Dil için; “Düşüncenin evi” diyenler,yerinde bir tespitte bulunmuşlardır.Kullandığımız dil,zihnimizin gerisindekini,şimdiki ifade ile; ‘Back-graound’unu ele veren bir ‘karine’dir. ‘Delil’ demiyorum.Zira insan bazen kendini ifade etmekte,düşüncelerini meramınca aktarmakta güçlük çekebilir.Bu sebepten ‘delil’ demektense ‘karine’ demeyi daha isabetli görüyorum.Ne var ki; ‘karine’ler güçlenince ‘delil’ e de imkan hazırlanmış olur.O halde konuştuğumuzda basit bir eylem icra etmediğimizi,aksine;düşünce dünyamızı muhatabımıza ifşa ettiğimizi, hatırdan çıkarmamak gerekiyor.
Dil’in beslendiği kaynak hiç kuşkusuz ki;kültürdür.Kültür dediğimizde;bir milletin maddi -manevi olarak oluşturduğu değerler bütününden,toprağından,harsından söz ediyoruz demektir.Bu genellemenin içerisine,ev,okul,aile,çevre girdiği gibi din,tarih,mimari,şehircilik(urbanizm) v.b.unsurlar da girmektedir.
Yaşadığımız aile ortamı,mahalle kültürü,çarşı kültürü,cemaat ile cemiyet kültürü,v.b.unsurlar,kullandığımız dilimizde kristalleşir.Düşüncemizi oluşturan bu maddi-manevi unsurlar bir diğer yönüyle de dilimizin evi durumundadırlar.Biz, hangi evde oturuyor olduğumuzu,konuşmaya başlayınca açıklamış,muhatabımız da adresimizi bu açıklamalarımızla öğrenmiş oluyor! Oysa biz özel anlamda bir adres ile aidiyetimizin olduğu bir yer telaffuz etmediğimizi,dolayısıyla muhatabımızın bir önyargı veya bir öngörüde bulunduğuna kanaat getiririz!Bu durumda olayın ciddiyetini kavramamız da maalesef zorlaşmaktadır.
Toplumumuzda var olan “birbirimizi anlayamamak” şeklinde ifade ettiğimiz yargı,bir diğer yanı ile; birbirimizi anladığımız şeklinde de pekala yorumlanabilir!O halde her birimizin konuşurken nasıl konuştuğu,düşüncesinin aidiyetini ve dilinin delaletini ciddi olarak hesaba katması gerekmektedir.Öyle ki;en basit kelimeler üzerinden dahi dilimizin beslendiği evin nasıllığına hükmeden bir vasatta yaşıyoruz.Mesela;PKK ile ilgili “Pe ke ke” demekle “Pe ka ka” demek arasında, ünlü(sesli) harf değişiminden daha derin, bir anlam dünyası değişikliğinden bahsetmek istiyoruz aslında.Muhatabımız bu hecelerden hareketle dahi düşüncemizin adresini kestirebiliyorsa,kelimeler,cümleler…devreye girdiğinde bu hal daha da belirginleşmektedir.Yine bir misal olarak Cemil Meriç’in ‘Umran’ ile ‘Uygarlık’ kelimelerine yüklediği anlam(lar) alabildiğine farklıdır.Keza ‘Millet’ derken kastettiğimizle ‘Ulus’ derken kastettiğimiz aynı şey değildir.Osmanlı İmparatorluğunun 19.yy. ın ilk çeyreğine kadar Millet,Cemaat…kavramlarını kullanması ile,Modern Türkiye Cumhuriyetini kuran iradenin Ulus,cemiyet…kavramlarını kullanması çok da masum değildir.Osmanlının “Ermeni Cemaati” vardı.Cumhuriyetin “Ermeni Cemiyeti” oldu.Bugün dünya kamuoyunda sürekli olarak bizi rahatsız eden husus da bu ikinci anlayıştan neşet etmiştir.Milletin,Umran’ın ve Cemaatin yokluğundandır bu “Hal-i pür melal” Yerine ihdas edilenler ise;Ulus,uygarlık ve cemiyettir.
Son yarım asırdır ülkemizde din adına, özellikle siyasal tahrik ve tazyiklerle yeni bir dil oluş(turul)muştur. Bu dilin ev sahipliğini de, bugün hala ‘İslamcılık’ cereyanını sürdürenler yapmaktadır.İslamcılığın ürettiği dil;nicelik,kemiyet olarak din’e irca edilse de,bu sahih bir yaklaşım değildir.İslamcılığın dili, pozitivizmin iğfal ettiği;kaynaklarından habersiz bir neslin, dilini dine dolamasından öte bir anlam ifade etmemektedir.Etmemelidir de!
Daha önce yazdığım bir yazıda “Modern Türkiye İslamcılığı” terkibini kullanmış,epey de tepki almıştım.Ne var ki;tepkilerden ziyade kullanılan dilin beslendiği kültürel havza ile dilin delaleti ciddi bir sorun olarak, islamcılığın handikaplarından ciddi bir sorun olarak, hala mevcudiyetini sürdürmektedir.
Kullandığımız dilin dinimizi taşıyamaması! sadece bir anlayış olarak İslamcılığa fatura edilmekle, içinden çıkılacak bir durum da değil.Mesele daha derinlerde ve çok boyutludur.Bu manada,din adına hayatın içinde arz-ı endam eden değişik cemaat ve cemiyetlerin bir durum değerlendirmesi yapmaları zaruridir.
Bir sonraki yazımda,daha önce değişik vesilelerle ismini gündeme getirdiğim sayın İhsan Eliaçık’ın dili bağlamında bu çözümlemeyi(aynı zamanda da çözülmeyi) sürdürmek niyetindeyim.Bu hem sayın Eliaçık hem de bizim açımızdan faydalı olur diye ümid etmekteyim.
Kullandığımız dilin ciddiyetine nazari olarak da olsa, önem atfeden biri olarak,kullandığım dilden dolayı eleştiriler de alan biriyim.Ne var ki;bir ana fikir olarak değindiğim mevzunun hassasiyeti dikkate alındığında,olayı hususiyet sahibi olanların sahiplenmesini de yürekten arzulamaktayım.Amacım bu çorak iklimden bir an önce kurtulmaktır.
Davut Özgül'ün diğer makaleleri:
http://www.nizip.com/forumdisplay.php?f=295
http://www.tekilhaber.com/Yazar/Davut-Ozgul