Barak Ovası Doğuda Fırat nehirin den Batıda Sacur Çayına kadar uzanan,Güneyde Suriye tepeleri ve Kuzeyde Nizip-Birecik asfaltıyla çevrili geniş bir ovadır. 19. Yüz yılda Barak topluluğuna ait oymakların bu Coğrafya üzerinde yerleşmelerinden sonra adı toplulukla anılarak zamanla Barak Ovası adını alır. Bu geniş ova düz bir coğrafi yapı ve zengin,verimli topraklara sahiptir. Bentler şeklinde yerleşmelerini sağlayan topluluk göçleriyle birlikte kendilerine özgü kültürlerini de buralara taşıyarak bu kültürü bölgelerine hakim kılmışlardır. Bu çerçevede kendilerine özgü her alanda ki gelenek-görenek,töre ve adetlerini aynı şekilde günümüze kadar devam ettirebilmişlerdir. Araştırmacılar bu durumu Barakların kapalı toplum olma özelliğine bağlarlar. Gerçektende düğünden ölüme,sofra kültüründen oyun ve müziklerine varıncaya kadar tüm yaşam tarzları bu kültür kapsamı içerisindedir. Başta göç destanları olmak üzere kavga,çatışma ve iskanlarını konu alan yaşamları ile ilgili hususlar sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılarak kendilerini konu alan bir sözel tarihleri vardır. Gerçekten bunlara bakılarak Barakların Anadolu da ve Anadolu öncesindeki kültürlerini günümüze kadar taşıdıkları görülmektedir. İran’ın Horasan bölgesinden Anadolu içlerine, oradan Culap-Rakka bölgesine geçen Baraklar en son olarak bugünkü yaşadıkları bölgeye yerleşmiş olurlar. İşte bu sirkülasyon süresi içerisinde gittikleri her yere kendi kültürlerini beraberinde götürmüşlerdir. Önceleri göçebe yaşamı içerisinde görülen bu topluluk yerleşik hayata geçtikten sonra evler ve köyler kurarak bu yerleşik hayata geçmiş olurlar. Genellikle her oymak kendi mensupları ile bir araya gelerek köyleri oluşturmuşlardır. Böylece ova üzerinde irili ufaklı yüzlerce köy kurulmuş olur. Ancak bu arada azda olsa başka oymak ve ailelerinde bu coğrafya üzerinde yaşamakta olduğunu vurgulamak gerekir.
Baraklar kurdukları bu köylerde çevrenin şartlarına ve kendi ihtiyaçlarına uygun evler inşa ederler. Bu evler özel kalıplarla dökülmüş kerpiç denilen malzemeyle yapılan ve üzeri direklerle kapatılan çatısız ve düz damlı toprak evlerdir. Bu evler genellikle bir avlu içerisinde dağınık yapılardan oluşur. Bunların başında ailenin oturacağı ve eşyalarının konulduğu “ev damı” denilen ana yapı yer alır. Bu yapı tamamen aile fertlerine ait olup yabancıların girip çıkmadığı, Bir nevi aile mahremi gibi bir bölüm. Bunun dışında ailenin özellikle erkek misafirlerinin ağırlandığı “oda” tabir edilen bir misafirhanesi olur ki burası tamamen misafir ağırlama bölümüdür. Yine Bunların dışında avlunun bir ucunda hayvanları için ahır olarak bilinen ayrı bir bina yer alır. Ayrıca yemek ve ekmek yapmak için “ocaklık” denilen bugünkü anlamda birde mutfak vardır. Bu yapı gruplarının içerisinde aileye ait konutun simgesi olarak “ev damı” kabul edilir. Bu yüzden aileler bu yapının fiziki görünümüne özel önem vermişlerdir. Bunlar genellikle yerden bir metreye yakın bir dolgu ile yükseltilir, ön cephesi geniş kemerlerle süslenilir ve bu cephe de yer alan seki tabir edilen basamaklı bir balkondan eve girilir. Evin içi ön ve arka göz olarak birbirine paralel iki bölümden oluşur. Ön bölmeden arka tarafa geçmek için ikisinin arasında iki,üç metre genişliğinde bir ara vardır. Arka bölüm yani arka göz evin erzak ve yataklarının konulduğu bölümdür. Bundan dolayı buraya yüklükte denilir. Ön taraf ise kullanım açısından ikiye ayrılır. Bir taraf evin bir nevi mutfağı gibidir. Bütün mutfak kap ve malzemeleri burada bulunur. Bunlar çamur ,ince çöp ve çıtalarla Duvarlara özel olarak yapılmış olan raflara düzenli bir şekilde dizilerek evin düzün ve intizamının göstergesi kabul edilir. Ön tarafın diğer bölümü ise evin yüzeyinden yirmi otuz cm. yükseklikte seki tabir edilen ve hane halkının yemek yeme oturma,yatma gibi ihtiyaçları için kullanılan yerdir. Evin içinde genellikle kapı kullanılmaz. Ayrıca pencerelerde çok geniş değildir. Duvarlar beyaz çamur ile sıvalı ve çarpı denilen bir çeşit kireçle badanalıdır. Zemin önceleri toprak iken sonraları yerini çimentoya bırakmıştır. Aynı durum dış cephede de görülür. Yani sıvalı ve çarpılı. Bu durum o ev halkının bakımlı ve temiz olmasının bir göstergesi kabul edilir. Bu daha çok kadınlar için geçerli bir durumdur. Zaten hamarat ve titiz bir kadın evinin bu sayılan yönleriyle değerlendirilir. Köyün geneline dışarıdan bakıldığında bembeyaz halkın dili ile göbelek (mantar) gibi görülür. Kara çamur ve çarpısız evler bu anlamda kötü intiba bırakırlar. Yukarıdan beri açıklamaya çalıştığımız Bu yapı ve yaşam anlayışı yüz yıllardan beri Barakta bir gelenek ve onların kültürlerinin bir parçası olmuştur. Tıpkı öteki toplumlarda olduğu gibi.
Ancak son yıllarda Barakta bu anlamda bir değişikliğin olduğu göze çarpmaktadır. Sözünü ettiğimiz ev tiplerinin yıkılarak yerine daha çok briket evlerin yapıldığı görülmektedir. Altı ambar üstü ev olarak inşa edilen bu yapıların geleneksel Barak evlerinden farklı olduğu tartışma götürmez. Bu değişiklikle işaret etmek istediğimiz husus sağlamlık yada kullanım açısından değil elbette. Bu değişimde vurgulanmak istenen husus Barakların geleneksel ev tiplerinin ortadan kalkması sürecidir. Hani şu Harran evlerinde olduğu gibi. Tabiî ki değişim bir sosyal varlık olan insanın doğası gereğidir. Ne karşı çıkmak nede karşı koymak işin tabiatına aykırıdır. Kim bilir zaman içerisinde daha neler değişecektir. Barak’a yolu düşenler yazının konusu olan bu değişikliği fark edeceklerdir.