Bir zamanlar Nizip gerçekten yeşildi.Bırakınız kırsal alanlarını, Nizip’in yerleşim alanı dahi bağlarla, bahçelerle, bostanlarla; fıstık ve zeytin ağaçlarıyla içli dışlı idi.İnsanın içini ferahlatan aromasıyla, bin bir türlü şifalı otlar; sarı benizli osurgan otları, göz kamaştıran altın tabakları, morarmış arap taşakları, sanki her an ayran olmaya hazır yoğurt çiçekleri, acur çiçekleri, allı-morlu kardeş kanları, al yanaklı şıkıh, yılan cılbanı, ebemkömeci, gavur pancarı, yaban gülleri, çakır dikenleri, bal çiçekleri ve cacık ve hardal ve yarpuz… Yani sayısız tondaki yeşilliğin içindeki tarifsiz bir renk cümbüşü!... Ve meyve ağaçları ve bostanlardaki (Nizip Patlıcanı gibi çoğu hiçbir bölgede yetişmeyen türden) sebze çeşitleri… Çünkü o zamanlar Nizip Çayı, Fırat Nehrinin küçük kardeşi gibi şanına yakışır bir akar su idi.
Yukarıda saydığım tüm bu nimetleri ve güzellikleri tabii ki Nizip Çayı besliyor ve hatta tabir yerinde ise Nizip’in doğasını tek başına organize ediyordu… Nizip Çayı sayesinde bölgemizin doğası sanki cennetten bir köşeydi; Havamız temiz,gökyüzümüz ışıltılı, pırıl pırıl ve gecelerimiz daha çok yıldızlıydı..
Ya şimdi!..
Nizip Çayına akar su diyebilir misiniz?
Bahçelerinden ve o bahçelerdeki armut türlerinden, şekerparelerden, hacı kiyalardan, can eriklerinden, urmu dutlarından, narlardan vs bahsedebilir misiniz?
Nizip Çayına girip (derinliği 130 cm ile 2 metre arasında değişen) Delikli Kayada, Kayalı Gölekte, Potuğun Gölünde, Dolambaçta, Meyhanada ve Kurtdeliğinde yüzebilecek bir kulaçlık temiz su bulabilir misiniz? Sazan türlerinden kara kuyruk yada havara tutabilir misiniz? Sahi ne oldu o balıklara!... Bizim kuşak, balık tutabilir miyim kaygısını hiç yaşamadı. Üstelik büyüklerimizden de sürekli azar işitirdik,’ boyunuzu aşan yerlere sakın girmeyin ,boğulurusunuz ha!’ diye… Bundandır ki bizim kuşak yüzmeyi Nizip çayında değil de arıklarda (derelerde) öğrendi. Varın sizler o günlerin arıklarının dahi nasıl birer akar su olduğunu tahmin ediniz!
Sonra ne oldu da Nizip Çayı lağım çukuruna dönüştü! Ben birkaç kez, on-onbeş yıl önce bunun gerekçelerini yazdım. SOS üstüne SOS çığlıkları attım, sağır sultanlar duydu ama müsebbip olanlarla onları denetlemesi gerekenler bir türlü duymadı; duydularsa da çıkarlarına dokunduğundan ‘her seferde’ sağır sultanları oynadılar.
Konuyu tekrar yazmak isterken bir de baktım bizim sitede bu konu ile ilgili Gökhan Dokuyucu biraderimin NİZİP ÇAYININ ÇÖZÜMÜ OLMALI yazısı benim bu yazımın özünü teşkil edebileceğini gördüm ve tekrar okunsun diye yazımın finaline koydum.
Nizipimizin o güzelim eski antep yolu ve karşıyakaya uğrayan Nizip çayının artık o antep sanayinin kimyavi atıklarından kurtarmanın zamanı gelmedi mi ??
Her geçen gün ekolojik dengeye darbe vuran o atık suların Nizipe akmasını engelleyelim..
Anlatılana göre balık çıkarmış eskiden o sudan ama şimdi suya ELİ DOKUNAN hasta oluyor...
Bu formu açmamtaki gaye şu şuanda antepte ikditar olan parti akp Nizipte de akp ve Türkiyenin iktidarı da akp
bir şeyler yapacak gücümüz var ee ne duruyoruz bahçelerimiz hep bakımsız kalıyor ağaçlarımız hep kuruyor bu atıkların yüzüne...
Karpuzatan denen bir piknik alanımız var yanından bu atık sular akıyor ve bu yere hafta içi ve hafta sonu halkımız pikniğe gidiyor ve bu pisliği görüyor....
Bu böyle olmanın yerine orası kuşdam köyünü göreniniz varsa ne demek istediğimi anlamıştır....Bu kuşdamda Nizip çayı gibi bir yer ama suyu ayna gibi pırıl pırıl hiç bir kimyevi madde karışmıyor...
Niye olmasın Nizip çayı öyle bir kaç zengimizin cebine daha fazla para girsin diye biz niye zehirlenmeliyiz...
Çözümüne gelince bu fabrikaların sahipleri ve antep belediyesi bu akarsuya bir arıtma tesisi yapmalılar..
Ve ondan sonra Görün yeşil Nizipi görün.....