Ortadoğu’da sınırlar kaldırılmalıdır
Ak Parti Gaziantep Milletvekili Ali Şahin Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler ile Suriye’de yaşanan olayları değerlendirdi. Şahin; Türkiye’nin Ortadoğu toplumları için ilham kaynağı ve model teşkil ettiğini söyledi.Ak Parti Gaziantep Milletvekili Ali Şahin, Ortadoğu’da 600 yıl önce birçok toplumun sınırlar yokken huzur içinde yaşadığını fakat sınırlar çizildikten sonra bu bölgede huzurun kalmadığını ve kan gölüne döndüğünü söyledi. Şahin, Ortadoğu’da sınırların kaldırılması yönünde ciddi çalışmalar yaptığını ve elinde mevcut hazırlanmış bir proje bulunduğunu belirterek önümüzdeki süreçte sınırların kaldırılması hayal değildir dedi.
Ak Parti Gaziantep Milletvekili Ali Şahin; Türkiye, batıdan doğuya nerede yaşarsa yaşasın her coğrafyadaki Türk toplumlarına ve oradaki kültürel miraslarına sahip çıkan bir ülkedir. Suriye ise bizim sınır komşumuzdur ve şu an orada yaşanan olaylara bizim kayıtsız kalmamız söz konusu değildir. Suriye her gün 200-300 civarında insanın katledildiği bir ülke haline gelmiştir ve bu ülke bizim sınır komşumuzdur. Buradan Türkiye’ye sığınan bir sürü insan vardır ve biz bunlara oluşturduğumuz kamplarda mümkün olduğu kadar her türlü imkânı sunmaya çalışıyoruz. İlerleyen süreçte geleceğin artık doğudan yükseleceğini göreceğiz. Türkiye, Hindistan, Çin merkezli! Dönüşüm süreci zaten başlamıştır, batı büyük bir anlamda nüfus kaybetmiştir. Batı üretmediğini tüketen ve 100 yıllık sömürü ile elde ettiklerini tüketen bir toplum haline gelmiştir. Hem ekonomik, hem sosyal, hem de siyasal anlamda hegemonyaları ve siyasi nüfuzları yavaş yavaş gerilemeye başlamıştır.
Doğu Türkistan’da Müslüman Uygur Türklerine yapılan zulmü nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye burada yaşayan Uygur Türkleri için neler yapıyor?
Kültürel mirasına sahip çıkan bir ülke Çin veya başka bir ülkede ki Türk varlığına da mutlaka sahip çıkar. Doğu Türkistan’dan Türkiye’ye vatandaşlık başvurusunda bulunan Uygur Türklerine her türlü kolaylığı gösteriyoruz. Uygur Türklerinin Türkiye tarafından kabul edilmemesi gibi bir durum kesinlikle söz konusu olamaz. Dış politika ekseninde de dış işlerimiz Uygur Türklerinin kültürel, ekonomik, siyasi ve sosyal anlamda oradaki haklarının korunması kapsamında her türlü çabayı sarf ediyor. Bu kapsamda Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın Çin’e gerçekleştirmiş oldukları ziyaretler var. Biz Çin’le olan ilişkilerimizi her ülkenin kendi içişlerine saygı duyarak gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bu bizim oradaki Uygur Türklerinin haklarını korumamak, onların sıkıntılarına karşı sessiz kalmak anlamına gelmemektedir. Çin kendi sınırları içerisindeki farklı kimliklere karşı bir baskı rejimi uyguluyor. Ancak zaman, zaman bu tür azınlıkların, etnik grupların Çin’in iç dinamiklerini çatıştırmak adına dış güçler tarafından kullanıldığını da biliyoruz.
Türkiye’de oluşturulan mülteci kamplarında ciddi sıkıntılar yaşanıyor? Bu kamplarda Türkiye’nin geleceğini tehdit edebilecek unsurlara karşı yeterli önlemler alınıyor mu?
Suriye’de şu an bir iç savaş yaşanıyor. Her gün 200-300 civarında insanın katledildiği bir ülke ve bu ülke bizim sınır komşumuz. Buradan Türkiye’ye sığınan bir sürü insan var. Bu insanları siz kendi sınırları içerisinde tutamazsınız. Eğer güçlü bir ülkeyseniz az önce bahsettiğimiz gibi coğrafyası, siyasi ve ekonomik gücü ile Ortadoğu da bir takım etkiler yaratan bir ülkeyseniz bu tür olağanüstü durumlarda size sığınan insanlara her türlü imkânı sunmak zorundasınız.
Kilis’te kamu görevlilerin yaralanması olayı yaşanılan ortamın gerginliği ile alakalı bir durumdur. Çünkü bu tür kamp ortamlarında olağanüstü ortamlarda güç şartlar içerisinde yaşanılmaktadır. Farklı kimlikte ve farklı düşüncede insanların bir arada olduğu bu tür ortamlarda bu tür üzücü olaylar olabilir. Hiçbir kamp ortamı insanın kendi evi, mahallesi, kenti evi gibi olamaz. Bu kamplarda belli sınırlarda bir yaşam sürmek zorundasınız. Bu noktada bazı insanların beklentileri karşılanmıyor olabilir. Burada kalan insanlar bulundukları kentte daha rahat bir şekilde hareket etmekten tutun, başka bir ülkeye sığınmak ve verilen yemeklerin sağlıklarını bozduğu gerekçesi ile yemeklerin değiştirilmesi gibi çok sayıda talepte bulunuyorlar. Bu kamplarda şeker hastalarından tutun da perhiz yapanlara kadar yemekleri farklı şekilde verilmekte, her türlü imkân sağlanmaya çalışılmaktadır. Ancak kendi ülkemizin ve insanımızın güvenliği açısından bir takım tedbirlerin alınması gerekiyor. Suriye’de ki rejimin Türkiye’de belirli noktaları provoke edebileceği düşünülerek ve saldırı düzenleme ihtimali olan insanların da buralara girmesi söz konusu olduğundan biz de bazı tedbirler almak zorundayız. Bu anlamda bu kamp içerisinde kendisine sunulan hizmetlerden memnun olmayan insanların daha fazla beklentilerinden doğan sıkıntılar yaşanmakta ve bunlar bir şekilde çözüme kavuşturulmaktadır.
Suriye’de yaşanan olaylar gelecek dönemde Türkiye’ye de sirayet edebilir mi?
Ortadoğu da yaşanan sıkıntılar tamamen ülkelerin kendi içinde halklarına sağlamış olduğu haklarla alakalıdır. Eğer siz güçlü bir ülke değilseniz, halklarınızı özgürleştirmemişseniz, sınırlarınız içerisinde bulunan ve farklı kimliklerde olan her bir bireyin özgürlüklerini sunmamışsanız, bu insanların kendisini mutlu ve huzurlu hissedeceği bir ülke sunmamışsanız birilerine ülkenizin bölünmesi için her türlü fırsatı vermiş olursunuz. Suriye ile Türkiye’yi bu manada kıyaslamak kesinlikle doğru değildir.
Türkiye’nin Suriye konusunda izlediği politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, Suriye ile ilgili izlemesi gereken politikayı izliyor. Suriye meselesi sadece Türkiye’nin meselesi değildir. Suriye bu şartlardan sonra artık meşruiyetini kaybetmiş Esad rejimi ile dünyaya mal olmuş bir sorun olarak ele alınmalıdır. Bundan üç hafta önce ben Avrupa Birliği Karma Parlamento Üyesi olmam nedeniyle Brüksel’deydim. Orada ki görüşmelerimizde de yine gündeme geldi. Bu konu Avrupa Birliği ve Nato’nun da gündeminde. Artık dünya son dönemde Suriye’de artan şiddet olaylarından sonra ve kontrolün Suriye rejiminin elinden kaybolmasından sonra daha bir dikkatli şekilde Suriye’ye yönelmiş durumda. Biz bir an evvel Suriye’de akan kanın durmasını istiyoruz. Türkiye ve Ak Parti Hükümeti bu güne kadar Suriye’de gerekli adımı atarak halkını özgürleştirmesi, halkının beklentilerini yerine getirmesini ve halkına karşı silah çeken bir liderlikten uzaklaşması, halkının haklarını vererek halkının kahramanı olması tavsiyesinde bulundu ve bu yönde her türlü desteği sağlama taahhüdü verdi. İlk zamanlarda bu konuda Beşar Esed çok pozitif olmasına rağmen Suriye’de hali hazırda bulunan baas rejiminin kalıntılarını ikna etmekte güçlük çektiği için bu dönüşümü başlatamadı. Esad kahraman olmak yerine kendi ülkesinin düşmanı oldu. Türkiye bu noktada zulme uğrayan, haksız yere öldürülen bir halkın yanında yer almaktadır. Geçmişten günümüze de Türk dış politikası her zaman mazlum ülkelerin yanında yer almıştır. Biz Suriye’nin içişlerini karışmaktan öte Suriye’de akan kanın bir an evvel durdurulması, Suriye’nin özgürleştirilmesi ve halk iradesinin yansıdığı bir yönetimin Suriye’de başa geçmesini arzuluyoruz. Gönül isterdi ki bu hususlar Esed tarafından oluşturulacak paketler ile yerine getirilsin ancak bu aşama çoktan geçildi. Bizim temennimiz Beşar Esed’in kan atılarak bir yere varılamayacağını görmesi ve Suriye’yi terk etmesidir. Ben eminim ki Esed, Türkiye ve Rusya’ya sığınmak isterse kendisine açılacak kapı vardır. Suriye’de artık yakın zamanda halk iradesinin hâkim olacağı bir noktaya gelinmiştir.
Türkiye’nin Ortadoğu’da ki konumu, modeli sizce ne olur?
Aslında bu olaylar sadece Suriye ile sınırlı bir olay değil. Biliyorsunuz Arap baharı diye nitelendirilen bir iklimden bahsediyoruz. Mesele şudur; Ortadoğu da yaklaşık yüzyıldan bu yana batı projeksiyonlu bir yapı söz konusu. Batılılar Ortadoğu ve bu coğrafyayı kendileri için tehdit olmaktan çıkarmak adına küçük parçalara böldüler. Osmanlı’nın son dönemlerinde Arap topluluklarına giderek, siz bu kadar Arap kabile bu kadar Arap toplumu tek bir devlet olarak kendi kendinizi yönetmeyi hak ediyorsunuz, neden Türklerin istismarında, sömürgesinde hayat süreceksiniz diyerek onların şuur altlarına böyle bir nifak tohumu yerleştirdiler. Bunun neticesinde de bu coğrafyayı bölerek sadece Araplardan oluşan 22 tane Arap ülkesi oluşturdular. Bugün Arap birliğine bağlı 22 tane Arap ülkesi var. Aslına bakarsınız bu husus bu coğrafyayı daha kolay yönetebilmek, bu coğrafyanın zenginliklerini sömürebilmek adına ortaya konulmuş bir stratejiydi. Ortadoğu halkı geçen yüzyıl içerisinde önemli bir dönüşüm süreci geçirdi. Yüzyıllık bu sömürü döneminin ardından Ortadoğu da aydınlanmış bir Arap halkı var. Bu aydınlanma süreci üç önemli aşamada gerçekleşti. Öncelikli olarak Türkiye Arap ülkeleri için bir ilham kaynağı teşkil etti. Türkiye’nin 100 yıllık demokrasi mücadelesi , özellikle son 15 yıllık süreçte geldiği nokta Arap coğrafyasında bir ilham kaynağı oluşturdu. Bugün Ortadoğu’nun hangi ülkesine gitseniz, hangi kentin hangi sokağına girseniz bir Türkiye sempatisi bir Ak Parti Recep Tayyip Erdoğan sempatisi vardır. Bu son on yılda Türkiye’nin gelmiş olduğu demokratikleşme, özgürlükleşme, sosyal ekonomik ve siyasal anlamda Türkiye’nin kat ettiği mesafenin Ortadoğu’ya yansıması olmuştur. Türkiye bu anlamda Ortadoğu için baskıcı rejimlerin hakim olduğu Ortadoğu toplumları için önemli bir ilham kaynağı teşkil etmektedir. Batılı güçler kendileri için ekonomik ve siyasi anlamda tehdit unsuru olan ülkelere karşı o ülkenin etnik, mezhep, ideolojik anlamda içinde kaşımaya, çatıştırmaya müsait unsurları kullanarak o ülkeyi zayıflatma politikası uygulamaktadır. Amerika Birleşik Devletleri de hegemonyasını sinme noktasında tehdit eden bütün ülkelere karşı bu yöntemi kullanmaktadır.