Ümitsiz kalmak ölümü seçmektir. Gerçekten Allah kimseyi ümitsiz bırakmasın...
Yazdırılabilir Görünüm
Ümitsiz kalmak ölümü seçmektir. Gerçekten Allah kimseyi ümitsiz bırakmasın...
<div BASİT YAŞAYACAKSIN BASİT </div <table cellspacing="0" cellpadding="0" width="100%" <tbody <tr <td colspan="2" <div style="MARGIN: 0px" </div <div style="BACKGROUND: white" "FONT-SIZE: 16pt; COLOR: navy" Basit yaşayacaksın. BASİT
Mesela susayınca su içecek kadar basit...
Dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında.
Tek düğmesi olacak elindeki cihazın;
tek bir düğme, tek bir cümle gibi...
Sevince lafı dolandırmadan söylediğin
"seni seviyorum" gibi.
Basit bir öpücük yetecek sana...
Basit, sıcak bir öpücük;ve o öpücükle dolacak tüm günlerin tüm düşlerin,öpücük için yapacaksın
hayatının kavgasını,
öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.
Kabak çekirdeği verecek sana
rakamların veremediği mutluluğu.
El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak
en değerli kağıdın -hep yanında taşıdığın, atmaya kıyamadığın.
İki harekette giyiniverecek,
iki harekette soyunuvereceksin.
Kısacık olacak uyanman,
ve yola çıkman arasında geçen süre;
Kısacık olacak sıcacık kollara dolanman ve
yolculuklara çıkman arasında geçen süre.
Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;
bakışlar bile anlatabilecek kendini.
Beklentilerin de basit olacak:
Kaf Dağı’nın önünde bekleyecek mutluluklar.
Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;
ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana en ucuz aşk romanını.
Pankreasının sağlığına dua edeceksin
kapatırken gözlerini.
Zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.
Bir kaşarlı tost olacak aradığın
nasıl oturacağını bilemediğin sofrada,
parmakların en kıymetli çatalın.
Yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık denklemleri.
İskender’in kılıcı duracak avukat rehberinin yanında.
Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana
kontrplak bir gitarda doğru basılmış bir "fa diyez"in mutluluğunu.
Makyajı ilk "a" sına kadar bilmen yetecek.
Temizlik kokacak en pahalı parfümün.
"Bilmiyorum" diyebileceksin bilmediğinde ve
Çok normal olacak "onu da" bilemeyisin.
Tek dereden su getirmen yetecek,
bir "istemiyorum" diyebilmeye,
Ne durduğu fark etmeyecek abanın altında.
Saatin, sadece saati gösterecek,
Telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın,
Küçük bir not defteri olacak "bilgini" en hızlı "sayan".
Basit yaşayacaksın, basit.
Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi
basit...
Nazım Hikmet </div </td </tr </tbody </table
Çocuk terbiyesi
Sual: Çocuğu nasıl terbiye etmelidir?
CEVAP
Çocuk, ana baba elinde bir emânettir. Çocukların temiz kalbleri kıymetli bir cevher olup, mum gibi, her şekli alabilir. Küçük iken, hiçbir şekle girmemiştir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa hangi tohum ekilirse, onun mahsûlü alınır. Onun için “Ağaç yaşken eğilir” demişlerdir. Bunun gibi çocuk da neye meylettirilirse, oraya yönelir. Eğer hayrı âdet eder, öğrenirse hayır üzerine büyür. Çocuklara îmân, Kur’ân ve Allahü teâlânın emirleri öğretilir ve yapmaya alıştırılırsa, din ve dünya saâdetine ererler. Bu saâdete ana-baba ve hocaları da ortak olur. Eğer bunlar öğretilmez ve alıştırılmaz ise, bedbaht olurlar. Yapacakları her kötülüğün günâhı, ana-baba ve hocasına da verilir.
Müslüman, emri altında bulunanlardan mes’ûldür. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Hepiniz, bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi, siz de evinizde ve emriniz altında olanları Cehennemden korumalısınız! Onlara Müslümanlığı öğretmezseniz, mes’ûl olursunuz.) [Müslim]
(Çocuklarına Kur’ân-ı kerîm öğretenlere veya Kur’ân-ı kerîm hocasına gönderenlere, öğretilen Kur’ân’ın her harfi için, on kere Kâ’be-i mu’azzama ziyâreti sevâbı verilir ve kıyâmette, başına devlet tâcı konur. Bütün insanlar görüp imrenir.),
(Bir çocuk ibâdet edince, kazandığı sevâb kadar, babasına da verilir. Bir kimse, çocuğuna fısk, günâh öğretirse, bu çocuk ne kadar günâh işlerse babasına da, o kadar günâh yazılır.) [S.Ebediyye]
(Çok müslüman evlâdı, babaları yüzünden Veyl ismindeki Cehenneme gidecektir. Çünkü bunların babaları, yalnız para kazanmak ve keyf sürmek hırsına düşüp ve yalnız dünya işleri arkasında koşup, evlâdlarına Müslümanlığı ve Kur’ân-ı kerîmi öğretmediler. Ben böyle babalardan uzağım. Onlar da benden uzaktır. Çocuklarına dînlerini öğretmeyenler Cehenneme gidecektir.) [S.Ebediyye]
Kendinin yapması harâm olan şeyi çocuğa yaptıran kimse, harâm işlemiş olur. Çocuklarına içki içiren, kumara alıştıran, müstehcen neşriyatı okumasına sebep olan, yalancılık, hırsızlık gibi kötü huylara alıştıran, kıbleye karşı ayak uzatmasına sebep olan kimse, günâh işlemiş olur. Dînimizin temeli, îmânı, farzları ve harâmları öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teâlâ, Peygamberleri bunun için göndermiştir. Gençlere bunlar öğretilmediği zaman, İslâmiyet yıkılır, yok olur. Allahü teâlâ, Müslümanlara (Emr-i ma’rûf) yapmayı emrediyor. Yanî, benim emirlerimi, bildiriniz, öğretiniz buyuruyor. (Nehy-i münker) yapmayı da emrederek, yasak ettiğini bildirdiği harâmların yapılmasına râzı olmamamızı istiyor.
Kur’ân-ı kerîmde buyuruluyor ki:
(Kendinizi ve âile efrâdınızı Cehennem ateşinden koruyun!) [Tahrim 6]
Kur’ân-ı kerîmde, nefslerimizi ve aile efradımızı, yakıtı insan ve taş olan Cehennem ateşinden korumamız emredilmektedir. Elli-yüz senelik kısa bir hayat için evlâdımızı dünya felâketlerinden korumaya çalıştığımız gibi, ebedî felâkete düçâr olmaması için âhıretini de korumamız lâzımdır. Bir babanın, evlâdını Cehennem ateşinden koruması, dünya ateşinden korumasından daha mühimdir. Cehennem ateşinden korumak da, îmânı ve farzları ve harâmları öğretmekle ve ibâdete alıştırmakla ve kötü arkadaşlardan ve zararlı neşriyattan korumakla olur. Bütün fenâlıkların başı, kötü arkadaştır. Kötü arkadaşları, onun, ******, yalancı, hırsız, ve saygısız olmasına sebep olabilir. Senelerce de bu kötü huylardan kurtulamaz.
Ne zaman çocukta iyi bir hareket görülürse, onu takdir etmeli, mükâfatlandırmalıdır! İnsanların yanında bazan onu övmelidir. (Amcası benim çocuğum böyle yaptı) diyerek iyiye teşvik etmelidir. Bir kabahat işler veya kötü bir söz söylerse birkaç defa görmezlikten gelmeli, (onu yapma) dememeli, azarlamamalıdır. Sık sık azarlanan çocuk, cesâretlenir, gizli yaptıklarını açıktan yapmaya başlar. Yaptığı kötü işlerin zararı, kendisine tatlı dil ile anlatılmalı, ikâz edilmelidir! Yapılan iş, dîne aykırı ise işin zararı, fenâlığı ve neticesi anlatılarak, o kötü işe mâni olmalıdır. Baba, baba olduğunu, büyük olduğunu hissettirmelidir! Anne, çocuğu babası ile korkutmalıdır!
Her gün bir müddet oynamasına izin vermelidir ki, çocuk sıkılmasın. Sıkılmak ve üzülmekten kötü huy hâsıl olur ve kalbi körleşir. Hiç kimseden para istemesine müsaade etmemeli, fazla konuşmamasını, büyüklere saygıyı öğretmelidir. İyi insanların güzel hâllerini anlatıp, onlar gibi olmaya, kötü insanların kötülüklerini anlatıp, onlar gibi olmamaya dikkat etmesi öğretilmelidir.
Çocuğa her istediğini almak ve lüks içinde yaşatmak uygun değildir. Büyüyünce de her istediğini ele geçirmeye çalışır; fakat bunda muvaffak olamayınca sukutu hayâle uğrar, isyânkâr olur. Kendimiz helâl yediğimiz gibi çocuklarımıza da helâl yedirmeliyiz. Harâmla beslenen çocuğun bedeni, necasetle yoğrulmuş çamur gibi olur. Böyle çocuklar da pisliğe, kötülüğe meylederler.
Çocuğa, israf etmemesini, kanaatkâr olmasını öğretmelidir. Bazan da yavan ekmek yemeğe alıştırmalıdır. Kötü yerlere gitmesine mâni olmalıdır! Çocuk kötülerin yanında ahlâksız, yalancı ve hayâsız olur.
Baba, ne devamlı asık suratlı durmalı, ne de çocukla fazla yüz göz olmalı, konuşmasının heybetini korumalıdır. Çocuğa babasının malı ile, rütbesi ile övünmemesi tenbih edilmelidir! Tevâzu sâhibi ve kibar olması öğretilmelidir! Başkalarından birşey almanın zillet olduğu, veren elin alan elden üstünlüğü bildirilmelidir! Cimriliğin çirkinliği öğretilmelidir! Başkalarının yanında edebli oturması, ayak ayak üstüne atmaması, lâubâli hareketlerden uzak durması telkin edilmelidir!
Fazla konuşmaktan çocuğu men etmelidir! Fazla konuşmanın hayâsızlığa yol açtığı, çenesi düşüklüğün kötülüğü belirtilmelidir! Çocuk nasıl olsa konuşmasını öğrenecektir. Maksat, ona icâb edince susmasını ve büyüklerin sözünü dinlemesini öğretmektir.
Doğru da olsa, çokça yemin etmesine izin vermemelidir! Vara yoğa yemin, kötü bir alışkanlıktır. Büyüklere hürmetin, yerini onlara vermenin ve herkesle iyi geçinmenin önemi anlatılmalıdır.
Çocuğu daha küçükken namaza alıştırmalıdır. Büyüyünce namaz kılması zor gelebilir. Başkasının malını çalmayı, harâm yemeyi, yalan söylemeyi gözünde çirkin gösterecek şekilde anlatmalıdır! Böyle yetiştirip bülûğa erince, bu edeblerin inceliklerini ona söylemelidir. Her işi âdet olarak yapmaması, niyetle, şuurla yapmasının lüzûmu anlatılmalıdır. Meselâ, yemekten maksat, kulun Rabbine ibâdet etmesi, insanlara, vatanına, milletine faydalı hizmetlerde bulunması, insanların saâdeti için çalışması olduğu öğretilmelidir. Dünyadan maksadın, âhıret için azık toplamak olduğu, zîrâ dünyanın kimseye kalmadığı, ölümün çabuk ve ansızın gelebileceği anlatılmalı, (ne mutlu o kimseye ki, dünyada iken âhıret azığı elde eder, Cennete ve Allahü teâlâya kavuşur) demelidir. Küçük yaşında böyle terbiye edilirse, taş üzerine yazılan yazı gibi olur ve kolay kolay silinmez. Peygamber Efendimiz buyurdu ki:
(Bütün çocuklar, müslümanlığa elverişli olarak dünyaya gelir. Daha sonra bunları, ana-babaları hıristiyan, yahûdî ve dinsiz yapar.) [Taberânî]
Hadîs-i şerîfte müslümanlığın yerleştirilmesinde ve yok edilmesinde en mühim işin, çocuklukta ve gençlikte olduğu bildirilmektedir. O hâlde, her müslümanın birinci vazîfesi, evlâdına İslâmiyeti ve Kur’ân-ı kerîmi öğretmektir. Evlâd ni’metinin kıymeti bilinmezse, elden gider. Bunun için (Pedagogie), yanî çocuk terbiyesi, çok kıymetli bir ilimdir.
İslâm dînine karşı olanlar, bu mühim noktayı anladıkları içindir ki, (Gençliğin ele alınması birinci hedefimizdir. Çocukları dinsiz olarak yetiştirmeliyiz) diyorlar. İslâmiyeti yok etmek ve Allahın emirlerinin öğretilmesini ve yaptırılmasını engellemek için, (Gençlerin kafalarını yormamalıdır. Din bilgilerini büyüyünce kendileri öğrenirler) diyorlar.
Bugün, bütün hıristiyan ülkelerinde, bir çocuk dünyaya gelince, buna bozuk dinlerinin icâblarını yapıyorlar. Her yaştaki insanlara, hıristiyanlığı titizlikle aşılıyorlar. Müslümanların îmânlarını, dinlerini çalmak ve yok etmek ve onları da, hıristiyan yapmak için, İslâm ülkelerine paket paket kitap, broşür ve kaset gönderiyorlar.
O hâlde, müslümanlar din câhillerinin hîlelerine, yalanlarına aldanmamalı, çocuklarımıza sahip olmalıyız. Onlara sahip olmak da, dînimizin emirlerine uygun olarak yetiştirmekle olur. Ahlâkı değiştirmek mümkün olduğu için Peygamber efendimiz, (Ahlâkınızı güzelleştirin) buyurmuştur. Zaten din, güzel ahlâk demektir. Şu hâlde dînin emrine uyup yasak ettiğinden kaçan, huyunu değiştirip güzel ahlâklı olur. Güzel ahlâklı olan da iki cihânda rahat olur.
En vahşî hayvan bile terbiye ile ehlileştiriliyor. Hiçbir zaman elma çekirdeğinden portakal olmaz. Fakat elma fidanını büyüterek, lüzûmlu aşı ve kültürel tedbirlerle kaliteli elma veren bir ağaç olarak yetiştirmek mümkündür. Bunun gibi insan tabiatında bulunan bazı arzûlar yok edilemez, fakat terbiye edilebilir.
Terbiyede dayak atılmaz.
1- Çocuğu dövmek ahlâkının bozulmasına, hırçınlaşmasına sebep olur.
2- Dayakla büyüyen çocuk esnek olmaz.
3- Dövülmek, çocukta ana-babaya karşı kızgınlığa yol açar. Çocuk kendi yaptığının kötü bir şey olduğunu düşünmez, kendini suçlu görmez, kendini döveni suçlar.
4- Dövülen çocuk, kızdığı zaman, o da şiddete baş vurur, bir başkasını döver. Böylece dayak, saldırganlığa sebep olur.
5- Sözden anlayacak yaştaki çocuğa dayak atılmaz. Sözden anlamayan çocuğuna hafifçe vurmak yeter. Başa, yüze tokat atmak, sopa ile dövmek çok zararlıdır. Bu ancak işkenceciye yaraşır.
Bir şeyi, zıddı kırar. Kötü huyları, iyi huylar yok eder. Bu bakımdan kendini zorla da olsa, iyi işler yapmaya alıştırmalı, onları âdet hâline getirmelidir! Çocuk, ahlâkı iyi olan insanlarla arkadaşlık ettirilirse, güzel huylar kendiliğinden onun tabiatı olur. Çocuklar böyle yetiştirilirse, dünya ve âhıret saâdeti elde edilir.
Terbiyede esas olanlar
Sual: Çocuklarımızı nasıl terbiye etmeli, terbiyede esas olanlar nedir?
CEVAP
Terbiyede, bunu yap, şunu yapma demek yerine, örnek olmak gerekir. Bunun için, (Lisan-ı hâl, lisan-ı kalden entaktır) denmiştir. Yani insanın hâl ve hareketi, sözünden daha etkilidir.
Bir örnek:
Bir ticaret kervanı gelip, gece Medine’nin dışına kondu. Yorgunluktan uyudular. Halife Hz. Ömer, bunları görünce, Abdurrahman bin Avfa, (Bu gece bir kervan gelmiş. Hepsi kâfirdir. Ama bize sığınmıştır. Eşyaları çok ve kıymetlidir. Yabancılar, yolcular bunları soyabilir. Gel, bunları koruyalım) dedi. Sabaha kadar bekleyip, sabah namazında camiye gittiler. Kervandaki bir genç uyumayıp, bunları takip etti. Soruşturdu, bu iki kişiden birinin Halife olduğunu öğrenince, gelip, arkadaşlarına anlattı. Halifenin bu hareketinden, İslâmiyetin hak din olduğunu anlayıp, hepsi müslüman oldu.
Baba, sigara içiyor, kumar oynuyorsa, çocuğuna bunları yapma demesi o kadar etkili olmaz. Bunlar kötü olsa babam yapmaz der. İyi şeyler, fedakârlıklar yapılırsa, örnek teşkil eder. Çocuğa iyilik yapmanın faydası anlatılmalı. Böylece çocuk bencil olmaktan kurtulur. Bencil yetişenler kendilerini topluma uyduramaz, hatta örf, âdet ve kanun tanımaz olur.
Terbiyede esas olanlar:
Zekâ: Çocuk, ilk gördüğü eşyayı tetkik etme, kurcalama ve sorup öğrenmeye heveslidir. Onun için çocuklara hep iyi ve güzel şeyler gösterilmeli ve soruları doğru cevaplandırılmalı. Böyle çocuğun düşünme kabiliyeti gelişmiş olur.
Ruh: Hassas ve alıngan çocuklara acı da olsa gerçekleri görmesi ve tahammül edebilmesi öğretilmelidir. Katı ruhlu çocuklar ise onu duygulandıracak, örnekler vererek, hassas olmasına çalışılmalı.
İrâde: Güçlü iradeye sahip olmasına çalışılmalı. Zayıf irâdeli çocukları biraz serbest bırakıp kendine olan güvenini arttırmalı. İrâdesi kuvvetli çocuklarda ise terbiye daha sert olmalı. Ancak yine sevgi ve anlayış göstermek şarttır.
Terbiyede şunlar önemlidir:
Din: Allahın iyi, çalışkan ve dürüstleri sevdiğini, onları cennete koyacağını, kötüleri sevmediğini ve bunları da cehennemde cezalandıracağını öğretmeli.
Sevgi: Terbiyede sevgi gibi, ciddiyet de çok önemlidir. Ana babanın geçimsizliği, hele ayrılığı çocuk ruhunda fırtınalar koparır.
Ceza ve mükâfat: Bunu yaparsan, şunu vermeyiz, sokağa çıkarmayız gibi bazı cezalar uygun ise de, kesinlikle dayak atılmamalı. Cezâ kalb kırıcı olmamalı, kimsenin önünde de yapılmamalı. Yerinde Yaşına göre oyuncak veya bisiklet almak gibi mükafat verilmeli. “Bu bisikleti Kuran-ı kerimi hatmettiğim için babam bana aldı” diyebilmeli.
Oyunlar: Yaşına uygun olarak, çeşitli sporlar bedenin ve zekanın gelişimini sağlar.
Çevre: Hadis-i şerifte, (Kişinin dini, arkadaşının dini gibidir) buyuruldu. İyi çevre ve iyi arkadaş edinmelidir.
DUA
Ey kendisinden başka ilah olmayan, her şeye gücü yeten, hiç bir şeye muhtaç olmayan, hükümranlığında ortağı bulunmayan, Rahman ve Rahim olan Rabbimiz!
Bizi felaketlerle, bela ve musibetlerle, zulüm ve baskılarla, imtihan ediyorsun (2/155-156)
"Yalvarıp yakarsınlar diye sizi darlık ve sıkıntı ile sınadık" (6/42, 7/94). "Onlar sıkıntıya uğrayınca yalvarmalı değiller miydi?" 6/43) diye ikazda bulunuyorsun.
İşte yalvarıyor ve yakarıyoruz.
Korkarak ümit ederek ve huşu içinde boyun bükerek sana dua ediyoruz:(7/56,30/16,21/90)
Ey Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik (7/23), felaketlerimizi kendi ellerimizle hazırladık (4/79), eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, muhakkak ki hüsrana uğrayanlardan oluruz.(7/23)
Ey Rabbimiz, biz "İlah" ve "Rab" olarak sadece seni tanıdık, sana inandık, sana güvendik, indirdiğin Kitaba iman ettik, Rasulüne tabi olduk. Bizi şahitlerle beraber yaz.(3/53)
Ayaklarımızı sabit kıl (2/250) ve hidayetten sonra kalplerimizi kaydırma (3/8)
Ey Rabbimiz, içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak etme (7/155)
Ey Rabbimiz, bizi şu zalimlerin arasına katma! (7/47)
Ey Rabbimiz, bizi inkarcılar için bir oyun ve eğlence aracı yapma! (60/5)
Ey Rabbimiz, unutur ya da bilmeden hata yaparsak bizi sorgulama!
Ey Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme!
Ey Rabbimiz, gücümüzün yetmediği işleri bize taşıtma.
Bizi affet, bizi bağışla, rahmetini yağdır üstümüze!
Sen bizim Mevlamızsın!
İnkarcı, nankör topluma karşı bize yardım et (2/286)
Ey Rabbimiz, enkaz altında kalarak, suda boğularak ve yanarak ölmekten sana sığınırız.
Ey Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır ve yürekten sana bağlanan kimseler olarak canımızı al!(7/126)
Ey Rabbimiz, bize bu dünyada iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi Cehennem azabından koru! (2/291)
Ey Rabbimiz, hesabın görüleceği gün bizi, anamızı, babamızı ve bütün mü’minleri bağışla.(14/41)
Ey Rabbimiz, duamızı kabul buyur (14/40). Doğrusu Sen duaları işitensin (3/38).
Rahman ve Rahim olan alemlerin Rabbi ve din gününün yegane sahibi Allah’a hamd olsun.
Yalnızca Sana kulluk ediyor ve yalnızca Senden yardım diliyoruz.
Bizi kendilerine nimet verdiklerinin yolu olan Sırat-ı Müstakim’e ulaştır. Gazaba uğrayanların ve sapanların yolundan bizleri koru. (1/7)
AMİN
Okullarda Duygusal Zeka
Nuran KANSU
Bugüne kadar okullarda, sadece çocukların derslerden aldıkları notlar ve zekaları onların başarıları hakkında karar verici bir olgu olmuş, buna karşın, onların günlük hayatlarındaki sorunlarına çözüm bulabilmeleri, arkadaşları ile iyi ilişki içinde olabilmeleri gibi, bugün ve ileride, başarılı ve mutlu birer birey olmalarını sağlayacak duygusal ve sosyal becerilere yeterince önem verilmemiştir.
Bu yaklaşım, okullarda disiplin problemlerinin artmasına, gençler arasında sigara ve ********** kullanımının çoğalmasına yol açtığı gibi, aileleri ile problem yasayan çocukların sayısındaki artışa, intihar olaylarına, gençler arasında sağlıksız kız-erkek ilişkilerine ve sonuç olarak akademik başarısızlık yüzünden okuldan ayrılmalara neden olmaktadır.
Hızla değişen, güvensiz ve sağlıksız ilişkilerin, kaygı ve olumsuzlukların arttığı dünyada, çocukların zorlukları ve engelleri aşabilmeleri, sağlıklı, mutlu, ve üretken birer birey olabilmeleri onların duygusal zekalarını geliştirmelerine bağlıdır. Duygusal zekanın gelişmesi, zihinsel beceri ve yetenekleri olumlu yönde etkileyerek çocukların akademik açıdan başarılı olmasını sağlayacaktır.
Duygusal Beynimiz ve Öğrenme:Yapılan araştırmalar duygusal beyin (amygdala) ile düşünen beyin (neokorteks) arasında kuvvetli bir bağ olduğunu göstermektedir. Beyine dışardan gelen bütün veriler ve bilgiler beynin düşünce ile ilgili olan kısmında işlemden geçmeden önce beynin duygusal kısmına gider ve orada değerlendirilirler. Bilgiler amygdalada değerlendirildikten sonra duygusal bir görev alır ve neokortekse gelirler. Duygularımız mantık ve düşünmeyi umursamayacak derecede kuvvetlidirler. Beynimizin duygusal kısmı amygdala, rasyonel düşünen beynimizden daha hızlı çalışır ve sonucun ne olacağına önem vermeden derhal harekete geçer. Bir duygu oluştuğunda neokorteks anında muhtemel davranışları analiz eder ve en iyi ve en uygun olanını seçerek harekete geçer. Amygdala ile neokorteks uyum içinde görünse de, biri duygusal açıdan alarma geçip haber verdiğinde öteki daha sakin davranıp mantıklı davranışlar seçse de her an alarm durumunda nöbette bekleyen amygdala kolayca aşırı tepki gösterip kuvvetli duyguların düşünme ve mantık yeteneklerimizi bozmasına sebep olabilir. Bu durumda neokorteksin bellek oluşturma yeteneği tehdit edilir. Bu da öğrenmemizde önemli rol oynayan hafızanın çalışmasına engel olur. Üzgün olduğumuz zaman yeterince iyi düşünemiyor olmamızın nedenlerinden biri de budur.
Beynin duygusal merkezi oldukça güçlüdür. Saldırganlık, öfke, korku gibi negatif duygular beynin düşünmesini ve bir konu üzerine odaklanmasını engeller. Bu da öğrenmeyi zorlaştırır, hatta bazı durumlarda imkansız hale getirir. Duygusal problemler yasayan ve bunlarla baş edemeyen çocuğun zihni, yaşadığı problemlerle meşgul olduğu için beyin dikkatini ve enerjisini yaşanan bu negatif duygulara yöneltecek ve dikkatini dinlemeye veremeyen çocuk bilgiyi kavrayamayacaktır. Öte yandan güven, sevgi, şefkat, ve mizah gibi pozitif duygularla donanan çocuğun öğrenmesi kolaylaşacak ve düşünmesi iyi yönde etkilenecektir.
Duygusal Zeka Nedir? Duygusal zeka yeni bir kavram değildir. 1980 yıllarında Howard Gardner’in “Çoklu Zeka Teorisi” üzerine yaptığı önemli çalışmalarında sekiz tip ana zekanın varlığından bahsetmiştir. Bu zeka tiplerinden ikisi, kişiler arası-sosyal zeka ile kişisel-içsel zeka bugün adi gecen duygusal zekanın temelini oluşturmaktadır.
Duygusal zeka kavramı önce Yale Üniversitesi psikoloji profesörlerinden Peter Salovey ve New Hampshire Üniversitesi psikoloji profesörü John Mayer tarafından ortaya çıkarılmıştır. 1995 senesinde bu alanda uzman olan Daniel Goleman IQ nun hayattaki başarıya olan etkisinin çok az olduğunu söyleyerek, duygusal ve sosyal becerilerin hayattaki başarı ve mutluluk için akademik becerilerden ve zekadan daha önemli olduğunu açıklamıştır. Goleman’ın çalışmaları bize sosyal ve duygusal becerilerin çocuklara öğretilebileceğini göstermektedir.
Duygusal zeka, kendi duygularımızı anlamak ve pozitif olarak ifade edebilmek olduğu kadar, başkalarının da hislerini anlamak, önemsemek ve duyarlılık göstererek ihtiyaçlarına karşılık verebilmektir. İnsanlarla iyi ilişkiler içinde olmak hayattaki başarının ve mutluluğun temeli olan duygusal zekamızı belirler.
Duygusal zeka beş önemli esastan oluşmaktadır.
Öz bilinç: Öz bilinç, kişinin kendisini ve duygularını tanıması, anlaması ve ifade edebilmesi ve ayni zamanda başkaları tarafından anlaşılabilmesidir.
Duyguları Yönetmek: Duygularla başa çıkabilme yeteneğidir. Duygular oluşurken bunun nedenlerini anlamak ve o duyguyu kontrol edebilmektir.
Kendini Motive Etmek:Motivasyon, hedefe ulaşabilmek için heyecan ve istek duymaktır. Kişinin kendisini ve başkalarını yüreklendirebilmesi ve yapılan bir işe odaklanarak o işin sonuçlandırılabilmesi için üretken bir biçimde çalışılmasını sağlamaktır.
Empati :Başkalarının duygularına ve ihtiyaçlarına duyarlı olma yeteneğidir. İnsanlarla ilişkilerin iyi olmasında esas, onları anlayabilmek, gereksinimlerine cevap verebilmektir.
İlişkileri Yönetmek:İnsanlar arası ilişkilerde başarılı olmak ve karşımızdakilerin duygularını anlayarak onları yönetebilme becerisidir.
Neden Duygusal Zeka?
Araştırmalar, bireylerin hayatlarını yönlendirmelerinde, mutlu ve başarılı olmalarında, zekanın etkisinin çok az olduğunu göstermektedir. Bunun başlıca sebeplerinden biri, düşünme yeteneğinin zeka ile sınırlı olup, istek ve motivasyonun duygusal zekanın bir urunu olmasından kaynaklanmaktadır. Duygusal becerileri olan çocukların gerek okulda, gerekse okul dışında öğrenmeye ve başarılı olmaya istekleri vardır. Böylece motive olmakta etkili olan heyecan, merak, ve gurur duyma gibi pozitif duygular, çocukları hedeflerine daha kolay ulaştırır. Okulda ve aile içinde duygusal zekanın kazandırılması, çocukların hayatlarındaki engelleri aşmada ve hayal kırıklıklarıyla daha kolay başa çıkmalarında yardımcı olur. Duygusal becerisi olan çocuklar kavga türünden anlaşmazlıklara daha az girmekle kalmaz, kendilerine zarar verecek davranışlardan kaçınırlar. Aynı zamanda yalnızlık çekmeyen, aşırı duygusal davranışlarla saldırgan ve itici olmayan, kendilerine verilen görevler üzerinde odaklaşan, duygusal ve fiziksel açıdan sağlıklı insanlar olurlar.
Duygusal Zekanın Geliştirilmesi:
Çocuklar bebekliklerinden itibaren sağlıklı sağlıksız, doğru ya da yanlış pek çok şeyden etkilenerek büyürler. Çevrelerinden gelen tepkilere göre kendileri ve başkalarıyla ve içinde yaşadıkları dünyayla ilgili düşünceler edinir, ve bunlara göre davranış ve tutum geliştirirler. Çocuklar anne ve babalarının ve ilerleyen yaşlarda hayatlarında etkili olan diğer yetişkinlerin onlara verdiklerini olduğu gibi alırlar.
Ailede Duygusal Zekanın Geliştirilmesi :
Duygusal zekanın ilk okulu ailedir. Anne ve babanın davranışları çocuğun duygusal yaşantısında derin ve kalıcı etkiler yaratır. Çocuklarının duygularını önemsemeyen ve duygusal ihtiyaçlarına karşılık vermeyen anne ve babalar, böylece onların duygusal zekalarının yanı sıra zihinsel gelişmelerine de engel olurlar. Şiddete eğilimi olan çocuklar genelde aileleri tarafından önem verilmemiş, hayatlarına ilgi gösterilmemiş, sürekli eleştiriye maruz kalmış, anlaşılmamış ve ağır cezalar verilmiş çocuklardır.
Çocuklara özel zaman ayırmak, sevildiklerini ve önemsendiklerini belirtmek, onlarla iyi ilişkiler içinde olmak çocukların özgüvenlerini geliştirecek ve başkalarıyla da iyi ilişkiler içinde olmalarında etkili olacaktır.
Aile içine duygusal ihtiyaçlarına karşılık verilen, duyguları eleştiriye maruz kalmadan dinlenip anlaşılan çocuklar anne ve babalarına güven duyacak ve bir sıkıntıları olduğunda bunu rahatça paylaşacak ve yardım alabileceklerdir.Aileleri tarafından okul içi ve okul dışı faaliyetlere katılmaları için teşvik edilen çocuklar sosyal becerilerini geliştirirler.
Neyi sevip sevmediklerini anlamalarında, kendi özelliklerini tanımlamalarında onlara yardımcı olmak için, almak ya da yapmak istedikleri şeylerle ilgili onlara seçme hakkı vermek çocukların kendilerini tanımalarına yardımcı olacaktır. Kendisini tanıyan çocuklar insanlarla olan ilişkilerinde kendilerini pozitif bir şekilde ifade edebilirler ve başkaları tarafından anlaşılır ve kabul edilirler.
Aile ortamı ve okul ortamı mutlu ve eğlenceli olmalıdır. Çocukların duygusal sağlıkları ile etkili düşünme ve öğrenme yetenekleri birbirleriyle yakından ilişkilidir. Çocuklara gerginliğin, korku ve hayal kırıklıklarının çok yaşanmadığı, neşe ve mutluluğun yoğun olduğu, kendilerini güven içinde hissettikleri bir ortam sağlanması, öğrenmelerini olumlu yönde etkileyecektir.
Okulda Duygusal Zekanın Geliştirilmesi:
Çocuklar okula başladıklarında ailelerinden aldıkları alışkanlıkları, kendileri ve diğer insanlarla ilgili geliştirdikleri inançları da beraberlerinde getirirler. Çocuklar arasındaki farklılıkların, okullarda anlaşmazlık ve çatışma oluşturması çok doğaldır. Ancak, genelde çocukların çatışmalara çözüm bulma becerilerinin yeterince gelişmemiş olması, uyumsuz ilişkilere ve duygusal sıkıntılara yol acar. Okullar bu tip çatışma ve anlaşmazlıkları engellemek üzere sosyal ve duygusal becerileri geliştirmek için çocukların duygusal hayatlarına odaklanmalıdırlar. Duygusal zekanın geliştirilmesinde öğretmenlere büyük görev düşmektedir.
Farklı düşünce ve özelliklere saygı duyan ve değer veren, öğrencinin özgüvenini artıracak, yeteneklerini keşfetmesinde yardımcı olacak ve sorun çözmede yol gösterecek öğrenme ortamları oluşturmak çocuklara güven verecektir.
Öğrencilerin duygusal gereksinimlerine önem veren, onların olumlu duygular içinde olmasını sağlayan sınıf ortamı, çocukların kendilerini iyi hissetmelerine yardımcı olur ve böylece onların hem öğretmenleri, hem de arkadaşları ile iyi ilişkiler içinde olmalarını sağlar.
Öğretmenlerin sevgiye dayalı yaklaşımları, hataları öne çıkararak eleştiri yerine, bunları doğruyu öğretmek için bir fırsat olarak görmeleri, başarısızlıkların yenilebileceğine dair olumlu yaklaşımları, ve sınıf içinde eğlenceye yer vermeleri öğrencilerin stressiz bir ortamda daha iyi öğrenebilmelerine yardımcı olur.
Okullarda başarı gösteremeyen çocukların hemen hemen hepsi duygusal zekanın bir ya da birden fazla unsurundan yoksundur. Yapılan araştırmalar duygusal zeka becerilerinin sadece öğrencilere değil, aynı zamanda öğretmenler için de yararlı olduğunu göstermektedir. Duygusal zekası yüksek olan çocukların dikkat etme süresi daha uzundur. Dersleriyle daha ilgili olup daha az disiplin ve davranış bozuklukları gösterirler. Böylece, öğretmenler okullarda ve sınıflarda bu tür disiplin problemleri ile daha az karşılaşırlar ve enerjilerini eğitimde kullanırlar.
Beş Maymun Hikayesi ve Kuramsal Negatif Öğrenme
Kafese beş maymunu koyarlar..Ortaya da bir merdiven ve tepesine de iple muzları asarlar.Her bir maymun merdivenleri çıkarak muzlara ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerine soğuk su sıkarlar..Her bir maymun aynı denemeye giriştiğinde buz gibi soğuk su atılır...
Bütün maymunlar bu denemeler sonunda sırılsıklam ıslanırlar.Bir süre sonra muzlara hareketlenen maymunlar diğerleri tarafından engellenmeye başlanır.Suyu kapatıp maymunlardan biri dışarı alınıp yerine yeni bir maymun koyulur.İlk yaptığı iş muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur;fakat diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni maymunu döverler...
Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla değiştirilir ve merdivene ilk yaptığı atakta dayak yer..
Bu ikinci yeni maymunu en şiddetli ve istekli döven ilk yeni maymundur.Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir.En yeni gelen maymun da ilk atağında cezalandırılır.
Diğer dört maymundan yeni gelen ikisinin en yeni gelen maymunu niye dövdükleri konusunda hiç bir fikirleri yoktur.. Son olarak en baştaki ıslanan maymunların dördüncüsü ve beşincisi de yenileriyle değiştirilir.Tepelerinde bir salkım muz asılı olduğu halde artık hiç biri merdivene yaklaşmamaktadır..
Neden mi?
Çünkü burada işler böyle gelmiş ve böyle gitmelidir...
Bahanelerden Kurtulmak
Başarılı insan her türlü engele rağmen çalışmaya devam edendir. İlerlemenin durdurulduğu yer, engellerin bahaneye dönüştüğü yerdir. Bir insanın kendisine yapabileceği en büyük kötülük karşılaştığı zorluklara teslim olmasıdır. Dünya kar ve tipi ile karşılaşmak zorunda kalmadığı bir kış yaşamamıştır. Hayat engellerle doludur ve kim olursa olsun, tüm insanlar bir gün mutlaka o engellerle yüzleşeceklerdir. Zengin veya fakir, meşhur veya unutulmuş bir insan olsun herkes, hayat yolunda aynı geçit vermez dağlarla yüzleşecektir. Bazıları hayatın dağlarıyla erken yaşlarda yüzleşirler. Onlar erken yaşlarında yukarılara baktıklarında zengin ailelerin çocuklarının kendilerini geçtiklerini düşünür, kaderlerinin kendilerine adaletsiz davrandığını sanırlar. Ama yıllar geçer; çıktıkları zirveden aşağıya bakarlar. Bir zamanlar çok yukarıda gördükleri insanların küçük tepeleri bile aşamayışlarına hayret ederler. Başarının gerektirdiği ücreti ödemekten korktuğumuzda harika bahaneler buluruz: "Ben yapamadım, çünkü çok haklı nedenlerim vardı. Eğer bana fırsat verilseydi neler yapacaktım. Ne büyük işleri başaracaktım." Deriz. Size fırsat verilmedi mi? Karıncanın başardığını bile başaramayan insanlar vardır. Hiçbir karıncaya bizden fazla fırsat verilmemiştir. Kaderi yanlış anlıyoruz çoğu zaman. Kim yapmak isterse yapar. Bir kere hayata atıldıktan sonra, kendilerinin koydukları dışında insanların hiçbir aşılmaz engelleri yoktur. Bizi sadece biz durduruyoruz. Çevremizdeki insanların nasıl kendilerini engellediklerine bakın. Kendilerine engel olmakla kalmıyorlar, başkalarına da engel oluyorlar. Bir insana, hayırlı bir işe kalkıştığında "yapamazsın" demek, ona yapılabilecek en kötü telkindir. Düşmanın yapmadığı bu telkini bizim için hayırlı olacağını sanarak çoğu zaman çocukluğumuzda ailelerimiz bize karşı yapmıştır. Eğer başarılı olmak istiyorsanız tüm başarılı insanların ortak özelliklerini kazanmalısınız. İşte en önemli özellik: Başarılı insanlar her zamanda, her ortamda, her şartta çalışabilmeyi başaran insanlardır. Sıradan insanlar, sadece moralleri yerinde olduğunda, canları istediğinde çalışabilirler. Hasta iken çalışabilir misiniz? Herkesin sizi eleştirdiği, size hakaret yağdırdığı bir ortamda doğrularınızı savunmaya devam edebilir misiniz? Hayat bir yolculuktur. Adım adım, saniye saniye yaşıyoruz bu yolculuğu. Bu yolculuğun, gözlerimizin kapatılmadığı bir gecesi, üzerimize Güneşin doğdurulmadığı bir sabahı yoktur. Hayat yolculuğu, dünya yolculuğuna benzer. Uzun sürecekse güzergahında çukuru, dağı, vadisi, denizi olmayan bir yolculuk yoktur. Uzun yollara düştüğünüzde, Güneş her zaman semanızda bulunmaz. Nice ıssız gecelerin altından geçmek zorunda kalırsınız. Karla, tipiyle, yağmurla, çamurla, depremle, fırtınayla boğuşmaya mecbur olursunuz. Yer yüzünde acı çekmeden yaşamış bir insan gösterilemez. Teknik şehirlerimizi geliştiriyor, ama başarı dünyası hala aynı fırtınalar dünyasıdır. Başarılı insan kış uykusuna yatamaz. Yürürken o da bir vefasızlık bataklığına rastlar. Çamurlara bulanır, ama yürür. Karşısına kocaman bir ihanet nehri çıkar. Islanmak pahasına nehre dalar. Bir hendek çıkar karşısına trafik kazası gibi; korkmaz, vazgeçip geri dönmez, üzerinden atlar. Nisan yağmurlarında ıslanır; buzlu Aralık gecelerinde üşür. Sırtında paltosu olmasa da, aşınan ayakkabılarından giren çamur suları kemiklerini titretse de, yürür. Bir karıncanın nasıl çalıştığını seyrettiniz mi? Kendisinden beş kat büyük, ölü bir sineği taşımaya karar veren karıncayı. Hedefi ormanları böceklerden temizlemektir karıncanın. On defa, yüz defa, bin defa dener. İnanılmazı başarır karınca. Yarım saat sonra kocaman sineği metrelerce öteye taşıdığını görürsünüz. Karınca, cüssesine göre oranlansa göre Naim Süleymanoğlu’ndan daha güçlü çıkacaktır. Bahanesi yoktur onun. Hiçbir özürü yoktur. Ya başaracaktır ya da başarı yolunda ölecektir. Sonunda bir karınca ailesi yaz boyu çalışır, bir mevsimde 5 milyondan fazla ölü böceği yer altına indirir ve böylece bize tertemiz ormanlar bırakırlar. Eğer karıncalar insanlar gibi bahaneler bulsalardı, ormanlar mezbelelere dönerdi. Ayaklarınızın altında, yemyeşil otların kalbi okşayan kokusunu değil, böcek leşlerinin ürküntüsünü yaşardınız. Bir fırtına kopar. Yuvaları darmadağın olur karıncaların. Onların pek çoğu su akıntılarına kapılıp sürüklenirler. Ama sürüklenirken bile mücadeleye devam ederler. Bir ot bulsalar ona tutunurlar. Bir taşa rasgelseler ona sarılırlar. Yağmur biter, yarım saat sonra o küçücük varlıkların inanılmaz bir hızla eski yuvalarına bu defa başka bir toprak yüzeyinden kapı açtıklarını görürsünüz. Kaderin karıncaların karşısına çıkardığı zorluklar bizim karşımıza çıkardığı zorluklardan küçük değildir. Her yağmurda evleri başlarına yıkılan karıncalar vazgeçmezken biz hangi deprem yüzünden vazgeçeceğiz? Yükselmek istiyorsak, bunu başarmak bizim elimizde. Alçaklara inmeyi de biz başarırız. Hem de ne maharetle... Büyük insanların hiçbir bahanesi yoktur. Bahanenin "var" olduğu yerde başarı "yok" olmaya mahkumdur. Hiç kimse bahaneyle birlikte yükselmeye devam edemez. Çünkü bahane bulduğumuz anda teslim oluruz. Bahane varsa mücadele yoktur. Bahane bulursanız en küçük başarılarınızı bile yok edebilirsiniz. Cesaretle üzerine gittiğiniz korku, korku içinde sizden kaçacaktır. Kendisinden kaçtığınız cesaret, cesaretle özerinize korku salacaktır. Hendeklerin üzerinden atlayamayan develer dağları zapt eden komutanların bineği olarak ün salmamıştır. Yüksekten korkan uçamaz, kılıçtan korkan galip gelemez. Ölmekten korkan yaşayamaz. Hastalığa göğüs geremeyen sağlığın huzurunu yaşayamaz. Şimdi dağlarda yuva yapan kartallar bir zamanlar oraya "uçma" zahmetine katlanmışlardı. Dağlara çıkmak için en azından taşların üzerinde yürümeye mahkumuz. Başarılı olmak için, yoğun çalışmaktan ziyade az da olsa sürekli çalışmaya ihtiyacımız var. İlerlemek yavaş da olsa sürekli yürümekle mümkündür. Dinlenme dışında ara vermek durmaktır. Bu yüzden Allah indinde, az da olsa devamlı ibadet makbuldür. Herkes gibi yetenekli olabileceğimize inanacağız. Hiçbir engel tanımayacağız. Bizi durdurmak isteyen her şeyle amansız şekilde mücadele edeceğiz. Sığınacağımız hiç bir bahane olamaz. Mazeret hiçbir başarısızlığı gizleyemez. Başkalarını kandırmak zorunda değiliz. Kendimizi kandırmak ise bize hiçbir şey kazandırmaz. "Bir adım daha atamamak, atılan binlerce adımı yok eder. Saati son çark çalıştırır. Bitirmemek yapmamaktan farksızdır."
Bir grup öğrenciden Günümüz Dünyasının Yedi Harikası’nın neler olduğunu düşündüklerine dair bir liste yapmaları istenir.Aralarında anlaşmazlıklar çıkmasına rağmen aşağıdakiler en fazla oyu alanlardır:
1)- Mısır’ın Büyük Piramitleri
2)- Tac Mahal (Taj Mahal)
3)- Büyük Kanyon (Grand Canyon)
4)- Panama Kanalı
5)- Empire State Binası
6)- St. Peter Bazilikası (St. Peter’s Basilica)
7)- Çin Seddi (China’s Great Wall)
Öğretmen oyları toplarken, sessizce duran bir kız öğrencisinin henüz kağıdını vermemiş olduğunu fark eder.Sonra öğrencisine kendi hazırladığı liste ile ilgili bir problem olup olmadığını sorar.
Kız öğrenci ise:
"Evet, biraz. O kadar çok şey var ki, bir türlü karar veremiyorum" der.
Öğretmen de öğrencisine:
"Peki, söyle bakalım senin listende neler var, belki biz sana yardımcı olabiliriz" der.
Kız öğrenci önce duraksar ve sonra okumaya başlar:
"Bence Dünyanın Yedi Harikası :
1)- Görmek
2)- Duymak
3)- Dokunmak
4)- Tatmak
5)- Hissetmek
6)- Gülmek
7)- Ve sevmek..."
Odada sinek uçsa sesi duyulacak şekilde bir sessizlik oldu.Basit, sıradan ve normal olarak düşündüğümüz ve gözden kaçırdığımız şeyler gerçekte ne kadar da mükemmeldirler.
Samimi bir hatırlatma:
Hayattaki en değerli şeyler satın alınamayanlardır.
TEMEL BAŞARI PRENSİPLERİ
o Eleştirme, erteleme, suçlama, şikayet etme...
o Karşınızdakini dürüstlük ve içtenlikle övün...
o Karşınızdakinde güçlü bir istek uyandırın- yüreklendirin...
o Karşınızdakine içten bir ilgi duyun...
o Gülümseyin...
o Karşınızdakine ismiyle hitap edin...
o İyi bir dinleyici olun.Karşınızdakine, kendinden bahsetmesi için cesaret verin...
o Karşınızdakinin ilgilendiği şeylerden bahsedin...
o Karşınızdakinin kendini önemli hissetmesini sağlayın bunu içtenlikle yapın...
o Bir tartışmadan en iyi sonucu almanın tek yolu, tartışmadan kaçmaktır...
o Karşınızdakinin fikrine saygı gösterin ve asla ‘’yanılıyorsun’’ demeyin...
o Eğer hatalıysanız bunu hemen kabul edin...
o Konuşmaya dostça başlayın...
o Karşınızdakinin size hemen’’evet’’ demesini sağlayın...
o Bırakın konuşmanın çoğunu karşınızdaki yapsın...
o Empati kurun...
o Karşınızdakilerin düşünce ve isteklerine anlayışla yaklaşın...
o Fikirlerinizi canlandırın...
o Rekabet yaratın...
o Konuşmaya içten bir iltifat ve övgüyle başlayın...
o Karşınızdakinin hatalarına üstü kapalı bir şekilde değinin...
o Karşınızdakini eleştirmeden önce kendi hatalarınızdan bahsedin...
o Doğrudan emir vermek yerine sorular sorun...
o Karşınızdakinin gururunu kurtarmasın izin verin...
o Övgü ve takdirlerinizde içten ve cömert olun...
o Karşınızdakine koruması gereken bir ün verin...
o Karşınızdakine cesaret verin, hataların kolay düzeltilebilirmiş gibi görünmesini sağlayın...
§ veeeeee Karşınızdakine SEVGİ gösterin...
Ümit, ümit, ümit ? Bu kelimeyi cok düşündüm abi, insan çıkmazlara girdiginde tek cıkar yol ’’ümit’’... En büyük dualardan biri, dedigin gibi ’Allah kimseyi ümitsiz bırakmasın’ ...
http://www.gulum.net/siir/resimli-siir/images/resim03.jpg[/IMG]
YOK CANIM BENİM ZEKİLİĞİMDEN DEĞİL MECBUR KALINCA İNSAN HERŞEYİ YAPIYOR.ZATEN BİLİYOSUN ZEKİ OLSAM BURDA İŞİM NE.
Burda derken :=)))
CANIM FATMAM BEN İŞİ ESPİRİYE VURUM DEDİM SEN VUR DEDİK ÖLDÜRDÜN HERŞEY KISMET İŞİ CANIM...BAK HEM ÜZÜLME BEN ÇOCUKLARI 6 YAŞINDA ALICAM 7 YAŞINDA SANA TESLİM EDİCEM...KIZIM KEYFE BAK BE....
YANLIŞ ANLAŞILMASIN:))OKUDUĞUM BÖLÜMDE YANİ DENİZLİDEDEMEK İSTEDİM.ZATEN AYŞE BENİ ANLAMIŞTIR.
YA MESLEK OLARAK SEVİYORUM DA DAHA BAŞKA HAYALLERİM VARDI BİLİYOSUN.DEDİĞİN GİBİ KISMET ÇOK ŞÜKÜR MEMNUNUM ŞİMDİ.AMA BİRAN ÖNCE BTMESİNİ İSTİYORUM GEÇMİYO GÜNLER.
alıbey çok haklısın baska zaman boyle umıt etmeyız ama caresız kaldıgımız zaman umıt ve ALLAHa dua ederız nedense genelleme yapmıyorum sadece belırlı bır kısma hıtap edıyorum
hocam en basta yazdıgınız konu kısısel gelısım kıtaplarının en onemlı konusudur ve
Hocam en basta yazdıgınız konu kısısel gelısım kıtaplarının en onemlı konusudur vede yazdıklarınıza ayrı yeten çok tsk ederım.....
Olmaz mı canım......:).
.
Olum san her zaman diyorum cok uzun konular yazıyorsun vallaha okumaya üşeniyorum.Uyarılarımı dikkate alman dileklerimle bir daha olmasın.:)
<p align="center" http://www.sevdimseni.net/Siir/010_dosyalar/anar1es.jpg[/IMG] .
BEN SENİ ÖZLEMİŞİM .
.<pre Şiir tadındaydın sevgili
Su gibi yudum yudum
Hava gibi nefes nefes
Ekmek gibi dilim dilim
Ben seni özlemişim…</pre <pre Gözbebeklerinde yüzümü
Dudaklarında adımı
Hayalinde düşümü
Canım deyip gülüşünü
Ben seni özlemişim…</pre
.<pre Niçin dolar gözlerim
Niçin bulurdum ben
Her şarkıda seni
Niçin her hüzünlü şiir
Derinden dağlarmış yüreğimi
Ben seni özlemişim…</pre <pre Yokluğunda üç gece
Titrediğini ellerimin
Delice çarptığını
Yaralı yüreğimin
Saklasam bilmeyeceksin
Bilmelisin ki bir’sin
Her an benimlesin
Ben seni özlemişim…</pre <pre </pre <pre Nereden baksan ayrılık
Nereden baksan yoksulluk
Nereden baksan sensizlik
Ölüm gibiymiş bana
Yaşayıp bilmeliymişim
Ben seni özlemişim…</pre <pre Uykusuz gecelerde kalmayı
Senle sevdalara uyanmayı
Yangınlarda suya kanmayı
Yeniden sana sevdalanmayı
Ben seni özlemişim…</pre <pre </pre <pre Ayrılık nasıl olurdu
Ölüm gibi yokluğun
Sensiz gecelerde benim
Bir şey var farkında olduğum
Ben seni…
Yanı başımda iken özlemişim...</pre
http://www.sevdimseni.net/Siir/010_dosyalar/gi1ris.jpg[/IMG] .
http://www.hadiyaa.com/plugins/p2007_image_gallery/images/21.jpg[/IMG]
file:///C:/DOKUME~1/MEDION~1/LOKALE~1/Temp/moz-screenshot.jpg[/IMG] file:///C:/DOKUME~1/MEDION~1/LOKALE~1/Temp/moz-screenshot-1.jpg[/IMG] http://www.antoloji.com/siir/media/26/www_antoloji_com_605426_753.BMP
http://www.antoloji.com/siir/media/41/www_antoloji_com_450341_648.JPG[/img]
http://www.antoloji.com/siir/media/55/www_antoloji_com_163755_900.JPG[/img]
http://www.Nizip.com/files/avatars/gokhan[/IMG]
başkan möhüm bir mesele var şiirini sonra atarım üstteki mesajı editleme ha ....
alıbey daha hayattan yorulacak kadar yasamadık kı yorulalım
Ya harika paylaşımlar bunlar asi’nin şiiri süper zuhal ki zaten tek kelimeyle harika valla iyi ki varsınız.. Cengiz mührümü kim için kullandın :)).
.
Niçin dolar gözlerim
Niçin bulurdum ben
Her şarkıda seni
Niçin her hüzünlü şiir
Derinden dağlarmış yüreğimi
Ben seni özlemişim.
Valla şair güzel tasvir etmiş ayrılığı...
cengiiiiz, genemi aşık oldun leeen, bu kaçıncı, artık hangisine yenge diyeceğimizi şaşırdık :-)))
http://resimlisiirler.atspace.com/resimli_siir/resimli_siirler23.jpg[/IMG]
<table width="100%" border="0" <tbody <tr <td valign="middle" Sanma Sana Donerim </td <td valign="middle" width="70" </td </tr </tbody </table <div align="center" <table bordercolor="#ff0000" width="100%" border="0" <tbody <tr <td width="100%" <div align="right" <table cellspacing="0" cellpadding="0" width="100%" border="0" <tbody <tr <td valign="top" <table width="100%" border="0" <tbody <tr <td align="left" width="100%" Düştüm yine çaresiz gurbetin yollarına
Ne o resmini isterim ne selam gönder bana
Alıştım yokluğuna hasret nedir bilirim
Eğer yolum düşerse sanma sana gelirim
Geçti artık sevgilim bir daha dönmem geri
Güldürmedin gözlerimi sevdiğim günden beri
Alıştım yokluğuna hasret nedir bilirim
Eğer yolum düşerse sanma sana gelirim</td </tr </tbody </table </td </tr </tbody </table </div </td </tr </tbody </table </div
alıntı:
"quote" Nizipli_mehmet demişki:
alıbey daha hayattan yorulacak kadar yasamadık kı yorulalım
.
eger öyle diyorsan öyledir, inşallah hep böyle mutlu ve umutlu kalırsın....
VALLA BEN BU SENE O KADAR YORULDUM Kİ HAYATTAN.ÖLMEYİ ÇOK İSTEDİM ALLAHTAN AMA DAHA GÖREVİM BİTMEMİŞ DEMEK Kİ BUGÜN DE ÖLMEDİM.
Sonbahar, seni bukadar yoran şey ne ki ölmeyi düşündün, hiçbirşey ölmeyi gektirmez ve ölmeyede değmez!!!.
ölmeyede değmez!!! .
ama hayattann vazgecmeyebdeger....
BU SENE O KADAR YORDU Kİ BENİ...
OYSA ÜVİVERSİTEYİ KAZANMIŞTIM VE ÇOK MUTLU OLCAKTIM..DÜN ANNEMİ YATIRDIM HASTANEYE YATTIGI YER 7.KATTA İNANIN KENDİMİ AŞAĞI ATMAMAK İÇİN ZOR TUTTUM...
ZATEN ARTIK YAŞAYAN Bİ ÖLÜ GİBİYİM NE YAŞAYABİLİYORUM NEDE ÖLEBİLİYORUM ARADA KALDIM BİLİYORUM BUGÜNLERDE GEÇECEK BAKALIM NE GÖTÜRECEK BENDEN...KAFANIZI ŞİŞİRDİM HAKKINIZI HELAL EDİN....
<p align="center" Öylece Gittin
http://www.sevdimseni.net/Siir/031_dosyalar/gitme.JPG[/img] .<p align="center" Gittin...
Ben arkandan sadece baktım.
Oysa söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...
’’gidersen, iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
Gidersen, sönecek içimdeki ateş ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
Gidersen, karanlığa mahkum edeceksin günlerimi.
O karanlıkta yolumu kaybedeceğim...’’ diyecektim sana.
Konuşamadım...
Gittin...
gidişini görmemek için gözlerimi kapattım.
Öğlesine acıdı ki içim, tutup koparsalardı kolumu,
bacağımı bu kadar acı duymazdım.
Acım yaş olup akmalıydı gözümden.
Ağlayamadım...
Gittin...
gidişini önlemek için tutmalıydım ellerinden.
Ellerim değilmiydi her dokunuşunda seni ürperten?!
ürperirdin yine biliyorum.
Bir kez dokunsam, bir kes tutsam ellerini,
gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu.
Tutamadım...
Gittin...
bir yıkım gibiydi gidişin.
Sen adım, adım uzaklaşırken benden çöküp kaldı bedenim olduğu yerde.
Nice terk edişlere dayanan bu yürek bu kes yenilmişti.
Bu kadar zayıf değildim ben, kalkmalıydım.
Kalkamadım...
Gittin...
oysa ben geldiğin gün gideceğini biliyordum.
Hazırdım gidişine.
Kaçak zamanları yaşıyorduk.
Zaman bitecek ve sen gidecektin.
Bense gidişinin ertesi günü hayatıma kaldığım yerden devam edecektim.
Edemedim...
Başlayamadım...
Gittin...
bir şey söyledin mi giderken?
‘KAL’ dememi istedin mi?
Son bir kez ‘ SENİ SEVİYORUM ’ dedin mi?
‘BEKLE BENİ DÖNECEĞİM’ dedin mi?
Beynim öylesine uğulduyordu ki...
Duyamadım...
Gittin...
Nereye gittiğin önemli değildi.
Binlerce kilometre uzaklarda dahi olsan,
iki metre ötemde de fark etmiyordu.
Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu.
Kurtulmalıydım senden,
bu yokluğun duygusundan kurtulmalıydım.
Kurtulamadım...
Gittin...
unutulanların arasına katılmalıydın.
Anıları bir sandığa koyup hayatı
bir yerinden yakalamalıydım.
Bu aşk noktalanmalıydı,
bu sevdadan vazgeçmeliydim.
Yapamadım...
Gittin...
bir okyanusun ortasında,
tek küreği kaybolmuş
sandalda dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim artık.
Bil ki; Sevmekten vazgeçmedim seni,
bil ki seninle birlikte sevdanıda taşıyacağım yüreğimde.
Bil ki seni...
unutamadım...
Yazan: Oğulcan Yılmaz.<p align="center" .