-
Topaçlı aşın buharı
Hayatın sessiz duruşunda, biraz kaygılı, başkalarından bir başka bir halde gözlerim derinlikleri süzerken yola düşmüşüm. Kardeş kavgalarının yaşandığı yılların keskin virajında kendi şehrimden binlerce kilometre öteye sürgüne gider gibi, pencereleri yan camların üst kısmından açılan 302 Mercedes bir otobüsün arka koltuğunda, yarı uykulu çoğu zaman uyanık bir benzin istasyonunda indirilmişim. Çarşafsız bir minder, incelerin incesi bir yorgan, rengi solgun yün yastık...Hepsini babam yeşilimsi bir kilime sarmalamış. Küçük bir piknik tüpü, bir aluminyum tencere, sapı eğilmeye aşina bir kaşık ve bir de bakırdan sahan. Kıyafetim: Bir pantolan, iki gömlek ve iç çamaşırı. Akyazı yol çatında yolculara kızıp duran muavin tarafından indirilmişim. Sabahın dördü. Kimseleri tanımıyordum. Karnım aç. Yorgunum. Hava soğuk mu soğuk. Ceketim ısıtmıyor beni. Üşüyorum...
....
Biraz Akyazı’da biraz Amasya’da ve çokça da Ankara’da öğrencilik; biraz Konya’da biraz İsanbul’da ne verilirse yapılan işler. Sonra Samsun, sonra Bafra, sonra Van, sonra... Yolların kıvrımlığında gençliğimin tuzağından yeni kurtulduğumu zan ederken, hayata yeniden sarılma hevesiyle bir yurt binasının giriş katında yalnızlığın doruk noktasında yaşama. Sonrası? Sonrası vesaire.
....
Bu satırları okuyan gurbetteki hemşerilerimin birçoğu benden üç aşağı beş yukarı bu tarzda gurbete düşme hikayesi vardır.
Bir kez gurbete düşmüşseniz memleketiniz her dem sizi çekse de –nedense- gidemez olursunuz. Doyduğunuz yer, doğduğunuz yere ait ne varsa kendince gülüşleriyle işgal etmeye başlar. Bayramınız bayram değildir. Yaşadığınız yerin mevsimlerini beğenmezsiniz. Herşeyin iyisi doğduğunuz yerdedir. Hele bir de bağlı-bahçeli bir yerde gençliğiniz geçmişse, o izler asla zihninizdensilinmez . Sakin, insanı güzel, hoş kokulu bahçe yolları olan bir köyden sonra iri cüseli bir şehirde yaşamak size işkence olur. Olmazların içinde debelenip durursunuz. Kuru açma ekmek üzerini sürdüğünüz biber salçasının tatı damağınızdan gitmez. Topaçlı aş ise noktaların ötesinde bir yerde buharı tüter.
Senede bir yazları ve uzun tatilli bayramlarda yola düşmüşseniz yollar bitmez.
.....
Aslında gurbeti anlatmaya girişmeden önce topaçlı aşı anlatmalıydım ben. Bulgurdan ve hazırlanma hikayesi uzun küçük kuşbaşıdan yapılan o aşın ne kadar kıymetli ve lezzetli olduğunu ballandırıcı ifadelerle yazımı süslemeleydim. Olmadı. Gurbetlik duygular herşeyin üstüne çıktı.
Zaten yaşadığımız her an bu garip ve çoğu zamanda sefil dünya da gurbetin tam kendisi değil mi?
Dünya zevkleri sınırlı. Siz yine de tarifini, tadını yazmaya gerek kalmadan, (şayet imkanı olan varsa) bugün ya anasına ya da hanımına topaçlı aş pişirtse ve benim için de yese. Yanında ayranı ve turşuyu da unutmasa.
Bir de şöyle bir durum var: Anasından ya da kaynanasından iyi eğitim almamış, hanımı da bizim topraktan olmayanların haline diyecek ne olabilir ki?
Not: Yazılarıma yorum yazan sevgili dostlara en içten muhabbetlerimle. Bazı dostların düşündüğü gibi burada yani Erbil’de olmakla (belki de) bir deli-divanelik yapıyoruz. Bu dünya sahnesinde bize düşen bu oldu. Burada yazılacak çok şey var. Paylaşmak niyetiyle...
-
Değerli hocam yazdıklarınızla bize tercuman oluyorsunuz, 45 senemi Nizip'ten uzakta geçirdim, ara sıra maddi imkanlar ve iş durumu müsait olduğunda gidip memleketimi gördüm, bazen kimseye söylemeden akşam o dediğiniz O302 otobüslere atlayıp, sabah Nizip'e inip akşama kadar dolaşıp sonrada akşam yine otobüse binip döndüğüm olmuştur, 5-6 yaşlarında Nizip'ten ayrılmama rağmen hala o günleri özlüyorum, rahmetli anamın yaptığı mecmekli aş, hala burnumda tütüyor, bazende topaçlı aş yerdik ama çok nadir, inşallah birgün bir araya gelirde sizi dinleriz, gurbet yetmiyormuş gibi şimdide Erbil'e gittiniz, Nizip'te yapacağımız bir buluşmaya sizde katılırsanız inanın çok mutlu olacağım.