Genç kız gittiği hastanede çevresini anlamsız bakışlarla izlerken aklında cevaplamayı istediği yüzlerce soru vardı. Zaman ilerledikçe hem heyecanlanıyor, hem korkuyor hem de nasıl anlatmalıyım diye içi içini yiy
Gittiği hastane çevrenin en iyi hastanelerinden biriydi. Doktorları da iyiydi. Ama bu onun içinde en ufak bir kıpırdama hissettirmiyordu. Çünkü biliyordu olacakları. İçeriye girecekti, doktor şikâyetini soracaktı, o da hemen hayattan zevk almıyorum diyecekti. Doktor şöyle bir bakacak sonra da neden, ne zamandır gibi anlamsız birkaç soru soracaktı ve sonra direk karnesine depresyon başlığı adı altında birkaç ilaç yazacaktı. Bilindik tabloydu yani.
Zaman ilerlerken çevresindeki insanları süzmeye başladı. Hepsi de çok farklıydılar. Bazıları kendisi gibi oldukça normal görünüyorlardı. Şöyle bir düşünce geçti aklından “demek ki aslında çevrede gördüğü birçok insan da kendisi gibiydi belki de. Yani dışarıdan hiçbir sorun yokmuş gibi görünen ama içlerinde fırtınalar kopan...” Bazıları ise bir başkasına muhtaç şekildeydiler. Dünyayla bağları kopmuş durumdaydı adeta.. Acaba onların yerinde olsaydım ne yapardım diye düşündü genç kız. Bu şekilde yaşadıkları halde hala hayata tutunmanın yolunu arıyorlar. “Neden acaba?” diye sordu kendi kendine. Cevabı bulmaya çalışırken sekreterin kendisini anons ettiğini işitti.
Korku, telaş, aklı karmakarışık doktorun odasında buldu kendini. Ona kalsa odanın kapısından geri dönerdi ama ablası getirmişti onu ve saatlerce beklemişti onunla birlikte. İstemeye istemeye girmek zorunda kalmıştı odaya…
İçeri girer girmez diğer doktorların aksine gülen bir yüzle karşılamıştı doktor onları. Herhalde ablam var diye böyle davranıyor diye geçirmişti içinden genç kız. Nasıl olsa ablası az sonra çıkacaktı dışarı ve görecekti şuan gülücükler saçan doktorun gerçek yüzünü. Sorunu anlatmıştı ablası. Ablası anlatırken doktor arada genç kıza sorular sormuştu. Sonra ablasını dışarı çıkardı doktor. Yalnız kaldılar. Doktorun davranışlarında beklediği değişmeyi görmeyince sanki içinde bir ışık parlayıvermişti. Konuşmak istiyor, ama söyleyemiyordu yüreğindekileri. En sonunda dayanamayıp ben konuşamıyorum içimdekileri yazsam olur mu diye sormuştu doktora. Doktor da hemen kabul etmiş ve bir hafta sonraya randevu vermişti kendisine. Haftaya bugün demişti doktor aklındaki her şeyi anlatmanı istiyorum yoksa sana yardımcı olamam ve ben de tüm diğer doktorlar gibi sana ilaç verir seni eve gönderirim ve sen de yine aynı şekilde ilerlemeyi bırak gerilemeyle gelirsin karşıma. Senin konuşmaya ihtiyacın var demişti. Bu sözleri duymak genç kıza daha bir güven vermişti…
Bir hafta boyunca içindekileri yazmaya çalıştı genç kız. Kimi zaman yazdıklarını başkası okursa düşüncesine kapıldı o yüzden her şeyi yazamadı. Ama genel hatlarıyla doktorun okuduklarından sonuçlar çıkaracağına emindi.
Bir hafta geçmiş ve yine doktorun odasında bulmuştu kendini. Doktor yazdıklarını büyük bir dikkatle okuyor o okurken genç kız da doktoru izliyordu. Onun mimiklerini seyrediyordu. Anlayıp anlamadığını anlamak için. Doktor yazıyı okuduktan sonra yazılanlar hakkında birkaç soru sordu. Sonra derin bir nefes aldı ona mutluluğun nerede olduğunu anlatmaya karar verdi.
Şimdi anlatacaklarımı hayal et dedi doktor genç kıza. Genç kız başıyla tamam anlamında bir işaret yaptı ve doktor sözlerine devam etti. “ Kupkuru bir çölde yapayalnız kaldığını hayal et. Güneş inanılmaz derece de yakıyor bütün vücudunu. Adeta başından dumanlar çıkıyor. Dayanamayacak durumdasın ama hala dayanıyorsun. Ümitsizce su bulabileceğin bir yer ararken birden bir kuyuya rastlıyorsun. Heyecanla yanındaki kovayı kuyuya atılıyorsun ama bir de bakıyorsun ki kurmuş kuyu. Büyük bir pişmanlık yaşıyorsun. Yoluna devam ediyorsun dakikalar geçtikçe az önceki halinden daha beter oluyorsun. Sürünmeye başlıyorsun artık. Derken yine bir kuyu buluyorsun yine atıyorsun kovayı ve yine kurumuş bir kuyu. Defalarca aynı şeyi yaşıyorsun. Ve artık içindeki şevk yok oluyor. Artık bilinçaltında bütün kuyuların kurumuş olduğuna inanmaya başlıyorsun. Ölmek istiyorsun. Kurtulmak adına. Önüne bir kuyu daha çıkıyor ama sen olduğun yerde öylece ölmeyi bekliyorsun. Kuyuyu görüyorsun ama gitmiyorsun yanına. Nasıl olsa tıpkı diğerleri gibi düşünüyorsun. Ama gitsen belki de bu senin kurtuluşun olacak. Fakat sen denemek bile istemiyorsun. Oracıkta öylece ölümü bekliyorsun. “ Genç kız adeta büyülenmiş gibi doktorun söylediklerini dinliyordu. Belli ki aklında yüzlerce şimşek çakıyordu. Doktor bunu anlar anlamaz hemen sözüne devam etti. “ Mutluluğu bir meyve olarak düşün. Ama öyle her meyve gibi rahatça koparabileceğin bir dalda değil. En uzun ağacın en üst dalında. Ona ulaşmak hem çok kolay hem de çok zordur. Bunu zor ya da kolay yapmakta sadece senin elindedir. O dala çıkmak, çıkmayı göze almak demek bir sürü riski göze almak demektir. Çıkarken ayağın takılacak düşeceksin belki, ya da vücudun çizilecek ağacın dallarından, ya da ne bilim tam ulaşmışken o dala küt diye yere yapışacaksın sıfır noktasına geleceksin belki. Ama ne olursa olsun o meyveyi almaya çalışmalısın. Hayattaki en büyük hedefin bu olmalı.” Dedi. Genç kız “Ama ben o kadar güçlü değilim ki” dedi doktora. Doktor “ hayır sandığından çok daha güçlüsün emin ol dedi. Ben bu gücü sende görmesem sana ilaç verir seni evine yollardım. Ama sen de bu güç var sadece kendine inancın yok. Sen mutluluğun nerde olduğunu biliyorsun ama olmadan öleceğini düşünüyorsun. Ağacın d***** geliyorsun ve hayal ediyorsun ya düşersem, ya çizilirse bir yerim diye. Senin doktora değil kendine güvenmeye ihtiyacın var. Ben bir daha buraya gelmeni istemiyorum sen bunu kendi başına çözebilirsin. Ben sana güveniyorum ve sen de kendine güvendiğinde hiçbir sorun kalmayacak inan bana…
Genç kız odadan çıkarken aklında hala yüzlerce soru vardı ama bu soruları nasıl çözeceğini de biliyordu artık. Yapması gereken tek şey korkmadan o ağaca tırmanmaktı. Ve bunu yapacaktı. Çünkü hiç tatmadığı bir meyvenin tadını bilemezdi insan ve bu meyveyi tatmadan da gitmek istemiyordu bu dünyadan…