Kahramanı olmayan yada kahramanlar yetiştiremeyen toplumlar heyecanını kaybetmeye, çürümeye ve yok olmaya mahkumdurlar”.

İnsanlık tarihi boyunca toplumlar tarafından özenle yaşatılan kimi değerler vardır ki, bunlar fıtratı kokuşmamış, insani değerlerini yitirmemiş hemen her toplum tarafından benimsemek, sahip olmak veya korumak hususunda hassas davranılmış, üzerinde ittifak edilmiş değerlerdir. Bu değerler yaşama hakkını koruma, ailesini, inançlarını, namusunu vb. insani değerlerini koruma olarak özetlenebilir.
Bütün bunların yaşatılabilmesi, ayakta tutulabilmesi ve korunabilmesi için gerekli olan en önemli ihtiyaçlardan birisi vatandır.
Vatan en genel anlamıyla; insanın fert, toplum yada millet olarak üzerinde her türlü fiziki, manevi ve kültürel yaşamını devam ettirebileceği, kendisine has olan bir toprak parçasıdır.
İlk insandan itibaren insanlık tarihi boyunca toplumlar oluştukça, gelişip ayrıştıkça vatan edinme duygusu daha da gelişmiş ve uğrunda can verilecek kutsal bir değer halini almıştır.
Vatan ve onun üzerinde huzurlu, hür, bağımsız olarak yaşayabilme uğruna verilen mücadele insanlık tarihi boyunca kahramanlık, yiğitlik payesi olarak hissedilmiş, benimsenmiş ve o’nun uğrunda alınan yaralar ile gazilik gibi saygın bir konuma, verilen can ile ise şehitlik gibi gıpta edilen ve her isteyenin ulaşamadığı kutsal bir makama ulaşılmıştır.
Bu anlayış Müslüman toplumlar da olduğu kadar diğer ahiret inancı ve bilinci var olan din yada anlayış mensupları içinde böyledir.
Hatta bu kavramlar hayatı sadece dünya hayatı olarak kabul eden, öldükten sonra dirilme gibi bir inanca sahip olma hususunda var olan fıtri duyarlılıklarını bastıran, uyuşturan, ayılma reflekslerini duymazdan, görmezden gelen inkarcı, ateist; din tanımaz kişi yada topumlarca’da benimsenmiştir. Siyasi, sosyal, liberal v.b. anlayışlar tarafından bile önemsenip vazgeçilmez bir dinamik olarak toplumların motivasyonunda hep özenle kullanılmıştır.
Bu zümreler kimi dünyevi değerleri elde etmek yada koruyabilmek için İslam inancının değerleri olan gazilik ve şehitlik payesini “devrim şehidi, inkılap şehidi, laiklik şehidi, demokrasi şehidi, v.b. gibi... iğreti terkiplerle kullanmaya ihtiyaç hissetmektedirler.
İslam dininin insanlığa vermiş olduğu kalbî ve toplumsal dinginliği ve dengeyi sağlayan en önemli ruh yada dinamiklerden birisi ahiret bilincidir. Bu bilinç Tevhid şuuru ile – Allahı yegane ilah olarak bilmek – bir değer yada anlam kazandığı gibi, diğer tüm islami değerler de ahiret inancıyla bir anlam ve değer kazanmakta, tüm çabalara öldükten sonra dirilme ve sonrasında olabilecek özendirici veya caydırıcı şeyler ruh ve yön vermektedir.
İşte şahadet bu bağlamda Müslümanlar için kul hakkı dışındaki tüm günahlardan arınılacak, peygamberlerle ve sıddıyk’larla birlikte haşrolunacak, Allah katında sayısız ve tahayyülü zorlayacak ikramlarla rızıklandırılmak suretiyle taltif olunacak ölümsüz, özge ve kutsi bir makamın adı olmuştur
Bu makama sahip olabilmek için yegane ve en önemli şart Allah için; O’nun insana lütfettiği değerler uğrunda, O’nun rızasını kazanabilmek adına ve O’nun tarif ettiği şekilde mücadele ederken ölümü (fiziki boyutuyla) tatmaktır.
İslam ile insan arasına, münkir, müşrik, münafık ve diğer şer odaklar tarafından örülen fiziki, kültürel, sosyal, siyasi, ekonomik, duygusal vb. engellerin kalkması, İslamın tüm gönüllere girmesi ve onun ulvi nimetlerinden tüm insanlığın doyasıya faydalanması için mücadele verirken tevhidi bir bilinçle ölümü tatmak insanı şahadet payesine ulaştıran bir buraktır.
Allah’ı yegane ilah kabul etmiş olarak hayatımızı devam ettirirken bilgi, helal ve temiz yollardan elde ettiğimiz birikimlerimiz ve canımızla haksız ve zulüm karlara karşı hakikatin şahitleri olma sorumluluğumuzun idraki içerisinde mücadele ederken ölümü tatmakta şahadet sarayına açılan kapılardan bir kapı olabilir.
Diğer Müslüman toplumların gerek din, vatan, özgürlük vb. değerlerine yapılan haksız ve zulümkar saldırılara karşı onların yanlarında yer alarak; inancımızın bize kardeşler kıldığı insanların acısını acımız, mağduriyetlerini mağduriyetimiz bilmek şuuru ile Allah’ın rızasını kazanabilme adına, keza; diğer mazlum ve mustazaf insanların mal, can ve namuslarına karşı yapılan müstevli saldırılara karşı mücadele ederken ölüme tanık olmak ta şahadet kanadını takınabilmek ve şerbetini içebilmek için bir vesile kapısı olabilir.
Üzerinde islami inanç ve değerlerin özgür ve bağımsız bir şekilde, huzur ve güven içerisinde yaşanılabilecek bir vatanı kurmak, korumak ve savunmak için yada yaşamakta olduğumuz vatanı adaletin, barışın, huzurun, güvenin, bağımsızlığın ve kullara kulluk zilletinden kurtularak yalnızca Allah(cc) a kul olma izzet ve özgürlüğünün doyasıya yaşandığı bir saadet iklimine dönüştürebilmek için iç ve dış düşmanlara karşı mücadele verirken ölümü tatmak ta şahadet tacını giymemize vesile olabilir.
İşte tam burada insanlık tarihi boyunca Allah’ın rızası gözetilerek mücadele vermek için açılan tüm İslam cephelerinde, milli ve manevi değerler, vatan bütünlüğü ve bağımsızlık savunmasında, özellikle güneydoğu bölgemizde bölücü terör örgütü olan habis şer güçlere karşı ALLAH(cc)’a iman ve teslimiyet ruhu ile O’nun koymuş olduğu ölçü ve hudutlardan sapmadan canlarını can pazarına süren yiğit vatan evlatlarını minnet, şükran ve rahmetle anıyorum. hüzünlü ailelerine, sevdiklerine, sevenlerine ve kederli milletimize de baş sağlığı diliyorum. (şehitlerimizin aziz ruhları için üç İhlâs-ı şerif ve bir Fatiha okumayı da lütfen ihmal etmeyelim) (EL-FATİHA) </STRONG>

Selâm olsun sizlere, şükran ve gıpta size
Siz tarihe ak izler bırakarak gittiniz
Beyaz atlara binip uçtunuz Rabbinize
Ölümsüzlüğü tadan aziz şehitlersiniz