http://www.saglik.gov.tr/extras/birimler/basin/gazete.jpg[/IMG]
Yazdırılabilir Görünüm
http://www.saglik.gov.tr/extras/birimler/basin/gazete.jpg[/IMG]
http://www.gazete.saglik.gov.tr/kupur/8044_252441162809288.jpg[/IMG]
Çok yararlı bilgiler ama bu börek ve boğaçalar ev yapı mı olmalı değil mi eğer evet ise cevapıbn öğrenciye kim yapacak:( artık evlenme şart oldu...
Zihin acıcı yiyecekler var mı gerçekten?.
<div class="news_title" Diyabet hastalarına müjde</div <div id="content" style="PADDING-RIGHT: 10px; PADDING-LEFT: 10px; FONT-SIZE: 13px; PADDING-BOTTOM: 10px; COLOR: #000000; LINE-HEIGHT: 18px; PADDING-TOP: 0px; FONT-FAMILY: verdana, arial" <p align="left" Diyabet hastalarının vücuduna yerleştirildiğinde kandaki şeker seviyesini sürekli olarak ölçen ve vücudun ihtiyacına göre otomatik olarak insülin pompalayan "suni bir pankreasın" geliştirildiği bildirildi.
İngiliz The Times gazetesinin haberine göre, geliştirilen yeni cihaz, diyabet hastasının kanındaki şeker seviyesini ölçmek ve şeker seviyesinin çok yüksek olduğu zamanlarda vücuda insülin enjekte edilmesini sağlamak için bir bilgisayardan yardım alıyor.
http://www.internethaber.com/images/news/18719.jpg[/IMG] Hoca deneyecek
Vücuda, hastanın ihtiyacı olduğu anda insülin enjekte edilmesinin, şeker hastalığının uzun dönemdeki olası komplikasyonları arasında yer alan körlük, his kaybı ve uzuv kaybına kadar giden ayaklardaki uyuşma hissi gibi sonuçları da ortadan kaldırabileceği belirtiliyor.
Klinik denemelerine Ocak 2007’den itibaren başlanacağı bildirilen suni pankreas, ilk olarak İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi Pediatri Bölümü öğretim üyesi Roman Hovorka tarafından kullanılacak.
Yöneticiler umutlu
Hovorka’nın kullanacağı ve kandaki şeker miktarını ölçen cihazlar, hastanın kemer gibi beline sardığı insülin pompasını kontrol edecek bir bilgisayarla kablosuz bağlantı halinde olacak. Cihazdaki anahtar işlevin, vücudun ne kadar insüline ihtiyacı olduğunu tam olarak belirleyen bilgisayar programında olacağı kaydediliyor.
Projeye 500 bin pound (Yaklaşık 1 milyon 400 bin YTL) tahsis eden İngiltere’deki Juvenile Diyabet Araştırma Merkezi yöneticisi Karen Addington, "Kandaki şeker seviyesini kontrol altında tutmanın şeker hastalarının uzun dönemde mustarip olduğu komplikasyonları yüzde 75 oranında azaltacağını" belirtiyor.
Hastalar gün boyu iğne yapıyor
Hastalıkları çocuklukta veya ilk gençlikte ortaya çıkan birinci tip diyabet hastalarında, pankreas, kandaki şeker seviyesini dengede tutan insülini üretme işlevini yerine getiremiyor. Şeker hastaları, bu durumu gün boyu düzenli olarak kendilerine insülin iğneleri enjekte ederek düzeltmeye çalışıyor..</div
<div class="news_title" Kimler kalp krizi riskine yatkın</div <div id="content" style="PADDING-RIGHT: 10px; PADDING-LEFT: 10px; FONT-SIZE: 13px; PADDING-BOTTOM: 10px; COLOR: #000000; LINE-HEIGHT: 18px; PADDING-TOP: 0px; FONT-FAMILY: verdana, arial" Memorial Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Uzm.Dr. Türker Baran, ailesinde ya da kendinde kalp rahatsızlığı olan kişilerin check-up’ı nasıl ve hangi aralıklarla yaptırmaları gerektiğini anlattı.
Özellikle ailesinde erken yaşta (50 yaşın altında ) kalp hastalığından ölümler olan ya da sebebi açıklanmamış ani kayıplar bulunan kişiler yaşları ne olursa olsun yaşamları boyunca en az bir kez kalple ilişkili bir check-up çalışması yaptırmalıdır.
Check-up tetkikleri sonucunda eğer sonuçlar normal sınırda ise 40 yaşına kadar benzer check-up tetkiklerinin 5 yılda bir yapılmasını, 40 yaşından sonra ise, kalp damar hastalığı açısından risk faktörü taşıyan, ailesinde birinci derece akrabalarında kalp hastalığı olan, sigara içen, tansiyon ve kolesterol yüksekliği, şeker hastalığı olan kişilerde de check-up’ı yılda bir defa yaptırmalarını öneriyoruz.
Bu arada toplum sağlığını etkileyebilecek meslek gruplarının, toplu ulaşım araçları kullananların, pilotların, cerrahların, yöneticilik yapan üst düzey bürokratların, şirket yöneticisi pozisyonundaki kişilerin de yıllık check-up programlarına dahil olmaları gerekiyor.
Ayrıca, aktif spora başlayan ya da bilfiil aktif spor yapan kişilerin, profesyonel sporcuların, okulların spor programlarına katılacak öğrencilerin de en azından başta bir kalp check-up çalışmasına katılmalarını ve belli aralıklarla bu çalışmalarını tekrarlamalarını öneriyorum.</div
<div class="news_title" Şişmanlatan 10 hatalı hareket
<div style="margin-bottom: 10px; font: italic 11px/20px Verdana; color: #434343" 22 Şubat 2007 Perşembe 15:53</div
</div
<div id="content" style="padding-right: 10px; padding-left: 10px; padding-bottom: 10px; font: 13px/18px Verdana; color: #000000; padding-top: 0px" Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Uzman Diyetisyen Doç. Dr. Funda Elmacıoğlu, şişmanlığa yol açan 10 hatalı davranış hakkında bilgi verdi.
Su içmemek veya az içmenin, özellikle çalışan kişilerde akşam eve geldikten sonra yemek zamanına kadar atıştırmak ve sonra tekrar yemenin şişmanlığın ilk iki nedeni arasında bulunduğunu kaydeden Doç. Dr. Elmacıoğlu, diğer hatalı davranışları şöyle sıraladı:
"Hızlı yemek, büyük lokmalar almak, az çiğnemek, yemekte çatalı kaşığı elinden hiç bırakmamak. Öğün atlamak, öğlen aralarında sürekli bir şeyler atıştırmak. Yemek yerken konuşmak, TV seyretmek, gazete okumak gibi başka aktivitelerle uğraşmak. Sıkıntılı veya stresli durumlarda aşırı yemek. Ziyaret ve davetlere sık sık katılmak ve ikramları reddetmemek. Akşam yemeğinden sonra yatıncaya kadar sürekli yemek. Güne geç başlamak, 8 saatten fazla uyumak. Kalorisi yüksek, sevilen yiyecekleri göz önünde bulundurmak."
Elmacıoğlu, bu hatalı davranışlardan vazgeçilmesi ve şişmanlığın ömrü törpüleyen hastalık olduğunun unutulmaması gerektiğini sözlerine ekledi.</div
Kan grubunda inanılmaz devrim
02 Nisan 2007 Pazartesi 16:47
Danimarkalı bilimadamları, bir kan grubunu diğer gruba dönüştürecek basit bir yöntem bulduklarını açıkladı. Böylece dünya genelinde kan bulma sıkıntısının ortadan kalkabileceği belirtiliyor.
Kopenhag Üniversitesi'nden Prof. Henrik Clausen başkanlığındaki uluslararası ekip, "0" grubu kan üretebilecek enzimleri belirlediğini duyurdu.
Bilimadamları, dönüştürülmüş kanın hastanelerde kullanılabilmesi için hastalar üzerinde denemeler yapılması gerektiğini belirttiler.
"A", "B" ve "AB" grubu kan, diğer gruptaki kişilere nakledilmeleri halinde, ölümcül sonuçlara yol açabiliyor.
Yeni yöntemle, diğer gruplara nakledilen kanda, bağışıklık sisteminde reaksiyona yol açabilecek enzim ve antijene rastlanmadı.
Prof. Clausen'in ekibi, "A" ve "B" antijenlerini etkisiz hale getirebilecek 2500'den fazla bakteri ve mantar özü üzerinde çalıştı.
Yeni keşfedilen bakteriyel "B" enziminin kahve çekirdeğinden elde edilen enzimden yaklaşık bin kat daha güçlü olduğu belirtiliyor.
Son olarak "A" antijenlerini ortadan kaldıracak enzimin bulunmasıyla tüm kan gruplarının dönüştürülmesinin mümkün hale geldiği söyleniyor.
Hangi hastalığa hangi yiyecek?
03 Nisan 2007 Salı 11:12
Özellikle havaların soğumasıyla birlikte insanların sıklıkla karılaştıkları grip hastalığına karşı, içerdiği folik asit ve C vitamini sayesinde satsuma etkili rol oynarken, mideyi düzene sokan tarçın ve sindirim sistemini düzenleyerek, mide ağrılarını gideren hardal gribe karşı etkili oluyor. Günümüzde büyük sorun haline gelen depresyona karşı ise vücudun kolesterol oranını ayarlayan ve tende sürekli hücre yenilemesine neden olan avokado tüketilmesi öneriliyor.
Depresyona karşı ayrıca, beynin kendisini yenilemesine ve psikolojik rahatlık sağlamasına yardımcı olan çikolata, içerdiği A, B12 ve C vitaminleriyle istiridye ve beyindeki serotonin adlı kimyasal maddenin kendisini yenilemesini sağlayan patates tüketimi önemli rol oynuyor.
KALP SORUNLARI VE KANSER
Kalp rahatsızlıklarının giderilmesinde ise B vitamini ve protein deposu olan bezelye, önemli bir yere sahip. Kepekli ekmek bağırsak kanseri için faydalı olurken, çok kiraz yenmesi gut hastalığına yakalanma riskini düşürüyor. Günde 20 kiraz yemek, 1 aspirin etkisi yapıyor. Kalp için ayrıca elma, mısır gevreği, salatalık, yumurta, sarımsak, humus, kavun, süt, şeftali, pirinç, tuz, çay, ton balığı, hindi eti ve karpuz da faydalı yiyecekler arasında. Son yıllarda insanlığı tehdit eden en önemli hastalıkların başında gelen kansere karşı ise antioksidan olan betakaroten açısından zengin kayısı etkili olurken, arpa, mısır, buğday, yulaf gibi tahıllar da kanserojen maddelerin vücuttan atılması sürecini hızlandırmakta. Kansere karşı fasulye, pancar, lahana, havuç, nohut, incir, sarımsak, fındık, mercimek, zeytinyağı, soğan, şeftali, pirinç, çilek ve domates gibi yiyecekleri tüketmek de etkili oluyor.
DİĞER HASTALIKLARA KARŞI TÜKETİLMESİ GEREKENLER...
Nane: İdrar söktürücü özelliğe sahiptir. İçerdiği mentol, midenin normal işlevini görmesine neden olur. Vücuda giren grip mikrobuna karşı savaştığı gibi, ileri yaşlarda ülsere yakalanma riskini de azaltır. Hindistan cevizi: İçerdiği myristin adlı madde kusmayı engeller, basur tedavisinde etkilidir. Papatya çayı: Bağırsak yollarında toplanan gazı çıkartır, sindirim sistemini düzenler, mide ağrısını keser. Enginar: Cynarine adlı madde sayesinde en sert yiyeceklerin bile sindirimine yardımcı olur. Meyan kökü: Adrenalini yükseltir, insanın strese girmesini engeller, kan basıncını düşürür. Ekmek: Şekerli yiyecek yenildiğinde içindeki asitler dişlere her 20 dakikada bir saldırır.
Ekmek, dişleri korur. Uzmanlar tarafından gün boyunca 6 ile 11 dilim ekmek yenmesi tavsiye ediliyor. Yoğurt veya beyaz peynir: Diş sağlığı için kalsiyum deposu olan bu iki yiyecek tercih edilmelidir. Muz: Zengin bir potasyum kaynağıdır. Bu mineral, kalbin düzenli olarak çalışmasını ve tansiyonun düzenli olmasını sağlar. Rezene: İçerdiği potasyum sayesinde tansiyonu düzenler. Un: Yapıldığı tahılın besin değerlerini içerir. B vitaminleri, E vitamini, demir ve magnezyum açısından oldukça zengindir.
Arpa: İçerdiği kalsiyum ve potasyum gibi minerallerle vücuda direnç kazandırır. Yoğurt: Günde 150 gram yoğurt, vücudun bir günlük kalsiyum ihtiyacını karşılar. Çikolatalı puding: Vücuttaki kan, istediği protein ve mineralleri çikolatalı pudingle alır. Dondurma: Günde 2 top vanilyalı dondurma yemek, insan vücudunun günlük protein ihtiyacının yüzde 20'sini karşılar. Kola: Kafein vücudun yorgunluğunu alır ve konsantrasyonu sağlar.
Üzüm: İçerdiği ''elajik asit'' sayesinde, menopozun neden olduğu kemik erimesine karşı koruma görevi yapar. Kekik: Timol adı verilen bir tür doğal yağ, vücuttaki diğer yağların parçalanmalarını sağlar. Kekik yağı banyoda sürüldüğü zaman romatizma ağrılarını büyük oranda azaltır. Zencefil: Uyarıcı etkileri kan damarlarını genişletip kan dolaşımını artırarak romatizma ağrıları ve yanmaları yok eder. Hurma: Besin değeri yüksek ve önemli bir enerji kaynağıdırlar. Doğal müshil etkisine sahiptir. Pancar: Böbrekleri çalıştırır. Vücuttaki tuz oranını dengeler. Bu sayede böbrekler ve idrar yollarının çalışmasını destekler.
Kavun: Orta boy bir kavunun yarısı, günlük C vitamini ihtiyacını tamamen karşılar. Böbrekleri rahatlatır. Mercimek: Çözünebilir lif içermesi sayesinde kandaki kolesterol oranını düşürür. Bu nedenle diyabet ve kalp hastaları için kaçınılmaz bir besindir. Tarçın: Koli basilinin üremesini önler. Limon çayına balla birlikte eklenerek içildiğinde hem nezlenin yol açtığı boğaz ağrılarına hem de adet dönemi sancılarına iyi gelir. Midye: Omega-3 yağı açısından zengin bir besin kaynağıdır. İçerdiği selenyum minerali, tiroit bezlerinin normal işleyişi için gereklidir. Soğan: Sarımsakla birlikte enfeksiyonlarla mücadele eder. Soğan ayrıca, kemik erimesine de iyi gelir. Ispanak: Antioksidan özelliği taşıyan A vitaminine dönüşen betakaroten içerir. Sağlıklı gözler için gereklidir.
Osteoporoz erkekleri de etkiliyor
06 Nisan 2007 Cuma 15:54
Halk arasında ''kemik erimesi'' olarak bilinen ve daha çok kadınları etkilediğine inanılan osteoporozun erkeklerde de önemli sağlık sorunlarına yol açtığı bildirildi.
Osteoporoz hastalığıyla ilgili son gelişmeler ve tedavi yöntemleri Ankara'da düzenlenen ''21. Yüzyılda Osteoporoz Sempozyumu''nda ele alındı.
Sempozyum Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yeşim Gökçe Kutsal, osteoporozun, dünya genelinde yılda 1.5 milyon kırığın etkeni olan ciddi bir toplum sağlığı sorunu olduğunu söyledi.
Osteoporozun önceleri daha çok kadınları etkilediğinin düşünüldüğünü anlatan Kutsal, ancak yapılan araştırmaların bu hastalığın erkekleri de yakından etkileyen bir sağlık sorunu olduğunu ortaya çıkardığını bildirdi.
Kutsal, Türkiye Osteoporoz Derneği tarafından 18-89 yaşları arasındaki 10 bin 489 kişi üzerinde yapılan kemik tarama ve sağlığı araştırmasına göre, 45-65
yaşları arasındaki erkeklerde sigaraya ve hareketsiz yaşam tarzına bağlı olarak bu hastalığın ortaya çıktığını belirtti.
Erkeklerde osteoporozun genelde kullanılan ilaçlara ya da bazı hastalıklara bağlı olarak ortaya çıktığını ifade eden Kutsal, ''Ancak, araştırmamıza göre özellikle emeklilik sonrasına denk gelen bu dönemde erkekler kahvehanelere kapanıp hareketsiz bir yaşam sürmeye başlıyor. Bunun üzerine bir de sigara kullanımı eklenince osteporoza yakalanmaları kaçınılmaz oluyor. Bu yaş grubundaki her 6-7 erkekten birinde osteoporoz görülüyor'' diye konuştu.
Reflü
Kısaca Reflü olarak anılan Gastro Özofageal Reflü (GÖR), mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçmasıdır. Reflü hastalığı ise çeşitli sebeplerden dolayı mide içeriğinin yemek borusuna doğru geri kaçması sonucunda ortaya çıkan bir dizi şikâyetlerdir. Bu kaçak belli bir sürenin ve miktarın üstünde olunca ciddi problemlere yol açar ve bu önemli bir sağlık sorunudur. Reflü toplumumuzda erişkinlerin yaklaşık yüzde 20'sinde görülmektedir.
Yemek borusunun alt ucunda mide içeriğinin yemek borusuna geçişini engelleyen bir kapak mekanizması vardır. Reflü hastalarında en sık görülen özellik bu mekanizmanın gevşekliğidir. Bu durum sıklıkla mide fıtığıyla birlikte yaşanır. Mide boşalım bozukluğu ya da bozulmuş yemek borusu hareketi bu hastalığı tetikleyen nedenlerdir.
Reflü Hastalığının genel şikayetleri şöyledir:
Mide yanması (en sık),
Göğüste yanma ve ekşime,
Ağza gelen acı tat,
Ağız kokusu,
Tok karna yatıldığında şişkinlik, geğirme ve boğulma hissi,
Göğüste takılma ve sıkışma hissi,
Göğüs kafesine bası ve çarpıntı,
Nefes almada güçlük,
Daha ileri evrelerde
Kronik Farenjit
Kronik Sinüzit,
Alerjik Astım Ve Diş Çürükleri
Özellikle belirtmek istediğim nokta, çok sayıda hastaya farenjit, sinüzit ya da astım tanısı konulur. Hastaya tedaviler uygulanır ama hastanın şikâyetleri geçmez. Özellikle tedaviye cevap vermeyen bu tür hastalarda Reflü hastalığı değerlendirilmelidir.
Reflü Hastalığının tanısı hastanın muayenesi ve sorgulanması (ki biz buna anamnez diyoruz) sonrası Endoskopik Muayene (Gastroskopi), Baryumlu Pasaj Grafisi, Manometri ve pH Metri denilen yöntemlerle konulur.
Reflü hastalığının tedavisi doktorunuz tarafından belirlenecek olan aşağıdaki yöntemlerle gerçekleştirilir:
Yaşam tarzı değişiklikleri,
İlaç tedavisi (proton pompa baskılayıcı ilaç tedavisi, aljenik asit içeren ilaç tedavisi, prokinetik ilaç tedavisi)
Cerrahi tedavi (reflünün nedeni mide fıtığı ise uygulanır)
Defne sabunu, kepek, egzama, mantara, varis, ergenlik sivilceleri, saç diplerindeki yara ve tahrişlere karşı çok etkilidir.
Reflüsü Olanlar Yemesin
Yağlı yiyecekler ve kızartmalar,
Turunçgiller ve suları,
Gazlı ve asitli içecekler,
Çay, kahve,
Alkol, sigara.
Salam, sucuk, sosis,
Baharatlar,
Gaz yapan besinler,
Çiğ soğan ve sarımsak,
Ağrı kesici, kas gevşetici ilaçlar,
Kuruyemişler
Çikolata.
Sirke, limon.
Reflüsü Olanlara Öneriler
Geceleri yatmadan iki üç saat önce günün son yemeğini yiyin.
Yatarken sol tarafınıza doğru açılı yatın.
Yüksek yastıkta yatın.
Yolculuğa çıkarken tıka basa yemeyin ve uzun araba yolculuklarında sık sık ara verin. Uçakta ise belli aralarla ayağa kalkın ve hareket edin.
Özellikle tok karnına öne eğilme hareketlerinden kaçının.
Masa başında ya da televizyon karşısında her zaman arkaya doğru geniş açılı oturun.
Hiçbir zaman tıka basa yemek yemeyin.
Öğünleriniz sık ve hafif olsun.
Karnınızı sıkan kemerler takmayın, dar elbiseler giymeyin.
Fazla kilolarınızdan (varsa) kurtulun.
Sağlıklı günler dilerim
Basın Yayında Çocuk Sağlığı" Raporu
Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Klinik Şefi, Sosyal Pediatri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Gonca Yılmaz tarafından gerçekleştirilen, "Basın Yayında Çocuk Sağlığı" Konulu Sempozyumun Sonuç Bildirgesi açıklandı.
Sempozyumda hızla gelişen teknoloji sayesinde kitle iletişim araçlarının yaşamın hemen her alanına girdiği, özellikle genç nüfus üzerinde düşünce ve davranışlara yön veren en etkili araç haline geldiği vurgulandı. Son yıllarda yapılan araştırmaların, nüfusun yarıdan fazlasını oluşturan 18 yaş altı çocuklar ve gençlerin başta televizyon olmak üzere basın yayın araçlarından olumsuz etkilendiğini gösterdiğinin hatırlatıldığı bildirgede, RTÜK'ün mevcut yasasının daha işler duruma getirilmesi için gerekli değişikliklerin ivedilikle yapılması gerektiği ifade edildi.
"Basın Yayında Çocuk Sağlığı" sempozyumuna, çocuk sağlığı ve halk sağlığı alanında çalışan hekimlerin ve çocuk eğitimcilerinin yanı sıra farklı disiplinlerden akademisyenler, Radyo ve Televizyon Üst Kurumu (RTÜK), Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Reklam Özdenetim Kurulu yetkilileri, Sağlık Bakanlığı ve çocuktan sorumlu Devlet Bakanlığı yetkilileri ve basın mensupları katıldı. Yapılan açıklamaya göre, sempozyumda çocuk ve genç sağlığını korumak için şu öneriler geliştirildi:
"RTÜK, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Reklam Özdenetim Kurulu, Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı, internet ve televizyon kanallarının kullanımı konusunda ulusal güvenlik duvarı oluşturulmalıdır. Okullarda medya eğitimi yer almalıdır. Anne sütü yerine kullanılan ürünlerin, reklamları yasaklanmalıdır. Bunun için Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan ve ülkemizin de imzalamış olduğu uluslar arası yasa ve Umumi Hıfzısıhha Kanunu gibi mevcut kanunlar göz önüne alınarak gerekli yaptırımlarda bulunulmalıdır.
Çocuk sağlığını ilgilendiren konularda reklam yapılmamalıdır. Reklamlar şiddet, tüketim sömürüsü, duygusal ya da cinsel istismar içermemelidir. Çocuklar reklam malzemesi olarak kullanılmamalıdır. Video oyunlarında insan ve diğer yaşayan hedefler yer almamalı, ölüm için ödül puanı verilmemelidir. Şiddet içeren video oyunları yasaklanmalıdır. Aileler ve çocuk bakımından sorumlu kişiler,
- Çocuğa iki yaşından önce televizyon izletmemeli ve televizyon bebek bakıcısı olarak kullanılmamalıdır.
- Bebeklerin beyin gelişimi için televizyondan gelen mekanik ve edilgen uyarı yerine temel bakım veren kişi (anne, bakıcı vs) çocukla göz teması kurarak konuşmalı, oyunlar oynamalı, şarkı söylemeli ve birlikte kitap okumalıdır.
- Televizyon programları çocuk ya da ergen ile birlikte izlenmeli ve içeriğin olumlu ve olumsuz yönleri birlikte tartışılmalı ve gerçek yaşamda olamayacak yönler anlatılmalıdır.
- Ana babalar kendi medya seçimleri ile çocukları için iyi bir örnek olmalıdırlar.
- Çocukların fiziksel etkinlikleri, arkadaşları ile grup oyunları desteklenmeli ve bunların yapılabileceği ortamlar sağlanmalıdır.
- Ana babalar da televizyon izlemek yerine kitap okuyarak, müzik dinleyerek, aile içinde hep birlikte oynanabilecek oyunlar bularak çocuklara örnek olmalıdırlar.
- Anne ev işleri ile uğraşırken çocuğu da televizyon karşısında oyalamaya çalışmamalı, gerektiğinde mutfakta kendisine ufak yardımlar yapmasını desteklemeli ve istemelidir.
- Çocuğa bakan kişiler televizyon izleme süresi ve seçilecek programlar konusunda fikir birliğine varmalı, kararlı ve tutarlı davranmalıdırlar.
- Çocuk bulunan evde müzik dinlemek amacıyla da olsa televizyon sürekli açık tutulmamalıdır.
- Çocuğun reklamlarda görerek istediği ama ona uygun olmayan şeylerin neden uygun olmadığı ve alınamayacağı çocuğa açıklanmalı, almama konusunda kararlı ve tutarlı olunmalıdır.
- Çocukların yatak odalarında televizyon ve bilgisayar bulundurulmamalıdır.
- Televizyon çok yakından izlenmemelidir. Ekran genişliğinin en az beş katı mesafe ya da ortalama 2 metre uzaklıktan izlenmelidir.
- Medyada çocuk gelişimine zararlı etkisi olacak bir program görüldüğünde mutlaka Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'na (RTÜK) bildirilmelidir. (Radyo Televizyon Üst Kurulu telefonu: 4441178, elektronik adres: ( www.rtuk.gov.tr ) ya da ( rtuk@rtuk.gov.tr ) Bu bir reklam ise ( www.sanayi.gov.tr ) adresinden Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Reklam Özdenetim Kuruluna da başvurulmalıdır.
Basın yayın kuruluşları:
- Çocukları ve gençleri koruma ilkelerini belirlemeli ve açıklamalıdır.
- Kamuyu bilinçlendirme görevlerini yerine getirmelidir.
- Çocukların dil gelişimine etkisi göz önüne alınarak Türkçe dilinin özenli ve güzel kullanılmasına dikkat etmelidir.
- Çocuk sağlığına katkı yapmalı ve bu amaçla konunun uzmanlarından oluşacak bir uygulama grubu oluşturmalıdır.
- Çatışmaların çözümünde şiddetin normal bir davranış olarak algılanabileceği ve silah taşımanın abartıldığı görüntülerden kaçınmalıdır.
- Şiddetin komik, cinsellik ile birlikte, eğlenceli ya da önemsizmiş gibi gösterildiği herhangi bir durumdan kaçınmalıdır.
- Eğer şiddet kullanılacaksa da ciddi drama içinde suçluların cezalandırıldığı vurgulanmalıdır.
- Akıllı işaretlerin kullanımına özen göstermeli: 7 simgesi konarak her program her saatte yayınlanmamalı, programların içeriklerinin işaretlere uygunluğu uzmanlardan oluşan bir kurul tarafından denetlenmelidir. Geç saatlerde yayınlanacak olan çocuklar için uygun olmayan filmlerin bölümleri erken saatlerde kanallarda yer almamalıdır".
Sigaranın öldüren zararları
13 Nisan 2007 Cuma 13:20
Türk Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Nermin Başarer, akciğer ve gırtlak kanserlerinin yüzde 90'ının sigara içmemekle önlenebileceğini bildirdi.
Başarer, yaptığı yazılı açıklamada, sigaranın, başta akciğer ve gırtlak kanseri olmak üzere ''boyun, mide, pankreas, mesane ve uterus boyun kısmı kanserleri, kalp damar hastalıkları, beyin kanaması, kronik tıkayıcı akciğer hastalığı, astım, amfizem, gastrit, reflü, erken doğum, erken bebek ölümü, erken menopoz, erken yaşlanma'' gibi bir çok hastalık ve soruna neden olabildiğini
hatırlattı.
Kulak burun boğaz hastalıklarında kanser ve kanser dışı, sinüzit, farenjit, reflü, horlama gibi hastalıklarda en büyük etkenlerden birinin sigara olduğunu vurgulayan Başarer, alkol alımının, sigaranın zararlı etkilerini körüklediğini, özellikle ağız boşluğu ve yutak kanserli hastalarda bu iki etkeni birlikte saptandığını dile getirdi.
Allerjinin mevsimi
Alerji Latince allos kelimesinden köken alır, bağışıklık sisteminin normalde zararsız olan maddelere karşı anormal cevap vermesidir. Atopi ise normalde zararsız olan maddelere karşı bağışıklık sistemi ürünlerinin aşırı miktarda yapılması özelliğidir. Bu özelliğe sahip kişilere atopik kişiler diyoruz.
Atopik kişiler alerjik hastalık gelişimine neden olan bu özelliğini anne ya da babasından geçen genlerle almaktadır. Kişinin alerjik olup olmaması sadece genetik faktörlere bağlı değildir. Çevre’nin de alerji gelişiminde önemli bir rol oynadığı biliyoruz. Sigara dumanı başta olmak üzere bazı uyarıcı maddelere maruz kalmak allerjenlere duyarlılaşmada önemli rol oynamaktadır. Belli bir alerjenle uzun süre ya da yoğun bir şekilde karşılaşan kişinin o alerjene karşı duyarlılık kazanma riski oldukça yüksektir.
Normal koşullar altında vücuda zararlı olmayan ancak biraz önce anlattığım gibi atopik kişilerde bir takım alerjik reaksiyonlara yol açan maddelere alerjen maddeler denir. En sık gördüğümüz alerjen maddeler;
Ev tozu akarları (mite),
Mantar sporları (küf),
Polenler,
Besin maddeleri,
Hayvan tüy ve döküntüleri,
Meslek tozları,
Metaller,
İlaçlar.
Alerjik reaksiyonlar, çok önemsiz olanından ölümcül olanına kadar geniş bir yelpazedir;
Burun akıntısı,
Burun tıkanıklığı,
Hapşırık,
Öksürük,
Kızarıklık,
Döküntü,
Kaşıntı,
Ödem,
Nefes darlığı en sık karşılaştıklarımızdır.
verdiginiz aydınlatacı bilgiler icin teşekürler
Tütün Kontrolü Ulusal Komitesi Toplantısı...
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Ünüvar: ''Türkiye'de Yüzde 33.4 Olan Sigara Kullanım Oranını 2010 Yılında Yüzde 20'ye İndirmeyi Hedefliyoruz''
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Necdet Ünüvar, Türkiye'de yüzde 33.4 olan sigara kullanım oranını 2010 yılında yüzde 20'ye indirmeyi hedeflediklerini bildirdi.
Ünüvar, Tütün Kontrolü Ulusal Komitesi Toplantısında yaptığı konuşmada, sigara ve zararları konusunda halkın eğitilmesinin çok önemli olduğunu söyledi.
Zaman zaman tütün kullanımıyla ilgili toplumdaki kısıtlamaların bazı hakların ihlali olup olmadığı tartışmalarına yol açtığını ifade eden Ünüvar, ''Sigarayla ilgili zorlayıcı tedbir olunca, kişilerin hak ve hürriyetinin kısıtlanması söz konusu değildir. Çünkü sigaranın zararları herkes tarafından biliniyor'' diye konuştu.
Tütün zararlarına karşı yürütülen mücadeleyle hem kronik rahatsızlıkların direkt ve indirekt zararlarının azaltıldığını hem de toplum sağlığı açısından konforlu bir yaşam sağlanacağını belirten Ünüvar, halkın bu konuda bilinçlendirilmesinin çok önemli olduğunu kaydetti.
4207 sayılı Tütünle Mücadele Yasası'nın tütün kullanımının önlenmesinde büyük rolü olduğunu ifade eden Ünüvar, bu yasa revize edildikten sonra mücadelenin daha da etkinleşeceğini belirtti.
Tütün kullanıcılarının getirilen önlemlerle kendilerini toplumdan dışlanmış hissetmeleri gerektiğini ifade eden Ünüvar, ''Toplumsal baskı değişik şekillerde hissettirilmeli'' dedi.
''5 Milyar Dolar Tasarruf Sağlanacak''
Toplumda sigara kullanımının önlenmesine yönelik zorlayıcı unsurların çok önemli olduğuna işaret eden Ünüvar, bu çerçevede çeşitli yöntemler kullanılabileceğini söyledi. Ünüvar, Türkiye'de yüzde 33.4 olan sigara kullanım oranının 2010 yılında yüzde 20'ye indirilmesini, bu suretle 17 milyon olan içici sayısının 10 milyona düşürülmesinin hedeflendiğini bildirdi. Ünüvar, ''Bu sayede, her yıl 35 bin kişinin sigara ve sigaraya bağlı nedenlerden ölümü engellenirken, şu anda 20 milyar dolar olan sigaraya harcanan paradan her yıl 5 milyar dolarlık tasarruf sağlanacak'' dedi.
Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Turan Buzgan da Tütün Kontrolü Ulusal Komitesinde 10 ayrı komitenin çalışma yürüttüğünü belirterek, bu komitelerin hedefleri gerçekleştirmek üzere çalışma yürüteceğini belirtti.