Neden Okuma(ma)lı?
Neden okusun ki? Okumakla biter mi sanırsın bunca yazı,bunca kitap, bunca dergi, bunca gazete, kütüphaneler dolusu cilt cilt kitap. En iyisi hiç okuma hiçbir kitabın hatırı kalmasın. Neden okusun adam; kendi yerine okuyan birileri var nasıl olsa.akşam haberlerin karşısına geçti mi, tüm günü okuyor sanki, bunca yorumcu boşuna mı düşünüyor?
Neden okusun ki? Televizyon denilen o büyülü ekran aslanların yaşam öyküsünden, başka kıta insanının düğününe, deniz altındaki renkli dünyadan canlı savaş sahnelerine kadar hemen her konuda bilgi ve haber veriyor. Kim kiminle nerede ne yapmış öğrenmek televizyon sayesinde mümkün. Tüm bunları izlemekten vakit de kalmıyor zaten, neden okusun…
Okuyup ne yapacak adam? Bu yaşına kadar sınıfını geçmek için okumuş, kitap ancak ders için okunur, dersi geçtin mi, kapat kitabı. Adam işini eline almış, okuma işi bitmiş. Hem okusa bir sohbet ortamında belki kendi dünya görüşünden ilhamla faydalı bilgiler söyleyecek, ortamda bulunanlar bak şu bilmişe deyip, moral bozacaklar.
Okuyup ne yapacak adam? Kendine ait bir dünya görüşü,bir hayat felsefesi oluştursa ne olacak? Düşündükçe derinleşecek, derinleştikçe düşecek. Düşündüğünü söylerken korkacak, korktukça okuduğuna yanacak belki. Okuyup ne yapsın? Geleceğe dair yeni plan proje üretse satamaz, okusa ufku gelişir, anlamaya kavramaya başlar. Okudukça tazelenmeye, yeşermeye ailesine çevresine rehberlik edecek seviyeye ulaşır. Böyle olunca kaba davranmaktan, zararlı alışkanlıklardan mesela; takımı galip gelince havaya silah atmaktan vazgeçer buda adamın işine gelmez, niye okusun?
Neden okusun? Acımasız bir dünyayı tanıyıp, karanlığa bağırıp çağırmaktan başka çare bulamayacak olmadığını bilince bilmekten keder çekmez mi? Okudukça, başka coğrafyaları kendi menfaatleri için talan eden güçleri tanıyıp tanımaktan içi burkulmaz mı? Okuyanlar, daha berrak bakmaya başlar,baktıkça olup bitenleri görmeye başlar. Oysa kimileri, görülmesi gerekenleri saklamak için elinden geleni yapmakta.
Niçin okusun adam? Kitapları dergileri bedava dağıtmıyorlar ki, aylıktan hatırı sayılır bir bütçe ayırmak gerekiyor. Kütüphaneler mi dediniz? Mesai saati mantığı ile çalışan bir resmi kurum orası, hem ne zaman gidecek olsa hep ödev arayan okul talebeleri, başka kimse yok. Şehrinde kütüphanenin yerini bilmeyen o kadar fazla ki. Nitekim okumamaya bahane çok…
Oysa okumalı; yaşadığımız evreni, yıldızları, ay ve dünyayı. Okumalı bir böceğin baharla birlikte söylediği şarkıyı, arıların peteğindeki sanatı. Bir başak tanesinde saklı bereketi, bir meşe fidanında ormanı, kuşları,rüzgarı,yağmuru ve bulutu okumalı, hem de avazın çıktığı kadar yüksek sesle okumalı. Bir çocuğu okumalı bazen, namlunun ucunda çevirdiği topaçla hayat dolu gözlerini, anneyi okumalı bazen yavrusu için atan kalbi, tandır ekmeğinin kokusunu, çırpınışını bir hamsinin nasırlı avuçlarda, güne aşık çiçekleri, gün batınca susan denizi, kendini okumalı.
Okumalı şairi ve şiiri, yazar ve yazıyı. Şair tek bir sözcüğü yazarken mısralarının arasına ne zorluklar çeker, bir doğum gibi sancılıdır bir şiirin tamamlanması. Bir yazar her bir cümlenin oluşturacağı etkiyi ve depremi önce içinde yaşar tüm heybetiyle. Söyleyeceği her bir sözün artık kendisine ait olmayacağını, tarihe not düştüğünü ve bunun ne kadar büyük bir sorumluluk olduğunun farkındadır. Bir kitap elimize gelinceye kadar ne çileler çeker ve ne vefalıdır, ilk sayfayı açıp son sayfa okununcaya kadar. Sırf bu vefa uğruna okumalı okutmalı.