Günü dolu dolu yaþayan çocuklardýk,
Amaçlanýp adam gibi adamlar olduk…
Bizler 1960’lý yýllarýn Saha Mahallesinin yaþam ve umut vadeden çocuklarý ve gençleri idik… Okuduðumuz okullarýn baþarý belgeli sýnýf öðrencileri, mahallemizin de oyunlara doymayan -atletik yapýlý- sporcularýydýk. Cýva gibi kayýp giden; ele avuca sýðmaz, kendir ipiyle baðlasan durmaz türünden; gözleri kara, yürekleri korkusuz, yardýmlaþma ve dayanýþma kültürünü doðuþtan almýþ, sevgide ve saygýda kusur etmeyen iyi cinleri ile güzel perileri idik. Bitmez tükenmez bir enerji deposuyduk; ne yorulma bilirdik ne de -düþtüðümüzde ya da bir þeylere çarptýðýmýzda- sýzlanma ünlemlerimiz olurdu.
Okul dönüþü, ev ödevlerimizi yaptýktan ve de anne ve aile büyüklerimizin ufak tefek çarþý isteklerini yerine getirdikten sonra sokaklarýmýzdaki oyun alanlarýna doluþur, çeþitli beceri ve güç gerektiren oyunlar oynardýk. Mevsimine göre Nizip çayýnýn serin ve sýð sularýnda, kimimiz yüzer, kimimiz yüzme taklidi yapardýk. Balýk avlamaya çalýþýr, kurbaðalarý kýzdýrýr, yengeçleri tutsak ederdik… Nizip çayýnýn havzasýndaki bahçelerde meyve aðaçlarýna çýkar -mevsimine göre- meyve toplardýk. Bahçe sahiplerinin gözlerinde, bizler dokunulmazlýðý olan canlýlardýk. Çok zaman liseli aðabeylerimiz bizi aralarýna alýr, anlaþýlýr türden beceri ve yeteneklerini bizlere öðretir; ‘þunu yapýn bunu yapmayýn; þunu yiyin bunu yemeyin; þurada oynayýn burada oynamayýn; þuraya gidin buraya gitmeyin’ türünden önleyici tedbirler almamýzý saðlarlardý. Liseli aðabeylerimizin çoðu çayýn göletlerinde çok güzel yüzerlerdi… Ýyi balýk tutar, aðaçlarýn dallarýný yol gibi kullanýr, Taþbaþ daðýnýn zirvelerine kadar týrmanýrlardý. Mahallelerin tüm boþ alanlarý futbol sahasý gibiydi. Mahallelerin müsait sokaklarýna kâh file gerer voleybol; kâh çocuk bisikleti jantýný potaya dönüþtürüp basketbol oynarlarý. Ve biz çocuklar bu sokaklarý ve boþ alanlarý ki, evlerimizi hayatlarýný ve hatta topraklý damlarýný dahi oyun alanlarýna dönüþtürürdük.
Sokak ve ev içi alan oyunlarýmýzý sevdiðimiz kadar ev ödevlerimizi de severek yapardýk. Sýnýfta öðretmenlerimizi ‘can kulaðý ile’ dinlerdik. Öðretmenlerimiz sýnýfa girince 40 kiþilik sýnýftaki herkes söz birliði etmiþçesine, sýrf öðretmenlerimiz -bize ve bize dönük-konuþmalarýnýn bir cümlesini geçiniz, bir kelimesini dahi kaçýrmamak için; teneffüs zili çalýncaya kadar küserdik. Yani, bizim kuþak neredeyse ev ödevlerimizin tümünü sýnýfta -dinleyerek ve tahtadaki þekilleri- beynimize nakþederdik.
Mahallemize yakýn olan gerek Atatürk Ýlkokulu, gerek Cumhuriyet ilkokulu, gerek Ali Alkan Ortaokulu ve 70’li yýllarýn baþýnda yapýlan Nizip lisesinin bahçe alanlarý çok geniþti ve de oralarda basketbol, voleybol sahalarý ve jimnastik aletleri (barfiks, asimetrik paralel gibiler vs) vardý. Ali Alkan ortaokulunda ise ekstradan bir laboratuar, bir el iþi atölyesi ve bir de tiyatro sahnesi vardý… Piyanolar ile pinpon masalarý da koridorlarda olurdu. Resim derslerinin de, müzik derslerinin de fen ve edebiyat gibi ciddiyeti vardý. Kaval da çalardýk, saz da; resim de yapardýk, el iþi de…
***
Mahallenin boþ alanlarýnda, sokak aralarýnda, evlerin hayatlarýnda, damlarýnda ve odalarýnda -sayýlarý akýllara ziyan- aletli aletsiz türler çeþitli oyunlar oynardýk. Açýk alanlarda kýzlý oðlanlý; köþe kapmaca, kör ebe, saklambaç, seksek (çizgi), çömçe gelin gezdirme, pabuç çarpma, beþtaþ, sobe, ip çekme, elim sende, týp (mum durma), mendil kapmaca, uçurtma uçurma, yað satarým bal satarým oyunlarý oynanýrdý. Genellikle biz erkek çocuklarýn oynadýklarý oyunlarý hatýrlatýrsam; topaç (düyeme) çevirme, misket (gülle), yakar top, futbol, basketbol, voleybol, birdirbir, uzuneþek, vur çakýr, güþ vurmak, cullup, cücük höl, suda baþtan vurmak, aþþýk atmak, çember çevirmek, çelik çomak… Evlerin odalarýnda bile oynanan; dama, peçiç, kelime oyunlarý, kibrit kutusu ile oynanan hýrsýz, polis, hâkim oyunu, fincanda yüzük oyunu, kâðýttan þans çekme oyunu gibi…
Bizler, bir Nizip’in, bir mahallesinin, bir sokaðýnýn, bir evin -kýzlý oðlanlý- onlarca ilkokul, ortaokul ve lise öðrencisi çocuklarý olarak bu oyunlarýn -istisnasýz, azdan çoðunu- oynadýk diyebilirim. Biz okullarýmýzda okurken de, sportif ve zekâ geliþtirici manadaki bu sokak oyunlarý ile pratik becerilerimizi ve biyolojik yapýlarýmýzý geliþtirirken de bizden bir yaþ dahi büyük olanlara saygýsýzlýk etmezdik. Anne ve babalarýmýzýn, akrabalarýmýzýn, yaþlý komþularýmýzýn, liseli ablalarýmýzýn ve aðabeylerimizin ve de ortaokuldan sonra okumayan, babalarýnýn ya da baþkalarýnýn iþ yerlerinde çalýþýp, ustalaþýp -sanatkârlýk bazýnda- meslek sahibi olmak isteyen -savunma kalkanlarýmýz addettiðim- aðabeylerimizin denetim ve gözetimleri altýnda çocukluðumuzu doya doya yaþadýk. Ve de anlamlý bir þekilde ve saðlýklý bir nesil olarak çoktan da çok yaþadýk, dersem -bence, hiç mi hiç- abartmýþ sayýlmam!
Ýmdi…
Bu yazýyý neden yazmak lüzumunu hissettim?
Anlatayým. Pardon, anlatarak yazayým…
2007’li yýllarda Özkaya iþ hanýndaki bürom da Gaziantep’in iki yerel gazetesinin Nizip temsilciliðini yapýyorum; her iki gazeteye de Nizip’in güncel haberlerini geçiyorum, kendi adýmla Nizip’in ve ülkenin genel ve özel konularýnda çözümsel -düzenli- makaleler yazýyorum, sanat ve edebiyat sayfalarýnda da þiirlerimi yayýnlatýyorum. K. MERTCAN takma adýmla da siyasi taþlama türünden miþ’li muþ’lu yazýlar yazýyorum.
O yýllarýn içinde, bir üst katýmda üç beþ öðretmen kendi çabalarý ile büro masraflarýný da kendilerinin karþýladýðý, orta ve lise öðrencilerine yönelik ‘ücretsiz’ dershane türü bir büro açmýþlardý; sýnav öncesi çalýþma tarzýnda… Kitaplýklý ve üç beþ masa da iki üç bilgisayarý olan, ders kitaplarýnýn aðýrlýkta olduðu eðitsel bir çalýþma ortamý oluþturmuþlardý. Ve gelen öðrenci sayýsý da baya bi iyiydi!
Ýlk iki ay kadar, dakik bir saat gibi iþliyordu öðretmenlerin kârsýz ama eðitim seferberliði gibi olan iþyerleri; saatinde açýlýyor, öðrenciler doluþuyor, ‘sorulu cevaplý’ dersler iþleniyor ve akþam olmasýz kapanýyordu. Öðretmenler mutlu, öðrenciler sevinçli…
Sabahçý ve öðlenci öðrenciler yukarý çýkýyor ve inip bana soruyorlar; ‘öðretmenlerimizin bürosu kapalý, henüz açýlmamýþ. Lütfen, biraz burada oturabilir miyiz?’ sorularý gün geçtikçe çoðalýyordu. Hatta mutfaðýmdaki çayýmý bile ‘tazeleyelim mi, hocam!’ deyip, çayýmý koyan kýz ve erkek çocuklarým çoðalmýþtý.
Bir ay kadar sonra -aklýma nerden geldiyse- bu -ikiþer, üçer yanýma gelip giden- gençlerle -alýþýlmadýk türden- bir anket kapmaya karar verdim… Soru cevap þeklinde; adlarý ve okuduklarý okullarý ve sýnýflarý bende saklý olmak koþuluyla. Sorularým çoktan da çok basitti… Anýnda cevap verilecek türdendi… Ve bilinemezliði sýfýrdý… Cevaplarýn doðruluk payý da yüzde yüzdü…
Gelelim -o günkü- anket sorularýma ve ki toplamý; 6 deðiþik ortaokul ve 2 liseden; 42 kiþi (14’ü kýz, 28’i erkek) olan anket katýlýmcýsý öðrencilerin cevaplarýna:
Soru 1: Nizip Çayýnda ya da Fýrat Nehrinde yüzdünüz mü?
Cevap: Lise öðrencisi 3 erkek çocuk yüzmüþ; 9 erkek çocuk da Nizip çayýný görmüþ. Fýrat nehrini Birecik köprüsü üstünden gelip geçerken görüyorlarmýþ diyenler 20 kiþi; kýz ve erkek öðrenciler olarak…
Soru 2: Nizip çayýnda veya Fýrat nehrinde balýk avladýnýz mý?
Cevap: Sýfýr. Yani balýk avlayan yok…
Soru 3: Nizip çayýnýn pýnarlarýndan su içtiniz mi?
Cevap: Sýfýr. Yani hiç yok…
Soru 4: Karpuzatan menbaasýndan su içtiniz mi?
Cevap: 3 kýz öðrenci çocuk, 2 erkek öðrenci çocuk aileleri ile Karpuzatan mesire alanýný görmüþler ama suyundan içmemiþler… Üstü açýk akýyordu, diye!
Soru 5: Nizip’in bahçelerindeki aðaçlara çýktýnýz mý, dalýndan meyve koparýp yediniz mi?
Cevap: Yalnýzca, 17 erkek öðrenci çocuk dedelerinin bahçesinde aðaca çýkmýþlar, dalýnda meyve de yemiþler.
Soru 6: Taþbaþ daðýna týrmandýnýz mý?
Cevap: 8 erkek öðrenci çocuk dedelerinin daðýn eteðindeki fýstýklýklara ve zeytinliklere kadar gitmiþler.
Soru 7: Zeugma kazý alanýna gittiniz mi, Belkýs’taki höyükleri yakýndan gördünüz mü ve o alanlardaki daðlarýn maðaralarýna girdiniz mi?
Cevap: Yasak olduðunu zannedip gitmeyenlerin sayýsý 26, Belkýs’ýn höyüklerini yakýndan görenlerin sayýsý 10, maðaralara girenlerin sayýsý 2.
Soru 8: Ders kitaplarýnýzýn haricinde -resimli resimsiz- roman, öykü, deneme, þiir gibi kitaplar okudunuz mu ve de sürekli okuyor musunuz?
Cevap: çizgi roman okuyorum diyenlerin sayýsý 26 (erkekler 14 kýzlar 12), hikâye, roman, þiir okuyanlarýn toplamý 12, derslerden fýrsat bulamuyum diyenlerin oraný 16 kiþi.
Soru 9: Resim yapýyor musunuz?
Cevap: Yalnýzca resim dersinde diyenler 37, evde de resim çalýþmasý yapýyorum diyenlerin sayýsý 5 öðrenci; 4’ü erkek, 1’i kýz öðrenci.
Soru 10: Bir müzik aleti çalýyor musunuz?
Cevap: Müzik dersinde zorunlu olduðu için; mandolin çalanlarýn sayýsý 13, gitar çalanlarýn sayýsý 1, dümbelek çalan 3, saz çalan 4, kaval çalan 8 kiþi. 5 kiþi ise iki müzik aletini birden çalanlar.
Soru 11: Gerek okul ve sýnýfça, gerek ailecek kaç tiyatroya, kaç konsere, kaç resim sergisine, kaç müzeye, kaç ören yerine, kaç hayvanat bahçesine gittiniz?
Cevap: 3 kýz, 5 erkek öðrenci tiyatroya; 2 kýz, 14 erkek öðrenci konsere; resim sergisine giden yok. Müzeye ailesiyle giden 9 kýz, 3 erkek öðrenci; Ören yerine giden kýz öðrenci yok, 18 erkek öðrenci var. Deðiþik þehirlerin, deðiþik hayvanat bahçesine giden 14 kýz öðrenci ile 13 erkek öðrenci.
Soru 12: -Yukarýda sýraladýklarýmdan örnekler vererek- Nizip yöresine özgü -açýk alan oyunlardan kaçýný biliyorsunuz, kaçýný oynadýnýz, kaçýný tarif edebilirsiniz?
Cevap: Tek kelime ile bu oyun türlerinin yüzde 90’ýnýn bilmiyorlar; oynamamýþlar ve de anne/babalarýndan da öðrenmemiþler…
Bu anketin bana öðrettiklerini -kýsaca- özetleyecek olursam: Ýlkokul, ortaokul ve lise çaðýndaki bir çocuk -ömrü hayatýnda- daða týrmanmazsa… Aðaca çýkmamýþsa, aðaçta daldan dala gezmemiþse; aðacýn dalýndan meyve toplayýp yememiþse… Gözünün önündeki akarsuda yüzmemiþse; pýnarlardan can suyu içmemiþse, suyunda balýk tutup kenarýnda piknik yapýp yememiþse… Çevresinde bulunan tarihi alanlarý, eski eserleri gezmemiþ, görmemiþ ise… Yeterince -ders kitaplarý haricinde- kitap okumamýþsa; kültürel ve sanatsal etkinliklere gitmemiþse… Sizce bu çocuklar fiziksel ve beyinsel geliþkinliklerini; ihtiyaç ve gereksinimlerini doðru bir þekilde karþýlamýþlar mýdýr?
Yoksa! Nizip’e özgü “Ucubeye benzer, çörten çalgýný gibi uþak büyütmüþsünüz!” deyimi -acaba!- benim anket yaptýðým bu öðrenci çocuklar gibi daha önceki kuþaklara da bu özlü sözler eminim ki -çoktan da çok kez- söylenmiþtir.
Ama þu da bir gerçek ki!
O çocuklar; bilgisayarý da, klavyeyi de; masa üstünü de, masa altýný da; fotoðraf makinelerinin kalitelisini, kalitesizini de; televizyon ekranlarýnýn çözünürlüklerini de; motorlu araçlarýn beygir güçlerini de, sesin desibelini de benden iyi biliyorlardý… Ama bizim neslin tüm bireyleri -istisnasýz- adam gibi adamlar, madam gibi madamlar oldular; yarattýklarý, ürettikleri deðerlerle vatana, millete ve toplumun tüm kesimlerine rehberlik ve önderlik eden beyinler oldular ve icraatlarý ile de yaþama anlam kattýlar.
Benim anket katýlýmcýlarý þimdi nerelerdedirler, ne iþi yapýyorlardýr, nasýl yaþýyorlardýr; mutlular mýdýr, mutsuz mu? Saðlýklýlar mýdýr, saðlýksýz mý, yaþýyorlardýr bilemem!
Ama þundan eminim ki, onlar -asla- bizler gibi, doða ile içice, doðanýn bütün nimetleri ile barýþýk ve kardeþçesine dolu dolu bir çocukluk yaþamamýþlardý; þimdi nasýl yaþýyorlardýr, bilemem!
Not: 2018 yýlýnýn Temmuz ayýnýn ilk haftasýnda eski arþivleri karýþtýrýrken, kâðýt kapaklý bir dosyanýn içinde “öðrencilere özgü sosyal yaþam anketi” yazýlý zarfý gördüm. Aradan 11 yýl geçmiþ. Anket soru ve cevaplarýný -yeniden- bir kez daha okudum. Ve bunu küçük bir makaleye dönüþtürmek lüzumunu hissettim ve siz okurlarýmýn ilgisine sundum. Dün ne idik, bugün ne? Dün nasýl yaþamýþýz, nasýl eðitilmiþiz; bugün neyin nelerin özlemini çekiyoruz; türünden -bir zaman yolculuðu yapýyormuþsunuz gibi- dünlerinize gidip geliniz istedim.
Temmuz 2018
Kemal Cengiz