-
''tesadüfler
Yolculuk ne tarafa?" Ses hemen yan? ba??mdan gelmi?ti. Sa??ma döndüm; yan?mdaki koltukta
ya?l? bir kad?n oturuyordu. Ba?örtüsünden ta?m?? k?rla?m?? saçların? bir eliyle soku?turdu. Gülümsüyordu. "Nizip'' dedim. "Demek yol arkada?l??? edece?iz seninle" diye daha da geni? gülümsedi. "O?lum, Yavuz, Nizip'de memur. ?lle ki gel anne diye tutturdu, eh, gideyim bari
dedim. K??, falan dedim önce, aman, ne olur gel dedi. Torunum var, hem de iki tane, onlar? da özlemi?tim ama yolculu?u çok uzun o?lum, çekilmez. Nas?lsa yazlar? yan?m?za, Foça'ya, oral?y?z da, gelirler, gitmeyecektim ama öyle çok ?srar etti ki dayanamad?m."
Ne yapaca??m?, nas?l davranaca??m? bilemeden dinliyordum kad?n?. Birden aya?a kalk?p aradaki bo?lu?a indi ve koltu?a tutunarak dengesini sa?lamaya çal??t?. Ufak tefek, zay?f birisiydi. Üstündeki paltoyu çıkar?p tekrar oturdu. Paltoyu dikkatle katlay?p bagaj bölmesine yerle?tirdi. Üzerinde el örgüsü bir yelek, alt?nda uzun, yünlü kuma?tan bir elbise vard?. Ba?örtüsünün çenesi alt?ndaki uçların? tekrar s?k?p konu?mas?na devam etti. "??te böyle o?lum. Sen nereye gidiyordun? Ha,
Nizip demi?tin. Kusuruma bakma, akl?mdan çıkm??. Sen ?imdi dersin ki, nerden oturdum bu teyzenin yan?nda, konu?ur bunalt?r diye dü?ünürsün ama merak etme, can?n? s?kmam. Al??amad?m bu otobüslere, hele de tek ba??ma gitmek zor geliyor art?k. Bunun tela?? çeneme vurur, birazdan geçer, merak etme sen." Bunlar? söylerken, yüzüne, gözlerine, elimi tutup hafifçe dokunup b?rakan küçük, derisi buru?mu? ellerine da??l?yordu ya?l? kad?n?n içten s?cakl???. Kendimi biraz huzursuz, biraz suçlu hissettim. Sanki, bir an için de olsa, içimden geçirdiklerimi duymu? gibi kendimden utanm??t?m. Ona bakarken içimde gitgide büyüyen karanl?k bir bulutun gözlerime do?ru yol ald???n? hissettim. Kuca??na kapan?p kendimi hiç, ama hiç tutmadan hüngür hüngür a?lamak istedim. Bunun yerine, dudaklar?ma gönderdi?im, zor da olsa sakland?klar? yerden çıkarabildi?im, bir gülümsemeyle geveledim: " Yo, olur mu teyzeci?im..."
Her uzun yolculukta oldu?u gibi, oturman?n en rahat pozisyonunu bulmak için yerinde dönüp duran yolcular, annelerin sessiz olmalar? için uyard?klar? çocukların umursamazl?klar?, bo?az?ndaki g?c?klanmay? k?sa öksürüklerle geçi?tirmeye çal??an sigara tiryakilerinin mola bekleyi?leri yakla?an gecenin karanl???na kar??t?lar. Alaca karanl?k ajurlu örtüsünü gecenin koyusuna b?rakt???nda kar??dan gelen araçların ???klar?yla garip bir gölge oyunu sergilenirdi otobüsün içinde. Öksürükler kesilmi?, bedenler yerle?mi?, çocuklar çoktan uyumu?lard?. Ben ise hala art?k göz gözü göremedi?i karanl??a bak?yordum.
Ara s?ra küçük kasabaların yan?ndan geçiyordu otobüs. Perdeleri çekilmi? tek katl?, iki-üç katl? evlerin pencerelerinde sar? renkli ???klara bak?p içlerini görebilmek arzusunu duyard?m. Nedense bu ???kların ard?nda s?radan hayatlar de?il, sadece sevgi ve s?cakl?k oldu?una inanm??t?m. Görmek istedi?im buydu... Karanl???n içine saklam??t?m yanaklar?mdan süzülen göz ya?lar?m?, h?çk?r?klar?m? ise yaln?zl???ma ertelemi?tim. Elimdeki mendil s?r?ls?klam olmu?tu. Gö?sümde dayan?lmaz bir sanc?, ba??m külçe gibi a??r. Birazdan mola yerine varacakt?k. Gece yar?s?na yak?nd?. Yüzümü ellerimle sildim. Bir el hafifçe dürttü kolumdan; yan?mdaki teyze bir mendil uzatm??t? bana. Parmaklar? aras?ndaki mendili ald???mda avcuma bir de nane ?ekeri b?rak?verdi. Ba??m? kald?r?p bakt?m ondan yana, gülümseyen yüzüne. Sadece gülümsedi, gülümsedi...
Yolcular, kimi ihtiyac? için, kimi s?cak bir çay içmek, kimi sigaras?ndan birkaç nefes almak için indiler mola yerinde. Uyuyan birkaç ki?i d???nda neredeyse bo?al?vermi?ti otobüs. ?nmek istememi?tim, yerimde k?vr?l?p yüzümü dayad?m cama. Yan?mdaki ya?l? teyze torunlarına bir ?eyler bakacakm?? bir de lavaboya girecekmi?. Dedi?i buydu. San?r?m bana olanların fark?ndayd?. Fark?ndayd? ama soru sormam??t?, merak etmemi?ti. Bir iste?im olup olmad???n? sordu inmeden önce, yine gülümseyerek... Katlay?p kald?rd??? paltosunu al?p giymeden çıkt?.
Uyku tutmayacakt?, uyuyamazd?m ama uyur gibi yapabilirdim. Geldi?inde uyumu? gibi yapar?m diye dü?ündüm. Otobüsün açık b?rak?lan kap?s?ndan içeriye dolan so?uk havan?n ci?erlerime sanki küçük çimdiklemelerle dolu?mas?n? hissediyordum. Yol ald?kça hava daha da keskin so?uk olmu?tu. D??ar?ya, gökyüzüne bakt?m. Y?ld?zl?, bulutsuz bir geceydi. ?leride s?k a?açl???n gölgeleri seçiliyordu. Eski evin arkas?ndaki korulu?u hat?rlad?m. Bazen içinde dola?t???m, bazen sakland???m... Yine doldu göz ya?lar?m içime, onlar? tutmak çok zordu.
Hoparlörlerden önce bir öksürük duyuldu sonra uykulu bir ses otobüsün kalk???n? anons etti. Yanaklar? hafifçe allanm??, d??arın?n so?uk esintisini etekleriyle içeriye sokmu?tu ya?l? kad?n. "Çok so?ukmu? o?lum, aman, iyi ki inmemi?sin, ama s?k???rsan diye inmek istersen ben bekletirim arabay?, ha?" diye sordu. Uyumu? gibi yapacakt?m ya, olmad? i?te, yapamad?m. "Yok teyzeci?im, inmeyece?im, yine de tesekkür ederim" diye cevap verdim ve içimden nas?l bu kadar so?uk davranabildi?imi kendime sordum. So?ukluk de?ildi, hani o aile terbiyesiyle yap?lanlardand?... Belki yüz ifademe biraz s?cakl?k kar??t?rsam; tamam da nas?l yap?ld???n? bir bilsem... Hele de ?imdi, bu gece...
Misafirli?e gidilirdi, ailecekEvden çıkmadan s?k? s?k? tembih edilirdi uslu durmam. Ac?kt???m? söylemek **********lik, hatta ufak tefek bir ?eyler yedirirdi bana. "Te?ekkür etmeyi unutma sak?n" diyordu annem. Uzun uzun sohbetlere dalarlard? büyükler, hiçbir ?ey anlamad???m konu?malar. Bazen dayanam?yordum, annemin elinden tutup kula??na hafifçe "eve gidelim" diye f?s?ld?yordum. Annemin bir bak???yla tekrar sessizce oturuyordum yan?na. Bir defa olsun ortal??? yaygaraya vermek geçmedi akl?mdan. Bunu yapanların kulaklar? çekilirken oturdu?um yerde mümkün oldu?unca görünmez olmaya çal???rd?m. Bu sefer k?yaslamalar ba?lard?. Ne kadar uslu ve ne kadar terbiyeli oldu?umu söylediklerinde annemin veya babam?n ba??ma elini koyup sevgiyle ok?amas? gelirdi. Bir ödül gibi. Neyin ödülü?.. Di?er çocukların bak??lar?ysa bamba?ka ?eyler söylüyordu bana. ??te bu halimden ötürü pek arkada??m da olmam??t?. Te?ekkür edi?imden mi, sessizli?imden mi, bilemedi?im bir sebepten mi... ?yi de nereden geldi bunlar akl?ma?..
Yolcuların tümü binmi? olmal?yd? ki otobüs yine hareket etti. Yan?mdaki ya?l? kad?n yerine oturmu?tu. Ayakların?n yan?ndaki çantay? kuca??na ald?. D??ar?dan getirdi?i birkaç küçük paketi içine yerle?tirmekle me?guldü. Bir yandan konu?uyordu: " Torunlara alm??t?m birkaç parça bir ?eyler ama yine dayanamay?p ald?m. Zaten var?r varmaz önce valize sonra kuca??ma atlarlar yaramazlar. Tabi onlar? buna al??t?ran biz olduk, R?za bey ile ben. Küçük de olsa ille ki bir oyuncak veya her neyse, her defas?nda vermek istedik onlara. Çocukluk gibisi yoktur o?lum, bir kanat ç?rp?n??? kadar k?sa olsa da içimizi ömür boyu terk etmez..." Kad?n gürültüyle içini çekip konu?mas?na devam etti. " Ne olursa çocuklukta olur, ne gelirse insan?n ba??na çocuklukta gelir; bu yüzden çok, ama çok k?ymetlidir çocukluk; çok da nazl?d?r, bak?m ister, alaka, sevgi ister... Kötülük bula?maz ona, çirkinlik olmaz, kirlilik ise sadece çamura dü?mü? topu tutmakla yap???r eline. Çocukluk ba?kad?r, o?lum, ba?ka..."
Paketlerden bir tanesini kuca??nda unuttu sand?m. Çantay? yerine, ayakların?n dibine koyup bana döndü?ünde unutmad???n? anlad?m. Bana uzatt? onu. "Bu da senin k?smetin o?lum." ?a??r?p kald?m. Ne diyece?imi bilemez durumdayd?m. Yo, biliyordum; tesekkür edecektim. Yetmezdi ama... Elimde ???lt?l? ka??da sar?lm?? hediye paketi kalakalm??t?m. "Te?ekkür ederim teyzeci?im..." diye f?s?ldad?m. Allak bullak olmu?tu içim. "Aaa, kuru bir tesekkür olmaz" dedi?inde daha da bocalad?m. Eliyle yüzünü i?aret ederek "Torunlar gibi ?u yanaklar?mdan öpmezsen tesekkür me?ekkür metelik etmez" diye gülümsedi. Bir s?cakl?k eriyip dökülüyordu içime, içimin ate?ine kat?lmak üzereydi. E?ilip dudaklar?m? yana??na gömdü?ümde anneannemden hat?rlad???m ba?ka hiçbir ?eye benzemeyen kokuyu ald?m. Elleriyle yüzümü tutup gözlerimin içine bakt?: "Gözlerine yaz?k yavrum, kahretme kendini; a?lama, giden gitti?i yere sevdi?ini de götürür, kalan?n içine ise taht?n? kurar. Bu sebeple ne giden vard?r ne de kalan... Göz ya?ların sadece seni de?il, sevdi?ini de yakar... unutma, bir göz sende bir göz ondad?r... Sen elini yakars?n onun da can? yanar... Üzüntün ne sebeptendir belki bilmem ama üzülmü?sen sevdi?indendir, yak?n bilip, yak?n oldu?undand?r... Gözlerine yaz?k etme o?lum, gidene kalan i?te ?u gözlerden bakmakt?r..." Sesi öyle yumu?ak, öyle içime i?leyen ve öyle tan?d?k gelmi?ti ve ben hala ne dü?ünece?imi, ne diyece?imi bilemez haldeydim. Küçük erkek çocu?u gibi koyverdim h?çk?r?klar?m?, içimi çeke çeke a?lamaya ba?lad?m. Burnum akmaya ba?lad?, gözlerimi yakm??t? göz ya?lar?m, kelimeler içimden dudaklar?ma geldiler, parçalana parçalana çıkmaya u?ra?maktayd?lar. Yolculu?a çık?? sebebini söyleyiverdim hayat?mda ilk ve belki de son defa görece?im ya?l? kad?na.
Nas?l ve ne zaman uyuyakald???m? anlamad?m. Gözlerimi açt???mda sabah olal? çok olmu?tu. ?i?mi? yüzümü, a?r?l? gözkapaklar?m? elimle yoklad?m. Yan?mdaki yer bo?tu. Etraf?ma bak?nd?m, ne arkada, ne de yandaki koltuklarda göremedim onu. ?nmi? olmal? diye dü?ündüm. Nizip'e yak?nd?k, yolculu?un sonuna az kalm??t? ama o daha önce inmi? olmal?yd?. Belki rahat uyumam için arkalarda bo? bir koltu?a geçmi?ti. Aya?a kalk?p bakmaya çal??t?m, yine göremedim onu. Muavin otobüsün ön taraf?na do?ru geldi. Yan?ma vard???nda yan?mda oturan ya?l? teyzenin nerede indi?ini sordum. Tuhaf tuhaf yüzüme bakt?. "Hangi ya?l? kad?n? diyerek içinden belki de, kim bilir, söylenerek ba??n? sallay?p geriye döndü. Ne oluyordu? Bana neler olmu?tu? Sadece bir rüya m?yd? ya?ad?klar?m?..
Birden, küçük hediye paketi geldi akl?ma. En son hat?rlad???m kuca??mda oldu?uydu.Önce göremedim. Beynimden geçenlere kulak vermek üzereyken onu gördüm; pencere ile koltuk aras?na dü?üp s?k??m??t?. Kendimi savunmak zorunda veya kazan?p kaybetme aras?nda kalm?? gibi bir durumdayd?m. Kazanm??t?m! Dü?üncelerimde akl?m? kaybetti?imi karar vermek üzereyken bu küçük paketi bulmu?tum. Nas?l göründü?üm dü?üncesi inan?lmaz bir h?zla geçti akl?mdan. Beynimdeki foto?rafta zafer kazanm?? edas?yla gülümsedi?imi gördüm. ?çimden görevliyi ça??r?p paketi göstermek gelmi?ti. K?sa bir tereddütten sonra bunu yapmaktan vazgeçtim. Her zaman her ?eyin bir açıklamas? oldu?una inan?yordum. Belki bu yüzden, belki ald???m haberden sonra içimde ya?ad?klar?m yüzünden bu ola?anüstü olay? kabullendim. Ola?anüstü çünkü açıklamas?n? bulamam??t?m...
içinde ne oldu?u tahmin etmek istercesine. Yapamay?nca ka??d? kat yerinden çekip y?rtt?m. Merak içindeydim. Küçük, çerçeve içinde bir resmin ucu görünmü?tü. Yava?ça çekip çıkard?m ka??tların aras?ndan. Gece mavisi fon üzerinde y?ld?zl? bir gökyüzü resmedilmi?ti. Bir kö?esinde batmakta olan Güne? di?erinde yeni do?an Ay vard?. Ufukta bir köy veya kasaban?n ???klar? seçiliyordu.
Elimdeki resme bak?yordum.Y?ld?zlar, so?uk ve uzak de?il, ne?eli ve s?cakt?lar.Dü?üncelerin içine dal?p gitmi?tim; otobüsün terminale var???n?, yolcuların tela??n? fark etmemi?tim. Yan?ba??mdan geçenlerin gürültüsüyle kendime geldim. Elimdeki resmi üst bölmeden indirdi?im çantan?n içine toplad?m. H?rkay? üzerime giydim, paltomu ise koluma as?p a?a??ya indim.
Mümtaz beni almaya gelecekti. Etraf?ma bak?nd?m ama onu göremedim. Otobüs firmas?n?n yaz?hanesine girmeye karar verdim, beklemek için... Arkamdan bana seslendiklerini duymu?tum; Mümtaz h?zl? ad?mlarla yakla?maktayd?. "Merhaba, yolculuk nas?l geçti?" diyerek elimdeki çantay? ald? ve e?ilip yana??mdan öptü. "Çok so?uk; arabay? biraz uzakta park etmek zorunda kald?m, özür dilerim" diye devam etti. Ko?ar ad?m gösterdi?i yöne yürüdük. Nihayet terminalden çık?p uzakla?t???m?zda bana dönerek sessizli?i böldü: " Çok üzgünüm As?m. Hepimiz çok üzüldük.
Ba??n sa? olsun..." dedi. Ona bak?p f?s?lt?yla cevap verdim ve tekrar cama dönüp d??ar?ya bakmaya devam ettim. Asl?nda tutamad???m göz ya?lar?m? sakl?yordum. Ard arda, durmamacas?na akt?lar, akt?lar...
-
''''Çocukluğumun ve Mahallemin Berber Remzi dedesi''''
Erkek çocuklarının saçları gürleşsin diye, sıfıra vurdururlardı başlarını. Ben üç yaşındaymışım. Remzi dedenin evinden çıktıktan sonra ilk gördüğüm aynaya bakıp A! Kel olmuğum ben! deyip, ağlamaya başlamışım. Remzi dede emekli bir berber, hem de uzaktan akrabam?z olurdu. Mahallenin çocuklarını evinde tıraş ederdi. Çoğu zaman ücret de almazdı bizden. Babaannemlerin kapı komşusuydu. Gönlü zengin bir adamcağız,Ümmü halanın evinin direği. Yıllardır başında aynı gri kasketi, içi yamalı ama temiz ceketi, tüm çocukluk yıllarımın kenarında oturan gülümseme.
Çiçeklerini kopardığımız Ümmü halanın bize başkalarına karşı sığınağımızdı Remzi dede. Bırak oynasın çocuklar! diye balkondaki Ümmü halaya seslenir; sonra toz toprak içindeki bize tebessümle bakıp kafasını sallardı. Bu onayı aldıktan sonra iç rahatlığıyla devam ederdik. Evcilik, öğretmencilik, uzaycılık, fakircilik, trencilik vb. oyunlarımızın değişmez sahalarından biriydi onların bahçesi. Biz fark etmezdik, Remzi dede sessizce koruyup kollardı bizi uzaktan. Biz mahallenin çocuklarıydık, o bizim Remzi dedemiz.
Geçtiğimiz bayramdı, evine gittiğimizde kendi elleriyle tutmuştu bize kolonyasını şekerini. Bir de ısrar etmişti, bir taneyle olur mu hiç, alın şekerlerden istediğiniz kadar. Zayıfça bir adamdı. Yavaşça usulca adım atardı yürürken. Birini inciteceğim, üzeceğim diye ödü kopardı adeta. Azıcık aşım kaygısız başım, tevazusu her halinden belliydi. Dünyada başını sokacak evinden başka bir şeyi de yoktu. Elbette, öğretmen çıkmış oğlu, iyi yetişmiş kızı, damadı, gelini, ve torunları dışında...
Tam dört saat olmuş Remzi dede gideli. Az önce aynaya baktığımda ağlıyordum. Tüm saçlarımı kaybetmiğim gibi. Remzi dede, giderken peşi sıra onun bahçesinde geçen tüm çocukluğumu da götürmüş gibi. Aniden kel olmuşum gibi. Tüm çocukluğum sıfıra vurulmuş gibi... Ağlıyordum.
Kansere ustura vuramamış Remzi dede. Ankara'dan döner dönmez onu görmek istemiştim , yattığı hastanede. Çok değişmiş, çökmüş. Tanıyamıyormuş ki kimseyi, tavana bakıyormuş sadece. Dediler. Onu görmeme izin çıkmadı. Göremedim, son kez. Nasılsın Remzi dede, desem... İyiyim der miydi acep... Tanır mıydı beni? Yüzüme bakıp gülümseyiverir miydi?... Bunlar? hiç öğrenemeyeceğim...
Az önce Remzi dedenin evindeydik. Kara haberi alan tez gelmişti, tüm odalar doluydu. Erkeklerin kaşları çatık başları öne eşik, kimisi çenesine dayamış elini; kiminin kolları sımsıkı göğsüne düğümlenmiş. Hepsinin dudakları düz bir çizgi gibi, yumuk. Kadınların gözleri kırmızı, ağızlarında dualar, avuntular, hıçkırıklar... Ağlamayacağım diye söz vererek girmiştim eve. Çünkü bu evde hep gülmüştük, iyi ağırlanmıştık. Şimdi Remzi dedeyi biz ağırlıyorduk kendi evinde. Öğrendim ki olur olmaz yere söz vermemek gerekiyormuş...
Ümmü hala sırtını kanepeye dayamış, dizleri üstüne yere çökmüş, kolları iki yana açık ağıt yakıyordu, iç parçalayan. Elinden bir şey gelmeyeceğini bilmenin yenilmez ağırışı?yla. Kabullenişin verdiği sessizlikle... Siyah etek ve siyah bir kazak vardı üstümde. Birden gözüme takıldı, kapkara göründü tüm odalar. Etrafta teselli edecek söz arayanlar, acıdan kimseyi duyacak hali olmayanlar kulağıma çarpıp geçiyordu... Hepimiz aynı anda farkındaydık, ölümü her birimizin tadacağını. Başınız sağolsun'lar... Allah rahmet eylesin'ler... Kandil gecesi, iftar vakti vefat eden Remzi dedemiz...
Göz yaşlarım sinek kaydı tıraş olmuş gibi... Ağlamıyorum ki... Gözüme, çocukluğum kaçtı... O yüzden yaşardı böyle...
Mekanın cennet olsun Remzi dede...
-
''ESKİ BAYRAMLARIMI İSTİYORUM''
5-6 yaşlarında küçük bir çocuğum. Annem var kardeşim var, babam var hatta dedem ve anneannem bile var. Bereli diz kapaklarımı ve kabukları asla kurumayan yaralı dirseklerimi açıkta bırakan kısapantalon kısa kollu bir beyazgömlek giyeceğim yarın sabah gün doğarken.
Bayram sabahları herkes erken kalkardı evimizde. Dedem, babam sabah bayram namazına camiye giderler ve onlar geldiğinde kurbanımız kesilirdi. Dedem dua okurdu kurbanın başında, hepimiz sıraya dizilir, kurbanın kanından birer damla alnım?ıa sürülürdü. Sonra bir koşmaca başlardı,sabah kahvaltı hazırlığıdır bu. Bir çok şey önceden hazırlanmış ama kurban eti de kavrulmalı kuşkusuz..
Kalabalık bir aileyiz ve sabah kahvaltısında hepimiz bir aradayız.Teyzelerim, çocukları, eşleri ve diğer kentlerden gelen akrabalar birlikte kahvaltı edeceğiz. Kuzinenin başında ellerimizde birer parça sıcak ekmek beklemekteyiz kavurmayı. Birbirimizi ite kaka ,etin suyuna daldırşa sıcacık ekmekleri peşpeşe yutmaktayız... Anneannem bağırmakta sizi keratalar,tencere devrilecek,çekilin. Bizim gözümüz dönmüş açlıktan, kim kaçar ki ?.
Kahvaltı başladığında bütün çocuklarda bir heyecan başlar. Aslında çoktan doymuşuzdur ama herkes birbirinden daha çok yemelidir. Dedeciğim dua eder ve yemek başlar. Tek aklımda kalan o sofradan, sevgili dedeciğimin bizleri seyredişidir. Ben de: onu izlerim sürekli. Neden bu kadar mutludur diye düşünürüm. Dedeler böyle olur herhalde, keşke ben de dede olsaydım büyüyünce derim kendi kendime..
Yemek bittiğinde önemli tören başlayacaktır. Dedemizin elini öpmek ve bayram harçlıklarımızı almak. Ben yaşça ortalardayım.Herkes sırayla mendilini alır, sıra bana geldiğinde dedem gel bakalım şeytan çekici der. Senin harçlığını kazanman gerek.Anlarım ne demek istediğini. Tırmanırım pencerenin içine ve bağıra bağıra bir şiir okurum..( Evimiz bahçe içinde iki katlı. Alt kat pencereleri kocaman ve orası benim kürsüm). Dedem mutlu olur ve al bakalım harçlığını der beni öperken. Harçlığımı alırken düşünürüm.neden ben kazanıyorum da diğerleri öylece alıyor ? Demek ki dedem beni daha çok seviyor..Mutlu olurum ve daha bir gururla taşırım mendilimi.
.
Dedem bana şeytan Çekici der. Dede, şeytan çekici ne demek diye sorduğumda yanıt vermez , ama bilirim ki güzel şeydir şeytan çekici olmak.Yıllar geçip biraz büyüdüğümde bir gün dedeme sormuştum. Dede neden beni böyle çağırırdını. Şöyle yanıtladı Sende öyle bir şey vardı ki oğlum herkes yaptığında göze batan yaramazlıklar sende güzel görünürdü. Sen şeytanın yaptıklarını yaparken yüreğinin melekliğini görürdüm ben. Ben de o yaşımda buna benzer bir şeyler algılamış olmalıyım ki her gün yeni bir yaramazlık üretirdim..
Mahallenin çocukları ile evimizin bahçesini basardık gece namazı sırasında. Meyveleri toplar duvar diplerinde gizlice yerdik. Ertesi gün dedem bir kova su ve süpürgeyi elime verir bahçeyi yıkatırdı bana. Gık demez yıkardım. Her şeyin bir bedeli olduğunu sezinlerdim demek o zaman da. Bahçemizde her çeşit meyve vardı ama asla olgunlaşamazdı. Bir hanımelilerimize kimseyi dokundurmazdım. En büyük keyfim akşam üstü hanımeli dolu duvarın kenarına gidip her bir yanımı saklayarak sessizce oturmaktı. Kokuları o küçücük çiçekler nerelerinde saklardı? Nasıl olurdu da çiçeklerin hepsi birbirinin aynı gibi olup birbirinden farklıydı ? Bunları düşünür anlamaya çalışırdım. Anlayamazdım doğal olarak ama huzur duyardım anlamasam da Dedem gelirdi bazen yanımahiç sesini çıkarmadan bağdaş kurar otururdu yanımda..Öylece otururduk, ne el ele ne diz dize. Ama bilirdik ki biz en yakındık o anlarda birbirimize
.
Eski bayramlar derken gene nerelere estinTayfun beyi Yarın bayram ve ben küçük bir çocuğum. Annem var, kardeşim var, babam var hatta dedem ve anneannem bile var. Bereli diz kapaklarımı ve kabukları asla kurumayan yaralı dirseklerimi açıkta bırakan kısapantalon kısa kollu bir beyazgömlek giyeceğim sabah gün doğarken..
. Ben küçük bir çocuğum.5-6 yaşlarında, şeytan Çekici küçücük bir oğlan.... Babamın kovandan çıkardığı ballı ve kurban eti kavurmalı kahvaltımı istiyorum. Eski bayramlarımı istiyorum.
-
İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.
-
Aklıma gelmişken Nizip Dellallarınıda yazmadan edemedim. İnanın onları bile özledim.......
1940'lı yıllarında herhangi bir duyuru gazete,hoparlör ya da başka bir araçla yapma olanağı yokturmuş.
O yıllarda duyurular, uyarılar ya da kamuyu ilgilendiren haberlerin iletilmesi belediyenin resmi görevlileri
olan dellallar tarafından gerçekleştirilirmiş. Dellallar sokak sokak dolaşarak her sokağın başında durup
duyurmak istedikleri mesajı bagırarak tekrarlarlarmış.
Zeytin mi toplanacak, Dellal Çavuş ''Millet duyduk duymadık demeyin! sabah birecik yolunun boyrazı ile
balgız yolunun külbesi arasında kalan parcalar toplanacak! başka parçalara girilmeyecek. Haa! diye
bagırarak sokak sokak dolaşırmış. Ya da çaya sel mi geliyor, gene Dellal cavus haber verirmiş. ''Millet!
cayın öte yüzünde bahcesi,tarlası,davarı,uşak devşeği olanlar çaya sel geliy haa!
Belediyenin ve resmi dairelerin kamuya duyurmak istedigi haberleri duyuran resmi dellalların dışında
bir de özel dellallar vardı ki, bunlar para karışlıgında dellalık yaparlardı.
//////////Bizim zamanımızda Dellal Çello ve bindigi meşhur atı vardı atının her yerini süsler ayna cıngırak vs... biz cocukken bu cıngırakların sesinden Çellonun geldigini bütün mahallenin cocukları cellonun arkasından giderdik çelloda bize kızardı. Analarımızda çellonun ve atının cıngırak sesiniduyduklarında aha gene birinin bir şeyi kaybolmustur derdik. O günler ne güzel günlerdi size anlatamam, inanırmısınız dellal çellonun bile sesini özledim./////////
Para karşılgı dellallık yapanlar (dellal çello gibi)ellerinde megofana benzeyen bir agızlıkla bagırırlardı.
Örnegin bir ev satılacaksa dellala söylenirdi. Dellal da çarşıda şöyle bagırırdı; ''Fevkani mahallesinde
falancanın evi denince kimse bilmez iki aturumuyla, geniş ocaklıgıyla bir ahırı, bolamadı hayadıyla su
kuyusuyla şu fiyata satılıktır. Harç alana dellallık satana alacakların haberi ola!'' Nizip'te evlerin geniş
avlulu ve ocaklı olması fiyatının yuksek olması demektir. Nizip'liler geniş avlu yerine ''bolamadı hayat''
derler. Kayıpları aramak da dellalların görevleri arasındaydı. Bu kayıp keçi olur,koyun olur ya da eşek
olurdu. Örnegin kaybolan bir koyunsa dellal ''bir garip koyun, gören, sahibini sevindiren halalından
üç kağıt muştulugu var haa!'' diye bağırarak dolaşırdı. Kaybolan keçi yada koyun icin dellal akşam
namazundan sonra dolaşmaya başlar bulunamazsa, yatsı namazına dek görevini surdururdu. Yine de
bulunamamışsa ertesi gün sabahleyin yine dolaşırdı. Önce nahır yerine bakılırdı, gece dellalı duymamış
iyi niyetli bir kişi koyunu yeniden nahıla sürebilir diye. En ünlü dellallardan biri Çarkçı haci imiş. O
biraz da şaka yollu şöyle bağırırmış.
Cennet var cehennem var
Allah var Peygamber var
Falancanın koyunu kaybolmuş
Haber vermeyenin
Anasını beller haa!
İşte böyleee, ne güzel günlerdi o günler şimdi gitte arada bul.........Onun için bu günlerimizin kıymetini
bilelim. Her şey gönlünüzce olsun.
-
eline sağlık yankee sat çok hoş yazılar.
-
Sayın gökhandokuyucu,
Begendigine sevindim ayrıca tesekkür ederim. Bu konuda sayfada hiç kimseden pek yorum ve yazı görmedigim için pek begenilmedi diye düşünmüştüm. selam ve saygı
-
''''Nizip'i Bilmek'''''
Kim ne kadarını biliyor ki Nizip'in? ''Nizip'i benden daha iyi bilen yokyur'' diyebilecek kaç kişi vardır? Ve bu kişiler en son kaçıncı yaşını kutlamışlardır?
Nizip'ibilmek; belirliköylerini,caddelerini ve sokaklarını bilmek anlamına mı gelir? Veya buraları bilenlerin bilmediği yerleri bilmek; Nizip'i bilmek ölçüsüne dahil midir?
Sahi Nizip'i bilmenin ölçüsü nedir? Kim neye göre karar verir böyle bir ölçü için? Keşke böyle bir ölçü olsa.
Keşke bu ölçüyü tutturabilenlere orta yaş kuşakları da dahil olsa. Keşke Nizip'de yaşayanlar da bu
ölçüye biraz daha yaklaşabilse.
Belki de Nizip'in tamamı hiç bir zaman, hiç bir kimse tarafından bilinmez.Zaten buna ömürler de yetmez.
Ne yazık ki Nizip anlaşılmaya da çalışılmaz.
Nizip okunur. Nizip yaşanır. Nizip gözlenir. Nizip hissedilir ve Nizip'e saygı? gösterilir...
Üç beş cümle de olsa bir anı, üç beş satır da olsa bir şiir yazılır Nizip hakkında...Sonra göçülür Nizip'den
üç beş dostun omuzlarında.. Nizip öğrenilmeden Nizip bilinmeden...
Anılar hafızada, sedalar gök kubbede, satırlar sayfalar arasında bırakılarak...
Dolaşarak Nizip'i adım adım Sokak merdivenlerini tanıdım Ne kadar çok merdiven Ne kadar çok basamak Basamaklarla dost binlerce ayak. Merdiven gördüm aşağıdan başlar Mediven gördüm yukarıdan başlar Kaybolmuş artık basamaklara dik basışlar. Dolaşırken Nizip'i adım adım. Yokuş ortalarında biraz soluklandım. Gün olur basamaklar da oluklaşır. Yağmur akar oluklarından. Oluklaşan merdiven basamaklarından. Dönerken eve ekmekle şarapla. Balıkla, Hala tarihi yaşayan basamaklar gördüm. Eziliyor binlerce ayakla. Nizip'e tarih yazmış basamaklar. Basamaklardan yüzlerce yıllık tarih akar. Ne kadar çok merdiven. Ne kadar çok basamak. Sessiz basamaklar tarihleşiyor. Farkında olmayarak..
-
İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.
-
alıntı:
Yankee SAT
Sayın gökhandokuyucu,
Begendigine sevindim ayrıca tesekkür ederim. Bu konuda sayfada hiç kimseden pek yorum ve yazı görmedigim için pek begenilmedi diye düşünmüştüm. selam ve saygı
yorumlamasakta zevkle okuyoruz, buna emin olabilirsiniz.
-
'''''Sal?ncak'''''
Sandalyesi devrildi, bo?az? ac?m??t?..
Ke?ke tekrar çocuk olabilseydi. Ke?ke tekrar kom?usunun k?z? ile lunaparka ilk kim gidecek yar??mas? yapabilse, lunaparka girer girmez sal?nca?a do?ru son sürat ko?abilseydi. H?zl? h?zl? nefes al?p vermelerin ard?ndan, yan yana sal?ncaklara binip sallansalard?. Bo?lukta sallanma duygusu ?u andaki gibi de?ildi. Çok güzel ve çok anlaml?yd?. Kendini geriye do?ru çeker, ayakların? uzatarak gökyüzüne do?ru çıkard?. Ayakların? sallad?kça h?zlan?r, h?zland?kça içinde bir?eyler kay?p giderdi. Sanki biraz daha h?zlansa sal?ncakla beraber gökyüzüne kadar çıkacak, ku?lara e?lik edip onlarla beraber uçabilecekti. Belleri a?r?y?ncaya dek sal?ncakta sallan?r, ard?ndanda arkada?? ile beraber yak?nlarındaki göle girmek için yine yar?? yaparlard?. Ah sal?ncak ne güzeldi.. Ayakların? sallad?..
H?zl? delikanl?l???n? hayal etti. Karanl?ktan korkmaz, korktu?u her?eyin aksine üstüne üstüne giderdi. Onu kimse y?ld?ramaz, kimse gözünü korkutamazd?. Bileklerinin çelikten yap?ld???n? hayal eder, kavgaya girmekten çekinmezdi. Gözükarayd?, bu yüzden çok dayak yemi? ama hiç birinden de pi?man olmam??t?. Mahalleli zaman zaman onu görünce yolunu de?i?tirir bile olmu?tu. Sonralar? girdi?i i?lerden teker teker kovulmu?, art?k serseri s?n?f?na girdi?ini farkedince i? i?ten çoktan geçmi?ti. O bu dünyan?n saçma sapan kuralların? kabul etmiyordu. Sabah kalkmak, i?e gitmek, eve dönüp ailesiyle zaman geçirmek ona saçma geliyordu. Hayata bir defa geliyordu, çoluk çocukla vaktini harcamamal?yd?. Ak?amlar? arkada?lar? ile gezer, gece olunca tek ba??na sokaklara çıkard?. Herkesin uyudu?u saatlere kadar dola??r, ard?ndan lunaparka giderdi. Ku?kulu gözlerle etraf?na bakar, kimsenin görmedi?inden emin olunca hemen sal?nca?a biner ve sallanmaya ba?lard?. Bazen bir y?ld?z? gökyüzünden tutup, cebine atacakm??cas?na h?zlan?r ve saatlerce sallan?rd?. Ayakların? tekrar sallad?...
O günü an?msad?. Yer yer bulutluydu an?lar?. Nas?l olmu?tu, her?ey nas?l çabuk geli?mi?ti anlayamam??t?. Babas?, son kavgas?nda kom?uların?n burnunu k?rd???n? duyunca onu evden kovmu?tu. " Sen i?e yaramazs?n, sen benim evlad?m olamazs?n! " demi? ve yol göstermi?ti. Onun evlad? nas?l olabilirdi ki zaten? Bir defa kuca??na al?p sevmi? miydi ki, ?imdi sen benim o?lum olamazs?n diyordu? Hatta çocukken ço?u zaman, ailesinin onu yetimhaneden yada bir cami avlusundan evlat edindi?ini dü?ünürdü. Yoksa insan kendi çocu?una bu kadar so?uk davranamazd?. K?yamazd?..
Bu dü?ünceler içinde yürürken, bir anda biriyle çarp??m??t?. Çarpt??? bir yan?nda e?i olan bir kad?nd? ve yere dü?mü?tü. Kad?n?n burnu kan?yordu. ?ok olmu?tu. E?ilip yard?m etmek istedi ama edemedi. Öylece bakakald?. Durmadan ard? ard?na " Bir?eyiniz varm? " diyordu. Kad?n?n kocas? paniklemi?, kar?s?n? kald?rmaya çalışıyordu. Say?klamalar? adam?n ba??rmas?yla son buldu. " Önüne bakm?yor musun yürürken? Ne biçim yürüyorsun lan sen! " ?steyerek yapmam??t? ki, neden ba??r?yordu bu adam ona. Sinirlenmi?ti. " Bilerek çarpmad?m, karın? kald?r al voltan?! " diye ba??rd?. Sözlerinin hemen ard?ndanda burnuna bir yumruk yedi. Burnunun ac?s?yla gözleri karard?. Cebindeki sustal?s?n? çıkard?. Seri hareketlerle adam?n s?rt?na sokup çıkarmaya ba?lad?. Gözleri yerlere dökülen kanlar? bile görmüyordu. Heryer siyah beyazd? sanki. Fakat bu adam ona sebebsiz yere vurmu?tu, sinirlendirmi?ti. Arkas?ndan gelen feryatlar kula??n? ac?tt?. Döndü?ünde, burnu kanayan kad?n t?rnaklar?yla yüzünü gözünü çiziyor, bir taraftanda " Caniii! " diye ba??r?yordu. Her yeri titriyordu, kad?n? itelemeye çalışıyor, fakat kad?n geri gelip tüm gücüyle tekrar ona sald?r?yordu. Yüzü kan içinde kalm??, yer yer s?zl?yordu. B?ça??n? geriye do?ru çekip, h?zla kad?n?n karn?na saplad?. Sokak ç??l?klarla inledi. B?ça??n? çıkar?p tekrar saplad???nda, kad?n üzerine y???lm??t?.
Kad?nla birlikte yere y???ld?. Her?ey otuz saniye içerisinde olup bitmi?ti. ?ki insan?n can?na k?ym??, onlar? hayattan men etmi?ti. Ba??ndan a?a?? kaynar sular bo?ald?. Nas?l yapt???n?, nas?l oldu?unu bile anlayamam??t?. Elleri hala titriyordu ve b?ça??da elinden b?rakamam??t?. Ba?? zonkluyordu, iki insan öldürmü?tü. Bu kavga etmeye yada ba?ka bir?eye benzemiyordu. Yüre?i alev alev yanarken gözleri kad?na çarpt?. Gözbebekleri büyüdü. " Hay?r hay?r " diyerek gözlerini s?ms?k? kapatt?. Gözlerini açmak istemiyor ve kad?n?n karn?nda ki ?i?li?i görmek istemiyordu. Gözkapakların? korkarak açt?, evet kad?n hamileydi..
Kulaklar? ç?nlamaya ba?lad?. Her?ey bulan?kla?t?. Zaman yava?lad?, yava?lad? ve durdu. ?ki ki?iyi öldürmenin verdi?i buz gibi so?u?un etkisini henüz üzerinden atamam??ken daha büyük bir facia yapt???n? anlam??t?. Etraftan gelen u?ultuların aras?nda bir bebe?in a?lamas?n? duyuyordu. Sanki kad?n?n karn?ndan ç??l?klar geliyordu. " Amca neden!.. " Bo?az? kurumu?tu, h?zla etrafların?nda toplanan kalabal??a, aptal aptal bak?yordu. O bir bebe?i de öldürmü?tü. Henüz do?mam?? bir yavrunun, sal?ncakta sallanma hakk?n? elinden alm??t?. Hiç do?mayacak, hiç büyüyemeyecek, hiç parka kadar yar?? yapamayacak ve asla sal?ncakta sallanamayacakt?. ?uursuzca kanl? ellerini yüzüne götürdü. Yüzünü kapatt?, kimse görmemeliydi bu büyük utanc?n?. " Hay???r " diye bir feryat kopard?. Ama sesi çıkm?yordu. Tekrar ba??rd?, hay?r hiç kimse duymuyordu. Ellerini yüzünden çekti ve belirsiz hareketlerle gökyüzüne bakt?. Gökyüzü bile kana bulanm??t?. Bir kaç ku? uçuyordu. Kanatların?n her hareketini takip edebiliyordu. Öylesine yava? uçuyorlard? ki, sanki hayat? yava? çekimden ya?amaya ba?lam??t?. Do?mam?? bir yavru ve mutlulukların?n gelmesini dörtgözle bekleyen bir ailenin ortas?ndayd?. Di?lerinin tak?rt?lar? aras?ndan " ?stemeden oldu " demek istedi. Fakat bo?az?ndan sadece h?r?lt?lar çık?yordu. Ba?? dönüyor, halen kula??nda " Ben sal?ncakta sallanacakt?m amca, neden!? " ç??l?klar? ç?nl?yordu. Yüre?i kanad?, kanad?, kanlar gözlerinden akmaya ba?lad?. H?çk?r?klar e?li?inde, kendini kana bulanm?? asfalta b?rakt?. Art?k hiç bir?ey hissetmiyordu. Zaten ondan sonras?n?da hat?rlam?yordu..
Dü?üncelerden s?yr?ld?. Kalbi teklemeye ba?lam??, her saniye vücuduna sanc?lar saplan?yordu. Nefessiz kalmak o kadar kötüydü ki, gözlerini bile açam?yordu. Yava? yava? hareketsiz kal?yordu. Ah tekrar ke?ke çocuk olabilseydi ve bir ömür boyu sal?ncakta sallanabilseydi. Ac?dan bo?az?n? art?k hissetmiyordu. Son bir kez ayakların? sallad? ve hareketsiz kald?. Birazdan dara?ac?ndan indirilecekti ve bir daha asla sal?ncakta sallanamayacakt?, çünkü art?k o bir cesetti...
-
''''Tutuklu'''''
Adım Murat. 26 yaşımda, hayatımın baharında bir kahpe kurşunla hayata veda etmişim. Evet, ben ölmüşüm. Davul ve zurnalar eşliğinde gittiğim yerden, bayrağa sarılı bir tabutta dönmüğüm. Resimlerim asılmış tanıdıklarımın yakasına ve güzelce yıkanıp, ardından törenle gömülmüşüm. Karım ve ufak oğlum ne yapacaklarını şaşırmışlar, gözyaşları arasında ölüm ile yaşamın ince çizgisinde gitmiş gitmiş gelmişler. Karım 10 gün hastahanede kalmış, onu amansızca uyutmuşlar. Oğluma ise annemler bakmış. Sonraları kendini toparlayıp çıkmış hastahaneden karım, fakat eski halinden eser kalmamış. Aşık olduğum gülümsemesi, gözlerini kırparak şımarması ve hayata hep umutla bakan gözleri kaybolmuş, karanlık bir kader kuşağında yolunu şaşırmış. Hatıralarımıza dalmış karım, sabah güzelinde, akşam en güzelinde gezinmiş. Kimseyle konuşmamış ve dolup dolup taşmış. Benim ve yıldızların haricinde kimsenin görmediği gecelerde, utanmaksızın geceler boyu ağlamış...
Şimdilerde hayatını oğluma adadı. Oğlum diyorum çünkü o ufak olmaktan çıktı, artık filinta gibi bir delikanlı. Bana benziyormuş herşeyi. Öyle diyor karım. Yemek yemesi, suratının asılması ve hepsinden önemlisi o muhteşem gülümsemesi.. Hep beni hatırlatıyormuş. Onun giyinmesi, okuması ve hayatında atacağı her adım özenle izleniyor, annesi ve babası tarafından. Tek farkımız, karım ona dokunup konuşabiliyor, ben ise sadece izliyorum. Oturma odasında, yatak odasında, banyoda.. Her yerdeyim. Onlar benim ailem, yaşamasam bile, ben onlarsız duramıyorum...
9 sene geçti ama hala alışamadı karım. İzliyorum, sabah uyanırken istemsiz bir şekilde beni arıyor kolları. Bulamayınca uyanmaktan vazgeçip, tekrar gömülüyor başı yastığa. Bir kaç damla ile ıslandıktan sonra yastık, hüzün dolu gözlerle başlıyor yeni gün. Oysa kollarını doldurmayı çok isterdim. Yaşasaydım eğer, uyandığını farkedince onu daha bir sıkı sarardım, ardından gözlerini açmadan yüzünü şefkatle okşar ve dudağına bir öpücük kondurarak gününü başlatırdım. Gözlerini açınca ilk beni görsün, güneş ardından gelsin istiyorum. Her boynunu büktüğünde saçlarını okşamayı ve vücudumdan çıkarılamayan bu kahpe kurşun yerine, karıma sarılmayı özlüyorum...
Bugün liseye başladı oğlum. Sabah erkenden uyandı annesi ve büyük bir heyecanla hazırladı üniformasını. Ardından kahvaltıyı hazırladı ve kıyamayarak uyandırdı evladımı. Büyük bir özlem içerisinde izledim, onu titizlikle giydirmesini ve özenle süslemesini. Gitme vakti geldiğinde, bir öpücük kondurdu yanağına oğlumuzun ve sarıldı, bir müddet ayrılamadı. Gözlerimin, gözlerinde olduğunu söylerek uğurladı oğlumuzu. Bana yakışanı yapmalıymış, bana yakışan bir evlat olmalıymış. Bense koşup sarılamadım ona. Doyasıya oğlum diyerek koklayamadım saçlarını. Nasihat etmeli, onu gözlerinden öpmeliydim. Ama yapamadım, burada böyle sessizce izledim ve yüreğimden bir kez daha mühürlendim. Sanki bugün dirilip, tekrar yaşama veda ettim..
Cennete gidecekmişim ben, şehitmişim çünkü. Oysa özlemim o kadar büyük ki.. Sadece bir gün isterdim beni burda tutanlardan. Bir günlüğüne yaşama dönüp, tüm günümü karım ve oğlumla geçirmeyi dilerdim. Sabah onunla uyanır, bana sarılmak isteyen kollarını doldururdum. Tüm günümü onlarla geçirir, doyasıya yaşardım. Her bir anın kıymetini bilir ve saniyeler geçmesin isterdim. Oğlum ile basketbol oynar, ona aşk hayatını sorardım. Umarsızca tavsiyeler verir, nasihatlar ederdim. Karımın yerine yemekleri ben yapar, elleri acımasın diye bulaşıkları da yıkardım. Elbiselerimi sağa sola atmaz, onu hiç üzmezdim. Akşam olupta hava kararınca balkonumuza çıkar, ailemi kollarıma alarak gökyüzünü izlerdim. Hep izlendiklerini, benim onları asla bırakmadığımı ve bırakmayacağını anlatırdım. Ağlamamalarını ister, her bir gözyaşlarında benim çektiğim acıyı tarif ederdim. Oğluma defalarca sarıldıktan sonra yatağına yatırır, uyuyuncaya kadar başında beklerdim. Uyurken hep yapmak istediğim ama yapamadıklarımı dile getirir, hissettirmeden yavaşça öperdim. Ardından yatak odamıza giderek, geceliğinin içinde karımı seyrederdim. Işıklarımızı kapatır ve onu kollarımın arasında saklardım. Hep özlediğim saçlarının arasında ellerimi dolaıtırır, gözlerini dudaklarımla kapatırdım. Hasret olduğu güven duygusu ile onu uyuttuktan sonra, hasret olduğum boynuna kapanır, kokusunu doyasıya içime çekerdim. Son bir feryat koparırcasına yanağına bir buse kondurur ve tekrar ölürdüm. Çok mutlu olur ve asla ağlamazdım. İşte sadece bu bir gün için, tüm cennet hayatımı yakardım..
Oysa ben, üzerine en güzel hatıralar ve duygular yazılan, ardından acımasızca yırtılan bir mektubum. Bu kadar kısa ve talihsiz oldu hep benim umutlarım. Aileme dokunamıyor, onları koklayamıyor ve öpemiyorum. İzlemek ve hatıralarımı dinlemekle yetiniyorum. Çığlıklarım bile duyulmuyor bu koca sessizlikte. Hep yazıyorum çünkü onları çok özlüyorum. Buradan sizlere sesleniyorum çünkü hepinize özeniyorum. Sizlerin de aileniz var ve bir çoğunuz babasınız. Ben ise bir talihsizim. Sizlerden tek farkım, yaşamak yerine bir kaç odadaki fotoğraflarda hapisim...
-
İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.
-
Mucize
Ali, küçük kardeşi Ayşe hakkında anne ve babasının konuşmalarını duyduğu zaman yalnızca sekiz yaşındaydı. Kardeşi çok hastaydı ve onu kurtarabilmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı. Ayşe'nin yalnızca çok pahalıya mal olacak bir ameliyatla kurtulma şansı vardı. Fakat bunun için yeterli paraları yoktu. Babasının, umutsuz bir biçimde annesine söyle fısıldadışını duymuştu Ali:
"Yalnızca bir mucize onu kurtarabilir."
Bu sözleri duyar duymaz, usulca kendi odasına yürüdü Ali. Deve biçimindeki kumbarasını gizlediği yerden çıkartarak içindeki paraları yavaşça yere dökerek saymaya başladı. Yanılgıya düşmemek için tam üç kez saydı kumbaradan çıkardığı bozuk paraları. Sonra hepsini cebine koyarak aceleyle evden çıkıp, köşedeki eczaneye gitti. Eczacının dikkatini çekebilmek için büyük bir sabırla bekledi. Eczacı çok yoğundu ve bir adama ilaçlarını nasıl kullanacağını anlatıyordu. Bu yoğun çalışmanın arasında sekiz yaşındaki bir çocukla ilgilenmeye hiç niyeti yoktu ama Ali'nin beklediğini görünce
"Evet, ne istiyorsun söyle bakalım" dedi.
"Biraz acele et, gördüğün gibi beyefendiyle ilgileniyorum" diyerek yanındaki şık giyimli adamı gösterdi.
Ali "Kardeşim" dedi. Sessizce yutkunduktan sonra devam etti:
"Kardeşim çok hasta, bir mucize almak istiyorum."
Eczacı Ali'ye bakarak "Anlayamadım" dedi.
"Şey, babam "Onu ancak bir mucize kurtarabilir" dedi, bir mucize kaç paradır, bayımı"
Eczacı Ali'ye sevgi ve acımayla baktı bu kez:
"Üzgünüm küçük bey, biz burada mucize satmıyoruz, sana yardımcı olamayacağım" dedi.
Ali o kadar kolay vazgeçmek istemedi. Eczacının gözlerinin içine bakarak
"Karşılığını ödemek için param var benim, bana yalnızca fiyatını söylemeniz yeterli" dedi.
Bu arada Ali ve eczacının yanında bekleyen iyi giyimli bey Ali'ye dönerek
"Ne tür bir mucize gerekiyor kardeşin için küçük bey ?" diye sordu.
"Bilmiyorum" dedi Ali.
Sonra gözlerinden aşağı süzülen yaşlara aldırmaksızın devam etti:
"Tek bildiğim, o çok hasta ve annem ameliyat olmazsa kurtulamayacağını söyledi ve ailemin de ameliyat için ödeyebilecekleri paraları yok. Ama babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir' deyince ben de paramı alıp buraya geldim."
"Ne kadar paran var?" diye sordu iyi giyimli adam.
"Yirmibir Ytl" dedi Ali.
"Ve dünyadaki tüm param bu!"
"Bu iyi bir şans, küçük kardeşini kurtarmak için gerekli olan mucize için yeterli bu para" dedi, iyi giyimli adam.
Adam bir eline parayı aldı, öteki eliyle de Ali'nin elini tutarak
"Beni yaşadığın yere götürür müsün lütfen ?" diye sordu.
"Küçük kardeşini ve aileni tanımak istiyorum" dedi.
İyi giyimli adam Ayşe için gerekli olan ameliyatı yapabilecek tanınmış bir cerrahtı. Ameliyat başarıyla sonuçlanmış ve aile hiçbir ödeme yapmamıştı. Hep birlikte mutluluk içinde evlerine döndükleri zaman hâlâ yaşadıkları olayların etkisinden kurtulamamışlardı.
Anne "Hâlâ inanamıyorum. Bu ameliyat bir mucize! Doğrusu maliyeti ne kadardır merak ediyorum" dedi.
Ali kendi kendine gülümsedi. O bir mucizenin kaça mal olduğunu çok iyi biliyordu. Tam tamına Yirmibir Ytl!..
-
İnsanlar neden birbirlerini üzerler neden hep çıkar ve mefaatlerini düşünürler bilemiyorum. Bu çıkarcılık ve menfaatçilik artık bizin genlerimize işlemiş.