Allah yardımcıları olsun öyle babaların elleri öpülmeli...
Yazdırılabilir Görünüm
Allah yardımcıları olsun öyle babaların elleri öpülmeli...
<table cellspacing="0" cellpadding="0" width="100%" border="0" <tbody <tr <td <div class="smallfont" Aşk Yalan mı Yoksa?... </div </td <td </td </tr </tbody </table <div id="post_message_194991" Sizlere bu hayattan bişey anlamadım dersem anlarmısınız beni! Eminim hepiniz aynı cevabı verirsiniz ama benim gerçekten ne anladığımı bilmeksizin laf olsun diye söylersiniz. öyle değilmi!.. Evet öyle .ama bende zaten laf olsun diye söylemiştim bunu.
oysa ki ben çok şey anladım ve gördüm ve yaşadım. ama konuşamadım dersem yalan olmaz. . Haytımızı derinden etkileyen sebepler ve daha doğrusu yaşam amaçlarımız nelerdir hiç düşündünüzmü. hayır düşünmediniz. onuda biliyorum! çünkü kaptırmış gidiyoruz bilmediğimiz bir yere doğru: sadece daha rahat yaşayabilmek için. Oysa daha rahat yaşarken bile ne kadar rahatsız yaşadığımızı bile farkedemiyoruz. Çünkü yaşadığımız bu basit üç perdelik tiyatro oyununu en basit yollarla yaşamak ve son perdenin bitmesini hiç istememe korkusudur. Bunlar gerçeklerimiz ne yazıkki! ama hepimizin hayatında diğer sıradan yaşantılarımızın haricinde kutssal sayılabilecek bir ortak noktamız vardır. AŞK..... evet işte bu!... Bu hiç basit olmadı olamazdaaaa!.. İşte gerçek burada yatıyor. nasıl yani!... diye sormayın cevabıda kendi içinde saklı zaten. Gerçek Aşkı yaşadıkmı hiç! yada öyle zannedip şıp sevdiğimizimi zannettik? Eğer yaşamış isek çok iyi anlamanız gerekir diye düşünüyorum. O yaşadığımız kutsal aşkı bir daha düşünün o zaman kendimizi nasıl hissediyorduk. Çok iyiydik uçsuz bucaksız bir hayal deryasında yüzüyorduk ve hayattan çok şey istiyordunuk. Öyle değilmi, ona ve aşkının uğruna gözümüzü kırpmadan herşeyimizi verirdik evet biliyorum benim yaptığım gibi sizde yapardınız. rüyalarımızda ömur boyu mutluluk düşündüğümüz ama yaşayamadığımız hayatlar ve aşklar için birer kahraman olmayı göze almışızdır. Ama asla olamıyoruz. Neden? Çünkü o kutsal saydığımız yüce aşklarımızı bile basit ucuz yalanlarmız ve menfaatlerimiz uğruna birer yalana dönüştürüyoruz. Oysa severken nasıl sevmek gerkir! biliyormusunuz! Onu öyle seveceksin ki asla yalan ve menfaat düşünmeyeceksin işte; aşkı o zaman yaşarsın,, geleceği ve mantığı bırakacaksın bir kenara, o zaman yalan ve menfaat aradan çıkmış olacak. geriye sadece saf ve temiz haliyle AŞK kalacak. Anlayacağız sorunların yalnız bizde çözüldüğünü , inanın gidenler bir daha dönmüyor geri.
Çünkü ikinizde yenildiz bu kutsal yolda. zayıflıklarınızın kurbanı oldunuz. Ve bir ömür boyu o yüce sevgiyi tekrar yaşamak için aramaya koyuldunuz. Ve bu arayış bir ömür boyu sürer gider. keşkelerle son bulur. Oysa keşkesiz bir yaşam hayal etmiştik hepimiz. Ama hepimiz keşkelerle yaşamak zorundaymış gibi aynı şeyleri yapar dururuz. Hep yalan söyleriz. Oysa attığımız en küçük yalanların bile gelecekteki hayatlarımızda telafi edilemez birer yanlış ve keşke olarak suratımıza inen birer şamar gibi karşımıza çıkabileceğini düşünmedik
Ne kadar acı öyle değilmi! biz yaptık tek sorumlusu yine biziz Geride sadece bir ömür boyu haykırarak yaşamak istediğimiz aşkımızın sönmüş küllerinin izleri duruyor..</div
<p align="left" "commentBody" Uzun zaman önce,dünya yaratılmadan ve insanlar dünyaya ayak basmadan
önce,iyi huylar ve kötü huylar ne yapacaklarını bilemez vaziyette
dolanıyorlarmış.Bir gün toplanmışlar ve her zamankinden daha sıkkın
oturuyorlarken Saflık ortaya bir fikir atmış: "Neden saklambaç
oynamıyoruz?" Ve hepsi bu fikri beğenmiş,ve hemen Çılgınlık bağırmış:"Ben
ebe olmak istiyorum!!!"ve başka hiç kimse Çılgınlığı arayacak kadar
çıldırmadığı için,Çılgınlık bir ağaca yaslanmış ve saymaya
başlamış...1,2,3... Ve Çılgınlık saydıkça,iyi huylarla kötü huylar
saklanacak yer aramışlar.Şevkat Ay’ın boynuzuna asılmış,İhanet çöp
yığınının içine girmiş,Sevgi bulutların arasına kıvrılmış,Yalan bir taşın
altına saklanacağını söylemiş ama yalan söylemiş çünkü gölün dibine
saklanmış.Tutku dünyanın merkezine gitmiş,Para Hırsı bir çuvalın içine !
girerken çuvalı yırtmış... Ve Çılgınlık saymaya devam
etmiş,79,80,81,82,83...Aşkın dışında,bütün iyi ve kötü huylar o ana kadar
zaten saklanmış.Aşk kararsız olduğu gibi,nereye saklanacağını da
bilmiyormuş.Bu bizi şaşırtmamalı çünkü hepimiz Aşkı saklamanın ne kadar
zor olduğunu biliriz.Ve Çılgınlık 95,96,97.. ye gelmiş ve 100 e vardığı an
Aşk sıçrayıp güllerin arasına girmiş ve saklanmış.Ve Çılgınlık
bağırmış"Sağım solum sobedir,geliyorum!" ve arkasına döndüğünde ilk önce
Tembelliği görmüş,o ayaktaymış çünkü saklanacak enerjisi yokmuş.Sonra
Şevkat’i ayın boynuzunda görmüş ve İhaneti çöplerin arasında,Sevgiyi
bulutların arasında,Yalanı gölün dibinde ve Tutkuyu dünyanın
merkezinde,hepsini birer birer bulmuş sadece biri hariç.Ve Çılgınlık
umutsuzluğa kapılmış,en son saklı kişiyi bulamamış.Derken Haset,Aşkın
bulunamamasından haset duyarak,Çılgınlığın kulağına fısıldamış:"Aşkı
bulamıyorsun,o güllerin arasında.."Ve Çılgınlık çatal seklinde tahta bir
sopa almış ve güllerin arasına çılgınca saplamış,ta ki yürek burkan bir
haykırma onu durdurana kadar.Ve haykırıştan sonra Aşk elleriyle yüzünü
kapayarak ortaya çıkmış,ve parmaklarının arasından iki sicim kan
akıyormuş,gözlerinden.Çılgınlık Aşkı bulmak için heyecandan Aşkın
gözlerini kör etmiş."Ne yaptım ben?Ne yaptım ben?"diye bağırmış."Seni kör
ettim.Nasıl onarabilirim?"Ve Aşk cevap vermiş"Gözlerimi geri veremezsin
ama benim kılavuzum olabilirsin" VE O GÜNDEN BERİ, ASKIN GÖZÜ KÖRDÜR VE
ÇILGINLIK HER ZAMAN YANINDADIR!!!! .
"FONT-FAMILY: arial" Acıdan kaçma. Bir hediyedir o. Paketi açmadan, içindekini görmeden, reddetmemen gereken bir hediye. Okumadan, nasıl hiçbir işe yaramaz diye kitabı bir kenara atabilirsin?
Acıdan kaçma; acıdan geç. Etrafında dolaşıp durma; tam kalbinden geç; merkezinden geç.
Yok sayarak; olanı yok edemezsin. Olmayan bir şeyi var sayarak oldurtamayacağın gibi. Acın varsa vardır; merhamete ihtiyacın yok. Acın büyükse büyüktür; yatıştırıcılardan medet umma. Geçiştirme. Acıyı senden uzağa fırlatarak ondan uzaklaşamazsın. Acıyı zamana yatırarak artık göremeyeceğin kadar küçük parçalara bölemezsin. Zamanda erittiğin acı, zamansız anlarında kaskatı karşına çıkıverir. Kaçtığın her defasında yeniden ve üstelik sen onu hiç beklemeden. Acı acıdır ve acıtır. Acın senindir ve seni acıtır. Öyleyse acının orta yerinde, zihninde dikkatini başka yöne kaçıracak tuzaklara aldanmadan içinde var olanı kabul et ve yaşa; sonuna kadar. Acının hakkını ver. Bu seni şu anın dışında yeni bir acı ve kaçış döngüsü yaratmaktan kurtaran şeydir. Çünkü sen kaçtıkça, o kaçtığın ama tam olarak ne olduğunu bilmediğin şey, en olmadık zamanlarda kafasını çıkarıp sana kendisini göstermek ve senin tarafından kucaklanılmak isteyecektir. (Senin yarattığın senin çocuğundur ve senin sevgini; en azından onun varlığını kabullenmeni ister.) Sen onu görüp varlığını kutsayana kadar acı peşinden gelir. İçinde acı oluştuğu an onu kucakladığında acın sadece tek seferliktir. Artık yarınını kirletmezsin. Bugünün ise geçmişte görmezden geldiğin acılarınla yeterince kirli zaten ve büyük bir temizlik işi seni bekliyor.
Acıyı yaşarken kendini; duygularını, düşüncelerini, bedenini hisset, izle, gözlemle. Bunu yaparken bir şey fark edeceksin; sen bedenin değilsin; sen duyguların değilsin; sen düşüncelerin değilsin ve sen canı, yüreği, içi acıyan değilsin; acıyı yaratan da değilsin; sen acı da değilsin. Sen sadece onunla oynayansın. Sen sadece izleyensin. Aynen bir filmi ekrandan izler gibi kendini izlersin ve aynen bir filmin sadece bir filmden ibaret olduğunu bildiğinde artık filmdeki acının seni acıtmaması gibi senin acın da dağılır. Olsa olsa gerçekte yaşanmadığını da bilsen, filmdeki acının sende çağrıştırdıkları bir parça iç burkar, hepsi bu.
Acı sana kim olmadığını göstermiştir. Acı sana özdeşleştiğin herhangi bir şey olmadığını göstermiştir. Acı sana gerçeğin olduğu yerde sadece dingin ve sınırsız bir mutluluğun hüküm sürdüğünü görme fırsatı yaratmıştır. Hangi acı? Zaten hiç olmayan ve hiç olmamış acı. Çünkü kendi filminin senaristi, yönetmeni, oyuncusu ve her şeyi olarak; sen de zihninde yazdığın senaryoyu, adına "Dünya Hayatı" dediğin toz toprak ekrana yansıtmışsındır yalnızca. Acı yoktur. İçine bakarsan göreceksin. Ya da içine gerçekten bakarsan, mutluluk dışında bir şey göremeyeceksin. İçine baktığında hala acı görüyorsan eğer, gördüğün sen, sen değilsin; o sadece kabuğun. Kabuğun; olduğunu düşündüğün ama olmadığın kişi. Kabuğun senin egon. Kendi yerinde kabuğunu gördüğün her defasında acının daima orada ve var olduğunu sanacaksın. Buna inanacaksın. Oysa acıların sana hala kendini bulamadığını hatırlatacak ve hep yanlış yerlerde aradığını. O yüzden acılarına teşekkür etmelisin. Bir fener olup seni karaya oturmaktan uzak tutacak bir hizmetkar oldukları için. Acılarına teşekkür etmelisin; yalanı gerçeğin yerine koymana izin vermedikleri için ve sahte cennetinin aslında basitçe kendi inşa ettiğin cehennemin olduğunu gösterdikleri için.
Acıdan kaçma; acıdan geç. Bir hediyedir o çünkü. Etrafında dolaşıp durma; içinden geç; tam kalbinden; merkezinden
Başlık hariç 42 defa acı kelimesi kullanılmış. O yüzden çok acılı ama güzel bir yazı olmuş Gökhan Abi. Her ne kadar ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar diye bir realitenin varlığı sözkonusu olsa da bir STV izleyicisi olarak acıların paylaştıkça azalacağınainanıyorum. .
(Konuyu bilmeyenlere not: Depremden sonra STV’de "Acılar paylaştıkça azalır" diye bir vecize kullanılmaya başlanmıştı.).
Aşkın gözleri kör ve Kulakları sağırdır.....
paylaşımın için çok sağol dostum..
Olsun
.
Bir şarkı söyle bana,
İçinde sana sevgim olsun
Bir bir duygularımı
Anlatsın evrene.
Bir şiir yaz bana
Sana olan tutkum olsun
Delirdiğimi anlatsın
Kimseye yazılmamış,
İtiraflar olsun
Bir roman yaz bana
Duygusal mı duygusal
Gözyaşları sel olsun
Sonu mutlulukla biten,
Aşkımız olsun
Bir masal yaz bana
Başrolde sen ve ben,
olsun .
Atışma(Arkadaş).
Arkadaşın makbulü ahtında eder vefa
Çekilecek ne varsa beraber çeker cefa
Selamı sabahını sorar her an her defa
Vefasız ben isemde bırak VURSUN arkadaş.
+++++++++++++.
Hep yıllarca yürekten candan bir dost beklerim
Dostsuz arkadaşsızda günü güne eklerim
Gerçek dostları bulsam mutluluğu çiftlerim
Yürekten dost değilse bırak DURSUN arkadaş.
+++++++++++++.
Arkadaşlık sevgisiz bir arada yürümez
Sırt dönüpte sevgiye arkasından sürümez
Sevgi varsa yürekte kalbi efkar bürümez
Kollarını aç sende bırak SARSIN arkadaş.
GÜLPERİ
.
Günahlar işlemiş,
Sevabından çok
Huzuru kaybetmiş
Neşe zaten yok
Bir hata yüzünden
Hayatı bitmiş
Biricik sevgilisi
Terkedip gitmiş
Bu kadar sevecek
Ne vardı gülperi
.
<div id="post_message_39537" Birinci ses “Müsaitseniz size aşık olabilir miyim?” dedi.
Karşısındaki bir an onu süzdü, başını öne eğdi. Sanki “…Şimdi soruyorum büküp boynumu, daha önceleri nerelerdeydiniz?” diyen eski bir şarkıyı anımsamış gibiydi. Ama bunu karşısındakine söylese bile ne ifade edecekti ki? Hayatta her şeyin zamanlamasının tutması mümkün değildi ki zaten.
Kalbinin boş olduğu zamanlarda kimse karşısına çıkıp, “ Müsaitseniz size aşık olabilir miyim ?” dememişti ki. Doğruydu işte sözler şiirler. Aşkın kapıyı ne zaman nasıl çalacağı belli olmazdı. Aşka randevu verilemezdi. O gelip bulur, ansızın “cee!” diye karşına çıkabilirdi.
İkinci ses birinciye, “Senin adına çok üzgünüm , aşkına karşılık veremeyeceğim için. Çünkü hayatımda birisi var,” dedi, yürüdü gitti, ayaklarını sürükleyerek.
Birinci ses, sorusunun havada asılı kaldığını hissetti. Ürperdi. Halbuki o, bir çok ikinci sesin yaptığı gibi hayatında birisi olduğunu ondan saklayabilir, yalan söyleyebilirdi. Oysa yapmamış, dürüst davranmıştı.
Birinci ses düşündü “Tanrım, demek ki hala böyle birileri var hayatta. Roman kahramanları yalan değilmiş.” Olmayacaktı bu aşk, belliydi işte de hayalindeki yüz, beynindeki isim, kalbindeki çocuksu heyecan niye silinmiyordu acaba?
Müsait değildi bak, söylediği gibi. Aşık olmaması gerekiyordu. Aşık olursa acı çekecekti, kavuşamayacaktı ona. İkincinin sesi, yüzü, elleri, tarzı yine de akılndan çıkmıyordu.
Acaba o da hoşlanmış mıydı kendisinden? Bunu öğrenmeyi o kadar çok istiyordu ki? İyi de, hoşlansa bile bunu söylemesi neyi değiştirecekti?
İkinci ses, hayatında birisi olmasına rağmen, o gün karşısına onu beğenen, hatta aşkı için izin isteyen bir Ses’in çıkmasına içten içe çok sevindi. Gidip gelip aynada kendisine göz attı gün boyu. İçini tarifsiz bir sevinç kaplamıştı. Gururu okşanmıştı. Kalbi boş olsaydı,”Evet” deyip, onunla birlikte bir aşka yelken açmaktan kaçınmazdı. Acaba, mazeretini söylerken bunları da söylese miydi birinci sese? Yoo, duygularıyla oynamak istemezdi onun. Bunca çürümüş ilişkinin arasında sevginin, aşkın adı dama atılmışken birisinin ortaya çıkıp cesurca, “Müsaitseniz size aşık olabilir miyim?” demesi, inceliğin ve karşısındakine değer vermenin eski şarkılarda, filmlerde kalmadığının kanıtıydı işte.
Aşk için izin istenmezdi, biliyordu? Telefonu ara ara, bilinmeyen bir numara tarafından aranıyor, ‘Alo!’ dediğinde kapanıyordu. Son açtığında, “Sen misin?” dedi. Telefon kapanmadı. Derin bir iç çekiş duyuldu.
Birinci ses konuştu: “MÜSAİT OLMASANIZDA BEN SİZE AŞIĞIM.” sessizlik,ölüm kadar kesin ve uzun sürdü. Aşk,ölümden daha çaresizdi o an..
</div
Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir
Mevlana.
.
· Aşk hükmetmez;terbiye eder..
Goethe.
.
· Arılar bile en tatlı balın zehirli çiçeklerde olduğunu bilir..
John Keats.
.
· Aşkta her zaman bir öpen,bir de yanağını uzatan vardır..
Fransız atasözü.
.
."dünayayı güzellik kurtaracak, bütün insalığı; sevmekle başlayacak herşey.".
Dostoyevski.
.
."Arzu edilenden ziyade arzu etmeye aşığız." .
F.Nietzsche.
.
. "...Güzelliğin on para etmez Bu bendeki aşk olmazsa..." .
Aşık Veysel Şatıroğlu.
.
. "Ölümdür tek başına yaşanan Aşk iki kişiliktir…".
Ataol Behramoğlu.
.
· Aşka insan kendini aldatarak başlar ve başkalarını aldatarak bitirir..
Oscar Wilde.
.
· Aşk aklın en soylu zaafıdır..
John Dryden.
.
· Aşk konusunda yanlış seçimden söz etmek hatalıdır,zaten seçim varsa o yanlıştır..
Marcel Proust .
.
· Aşk:ciddi bir akıl hastalığı. .
Platon .
.
· Aşık olmayı beceremeyen yağ çekmeyi öğrenmek zorundadır. .
Goethe .
.
· Aşk melankolinin bir türüdür .
Robert Burton .
.
.Aşk dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından yaratılmıştır. .
(Bailey) .
.
.İnsan kalbindeki gerçek aşk dört nala giden bir at gibidir ne dizginden anlar nede söz dinler. .
(Konfiçyus) .
.
.Aşk kadının hayatında bütün bir romandır erkekte ise yalnız bir bölümdür. .
(M. Da Stael) .
.
.Aşk kılavuz istemez tek başına yol alır. .
(M. Ikbal) .
.
.Ne seninle yaşayabilirim ne de sensiz. .
(Ovidius) .
.Aşk bir Tanrı’dır ve insanlara özgü bir şey değildir..
.
Sokrates .
.
Balzac:İlk aşk aşı gibidir. İnsanın ikincide hastalanmasını önler....
.
Rousseau:Aşk mektubuna başlarken ne söyleyeceğimizi bilemeyiz. Bitirirken de ne yazdığımızın farkında olmayız.....
.
Shakespeare:Sevgililerine aşklarını itiraf eden kadınlar, en az seven kadınlardır....
.
Eflatun: Aşk, en tehlikeli bir ruh hastalığıdır... .
.
Aziz Nesin:Yenilen taraf aşık olur....
.
Yakup Kadri:Hiçbir kadın yoktur ki " Seni Seviyorum " sözü karşısında hissiz kalsın....
.
Katherine Hepburn :Aşkı bilenler normal kadınlardır....
.
Oscar Wilde:Erkekler kadınların ilk aşkı, kadınlar erkeklerin son aşkı olmasını ister....
.
İngiliz Atasözü:Aşk için evlenen Istırapla yaşar.....
.
Kontes Nathalie:Aşk, bir kişinin yararına, iki kişinin ortaklığıdır....
.
Paul Geraldy:Sevmek güzeldir. Bir daha sevmemek daha güzeldir....
.
Marcel Proust:Aşık olmayanlar, mükemmel bir erkeğin sıradan bir kadın yüzünden niçin ızdırap çektiğini anlayamazlar....
Estağfirullan ben üstad değilim hatta çırak bile değilim ama sözüüm üstadlara ki Aşkın Tarifi yoktur :).
Acaba bukadar ince düşüne bilen ikinci bi ses varmıdır; keşke var işte şu! diye söyleye bilirmiyiz, ama hayır bence imkansız, ögrenmek içinde önüne gelene musayitmisin diyede sorulmazki :).
Aşkın encok sevdigim, bana ençok heycan veren tarafı nedir biliyormusunuz; hani olurya küçük bir cocugun elindeki dondurmanınhiç bitmemesini istemesi....
Edited by - alibey2727 on 23.11.2006 22:00:39
.Sınıf, öğrencilerin gürültü patırtısıyla sallanırken sert görünümlü hoca kapıda beliriyor. Sınıfa bir bakış atıp kürsüye geçiyor.
Tebeşirle tahtaya kocaman (1) bir rakamı çiziyor.
"Bakın" diyor. "Bu, kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey..."
Sonra (1)birin yanına bir (0) sıfır koyuyor:
"Bu, başarıdır. Başarılı bir kişilik (1) biri (10) on yapar".
Bir (0) sıfır daha...
"Bu, tecrübedir. (10) on iken (100) yüz olursunuz".
Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor:
Yetenek... disiplin... sevgi...
Eklenen her yeni (0) sıfırın kişiliği (10) on kat zenginleştirdiğini anlatıyor hoca... Sonra eline silgiyi alıp en baştaki (1) biri siliyor. Geriye bir sürü sıfır kalıyor. Ve Hoca yorumu patlatıyor:
"Kişiliğiniz yoksa, öbürleri hiçtir".
Sınıf, mesajı alıp sessizliğe gömülür...
Teşekkürler arif hoca,insanda kişiliğin önemiçok güzel ifade edilmiş, ve de son derece doğru...
<p align="center" TEMEL BAŞARI PRENSİPLERİ
o Eleştirme, erteleme, suçlama, şikayet etme....
o Karşınızdakini dürüstlük ve içtenlikle övün....
o Karşınızdakinde güçlü bir istek uyandırın- yüreklendirin....
o Karşınızdakine içten bir ilgi duyun....
o Gülümseyin....
o Karşınızdakine ismiyle hitap edin....
o İyi bir dinleyici olun.Karşınızdakine, kendinden bahsetmesi için cesaret verin....
o Karşınızdakinin ilgilendiği şeylerden bahsedin....
o Karşınızdakinin kendini önemli hissetmesini sağlayın bunu içtenlikle yapın....
o Bir tartışmadan en iyi sonucu almanın tek yolu, tartışmadan kaçmaktır....
o Karşınızdakinin fikrine saygı gösterin ve asla ‘’yanılıyorsun’’ demeyin....
o Eğer hatalıysanız bunu hemen kabul edin....
o Konuşmaya dostça başlayın....
o Karşınızdakinin size hemen’’evet’’ demesini sağlayın....
o Bırakın konuşmanın çoğunu karşınızdaki yapsın....
o Empati kurun....
o Karşınızdakilerin düşünce ve isteklerine anlayışla yaklaşın....
o Fikirlerinizi canlandırın....
o Rekabet yaratın....
o Konuşmaya içten bir iltifat ve övgüyle başlayın....
o Karşınızdakinin hatalarına üstü kapalı bir şekilde değinin....
o Karşınızdakini eleştirmeden önce kendi hatalarınızdan bahsedin....
o Doğrudan emir vermek yerine sorular sorun....
o Karşınızdakinin gururunu kurtarmasın izin verin....
o Övgü ve takdirlerinizde içten ve cömert olun....
o Karşınızdakine koruması gereken bir ün verin....
o Karşınızdakine cesaret verin, hataların kolay düzeltilebilirmiş gibi görünmesini sağlayın....
veeeeee Karşınızdakine SEVGİ gösterin.....
<p align="center" .Oğlumun Öğretmenine
Öğrenmesi gerekli, biliyorum; tüm insanların dürüst ve adil olmadığını..
Fakat şunu da öğret ona; her alçağa karşılık bir kahraman, her bencil politikacıya karşılık kendini adamış bir lider vardır..
Her düşmana karşılık bir dost olduğunu da öğret ona..
Zaman alacak biliyorum. Fakat eğer öğretebilirsen ona, kazanılan bir doların bulunan beşinden daha değerli olduğunu öğret..
Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve hem de kazanmaktan neşe duymayı..
Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu..
Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona..
Bırak erken öğrensin zorbaların görünüşte galip olduklarını..
Eğer yapabilirsen, ona kitapların mucizelerini öğret..
Fakat ona sessiz zamanlarda tanı. Gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların .
ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceğini..
Okulda hata yapmanın hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona..
Kendi fikirlerine inanmasını öğret, herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi..
Nazik insanlara karşı nazik, sert olanlara karşı da sert olmasını öğret ona..
Herkes birbirine takılmış bir yönde giderken, kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma..
Tüm insanları dinlemesini öğret ona. Fakat tüm dinlediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini ve sadece iyi olanları almasını da öğret..
Eğer yapabilirsen, üzüldüğünde bile nasıl gülümseyebileceğini öğret ona..
Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret..
Herkesin sadece kendi iyiliği için çalıştığına inananlara dudak bükmesini öğret ona aşırı ilgiye dikkat etmesini..
Ona kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene satmasını, fakat hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret..
Uluyan bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona. .
Ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa dimdik dikilip savaşmasını öğret..
Ona nazik davran, fakat onu kucaklama. Çünkü ancak ateş çeliği saflaştırır..
Bırak sabırsız olacak kadar cesarete sahip olsun. Bırak cesur olacak kadar sabrı olsun..
Ona her zaman kendine karşı derin bir inanç taşımasını öğret. Böylece insanlığa karşı da derin bir inanç taşıyacaktır..
Bu büyük bir taleptir. Ne kadarını yapabilirsen bir bak bakalım..
O, ne kadar iyi, küçük bir insan..
Oğlum.
Abraham Lincoin.
bu devirde aşk :dağ çiçeğinin gelin başı olmayı ümit etmesi...kutuptaki eskimonun yazı beklemesi...çöldeki kaktüsün yağmur altında şarkı söylemeyi beklemesi kadar ihtimali çok az olan bir duygudur...
YA GÖKHAN KARDEŞ YAZILARINI FİLAN OKUDUMDA MİLLET SANA AŞIKSIN FALAN DİYO AMA YOK YA SENDE AŞIK OLACAK YÜREK YOK GİBİ AMA ALLAH BİLİR ORASI...
VURGUNCUM SEN KARIŞMA BU AŞK MEŞK İŞLERİNE ONLAR BİZİ AŞAR...
TAMAM SONBAHARIM KARIŞMAM ZATEN BU AŞK İŞİ BİZİ AŞAR...
wooooooooooooooooooowwww...
gökhan bazı sesleri duymak için kulağı dört açmak gerekir. .
ezan namaz ilişkisi gibi..
bence sen ol sesi takip et..
zuhal o woooww... mıv sesleride ne, pek mana veremedim; ama güzel bi yorum :)
Alibeykardeşim anlam aramayı bilmek gerek işte, yazımda ve mahirhocanın yorumu da bunu işaret ediyor hocam bana bir kod çözücü lazım galiba :))
Kardeş beni aldın götürdün denizlerin derinliğine aradım aşkı ,noir doiser aşkı imkansızlara sürdü ,git orda ara dediler.. imkansızlar nerde oluyor bilmiyorum ama her imkansızın içinde bir imkan doğduğunu biliyorum.....
Başka yok mu buraya yazacak üstad ....
.
.
hocam sizi çok mu çok seviyorummmmmmmmmmm..
Böyle yazılarınızı hep bekliyoruz...
<div class="posttext" Uzakta Aramayın
Birbirlerini severek evlenmişlerdi. Altı yıllık birliktelikleri evlilikle noktalanmıştı.yedi yıldır da evli idiler..
2 yaşında ki kızları ile mutlu idiler..
Aslında kadın mutluluk rolünü oynuyordu.yaşadığı hayat onu boğuyordu,
sanki içinde bir saatli bomba vardı ve patlasa herkesi yakacaktı,
mutsuzdu ama nedenini bir türlü bilemiyordu.
Üniversiteyi bitirdikten sonra bir süre çalışmış ama kocasının farklı yerlere çıkan tayinleri yüzünden
sürekli bir işi olmamıştı..mimardı..ama 3 yıldır evde oturuyor.
evde geçen her günü hayatından koparılmış bir boş sayfa olarak görüyor
ve yaşadığı hiçbir şey onu mutlu edemiyordu..
kocası dersen bir dediğini iki etmiyordu hayatta isteyebileceği herşey onunken
kısacası mutlu olması gerek her şeye sahipken ,
O mutsuzdu. Yağmurlu boğucu bir gün de elinden okuduğu kitabı bıraktı.
gidip kendine bir kahve yaptı ve Gözü o anda kocasının işi için kullandığı bilgisayara erişti.
geçen gün okuduğu köşe yazısını hatırladı internette chat, yanlızdı..
yeni taşındıkları bu şehirde üniversite den tanıdığı eski bir dostundan başka kimseyi tanımıyordu.
Sohbet edecek birkaç kişiyi bulabilirdi belki.
Bilgisayarın başına oturdu.kahvesini ağır ağır yudumlarken ,internette gezinmeye başladi,
arada havadan sudan muhabbetlerde yapıyordu chat odalarında ,zamanın nasıl geçtiğinin farkına bile varamıyordu,
sonra gelen bir mesajı açti,,
mesajda hayatın ucundan tutmayın ,tam boğazına yapışın yazıyordu.. ! Dondü kaldı kadın...
hayatın ucundan çok kuvvetsizce,ve isteksiz ve ne kadar kolay kaybedecek şekilde tuttuğunu o an fark etti,
hayatın ümüğüne yapışacak gücü yoktu ki.....
Altan la o gün tanıştılar.Altanda onun gibi evli idi ve bir kızı vardı.
Kadın Altan la konuşurken dünyayı unutuyor Altan la uyuyor, Altanla uyanıyor,
hiç tanımadığı bu adami bir dakika bile aklından çıkaramıyordu..
Bir adam nasıl bu kadar zarif olabilirdi her seferinde bilgisayarını açtığında bir demek gül buluyordu yollanmış,
ve günaydın mutlu bir gün olsun güneş senin için doğsun yazıyordu güllerin arasına sıkıştırılmış kartla.
Altan ne yaş gününü unutuyordu ,ne yılbaşında kart atmayı,
zaten her sabah kadın değişik bir kartı görme coşkusu ile koşuyordu bilgisayarına, artık
Altan soluyor,Altan yudumluyordu.. Yüzünü hiç görmediği bu adama delicesine aşık olmuştu !
Ne yapıyordu bu kadın Med Cezir gibi ne yaptığını sorgulayan duygularla bir gidip bir geliyordu..
Adam evli idi, kadında..birer çocuklari vardı..
üstelik kadin büyük bir aşkla olmasa da büyük bir sadakatla kocasını seviyordu..
iki kişi sevilebiliyormuş demek birbirine benzer ama bir o kadar farklı duygularla diye düşündü bir an..
sonra toparladı kendini.
Açmamalıydı artık bilgisayarını. Bu şekilde noktalanmalıydı bu aşk doğru olan bu idi..
açıklayacaktı bunu Altana ve hoşçakal diyecekti .
kocamı seviyorum bu peri masalı bitmeli yoksa biz biteceğiz diyecekti..
Altan gene bir demet kırmızı gül yollamıştı üzerinede..
yarın sevgililer günü, seni yakomazda bir demet gerçek gülle bekleyeceğim..saat 13.30 da sevgilim yazmıstı..
Kadın uzun süre dondu kaldı ve bilgisayar ekranına öylece baktı.sonra yazmaya başladı..
gözlerinden akan yaşlar sel olmuştu..
Sevgili Altan..yarın ne yakamozda olacağım nede senin güllerini alacağım..
biz yıllar önce yaptığımız seçimleri yaşıyoruz..
seni sevmedim diyemem..ama 13 yılımı verdiğim sevgimide bitiremem..
aradığımız bir heyecandı..bunu yaşadık aşk adı altında...
herşey çok güzeldi..ama bir sonu vardı bitti...hoşçakal...
gitmeden önce söz veriyorum..ucundan tutmayacağım hayatın tam boğazına sarılacağım...
hoşçakal canım.........
Bütün gece uyumadı kadın..kocasıda onda ki bu garipliği fark ediyordu.
Sevgililer gününü evde geçirelim demişti kocasına ama kocası ısrarla dışarı çıkmak istiyordu..
Direnecek gücü yoktu kadının ,gidip giyindi,kızlarını bir arkadaşlarına bırakıp yemeğe çıktılar...
Yol boyunca pek konuşmadılar..zaten son 3 aydır çok az konuşuyorlardı..
Altanla tanışalı 3 ay olmuştu demek..
Gidip deniz kenarında bir balık restoranına oturdular.
Yemeklerini ısmarladılar.şaraplarını yudumlarken adam, sevgililerin en güzeline..diyerek bir küçük kutu uzattı..
Kadın çok şaşırmıştı kocası uzun zamandır hediye almayı bırak önemli günleri bile hatırlamıyordu oysa..
şaşkınlıkla kutuyu açtı içinden çıkan yüzüğü parmağına geçirdiğinde gözleri dolmustu..
Tam o sırada garsonun uzattığı kırmızı bir demet gülle irkildi..
Kartın üzerinde boğazına yapıştığımız bu hayatı sonsuza kadar birlikte geçirelim sevgilim.
Seni yakomoza getiremedim ama 13 yıl sonra gene kendime aşık ettim.........
Altan yani kocan Turgay......
Kadın gözlerinden süzülen yaşlarına engel olamadı bu sefer..artık hüzünden değil mutluluktan ağlıyordu...
13 yıl sonra kocasına tekrar aşık olmuştu..
Sevgiyi lütfen uzaklarda aramayın. !!!!!! SEVGİ İLE KALIN. Sevgi yanınızda görmek isterseniz eğer........?</div
ölümden kurtulmak imkansız değil mi?...demek ki her imkansızın içindebir imkan olmuyormuş...aşk ta ölümden kaçmakgibi imkansız...içinde imkan olmayan istisna imkansızlardan...(tabi bu bana göre...ama sen yinede içinde bir imkan bırak...olurya bu istisna bozulur...)
Edited by - noir doiser on 11/24/2006 1:18:46 PM
söyleyecek kelime bulamıyor insan...teşekkürler paylaşımınız için...
Susuyorum Artık....
Anladımki şiirler geri getirmeyecek seni, asirüzgâlarla gönderdim seni uçsuz bucaksız gurbetlere, şimdi dinlediğim birkaç aşk şarkısıyla avutuyorum kendimi. içimde birikiyor sana yazmam gerekenler, ama yazmıyorum şiir gözlüm yazamıyorum. ve sormuyorum artık geceleri beni ansızın uyandıran hayaline, sormuyorum : ’’niçin benden uzaktasın’’ diye.. çünkü biliyorum sebebini, biliyorum ama artık faydasız haykırışlarım, hatalıydım affet beni diyemiyorum sana, gidişinin üzerinden tam 3 yıl gecti, kimbilir kaç gece gözyaşlarımla andım eski hatıraları, kaçgece hicran damlaları indi yüreğime.. gidişinle birlikte çöllere dindü kalbim, kurak, sıcak, mahsun ve güçsüz artık şiir gözlüm’süz bu kalbim. harşeye elveda diyebildim de sana diyemedim şiir gözlüm.. sonkez yazıyorum sana, sonkez hicranıma ortak ediyorum. ben artık gidiyorum buralardan, aşkın olmadığı diyarlara belki birgün okursun bu yazımı ama nafile artık. sen sebepsiz gidenlerden değilsin, sen sebebimsin sadece..........
Gönül Bahcesi formuna son yazımdır. yazmak incitiyor bazen kalbimi, hüznümü paylaşmak yerine çoğaltıyorum içimde....
Tüm forum paylaşımcılarına şiir dolu bir yaşam temennisiyle..
.
Canım dostum acını paylaşarak daha da rahatlarsın bizi gönlünden kopan o güzelim sözlerden mahrum bırakma....
.
Eger mahir hocanın yorumunu anlamadıysan ayıp derim sana, bilirsin mahir hocam derinlerin adamı... .
Biz hocamla zamanında sohbet ederken sohbetimizin konusu derinde olsa o hep havadan sudan sohbetlermiş gibi bir hava vardıfakat ettigi laflarhiçde havadan sudan degildi çünkü o kelimeliri anlamak, yorumlamak, kavramak gerekti; bir an olurduki bi kelimesi bile dünyayı manalandırırdı(bildiginiz gibi dünyayı bir mana içerisinde aramak zordur bu ugurda kaç düşünür delef oldu :) ).
Çok uzundu okuyamadım özür dilerim.... Ama yinede güzel bir paylaşımmış...Noirim doiserim öyle diyor.... Ellerine sağlık....
bence okumalısın huzeyfe...sadece 2 dakikanı alır...muziplik yapacağına 2 dakikanı ayır ve oku bişey kaybetmezsin ama çok şey kazanırsın....
Öyle anlar vardırki bıkarsınız; Dünyaya resdinizi cekmek istersiniz, başınız egik hiçbir şeyi görmek, duyak istemessiniz, kendinizin sürgünü olursunuz, artık hiç bir kusurun anlamı kalmamıştır. .
Hep bagazınıza takılır bişeyler, söylemek istersiniz - evet şimdi- ama imkansızdır, artık sitem etmessiniz haklıya-haksıza, kimsenin göz yaşlarınızını silmesini istemezsiniz, bagırmak istersiniz dünyaya ama kimse duymaz sesinizi. .
Acaba aşacakmıssınız kendi açtıgınız yolu, öyle geçip atamassınız bişeyleri, bir umut beklersiniz etrafına bakarsınız ama yanlızsınızdır..
Aglamak gecer içinizden; kimisi aglar kimiside gururuna yediremez aglamayı, her tafar bahar iken, siz kışın o keskinn soguguyla baş başasınızdır. .
Kimisine sevda batmıştır, yüreginiz kanar care arasınız ama tek careniz... ama o cokdan cekip gitmiştir. Hüzünlerini alıp gitmiştir nekadar sevinciniz olsada, kimisi yaşamak ister, kimiside çoktan yıkılmıştır.içinizde yılgın rüzgarların ayak sesleri hakimdir. .
Zaman olur Ay’a bakarken yanlız olmak istersiz; görmek, duymak, hissetmek istediginizi Ayın o pırıldısında hayel edersizin. Kimisi dünyayı yakmak ister, kimiside bir köşede kıvrılıp seni kimsenin görmesini, dokunmasını istemessiniz. .
Siz hiç dünyayı cırıl cıplak soyup şiire hapsetdinizmi, hissetdinizmi akmayan göz yaşlarınızı, harcamak istersiniz şiirinizide dünyayıda. .
Varmak istemessiziz gideceginiz yere, ama yürüyorsunuzdur kendinizden haberiniz yok, gözünüz acıldıgınızda cokdan varmışsınız, geri dönüşü yoktur artık, mantıgınız gitme demişti ama duydular hakimdi bikere..
Ben bunların hepsini yaşadm .
Benim var olan ömrümü Ali’nin ömrünü yok eden, hice sayan, işinizdeki yalışı yapan/yaptıran neydi,nerde yanlış yapmıştınız, hayatınızdaki solucan neydi; sorarsınız kendinize ama cevabı yokturrrrrrrrrr! Hesapsızca-saygısızca küfür edersiniz ama nafile, ihtiyacınız vardır bişeylere. .
[u]İşte yıkılmışsınızızdır; yorulmuşsınızdur; bitmişsinizdir, ama coktannnnnn hayat siz unutmuştur, işte o zaman hayat sizi yormuşdur...</u .
-------.
Bunlar ’’Ama; sahiplenin ’benim’ deyin vazgecmeyin kihayat sizi degil siz hayatıcoktan işten kovmuş olun, tekmeyi siz vurun...’’ boş laflardı, gemi böyle yürümüyor; Birilerine ihtiyacınız var; Bir dost eline ihtiyacınız var... Dağların zirvesindeki yanlız başına olan kardeleni yeşerten, büyüten koruyan kim? O ’Kim’ ise, unutmayın dag başındaki kardeleni unutmayan, sizide unutmaz....
Siz siz olun dostlarınıza,yardım edin, insan sevgisini mantıgınızın tam ortasına koyun ve beyin cekirdeginiz o olsun ki birgün sizinde yardıma ihtiyacınız oldugunda sizinde elinizden tutan birileri olsun....
---.
Siz ne zaman yoruldunuz? ne zeman yoruldunuzu anladınız? sizi yoran şeyler nelerdi?.
Gelin tercübelerimiz söyleyelim Nizip.com ailesi olarak birbirimize yardım edelim....<p align="center" En önemlisi hayatı sevmeyi, severek aşmayı ögrenelim....<p align="center" http://www.cileforum.net/resim/Yorgun[/IMG] .
Edited by - alibey2727 on 26.11.2006 01:57:27
Edited by - alibey2727 on 26.11.2006 02:36:10
http://www.cileforum.net/mkportal/modules/gallery/album/a_299.jpg[/IMG]
YORGUNLUK NEYE GÖRE YORGUNLUK....
DÜNYADA MÜSLÜMANLARA YAPILAN VAHŞETİ GÖRDÜKÇE DİYORUM Kİ BENİM YORULMAYA BİLE HAKKIM YOK...ÇÜNKÜ NE SAVAŞIN İÇİNDEYİM NE DE ATEŞ ALTINDAYIM...AÇ DEGİLİM GERÇİ ÖGRENCİLİGİN VERDİGİ FAKİRLİK DIŞINDA:))) .
NEYSE YORULMAYA BİLE HAKKIMIN OLMADIGINI DÜŞÜNÜYORUM ALİBEY KARDEŞİM....
<p class="Text" Hayat doğru bir çizgi üzerinde yürümüyor. Varlık âleminin başlangıcından beri hep devirler var. Her bitiş aynı zamanda yeni bir başlangıç. Her inişin bir çıkışı, her gecenin bir sabahı, her kışın bir baharı olduğuna hep inanıyor ve gelecek ile ilgili planlarımızı bu beklentilerle yapıyoruz. .<p class="Text" Zaman zaman günlük yaşantıda, hizmetlerimizde bu iniş ve çıkış dönemlerini yaşarız. Hayatın ve varlık âleminin bu dalgalanmaları karşısında kopmamak, yok olmamak için özü hep korumak, özden ayrılmamak ve iç enerjiyi hiç kaybetmemek lazım. Cevherin muhafaza edildiği her durumda kışırın değişimleri sadece dışa yansıyan boyutla olacaktır. Sürekli yıkılan ve yeniden yapılan bedende ruhun varlığı ile bu yıkımların farkedilmemesi gibi. Bu anlamda Kaknüs’ün hikayesi çok ibretli olmalı: "Yüz binlerce yıl önce Hindistan Ormanları’ndan çıkmış Kaknüs; gagasındaki 365 delikle... Bu deliklermiş, onun diğer canlılar üzerindeki büyüleyici etkisi olan sesleri çıkarmasını sağlayan. Bin yıllık ömrünü sadece büyüleyici sesler çıkarmakla kalmayıp, çevresindeki diğer canlılara gözyaşları ile şifa dağıtarak geçirmiş Kaknüs. Bin yılın sonunda bir çalı çırpı yığınının üzerine tünemiş ve muhteşem nağmelerle oradaki tüm kuşları etrafına toplamış. Binlerce kuşun büyülenmiş bakışları arasında, bedenindeki son güçle kanatlarını çırpmaya başlamış. Çırpmış, çırpmış, çırpmış... Bir kıvılcımla kendini tutuşturuvermiş. Üzerine tünediği çalı çırpı ile birlikte etraftakileri eritecek güçte alev topuna dönüşmüş. Ateş; ta ki korlar ortaya çıkıncaya kadar, tüm görkemi ile yanmış. En sonunda korlar kül olduğunda; tüm kuşlar Kaknüs’e ağlarken, yavru bir Kaknüs başını çıkarıvermiş küllerin arasından tüm masumiyetiyle. Yüz binlerce yıllık efsanesini, her bin yıllık ömrünün sonunda kendi küllerinden yeniden doğarak günümüze taşımış Kaknüs." .<p class="Text" Devirler şeklinde sürüp giden ve her an tazelenen mülk âleminde zaman zaman yenilenmek, tazelenmek, saflaşmak, temizlenmek gibi maksatlarla bitişler gerekli oluyor. Yeni bir başlangıç için. Bu bitişler bazı anlar yanmayı ve kül olmayı gerekli kılabilir. Karanlıkların aydınlıklara çıkması için hayat, Kaknüs cevherli, gözyaşlarında şifa olan ruhların yanmasını gerekli kılabilir. Bütün bu yanmalar ve kül oluşlar arasında öz ve cevher muhafaza edildikçe bütün küller yeni Kaknüs’lere gebe olacaktır. Her şeyin asıl güzellik kaynağı olan esma her yanış, kül oluş, yeniden doğuş ve tazelenmeler içinde her şeye ruh vermeye her güzelliğin asıl kaynağı olmaya devam edecektir. Bu kül oluşlar ve tazelenmeler varlığın fenasına ve Asıl Var Olan’ın bekasına, her şeyin cevherinin ve özünün ondan olduğuna işaret edecektir. .<p class="Text" Bu yanmalar, gözyaşları ortasında beden ve kışırın tazelenmesi ruhlarda da bir tasaffi ve mülkün, kesretin ağırlıklarından kurtularak bir berat anlamına gelecektir. Bütün yıkılışların ve yok oluş gibi gözlenen dağılmaların ortasında saflaşmış ve berat etmiş ruhlarla yeni bir başlangıç taze bir açlım ve bir gül goncasına dönüşmüş esma ile açılan günler temennisi ile. .<p class="Text" Alında hayat sürekli bir tazelenme ve yenilenme alanı. Bu da sonsuz ve sınırsız esmanın sınırlı bir alana sığması için gerekli. Baki-i Zül’cemal, Şemsi Ezeli değişmez ve başkalaşma hep var ve farklı yönleri ile varlıklar üzerinde güzelliklerini yansıtıyor. Bu sebeplere her farklı yansıma şeklini farklı farklı yansıtıcılarda tezahür edebilmesi için sık sık yenilenme ve tazelenme gerekiyor. Bu esnada tek özden ve farklı farklı yapılardan yeni şekiller ve her şeyin aslını yansıtan çeşitlenmeler ortaya çıkabiliyor. Bütün basit ve kompleks yapılar fani ve geçici tek kalıcı ve hep var olan bütün renklerin ve renklerle ortaya çıkan her şeklin kaynağı olan Ezeli Güneş. Nefis olan her şey ölümü tadacak ve bu esnada belki yeni doğumlara zemin hazırlayacak. O ezeli Zat ise bir nefis değil, Vacibü’l Vücut olduğundan, doğmamış ve doğurulmamış olduğundan hep var olacak. .<p class="Text" align="right" Mana-i Harfi.<p class="Text" align="right" üstad.