Hüznüm Hüznün Olsun Demeye Hakkım Yok
‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ dizisini kaçamak vakitlerde seyrederken….
Hüznüm hüznün olsun demeye hakkım yok.
Bu garip hayat yolculuğunda kimsenin bilmediği incecikten bir yolda sensiz yürürken, buruk lezzetleri dahi tatmadan bu hayatla beraber gidiyorum işte. Bir kaplan gözü şefaflığında hayata bakmak ve senin gözyaşını toplamak isterdim. Veda vakti gelirken, seni düşünmenin bile yasak olduğu demlerde üşüyorum. Sabahları kalkamıyorum. Ağrılarım gün geçtikçe artıyor. 'İhtiyarlığın kötü olacak' diyen Doktor Cengiz Arslan'a gün geçtikçe biraz daha hak veriyorum. Yine de aldırmıyorum. Isırgan otu acılığında hayata bakmanın lüksü ile bu otun kendisini bardak bardak içiyorum. İki yıl bu içme acısına yıllar önce nasıl dayandıysam, şimdi de dayanmam gerektiğini kendime anlatıyorum.
Sürüne sürüne iniyorum aşağı kata. Merdiven boşluğunda 'hoşçakallarımı' kendimde yaşıyorum. Sonra yaşamağa mecbursun, mücadeleye biraz daha devam diyorum. Yapmam gerekenler var, deyip kendimi teselli ediyorum. Ağrılarıma, sancılarıma, kırılganlıklarıma ısırgan sonrası güneşte bekletilmiş en kutsi ilaç olan zeytin yağını sürüyorum.
Sonra mı? İçimdekileri yırta yırta duvar diplerinde -sen dediğim o sen kimse- onunla konuşa konuşa gidiyorum. Bende bulduğum benle sana bir kez daha 'hoşça kal' demek için caddelerde, dar koridorlarda yürüyorum. Seni sana anlatamadan avuçlarımdan kayarken olgun duruşum, hamlığıma isyan ediyorum.
'Hoşça kal ! Olacaklar sensiz olsun. Daha, duman boşluklarında ben unutuyorum.' benzer küflü şarkı sözlerinde senden öncesi ve sonrası toprağı özlüyorum.
Senin olmadığını bile bile yaşamaya işte böyle çalışıyorum.
Ve .. Kelepçeli yüreğimde taşıdığım sızıların acısını sadece ben duymaktayım. Mevsim Güneyde kurak bahara doğru giderken gözlerim yavaş yavaş kapanmakta. Uykuya direnmekteyim. Parmak uçlarım yazmakla yazmama arasında gidip geliyor.
Siz bu yazıyı boşverin, sizi bekleyen işlerin önemi ile hayatın güzellik penceresine doğru yelkeninizi çevirin.
yazı/foto: magpak
Kaynak...