-
Nizip Savaşı....
NİZİP SAVAŞI
Yıl 1839’dur. II. Mahmut ile Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa kuvvetleri arasında meydana gelen “Nizip Savaşı”nda Osmanlı ordusuna Hafız Ahmet Paşa komuta etmektedir. Hafız Ahmet Paşa tecrübesizdir ve de komutasındaki generallerden çok ulemanın düşüncelerine önem vermektedir. Osmanlı ordusunda danışman olarak Prusya’lı 3 kurmay subay bulunmaktadır.
Bunlardan biri de Moltke’dir. Moltke’ye göre Nizip’te Osmanlı ordusunun önemli birliğini ya-yalar teşkil etmektedir. Erlere çarçabuk bazı şeyler öğretilebilmiştir. Subaylar ise subaylıktan hiçbir şey anlamamaktadırlar.
Mısır kuvvetlerinin başında Ibrahim Paşa bulunmaktadır. Onların da durumu pek iyi değildir. Sayı bakımından iki ordu aşağı yukarı eşittir. Nizip alanında bu iki ordu harp kurallarına uygun olarak yerleştirilmiştir.
Prusya’lı kurmay su-baylar Osmanlı ordusunun Mısırlıları yenecek bir durumda iken hemen muharebeye girişilmesi için Başkomutan Hafız Paşa’-ya tavsiyelerde bulunmuş-lardır. Ancak ordu içinde bulunan ulema o gün Cuma olduğundan harp yapılmasının Şer’an caiz olmadığını ileri sürmüşlerdir.
Bir gün sonra Prusya’lı subaylar bir gece baskını yapılmasını önermişlerdir. Ulema bu defa da haydut gibi ansızın gece baskını yapılmasının padişah askerlerinin şanına yakışmayacağını bildirmişlerdir.
“Peki, ne zaman hücum edeceğiz?” sorusuna da.
“Keçinin kuyruğundan gelecek işareti bekleyeceğiz.” cevabını vermişlerdir.
Bu arada Mısır ordusu Osmanlı kanatlarını kuşatmıştır. Moltke, Hafız Paşa’ya Birecik üzerine çekilip kuşatmadan kurtulmasını tavsiye eder.
Ancak Hafız Paşa geri çekilmeyi şerefsizlik saydığından yerinden kıpırdamamıştır. Mısırlılar ise 29 Haziran 1839’da saldırıya geçmişler ve Osmanlı Ordusunu 4 saat içinde perişan edip dağıtmışlardır.
II. Mahmut çaresizdir. Ruslardan yardım istemiş ve “Denize düşen yılana sarılır” sözünü de işte bu psikoloji içerisinde söylemiştir.
CAHİL KUMANDANIN SAVAŞI http://www.eskimalatya.com/malatya/id5.htm</SPAN>
NİZİP SAVAŞI: 1839 da, Osmanlı Ordusu kumandanı Hafız Paşa, karargahını Harput Mezra'dan Malatya'ya taşıyınca, Eski Malatya tamamen terk edilmeye başlandı. Askerlerini barındıracağı ev bulamayan Hafız Paşa, bağlara göçen halkın evlerine el koydu. Ordu, 1838-1839 kışını Malatya da geçirince kent halkı bağlara sığınmak zorunda kaldı. Bağların bulunduğu Aspuzu yöresi (bugünkü) Malatya olarak gelişmeye başladı. Ordu Nizip Savaşı için Eski Malatya'dan ayrıldıktan sonra, halk harap olmuş evlerine dönmedi.
Nizip Savaşı Türk Tarihi için çok önemlidir. Çünkü o dönemde Dünyanın 2. Büyük ve modern ordusu olan Osmanlı ordusu (Asakiri Mansure-i Muhammedi'ye) ile Osmanlıya isyan eden Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşanın ordusu arasında cereyan etmiştir. Bu asi Vilayetimizin askerlerinin komutanı Kavalalının oğlu İbrahim Paşadır. Osmanlı Ordusu Asi Vilayetimizin ordusunu Nizip'te ters bir vaziyette yakaladı. Küçük rütbeli Osmanlı subayları ve Avrupalı Askeri danışmanlar bunun bir fırsat olduğunu hemen hücum edilmesi gerektiğini söylediler. Ne yazık ki ısrarlara rağmen Hafız Paşa rahatsız edilmemesini emir buyurup İstihare için uykuya yattı. Onun için rüyasında göreceği renkler çok önemliydi.(İslam'dan bihaber Müslüman) Bunu fırsat bilen İbrahim paşa ordusunun cephesini düzeltti. Hiç bir hazırlık yapmayan Osmanlı ordusuna saldırı emri verdi. Paşamız uykudan kalktığında maalesef Koca Osmanlı ordusu darmadağın olmuştu. MTB
Not : Padişah 2.Mahmut ordunun mağlubiyetini duyduğunda kalp krizi geçirdi. Üzüntüsünden dolayı Aynı yıl içinde vefat etti.
NİZİP SAVAŞINA BİR ANEKDOT
HELMUT von MOLTKE
(1800 - 1891)
1836 - 1839 yılları arasında Türk ordusunda müşavirlik ve öğretmenlik yapan Alman Feld Mareşal Helmut von Moltke II. Mahmut döneminde Hafız Mehmet Paşa'nın maiyetinde müşavir olarak Nizip Savaşına katılmıştır. Kendi memleketinde otuz bir yıl, Genel Kurmayı yöneten mareşalin, ülkemizin olayları ve durumu hakkındaki düşüncelerini tespit eden mektupları vardır.
Mektuplarında Mareşal Moltke Nizip savaşı için,
"Orada yenilen Türk değildi, kumandandı. Yenen de öbür taraf olmayıp, hurafelerdi.
Harp planını, müneccimler vasıtası ile çizen, hücum emrini yıldızlardan alan kumandanlara karşı cesur Türk ne yapabilirdi ?.. Müneccimin Türkiye'den kovulduğu ve yıldızların harp işlerine karışmalarının yasak edildiği gün, Türkün ruhu yeniden parlayacak ve silah kullanmak için doğan bu kahraman milletin tarihi, eski ışığını bulacaktır."
demiştir. MTB
-
paylaşım için çok teşekkürler
bazen karıştırıyoruz tarih kitaplarını çokkkk okudum nizip savaşı ile bilgileri ;)
-
daha önce yine sormustum
bu nizip savaşı tam olarak nerede oldu ?
-
hafızpaşa hakkında çok dedikodu var özellikle ahmet amca(imamoğlu) onun isminin bir mahalleye verilmesinden hiç hoşnut değil sebep olarak hafızpaşanın savaş esnasında kaçtığından bahsediyordu...
-
-
Tairihi kazananlar yazarmış, o gün neler oldu ? sadece birkaç sayfadan okuduklarımızla biliyoruz.Onuda okuduksa. Birde Moltke denilen şahıs var tabi. Bir Alman ! Yani sözün özü şu ki, Osmanlı hakkında ne kadar gerçekler anlatılıyor? Yoksa karalama kampanyasımı yapılıyor. Hurafelere inanan vs.vs.. bir komutanın, hem de yenildiği halde, ismi neden bir mahalleye verilsin ? Maalesef tarihimizde karanlık noktalar çok fazla. Birkaç kişinin aktardıkları kaynak kabul edilip süslü cümleler ve kendi ideolojileri doğrultusunda edebiyat yapıyorlar ve bunun adına da tarih diyorlar.
Belki bu olaylar yaşanmıştır !? Fakat o kadar yalan yanlış şeyler anlatıldıki bize, insanın buna da inanası gelmiyor.
-
Biliyoruz ki, Nizip'te Osmanlı orduları, Mısır ordularına yenildiler. Buna sebep ordularımıza kumanda eden Çerkes Hafız Paşanın bilgisizliği, düşman tarafın kazanma nedeni ise, Başkumandanları İbrahim Paşanın enerjisi, zekâsı ve bilgisi idi.
Mareşal Moltke o tarihlerde Osmanlı ordusunda bulunuyordu. Ve ordunun kurmaylığını yapıyordu. Mısır ordusuna taarruz zamanının geldiğini ve fırsatın kaçırılmamasını, zaferin mutlaka Osmanlılar tarafında kalacağını ısrarla Başkumandana bildirdi. Fakat Hafız Paşa müneccimlerin reyini almadan böyle bir teşebbüste bulunamaıyacağını söyleyince Moltke şaşırdı kaldı.
Ve nihayet müneccimler Eşref saatin henüz gelmediğini bildirince, Moltke istifa etti (1). Kabul edilmedi, fakat fırsat kaçırılmış oldu. Mısır ordusu hemen taarruza geçti ve Çerkez Hafız kumandasındaki Osmanlı ordusunu çil yavrusu gibi dağıttı. Moltke güçlükle kaçabildi. Buna rağmen hatıratında diyor ki:
''Silâhlı milletin, en canlı örneği Türklerdir. Bu ülke köylüsünün orak, kâtibinin kalem, hatta kadınlarını etek tutuşunda, silâha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır. Türk, ata biner gibi oturur ve keşfe yollanan uyanık nefer gibi yürür. Silâhın ruha verdiği güveni her Türk'ün bakışında görmek mükündür. O doğduğu gündenberi silâhlıdır. Bundan dolayı hayata ve hadiselere güvenle bakmayı da öğrenmiştir.
Türkiye'ye adım atar atmaz, bu kanaati edindim. Silâhlı bir milletin içinde yaşadığıma inandım. Nizip bu kanaati ne sarstı, ne de giderdi. Çünkü orada yenilen Türk değildi, kumandandı. Yenen de öbür taraf olmayıp hurafelerdi. Harp plânını müneccimler vasıtasyla çizen, hücum emrini yıldızlardan bekleyen kumandana karşı, cesur Türk ne yapabilirdi?
Müneccimin Türkiye'den kovulduğu ve yıldızların harp işlerine karışmalarının yasak edildiği gün, Türkün ruhu yeniden parlıyacak ve silâh kullanmak için doğan bu kahraman milletin tarihi, eski ışığını bulacaktır.'' (1)
Atatürk bir gün, ilk mecliste istiklâl savaşlarının hesabını verirken, şu mütalâada bulunmuştu:
''Türk yenildi derlerse inanmayınız. Yenilen kumandandır.'' (2)
Atatürk İhtilâli ile, Moltke'nin arzuları yerine gelmiş, Türk milletinin tarihi başka, geçmişten daha yüksek bir anlamda, eski ışığını bulma yolunu tutmuştur. Ne mutlu bize; bilhassa gelecek kuşaklara.
Fakat burada asıl belirtmek istediğimiz nokta, bütün bunlar değildir.
Nizip felâketi günü, bütün Osmanlı ordusu dağılıp kaçarken, henüz kurulmuş modern bir alayımız, galip Mısır ordusuna, son neferine kadar dayanmıştır. Bu alayın başında ismi tarihe bile geçmeyen bir Türk albayı bulunuyordu. Tarihin bildirdiğine göre, öğrenimin Saint-Cyr'de bitirmişti. Elinde yalın kılıç, düşmanla çarpışırken kaçmakta olan ve henüz kaldırılmış bulunan Yeniçeri artıklarına bakarak, şöyle haykırmıştı:
''Alçaklar! Dönün, bakın... Gâvur dediğiniz mektepliler vatan için nasıl döğüşüyorlar ve nasıl ölüyorlar!'' (1)
Bu adsız kahraman da, alayıyla beraber şehit oldu ve şehitler arasında kaldı.
Onur için, şeref için, vatan için, bilgi için, mekteplilik adına ilk defa ölüm meydanında haykıran ve can veren bu kahraman öldü denebilir mi?
Adsız kahraman bugün tarih içinde bir onur abidesi gibi yükseliyor!
http://kemalizm.kemalistler.net/ihtilal3.htm
Nihayet Hafız Mehmet Paşa, harp için hazırlığın kafi görerek, Padişahın müsaadesi ile kaybedilen yerleri istirdadı için harekete geçti. Nizip'de İbrahim Paşa ordu ile karşılaştı. Ordumuzu erat kısmı oldukça muntazam olmakla beraber, kumandan heyeti, kumandanlıktan haberi idi. İbrahim paşanın ordusu ile, bizimkinin aksi idi. İki ordu karşılaştığı gün Cuma idi. Başta Moltke olduğu halde, ordumuzda bulunan bir kaç kurmay subayın, hemen muharebeye girelim teklifini, başkumandan Hafız paşa, kendi kendisi gibi "Cuma günü harbetmek şer'an caiz değildir" şeklinde düşünenlerin fikirleriyle hareket ederek, reddetmiş ve muharebeye girmemiştir. Gece, bir baskın yapılsın teklifini de "Haydut gibi baskın yapmak, hileye başvurmak, Osmanlı şanına yakışmaz" diye reddetmiş. "Sabahleyin de İbrahim Paşanın çemberi içinde kalacağız. Çekilelim" teklifini de "Çekilmek şerefsizliktir" diyerek reddetmiş ve Nizip'te ağır bir mağlubiyete uğramıştı. Moltke'nin dediği gibi, Nizip'te Türk ordusu değil, Osmanlı kumanda heyeti yenilmiştir. İbrahim paşaya, Anadolu kapısı, İstanbul yolları yine açılmıştı.
http://www.ulkuocaklari.org.tr/arast...sitarih/16.htm
III. Selim'in Hariciye Nazırlarından Atıf Efendi, Fransa İhtilali'ni, "Voltaire ve Rousseau gibi zındıkların eserleriyle husule gelmiş fisk-ü fücur" telakki ediyor, hukuk-u beşer beyannamesine "insanları hayvanlar edercesine indiren bir beyannamedir" diyordu. İnsan düşünce, ancak bu kadar ters düşünür. Coğrafya, tıp ve siyasi sahada böyle olduğu gibi, askeri sahada da böyle idik. Nizip muharebesi'nde Hafız paşa'nın mistik düşüncesine yukarda temas etmiştim. Hafız Paşanın fikri ile 70 sene önce düşmanın geçeceği yere muska gömdüren III. Mustafa'nın fikri arasında ne fark var? Hurafat, ilem ve akl-ı selime galebe çalmıştır. Dahası var, ilerliyen İbrahim paşanın, dırdurulması için İstanbul'dan kuvvetler gönderildi. Bu kuvvetlerden birine kumanda eden reşit Paşa ile Zarif paşa, Üsküdar'dan yola çıkıyorlar. Zarif paşa, "Şurası, burası derken, Ankara'ya geldik" paşa hiç taşraya çıkmamış, daima sarayda bulunmuştu. Ayağı çıplak başı açık kadın, çocuk, dağ, taş, nehir gördükçe taaccub eder, bize acayip sualler sorardı. Ankara'dan yeni çıkmıştık ki, "Sivas yakın mı? Diye sordu. Daha yirmi konak var, dediğimizde, hayret edip "zat-ı şahanenin mülkü amma da çokmuş ha!.. " dedi. yine durmazdı. "Bu dağlar, bu ormanlar da padişahımızın ha? Diye sorardı. Evet, ta Basrayadek padişahımızındır, dediğimizde "Bu kadar yer varken, daha ilerisi nezmize lazım' dedi.(Hatırat, s. 454)
http://www.ulkuocaklari.org.tr/arast...sitarih/17.htm
-
taşbaş tarafında mı yapılmış bu savaş....
-
arkadaşlar benim bildiğim kadarıyla nizip'in güneyinde barak taraflarında yapılmıştır ama bunu resmi kaynaklardan tesbit ederim inşaalah.fakat hafız ahmet paşa içinde öyle kulakdan dolma astasız haberlerede itibar etmemek lazım.yok keçinin kuyruğu bize yol gösterecek kaynaklarda böyle bir haber yok. şu olmuştur savaşin birde psikolojik yanı vardır,kendine güvenen bişr ordu kendi toprağında kuvet üstünlüğü kendinde olan vede isalm hamuruyla yoğrulmüş bir zattı tabiki cuma günü savaşmaya bileceğini çünkü karşındaki orduda müslüman ordusu. hafız ahmet paşanın bu insani düşüncesinide yabana atmayın. çanakalede olmadımı savaş beli sürelerde araverip ihtiyaç gidermeleri sağlanırdı buarada sakalar düşman saflarına geçip düşmana su vermemişmiydi bunu nereye koyacaksın. adamdaki düşünce bizi toptan yoketmek bizdeki düşünceye bak, bizimki insanliğin gereği. biz büyük bir miletsek budeğerlerden dolayı düşmanı arkadan vurmadığımızdan dolayı tarih sahnesinde bizden saygıyla söz ederler .