-
sobele ey hayat!
Sobele Ey Hayat!!!
Küçüklüğümüzde oynadığımız oyunları anımsıyorum.
Gözümüzü açar açmaz çocukluğumuz
kaçacakmışçasına kendimizi sokağa atışımız
ve okunan akşam ezanının verdiği o inanılmaz sancı.
Annemizin bizi çağıracağı saati bile bile sonuna kadar direnip,
biraz daha fazla süre için yalvarışlarımız...
Bir de oyunlarımız vardı,
ileride hayatın peşisıra koşacağımızı bilmeden oynadığımız kovalamaçlar, ileride canımız yandığında
yedek bir can alamayacağımızdan habersiz can oyunları,
seksekler, köşe kapmacalar...
Ve günü akşama teslim ederken oynadığımız sobe oyunu,
en vazgeçilmez oyunlarımızdı...
Belki de bu oyunların en çok özlenen yanı
kaybettiğimizde yeniden başlamak haklarımızdı.
Aynı oyunda defalarca yenilsek de
umrumuzda olmadan başlardık yeniden ve
kimse bizimle dalga geçmezdi.
Oyunlara yorulsak da devam ederdik.
Ve en çok sıkıldığımız anlarda yapardık mızıkçılık,
tıpkı şu an yaptığımız gibi. Küserdik mızıkçılık yapanlara.
Sonra dayanamazdık, dakikalar dolmadan
en masum halimizle unutuverir, oyunlara dalardık.
Öfkemizi saçımızın sıvazlanmasıyla ya da
bir tane şekerle takas ederdik.
Ve çoğu defa oyunun en heyacanlı yerinde düşerdik.
Dizlerimiz kanayıp, avuçlarımız yanarken bütün gücümüzle,
hıçkıra hıçkıra ağlayabilirdik.
Çevredeki insanlar ne der diye düşünmeden, gözyaşlarımızı saklamadan, acımızdan utanmadan,
unutana kadar yaramızı ağlardık.
Ve bize sormazlardı niye ağlıyorsun diye.
Yani hep bir yanımız özgürdü.
Ve bizse gözlerimizdeki yaşlar kurumadan
kendimizi oyunun içinde bulurduk yeniden.
Okunan ezan ve bir daha oynamayacakmış gibi
ağlaya ağlaya eve dönmemiz ve 10 dk fazla zamanı
akşam yemeklerine tercih edişlerimiz..
Günün yorgunluğunu ise mızıkçılık yaparcasına
hemen daldığımız uykular eleverirdi.
Peki ne değişti şimdi? Çocukluğumuzu,
en masum hallerimizi sobe oynarken saklandığımız yerlerde mi unuttuk, yoksa kovalamaç oynarken mi düşürüp kaybettik?
Ama ben hep bir yanımızın çocuk kaldığını ve
sadece oynadığımız oyunların ciddileştiğini düşündüm.
Sadece hayat bize defalarca şans vermedi ve
mızıkçılık yapıldığında unutup her şeyi devam edemedik
kaldığımız yerden..
Ya da öfkelerimizi bırak şekeri,
kocaman sevgilerle bile takas edemez olduk ve
ağlayamadık çocukluğumuzdaki gibi doyasıya,
geceleri o kadar kolay ve huzurlu uyuyamadık.
Ve en önemlisi yaralarımız iyileşmeden başlayamadık
yeni oyunlara ve yüreklerimizi sığdıramadık yüreklerimize..
Velhasıl kaçamadık hayatın geç kalınmışlıklarından,
masumiyetimizi çoktan geçmişimize teslim edip, büyüdük.
Kalamadık eskisi gibi.. Kendimizi saklarken herkesten, saklayamadık en güzel yanımızı...
Şimdi mızıkçılık yapıyorum son defa....Ve oynamıyorum ben..
Sobele ey hayat!! sobele bekliyorum!!
-
Doymamış çocuk yanı yüksek,doymuş genç yanı düşüktü yüreğimin.
Hala bir masum yanı vardı ruhumun.
Hayata karşı ezilmemişlik hissi vardı beynimde.
Verseler hala uçurtmamı yarıştırırdım kuşlarla,
hemde her defasında kazanacağım hissiyle.
Bıraksalar akşam ezanında annem çağırana kadar oynarım sokaklarda.
Üstüm başım kir pas içinde döndüğümde eve varsın kızsın annem bana.
Dolsun gözlerim yaşlarla.
Nasılsa unuturum yarın,çocuğum ben hala.
Bırakın bayramlarda sabah olmasın bana.
O yepyeni elbiselerimi giymek için bütün gece uyku girmesin gözüme.
Kim kaç lira harçlık verecek şimdiden hesabını tutayım.
Tek derdim o oyuncakçı dükkanının vitrininde gördüğüm
oyuncağı babamın bana almaması olsun.
Ağlayayım hıçkırıklarla,varsın babam kızsın bana...
Eminönü-Üsküdar vapurunda simit atmak martılara en büyük eğlencem olsun.
Trende vagondan vagona koşmayı oyun sanayım hala.
Geceleri kabuslar göreyim,çığlıklarla uyanayım ansızın.
Annemin bana sarılışına değer bu korku nasılsa...
Yaz geldiğinde evin önünden geçsin dondurmacılar.
Annem "açıktan alınan yiyecekler yenilmez" deyip almasın dondurmayı.
Ben anlamayayım onun bu davranışını.Büzüp dudağımı sineyim bir köşeye.
Beş dakikalıkta olsa küseyim herşeye,herkese...
Birgün gerçekten küsmenin ne olduğunu anlamayacakmışçasına...
Geceleri gökyüzüne baktığımda oradaki yıldızları saymaya çalışayım.
Bırakın bir yıldızı istersem beş defa sayayım.
Yıldızları görünce ertesi günün güneşli geçeceğini söyleyen babama
hayranlıkla bakayım.
Annemin getirdiği çayı içerken bahçede,
hanımeli çiçeğinin o muhteşem kokusunu çekeyim içime.
Akşam sefalarını büyük bir şaşkınlıkla izleyeyim.
Son baharda yapraklarını dökmeyen çam ağaçlarının sırrını çözmeye çalışayım.
Eylülde açılan okulumun ilk günü başka bir heyecan yaratsın bende.
Annemin beni sınıfta bırakıp eve yalnız dönüşünü yaşlı gözlerle izleyeyim camdan.
Ve kar yağdığında okulların tatil olması için dua edeyim.
Hasta olacağımı bile bile saatlerce kartopu oynayayım dışarıda.
Komşunun kömürlüğünden çaldığım kömürlerle kardan adam yapayım...
Çizgi film izlemek için sabahın köründe kalkayım.
Büyümeyeyim ben hep çocuk kalayım.
Tanımasın derdi,hüznü bu minik yüreğim,acılarla tanışmayayım.
Gardolabın içi korkularıma sığınak olsun.
Tanımayayım aşkı,ağlamasın gözlerim,kavurmasın içimi ayrılık şarkıları.
İnsanların diğer yüzünü görmeyeyim.
Bilmesin ihaneti kalbim.
Doymadım ben daha çocuk olmaya.
Hazır değil kalbim on sekiz yaşını aşmaya.
Ne olur durdurun zamanı.
Çocukluğumu çalıyorlar,masumiyetimi çalıyorlar.
Dedim ya doymamış çocukluk yanı yüksek kalbimin daha...
alıntıdır...
-
Secret sen uyumazmısın hiç,
yine melankolik ettin bizi, yine çocukluğuma götürdün beni,
aileden ölenler geldi aklıma,
Nizip sokaklarında oynadığımız günler geldi aklıma,
ocaklıktan bir parça ekmeğin üzerine anamdan habersiz salça çaldığım günler geldi aklıma,
babamın bizi küçücük odaya atıp en büyük odayı beslediği güvercinlere ayırdığı geldi aklıma,
hacı emminin katırına sokaklardaki ata ve eşeğe binmek için konmuş olan yüksek taşa basarak binip bir dahada inemediğim ve kendimi hacı emminin bahçesinde bulduğum günü hatırladım,
Daha neler neler, sen geceleri uyumaya çalış yoksa bizi hep böyle melankolik yapacaksın.
-
secret gerçekten katılıyorum sana bir zamanlar eve yatsı ezanından sonra geldiğimiz olurdu hele o nizip çayında suya girmemiz eve geline annemler şüphelenince ii bir dayaktan çekiolardı
-
güzel günlerdi hani bir daha gelmiyecek olması gerceginin verdiği bir hüzünde yok değil hepimizde var :(