Bükük boyunlarımız; hazandan değil. Yürek ürpertimiz karanlık geceleri deliyor. Öfkemiz ah o öfkelerimiz. Afyonun adını unuttuğum o mahallesinde, Antalyanın karanlık dehlizlerinde, Ankaranın Kızılay arkasında, İstanbulun semtler ötesini aşan hıncımız ve ülkeleri aşan bitmeyen,… Okumaya devam et →
Kaynak...

Bükük boyunlarımız; hazandan değil. Yürek ürpertimiz karanlık geceleri deliyor. Öfkemiz ah o öfkelerimiz. Afyonun adını unuttuğum o mahallesinde, Antalyanın karanlık dehlizlerinde, Ankaranın Kızılay arkasında, İstanbulun semtler ötesini aşan hıncımız ve ülkeleri aşan bitmeyen, bitmeyecek küskünlüğümüz. Kainatı dolduran keskin kinimiz. Yaralı yüreğim bu zehirleri kusmaya hazırlanırken Uzun İbrahimin, Kuşçu Alinin, Süllüm Hüseyinin ve bir de seninle olan Kayabaşı muhabbetini arıyorum.
Bunun ötesinde derslere girip çıkıyorum. Tenefüs aralarında bir fincan kahve içmek içimden gelmiyor. Hem zaten bu öğrenciler de bizi anlamıyor. Onların azmi, derdi, çırpınmaları yok. Aşkları, ümitleri, hayalleri başka mevsimleri sayıklıyor.
Sahi ne oldu sana ve bize? Ümitlerimiz, tarifi zor hayallerimiz? Velhasıl bu sıralar daha çok sorular hüzünlerindeyiz.
Hele bir şu zalim korucubaşı Sabri’nin attığı iftiraları yüzüne çarpalım. Hele bir şu bizim sevdayı küçümseyenlere türkümüzü bir kez daha söyleyelim de gerisi gelsin. Sen unutma bunları. Sen yani Afyondaki, Antalyadaki, İstanbuldaki, Kalifornayadaki senler, sizler, unutmayın bizleri…