-
Üç Mustafa
Herkes “Atatürk” üzerinden toplumu terbiye etmeye meyyal. Oysa sağduyu hepsinden önde olacak ve gün gelecek, Mustafa da sevilecek. Mustafa’yı kabullenmeden diğer Mustafa’lara göndermede bulunmak ne kadar yapay duruyorsa, hiçbir Mustafa’yı dikkate almamak da o kadar yapay duruyor.
Buğulu sesi, kalın çerçeveli gözlükleri, mütebbesim çehresi… en çok da hüznün kendisine yakıştığı o fotojenik duruşu ile Can Dündar’ı hep severek okudum ve izledim. Bir Türkiye klasiği olan “32.Gün” den bu yana yaklaşık 15 yıldır Can Dündar’ı izliyor ve de okuyorum. Bir edebiyat dili yakaladığından şüphem yok. Yazarken hissediyor ve hissettiriyor. Mayınlı alanlara girmekten imtina ettiği de olmuyor değil!
Yaptığı belgeseller, yazıları, biyoğrafisi… (ilgilenenler için www.candundar.com) yani her şeyi ile açıkta olan velud bir yazar.
9 Kasım’da Ayşe Arman ile yaptığı sohbeti, orta şekerli Türk kahvesi eşliğinde sigaramı da yakarak boğaza karşı sabah namazını beklerken okudum! Aynı gün kendisini yakinen tanıdığım Yaşar Nuri Öztürk’ün anlamsız ve evhamlara dayalı, mistifikasyonla örülü “kutsal Atatürk itikadını” okudum. Yaşar hoca, Mustafa Kemal etrafında oluşturduğu kutsallık halesininin onda birini mensubu ve “zade”si olduğu dinin en temel değerleri için göstermiş olsaydı bugün durduğu yerde değil, daha başka konumda olabilirdi! Tarih Yaşar Nuri hocanın hamasetle abandığı “Kemalizm” sığınışını kayıt altına almıştır ve bunun ileride nelere tahvil olacağını da!
Klasik Türk Aydınlarının ve köşe kapanların bir ağızdan Can Dündar’a yüklenmelerini anlamak mümkün. Çünkü salt Mustafa bir insan, Mustafa Kemal bir idol ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bir ilah şeklinde algılanmaktadır.
Yine Mustafa “Göbeğini kaşıyan adam” ın tanımakta güçlük çekmediği, acıları, sevinçleri, kıskançlıkları… insana ait olan ne varsa, hepsini taşıyan bir ademoğlu. Mustafa Kemal; paşalarla çekişen, bazen diktatöryel, bazen pragmatist davranan, CHF ve CHP nin genel başkanı ülkenin idarecisi. Okuyan, mektepli aydınlarımızın tez konusu, salon ve alan malzemesi! Mustafa Kemal Atatürk ise; dokunulamaz, Anıtkabir’de bulunan ve yer yer ağlama duvarına çevirilen, adeta “türbe” telakkisi ile kutsanan bir ilah gibidir. Çok özet bir şekilde resmedilen bu üç Mustafa algısı, tarihi okuyuş tarzımızla yakından ilgilidir. Tarihi bir bütün ve her yeni süreci, bir önceki süreçte mayalanan süreç başlangıcı olarak anlamakta zorlanan ve tarihini, bıçakla keser gibi bir bölümünü, bir dilimini kesip atan zihniyet, Mustafa’yı anlayamaz!
Can Dündar’ın 10 Kasım 1994 de yazdığı (http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=83) köşe yazısı ve 24 Aralık 1994’ de yazdığı (http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=2543)Menemen hadisesi yazılarına bakanlar ve orada hatırat bahsinde değindiği Şevket Süreyya Aydemir’in Remzi Kitabevinden çıkan 3 ciltlik “Tek Adam” ını okuyanlar, elbette ki; sayın Dündar’ın “bir tezgah ve oyunun parçası” olmadığını anlayacaklardır. Yine Pazar günü Zaman gazetesinde yazan sevgili dostum Mustafa Armağan bey’in “Aatürk’ün Cenaze namazı” yazısı… v.b. yakın tarih okumalarımız Can Dündar bey’in yanlış olanı değil, doğru ve insani olanı tercih ettiğini göreceklerdir. Yine bu noktada Cemal Granada’nın “Atatürk’ün Uşağı İdim” adlı hatıratı. Bu mealde konuşulanları enfes bir dille ve tarihi vesikalarla özetleyen Taha Kıvanç’ın 2005 de yazdığı “Bayram’da Konuşulanlar” (http://yenisafak.com.tr/arsiv/2005/ocak/22/tkivanc.html) yazısı… Mustafa üzerinde ciddi konuşmaların, belgelerin ve de belgesellerin olduğunun delilleridir. Bu arada Fikret Başkaya’nın hayatının değişmesine sebebiyet veren “Paradigmanın İflası” da işin cabası!
Ülkemizde saygın bir yeri olan bir sanat tutkunu dostum beni villasına davet etmiş ve kalpaklı bir Mustafa Kemal rozeti takdim etmişti. Kendisine bunu isteğine binaen takmamın ahlaki ve doğru olmadığını, ama hediye olması açısından kabul edebileceğimi, zira Mustafa kemal üzerinden yürütülen siyaset ve devlet anlayışından muzdarip olduğumu söylediğimde; “Ben Atatürk demiyorum. Benim atam pek ala Fatih de olabilir, Yavuz da olabilir. Ben Milli Mücadele de öne çıkan ve bugünlere gelmemizde katkısı inkar edilemeyecek kadar açık olan Mustafa Kemal’i, arkadaşı Enver Paşa’yı… ortak değerlerimiz olarak görmek istiyorum” mealinde sözler sarfetmişti. Ve bu anlayış için epeyce de maddi harcamalar yapıyordu. Hala yapıyor. Amacı tarihin halkalarını birbirine bağlamak ve kesip atmamaktı. Çanakkale’yi deha ve silah gücü ile izah etmenin yanında, maneviyata da vurgu yapıyor ve bu yüzden Kur’an okutuyordu. Şehitlere Kur’an okutmasından dolayı bu dostuma sosyetenin sırt çevirmesine de şahitlik ettim. Bu şekilde bir Mustafa Kemal tasavvuru bile kabul edilmiyordu. Durum bu olunca, “Mustafa” nasıl kabul edilebilirdi ki?! Herkes “Atatürk” üzerinden toplumu terbiye etmeye meyyal. Oysa sağduyu hepsinden önde olacak ve gün gelecek, Mustafa’da sevilecek. Mustafa’yı kabullenmeden diğer Mustafa’lara göndermede bulunmak ne kadar yapay duruyorsa, hiçbir Mustafa’yı dikkate almamak da o kadar yapay duruyor.
Email: ozguldavut@gmail.com
-
Davut Özgül,1985 Nizip İmam Hatip Lisesinden mezun oldu..Yıllarca Nizip’te mütevazi bir hayat yaşayan Özgül,Sınava girdiği İmamhatip memurluğunu kazanarak Mersin’de imamlık yapmaya başladı..Okuma sevdalısı ve araştırmacı kimliği ile birçok dergide makaleleri yayınlandı.Aynı zamanda şair ruhu ile duygusal birçok şiire imza attı..Okuma azmi O’nu İstanbul Üniversitesi İlahiyat fakültesine kadar taşıdı..İstanbul Üniversitesine kayıt yaptırdığı gün tayin işlerine başladı.Kısa sürede İstanbul Çengelköy Merkez Camii imamhatipliğine tayınını aldırdı.Araştırmaya olan merakı onun eski eşya kolleksiyonuna yöneltirken Çengelköy meydanında birçok müşterisi özellikle onu arar oldu.Kimileri tarafından degeri bilinmeyen fakat tarihe ışık tutan birçok eskimiş evrak ve belgeyi bu şekilde temin etti.Kendi özel gayret ve takipleri sonucu birçok belgeye de bizzat ulaştı.Davut’un bu yönünü hep takdir ile karşılamışımdır.Ulusal basında hakkında çıkan bir yazıyı sizinle paylaşmak isterim..Aktüel Haberde çıkan aşağıdaki yazı sanırım Davut ile ilgili çok şey ifade ediyordur..
-
Davut Özgül’ün sandığı
Çengelköy'de imamlık yapan Davut Özgül'ün sandığındaki pek çok tarihi belge ve fotoğraf günışığına çıkmayı bekliyor. Nazım Hikmet'ten Celal Bayar'a, Çanakkale Savaşı mektuplarından Barbaros Hayrettin'e, elinden geçenler arasında neler yok ki! Fotoğrafta gördüğünüz telgraf da Celal Bayar'a gönderildikten on yıllar sonra Özgül'ün kapısını çalmış mesela!
Davut Özgül Çengelköy'de bir imam. 98. sayımızda "Cennetteki imamlar" başlıklı haberimizi hazırlarken tanışmış ve aynı zamanda sahaf olduğunu öğrenmiştik. Ama Özgül'ün bu merakını o sayıda sayfalara sığdıramadık. Zira sahaflıkta uzman olmak, belgeleri doğru değerlendirmek neredeyse ömre yayılan bir çaba gerektiriyor;
Geçmişe duyduğu tutku ve merakla başladığı bu serüven onu 10 sene sonra kendi tabiriyle "Bu camiada bir çırak" yapmış. "Geçmişe elleriyle dokunmak"tan haz duyan Özgül, bir "çırak" olarak iyi kötü sahaflıktan hem ekmek yiyor, hem de geçmişle iç içe yaşamanın keyfini çıkarıyor.
Sandıkta yatan tarih
Davut Özgül'ün elinden bugüne kadar binlerce belge geçmiş. Halihazırda elinde olanlardan bazılarına birlikte göz atıyoruz. İlk olarak 1926 yılına ait, İzmir'deki Mısır Büyükelçiliği'nin gözetleme defterine uzanıyoruz. Yarı İngilizce, yarı Fransızca ve Türkçe yazılmış defter hiç bozulmadan günümüze kadar gelmiş. "Bana tanıdık gelen beş isim geçiyor içinde, belki bir başkası on isim bulabilir" diyor Özgül ve uzmanların buradan çok bilgi edinebileceğini düşünüyor.
Bir başka belge ise Türkiye'nin üçüncü cumhurbaşkanı Celal Bayar'a ait bir mektup. Adnan Menderes'in yardımcısı Medeni Berk'e yazılan mektupta yolsuzlukla suçlanan Bayar, Berk'e ikisinin de aynı davadan yargılandığını ve kendisinde ne bilgi varsa göndermesini istiyorBunun dışında İsmet Sezgin'den Süleyman Demirel'e kadar birçok ünlü simanın kendi kalemleriyle mektupları mevcut Özgül'ün elindeki belgeler arasında.
İşte yine Celal Bayar ile ilgili bir belgeÖzgül'ün eline yakın zamanda geçmiş. 2 Ağustos 1964'te cezaevine gönderilen bu telgrafta, vaktiyle Kristal Gazinosu'nda bir şişe su içen Cumhurbaşkanı Bayar'dan gazinonun sahibi suyun parasını istiyor; 15 kuruş! 7 Kasım 1964'te cezaevinden rahatsızlığı nedeniyle çıkan Bayar'ın su parasını ödeyip ödemediğiyse meçhul
Aslında bu belge o dönem Demokrat Parti ile CHP arasındaki psikolojik savaşın da bir kanıtı. "Bu belge Türkiye'deki herkesin yanağına bir gamze oturtmalı" diyen Özgül geçmişi herkesle paylaşmaktan haz duyduğunu söylüyor. Sonra yaklaşık 400 belgenin daha bulunduğu sandığının içinden küçük bir not defteri çıkarıyor. Defterin her bir sayfasında farklı dille alınmış notlar var. Notlarda; İtalyan, Fransız gazeteleri ve The New York Times, Daily American gibi ünlü yayınlardaki 1960 İhtilali değerlendirmelerine yer verilmiş. Sadece ufak bir defterden bile 60 İhtilalinin dünyadaki yankısını anlamak mümkün. Arkasından Nazım Hikmet'in yakın arkadaşı Kemal Sülker'in Nazım Hikmet gecesi düzenlemekten dolayı yargılandığı mahkeme tutanaklarını çıkartıyor Davut Özgül. Aziz Nesin dahil geceye katılan tüm konuklar bu davada yargılanmış. 60'lar Türkiye'sinde sosyal süreçlerin ne kadar kırılgan olduğunun kanıtlarından biri de bu.
-
Niziple ilgili yazılarını da görmek isteriz.
-
gerçekten taktir edilecek bir adam saolsusn
-
ellerine sağlık gerçekten güzel bir metin olmuş döktürmüşsün daha nice yazılarına inşallah
-
sayın hocam....zat-ı alinizin mümtaz fikirlerinden istifade etmek isteriz.bu sitedeki varlığınız bizleri ciddi manada mesrur edecektir.buram buram ilmi tecessüs kokan yazılarınız arasında kayboldum.Misyonunuz zaten ağır olmakla beraber,sanırım bu sitede de misyon yüklenmek pozisyonundasınız....bilmiyorum ...bana öyle geldi...ismet özel'in '' gerçeği arayış anında,gassalın elinde meyyit değilde,dipdiri beraber arayış halinde olmak'' diye nitelendirdiği halet-i ruhiye ile..müsaadenizle yanınızda olmak isterim.vessalam....ışığı gördüm.bırakmak istemem
-
Nizip.Com için bir kazanımdır, İnşaallah tanışmak isteriz.