TAŞRADAN İÇERİ GİRMEK

Bilen hâk-i Sitânbuldur rüsûm-ı şîve vü nâzı
Kenârın dilberi nâzik de olsa nâzenîn olmaz

Merkezle âşinâ ol etme muhîte rağbet
Müstağrık-ı hakîkat meyl-i kenârı ney

Urfa’lı Nabi (17.yy)



Taşra kelimesi kültürümüz içerisinde İstanbul dışındaki yerleşim merkezlerine verilen genel bir isimdir.Daha sonraları,bir ülkenin başkenti veya en önemli yerleşim merkezi dışında kalan yerlere verilen isim olarak kullanılmaya başlandı.Taşra kelimesinin ihtiva ettiği anlam ile kelimenin delalet ettiği maksat ile muradı doğru anlamak;hiç kuşkusuz İstanbul’u anlamakla mümkündür.İstanbul’un merkeze alınmadığı her ‘Taşra’ tanımı ne yazık ki;eksik kalmış demektir.İstanbul dışındaki yerleşim merkezlerinde yaşayan insanlara da ‘Taşralı-Taşrali’ denilirdi.İstanbul’un yani şehrin,yani şöhretin merkezinde olmak insanın kendini tanıması için olmazsa olmazlardandır.
Taşra’nın zıddı da İçeri’dir.İçeride insanların birbirleri ile oluşan ilişkileri sonucu oluşan bir hukuk söz konusudur.Adına “Adab-ı Muaşeret” dediğimiz davranış biçimleri de ancak içeride kazanılabilir.Bu sebepten olsa gerek,insanın kendini test edeceği en önemli mekan İçeri yani merkezidir. “Kendini sokaklara karşı henüz denemeyen” şairin her mısraı, nihayetinde“vadilerde söylenen boş sözler” olmaktan öte bir anlam ifade etmez!Bu sebepten olsa gerek çoğu insan İçeri’ye düşman kesilir ve Taşra’ya methiyeler dizer.Nefsin kemendini idrakinin boynuna geçiren her nefs yapar bunu!Oysa idrakini,kalbini İçeri’yi bilmekle mamur eden her nefs İçeri’nin Taşra’ya nispetle azametine hayran kalır.
İslam dini dediğimiz ve fakat henüz yüzündeki nikabı kaldırmaya dahi cesaret edemediğimiz dinimiz! tamamen İçeri’nin dinidir.Merkezin,Medeniyetin,Kültürün,insan ilişkilerindeki fazilet çıtasını yükseltmenin… adıdır adeta.Ne ki;Taşra’lılıkla özdeşleştirilen dinimiz bir türlü İçeri’nin dini olarak telakki edilememekte,hatta Taşra’lı kalması adeta ana gayesiymiş gibi aktarılmaktadır!
Taşra, Adem ile Havva’nın ilk mekanıdır.İçinde ikisinden başka kimsenin olmadığı,nefislerinin nelere teşne olup olmadığını anlayamadıkları bir mekan.Adem Havva’nın,Havva da Adem’in Taşra’sındadır.Şeytan, Adem’in Havva’dan İçeri olduğunu Adem’e,Havva’nın da Adem’den içeri olduğunu fısıldar Havva’ya!Taşralılar ötekini,şehri,şöhreti,nefsi,görmeyi,görünür olmayı bilince başlar insanlık tarihi.Şeytan bir bakıma içerinin,şehrin,içimizdekinin de adıdır.Şeytan’ı olmayanın içerisi de olmaz o hep Taşralı’dır.
İstanbul olmadan Taşra anlamlandırılamaz dedik bu doğru.Yukarıdaki mısralar da Taşra(Urfa)dan İçeri(İstanbul)ye giren 17.yy. şairlerimizden Nabi’ye ait.Hem Cemal hem de Kemal’i resmeder Nabi.Nazik ama Nazenin olmayan bir Taşra’lı dilberi terennüm eder ve arkasında da “Hakikat içre olmayı,ilm-u irfanı…” yine İçer’iyle izah eder.İstanbul’un merkezinden çıkartıldığı ve neredeyse bütün yerleşim merkezlerinin İçeri, etraflarının da Taşra olarak isimlendirildiği bir zeminde, herkes kendini İçeri’li zannediyor.Oysa nice İçeri’nin ta içinde olan zevat-ı muhterem İstanbul dediğimiz İçer’iye girince sadece eşikte beklemektedir.Bundan daha sahici ve çıplak bir Taşra’lılık olur mu bilmem?!Taşra’lılık sinede bir yük,bir bar-ı giran’dır bunu anlamak durumundayız.İçeri’nin sahiciliği,gerçekliği karşısında Taşra’ya methiyeler dizmek,olsa olsa; “Kedi uzanamadığı ciğere mundar der” den öte bir mana ifade etmez.
2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti projesi aslında Taşra’nın İçeri’yi tanıması için bir fırsattı.Ne ki;yapılan reklamlar 16 Ocak’ta başlayacak projenin sanat ayağını teşkil eden etkinlikler dikkate alındığında, Taşra’lılara İçeri’den İçeri’ye yakışmayan Taşralı’lık gösterileri sunulacak.İçeri’nin Taşra’laşması ise daha derin bir yaradır!Bugün İçeri’nin Taşra’lılara arz ettiği, tarihimizde Yeniçeri Ocağı’nın yaşı ilerlemiş tecrübelilerinin Taşra’ya dokuz aylığına tayin edilince aldıkları sıfat olan ‘Yasakçı’ların durumuna benziyor!Maaş almak adına İçeri’nin sadece bir yüzünü,katı yüzünü göstermek!Oysa İçeri’ye girmeden,İçeri’yi,Şehri,Medeniyeti… dışarı(Taşra)dan anlamak mümkün değil.
İstanbul’un(Eski İstanbul-Suriçi)tam içerisinde yer alan hassasiyet sahibi de sayılan Müslüman kesimin yani söz söyleyen,yazan,çizen,fikir üreten kesimin, Taşra’lılığını görmesi için Şeytan’la,Şehir’le,Şöhret’le yüzleşmesi gerekiyor.Bu v.b. olgularla yüzleşmeden,İstanbul’a kendi Taşra’mızdan,Taşra’lılığımızdan seslenmek bir anlam ifade etmiyor.Surların duvarlarında asılı duran milyarlarca kelimenin sahibi olan biz Taşra’lıların milyarlarca kelimesinden sadece onlarcası kavrama dönüşse,dönüşebilse, İçeri’nin,merkezin,şehrin…ne olduğunu daha iyi anlayacağız.Ümidim odur ki;yeni nesil İçeri’nin kıymetini “Kentler’in Anası-Kentlerin Merkezi”ne inen kitabı hayatın içinde okuyarak İçeri’yi de Taşra’yı da mamur edecektir.Çünkü ‘Cahiliyye’den “Asr-ı Saadet” çıkaran da aynı kitaptı.