Tarama yar tarama yar zülüfün tarama
ZÜLFÜN TARAYUB NAZ İLE ZİŞAN EDECEK...
Büyük evin varisleri, evlerini temizlemeye hatıraları süpürmekle başlarlar!Oysa hatıralar, evin her köşesine sinmiş ve bir daha çıkmayan izler gibidir.Hiçbir dış müdahale ve kimyevi ilacın silemediği izlerdir hatıralar.Hatıralar;bir diğer yanıyla,insanın eşya ile,tarih ile,doğa ile…dahası Allah ile olan ilişkisidir.Ve hatıralar “Ğayb”dir.Kim ki;ğaybe yakini olarak iman etmişse,hatıralarını,an içinde de muhafaza edendir.
Şehadet aleminde görülmeyen ama hissiyatımızı bürüyen bir ğayb.Hatıralar gökyüzünde kandil misali asılı duran güneş gibi önümüzü,ay gibi ruhumuzu aydınlatan her an bizimle,bizdendirler.
Uhud şehitliğinde dua ederken,Hamza’yı görmek tarifi imkansız bir letaiftir.Ben Hamza’yı gördüm!Hamza’yı zihnime kazıyan Mustafa Akad merhumunu da!Bu yüzden hatıraların hayatımıza dokunan, üstadların naif ve enfes birer fırça ve kalem darbeleri olduğuna inanırım.Bu sebepten olsa gerek her meyve gördüğümde “Natürmort”un üstadı Süleyman Seyit’i,hayatla alay edildiğinde Fikret Mualla’yı,emek ve titizlik denildiğinde sanatkar ve de zenaatkar Ermeni’leri,güzel bir göz’de Hafız Osman’ın “Vav”larını,suya baktığımda Hatip Mehmed Efendi’nin ebrusunu…Ve her köpek leşinde bir inci diş bulan Muhammed Mustafa’yı görürüm.Onları hayırla derin bir iç çekişe yad ederim.İçimdeki nefestir hatıralar.Ve her nefes içimde biriken bir hatıradır.Bu sebeptendir ki;hatıraların gerçeğim olduğuna iman ederim.Hatıralar; anımızı kolaylaştıran,bize güç veren geleceğimizin mayalandığı idrak teknelerimizdir.
Geçen yıl bit pazarında aldığım fil dişi bir tarak,bu yazının yazılımasına geç de olsa vesile oldu.
Yukarıda resmi görülen bölümde sevdiğine “Zülfün tarayıp naz ile Zi-şan edecek(ki Zülfü’n gibi dünyayı perişan edecek” diyen bir sevdalıdan,isminin baş harfleri S.ve M.olan bir aşıktan bahsediyoruz. 18 Kanun-i Evvel 1324 tarihli bu tarak tam 1 asırlık bir tarak. 1908 yılından bugüne, kırılmış dişlerine rağmen, önümüzde… aşk kadar ölümsüz…
Bu tarak bir evden sokağa taşan hatıranın, hatırlanmak isteyenlerce hatıra hanesinde yerini aldı bile.Bu yazı dahi bu hatıranın sonsuza dek varlığına hizmet eden bir cilve-i ilahidir.El Vedud olan “En çok seven” Allah, bir çöplükten dahi sevgi devşirmemiz için sebepler halk ediyor.O halde ne kadar sevinsek,sevsek,sevilsek…ve ne kadar hamd etsek azdır diye düşünüyorum.
Peki biz bu kırık dişli taraktan,kırık gönüllerimizle nasip almayacak mıyız?!Bizim sevdiklerimize bıraktığımız ve bir asır sonra,terekemizle sevgimizden sevgi devşiren bir nesl-i ati olamayacak mı?Olmalı değil mi?Geriye ne bırakıyoruz ey sevgili dostlar?
Bugün tükettiklerimizdir bizden geriye kalan. Çoplüklerimize attıklarımızdır hayatımız.Pet şişeler,ucuz korsan CD’ler,baskılarının çirkinliğinden gözlerimizin yorulduğu kaldırım kitapları,alüminyum kola kutuları…basit alelade bir yaşam işte!
Terekemizden bir ahu gözlü “Vav” çıkmayacak elbet. Veya tezhipli bir hat levha veya bir meşk enstürmantalı veya bir hikmet kitabı, altı çizilmiş,kenarına notlar düşülmüş bir klasik eser… Biliyorum bunlar çıkmayacak elbet.
Ama umudumu yitirmeden ve okunup okunmadıklarını çok da kaale almadan ben bunları yazmaya, bu tarakları toplamaya,eskinin izinden giderek,kurumsallığın ne denli cesametli olduğunu anlamaya çalışacağım.Kavramsal anlamda ağzı laf dolu insanların yaşamlarındaki basitliğe bıyıklarımın üstünden güleceğim.Ve terekemin Zilzal suresinde geçen bir ayetle ne denli ciddiyet arzettiğini bir kez daha düşüneceğim.”Yevme izin yesdur’un nasu eştaten li yurev a’malehum”İnsanların sinelerinde biri diğerinden farklı olan, biriktirdikleri şeyler ortaya döküldüğü zaman…İşte o zaman belki “Tezkire” yi daha iyi anlayacağız.Çok geç olmadan anlamak ve kavramlarımızı kurumlara dönüştürmek umudu ile…