Heç unutmam biz küçükken inşaat teli ve tuman lastiğinin içinden çıkardığımız ince lastiklerle çatal (sapan) yapardık. Tabi bu çatalın mermisi de tel olurdu. Don lastiğinin dış kabını jiletle dikkatlice soyar içinden lastikleri ele bir özenle çıkarırdık ki deme gitsin. Bazen hastanenin çöpünü karıştırırdık serum lastiği bulmak için. Pek çıkmazdı ama nadiren elimize geçerdi. Kaç çocuk gitmişsek ona göre pay eder, pay yetmezse uzunlamasına cinetle keserdik. Sonra saatlerce teli 1-2 cm uzunluğunda keser , “V” şekline getirirdik. Evden pense getiren olmuşsa düğün bayram ederdik. Bu teller yüzünden pantolumuzun cebi parça parça olurdu. Ara sıra tel cebimizde kalırdı, fıkara anam legende aspap yıkarken eline batardı. Tabi o da “uyy!!! kırgım gire yavrum içinize de kalmayasınız” diye beddua ederdi. J Aslında çamaşırın üstünden kalkabilse yiyeceğim köteği hesap edemem ama şükür genelde bu şekil atlatırdık durumu. Çocukluk aklı işte, bu çatalla sağa sola nişan alır telleri fırlatırdık. Telin yanı sıra portakan kabığınıda ince ince kesip kullandığımız çok olmuştu. Mubarek degdigi yeri kabar kabar yakardı. Bir gün nasıl oldusa oldu attığım tel komşumuzun oğlunun gözüne isabet etmiş, gözüne derken çocuk gözünü kapatmış alt kabağına batmış. Tel kabakta sallaniy oğlan kıyamat kopariy! Tabi ben hemen eve kaçıp kapıyı kapattım somyenin altına saklandım ama ne çare komşu kadın çocuğun elinden tutmuş kapıya dağvaya geliy. Haho…. L
- Kele bacım şu oğlunu temme et yoksa cücük gibi kellesini koparırım haa!!! Hele şu oğlanın gözüne bak ne hala gelmiş. (tel halen sallanmaktadır) Ya kabağına değil de ışığına şiklense ben nederdim.
*Bir an için kellesi kopan güvercinler gözümün önüne gelmişti.* N
Anam kadından yidiği fırçanın da hıncıyla ele bir dayak attı ki tarih yazmamıştır. Allah sizi inandırsın ağlamaktan nefesim kesildi. Vurdu mu sümsürük 5 metre öte fırlardı.
“Anam zalımdı kardaşım. Vurdu mu ciğerim sallanırdı. “
****************************
Tabi oyun oynarken mevsimine göre oynardık. Futbol mevsimi, cıncıklı gülle mevsimi, kazoz kapağı mevsimi, güş-çelik çomak mevsimi vs.
Sezon : Cıncıklı gülle sezonu. Benle abim eyi gülle oynardık. Hele “çirtikli” de bizi utan (yenen) olmazdı. Neyse uzun lafın kısası güllelerimiz arttıkça artı. Elimize bir iki çorak geçirip onda biriktirmeye başladık ama çoraplar “cırrtt” diye yırtılmasın mı.
Ne yapak ne edek. Abim dedikine “şu sülehyede saklıyak”. O sülehyeyi rehmetli dedem hacden getirmişti. Ne kullanılır ne edilir vitrinde dururdu. Gümüş kaplama. Biz kalktık gülleleri onun içine doldurduk. Tam silme ağzına kadar gülle dolu. İşte bizim hazinemiz.
Birgün okul dağılmış eve geliyoruz baktım bizim kapının önü uşak dolu. Yaklaştık ilk gördüğüme “le oğlun ne yapisiniz burda” dedim. “Anan sizin gülleleri sokağa septi onları toplik” demesin mi? Aha evim başıma çöktü. Çöktü ama “niye bele ettin ana” diyemezik ki. Yoksa kötek hesapsız. Meğer evin içinde dolaşırken yerde duran bir gülleye ayaklamış o da topuğuna denk gelmiş o acıyla sülehyedeki gülleleri sokağa sepmiş. Canı saolsun gene utarık.
****************************Mahlenin uşakları olarak bir “ok” yapma sevdası almıştıki bizi akıllara zarar. Ok ama yaysız, Nasıl mı yapardık? Anlatayım;
Luzum olacak alet edevat: Bir parça defter kağıdı, 4 adet kibrit çöpü, bir adet dikiş iğnesi ve bir karış ip. Kağıdı 10 cm ebadında kare yapar, katlar, çarpar, böler 4 uçlu bir yıldız haline getirirdik. Sonra bu kağıdın dört kenarına kibrit çöplerini tutturur, bu kibritlerin arasına da iğneyi yerleştirir, ipliklele de sıkıca bağlardık. Evimizin önünde kerpiçten yapılı bir ev vardı, Baydın (Bahattin) amminin evi. Duvarları çamur ve saman karışımından sıvanmış, bir köşesine de 2 metrekarelik küçük bir düğen yapmış, ihtiyarda bir babası var, ara sıra açar kısmetini arardı. Ufak tefek, cıncık, boncuk, cıncıklı şeker, sumak ekşisi, leblebi ekşisi felan satardı. Kapısı ise gayet köhne ve tahtadan. İşte bizim okların hedefidir bu tahta! J Allah sizi inandırsın kapı delik deşik olmuştu. Kaç kere Düğenci Haci Emmi uşakları önüne katıp kovalamıştır. Ama biz gene fırsat bulduk mu hucummm. Neyse günlerden bir gün şeytan kulağımıza nasıl üfürmüşse bu okları birbirimize fırlatmaya başladık. Bir üç beş derken çocuğun biri “aneyyy” diye bağırmasın mı? Baktık gözünü tutuyor, bizim oklardan biri bismillah aha tam gözünün ağına saplanmış. Bereket versin ağlamıyor, sadece kör olurmuyum hesabı bir korku var suratında. İşgüzar bir iki çocuk hemen anasına haber vulaştırdılar. Tabi bizler çil yavrusu gibi darmadağın olduk. Sokak sin sin ediy.
O günden sonra oklar saklandı ama evde sağa sola atardım. Şeytan bu boş durur mu? Bir akşam oku atarken kardeşimin ayağına saplanmasın mı. Heralde kör karanlıkta görmemişim J Tam damara gelmiş ve delmiş. Yav kanın kırmızısını görmüştük de kara da neymiş, Kapkara!!! “Yav bu da nedir kardaşım bu ne hal ” Tabi anam ağıt sesine hemen damladı, sağ elinden sol kulağımı tuttu ele bir kaldırdı ki ayaklarım nerdeyse yerden kesilecek, ayağı bırak kulak kopacak!
- Ben see demedim mi bir daha oynamıyacaksın?
- He, dedin ana!!!
- Bir daha oynamaya tövbe mi?
- Tövbe ana!!!
- Hasan-Hüsen tövbesi?
- Hasan-Hüsen tövbesi anaaaa!!!!
****************************
Abim her sabah kalkar ekmek almaya “AYIK” ın fırınına giderdi. O kalabalık ise iki sokak ötedeki “MAHLO” nun fırınına giderdi. Demesin mi “ana ben hergün gidim bir gün de Mislim getsin.” Tabi ben hemen atladım “yok ben fırını tanimim ben getmem” senmisin diyen? Anam kolumdan tuttu, eyice zaptetmiş kaçma imkanı yok. “Aha oğlum fırına buradan gidersin” tabi gidene kadek kötek, ben hınçıra hınçıra ağlim ama anamın zalımlığı tuttu bir kere. Sonra ayığın fırınının önüne geldik fırından 3 mü 5 mi aldı ekmeği “aha bele parayı verirsin, ekmeği alır gelirsin” dedi. Tabi kol elde kaçış imkansız. Bir de eve gidene kadek kötek.
Yaş ağzımdan, gözümden, burnumdan hatta yol bulsa kulaklarımdan akacak. Sızladık durduk. Tabi ondan sonra gene abim ekmeğe giderdi. He he he
****************************Anam hasteee, evde huzur yoook. Konu komşunun “Adana’da topal bir toktur varmış filan getmiş dermen bulmuş sende get“ diye söliye söliye babam bir sabah “kah gidek hele avrat şu adanada’ki toktur kimmiş ” diye sohrana sohrana yola düştüler. Babam daha önce çok gittiği ve faydasını bir türlü görmediği için niyeti yok ama anamın dilinden kurtulmak için naçar halde tamam demişti. Neyse bizi rehmetli neneme teslim ettiler. Nenem yaşlı gözü doğru düzgün görmiy, kulağı eşitmiy yani gendine hayrı yok. Dışarı çıkmak yasak, nenem “oğlum sizi araba ayaklar” diye bizi hapis etti. Biz evde dört kardeş oynadık eğlendik öğlen çağı nenem bize lapa bişirdi yidik içtik.
Gün döndü evin içinde canımız sıkıldı, dama çıktık. Babam Atalayların pompasında çalışıyordu. Eve bir çiçek getirdi büyük Vita yağları tenekesine ekmiştik. Adını ney bilmiyorum ama bize kapçık çiçeği dediler. 2-3 yapraklı olur ve yaprakları oldukça büyük ve geniştir. Bu yapraklardan biri kurumuştu. Babam da yaprağın bittiği yerden kesti fakat kökü halen duruyordu. Bizim memet bir parça bu kökten koparıp çiğnedi. Sonra bacım, sonra da ben baktım tadına. Aynı bildiğiniz has yaprağının kökü gibi, sulu fakat tadı tuzu yoktu. Tam o esnada kapı çalındı anamla babamın sesini duyduk çoluk çocuk kapıya hucüm ettik. Fukaralar yorgun argın geldi oturdular, Allah kimseyi anasız babasız etmesin, küçükler hemen anamın sinesine sarıldılar. Çok geçmedi Memet ağlamaya başladı, sonra bacım. Yaw bu çiçeğin kökü meğer zehir gibi imiş, benim de ağzım acıdı ama ağlayacak kadar değil. Ufaklıklar ağlamanın şiddetini arttırmaya başladılar. Onlara baktım bende ağladım. Ağlıyorlar ama bağıra bağıra. J Mahalle başımıza toplandı. Sırtımızı tapışlayan mı dersin, su getiren mi, cıncıklı şekeri ağzımıza depen mi? Velvele büyük. Rehmetlik nenem “böyümeyesiniz yavrum tama daha yeni oynidiniz, noldu size” Babam “ben hangi derde yanayım bene bak halıma bak noldu “ deyince abim “baba bunlar çiçeği yidi J “ dedi.
Neyse ben ağlama güruhundan olduğum için bu sefer köteği güya “bizlere mukayyet olmayan” abim yemişti.
****************************
Heç unutmam evin içinde top oynarken ayneyi kırmıştım. “Aha yandın oğlum” dedim kendi kendime, nasıl etceyik şimdi? Akşam anam öbür odadaki kırık ayneyi görünce (zaten evimiz iki odalı idi) “kim kırdı bunu” diye bağırdı. O zaman dört kardeşiz sırfada ekmek yiyik, birbirimizin gözünün içine bakıyoruz kimseden çıt yok. “Oğlum bunu senden başkası kırmaz” deyip bana doğru gelince “yok ana memet” kırdı dedim. Memet o zaman en ufağımız. Çocuk daha 1,5-2 yaşında dili mili yok. Tabi o gergin ortamda anladı kötü bişeyin kendisine yıkılmaya çalıştığımı, suç kötü kim üstüne alır? “ebe mebe“ bişeyler işaret etti ama o gün yırtık. Tabi küçük olduğu için kötek de yimedi.
Şeytana kef gerek, bir hafta sonra gene içerde top oynerken ayne kırılmasın mı? İşte yandığımın resmi kırık aynada bana bakıyordu.
Gene aynı enstantane;
- kim kırdı bunu?
naçizane ve titrek bir sesle
- memet kırdı
- yooook bunu senden başkası kırmamıştır.
Kötek……
“Anam zalımdı kardaşım. Vurdu mu ciğerim sallanırdı. “