-
AVNİ EFENDİ
Salih zade ailesinden gelen Hüseyin Avni Efendi 1877 Nizip doğumludur ağzından alınan savaş öyküsü şöyledir: </div <div style="BACKGROUND: white; MARGIN: 6pt 2.9pt 6pt 0.95pt; TEXT-INDENT: 19.7pt" "FONT-SIZE: 12pt" "Beni asker’e aldılar 9 ay Şamda, 3 ay Beyrut’ta, 9 ay Cebali-Lübnan’da 6 yılda Medine de askerlik yaptım. Dönüşte İngilizlerin işgal ettikleri yerleri Fransızlara bırakmaları ile Antep savunmasında Fransızlarla savaşmak zorunda kaldık. Nizip kuşatması başlar başlamaz Fransızlar Nizip’ten 5 kişi alarak Antep’e götürdüler. Bunlar Avni Efendi. Rıza Efendi, Ali Şefik Efendi, Ali Kıza Aydeniz, Helvacı Şevki Efendi gibi memleketin eşrafından olan kimselerdi. Beş arkadaş 16 gün Antep’te tut-sak kaldık Daha sonra bıraktılar. Bu kez tutsaklıktan kurtuluşumuz halk tarafından türlü şekillerde yorumlanmaya sebep oldu. Bizi tekrar kuvvetlerimiz tarafından tutuklanarak Birecik’e götürüp göz hapsine aldılar. Antep’in Fransızlara teslim olması İle Urfa’ya götürdüler. Daha önce Kaymakam iken sonra da Urfa Mutasarrıflığına getirilen Münir Husrev Bey’ in yanında bir müddet kaldık. Üç ay sonra bizi kefaletle bıraktılar. Yemende bulunduğum sırada İngilizlerin komutasında Araplarla yapılan çarpışmada karargahımız yer değiştirdiği halde ben santralci olmam dolayısıyla yerimden kıpırdamadım. Birçok top ateşlerine hedef olmama rağmen bir sıyrık bile almamam Fahri paşa tarafından 3 kez taltif edilmeme sebep oldu. Şöyle ki Terfî yem Onbaşı iken Çavuş ettiler, kuman dan Fahri paşa tarafından bir altın hediye aldım. Nikel harp madalyamı gümüşe çevirdiler. Bu arada Mekke Şerifinin oğlu Veysel Süveyş Kanalının savunması için 40.000 Tüfek, 50.000 Madeni Lira istedi. İstekleri temin edilir edilmez İngilizlere katılarak Mekke’ye kaçtı. Bizlerde Medine’ye giderek orada terhis olduk. Fakat derhal tutsak edilerek Mısır’a oradan da daha kuzeye Delta bölgesindeki İskenderiye şehrine getirildik. Oradan deniz yoluyla Adanaya geldik. Fahri paşanın buyruğunda 6 yıl askerliğim sırasında Medineli Araplarla ufak tefek çarpışmalarımız oldu. İstiklal harbinde Yurdumuzun kurtulması için çeteler halinde katıldık.
Nizip 50 yıl önce bir nahiye idi. Avni efendi, zamanında Belediye Reisliğinde bulunmuş şehrin İçme suyu onun reisliği sırasında getirilmiştir. .
-
ÖĞRETMEN ŞIH ALİ RIZA AYDENİZ
1895 Yılında Nizip’te doğmuştur. İlkokulu Nizip’te Ali-ül-âla diploması alarak bitirmiştir. Orta tahsilini Nizip’te yapan Ş. Ali Rıza Aydeniz meslek tahsiline geçmeden önce, bu okullarda Arapça ve Farsça derslerle tahsil yapmıştır. Meslek tahsilini Halep Darül Muallimede yapmış olan Ş. Ali Rıza bu okuluda birincilikle bitirmiştir. Bu sırada 1330 yaka numarasıyla Askerlik için İstanbul’a sevk edilmiştir. Burada Alman Kumandanı Rabi’nin eğitimine katılmış ve altı ay içerisinde cepheye sevk edilecek Askeri eğitimi tamamlamıştır. Ş. Ali Rıza ilk cephe olarak Çanakkale’ye gönderilmiş ve katil Mustafa kumandasına verilmiştir. Genç öğretmen buradaki anılarım gözyaşları içinde büyük bir içtenlikle naklederken o günkü heyecan İçerisinde yaşıyordu. Düşman Çanakkale’de büyük bir hüsrana uğradı. Kaçan düşman çok sayıda taraftarını kaybetti. Burada bıraktığı erzak bizim Türk ordusuna bir yıl yetecek kadardı. Hiç kimse onlara el sürmemişti. Düşman her tarafı yakıp, yıkmakta idi. Burada benim sınıfım istihkâm idi. Çanakkale zaferinden sonra bizleri Galiçya’ya gönderdiler. Bu cephede bizim bölük istihkâm İşlerini yaptı ve geri çekildi. Galiçya cephesine bizleri Trenle naklettiler. Tuna’yı geçerken hepimizin kalbi çıkacak derecede çarpıyordu. Atalarımızın Türkülerini hep bir ağızdan göklere kadar yükselttik. Galiçya cephesinde Rus kuvvetlerini yenerek, Türk kuvvetini bir kere daha ispat etmiş olduk. Ruslardan 26 Top, binlerce silah ve cephane ile 10.000 esir aldık. En son bu cepheden birim istihkâm bölüğü ayrıldı, toplam bir yıl burada kaldık. Galiçya cephesinde bizimle beraber müttefiklerimizde güzel çarpıktılar. Bana bu cephede iftihar madalyası verildi. İstanbul’a dönüşümüz ile beraber bizi Halep, Şam üzerinden Hayfa’ya gönderdiler. Komutanımız Cemal paşaydı. Bu cephede bizler çok üstün doğuştuk. Yalnız bu cephemizdeki Harp sırlarımızı İngilizlerin gizlice aralarımıza soktuğu 60 kadar İngiliz kızı öğrenmişti. Filistin cephesindeki kuvvetlerimizin bozguna uğraması bir harp neticesiyle değil istin yıkılmayla olmuştur. Bozulan kuvvetlerimiz bir telaş içerisinde her yandan şuursuzca dağılmıştır. Dağılan askerleri gündüz İngiliz Uçaktan tehdit ederken gece de Arapların baskısına uğruyorlardı. Bizim Bölükteki Subayları İngilizler ayırdılar. Bizi toptan imha etmek istiyorlardı. Sebebim bilmediğimiz bir nedenle sonradan bundan vazgeçen İngilizler bizleri Kahire esir kampına götürdüler- Kahire’de bizim Türkleri diğer esirlerden ayırdılar içinde bende dahil olmak üzere 1700 esir’i İngilizler Kunsina’daki esir kampına naklettiler. Kampta her çeşit serbestliği bize tanımışlardı. Bizlere bir esir muamelesi yapılmıyordu. Bu bir nevi kendi uluslarını sevdirme oyunu idi. Hatta dini ibadetimiz için Cami dahi mevcuttu. Kampta çok yüksek bilgili Türk büyükleri de vardı. Tam bir Türk’tük vakarı içinde kampta 360 gün kalmıştık. Ben burada Fransızca ve İngilizce de öğrendim. Bizleri kamptan serbest bıraktıklarında Türk topraklarına dönülmemek şartıyla nereye gideceğimiz soruldu. Herkes istediği yere gitmekte serbestti. Ben kamp suresince onların takdir ettikleri maaşımı da aldım. Dönüş için Halep’e gitmek isteyince trenle bizleri naklederken, hiçbirimizi trenden indirmiyorlardı. Burada Arapça bilme biraz olsun benim işime yaradı. Bir yolunu bularak trenden kaçtım, yolu gayet iyi biliyordum, benim gibi kaçak binmiş Türklere kılavuzluk ettim. Hiç bir Arap köyüne uğramamak üzere gece çölde yol alıyorduk. Çöl gündüz çok sıcak ve ölümle doluydu. Bu suretle çöl’ü geçerek Hülmen köyüne geldik. Nizip’e gelince Birecik Kaymakamlığına Öğretmenlik için müracaat ettim. "O zaman Nizip Birecik’e bağlı bulunuyordu". Beni Nizip,te kapalı olan bir İlkokula verdiler. Burada maaşsız olarak göreve 1919 da başladım. Bir buçuk yıl görevden sonra İstiklal savaşı sırasında okulu bırakarak çete teşekkül edip G.Antep’e yardıma gidiyorduk. Bir müddet sonra çete Kumandam Habeş efendi "Böler" gelerek bizden bilgi almaya başladı. Ne pahasına olursa olsun düşman’a bu mübarek toprakları vermeyecektik. Eldeki imkanlar dahilinde tüm Türklük benliği ile kalplerimiz, Allah’a yönelmişti. Bu hisler bize çok şeyler kazandırdı ve Nizip’te ki çetemize Rumevlek yöresinde kamp kurarak G. Antep’e Milis kuvvetlerine yardıma çalışıyorduk. G. Antep.te tarihin en önemli yurt savunması yapılıyordu. Bunu Fransızlar bir türlü hazmedemiyorlardı. Bizim çeteye Urfa ve Birecik’ten de katılanlar olduysa da sayımız yüz’ü geçmiyordu. Ballıkaya’da Fransızlarla bir çarpışmamız oldu. Habeş Böler’jn kuvvetleriyle beraber Karkamış’a gidildi ve tren köprüsü imha edildi. Bu çatışmalar sırasında beni okul açmam için geri aldılar. Okulu açtıktan sonra Fransız kuvvetleri Nİzip’e gelmişti. Hiçbir surette okul’a dokunmadılar. Hasta ve yaralı Fransız askerlerini okula yatırdılar. Bizde okulu Hamam Cami’ine taşıdık. Nizip’ten erzak tedarik eden Fransızlar bu arada hiçbir kötülükte bulunmadılar ve Fransız sevgisi aşılamak İçin iyi davrandıkları belli oluyordu. Fransız kumandanı okulu teftiş etti ve çeteyle çatışma sırasında Ölen 5 Fransız için 5 rehin Türk istediler. Bunların, içinde ben de vardım. Benimle beraber Avni Uygur. Hocam Şevki Pilici, Rıza Uygur da vardı. Dil bilmem birçok kolaylıklar sağladı ve aynı zamanda arkadaşımı da ölümden kurtardım. Fransızlar bizi antepte bir bodruma hapsettiler. Burası çok soğuk olması nedeniyle az kaslı soğuktan ölecektik. Ermenilerde Fransızlara yardım ediyorlardı. Bir Ermeni fazla para karşılığı bize yardımda bulundu. Oda şu idi: Soğuktan korunmamız için fahiş bir fiyatla bir yorgan satın almıştık. Ben bizi neden buraya getirdiklerini öğrenmek için Fransız garnizonuna bir dilekçe verdim. Bunun üzerine bize yiyecek bir şeyler verdiler. Sonrasında da Fransızlar bizi serbest bıraktılar. Nizip’e geri döndük. Yalnız Nizip’te bizlere karşı bir cephe alınmıştı. Fransızca bilmem onlara bilgi verdiğim kanısı uyandırmıştı. Halbuki birçok cephelerde Türklük ve vatan için ölümü göze alarak çarpıştım Bu olayı Birecik Kaymakam’ına şiirli bir dilekçe ile anlattım. Dara düştün diye Yılma düşünme. Uğraş, didin, çalış, ağla Belki seni tanırlar. Bir zaman yoldaşların, Sağlığını dilerdi. Yüce dağlar üstünde Cevdet paşa, Sağ elini sıkardı Hani hani bu emekler? Karanlığı ışık eden Tanrıya Yalvar yakın. Belki seni tanır. Konuşmamın sonunda öğretmen Ş. Ali Rıza Aydeniz eski günleri ve yeni zamanın yaşantılarını büyük bir anı olarak naklederken bir granit parçası gibi dimdik duruyordu. Biz Cumhuriyetimizin 50.yıl dönümü nedeni ile Türk gençliğine söylemek istediğiniz var mı diye sorunca Daima Türkün vakarına yakışır bir tarzda hareket etmeliyiz. Milli giyim karakter ve hareketlerimizin muhafazası için gayret göstererek hep beraber ulusca çarpışmalıyız diyordu.
-
HÜSEYİN EFENDİ SAYIN
1889 Doğumlu Nizipli Hafız Hocazade Hacı Ahmet efendinin oğlu Hüseyin Sayın 1923 te Ticaret’e başlamıştır. Ondan bu yana Fıstıkçılık yapıp Sabun ve Zeytin Yağı alışverişilede uğraşmaktadır. Milli mücadele yıllarındaki anılarını şu şekilde nakletti: Akçakoyun - Hülmen köyü arasındaki demir yolunu söküp Fransızların bizden tarafa yürümelerine engel olmuştuk. Fransızlar Birecik’e gitmek isterken demir yolunu tahrip edilmiş vaziyette gördüler. Habeş Böler Turlu Köyünden Serto, Cidetlî Cemil Aydın Kerzin yolunda Fransız birlikleriyle çarpışmalar yapmışlardı. Bu çarpışmalar sırasında Sayın Hüseyin bey, kolundan yaralanmış Fransızlar da ağır kayıplar vermişlerdi. Fransızların cepheden bırakmış oldukları araçları Cemil Aydın toplayıp getirmişti. Aynı gurupla Birecik’te de Fransızlarla çarpıştık. Antep muhasarası sırasında adları önemli yer kaplayan çetelerden belli başlılar Şahin Bey, Aslan Bey, Ozdemir Bey tarafından Nizip’ten bizzat yönetiliyordu. Nizip’teki harekatı Kuvayı Milliye başkanı Hacı Mehmet Efendi ve çete başkanı Habeş Böler idare etmekteydi, Fransızlar Nizip’e girdiğinde Fıstık, Zeytinyağı gibi birçok ürünleri kuyulara döktürüp çürümelerini sağlamışlardı. Hatta bu arada Hacı Ahmet efendinin Gümüş bir Eğer takımını da soyarcasına elinden almışlardı. Her ne kadar ırz ve Namus’a tasallutları yoksa da herkes ailesini başka yerlere göndermişlerdi. Yine bu sırada Fransızlarla yapılan çarpılmalarda Hüseyin Efendinin koluna isabet eden bir kurşun kemiğe dokunmadan çıkmış ve bir ermeni tarafından tedavi edilmiştir. Hacı Ahmet efendinin 23 Mavzerine karşılık Fransızlar son model silahlarla donatılmış idiler. Zenginler hiç bir maddi fedakârlıktan kaçınmıyorlardı. Gelen misafirler Hacı Ahmet Efendinin evinde ağırlanıyordu. O sırada gelenlerin arasında Çardaklı Mustafa Kökmen "Ağa" da bulunuyordu. Nizip ve Antep müdafaası bu evde görüşülüyordu. Bir Derleyici olarak yaşı ilerlemiş Sayın Hüseyin Bey’e Atatürk ve Cumhuriyet’i sorduğumuzda hıçkırarak şöyle diyordu : "Atatürk ve arkadaşlarının Cumhuriyet’i ilan etmeleri bizde sonsuz bir sevinç yaratmıştı. O karanlık Günler bir daha dönmesin Cumhuriyetimizin 50. yıl dönümü kutluluk ve mutluluk getirsin 1920 yılında 5.000 nüfuslu Bireciğin bir nahiyesi olan Nizip Atatürk ve onun getirmiş olduğu Cumhuriyet sayesinde bu duruma gelmiştir.
-
KASIM BÖLER 80 yaşlarında fakat oldukça dinç, sağlam, yapılı bir ihtiyar kendisi ve çevresi hakkında ağzından dinlediğim olay şunlardır. 1926 yılında C.H.P başkanı Kılıç Ali Paşa merkezden gelip bizi teftiş etti. O sırada C.H.P il başkanı Hüseyin'incioğlu idi. Kılıç Ali Paşa Hasan Efe ile benden 100 altın lira istemiş, fakat ben kendisine bu parayı temin edememiştim. O bu duruma çok içerlenmişti. Kasım Bey altın temin edemeyince 1930 yılında partiden ayrılmıştı İ946 ya kadar hiç bir parti ile İlgim kalmamıştı. 1946 da D.P heyeti müteşebbisi olarak siyasi hayata tekrar başladım. Necip Mahmut Uygur, Sabri Atalay, Berber Halîl Süral ve bunların dışında 5 kişilik gurubu meydana getirmek için Halfetili Dursun Hanımı da idare heyetine aldık. Nizip ve çevre köylerde D.P teşkilatını kurduk. Kaymakam Şahap Fındıkoğlu zamanında C.H.P liler tarafından partinin açılmaması için tehdit edildik. 1955 yılına kadar D.P de çalıştım 1955 ile 60 yılları arası D.P den Belediye Reisi seçildim. 1960 yılında inkılap oldu bende ondan buyana tekrar siyasi hayattan çekildim. Bu zaman zarfında malım ve mülkümde çalışmaktayım.
-
Metal’cigim bu özverili aktarımın için sana teşekkür ediyorum.Gerçekten Mehmet YILMAZ hocamızın bu güzel ve degerli eserinden oldukça faydalanıyoruz.Nizipli yazarlar konusunu siteye ilk attığımda hocamızın bu eserini de unutmadık.Ama numune boyutunda baskısı tükenen bu eseri internet üzerinden okuyucularımıza aktarırken eserin konu başlıkları ve sayfa numaralarını da ilave edersen kaynak gösterme noktasında önemli bir detayı da sunmuş olursun.Zira kaynaklı çalışan tüm araştırmacıların aradığı en önemli şey eserlerin konu başlıkları ve sayfa numaralarıdır.Tabiki yayınevei ve basım yılı gibi detaylar da bu kaynakçaya daha da güzellikler katmaktadır.Kasım kardeşimizin çektigi fotografı görünce hocamızın daha nice eserler yazabilecegi kanaati oluştu bende.Umarım bu hususta çalışmaları mevcuttur.Böyle kıymetli insanlarımızın bu tür çalışmalarını teşvik edici faaliyetlerde bulunmak hepimizin görevidir..
-
Konuyu anladım, metalin olmadığı şu günlerdeben organize edeyim abi.
-
NİZİP SAVAŞI (Milli Mücadele Yılları)
Antep’in Fransızlar tarafından işgali sırasında kadının biri çocuğu ile birlikte hamamdan gelirken işgalci yabancılar kendisine sarkıntılık etmişlerdir. Halk duruma büyük tepki göstermişti. Olaya karışanları Fransızlar teker teker tutukluyorlardı. Bunun üzerine bir çok Antep’li yurtsever örgütlenerek işgalcilerle silahlı uğraşa katılmaya karar verdiler. Örgütün yönetim kurulu şu kişilerdendi.: Çiftçizade Ferit, înco Hüseyin, Pazarbaşh Nuri, Kahraman Hacı, Mehmet Ali Efendi, Hurşidin oğlu ibrahim Bey gibi.Hurşidin oğlu İbrahim bey çevreden yardım istemek amacıyla Nizip’e gönderilmiş ve durum Habeş efendiye anlatılmıştı. Habeş efendi Nizip’in tanınmış ailelerindendi. Hafız hoca oğlu Hacı Mehmet efendi, Hacı Ahmet efendi, Hacı Abdi oğlu Nimet efendi, Maruf Bey Habeş Efendi tarafından çağrılmıştı. Evdeki tartışmalarda Kur’anı Kerim üzerine and içilerek Antep’e madden ve manen yardım edeceklerine karar verilmişti. Dolayısiyle bunlar da Nizip’te yönetim kurulu olarak İşe başlamışlardı. Habeş çete reisi olarak tanınmıştı. Bunlar Silah ve Erzaklarını halktan topladılar. Alış verişlerde Antep’e yardım kasdıyle % 5 oranında bir vergi hazırlanmıştı. Bazı gençler silahlandırılarak çeteler kurarken bazılarıda onlara silah yardımında bulunuyorlardı. Silahların çoğu Halep’ten temin edilirdi. Bu araç ve gereçler deve sırtında Hasırlara sarılmış olarak Halepten getiriliyordu. Habeş efendi çevresinde 300 - 400 kişilik güçlü bir çete olduğu halde Antep’e yaşdım için harekete geçmişti. Bizim Nizip çetesiyle Fransızlar arasında Kilisecik, Ikİzkuyu, Nurdana ve Dülük köyünde haftada iki üç çarpışma olurdu. Bu arada Antep’e de 100 kişilik bir gönüllü çete göndermiştik. Fransızların Halep’ten gelen erzak ve ihtiyaçlarını Akçakoyun İstasyonunda iniyordu. Akçakoyun’da Fransızların bir de taburu vardı. Antep’te ’Fransız ve Ermeni karışımı 10.000 kişilik seyyar bir kuvvet Akçakoyun’a gelerek erzaklarını alıyorlardı ki tam. bu sırada Habeş efendi ve Kilis kuvvetlerinin saldırılarına uğradılar. İşgalciler bozguna uğrayıp dağılırken yine bu sırada 5. Fırka kumandanı Kenan Bey "Paşa" bizim çetelere yardım etmek için Aııtep cephesine gelmişti. Çetelerle Kenan Bey’in kuvvetleri birleşerek İkiz-kuyu’nun bataklık bir yerinde Fransız seyyar kuvvetlerini pusuya düşürerek çok acı bir şekilde bozguna uğratmışlardı. Bunun üzerine Fransız seyyar kuvvetleri Nizip’i bir kaç defa işgal ettiler. Kuvayı Milliye merkezinden bize bir tane top gönderdiler. Fakat bu top ancak bir defa patlayabil. O patlama sırasında Fransızlar) güç duruma düşürdük Fakat ikinci kez topu kullanmak olanağı yoktu. Çünkü atar top bozulmuştu. Daha sonra hafif silahlarla savaşmaya başladık. Fransızlar birşey elde edemeyeceğini anlayınca Nizip’ten çekildiler Bu arada Hacı Ahmet Hüseyin Efendi kolundan yaralandı. Yine bu çatışmalar sırasında Fransızların Kale - Nizip arasındaki bıraktıkları cephane çetelere dağıtıldı. Kuşatılmış olan Antep halkına devamlı yüz - yüzelli yükü Merkep un ve bulgur gönderildi. Habeş Efendi çetesi Fransızlara hücum ederek cepheyi yararak ganimet ve erzakları Antep’e gönderdi. Yine bu çarpışmalar sırasında Akçakoyun’da bulunan Fransız kuvvetleri çeteler tarafından tutsak edilerek teslim bayrağım çektirmeye mecbur edildi. Bu sırada iki tane Fransız uçağı bizim çetelerin üzerine bomba attılar. Arkasından Fransızların Karkamış’a yakın Keklice köyünde güçlü bir kuvvetin bulunduğunu haber aldık. Nizip çetesi burayı basmak için Kıvırcık köyüne gelerek Sefil Ahmet oğlu Hanifi Çavuşu değişik kılıkla yumurta ve yoğurt satmak üzere Keklice köyüne gönderdik, Hanifi Çavuş üstüne aldığı görevi yerine getirmiş ve bize katılmıştı. Fakat bizim gece karanlığını bekleyeceğimiz bir sırada 10.000 kişilik Fransız gücünün Birecik üzerine yürüdüğünü haber almıştık. Keklice baskım ertelenerek Birecik’in yardımına koşulmuştu. Birecik ve Nizip kuvvetlerinin toplamı 700 - 800 kişi arasındaydı. Oysa Fransız ordusu 12.000 kişiydi. Aramızda 200 metrelik kadar bir mesafe vardı. Bir sürü gibi üzerimize gelmekte olan Fransızların topu ve Mitiraliyöz ateşlerine karşılık ellerimizde sadece haf İf Tüfekler vardı. Geri çekilmek zorunda kalmıştık. Bu çarpışma sırasında Nacar Hamil, Mehmet Emin oğlu Mustafayı kaybettik. Daha önce kuşatmamızda bulunan Fransızlar Birecik kuşatmasını Bıraktılar. Bu çarpışmalarda halk hiç bir şey esirgemiyordu, On yaşındaki çocuk bile heyecanla cepheye koşmak istiyordu. Yine Birecik kuşatması sırasında Hami Salih, Habeş efendiye şöyle seslendi. "Kendine acımıyorsan oğluna acı oğlun tüfek namlusunda uyuyarak Fransızlara bakıyor. Çocuk uyur vaziyettedir". Babamın cevabı şu oldu, "Burada hepimiz vatan müdafası için toplanmış bulunuyoruz, Cepheyi kim terk ederse tüfeğin ağzını ona çeviririm Salih Ağa bu iş bük arkasında adam olmaya benzemez". Nihayet Memleket kurtuldu Cumhuriyet’in ilanını sevinçle karşıladık, Atatürk’ün hareketleri çok yerinde idi. Daha çok harf ve kıyafet inkil abını Nizip’li olarak yerinde bulup Antep ilinden önce bu devrimlere uyduk. Son alarak gençlerin yapmış oldukları olayları iyi bir sonuca bağlanmasını istiyorum.
-
MAMADO "MAHMUT KARAYILAN"
1885 doğumlu eskiden Antep’e şimdi Nizip’e bağlanmış Peşke Binam Köyündendir. Binam vadi içinde güneye yönelmiş Rişvaıı oymağından geldiklerini İddia eden bir Kürt aşiretidir. Köyde Mamadoyu bulup konuştuk. Bize olağ anüstü bir misafirperverlik gösterdi. Milli mücadele yıllarındaki çaba ve uğraşlarını şöyle sıraladı. : Bizden önce hemşeriniz prf, Hüseyin Cahit Tanyoldan bu köye iki kez gelmişti. izlenimlerini I. Ü. E, Fakültesi yayınlarında Sosyoloji dergisinde anlatmıştı, Peşke Binam 42 yıl önce kurulmuştur. Eskiden aşiretin kışlak olarak kullandığı bir yerdir, ilk kez Hüfreler yapılarak geçime elverişli olan bu köye yerleşilmiştir. Yaylakları Elbistan ve Malatya’dır, Oymağa bjr klsmı Cingife kazalında bulunmaktadır. Onlar da Karadağ’a yaylamaya çıkarlardı. Ben oymağın reisiyim ve anılarım şunlardan ibarettir. 20 yaşındayken askere gittim askerliğim bitmeden kaçtım, sonra da teslim olmadım. 1. Dünya savaşı sırasında zamanımın çoğu pağlarda geçti fakat hiç bir zaman Eşkiyalık yapmadım. Çünkü 1. Cihan sayası sırasında gerekse kurtuluş savaşında Eşkıyanın bize verdiği zarar dış düşman lannk inden daha az değildi. O sırada Tahtik köyü yakınında Mille-möho eşkiyaları bir köyü soyup suçu benim üzerime atmışlardı. Aslında ben Araplarda idim. Üç dört gün sonra köy zabıta kuvvetleri tarafından sarıldı, fakat beni tutamadılar. Bu olaydan sonra dağa çıkarak eşkiyalık yapmaya mecbur oldum. Antep’teki Jandarma Yüzbaşısı Esat Bey bana bir mektup göndererek çevre halkının benden şikayetçi olduğunu bildirip, oraları terketmemi istiyordu. Bunun üzerine Malatya toprağına giderek Söğütlü köyüne yerleşmeye karar verdim. Bir kış orada kaldım sonra Kadirli köyüne giderek orada eşkıyaları izleyen Kadir çavuşla tanıştım. Benim asker kaçakı olduğumu hiç kimse bilmiyordu. Kadir çavuş’ta beni Malatyaya çağırarak ikinci İnzibat kumandanı Ahmet Ali Bey’Ie görüştürdü. O sırada Antep ile Malatya arasında eşkıyalık yapan ve çevrenin Mal, can ve Irzına saldıran 200 kişilik çetesiyle Bozan Ağayı ve Memoyu İzlemek için altı arkadaşımla birlikte bizi silahlandırdılar. İhtiyaçlarımı temin için bana bir de Emirname verdiler. Bozan ağa ve çetesiyle 12 kez çarpışmamız oldu. Bu çarpışmalar sırasında onlar çok kayıp verdiler. Hereke mevkiinde yapılan çarpışmada Besnili Haçı Halil, Bozan Ağa ve kardeşi Seydo başta olmak üzere 40 kişi kadar ölü verdiler. Daha sonra çete dağıldı. Bu tarihlerde "31 Ekim 1918 de Mondros Mütarekesi imzalanmış, mağlup olan Müttefiklerimizle birlikte biz de savaşı kaybetmiş oluyorduk", Anadolunun İşgal edilen diğer yerleri gibi Antep’te İngilizlerin payına düşmüştü. Daha sonra İngilizler yerlerini Fransızlara bıraktılar. Bizler düşmanı Antepten çıkarmak amaciyle Binam, Keret, Hıyamj Elhacı, Çanakçı, Zerdegüm, Karakoç, Kalesakız, Tokdemir köyleri olarak 200 kişilik bir çete kurduk. Arkadaşlarımla birlikte Antep’te çınarlı cephesine katıldık. Antep’te Fransızlarla bir kaç kez çarpıştık. Nizio’in Çanakçı köyünden İbrahim oğlu Kadir çapan yanımda vurulup yaralandı. Daha sonra beylerbeyi köyüne çekildik. Orada karargah kurup geceleri Fransız çemberini ateş açarak kayıplar verdiriyorduk. Benim çetelerimden biri şimdiki mezarlık olan yerde Fransız bölüğünü yararak Antep*e girmeyi başarmıştı. Bu girişte Fransızların bir makİnah tüfeği de bizde kalmıştı, Antep’te heyet-İ merkeziye ile görüşmemiz sonucunda bizleri Akçakoyun istasyonuna gönderdiler, Heyet-i merkeziye şu kişilerden meydana geliyordu. Başkan Ferit Bey, Şaban Hafız Bey, Çiftçi Mehmet Ali Bey, Kahraman zade Hacı Bey, Hacı Halı t oğlu Sadık Bey, Inco Hüseyin Bey’den ibaretti. Ben çeteleri alarak Akçakoyun’a gittim. Karayılan’da Kersentaş’a geçti, Akçakoyun’da Nizip çetelerinin başında Habeş efendiyle birleştik.Fransızlarla yaptığımız çarpışmada 3-4 şehit verdik. Hala orada bir tepe "Mamado Tepesi" diye anılmaktadır. Benden ayrılmış olan Kersentaş’taki Karayılan ve Habeş Efendiyle konuşup Fransızlara saldırmayı kararlaştırdık ve Akça-koyun’dan kalkıp Kersentaş’a doğru yol aldığım sırada düşman beni görmüş üzerime yaylım ateşi açmıştı. Tesadüf eseri atımı koşturarak isabet almadan kurtulduğum halde yine tesadüfen penceresinin önünde Mektup yazan birisi açılan ateşten isabet alıp ölmüştü. Daha sonra Habeş Efendi ve Karayılan’la birleşip karşı saldırıya geçmek isterken Karayılan’ın ve habeş Efendinin çeteleri dağıldığı için hücumdan vazgeçip Antep’e gittik. O gece orada kalıp heyet-i merkeziyeye görüştükten sonra sabahı tuz hanında buluştuk. Heyet-i merkeziyede todanan 350 kişilik gönüllü ile ben ve Karayılan Şahin Bey’e yardımcı olmak için kilis yoluna gönderildik. Şimdiki mezarı bulunan yerde karşılaştık, BİZİ sevinçle kucaklayıp gözlerimizden öptü. Çevresindeki çetelere nasıl davranacaklarını buyurdu. Şahİnbey Karayılanla birlikte orada kaldı. Ben köprünün gün doğusundaki tepenin üzerinde savunma durumuna geçtim, O sırada Kilis yönünden gelip Antep yönüne geçmek isteyen Fransızlar’ı durdurmak için köprünün üzerine çıkıp "Ancak Fransızlar cesedimi çiğneyerek Antep’e geçebilirler" dedigi sırada açılan bir yaylım ateşiyle vuruldu ve orada şehit oldu. Şahin Bey, cesur, oldukça duygulu ve içli bir kahraman idi. Bizler elimizdeki ilkel silahlarla kendimizi koruyamayacağımızı anlıyarak geri çekildik. Bu sırada atılan bir top güllesi benim poşum ve giysilerimi parçaladığı halde önüme saplanıp patlamamıştı. Topun düşmesini çok yakından gördüğüm için gözlerim bozuldu ve bir hafta bakamadım. Böylece gerisin geriye çekilirken arkama düşen bir güllenin fırlattığı taş belime çarpıp beni yıktı Arkadaşlarım, ilk önce beni ölmüş sandılar fakat ölmedim. Orada bir hayli kayıp verip kalanlarla Antep’e döndük. Bu sefer karargahı Bedir köyüne kurduk. Mıntıka kumandanı Hüseyin Hüsnü paşayla karşılaştık. Ordan gereken yerlere hjiçurn ediyorduk. Hatta hücumlardan birisinde 8 Fransızı öldürdük. .Bizi sabaha kadar top ateşine tuttular. Fransızların Akçakoyım yönünden ilerlediğini haber alan Hüseyin Hüsnü paşa bizi Celal beyin bulunduğu Sinan köyüne gönderdi. Biz Ballıkuyu tepesinde Habeş Efendinin çeteleriyle birleşip makinalı tüfekleri kurduk. Makinalar bir kaç mermi sıktıktan sonra durdu, bizde tüfekle karşılık vermeye başladık. Fakat toplarla Fransızlara karşı ateşe geçince tutunamayıp Sinan köyüne Celal Bey’in yanına gittik, O gece köyde kaldık. Hüseyin Avni paşa da yanımıza geldi. Oradanda Hüseyin Avni paşa Bedir köyüne döndü. 9. Fırka kumandanı Mehmet Hayri Bey Hüseyin Avni paşaya haber göndererek beni istemişti. Bende çetemi alıp Mehmet Hayri Bey’in yanına Göksünlü köyüne geldim. Mehmet Hayri Bey eşkıyaların izlenmesinde beni görevlendirdi. Eşkiyaları ortadan sildik. O sırada Fransızlarda Antep’i kolayca alamayacaklarını anlayarak işgali Antep üzerinden kaldırdılar. Yukarıdaki yaptıklarımızın hepsini memleketimin kurtuluşu için yaptım. Şimdilik bir Gaziler cemiyetimiz var. En büyük avuntumuz o günlerden sağ kalanlarla oturup anılarımızı birbirimize anlatmak oluyor. Bu güne kadar çok güçlükler ve yoksulluklar çektim. Fakat Devletten yaptıklarıma karşılık bir şey istemedim. Yeter ki yurdumuz bağımsız, güçlü ve sağ olsun. Cumhuriyetin 50. yılının gelecek kuşaklara mutluluk getirmesini dilerim.
-
Nizip İlçesi Kaymakamlar 21.9.1973.
Sahip Bey 1/3/1926- 22/8/1927
Recai Bey 24 9 1927 - 12 2 1929
Hayri Bey 16 4 1929 - 9 9 1931
Şemsettin Akan 14 2 1931 -22 1 1936
Arif Dayanç 22 1 1936 -22 8 1937
Cevad Yurttaş 29 5
1938
4 8 1942
Eşref Aykut
26 9
1942
3 2 1945
Şahap Ural
12 4
1945
18 10 1947
İbrahim Er
8 6
1948
9 9 1949
Tevfik Akkutay
2 1
-
KAYMAKAM SEFER CANSU
1931 Yılında Samsun’un Bafra kasabasında dünyaya geldim. İlk ve orta tahsilimi orada yaptım, Liseyi Samsunda bitirdim. Babam Un ve Zahire üzerine tacirlik yapardı. Asıl amacım Kaptan olmak idi. Fakat sonradan Mülkiyeyi tercih ederek Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdim. Samsunda Kaymakamlık Stajyerliğimi tamamladım. 25. Dönem Kaymakamlık kursuna devam ederek oradan mezun oldum. Staj sırasında Hukuk Fakültesinin fark derslerini de vererek Hukuk Diplomasını aldım, ili çektiğim kurada Malatya’nın Erguvan ilçesine atandım, 4 aylık bir zamandan sonra askere gittim. Asker dönüşü Tokat’ın Artuva ilçesine tayinim çıktı. 1960 devriminde oradaydım. Devrimden sonra Erbaa İlçesine tayin oldum. Oradan da mahrumiyet ilçe hizmeti yapmak üzere Tunceli’nin Mazgirt kazasına tayin oldum. 2 Yıl orada kaldıktan sonra Patsa, Ulu bey, Kuyucuk, Urla ilçelerinde bulundum, Fatsa’da iken 2 ay süre ile ayrıca Kuyucukta görevli iken 1 yıl süre ile Bati Almanya’ya Staj görme amacıyla Bakanlık tarafından Avrupa’ya gönderildim. Şimdilik 14. 8. 1972 den beri Nizip’te görevliyim. Evli 2 çocuk babasıyım. Cumhuriyet’in 50. yıl münasebetiyle Yurt düzeyinde bütün il ve ilçeler kendi çapında parlak bir Zafer kazanmak amacıyla hareketli bir çalışmaya gireceklerine inanıyorum. Yarım kalan eserlerin bazılarını bitirdik. Bir kısmımda 1974 te Diteceği kanısındayım. 50. Yıl dönümü münasebetiyle ve Nizip’in Mülkiye Amiri olarak 50 köye elektrik istedim, 10 köyede daha okul yapılacağım ve 1974 e kadar biteceğini sanıyorum. Devlet Yatırım planında bulunan Pratik Sanayii okulunun yapımına 1973 yılında başlayıp, 1975 yılında biteceği kanısındayım. Ayrıca 6 Milyonluk yatırındı 400 Öğrencili Sanat Okulunun yanı sıra 16 Dershanelik Lisenin açılması da tasarı içindedir.
-
NİZİP İLÇESİ BELEDİYE BAŞKANLARI.
1- Haci Mehmet Sayın
2- Sait Ali Okan
3- Şerif Sayın
4- Avni Uygur
5- izzet Oğuz
6- Muhittin Sayın
7- Necip Mahmut Uygur
8- Kasım Böler
9- Kaymakam "1 Yıl"
10- Necip Mahmut Uygur
11- Ahmet Öğüt
12- Osman Sayın.
-
OSMAN SAYIN
1938 Nizip doğumlu, ilk ve orta tahsilini Nizip’te yaptı. Lise tahsilini Gaziantep Ticaret Lisesinde yaptıktan sonra, İstanbul İktisadı ve Ticaret İlimler Akademisinden 1964 yılında mezun oldu. 1964/66 yılları arasında askerlik görevini yaptıktan sonra 1968 Haziranında yapılan mahalli seçimlerde C.H.P. den adaylığını koymuştur. O tarihten bu yana Belediye Başkanlığı görevini yerine getirmektedir. Evli bir çocuk babasıdır. Belediye hizmetlerinde dış mahallelerden merkeze gelme politikası takip edilmiştir. Elektrik, kanalizasyon, su gibi alt yapı tesisleri tamamen ikmal edilmiş olan kazamızın Amerikan ihtiyaç fazlasından temin edilen yol makineleriyle stabilize hale getirilmeyen yol bırakılmamıştır. Karayolları - Belediye İşbirliği sayesinde Belediye başkanlığım sırasında 22 Km. lık şehir içi asfaltı da yapmıştır. Ayrıca 5.750.000 keşif bedelli 50 dükkan 36 büroluk iş hanı ve Belediye hizmet binasıyla 800 kişilik modern belediye sineması Cumhuriyetimizin 50. Döneminde halkımızın hizmetine açılacaktır 1.000.000 TL. lık soğuk hava deposu inşaatı ikmal edilerek 1973 yılı başlarında hizmete açılmıştır. 30.000.000 TL. yatırımlı temeli atılacak olan Erkek Sanat Enstitüsü yapımı için 26.000 M. karelik arsa Milli Eğitim Bakanlığına bağışlanmıştır. 4.500.000 liraya çıkacak olan belediye oteli ihaleside 1973 yılının sonlarında yapılmış olacaktır, iller Bankası vasıtasıyla askeri alanın yerini 2.100.000 Lira değerinde 16 dershanelik bir lisenin yapımı için Bayındırlık Bakanlığına baş vurulmuştur. "Bu hizmetlerim az da olsa göz dolduruyorsa kendimi mutlu hissederim." diyor.
Osman Sayın.
-
BARAK VE BARAKLILAR
Dünyanın bugünkü umumi şeraiti ve asırların
Dimağlarda ve karekterlerde temerküz ettirdiği
hakikatler hayalperest olmak kadar büyük hata olamaz.
Tarihin ifadesi budur, timin aklın, mantığın ifadesi de böyledir.Barak sözcüğü Nizip ilçemizin Suriye ile sınırlı güney bölümü akla gelir Bu yere Barak ovası da denir. Barak’ı coğrafi bakımından şöyle sınırlayabiliriz. Doğusu Fırat, Batısı Sasur suyu, Kuzeyinde ılçemn daghk bölgesinin güney etekleri, Güneyinde Suriye ile Türkiye’yi ayıran Tren yolu ile çevrili bölgedir. Toprak adını, üzerinde oturan Barak topluluğundan almıştır. Bu toprağa Baraklar yerleşipte bu büyük oymağın adını almazdan önce hangi adla anılmış olduğunu henüz tespit edemedik. Barak’ın bir çeşit tüylü köpek adı olduğu söylenir. Sayın Prof. Faruk Sümer’in bu kaydına karşılık araştırıcı arkadaşlarımızdan emekli Öğretmen Sayın Ömer Özbaş bu açıklamaya ek olarak "Çok eski ve yaygın bir efsaneye göre de gerçek Barak bir kuş yumurtasından çıkarmış. Akbaba kocayınca sonunda iki yumurta yumurtlar bunların birisinden Barak çıkarmış" diyor. Rahmetli Ali Şahin ise: "Barak Kurt başı anlamına gelir" diye adlanışı Ergenokun destanına bağlıyor. Barak sözcüğü kişi adı olarak da kullanılmıştır. Barak Hacip Barak Han, Barak Baba, Barak Reis gibi isimlerde kullanılmıştır. Barak Hacip Karahitay sülalesinin kurucusu, Özbek hanlarından birinin, Moğol hanlarından ikisinin adı Barak handır. Bir Selçuk Prensi iken Moğollar elçi olarak gönderilen Barak baba ve Yunus Emrenin Şeyhi Taptuk Emre Barak oymağından dır. Rahmetli Ali Şahin’e göre Hacı Bektaş-ı Veli İle Sarı Saltuk’da Barak oymağına mensupturlar. Yine Prof. Sayın Faruk Sümer Barak oymağının adını bir kişiden aldığı kanısındadır. Türkmenler daha doğrusu genel olarak Türkler Nizip çevresine ne-zaman gelmişlerdir? Türkler islamiyeti 8. Y. Yılda kabul etmeye başlamışlardır. Bundan sonraki Türkleri Abbasi Oğullan ordusunda Asker olarak görmekteyiz. Bunda Emevi saltanatının devrilmesindeki Türklerin büyük rolünün etkisi vardır. Hatta Harun Reşit bir Türk kızıyla evlenmiştir. Halife olarak gördüğümüz 3 oğlundan Mutasını Türk kızından olmadır. Bu sırada Bağdada o kadar Türk gelmiş ki bu kentin kuzeyinde Türkler için Samarra adında bir kent kurulması zorunluğudoğmuştur. Öbür yandan Abbasiler kuzey sınırlarında Bizans’la olan sınır bölgesinde Cundal Avaşim adında yeniden örgütlenen askeri bölgeler meydana getirmişlerdir. Bu bölgelerden ikisi Dülük ile Raban "Araban" dır. Abbasi ordusunda bulunan Türk askerlerinin bölgemize ta o zaman geldikleri anlaşılmaktadır. Bu arada Nizip çevresine de geldiklerinden şüphe yoktur. Bu güçlü tahmine karşılık Türkmenler Alparslan komutanlarından Gumüştekin Afşin’in ordusuyla birlikte bölgemize gelerek Dülük, Araban ve Nizip’i fethetmişlerdir. 1066 tarihlerinde oluşan bu fetihten beş yıl sonra Malazgirt zaferiyle Anadolu’nun kapısı açılmış, Haçlı savaşlarından sonra burada Nizip’te olmak üzere bütün Anadolu hızla Türklerin, daha doğrusu Türkmenlerin eline geçmiştir. Böylece Barak’ta saf bir Türkmen yurdu olmuştur. Ancak Barak’ın bu ilk Türkmen halkı hangi boy ve oymaktan olduğunu şimdilik kestirmek zordur. İkinci konuya gelince : Türklerde ve şüphesiz "Türkmenlerde de aileler obaları, obalar oymakları, oymaklar boyları, boylar uluslar da elleri meydana getirmektedirler Öyle sanıyorum ki bu ayrımın toplumdaki sınırı sabit değildir. Bir aile veya oba zamanla kalabalıklaşarak kollara ayrılmakta boy, ulus, el haline gelmektedir. Nitekim kaynakların aynı topluluk için verdikleri bu ayrım adları birbirini tutmuyor. Bir topluluğa birisi boy derken öbürü oymak, başka biri oba diye nitelendiriyor. Seri mahkeme sicillerinde oba, oymak karşılığı cemaat, taife sözcüklerinin kullanıldığı, daha büyük ve kalabalık topluluklarada Aşiret, Kabile, Kavm denildiğini okuyoruz. Bu nedenle yazımızda kaynakların ifadelerine uyarak Barak’lar için boy, oymak, oba dediğimiz olacaktır. Barak’lar Türkmen olduklarından şüphe bulunmayan Dülkadirli ulusunun, Cerit boyunun bir oymağıdır. Sayın Prof. Dr. Faruk Sümer Barak’tan oba diye bahsediyor. Bu deyimi yukarıdaki açıklamamıza göre değerlendirmek gerektir. Bir boy olarak kabul edilen Cerit ise bölgemizde "Cerit Obası" diye anılmaktadır. Buna göre oba denilen bir topluluğun bağlı olduğu daha büyük bir toplulukta böylece oba diye anılmış oluyor. G. Antep - Adana - Kahraman Maraş yol ayrımından başlayarak batıya uzanan Adana yolu üzerinde bulunan Şeyhli Ceridin köyüne kadar olan arazi bölümüne "Cerit arası" denir. Burada 24 Oğuz boyunun adlarını taşıyan Bayatlı, Çavdar "Çavdur Çavundur" köylerinin bulunması dikkat çekicidir. Baraklar’ın Sivas bölgesinde iken 1688 de Başka oymaklarla birlikte ekinlere zarar verip köyleri yaktıkları, 1690 yılında yine başka oymaklarla birlikte Avusturya savaşına çağrıldıklarını Sayın Prof. Dr. Cengiz Orhonlu kaydetmektedir. (S.41)
-
Çevre Türkmenlerinin sözlü destanlarına göre 4.000’i Abdal denilen Davul Zurnacı olmak üzere 84.000 evlik Türkmen topluluğu Horasandan kalkarak önce Sivas dolaylarına, sonra Yozgat’a gelerek yurt tutmuşlardır. Yozgat’ta devlet postasını soyulması olayından ötürü bir Türkmen beyi tutuklanmış, Oymak beylerince verilen karar gereğince topluca eyleme geçerek tutuklu kurtarılmış, bu olay nedeniyle Devlet güçlerinin harekete geçtiği haber alınınca topluluk Yozgat’ı bırakarak yönlerini güney’e çevirmiş hızla uzaklaşmışlardır. Arkalarından Osmanlı komutanı Kadıoğlu Yusuf paşa’da izleyerek gelmiş, kalabalık Türkmen topluluğuyla çarpışmayı göze almamış, onları Urfa nın güneyinde Fırat kenarında Culap denilen bölgeye yerleştirmiştir. Hikaye eylediğimiz bu halk söylentisine karşılık resmi belgelerden Öğreniyoruz ki : Yerleştirmenin bir amacı da Arabistan’dan göçerek Suriye çölüne gelen, Anadolu sınırlarına dayanarak soygunculuk ve çapulculukla asayişi bozan Aneze, Tay ve başka Arap oymaklarına tampon durumdadır. Nitekim Culap yerleşmesinden sonra Türkmenlerle Araplar arasında bir çok çatışmalar olmuştur. Culap iskânında Belih suyu kenarında yerleştirilen Beydilı oymağıyle komşu oları Boz - Ulus Cerid’inin bir oymağıda bulunmaktadır. Bu yerleşmeden sonra çıkan olayların hikayesinden anlıyoruz ki, adı acıklanmıyan bu Berid obası Baraktır. Culap’a yerleştikten sonra bir çöl iklimi hüküm süren bu yere bir türlü ısınamayan Türkmenler kaç kez bulundukları yerleri bırakarak kuzeyin dağlık bölgelerine kaçmışlar, her defasında geri kondukları yerlere tekrar çevrilmişlerdir. Sözlü göç destanında Yozgat’tan gelişlerinde ve Culap’ta Türkmen topluluğunun genel başkanı olarak nitelenen Feriz bey’in iran’a göçüşü dikkat çekicidir. Ancak Feriz bey’in ayrılışı, yalnız Culap’ın alışmadıkları çöl ikliminden değil, birde özgür bir yaşantıdan sonra disiplinli bir düzene girmesiyle de yorumlamak gerektir. Türkmenlerin gerek temelli olarak Culap’dan ayrılmaları gerekse yaz aylarında kuzey’in yaylalarına gidiş ve dönüşlerde yolları üzerinde bulunan ekinlere, bağ ve bahçelere zarar vermeleri, soygunculuk yapmaları Hükümetin müdahalelerini gerektirmiştir. Hükümetin müdahalelerinden asayiş düşüncesi kadar bu Türkmen topluluğundan alınan Vergilerin Üsküdar Atik Valide Sultan Vakfına ait bulunması, yerlerini terketmeleriyle bu vergilerin toplanamaması nedeniyle Vakıf gelirinin azalmasına da etkisi vardır. (S.42) Türkmenler Culap’ta da rahat durmamışlar, boy beylerine Mütesellimlere karşı gelmiş, Şehir ve kasabalara baskın yapmış, Kervanları soyarak yol güvenliğini bozmuşlar. Bu durum sürdüğünden topluca bir arada bulanmalarının bunda etkili olduğu da düşünülerek dağıtılmalarına karar verilmiş ve buna Halep valisi Abbas Paşa görevlendirilmiştir. Abbas paşanın orduyla eyleme geçmesi sonucu Culap darmadağın olmuştur. Türkmenlerin sözlü destanlarında Culap’a geliş gibi ayrılış’ta halk ozanlarının bir çok şiirlerine konu olduğu gibi bunlar Türkmen Müzik Sanatçıları tarafından bestelenmişlerdir. Culap’dan ayrılan Barakların buradan şimdiki bulundukları yere geldikleri anlaşılıyor. Büyük Barak topluluğu bir çok kollara ayrılıp ayrı ayrı adlarla anılmışlardır. Araştırıcıların bu konuda ki yaptıkları ayrım ve verdikleri bilgiler birbirini tutmuyor. Gaziantep eski ilk Öğretim Müfettişlerinden rahmetli Ali Rıza Yalgın’ın tespit ettiği Barak obası 12 dir adları şöyledir.
1. Halidi
2. Kürdili
3. Eseli "isalı"
4. Tiryakili
5. Göğebakan
6. Ali Idrisli
7. Hacı Kasımlı
8. Melecanlı
9. Çokşuruklu
10. Marzıbalı
11. Çayrazlı
12. Kara Kozaklı
Prof. Dr. Tanyol başka bir ayrım yapmıştır. Sayın Tanyol Barakları önce 4 kola, sonra bu 4 kolun da herbirini bölümlere ayırmıştır. Ayrıca her bölümün bulundukları köylerede işaret etmiştir. Şöyle ki :
A- Abdürrezaklı :
1. Kasımlı: Suriye’de oturmaktadırlar.
2. Mahmutlu: Hülmen, Seydimen. Keçili, Nonu, Mülk, Kargamış.
3. Tiryakili: Hülümen, Seydimen, Keçili, Nonu, Mülk, Kargamış.
(S.43)
-
4. Çayrazlı : Elifoilu, Çiftlik.
5. Göğebakan:Kılcan.
6. Ali İdrisli İdrisli olmalı Hülümen, Tutluca, Ekizce, Antep, Humeylisi, Tüzel, Güneyse Mülk. köy!eri.
B- Kurdili
1 Boz Muratlı: Girlevik, Mercihamis. Tüccar "’Ticar olacak"
2. Kızılcaşar: Kirkiz, Nizip Hülümeni, Kayşöğlu, Danaoğlu, Tabya, Kubbin, Toru Mahmut, Hezimoğlu,Çirkiş, Bozaliöğlu.
3. Bayındır: Aşağı Bayındır, Yukarı Bayındır, Yazır.
4. Geçili: Tilhabeş, Mihrap, Dazhüyük, Söğütlü, Kersentaş
5. Sürkızıllı: Girlevik, Mencihamis, Ticar.
6. Karabacak: Dazhüyük, Söğütlü.
7. Mayabazlı: "Mazbalı" A.Rıza,Yalğın’ın Marzıbalı ,dediği kol
C- Torun oyrmağı
1.. Osman uşağı. Kefrik.
2. İnal uşağı. Ağcaköy, Germiş, Çokşuruk, Alagöz.
3. Halit uşağı. Kefrik köyü.
4. Hacı uşağı. ,. Mizirin, Keferşiyh, Humus, Balgır Totun, kersentas.
5. Muharremli. Mizirin, _Akkuyu köyleri.
Ç- İseli Oymağı:
1. Karakozak:Çakıroğlu, Kıvırcık, Eminlik, Karacurun, Zöhrecik
2. Adıklı: Şera, Şemik, Düveyli, Karaağaç.
3. İseli.İzan, Kürep, Kurucahüyük, Münise.
4.Kuzanlı : Dokşuruk.
5. Karaman uşağı:Kürep_köylerinde. Rahmetli Yalğın’ın ayırımı ile saiyın Tanyol’unki karşılaştırılırsa görülür ki birinde oymak ve oba olan, öbüründe tersine yeralmışlardır.
24 Oğuz boyundan biri olan Bayındır, Kürdili oymağına bağlı bir kol olarak gösterilmiştir. (s.44)
Rahmetli Ali Şahin’in ayırımı Rıza Yalgın’ın ki gibi onikilidir.
Şöyledir:
1- Tiryakili
2- Tarun
3- İsalı
4- Çokşuruklu
5- Kasımlı
6- Kahramanlı
7 - Mahmutlu
8- Abdurazaklı
9- Taburlu
10- İnallı
11- Karakozaklı
12- Göğebakanlı Rıza, Yalgın ’ın ayırımında yer almış bulunan Kürdili ve. Çayrazlı bu ayırımda Baraklar’dan öbür Türkmen oymaklarından biri olarak Mütalaa edilmiştir. Hacı Kasımlı, Kasımlı olarak alınmıştır. Öbür yandan R. Yalgın da bulunmayan Torun, Kahramanlı, Mahmutlu, Abdurazaklı yer almıştır. Bütün bunlar gösteriyor ki boy, oymak ve obaların ayırımında kesin bir ölçü yoktur. Baraklar bölgemizdeki Beydili oymakları gibi, törelerini unutmayan ulusal varlıklarını yakın zamana kadar saklamış bulunan su katılmamış bir Türkmen topluluğudur.
KAYNAKLAR
1 - Oğuzlar "Türkmenler" Prof .Dr. Faruk Sümer. A. Ü. D. T. C. Fakültesi yayınları Sayı: 170
2- İslam Ansiklopedisi, Cİlt: 2’
3- Türkiye Tarihi YıImaz Tuna, Cilt: 2
4- Cenupta Türkmen oymak1arı. Cilt: 1 A. Rıza Yalgın
5- Güney Anadoluda Beydili. Türkmenleri ve Baraklar. Eski Milletvekili Ali Şahin
6- Türkmenler ve Baraklar Ömer Özbaş
7- Çevremizdeki Türk göç ve İskanlarına dair notlar. Prof.C.Tanyol Sosyoloji dergisi 1952., Sayı 7, 8, 9
8- Osmanlı İmparatorluğunda aşiretlerin iskan siyaseti ,Prof. Dr.Cengiz Orhonlu.
9- Selçuklular Tarihi, Türk İslam medeniyeti Prof. Dr. Osman Turan. S.45