Tabi işin o tarafıda var..............
Her adam DELİKANLI olamaz demi OSMAN????.........)
Tabi işin o tarafıda var..............
Her adam DELİKANLI olamaz demi OSMAN????.........)
İnsanlar İçin En Güzel Hediye Hiç Masrafı Olmayan
Ama Degeri Çok Olan Ufacık Bir Gülümsemedir...
Birini ben yazayım.
KESER GİBİ OLAN İNSAN: insanlar toplumda yaşarken birey olarak karşılıklı hak hukuk konusunda keser gibi olurlar yani her şeyi kendi menfatine çevirir sadece kendileri faydalanır,SADECE KENDİLERİNE DOĞRU YONUTURLAR, işte bu gibi insanlara keser gibi insan denir.Selamlar
SEN BENDE BEN ÖLÜRSEM ÖLÜRSÜN
SEN ÖLÜRSEN BEN ZATEN ÖLÜRÜM
Mevlana’dan
Olmayasın keser gibi hep bana, olasın testere gibi biraz sana biraz bana.
EN BÜYÜK ANAHTAR SEVGİDİR DİYORUM...
MUSTAFA TEKGÖZ
Deniz gözleri beni kabul etmiyor,
Boguluyorum kumsalda,
Kumlarla savasiyorum, atiyor beni oraya.
Bu kadar zor, evet zor,
Deniz gözleri beni sahile atiyor.
Söyleyemem ona,kendimi kaybettigimi,
Onun gözlerinde.
Beni fark etmiyor bile.
Kuruyorum hayalini,
Ona bakmaktan sakiniyorum,
Benim icimi sakliyorum,
Benim icimi farkemesin diye.
Mor dünya gökyüzünü kiskanirmi$casina vurur kendini buLutLarin bo$Luguna,-
çok zor yurek ıster.
Aşkı Ya Yaşarsın Yada Yazarsın...
Diyen Şair Sonra da
Ne Yaza Bildik... Ne de Yaşayabildik...
Demiş...
SaRıma LaRciverRt Ol...
YAZDIĞIMI YARIN OKUYAMAYACAKSIN
’En güzel yastığın nedir?’ diye sorsalardı bana, hiç tereddütsüz ’yarın’ derdim. Yastık. Başımı usulca bırakıp kendimi unuttuğum yer. Yastık. Gözlerimi kapatıp gövdemi sessizce, dertsizce yarına taşıdığım dem. Yarın. Bugünün telaşlarını savurup fırlattığım loş uçurum. Yarın.. Bugünün ellerinden ellerimi çekip hayatla bağlarımı koparmama bahane eylediğim boşluk.
’Nasılsa yarın var!’ deyip de an’ın üzerimizdeki keskin hükmünü törpülüyor değil miyiz? ’Yarın yaparım!’ deyip de günün içinden duygularımızı, aklımızı, yeteneklerimizi, hasılı varlığımızı çekiyor değil miyiz? Kapatmıyor muyuz gözlerimizi bugünün güneşine, nasılsa yarın güneş yeniden doğacak diye? Kapatmıyor muyuz gönlümüzü bugünün aşkına, önümde çok uzun yıllar var diye? Sevdiklerimizi küstürüyoruz, sevenlerimizi kırıyoruz, umarsız bir maske takıyoruz bugün. Nasılsa yarın telafi ederim diye. Çekmiyor muyuz ellerimizi en ciddi işlerin eteğinden daha zamanı gelmedi diye? Alıp gölgemizi her akşamın hüsranına yatırmıyor muyuz? Sanki hiç yokmuşuz gibi, hiç var olmamışız gibi geçmiyor muyuz günün içinden? Hasretlerimizi, hayallerimizi, ümitlerimizi, beklentilerimizi, özlemlerimizi zamanın kanına katmadan, elimizde meyvesiz kuru tohumlarla kala kalmıyor muyuz?
Yastığımızdır yarın. Alıp başımızı gittiğimiz isimsiz, sınırsız, kuralsız, tanımsız ülkemiz. Aklımızı başımızdan alıp götüren uykumuz. Bugünden kaçışın saydam, sessiz, itirazsız suç ortağı, sırdaşı. Gözümüzü bağlayıp bize habire sayılar saydıran saklambaç arkadaşımız. Sürekli bizi körebe eder yarın. Bizi topal bırakır. Bizi sığlaştırır. Bizi yok sayar. Kendi kıyılarımızdan çeker yüreğimizin inci mercanını. Kentin kuytularında nefesimizi boğuyor, sözümüzü kekeme ediyor.
Yo, yo, suç yarının değil. Yarının ayağımıza gelir gelmez adını ’bugün’ diye değiştirdiğini unutan bizlerin suç. Yarınlara güvenip de bugünü eğretileştirirken, yarınların birinde kendisine geniş zamanlar düşeceğini hayallerken, ’dün’lerde ’yarın’ diye idealleştirdiği bir ’yarın’ı daha elinin tersiyle ittiğini fark etmeyende suç. Bizde!
Şairin dediği gibi ’yarın artık bugündür.’ Yarın diye beleyip beslediğimiz, hayallerimizle emzirdiğimiz o gelecek günler, o bitmez zamanlar, o geniş zamanlar gelir gelmez, kendimizi içinde sıradanlaştırdığımız bir ’bugün’ oluveriyor. Yarına ideal yükleyenler, gelen yarının adı ’bugün’ olduğunda, bütün idealleriyle o günün sabahında var kılmaları gerekir kendilerini. Hayallerini yarınlara güvenerek erteleyenler, yarınlar sıra sıra gelip ’bugün’ olarak ellerine ayaklarına vardığında, her şeyi bir kenara bırakıp el üstünde tutmaları gerekir bugünü. Sanki son günleriymiş gibi, sanki başkaca ve bir daha yarın gelmeyecekmiş gibi, ruhlarını damıtıp bugünün imbiğinde damıtmaları gerekir yarın sevdalılarının.
Sahi, bugüne kadar kim ’yarın’ gerçekleştirmiş başarısını? ’Yarın’ ödev yapan öğrenci oldu mu acaba? Yazısını ’yarın’ yazmayı başaran bir yazar olmuş mudur?
Hayır, hayır, içimizden hiç kimse ’yarın’ı yaşamadı, yaşamıyor, yaşamayacak. Yarınların hepsi bugün oldu, oluyor, olacak. Bugün’e kendini yakıştıramayan, yarınların hiçbirinde gününü gün edemeyecek.
İmrendiğimiz o başarı öykülerinin hepsi kahramanlarının ’bugün’ünde gerçek oldu. Bir ömre rengini, istikametini veren kritik kırılmaların hepsi sıradan bildiğimiz herhangi bir saatin içinde olup bitti. ’Yarın’a, ’az sonra’ya, ’hele dur, zamanı değil!’lere yaslananlar, ’bugün’lerin içinde siliniverdi, ’şimdi’nin kalbine can olamadı, ’an’ın göğsünden çekildi. Hiç dokunmadan geçtiler zamanın içinden. Hiç yaşamamış gibi sürüklendiler bugünden yarına..
İspat etmemi ister misin? Ben de bu kısa yazıyı sürekli ’yarın’lara erteledim. Ama sonunda oturdum ve yazdım. Ellerimi bilgisayarımın tuşlarına bağladım, koltuğumda hapsettim gövdemi, kalbimi bu satırların karasına mahkûm ettim. Yazıyı, ’bugün’ yazdım, ’şimdi’ bitirdim. Sen de ’yarın’ okuyamayacaksın bu yazıyı. Eminim ’bugün’ okuyor olacaksın.
Bugünü uyanık geçirmek istersen, ’yarın’ yastığını başının altından çek, sevgili zamane!
İyi uykusuzluklar!
SENAİ DEMİRCİ
güzel bır yazı sayın sonbahar düşünceler gercekden cok güzel tebrıkler...
TEŞEKÜRLER YORUMUNUZ İÇİN...UZUN OLDUĞU İÇİN OKUNMAYACAĞINI DÜŞÜNÜYODUM AMA ÇOK ŞÜKÜR SİTEMİZDE ÇOK SAYGIDEĞER KADEŞLERİM VAR VE OKUMA ZAHMETİNE KATLANIYORLAR ALLAH RAZI OLSUN...
İNSANLIK ZOR İŞ...
işin içinde senai demirci olduğunu bilseydim daha önce okurdum...
çok hoş bir yazı paylaşım için teşekküler...
AZ ÖNCE EVE GELMEDEN ÖNCE BAKTIM DA KIRAATHANELER DOLUYDU HEMDE NE DOLULUK....
NEDİR KIRAATHANE....
kıraathaneler, kahve içenlerin toplandığı ve muhabbet ettiği kahvehaneler gibi, okuyanların, okuduklarını tartışanların toplandığı mekanlarmış eskiden. şimdi kahvehaneler de, kıraathaneler de kaaave haline getirildi, geyik ortamı oldu...
BİZLER NE KADAR OKUYORUZ NE YAPIYORUZ ORALARDA BAKIYORUMDA HERKES ORADA GÖZLERİME İNANAMIYORUM AMA DOKTORDA ORADA ÖĞRETMENDE ORADA HER KESİMDEN İNSAN VAR ORADA ÜZÜCÜ BİR DURUM BENCE...
DİYORUM Kİ....
KİTAP OKUMA KAMPANYASI BAŞLATALIM OKUYALIM OKUTALIM BU OLAYI BÜYÜTELİM...
NE DERSİNİZ???...
Kitap okumaya başlamak için öncelikle sağ elimizdeki fareyi bir kenara koymak gerekiyor. Sonra bir şeyler düşünülebilir. Aklıma şöyle bir fikir geldi, bu konuyu takip edelim. Herkes burada en son okuduğu kitabı özetlesin ve tavsiye edip etmeyeceğini yazsın. Ben başlamak isterim.
Stratejik Üretim Yönetimi, Tekin Akgeyik: Kitap akademik düzeyde Yalın Üretim (Lean Manufacturing)’in temellerini anlatıyor. Yalın Üretim nedir diye soracak olursanız. Bir üretim düzeneyinde ara stokları minimum yaparak üretimi kesintisiz devam ettirmek diye özetleyebiliriz. Bunu daha anlaşılır bir şekilde anlatacak olursak, bir zeytin presini ele alalım. Zeytin yağı çıkarmak için ne lazımdır? Zeytin, enerji, taşımak için araç ve de üretimi stoklamak için teneke. Bunları öyle ayarlayacaksınız ki zeytin yağı üretilir üretilmez hemen fabrikadan çıkıp satılmaya gidecek. Ne içeride zeytin çekilmek için bekleyecek ne de zeytin yağı satılmak için bekleyecek. Anlatımım tavşanın suyunun suyu oldu belki ama işin felsefesi anlaşıldı sanırım. Eğer işletme ve üretim sistemleri üzerine ileri düzey birşeyler öğrenmek isterseniz tavsiye ederim. Ama bu işlerle alakası olmayan birinin kitaptan birşey anlayacağını sanmıyorum.
bireysel emekli, sadece üye...
abi haklısın bende şu anda kitap yok ama ilk fırsatta alınca dediğin gibi kısa ve öz olarak anlatırım...
saygılarımla...
kıraathaneye gitmediğim için bir şey diyemiyeceğim.
okuduğum kitapları özetleyebilirim.
Mustafa bey bence haklı. Kahvehanelerde kitap bölümleri olursa, insanlar boş kaldıklarında ellerini atarlar. Neden olmasın. Sadece kitap değil başka faydalı çalışmalarda düşünülmeli ve öneri olarak yazılmalı. Sonrasında aklımıza yatanlara için bir kampanya başlatabiliriz.
Görüşleriniz bizim için önemlidir
0342 5171254