Ben Mevlana'nın ney'i,bilinmezin nefesi
Ben,zalime bir kırbaç,mazlumun haklı sesi
Ben manadan feyz alan, halka satan bir memur
Ben 'gedalar sultanı',var mı daha ötesi?
Ben şerha şerha yanan gönüller meşalesi....
alıntıdır...
Yazdırılabilir Görünüm
Ben Mevlana'nın ney'i,bilinmezin nefesi
Ben,zalime bir kırbaç,mazlumun haklı sesi
Ben manadan feyz alan, halka satan bir memur
Ben 'gedalar sultanı',var mı daha ötesi?
Ben şerha şerha yanan gönüller meşalesi....
alıntıdır...
Hakim Beğ
Gene tehir etme üç ay öteye
Bu dava dedemden kaldı hâkim beğ.
Otuz yıl da babam düştü ardına
Siz sağ olun, o da öldü hâkim beğ.
Kırk yıl önce; yani babam ölünce
Kadılıklar hâkimliğe dönünce
Mirasçılar tarla, takım bölünce
İrezillik beni buldu hâkim beğ.
Yaşım yetmiş iki, usandım gel-git
Bini buldu burda yediğim zılgıt
Eğer diyeceksen: 'bana ne, öl git!
Oğlumun bir oğlu oldu hâkim beğ.
Sekiz evlek tarla, bir geverlik su
Yüz yılda höküme bağlanmaz mı bu?
Kazanmasam da hu, kazansam da hu!
Canım ta burnuma geldi hâkim beğ.
Keşife-meşife, damgaya, harc'a
Kanımız kurudu harca da, harca..
Sayenizde avukatlar yıllarca,
Fakiri yoldu da yoldu hâkim beğ.
Mübaşir itekler, kâtip zavırlar
Değişti bizde de göya devirler
Yüz yıl önce adam yiyen gâvurlar
Tapucuyu aya saldı hâkim beğ.
Kabahat sizde mi, kanunlarda mı?
Şaşırdım billâhi yolu yordamı..
Kızma sözlerime alam kadanı
Sıkıntıdan içim doldu hâkim beğ.
Mülkün temeliydi adalet hani? ...
Bizim hak temelde saklı mı yani?
Çıkartıp ta versen kim olur mâni?
Yoksa hırsızlar mı çaldı hâkim beğ? !
Hem davacı pişman, hem de davalı..
Bu yolda tükettik çulu, çuvalı.
'Sabret makamı'ndan çalma kavalı,
Sürüler ekine daldı hâkim beğ.
Vur Emri(sh.247)Abdurrahim Karakoç
Göz Dostu/Gönül Misafiri
Ormanlarda yuvasını yitiren
Bir kuş görsem, sen gelirsin aklıma.
Beni alıp uzaklara götüren
Bir düş görsem, sen gelirsin aklıma.
Gönlüm viranedir yıkılmış, yanmış
Hayâl mermerinde hatıram donmuş
Asırlar öncesi duvara konmuş
Bir taş görsem, sen gelirsin aklıma.
Toprakta ağacın her hâli güzel
Gölgesi, meyvesi, hem dalı güzel
Nerede ne zaman faydalı, güzel
Bir iş görsem, sen gelirsin aklıma.
Açılmış çiçektir her gülen dudak
Kılıfta tomurcuk zor gülen dudak
Bir dostluk bakışı, bir gülen dudak
Bir diş görsem, sen gelirsin aklıma.
Yüreğinde deli taylar eşinen
Gam ilinden dert iline taşınan
Altmış yıl yaşayıp, bin yıl düşünen
Bir baş görsem, sen gelirsin aklıma.
Beşinci Mevsim(sh.86)Abdurrahim Karakoç
düşün!
bitecek ansızın
nefes alıp verişin.
tövbelerin için kalmıyacak
bir ikinci seferin.
gelmez mi samıştın ki
ölüm?
gelipte gitmeyeni mi
gördün?
yaşadığın yıllara sor
nasıl geçmişler.
uzuvlarına güvenme
doğruyu söyleyecekler.
dünya’da her ağladığında koştuğun anan
kaçacak senden
sen de ondan.
şaka yaptım
çalmadı, henüz kapını
sadece düşün
acı çektirdiğin insanları.
ALLAH’ın affetmediği kul hâkkını
alıpta, verme, kıyamet günü
sevaplarını!
fikirlerimden uzaklaş
senden arta kalan
zaman kırıntılarımın
peşine düşme.
kafatasım içinde büyüyen gözbebeklerime
körlüğü bırak.
bedenimde ki varoluşun simgesi yüreğime
gururla durmayı bırak.
bırak git ki artık;
kaybolan geçmişimi gömeyim.
tutunmaya çalışayım en azından.
sensiz
gelecekten bir dala.
Sevginin bedeli bu kadar mı ağır. sevgının bedeli yasamak ıcın katlanmak gerek
sitemize gelsin
Kelimeler bir bir bogazimda
Bazen anlamini yitirmis sözcükler dönüyor kafamda
Anlam yüklemek anlamsiz geliyor bazen
Kiziyorum kendime...
Oysa o kadar masumlar ki
Kabul edemiyorum bu caresizligi
Kabul edemiyorum bu serzenisi
Kurtulayim derken bu nefessizlikten
Boguluyorum yine..
Aslinda bir seven degildi kaybettigin
Iyi bir dosttu heran yüregiyle yaninda olan
Iyi bir arkadasti bazen
Kötü gününde yaninda
Iyi gününde hep arkanda olan...
Cok sey istemedik aslinda hayattan
Bir yudum sevgi, sefkatli bir dost
Bazen omzuna basimizi yaslayacak birini...
Aslinda beklentilerde farkliydi bazen
Göz bebeginde görmek istedigim bendim
Sicak nefesinde icine cektigin ben
Uzanan ellerini tutan yine ben
Seninle baslayip yine seninle biten...
Aslinda kaybeden ne sendin ne de ben
Kaybeden teksey sevgiydi
Henüz yeni filizlenen....
Kimi seviyorum zanneder
Söyler haykirarak
Kimi kalbinde yasar
Ölene dek!!!
Seviyorum zannedip
Haykirmaktansa
Gömerim kalbime yasarim
Ölene dek!!!
Gül desende gülemem artik
Bu yaziyi silemem artik
Gözlerim sende de kalsa
Geri dönüp bakmam artik
Bu kaderi kendim cizdim
Bu sonuda ben hakettim
Hic kimseye yok sitemim
Gönülden sevdim, sevgilere elveda...
Misafir / Asaf Halet Çelebi
sana bakarak
bütün yüzleri unutmak
kendimden
ve arap saçı olmuş
bir sürü
hikayelerden bıkarak
sana misafir geliyorum
denizlerin sesi içinde
ve gündüz güneşlerinde
şaşırmış
sana misafir geliyorum
biraz daha uykuya yakın
biraz daha dalgın
biraz daha başka şeylerden uzak
SAKIN TERK-İ EDEBDEN
Nâbî, 1678 senesinde sultandan izin alarak, hacca gitmek için yola çıktı. Hac kâfilesi Osmanlı devlet ricâlinden meydana geliyordu. Hicaz yollarında, Peygamber efendimizin aşkından dolayı, Yûsuf Nâbî hiç uyumadı. Medîne'ye yaklaştıkları bir gece, kâfiledeki bir devlet büyüğünün ayaklarını kıbleye doğru uzatarak uyuduğunu gören Nâbî, yetkiliyi uyandıracak bir sesle şu nâtı söyledi.
Sakın terk-i edebden, kûy-i mahbûb-i Hudâ'dır bu!
Nazargâh-i ilâhîdir, Makâm-ı Mustafâ'dır bu.
Habîb-i Kibriyânın hâb-gâhıdır fazîletde,
Tefevvuk-kerde-i arş-ı cenâb-ı Kibriyâ'dır bu.
Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-i âdem zâil,
İmâdın açdı mevcûdât dü çeşmin tûtiyâdır bu.
Felekde mâh-ı nev Bâb'üs-Selâmın sîne-çâkidir,
Bunun kandîli cevzâ Matla-ı nûr-i ziyâdır bu.
Mürâât-ı edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha,
Metâf-ı kudsiyâdır bûse-gâh-ı enbiyâdır bu.
Nâtın açıklaması şöyledir: "Edebi terketmekten sakın! Zîrâ burası Allahü teâlânın sevgilisi olan Peygamber efendimizin bulunduğu yerdir. Bu yer, Hak teâlânın nazar evi, Resûl-i ekremin makâmıdır. Burası Cenâb-ı Hakk'ın sevgilisinin istirahat ettikleri yerdir. Fazîlet yönünden düşünülürse, Allahü teâlânın arşının en üstündedir. Bu mübârek yerin mukaddes toprağının parlaklığından yokluk karanlıkları sona erdi. Yaradılmışlar, iki gözünü körlükten açtı. Zîrâ burası kör gözlere şifâ veren sürmedir. Gökyüzündeki yeni ay, O'nun kapısının yüreği yaralı âşığıdır. Gökyüzündeki oğlak yıldızı bile O peygamberin nûrundan doğmaktadır. Ey Nâbî, bu dergâha edebin şartlarına riâyet ederek gir. Zîrâ burası, büyük meleklerin etrâfında pervâne olduğu ve peygamberlerin hürmetle eğilerek öptüğü tavaf yeridir."
O yüksek rütbeli kişi, bu mısrâların ne mânâya geldiğini anladı. Hemen ayaklarını toplayarak doğruldu ve; "Ne zaman yazdın bunu? Senden ve benden başka duyan oldu mu?" dedi. Yûsuf Nâbî de; "Daha önceden söylememiştim. Şu anda sizi bu durumda uzanmış görünce elimde olmayarak yüksek sesle söylemeye başladım. İkimizden başka bilen yok." dedi. Bu sözler üzerine o kişi, rahat bir nefes alarak; "Mâdem ki bu şiiri burada söyledin, burada kalsın. İkimizden başkası duyarsa, senin için iyi olmaz." diye ikâz etti. Yûsuf Nâbî hiç ses çıkarmadı. Kâfile yoluna devâm ederek sabah ezânına yakın Mescid-i Nebî'ye vardı. Mescid-i Nebî'deki minârelerden müezzinler Ezân-ı Muhammedî'den evvel Nâbî'nin, "Sakın terk-i edebden..." diye başlayan nâtını okuyorlardı. Nâbî ve o yüksek rütbeli kişi hayretten dona kaldılar. Sabah namazını kıldıktan sonra, Nâbî ve öbür zât namaz kıldıkları câminin müezzinini buldular. Nâbî, müezzine; "Allah aşkına,Peygamber aşkına ne olursun söyle! Ezândan önce okuduğun nâtı kimden, nereden ve nasıl öğrendin?" diye sordu. Müezzin gâyet sâkin bir şekilde şu cevâbı verdi: "Resûl-i ekrem bu geceMescid-i Nebî'deki bütün müezzinlerin rüyâsını şereflendirerek buyurdu ki: "Ümmetimden Nâbî isimli biri beni ziyârete geliyor. Bana olan aşkı her şeyin üstündedir. Bugün sabah ezânından önce, onun benim için söylediği bu şiiri okuyarak, Medîne'ye girişini kutlayın." Biz de Resûlullah efendimizin emirlerini yerine getirdik." Nâbî ağlayarak; "Sâhiden Nâbî mi dedi? O iki cihânın Peygamberi, Nâbî gibi bir zavallıyı ve günahkârı, ümmetinden saymak lütfunu gösterdi mi?" dedi. "Evet" cevâbını alınca da, sevincinden kendinden geçti.
deli dolu geçtik ateş hatlarından
sevgim korkuyla beraber büyüdü içimde
sevdikçe korktum
korktukça daha çok sevdim
er geç birbirini boğacaktı bu duygular biliyordum
neden sonra farkına varıyor insan
ayağına takılan bütün taşları
yoluna kendi döşediğinin
senin yarınlara inancın benden yüklüydü
daha cesaretliydin
planı çatılmamış yarınlara ektiğin umutlar
er geç açacaktı biliyordun
deli sevdalı çocuk ruhumun
nicelerinin uğruna kıyametler kopardığı
değersiz değerlere sırt dönmüş güvenli saflığında
bir sonsuzluk buldun kendine
ve hayatımızın resimlerini çizdin duvarlarımıza
sonra birden
yeşil bir kentte
ılık bir yaz gecesine astın beni
sevdalı ömrümün dakikası beş para etmedi
ödedim
cümlelerim seni taşımaktan yorgun düştü
son sözün
ve son anın efendisi olmaya bilenmiş yüreğine yenildim
geçmişten nefes alıp geçmişe nefes verdim
anılar kemirdi yüreğimi
felç oldu hislerim
zamanın çoktan dibe çöktüğü kum saatimin belinden
tek bir saniye bile süzülmüyordu
ters çevirmeye cesaretim yoktu
çünkü yeniden başlayacak bir hayatın
korkağı olmuştum
aşkların sonrasında hüzün vardır
ya sen hüznü boğarsın
ya da hüzün seni boğar
ama birisi kanatlarını kırarsa eğer
yaralı kuş rolüne soyunacağına
yürümeyi denemelisin
hayata dönmelisin
bunları düşünebilmek bile kendime dönüşümdü
ve sonunu infaz ediyordu içimde
o gece yüreğimden sağ çıksaydın eğer
ölen ben olurdum
o gece
hayatın lekesiz bir anında
seni intihar ettim
şimdi katil benim
artık güncemde bir boşluksun
yavaş yavaş taze anıların altına gömülüyorsun
ve sana ait sandığım her şeyin
aslında benim olduğunu öğreniyorum
hiçbir duygunun tek ilhamı değilsin
kendimi keşfettikçe
seni kaybediyorum
ve ufkuma sensizliği
korkusuzca geriyorum
K.Tazeoğlu
Köroğlu'na Mektup
Benden selâm olsun Koç Köroğlu’na
Şimdi devir başka, zaman değişti.
Karga konar kır atların beline
Arpa bulunmuyor, saman değişti.
Gayri ne Kenan var, ne Demircioğlu
Tarihe karıştı, Ayvaz’la Hoylu
Herkes Bolu Beyi, her taraf Bolu
Yiğitlik kalmadı, insan değişti.
Sır tutmuyor suya giden testiler
Kılınçları müzelere astılar
Çamlıbel’in çamlarını kestiler
Dağlar çıplak kaldı, orman değişti.
Kale yoktur, ok atılmaz burçlardan
İnsanoğlu yüksek uçar kuşlardan
Boz tavşanlar haraç alır kurtlardan
Erlik başkalaştı, meydan değişti.
Kervan geçmez, uçurdular hanları
Hile satar asrın bezirgânları
Banka kurup biriktirdik kanları
Dertler yenilendi, derman değişti.
Günden güne küçülüyor Arz'ımız
Şimdi ise Ay'a gitmek arzumuz
Feza elbisesi diker terzimiz
Gökleri fethettik, mekan değişti.
Tad bozuldu, küp, kokutur turşular
Haydutlara yatak oldu çarşılar
Şişkin cüzdan bin belâyı karşılar
Boynuzlar gürz oldu, kalkan değişti.
Abi Köroğlu bu göndermeyi kime yapmıştır sizce?
Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim
Biz de soluk alıp vermedeyiz
Yani her insan gibi sevmekteyiz, sevilecek şeyleri
Mesela
Bir kırçiçeğini
Çimeni toprağı börtü böceği
Kurban bayramlarında kınalı koçları
Başları eloyası işlemeli yemeni ile kapalı
Bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı
Pencere kenarlarında oğullarını bekleyen anaları
Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim
Günün birinde resmi kayıtlara
Evraklara sicillere ve dosyalara geçtiyse de adımız
Fotoğrafımızın üstüne bir mühür basıldıysa da
Bir önden bir yandan göründüysek de sabıka
Kayıtlarında
Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim
Biz de soluk alıp vermedeyiz
Yani her insan gibi sevmekteyiz, sevilecek şeyleri
Nezarethaneleri bildiğimiz kadar
Koğuş raconlarını bildiğimiz kadar
İflah etmez mapusane türküleri söylediğimiz kadar
Güzel şeyleri de biliriz kardeşim
Bir yetimin başını okşamayı
Yolda kalmışa kapımızı açmayı
Sıcak tarhana çorbası kaşıklamayı
Ve gece yarısı ansızın sıkılan üç kurşunu
Bağrımızda karşılamayı
Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim
Ve her ne kadar sabah namazı vaktinde
İnatla çalınırsa da kapımız
Bir mintan bir picama altı
Apar topar götürülürsek de
Bilinmez bir yere
Üç damla yaş dökerse de
İki yaşındaki oğlum
Orda öyle aniden büyürse de
Göğsüne vurursa da yumruklarını anam
Ve babam bu da gelir bu da geçer evlat
Üzülme derse de
Komşular seyre durursa da
Kapı önlerinde
Ne yapmış derse de biri
Kim bilir ne yapmıştır
Derse diğeri ötekine
Yapmıştır ulan yapmıştır
Delikanlı değil mi yapmıştır
Diye bağırırsa da biri
Yine bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim
Biz de soluk alıp vermekteyiz
Yani her insan gibi
Sevmekteyiz sevilecek şeyleri
Kalbim ağrıyorsa da kardeşim
Gönlüm bulanıyorsa da
Tedirginsem kuşkuluysam
Kalın kitapların yazdığına bakarsan
Acaip suçluysam
Havada hıyanet kokusu
Dışarıda pis bir sıcak
Duvarlarda yazılar
Kalbimizde acılar varsa da
Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim
Mektubun geldi bugün haziran
Kimselere göstermediğin ak saçlarının kıvrımlarından
Haberin geldi
İki damla gözyaşın sarı kağıtta
Çok bakarsın yağmur yağan da
Islak ve buğulu camların ardından bilirim
Bilirim, acı
Nasıl da topak olur oturur adam yüreğine
Ne var yani işte
İyiyim diyorum ya
İnan olsun iyiyim anne
İnsan gerçekten iyi oluyor, iyiyim dedikçe
Bak üzülme
Yazıyorum bir daha
N'olur üzülme
Üzülmüyor analar
Oğulları üzülme dedikçe
Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim
Biz de soluk alıp vermedeyiz
Yani her insan gibi sevmekteyiz, sevilecek şeyleri
Mesela
Bir kırçiçeğini
Çimeni toprağı börtü böceği
Kurban bayramlarında kınalı koçları
Başları eloyası işlemeli yemeni ile kapalı
Bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı
Pencere kenarlarında oğullarını bekleyen anaları..
İbrahim Sadri
cumali abi gerçekten güzel bi şiir saol paylaşım için ilk defa okuyorum ama çok güzel...
Mehmet, bu şiiri bir de Başbakanın ağzından dinle. Başbakanımız gerçekten çok güzel şiir okuyor. Zindandan Mehmet'e, Canım İstanbul ve diğerleri. Ama madem söz bu şiirden açılmış, aşağıdaki linkten bunu dinleyebilirsin...
http://www.rte.gen.tr/index.php?opti...id=4&Itemid=27
Subutay;Abi Köroğlu bu göndermeyi kime yapmıştır sizce?
Sevdili dostum kime olack zamne insanlarına.Selamlar