizyon seyrettim yanındaki koltukta. Belki de oturuyordun kimbilir?
Çocukluğumda ettiğim yemine aykırı yaşıyorum.
Babaların en mükemmeli hafızamda, torunların çok şanslıbiliyorum, hafızamda kalanlar onlara da yeter, mükemmel bir dedeleri vardı onların. ''''''''Babam''''''''
Edited by - Yankee SAT on 23/05/2006 00:21:46
Edited by - Yankee SAT on 23/05/2006 00:31:14
YA YANKE ABİCİM BU KADR ÖZLEDİNSE VE ANLATMAKLA BİTİREMİYORSAN GEL ŞU GÜZEL MEMLEKETEDE BİTSİN BU HASRETLİK DEĞİLMİ YA SENCEDE HAKSIZMIYIM.....SAYGILARIMLA
abicim neredesin ya bak valla içim acıdı.... yoksa yazmak hoşunuza gittiği için mi yazıyorsunuz? ama harbiden yazılar çok güzel....
ya abicim biliyoruz anladıkki güzel edbiyatçısın ama burada harap oluyorsun sen ya sendengüzel bir konuşmacı ve siyaset adamı olur kullan bu kafayı
Sayın savcı beyefendi,
Öncelikle üzüntülerimi bildirmek istiyorum, anladıgım kadarıyla mürekkep yalamış birine benziyorsun
fakat şunu görüyorum ki sizin yaladıgınız mürekebinizin sulu oldugunu ve sulu mürekkeb yaladıgınız bir aşikardır.
sizi kelimelerimle incitmek,üzmek ve sizin tarzınızla cevaplandırmak hiç istemem. Bu bizim gibi
belirli kültürü almış insanlara hiç yakışmaz, bunları yazmamın nedeni ise sizi hiç tanımıyorum (savcımısınız yoksa çaycımısınız vs. artık bilemiyorum) ve hakeza sizde beni, bu nedenle böyle yorum yapmanız beni çok üzdü. Benim edebiyatçı ve siyasetci olmam icin hic bir çaba ve endişem yoktur ama sizi bilemiyorum eger böyle bir düşünceniz varsa açıkca belirtebilirsiniz ben hemen çekilirim ve de asla birdaha da yazmam buyrun meydan sizin.
''''''''şuda bir gerçektirki yazmadıgımız takdirde sizin gibilerine pabuç bırakmış oluruz''''''''
''''''''''''''''kullan bu kafayı'''''''''''''''' hitabınızı hiç beğenmedim ve sizi kınıyorum. Şaka da yapmış olabilirsiniz fakat
sizinle tanışmıyoruz, tanışsak dahi bu gibi konuşmalarınıza asla müsade etmem. Lütfen boş, klasik
ve sıradan Nizip laflarından uzak duralım ve boş yere birbirimizi üzmeyelim ayrıca birbirimizi boş yere
üzmüş oluruz. Ayrıca okumak zorunda da degilsiziniz, yıkıcı olmak yerine yapıcı olmak gerekli diye
düşünüyorum. Saygılarımla...
Sayın Cengizkrbck beyefendi,
Evet yazmak hoşuma gidiyor bazıları da alıntıdır.iltifatınız için ise çok teşekkür eder saygılarımı sunar herşey gönlünüzce olsun derim hoşçakalın...
Edited by - Yankee SAT on 27/05/2006 11:20:15
Edited by - Yankee SAT on 27/05/2006 11:23:14
Edited by - Yankee SAT on 27/05/2006 11:24:42
Yazdıklarınız fırsat buldukca zevkle okuyorum. Eminimki diğer arkadaşlarda okumaktan zevk alıyorlar. Yani bizler anılarınızı paylaşmanızdan memnunuz. Savcı arkadaşım gençliğinin heyecanı ile yazmış
zannedrsem yanlış anlaşılma olmuş tabiki yöneticimiz gibi bende bütün yazılarınızı beğeni ile okuyorum burada sizi kırmaya veya eleştiri yapmaya yönelik bir yazı değildi onu öncelikle blirteyim eğer kırıldıysanız özür dilerim ikincisi böyle anılarınız bizmle paylaşmanız büyük bir nezaket sizin yazdıklarınızı okumaya da devam edceğim hemde büyük bir zevkle
Yankesat abim dur hele dur... Öyle hemen kızıp gitmek olmaz.. Yazılarını zevkle okuyoruz,nereye bu gidiş ? Olmaz öyle şey...Desene benim yerimde olsaydın çoktaaaaaaaaaaan gitmiştin.... Canını sıkan oldumu,bas kalayı feryadı,hemen her şey yoluna girer....Anadınmı....?
http://www.karpuz.com/msnsmiley/msnsmiley/msnsmiley%20(190)[/IMG]
Hem bak savcıhoş birine benziyor,dimi yaniii........?
Karşı tepedeki bir kayanın gölgesine dalmış,herşeyi unutmuşum.Gölge bana bir kısrak gibi geldi..Rüzgara bıraktığı yelelerini sayıyorum tel,tel,mis kokulu.Tutunsam yelelerine,uçsam gitsem kısrağın üstünde..Kısrak beni alsa,götürse hiç bilmediğim yerlere.Kapılsam bi hayale;yüzünü hiç görmediğim sevdiğimin kollarına uçursa beni kısrak.Dağılmış hayallerimi toplasak birbir kısrağımla,kır çiçekleri gibi..Benim güzel kısrağım,götür beni burdan,hiç bilmediğim yerlere.
Ben hayallere dalmışken aşağıdan komuşumuz Ayşe Kadın'ın çığlıkları yükseldi.Feryat figan..Sık sık bağırır Ayşe.Onu öyle kabul etmiş herkes,kimse şaşırmadı..Herkes işine devam ediyor.Ama çığlıkları bitmek bilmiyor Ayşe'nin.Bağırdıkça bağırıyor.Etrafında insanlar gördüğü söyleniyor.Kim ne kadar deyip-koyabilirse.Rahatsızlığı ileri derecedeymiş.Belki de en doğrusu onun yaptığı.İçimizde tuttuğumuz,haykıramadığımız ne varsa Ayşe bizim için yapıyor.Bağır Ayşe Kadın,daha çok bağır.İçimizde ne varsa anlat!Herkesin burun kıvırdığı,küçümsediği,aman başımıza gelmesin diyerek ürktüğü Ayşe Kadın,Ayşe Kadın'ın çığlıkları bize çok şey anlatıyor aslında..Çünkü Ayşe Kadınları içinde neler var,bilemeyiz.Ayşe Kadınların özlemlerine kulak veren olmamış bugüne kadar..Onları küçük mahallelere tıkmışız,sokakların hepsi çıkmazda..Sadece evlendirmişiz onları,belki de çoğunu istemediği adamlarla.Onlara öylesine bir evlilikten başka hiçbirşey verememişiz.Onlar sokak aralarında,üç kuruşla bizi büyütmeye çalışan kadınlar.Annelerimiz.Bunları iyi dinleyin.O burun kıvırdığınız mahalle aralarında kalmış istediklerinin hiçbirine kavuşamamış kadınlar bugün üniversitelerde gösterdiğiniz hukuk,muhasebe ne varsa tüm dersleri gelin size göstersinler.Bizi büyüten,yetiştiren,hiçbirşey görmeden bize çok göstermeyi başarmış,üç kuruşla evini idare etmiş,çocuklarına eşit davranmış,herkese eşit olmuş bu kadınların sessizlikleri de ayrı bir konu.Alın size muhasebe,hukuk,insanlık dersi!..Birkaçı Ayşe Kadın gibi delirir,ama çoğunda da müthiş bir sabır,hallerinde fevkalade bir dinginlik,ulvi bir bekleyiş..
Kim neyi ne kadar çok sever,nelerden hoşlanır,hangi filmleri izler,hangi müzikten hoşlanır,nerelere gitmekten zevk alır,hangi tatlıyı sever,kimleri beğenir..Onların hiç böyle keyifleri,zevkleri,düşleri olmadı.Bu küçümsediğimiz,cüzzamlı gibi kaçtığımız fedakar annelerin suçu nedir?Onlar istedikleri gibi giyinemediler,dolaşamadılar,dolaşamıyorlar.Nedir bunun nedeni..Düşünelim biraz.Sosyo-ekonomik,gelir dağılımı deyip işin içinden sıyrılan ve hiç boktan anlamayan,çok bilmişler gibi değil.Eee,sosyo-ekonomik,daha sonra?.Yüreğim dağlanıyor,ağlayamıyorum da..Çok derin sosyolojik tahlillere girişemiyorum üzgünüm,ama bunları yazmalıyım.Çünkü bugün bankaları hortumlayanları da,aramızda dolaşan,hiç tanımadığımız soylu şairleri de,yazarları de,memurları da,işçileri de bu kadınlar yetiştirdi..Toplumun temeli,temeli diye diye bugün kafamızı şişiren sözde aydınlarımız ne diyecek bunlara?Avrupa Birliği'ne gireceğiz,hay Allah,bugün tekelcilerimizi,salon erkeklerimizi de bu analar yetiştirdi.Tekelciler,saloncular girsin,anaları da kapıda beklesin.Evinden çıkmamış,hiçbirşey görmemiş bu kadınlarımız ne olacak?Giyinmesini bilmez,görgüsüz,bilgisiz,cahil dediğiniz bu insanlar ne olacak?Onlar uyum sağlayabilir mi bu kimsenin bilmediği uyum yasalarına?Analarımız niye böyle bi kenara itildi,bu soru üzerinde pek düşünemedik,ya da düşünmeyi istemiyoruz,ya da düşünemiyoruz işte,geçelim.Diyelim onlar bu duruma sebepsiz gelmiş olsun.Ya sonrası?..
..
Mahallemizden başka komşularımıza geçeyim.Şermin Hanım ve Behiye Hanım..Şermin'in kocası birkaç yıl önce öldü.Behiye ile Şermin arasında da osuruktan bir konu yüzünden bi dargınlık hasıl olmuş vakti zamanında.Ne yazık ki Behiye Hanım bu yüzden başsağlığına gitmemiş Şermin Hanım'a.Bu olaydan sonra birkaç yıl sonra da Behiye Hanım'ın kocası vefat etti.Şermin hanım da ''O bana gelmedi,ben ona niye gideyim..'' diyerek başsağlına gitmedi Behiye Hanım'a..Osmanlı'nın Üçüncü Ahmet zamanına dönüş yaptık.Eve kapanmaktan herkes kafayı yedi!Maalesef durum bundan ibaret.Bu yaşadığımız,uzun vadede insanların vicdan gibi,ahlak gibi,birlik beraberlik gibi en soylu,en insani duygularını katleden bir olay..Ya sonrası dedim ya yukarda..Siktir edin!Sonrası yok.İnsanlar çıldırmış,analarımızın göz pınarları hiç kurumuyor.Sonrası dedik ya..Siktir edin hiç açmayın sonrasını..Yaşayıp gidiyoruz işte.Onlar da görmek için göç etseymişler.Göç edince oluyor mu,görgümüz artıyor mu?Bilemiyorum..Sonrası dedik ya..Durun,biraz da sonrasını anlatayım..
Bugün elliye yakın televizyon kanalımız,elliden fazla gazetemiz,radyomuz var.Bugün hangisi,ne zaman bu eve tıkılmış,sokaklara hapsedilmiş annelerimizin hülyalarını taşıdı,ekranlarına,sayfalarına!?..Bu çıldırtan sessizliği hangisi dinledi,hangisi kulak verdi onlara?Ne yaptılar onlar için!?Ne yaptıklarını ben söyleyeyim size.Seda Sayan gibi kendilerine benzeyen,kendilerinin aynısı olan kadınları biraz makyaj,biraz dekolte çıkardılar ekranlara.Hep birşeyleri gizlemek için,böyle de mutlu olunuyor,bakın ben de sizdenim ama mutluyum..Seda Sayan bizdendi gerçekten,tek farkı Boğaziçi'nde 3 katlı villası olması,heryerleri gezebilmesi,istediği herşeyi yiyebilmesi!Onunla göbek attılar kadınlarımız,nedensiz,sebepsiz,boş bir neşeyle,şuursuzca eğlendiler..Ne bu şaka mı!?Ne yaptılar?Kadının Sesi gibi hastalıklı programları koydular tabaklarımıza.17 yaşındaki terzi kıza ustası tecavüz etmiş.Birinin kocası ölmüş,ona koca arıyoruz..Biri ayrılmış,yeniden biraraya getiriyoruz,çok ulvi bi işi yaparmış gibi,senelerdir kadınlarımızın varolan dertlerini yenilerini ekliyorlar.Kudurmuş gibi hep aynı şeylerden bahsediyorlar!Ulan!!Bu kadınlar mahalle aralarında o gösterdiğiniz trajedilerin hergün çok daha fazlasını görüyor.Ne diye ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyorsunuz bunları!?Yeminler olsun hiçbirşey istemiyorum.Anamın hülyalarını da getirmeyin ekranlara!İstemiyorum!Şu hastalıklı programları siktiredin şu ekranlardan!!Ulan siz sadist misiniz?Onların içinde bulunduğu sıkıntılara yenilerini eklemeye ne hakkınız var!?
...
Anamın yeşil gözlerinden süzülen iki damla yaş görünmez..Ah anacım görünmez gözyaşların çok yağmur var buralarda!Çok büyük adam olmalıyım,Ayşe Kadınlara çıkmaz sokaklardan başka dünyalar da olduğunu anlatmalıyım!Çok büyük adam olmalıyım.Televizyon kanallarım olmalı,gazetelerim olmalı.Hiç bir yere götüremesem de analarımı,onlara bir güzel dünya sunacağım pencerelerden!..Onlar da uçan bir kuşun neşesine ortak olacaklar.Ulan televizyon kanalları sizden bir ricam var!Bir güzel bahçe gösterin Ayşe Kadınlara!..Bir güzel dere kenarına götürün onları bir günlüğüne.Ne olur?Ne kaybedersiniz?Onlar çok yaşlandı artık,bir yere götüremem onları;ulan kameramanlar,sizin hiç anneniz olmadı mı?
Yolunuz küçük bir kasabaya düştüğünde ve ayaklarınız sizi kasabanın dar sokaklarına taşıdığında; sevimli, sıcak görünümlü , ahşap veya yarı ahşap evler takılır gözlerinize. Çatıları kiremitli, balkonları ahşap oymalarla , pencereleri örme perdelerle, kanaviçe işlemelerle süslenmiş evler... Bu evler, konukları karşılamaya hazır güler yüzlü, konuk sever ev sahibi gibi gülümser size. Yaşayan tarih olan bu evler sizi yıllar öncesine götürür. Bu mekânlarda şimdiye kadar kimlerin yaşadığını; bu evlerin kimbilir hangi acılara, üzüntülere, sevinç ve mutluluklara tanıklık yaptığını düşündürür size. “Ah! Dile gelseler de bir konuşsalar,” dedirtir.
Ahşap oymaların süslediği bir balkonlara gider sonra gözleriniz. Rengârenk çiçeklerin, ev sahibesinin ilgisinden ve sevgisinden adeta şımararak saksılarından taştığını; sağlıklı, diri dallarının, ahşap oymaların boşluklarını kapattığını görürsünüz. Petunyalar, sardunyalar, ıtırlar kolkola girmiştir. Aynı saksıda kardeşçe paylaşmaktadırlar suyu ve toprağı. Ve sonra bir kısmını çiçeklerin örttüğü ipe dizilmiş biberler balkonlardan gülümser size... Bazıları henüz yeşil, bazıları kırmızı....Anadolu’ nun hangi toprağında yetişmiş, hangi eller tarafından emek verilmiş olduğunu bilmediğiniz biberler. İpe dizilerek balkona asılmış ve yazın sıcağıyla kızarmış bu sivri biberler, dolma biberleri ayrı bir güzellik verir evlere. Bir gerdanlık gibi balkonları süsleyen kurumaya hazır veya kurumuş biberler; bir ailenin zevkini, hatta umudunu ve acılarını fısıldar size.
Biberleri ipe dizen hamarat, özverili, bereketli bir kadın elidir. Anadolu’ ya ismini veren ananın eli... Ve onun sevgi dolu yüreğini, nasıl sürmekte olduğunu bilmediğiniz yaşamını; çok bilinmeyenli bir denklem gibi yazgısını aklınıza getirir. Kimbilir belki suya düşen umutları, belki gelecekten beklentisi, özlemleri, belki de uğradığı hayal kırıklıkları. İşte bunların hepsi, balkonları süsleyen o biberlerde gizlidir.
Kimi el, tatlı bir hayale dalıp giderek, gülümseyerek dizmiştir o biberleri ipe. Kışın, kendisini ziyarete gelmesini beklediği gurbetteki çocukları için.Yıllardır birlikte aşmaya çalıştıkları hayatın zorluklarında, kendisine omuz veren Anadolu erkeği için. Çocuklarının babası ve yıllardır aynı yastığa baş koyduğu eşi için. Dudaklarında belki neşeli bir türkü, belki bir ağıt, belki bir uzun hava, belki bir bozlakla ipe dizilen biberler...
“ İki keklik bir kayada ötüyor
Ötme de keklik, derdim bana yetiyor.”.....
Anadolu’ nun havasını, suyunu, güneşini özümsemiş ve hamarat bir kadın eliyle balkonlarda yerini almış kırmızı biberler.
Yaz çoktan bitti. Önce sonbahar sonra kış mevsimi aldı sırasını. Şimdi ise karlı, soğuk bir kış günü...Balkonları süsleyen kuru biberler yok artık. Aylar önce indirildiler balkonlardan, yerlerine çoktan konuldular.....Küçük kasabalarda o güzel, sevimli ahşap evlerin balkonlarını süsleyen kuru biberler n’oldu dersiniz?.......Biberleri ipe dizip balkona asan o kadın eli, şimdi hangi uğraşlarda veya hangi yorgunluklarda? O eller, akan gözyaşlarını mı silmekte, yoksa ağlayan bir çocuğun başını mı okşamakta? Yüreği hangi yangınlarda ve özlemlerde?..........Kimbilir!
Kurutulmuş biberlerin bir kısmı belki çoktan tüketildi veya tüketilmek üzere. Bazıları ise, bir evin çatı katından zemin katına uzanan ahşap merdivenin tırabzanında asılı duruyor. Şıkır şıkır kurumuş. Renkleri altın sarısı , bazısı ise bayrak kırmızısına kesmiş. Hüzünle salınıyorlar merdiven boşluğunda.
Biberleri ipe dizen bir kadın, merdivenden her iniş çıkışında; biberlerde donduruyor bakışlarını. Kuru biberi çok seven ama şimdi hayatta olmayan eşine sunamayacağı bu biberlere hiç elini bile sürmüyor. Onlar, kurtlanıp ipten düşünceye kadar asılı kalacak orada. İşte o güne kadar, merdiven boşluğunda hüzünle salınmaya devam edecekler.
Yaşamın aydınlık ve karanlık yüzü, Anadolu kadınının iç dünyası bazen kurutulmuş biberlerde yansımakta. Yüreklerin sessiz çığlığı da.........
Kimilerine göre ortalama bir zaman, gündüzle akşamın arasında, belki beş çayının hemen sonrasında ya da akşam yemeğine az kala… ama bazıları için bir son an, zembereğinden...
hani zamanlarca tutmuş tutmuş da kendini… işte öyle boşalan…
Biri pencerenin önünde duruyor, alnını cama dayamış. Saçlarının bir kısmını tepeden tutturmuş, cam ile alnı arasından sarkan ıslak bir tutamı kemiriyor dudaklarının arasında… Dışarıya bakıyor, bakıyor da sanki hiçbir şeyin farkında değil. Bakışlarından bir hiçlik okunuyor ve süzülen gözyaşı dışında bir şey var sanki yanaklarından…
Diğeri, sürekli hareket halinde. Dört duvarın arasında anlamsızca gidip geliyor. Sanki bir çatlak bulsa, ufacık, buharlaşıp gidecek. Elleri, kolları, ses vermeyen dudakları bir sara nöbetine tutulmuş gibi kendisinden ve kendilerinden bağımsız, sürekli ve dengesiz bir kıpırtı halindeler.
İkisi de birbirinden habersiz gibi ve ikisi de farkında yalnız olmadıklarının. Sanki bir şey bekleniyor, bir ses, bir haber, bir saatin 6’yı vuruşu belki… Ama o şey her neyse ortaya çıkıp bu tezat gerilime bir son vermiyor.
İçerideki ışık gittikçe azalıyor. Eşyalar güçten düşüyor, ama yorulmuyor kafesinden sıkılan aslanlar gibi sınırlarına isyankâr adam ve sıkılmıyor durağanlıktan, alnı cama dayalı olan…
Uzun süre değişmiyor sahne… Biri pencereyle ayin yapan, diğeri kendiyle dalaşan iki figüran… Derken bir müzik duyuluyor duvarların arasından bu kızılca kıyamete kopan…
Camın önünde duran, sanki bu anı bekliyormuş gibi, yavaşça kapıya doğru yürümeye başlıyor. “Dinle”, diyor şarkıya istinaden, “İyi dinle. Başka birileri de bir yerlerde aynı iç acısını yaşıyor ve parçalanıyor olmalı”. Ayakları yere basmıyor sanki, sessizliği incitmek istemezcesine atıyor adımlarını… Diğeri bu âna güdümlenmiş gibi çekip kolundan durduruyor onu…
“Nereye gidiyorsun?”. Öfkenin de ötesinde bir anlam seziliyor ses tonundan, küçük dilini yutuyor duvardaki saat bile… Diğeri, hâlâ, inadına olağan…
“Mutfağa gidiyorum”, diyor, “kendime bir kahve hazırlayacağım, ister miydin?”
“Buradan, benden, bizden ne istiyorsun? ”
“Bozsana en çok da sana yakışmayan şu zoraki sessizliği, boşaltsana içindeki zehri, kanatsana beni! ”
“Sessiz değilim, sadece konuşmuyorum, o kadar”, diyor ve ritmini bozmadan süzülürcesine yürümeye devam ediyor.
“Benim de yorulabileceğim hiç aklına gelmedi değil mi? ”
Diğeri yeniden yakalıyor onu, bu kez sımsıkı avuçları…
“Neden hiçbir şey sormuyorsun? Neden hesap sormuyorsun? Bu kadar zaman benim için yaptıklarının, bana verdiğin sevginin, desteğin…nasıl olup da bir türlü meyve veremediğini…aksine seni neden hep aç, hep uykusuz, neden hep mutsuz ettiğini sormuyorsun? ”
“Anlaşılacak bir şey olsa anlatırdın. Anlatılacak bir şeyin olsa, şu ânı yaşamıyor olurduk. Bu ânı yaşıyorsak.. Neden susuyorum biliyor musun? Hiçbir ağaç yaprağına ' Neden düşüyorsun? ' diye hesap sormaz. Bazı şeylerin doğası vardır ve sonbaharın doğası ağaçla yaprak için bir ayrılıktır. Sonuçta yaprak ölür, ağaç bir süreliğine yalnız kalır.”
“Ne yani, her şeyi bırakıp gidiyor musun? Bir yaprak kadar güçsüz ve gamsız! Sonbahara yenik ve hesapsız? ”
“Hiçbir şey anlamamış olman ne acı! Ben hep buradaydım. Şimdi de buradayım. Yaprak mı?! Zamanlarca köklerime sarılıp senin sonbaharlarını sineye çektim ben; kapkara kışlar atlattım, çırılçıplak, kimsesiz, iliklerine dek ayaza kesmiş… Her ilkbaharda biliyordum ki belirecektin tüm heyecanın, varlığın ve kendinle. Yaz kavuracaktı bizi, daha bir sıkı sarılacaktık birbirimize ama döngü son bulmayacaktı. Ve sen her gidişin sonunda bir tek bana dönüyordun yine ama her dönüşünde daha o zamandan hazır oluyordun bir sonraki vedaya… Sen fark etmedin ama her ilkbahar, nasıl ki aynı yaprak değildir yeniden yeşeren, biraz daha uzaklaştın o ilk renginden. Sonunda yaprağına yabancı bir ağaç olup çıktı yüreğim. ”
“Benim kışlarım nasıldı sanıyorsun? İstemeden de olsa senden her uzağa düşüşümde, gittiğim her yerde bir tek sana razıydım. Ne yağmurlu hazan sabahlarını, ne yağan ilk karı sensiz yaşamadım. Ben de üşüdüm, ben de yalnız soludum acıları ve anıları… Hem… Ayrılmak tek başına gerçekleştirebileceğin bir edim değildir. Bir tek senin canının acıdığını düşünecek kadar bencil miydin hep, yeni yeni fark ediyorum. ”
“Tırnak etten kopar ama sadece et acır… Ve biliyor musun? Can, hem tırnak kopunca acır, hem de yerine yenisi gelirken. Artık acımak istemiyorum. Artık baharlardan korkmak istemiyorum. Tek mevsim soluyordum nicedir, mevsimsiz kalacağım. ”
“Bütün kabahat benim sabırlı bir ağacı oynamayı, seninse yaprak olmayı kabullenmemizde! Ve haklısın, senin hiçbir suçun yok; bütün suç mevsimlerde! ”
Roller değişmiş, vakit ilerlemiştir. Yeni bir suskunluk, soğuk bir rüzgâr gibi esmektedir dört duvar arasında. Köşedeki aplik korkak bir ışık vermektedir, sadece yakın çevresine. Sürekli kıpırdanıp duran, şimdi salonun orta yerinde, pencereden, belki bu zamandan, çok uzaklara bakmaktadır. Bakıp da göremediği her şey bakışlarını karartmaktadır. Sessizdir ve hareketsiz. Dondurulmuş bir film karesi gibi beklemektedir.
Diğeri, az önceki durağanlığına inat, hızlı çekimde, odanın içinde bir oraya bir buraya gidip gelmektedir. Bir tutamını tepeden topladığı saçlarını açmış, omuzlarına salmıştır. Kül tablalarını ve etraftaki olağan dağınıklığı hızlıca toplamakta, sağa sola bıraktığı kişisel eşyalarını çantasına gelişigüzel atmaktadır. Yo, hayır, ağlamamaktadır! Koltuğun üzerindeki battaniyeyi katlar, altında duran montunu alırken, tam yanında duran etten duvara bakar. Son bir söz mü bekler, bir sarılma mı, bir bakış…
Aynı anda kıpırdar, kendisine bakıldığının farkına varmadan, her an düşecekmiş gibi dengesiz duran. Kendisinden bir şey bekleyeni ve bekleneni her zamanki vakur duruşuyla başından savmıştır. Elleri sehpaya uzanır ve kumandayı alır. Televizyonu açar.
Önce bir kapı sesi duyulur, sessizce kapanan, sonra o şarkı başlar, hani fırtınadan önce son duyulan…
“Yaklaştırsana yavaş yavaş, kendini bana;
Al içine tekrar, derinine sakla, kat kasırgana.
Yalan söyleme, bak gözlerime, bitmiş olamaz!
Yokla ceplerini aşk kırıntıları kalmış olmalı biraz.
Aşk kırıntısıyla doymaktansa tek başıma aç kalırım bu hayatta,
Paylaşacak bir şey artık yoksa bir erkek ve bir kadın arasında…
Yürürüm ipte, ağım yokken hem de, kopkoyu içim.
İnan çok çalıştım bu kalpsiz dünyayı sevebilmek için
Neyim var ki sanki senden başka, hadi son bir kez,
Ceplerini yokla aşk kırıntıları kalmış olmalı biraz.
Aşk kırıntısıyla doymaktansa tek başıma aç kalırım bu hayatta,
Paylaşacak bir şey artık yoksa bir erkek ve bir kadın arasında… ” **
Üç noktaları hep sevdim ben. Görüntüsünü sevdim. Kalemi ard arda üç defa zıplatmayı sevdim. Herkese farklı şeyler düşündürtmesini sevdim.
Üç noktayı sevmeyenler tanıdım. Kesin ve tek bir düşünce ulaştırmayı doğru bilenler.
Sonra üç noktayı sevmeyenlerin, bana üç noktayı hatırlattığını anladım. Hayatlarının ne kadar çok noktayla dolu olduğunu, ne çok hislerde zıpladıklarını gördüm. Ve herkese farklı şeyler düşündürtmelerini...
Üç noktaları hep eksik cümlelerime koydum ben.
Üç noktaları sevmeyenleri de...
İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.
İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.
İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.
İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.
Sayın Savcı beyefendi,
uzun bir süredir size cevap yazmak istedim kısmet şimdi oldu. Göstermiş oldugunuz nezaketten dolayı teşekkür ederim ben de sizi kırdıysam özür dilerim selam ve saygılarımı sunar herşeyin gönlünüzce olmasını diler bizim
gibi insanlarada bu yakışır..saygılar,, yankee SAT
İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.
cocukugumdan beni tanıyan kımle sahbet etsem hep aynı muhabbet sen kucukkende böyleydin. ahhhh bir bilseler yıllar kalbimden neleri söküp götürdü.saygılar..
Büyümeyi istemekle ne de büyük bir hata yapmışım. Çocuklugum ne güzelmiş saygılarımla..
yaramaz ama sulu gözlüydüm yaramazlık yapar arkasından da salya sümük aglardım suçluluk duygusu sarıyordu beni. saygılarımla
ne cok sehir gördüm ben ve ne çok insan dolayısıyla özledigim çok şey var ey çocoklugum ve çocuklugumun Nizip'i. saygılarımla..