Bir beyaz havara taşı vardı kapımızın önünde,yıllara meydan okumuş,tarihe bir çok yönde tanıklık etmiş ve havara taşı olma özelliğini kaybetmiş parlak bir mermer taşına benzemişti. Çocukluğumdan beri bilirim o taşı….Kendimi bildim bileli… Sürekli dış kapıda durur,rüzgarın etkisiyle kapanmaması için takoz görevi görürdü. Yalnız bizim kapının değil,tüm komşularımızın kapılarında bulunurdu aynı taştan… Sabahın erken saatlerinde başlardı mahallenin kadınları evlerinin önünü süpürmeye ve sabah haberlerini konuşmaya… Bir taraftan ellerinde çöpten yapılmış süpürge ,sokağı süpürürler diğer taraftan nefes almadan dedikodularına devam ederlerdi. Nihayet temizlik maratonu biter ve mahalle kadınları evlerinde sakladıkları gözleri gibi baktıkları o takoz gibi taşları çıkarır ve sonuna kadar açtıkları kapılarına dayarlardı. Sokakta bulunan bütün evlerin kapısı açık ve rüzgarın etkisi ile çarpmaması için dayadıkları ,kaya gibi sert havara taşları mevcuttu… Asıl amaç kapının çarpmaması değildi tabiî ki… Verilmek istenen mesaj: ‘’Gönlümüzle beraber kapılarımızda sonuna kadar açıktır.’’
Mahalle sakinleri biribirlerinin evine izin almaksızın girer, gerek iyi günde ve gerekse kötü günde hep bir dayanışma içerisinde kardeşlik duygularının had safhalarda olduğu bir aile ortamını andırırdı. Herkesin kapısı sonuna kadar açık olduğu için,biz çocukların o dönemde oynadığı saklambaç oyununu oynamanında ayrı bir güzelliği vardı,dilediğin eve girip saklabiliyordun. Bayramlarda şeker toplamak için komşu evlerini gezerken kapıların zilini çalma gereği duymuyorduk,zaten hepsi ardına kadar açık,yanlışlıkla veya rüzgarın etkisiyle kapanmaması için de görevini hakkıyla yerine getiren havara taşı disiplinli bir asker gibi nöbetinin başında dururdu…
Yakın zamanda yani geçenlerde,yukarıda bahsi geçen İstiklal mahallesi öksüz sokağına yolum düştü,annemin evine girerken dikkatimi çeken bişey oldu; Bizim havara taşı yerinde yoktu… Önce önemsemedim fakat o taşın oraya niçin ve hangi nedenlerle konulduğunu düşününce biraz duraksadım,düşüncelerim beni uzaklara çok uzaklara götürdü. Hiçbir kıymeti olmayan,sokakta görseniz dönüp bakmayacağınız bir taş parçasıydı ama yokluğu beni niye bu kadar üzmüştü ?
Çünkü;
Kapılar artık kapanmış,o taşlara ihitiyac kalmamıştı. Fakat kapıların kapanması ile beraber gönüllerin kapısıda kapanmıştı. İşin üzücü yönü buydu.
Tekrar sokağa çıktım ; Maalesef korktuğum başıma gelmişti,herkesin kapısı kapalıydı.