EZO GELIN "Bozhüyük’e gömün beni, memleketimi mezarim görsün"
Ezo Gelin Türküsü’nü isittiniz miş ...Uzun hava biçiminde söylenen Ezo Gelin Türkülerinden birini dinlediniz miş... O türkülerdeki, yürege isleyen aciyi duyumsadiniz miş Usunuza su soru degip geçti mi hiç? ...Kimdir Ezo Gelinı Yillar boyu güzelligi dillere destan olan Ezo Gelin, ya da öteki yerel adlariyla ’’Ezov, Özo, Özö, Özey Gelin’’, Gaziantep yöresinde yasamistir. Size sunacagim Ezo Gelin Türküleri, ’’Barak agzi’’ denilen biçemde söylenmektedir. Barak ve Baraklilar Barak, Ezo Gelin’in yasadigi bölgedir. Barak Ovasi, Gaziantep’in Nizip ilçesi, Firat Nehri, Sacir Çayi, Carablus ilçesi (Suriye’de) ve Suriye siniri arasinda kalan verimli topraklari kapsayan ovadir. Barak Ovasi’nda yüzden çok köy vardir. Burasi, verimli oldugundan ilkçag uygarliklarinin merkezi olmustur. Barak bölgesindeki topraklarin ve köylerin çogu, Türkiye ile Suriye siniri çizilirken Suriye topraklarinda kalmistir. Suriye, Kilis, Oguzeli, Gaziantep ve Nizip yerlesme birimlerinin çevreledigi alanlarda; Ezo Gelin, dilden dile anlatilir, türküleri söylenir. Barak sözcügünün anlamini, Kasgarli Mahmut, en eski Türkçe sözlük olan Divani Lügat’it Türk’te açiklarken bir söylenceyi de aktariyor: ’’Barak çok tüylü köpek. Türklerin inandiklarina göre, kerkez kusu kocayinca iki yumurta yumurtlarmis, bunlarin üzerine otururmus, yumurtanin birisinden barak çikarmis. Bu barak köpeklerin en çok kosani, en iyi avlayani olurmus. Öbür yumurtadan da bir yavru çikarmis; bu, son yavrusu olurmus.’’ Orta Anadolu’nun kimi yerlerinde, uzun tüylü bir tür av köpegine, Barak ya da Kilbarak denmektedir. Barak Ovasi’nda yasayan Barak Türkmenleri’nin Oguzlarin Kinik ve Begdili oymagindan olduklari ileri sürülmektedir. Gaziantepli arastirmaci Mehmet Solmaz’in, Barak ve Baraklilar üzerine yazdiklarinin çogunu, oldugu gibi buraya geçiriyorum: ’’Barak kelimesinin anlami hakkinda Türkçe Sözlük’ün 82.ci sayfasinda sunlari yaziyor: 1- Tüylü, killi çuha, kebe. 2- Bir cins tüylü av köpegi. 3- Agaçlara sarilan büyük asma. (...) Ebulgazi Bahadir Han’in Türklerin eski çaglari hakkinda tespit ettigi söylentilere göre: Oguz Han Güney Muhit Denizinin kiyilarinda, yüksek daglarda yasayan kabilelerin padisahi (Itbarak Han’a) ilk seferinde yeniliyor. 17 yil sonra onu yenip öldürüyor. Mogollarin Tarihçisi Residüddin bu kabileyi (Kilbarak) diye adlandiriyor. Oguz Kilbaraklarin karanliklar diyarindaki memleketine gittigini söylemekle Kilbarak’lar diyarinin kuzey ülkeleri oldugunu göstermis oluyor. 18.ci yüzyilda Cengiz Han’in memleketine gitmis olan Italyan gezgini Garpini bunlarin güneyde olduklarini, Cengiz, Hindistan Seferinden dönüste Barak’lara rastladigini anlatir. Cengiz Ordusu bunlarla savasa tutusmustur. Fakat Baraklar bir hileye basvurmuslar , sehre girip vücutlarini islattiktan sonra, kumda yuvarlanmislar ve vücutlarini kaplayan çamur, sogukta donarak buz kesilince derilerine ok islemez olmus; sonrada Cengiz’in askerlerini bozguna ugratmislar. Residüddin, kabilenin çamura girerek kumda yuvarlandiktan ve bu isleri üç defa tekrar ettikten sonra meydana gelen kalin tabakayi kurutmak ve savasa böyle gitmek adetleri oldugunu kaydeder. Yine çesitli kaynaklardan ögrendigimize göre, Baraklarin erkeklerinin ÇIRKIN ve kadinlarinin ise gayet yakisikli ve GÜZEL olduklarindan erkeklerine izafeten bu kabileye Kilbarak dendigi beyan edilmektedir. Battal Gazi’nin efsanevi romaninda da (Kilbarak) oymaginin adi geçer. Barak adinda dört tane Türk Hakani adi biliyoruz: 1- Barak Hacip’tir (Ölümü 1235) Kirman Beyi ve bu ülkede hükümdarlik eden Karahitay sülalesinin kurucusudur. Barak Hacip, Barak Ogullari Sülalesindendir. 1210 da cereyan eden Talas Muharebesinden sonra Harzemsahlarin hizmetine girmis, sonra hükümdarin Serdar veziri olmustur. Harzemsah Devletinin yikilisini doguran Cengiz istilasi karsisinda çikan kargasaliklardan yararlanarak 1222 de Kirman’da istiklalini ilan etmis ve kurdugu hükümeti kisa zamanda kuvvetlendirmistir. Islamiyeti kabul ettikten sonrada Abbasi Halifeleri tarafindan taninarak kendisine Kutlug Ünvani verilmistir. Barak Hanedaniogulari 81 yil payidar olmuslardir. 2- 16.ci yüz yillarda Özbek Hanlarindan Nevruz Ahmet Han’in Türkçe adida Barak Handir. Bu hükümdar Kanuni Sultan Süleyman’la münasebette bulunmustur. 3- Çagatay Hükümetini oldukça olgunlastiran ve büyük Hakan Kubilay Han’a kafa tutan Barak Han’in hayati dagdagali geçmistir. Ilkin kendisine Maveraünnehir’de bir arpalik verilmis (...) ve burada bos durmayarak Iran Han’i Abaka Han’a karsi harekete geçmis, Horasan ve Afganistan’in bir kismini yagma etmistir. Fakat Iran Mogollari tarafindan perisan edilerek ölümden zor kurtulmustur. (...) Buhara’ya gelmis, bir söylentiye göre Müslüman olarak Giyasettin ünvanini almistir. En son 1371 de bir muharebede yenilerek ordu ve karargahi kusatildigi zaman ansizin ölmüs oldugu ögrenilmistir. Ölüsü Mogol gelenegine göre parlak bir törenle büyük bir dagin tepesine gömülmüstür.’’ (’’Genel Tarih 1’’ adli kitapta -Ismet Parmaksizoglu, Yasar Çaglayan- ’’Çagatay Hanlari Soykütügü’’ verilmistir. Çagatay Hanlari Soykütügü’nde, Barak Han’in, 1266-1271 yillari arasinda 7. han olarak tahtta kaldigi belirtilmistir. Mehmet Solmaz’dan yaptigim alintiyi sürdürüyorum" 4- Cuci Sülalesinden Özbek Han’i Urus’un torunu Koyircak Hanin oglunun adi da Barak Handir. 1419 yillarinda Bozkirlarda yaptigi savaslarda basari elde edemeyince Maveraünnehir’e kaçip Ulug Bey’e siginmistir. Üç yil Ulug Beyin yaninda kalmis, sonra onu yardimi ile Gök Orduyu ele geçirerek Han olmustur. Barak Han 1429 da Mogolistan’a yaptigi bir akinda prenslerden Sultan Mahmut tarafindan öldürülmüstür. Bunlardan baska birde Bektasi Babalarindan Sari Saltuk beyin halifesinin adi da Barak’tir ve buna Barak Baba denmektedir. Barak Baba Anadolu’yu dolasmis. Iki kere Sam’a gitmis, Mogollar tarafindan Geylan’a elçilikle gönderilmistir. Fakat ayaklanma halinde olan Geylan’lilar Barak Baba’yi parçalayarak öldürmüslerdir. 1308 de kemikleri dervisleri tarafindan Sultaniye’ye getirilmis ve oraya gömülmüstür. Mogollar tarafindan kendisine bir mezar ve yanina bir tekke yaptirilmistir.’’ (Burada yine araya giriyorum... Yunus Emre, bir siirinde: ’’Yunus Tapduk’dan oldu hem Barak’dan Saltuk’a/ Bu nasip çün cüs kildi ben nice pinhan olam’’ diyerek seyhi Tapduk Emre’nin Barak Baba’yla iliskisini açiklar. Dolastigi yerlerde garip kiligi ve kendisine uyan dervisleriyle halki saskinliga düsürüp ürküten Barak Baba’nin ’’sathiyye’’ türü bir yapiti vardir. Çagatayca olan yapit, ’’Barak Baba Risalesi’’ adiyla anila gelmisse de daha çok yarim kafiyeli ve yedi heceli siir görünümündedir. Önce ’’Kutbü’l Alevi’’ adli biri tarafindan Farsça olarak serhedilmis -açimlanmis- (1355), sonra bu açimlama; Hiziroglu Ilyas (Uzun Firdevsi) tarafindan, baskasinin ayrintili anlatimi oldugu belirtilmeden Türkçe’ye çevrilmistir (1485). Mehmet Solmaz’in kitabindan alintilamayi, kaldigim yerden sürdürüyorum: ) ’’Barak Baba’ya uyanlara Barakiyan ve Baraklilar dendigini tarihi kaynaklardan ögreniyoruz. Bektasi Vilayet-Name’lerine göre de Barak Baba’nin Haci Bektas Veli’nin Halifelerinden oldugu bilinmektedir. Barak Baba’nin Tokat köylerinden birinde dogduguna ve babasinin beylerden olduguna bakilirsa Selçuk Türkleriyle birlikte Anadolu’ya gelerek Yozgat dolaylarina yerlesen Barak ve Türkmen Oymaklarindan olmasi ihtimali daha kuvvetlidir. Baraklarin vaktiyle Alevi, yani, Bektasi tarikatlarindan olduklari Idris Inal’in verdigi bilgilerden anlasilmaktadir. Hatta yakin zamanlara kadar Tokat’tan Alevi Dedelerinin Tekkeye kurban ve para toplamak için geldiklerinde, Baraklarin bunlara fevkalade hürmet göstermis olduklarini anlatiyor ki bunlarin bir kisimlarinin Alevi Dedeleriyle siki bir ilgileri vardir. (...) Bugün ekseriyeti Nizip’in Barak Bucaginda toplanmis olan Barak Asiretinden bir kisminin Yozgat’ta kaldiklarini bazi kaynaklardan ögreniyoruz. Bundan 170 yil önce bir kisim Baraklarin eski yerlerinde Yagni, Derzor ve havalilerinde kaldiklari Cevdet Pasa Tarihinde yazilidir. Tarihteki Baraklara ait bu parçayi asagiya aliyorum. (1232 tarihinde Baraklar Kilis Hasina tecavüz ediyorlar. Bunlarin üzerine Halep Valisi Ahmet Pasa, bir kita top ve bin neferle delilbasisi Osman Agayi gönderiyor. O da Baraklari maglup ediyor. Ve birkaç tanesini idam ederek baslarini istanbul’a Padisah’a gönderiyor. Rakka Valisi de yine havalide yasayan Barak Asiretinden ve sair eskiyadan on tanesini idam ediyor ve baslarini Istanbul’a gönderiyor.) (Cilt 11 Sahife: 17) Bu beldede uzun süre inceleme yapan Yalgin su bilgiyi veriyor: ’’Barak asireti 1000-1010 tarihlerinde Firuz Beyin idaresi altinda Ortaanadolu’dan sürülerek yerlestirilen 80.000 hanelik Türkmenlerin bir oymagidir ki vaktiyle Rakka-Culap ve Gaziantep Cenubunda yerlesmis 97 köyden ibarettir. 97 köyün 18’i Türkiye, geri kalani Suriye’de kalmistir .Barak oymaginin 12 obasi vardir: Bu obalarin on iki olmasina ragmen kendi aralarinda 7 obaya ayrilmistir: Eseli, Karakozan, Adikli, Kürdülü, Abdürrezakli, Torun, Bayindirli obalaridir. Bunlardan en büyükleri Torun, Abdürrezakli, Kürdülüdür. (...) Türkmenlerin, Karasihli, Bekmisli, Arapli adinda üç kolu vardir: (...)’’ (Ezo Gelin, ss. 58-63.) Kimi kaynaklara göre de Barak’in anlami ’’bayrak’’ demektir... Yöre halki, Türkmen göçüne bayraktarlik ettigi için yöreye ’’Barak’’ denilmistir. Barak Türkmenleri’nin Anadolu’ya 11. yüzyilin baslarinda göç ettikleri bilinmektedir. Türkmen Baraklari’nin Aleviligi benimsedikleri, kimi törenlerinin ve geleneklerinin Samanlik kültürünün izlerini tasidigi görülmektedir. ’’Barak Ovasi’nda yasayan Barak Türkmenleri’nin Oguzlarin Kinik ve Begdili oymagindan olduklari ileri sürülmektedir.’’ demistim... M.Sakir Ülkütasir, ’’Abdallar’’ baslikli incelemesinde, Begdili oymaginin Anadolu Abdallari’ndan oldugunu vurgular... Ülkütasir söyle der: ’’Abdallar, ekseriyetle yerlesik ve kismen göçebe bir halde yasayan Alevi-Kizilbas zümrelerden biridir. Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde bir takim Abdal köyleri, müteferrik yiginaklari, yani obalari vardir. Göçebe Abdallar, yilin muayyen mevsimlerinde yer yer dolasarak, köy kiyilarinda geçici olarak otururlar. Güney, Bati ve Orta Anadolu baslica cografi dagilis yerlerini teskil eder. (...) Abdallar, soy itibariyle Türkmendirler. Bugünkü Anadolu Abdallari -Tahtacilar, Çepniler daha dogrusu bütün Anadolu Kizilbaslari gibi- Babai Türkmenlerinin bakiyeleridir. Binaenaleyh bunlari, dili ve soyu bütün bütün baska olan Çingenelerle akraba veya yurt tutmus Çingene gibi telakki etmek katiyyen dogru degildir. (...) Anadolu’da eskiden beri yerlesmis Abdal oymaklari vardir. Bugünkü Abdallar kendilerinin, hakli ve dogru olarak, Türk irkindan ve Islam olduklarini ifade ederler .Bu ifadelerine ilave olarak da ulu ve aziz saydiklari ’’Kara Yagmur’’un reisligi altindaki ’’Horasan Erleri’’ (Güney ve Dogu Abdallari ise, Oguzlardan ’’Beydili’’ boyu) ile beraber Anadolu’ya geldiklerini israrla söylerler. (...) Güney Anadolu’daki bu Abdal zümrelerinin oymak ve zenaatleri hakkinda Rahmetli Ali Riza (Yalman)’in ’’Cenupta Türkmen Oymaklari’’ adli eserinde de ayrica su malumata rastlamaktayiz: ’’Fakçilar (av avliyan Abdallar), Tencili (Cambazlik ve kuyumculuk yapan Abdallar), Begdili (Türkmenlere yamak ve yarici duran Abdallar), Gurbet veya Cesis (sepet, küfe yapan Abdallar; bunlar tam göçebedirler), Karaduman (Ibrahim Pasa’nin iskan Beyi’ne Misir’dan gönderdigi kalabalik bir musiki ve raks heyetlerinin bakiyyesi olan Abdallar) Abdallari’’. (...) Sünni köylü taassubu çalgiyi, türküyü Abdallara terk etmistir. Onlar, yani Abdallar, Türk Halk Musikisi ve Raks (Oyun) kültürünü sadakatle devam ettirmektedirler.’’ Baraklar’a devlet yer verince, kimileri köy kurup tarimla ugrasmis, kimileri de topraga baglanmadan göçebe hayvancilikla geçinmislerdir. Bugün Barak topraklarinin büyük bölümü, birkaç aganin elindedir. Barak köylülerinden toprak sahibi olanlar çok az sayidadir. Yoksul, topraksiz Baraklilar; yasamlarini sürdürebilmek için 1980’lere dek Suriye sinirindan kaçakçilik yapiyorlardi... Tarimla ugrasan Barak köylüleri, ürünlerini yalnizca Gaziantep’te satarlar. Ezo Gelin Kimdir? Ezo Gelin’in asil adi Zöhre Bozgeyik’tir. Nüfus Kaydi, Gaziantep’e bagli Oguzeli ilçesindedir. Ezo Gelin (Zöhre Bozgeyik), Oguzeli’nin Urus (simdiki adi Dokuzyol) köyünde dogmustur. Bozgeyikli Oymagi’ndan Emir Dede’nin kizidir. Annesinin adi Elif’tir. Üç kiz ve üç erkek kardesi vardi. Kiz kardesleri: Sehri, Sakine, Radiye. Erkek kardesleri: Zeynel, Kenan, Bekir. Oguzeli Nüfus Memurlugu’ndaki Nüfus Kayit Örnegi’nde, Ezo Gelin’in ölüm tarihi, ’’Ekim 1956’’ olarak düsülmüstür. (Ezo Gelin’in dogdugu köyün adi olan Urus, eski ve yeni Türk lehçelerinde ’’savas’’ anlamina gelir.) Ezo Gelin’in, Suriye topraklarindaki Halep’e bagli Carablus ilçesinin Bozhöyük köyünde bulunan höyükteki (yigma tepedeki) mezar tasi yazisi: Fatiha: EMIR DEDE KIZI EZO GELIN Dogumu Türkiye’nin Gaziantep ilinin Oguzeli iiçesinin Urus Köyü 1909. Ölümü 18 Mart 1952. Uzun zamandir çektigi verem hastaligindan ve gurbetlik acisindan. (Ezo Gelin’in mezarinin bulundugu höyük ve köy -Bozhöyük-, Türkiye sinirina yarim saat uzakliktadir .) Ezo Gelin, Oguzeli’nin Beledin Köyü’nden Hanifi Açikgöz ile ’’degisik’’ gelenegine göre evlenir: Hanifi Açikgöz, halasi Hatice’yi (Hazik’i) Ezo’nun kardesi Zeynel Bozgeyik’e verir, Ezo’yu (Zöhre’yi) es olarak alir. Hanifi Açikgöz ile Ezo Gelin, bir yillik evlilikten sonra ayrilirlar. Köyüne dönen Ezo Gelin, alti yll dul oturur. Ezo Gelin, çok kisinin evlenme önerisini kabul etmez. kendini isteyen Barak Agalarinin evlenme isteklerini de geri çevirir. Ezo Gelin, evlenmeme nedenlerini açiklamaz. Suriye’nin Kozbas Köyü’nde oturan teyzesinin oglu Memey (Mehmet), sik sik dünürcü (görücü) göndererek istetir Ezo Gelin’i. Ezo’nun Suriye’ye gelin gitmek istemedigini isiten görücü kadinlar, Ezo Gelin’in evlenmesi için inandirici konusurlar: ’’Güzel kizim, hiç merak etme. Memey’in nüfus kaydi Türkiye’dedir. Evlendikten az bir zaman sonra Türkiye’ye göç edersiniz. Biliyorsun Barak’ta, Suriye’den gelen birçok mülteci vardir. Biz seni gurbet ellerinde hiç yakar miyiz?... Bize güven. Biz akrabalar, senin kötülügünü istemeyiz.’’ Üstelemelerden, kezlerce konusmadan sonra, evlenmeyi uygun bulan Ezo, söyle der: ’’Sözlerinize inaniyorum. Yalniz korktugum basima gelirse?... Ya Memey Türkiye’ye mülteci olarak gelmezse, benim halim nice olur? ...Zaten birinci kocamdan bosandim. Simdi de ikinciden mi bosanayim? Bosanma olmazsa, Suriye’de ölünceye kadar kalip Türkiye’ye, akrabalara hasret mi kalacagim?... Talihim zaten karadir. Orada ölürsem, ölüm bile Türkiye’ye hasret kalir. Ne diyecegimi bilemiyorum. Siz ne derseniz o olsun. benim çabalarim para etmiyor. Ezo, nasil olsa bir defa yandi. Bin defa yanacak degil ya...’’ Ezo’nun güzel gözlerinden birkaç damla gözyasi, gül rengi yanaklarina dökülürken fisildarcasina ’’Evet’’ der. Ezo Gelin’i götürenler , aksam karanligindan yararlanarak, siniri bekleyen askerlere görünmeden Suriye’ye ayak basarlar. Geldikleri Kozbas Köyü’nde dügün dernek yapilmaz. Yörenin görenegine göre dul kadin ve dul erkek için eglenti yapilmaz... Sessizce imam nikahi kiyilir. Böylece Ezo, Suriye’nin Carablus Ilçesi’nin Kozbas Köyü’ne gelin gider. Sonra oradan, Lüle Köyü’ne tasinirlar. Ezo Gelin’in ikinci evlenmesi de ’’degisik usulü’’ olur... Ezo’nun teyzeoglu Memey, bacisi Selvi’yi Zeynel Bozgeyik’e verir, kendisi Ezo’yu alir. (’’Degisik usulü’’ evlenme olgusunu sonra açiklayacagim.) Memey ile Ezo’nun aile kurmasi, ikisinin de ’’degisik’’ yoluyla yaptiklari ikinci evlenmeleridir. Ezo, gurbetlik acisina dayanamaz. Ara sira köyündeki yakinlarini görmek amaciyla Suriye sinirini gizlice geçerek, Urus (Dokuzyol) köyüne gelir. Türkiye’ye her gelisinde, biraz daha yipranmis, daha süzülmüs ve üzgün görünür. Nedenini soranlara: ’’Gurbetlige fazla dayanamiyorum. köydeki hisim akrabalari göresim geliyor. Ne de olsa burasi eski vatanim. Nedense Suriye’yi hiç sevemiyorum. Ah Türkiye’nin gözünü seveyim! Vasa öleydim, tek Türkiye’de kalaydim. Ille vatan, ille vatan.’’ Ilk kocasindan çocugu olmayan Ezo Gelin’in, ikinci esinden alti kiz çocugu olur. Ezo Gelin’in gül yüzü, portakal rengine döner... Yillardan beri ayakta çektigi hastalik, onu güçsüzlestirir, çok zayiflar, yataga düser. Ara sira agzindan kan gelir. Gözleri de pek iyi görmez. Birkaç kez hekimlere görünür ancak yoksulluktan ilaçlari düzenli olarak alamaz. Kendine bakamaz. 1952 yilinin Mart ayinda, Lüle Köyü’ndeki tek odali kerpiç evini de yataktan kalkamaz... Ezo Gelin, 18 Mart Cuma günü gece yarisi, ’’ince hastalik’’ dedikleri Verem’den ölür. Özlemi, aciyi, yabanciligi içinde götürür Ezo Gelin... Ozan Kemalettin Kamu’nun dedigi gibi: ’’Gurbet o kadar aci ki, Ne varsa içimde. Hepsi bana yabanci, / Hepsi baska biçimde.’’ Ezo Gelin, arada bir yükseklere çikar, Türkiye’ye dogru aglayarak bakarmis... Sagliginda kocasi Memey’e, ölüsünün, Bozhöyük Köyü’ndeki höyügün basina gömülmesini yalvara yalvara söylermis... ’’Hiç olmazsa mezarim Türkiye’den gözüksün. Ben doyana kadar Türkiye’ye bakmadim, mezarim baksin. Ben seyretmezsem bile mezarimin tasi topragi Türkiye’yi seyretsin.’’ dermis Ezo Gelin. Ezo’nun vasiyeti yerine getirilerek, Lüle Köyü’nden alinan ölüsü, Bozhöyük Köyü’ndeki höyügün üstüne gömülür. Ezo Gelin’in gömütü, Suriye’nin sinir boyundaki topraklarindan ve Türkiye’nin sinira birkaç saat uzakliktaki köylerinden, beyaz bir benek gibi görünmektedir. Ezo Gelin’in yasami, acimasiz doga kosullari, kapitalist düzenin getirdigi ekonomik açmazlar ve feodal düzenin töresel baskilari arasinda sikisip kalmis kadinlarimizin gögüsledikleri çilelerin öyküsüdür... Kadinlarimiz, geri birakilmisliga ve gelismelerini engelleyen törelere baskaldirabildiklerinde, kurtulusa varacaklar. ’’Degisik Usulü’’ Evlenme Ne Demektir? Evlenecek kisinin, en yakini olan kiz kardesini, halasini ya da teyzesini; istedigi kizin kardesi, amcasi, dayisi gibi yakin akrabalardan birine vermesine ve bu evlenmede, ’’baslik parasi’’ alinmamasina ’’degisik’’ denir. Yani kizin, kizla bir esya gibi degistirilmesi yoluyla yapilan evlenme biçimidir. ’’Degisik usulü’’ evlenmede, evlenenler birbirlerine baslik parasi vermekten kurtulurlar... Akrabalik iki yönlü olur. Evli kadinlardan biri, ’’eceli ile’’ öldügünde, öteki yan için belli ölçüde baslik parasi ödemek zorunlulugu dogar. Evlilerden biri, esiyle geçinemediginde, mutlu olan ötekilerin geçimi de bozulur. Bir yandaki geçimsizlik, öbür tarafi da etkiler. Böylesi evliligin güvencesi yoktur. (Diyarbakir çevresinde, anadilleri Kürtçe olan yurttaslarimiz arasinda, ’’degisik usulü’’ evlenmeye; ’’Berdel’’ denir.) Günümüzün zorlu kosullarinda, Türkiyeli insanlarin ’’Baslik’’ denen gerçegi var ki akil sir ermez. Kadin, evlenmek için bir mal’dir, satin alinir, satilir. Kadinlarimizin isi zordur olabildigine... Yalniz tarla tapan isleri degil, dogumda yavrunun cinsiyet hesabi da ondan sorulur. Kiz çocuk, ikinci derecede bir yaratiktir. Oglu olmayan kadinlara suçlu gözüyle bakilir. Böylesi kadinlarin kocalarina yeniden evlenmek, ona erkek çocuk vermesi beklenen bir kadin daha almak hakki taninmistir. Ama baslik sorunu çikar karsilarina... iste o zaman töreler girer isin içine... Yetiskin olsun olmasin, ele gelir çagdaki kiz çocugunu, almak istedigi kizin yakinina verir, o da baslik yerine geçer... Uygulanan yöntemin adi: ’’degisik usulü evlenmedir’’. Bu tür evlenme, Türkmen Baraklar’da, baslik parasi çok yüksek tutuldugundan uygulana gelmektedir. (Ezo’nun erkek kardesi Zeynel, Sitto Hanifi’nin kiz kardesinden ayrildiginda, Ezo Gelin çocuklu olsaydi, Degisik’i bozabilir miydiğ... Hayir. Baraklar’da bosanmak çok ayiptir... Hele ayrilma isteginin kadindan gelmesi çok çok ayiptir. Kadin, kocasi öldügünde, eger kiz çocugu varsa evlenebilir... Kocasi ölen genç kadinin, yitirdigi kocasindan erkek çocugu varsa yeniden evlenemez.) Ezo Gelin Konusunda Çekilen Filmler Ezo Gelin’in ilgili üç film çekildi. Orhan Elmas, ozan Behçet Kemal Çaglar’in öyküsünden esinlenerek, Ezo Gelin’i iki kez filme aldi... Birincisini 1955’de ’’Ezo Gelin Alevden Gömlek’’ adiyla çekti, ikincisini ise 1968’de beyazperdeye getirdi. (1968’de çekilen ’’Ezo Gelin’’ filmi, 1969 yilindaki 1. Adana Altin Koza Film ve Sanat Senligi’nde, en iyi ikinci film ve en iyi kadin oyuncu -Fatma Girik- ödüllerini kazandi.) 1973’de Feyzi Tuna, Ezo Gelin’i üçüncü kez, renkli olarak filme çekti. Çekilen filmlerin hiçbiri, gerçek Ezo Gelin’i anlatamamistir... Bu filmler, halkta, Ezo Gelin’in düs ürünü oldugu düsüncesini uyandirmistir. Plaklara Okunan Ezo Gelin Türküleri Barak Ovasi’nda ve köylerinde, Ezo Gelin için söylenen birçok türkü var. Bu türküler, Suriye’nin sinir köylerinde de söylenegelmekte. Yaziyi fazla uzatmamak amaciyla Ezo Gelin Türküleri’ni sinirlandirmam gerekiyor... Notaya alinmis ve plaklara okunmus dört Ezo Gelin türküsünü aktariyorum: 1936’da, Nizip Ilçesi’ne bagli izan Köyü’nden Bekir Karaduman’in olusturup ezgiledigi ilk Ezo gelin Türküsü’nü, Ferruh Arsunar (1908-1965) notaya almistir. Izan’li Bekir Karaduman’dan agiti nasil yaktigini ögrenelim: ’’Türküyü 1936 yilinda ben yaktim. Ezo Gelin’i isteyenler çogaliyordu. Lakin Ezo’nun bir kimseye gönül vermeyisi birçoklarinin da cesaretini kiriyordu. Gaziantep’te Kalelilerin Kahvesinde Barak köylerinden birkaç kisi oturuyorduk. Söz dolanip dolasip Ezo Gelin’e intikal etti. Dostlarimdan biri Alagöz köyünden Saban oglu Resül Alagöz idi. Digerleri Türkyurdu köyünden Ali hoca (Ali Aksoy simdi ölüdür.) Aramizda arz edecegim konusma münakasa konusu oldu. Resül Aga, Ali Hoca’ya bu Ezo Kadin niçin kimseyi istemiyor dedi. Duruma müdahale eden Hoca ise Ezo’nun çok onurlu ve herkesin evlenme teklifini kabul etmedigini ifade eyliyor. Bu meyalde Resul Aga, Ali Aksoy’a muhatap olarak bu muhitte sevilen bir kimse oldugunuza göre acaba size verirler miş Evet cevabini alinca ben ve Resül Aga bir otomobil tutarak Ezo Gelin’i Ali Hoca’ya istemek için üçümüz beraber Urus Köyüne hareket ettik. Üzerimizdeki bütün paralari Ali Hoca iddiasinda basarili oldugu takdirde kendisinde kalmak üzere teklif ettik. Teklifimizi kabul ederek paralari aldi. Urus Köyünün Harman yerine vardigimizda köy bekçisi Celle Halef karsimizdan geldi. Birde baktik ki köyden gelen bir kalabalik çikmis Tilsevet Köyünün yoluna dogru gidiyor. Bu kalabaligin ne oldugunu Celle Halef’e sordugumuzda bize aynen söyle dedi: ’’Bu köye neye geldiginiz anliyorum. Aradiginiz iste gidiyor. Bosa geldiniz’’ dedi. Parmagi ilede gidenleri göstererek iste Ezo Suriye’ye gidiyor der demez tepemizden vurulmusa döndük... Otomobili Ezo’nun gitmekte oldugu kalabaliga yetismek için o tarafa çevirdik. Resul Aga, Ali Hoca’ya dönerek: ’’Ezo’yu istedin, Ezo gitti; Murat’a (Firat) dönsen suyu kurur. Ezo Gelin su mintikada yasayip gidiyordu. Senin niyetin onu da baska ellere atti’’ dedi. Ezo’yu götüren kalabaliga yetistik. Gelin alayi yayan gidiyordu. Ezo gelin, meyus ve çok üzüntülü bir sekilde götürücüler arasinda yürüyordu. Otomobille biraz ileri giderek sadece bir defa daha Ezo Gelin’in yüzünü görebilmek için otomobilin tekeri patlamis numarasini düsünebildik. Böylece bir defa daha Ezo’yu görebilme mutluluguna eristik. Ondan sonra gayet üzgün bir halde, Ali Hoca’nin yüzünden düsen sinek sanki bin parça oluyordu. Tilsevet, Gemlik, Mikbili üzerinden köyümüz olan izan’a geldik. Zaten vakit aksam olmustu. Resul Aga ile Ali Hoca’yi misafir ettim. Çesitli meze ile donatilmis içki sofrasina davet eyliyerek oturttum. iste tam bu sirada Ezo Gelin’in namutenahi güzelliginden mülhem alarak su dört kitalik güfteyi kaleme alarak Resul’ün içki bardagina koydum. Güftenin metni aynen söyle idi: Turnayi uçurdum URUS köyünden, TILSEVET Gölüne batti mi dersinı Bir haber alamadim ZAMBUR köyünden, SiBiP’e telinden atti mi dersinı (1) Hele DEVEHÖVÜK geçit yeridir, (2) BOZHÖVÜK’te gümanimin biridir. (3) insanlar ikiye ayrilir.NIZIPLILER VE DIGERLERI