(-2)*(+5) = -10 eder. Hesap külliyen yanlış.
(-2)*(+5) = -10 eder. Hesap külliyen yanlış.
abi anlatmak istediğini valla anlamdım anlayabilen varsa bi zahmet)
allah razı olsun zuhal...canım benim biran önce düzelir inş herşey...
Aslında söylediklerimden çok sakladıklarımda gizliyim ben bu yüzden anlamak için konuştuklarımdan çok sustuklarıma kulak ver!!!
hocam walla herkes gıbı bende anlayamadım soruyu sıze zahmet açıklarmısınız
http://www.antoloji.com/siir/media/62/www_antoloji_com_247362_146.JPG[/img]
Mor dünya gökyüzünü kiskanirmi$casina vurur kendini buLutLarin bo$Luguna,-
Hani,
ben gittim ya senden...
’Seni seviyorum’ bile diyemeden
Hani...
son kez değemeden ellerin,
gözlerinde beni göremeden
Dudağıma buz vurdu,
bedenim dondu ya...
Sakın, silindin sanma
silinen sadece bedenimdi
Senden, bir parça geldi ruhumla
bir parçam sende kaldı
Sen geldiğinde,
tamamlanacağız
üzülme...Lütfen
Mor dünya gökyüzünü kiskanirmi$casina vurur kendini buLutLarin bo$Luguna,-
<h2 Bir Saatiniz Kaldı - Dr. Nazım İntepe</h2
<p align="justify" .
Acil servisteydim. Mesleğe yeni başlamanın heyecan ve zevkini yaşıyor, ’doktor bey’ hitabına alışmaya çalışıyordum. Her büyük hastahanenin acil servisinde olduğu gibi, burada da nöbet hareketli geçiyordu. Tecrübeli uzman hekimlerin yanında, bana pek sorumluluk düşmüyordu. Ben sadece olup bitenleri dikkatlice izleyerek tecrübe kazanmaya çalışıyordum.
.
Saat gecenin bir buçuğuydu. İki bayan, kollarından tuttukları, 16-17 yaşlarında, esmer, topluca bir delikanlıyı hastahaneye getiriyordu. Delikanlının babası olduğu anlaşılan bir bey arkalarından soluk soluğa geliyor, bir yandan da şöyle sesleniyordu:
.
-Kurtarın yavrumu, kurtarın çocuğumu!
.
Nöbetçi doktor, gecenin yorgunluğuyla gömüldüğü koltuğundan doğruldu. Bu arada hemşireler yeni gelenleri karşılıyordu. Ben doktorun yanında ayakta bekliyordum. Adam konuşmaya devam ediyordu:
.
-Doktor bey, oğlum intihar niyetiyle ilâç içmiş. Annesi fark edince, hemen getirdik.
.
-Aldığı ilâçlar yanınızda mı?
Adam, ceketinin ceplerinden hap kutularını çıkarıp doktora gösterdi.
.
-Şu haptan on beş-yirmi tane, şundan on kadar, şundan da üç-beş tane içmiş.
.
-Ne zaman içtiğini biliyor musunuz?
.
-İki saat kadar olmuş.
.
Doktor hap kutularını uzun uzun inceledikten sonra, bir delikanlıya, bir de kutulara baktı. Ardından kafasını sağa sola sallayıp yüzünü buruşturarak:
.
-Hımm! Yazık, çok yazık!
.
Aile endişe ve merak içinde, doktorun bir şeyler söylemesini bekliyor, ama doktordan ses çıkmıyordu. Bense, gencin midesini yıkayacağımızı düşünüyordum. Kısa süren bir sessizlik, babanın sorusuyla bozuldu:
.
-Ne yapacağız doktor bey?
.
Doktorun yüzü gerginleşti. Bakışlarını ümitsizce kaldırdı. Dudaklarını ısırdı. Başını çaresizce sağa sola salladı. Elleriyle de çaresizlik işareti yaptı. Ağzından dökülen son sözler, hasta ve yakınları için kurşun gibiydi.
.
-Üzgünüm! Yapılacak bir şey yok. Hem bu ilâçlar... Üstelik de geç kalmışsınız.
.
Ben göz ucuyla aileye baktım. Hepsinin gözleri fal taşı gibi açılmış, beti benzi atmıştı. Delikanlının yüzü korkuyla gerilmişti. Annesi ve kız kardeşinin desteğiyle ayakta zor duran delikanlı, birden doğrulup pür dikkat doktora baktı. Doktorun ifadelerindeki kesinliği ve yüzündeki ciddiyeti görünce sarsıldı. Dizlerinin bağı çözülmüşçesine kendini yere bıraktı. Aile fertlerinin ayakta duracak mecalleri kalmamış olacak ki, her biri bir kenara çöktü. Baba ve anne, bir şeyler mırıldanıyorlardı. Uzun süren bir suskunluk ve şaşkınlıktan sonra:
.
-Ne olacak doktor bey? Hiçbir şey yapamaz mısınız?
.
-Artık çok geç. Bu durumda maalesef bir şey yapamayız. Yapsak da yararı olmaz. Herhalde bir saate kadar hastayı kaybederiz. Gene de hastayı müşahede altına alalım.
.
Ben de en az aile kadar şaşırmıştım. Delikanlının yüzüne bakıyordum. Ölüm endişesi ve ümitsizlik, iliklerine kadar işlemiş gibiydi. Kendimce neler hissettiğini düşündüm. Ölüme bu kadar yaklaşmak, gerçekten zor bir durum olmalıydı. Hem, insan bir saat sonra öleceğini bilse neler düşünür, neler hisseder, neler yapardı? Aslında her birimizin, ölüme bir saat yaklaşacağı an gelmeyecek miydi? Hayatın karmaşa ve med-cezirleri arasında, ölüm gerçeğini nasıl da atlıyor veya kendimize uzak görüyorduk. Şimdi bu delikanlı, geçmişini, arkadaşlarını, ailesini düşünüyor olmalıydı. Veya ölümden sonraki hayatı; yani bir saat sonrasını... Belki de arkasından neler düşünüleceğini, konuşulacağını... Halbuki ne kadar çok plânı vardı. Şimdi ise, o plânları düşünmek bir yana, son saatini nasıl geçireceğine dair doğru düşünme melekesini bile kaybetmiş gibiydi.
.
Diğer taraftan, hayat devam ediyordu. İçeride yatmakta olan bir hastanın yakınları doktora bir şeyler sorarken, sedye ile bir hasta daha getiriliyordu. O ara başka bir doktor kapıdan içeri giriyordu. Biliyorum, sohbet için geliyor. Az ötede, hemşirelerin küçük teybinden, bir arabesk parça yükseliyor: Batsın bu dünya! ’Hayatla ölümün iç içeliği galiba bu.’ diyorum kendi kendime.
Baba toparlandı. Yalvaran bir eda ile sorusunu tekrarladı:
.
-Hiçbir şey yapamaz mısınız doktor bey? Hiç mi ümit yok?
.
İçeri yeni giren doktor, kaş-göz işaretiyle ne olduğunu sordu. Doktor ayağa kalkıp kesin bir ifade ile cevap verdi:
.
-İntihar girişimi doktor bey. Geç kalmışlar maalesef. Durum da ciddi. Yapılacak bir şey kalmamış. Sonra raporunu tanzim ederiz.
.
Söylenenleri dikkatle dinleyen delikanlıyı ölüm gerçeği ile yüzleşmek ürkütmüştü. Pişmanlık duygusu içerisinde ve titrek bir sesle doktora; ’Kurtulmak için ne yapmak gerekiyorsa yapmaya hazırım. Ne olur doktor! Beni kurtarın, ölmek istemiyorum!" dedi. Doktor oralı bile olmadı. Ölüme bu kadar yakın bir kimseyi daha önce hiç görmemiştim. Üstelik çok da gençti. Hayalen morga gidip, gencin otopsisini düşünüyorum. Demek, karşımda duran bu diri beden birazdan ölecek, otopsi için açılacak ve biz bir rapor tanzim edip bırakacağız! Hayat ve ölüm... Yaşamak ve ölmek... Genç olmak, yaşlı olmak, hayatı anlamak, ölümü benimsemek... Hayatı ölüme bir girizgah olarak değerlendirebilmek... Ölüme her an hazır olmak... Veya kendini hazır hissetmek... Kısacası ölümü kuşanmak... Hayata ve ölüme anlam kazandırmak... Bir sürü düşünce beynime doluşuyor.
.
Doktor oradan uzaklaştı. Ben de peşinden gittim. Biraz acemilik kokan bir tavırla sordum:
.
-Doktor bey! Serumla bol mayi verip, bir yandan da idrar söktürücülerle kanını temizleyemez miydik?
.
Doktor dönüp, gözlerimin içine baktı:
.
-Kardeşim görüyorsun, burada ayakta zor duran yaşlılar bile biraz daha hayatta kalmak için mücadele ederken, bu delikanlı daha on yedi yaşında ve intihara kalkışıyor. Ölmek istiyorsa, neden ona mâni olalım? Biraz isteği ile baş başa kalsın bakalım. Ölüm ne imiş, hayat ne imiş düşünsün! Yaşamanın değerini, ailesine ne kadar acı çektirdiğini fark etsin! Dahası Allah’ı hatırlasın; kul olmayı... Ölümü ve sonrasını da tabii ki...
.
Arkasından, beni bir kez daha şaşırtan bir kahkaha atıp şöyle dedi:
.
-Yoksa, sende mi inandın öleceğine?
.
-Ne yani, delikanlı ölmeyecek mi?
.
Gülerek, ilaç kutularını gösterdi. Elindekiler, vitamin hapı, öksürük kesici ve balgam sökücülerdi.
.
Yaşanmış bir hâdisedir.
<p align="justify" Her sabah ilk işim gazete sayfalarını taramaktır.Eskiden olduğu gibi artık gazete satın alma devride bitti.Elimin altında internet gibi bir nimet varken tüm gazete ve köşe yazarlarını istedigim anda rahatça okuyabiliyorum.Biraz da meslek icabı bu işlerden zevk alıyorum.2 gün gündemden uzak kaldığımda kendimi uzay boşluğunda gibi hissediyorum.Onun için güncel yazı ve haberler bana vitamin gibi gelir.Birçok begenmedigim yazarın bile bazen çok anlamlı hoş yazılarına rastladığım da olur.İşte bunlardan birisi de Hıncal Uluç’tur.Ama bu sefer yazdığı yazıyı gerçekten çok begendim.Sizinle de paylaşmak istedim.Herkes kendisine bir pay çıkartsın.Doğrular her zaman paylaşmak ve hayata çekidüzen vermek için vardır.Yazıyı okuduğumda Nizip’tekisabah kalkışlarının birçok yerden daha farklı olduğunu hissetim birden.Acaba bana mı öyle geldi.Yoksa heryerde aynı mı?
“Yarın sabah saat yedi buçukta kalkacağım”dedi genç kız… sonra ertesi günün programını yaptı.”Duş…Kahvaltı…Evden cıkış…”diye baslayarak.Önemli bazı ihtiyaçlarını karşılamak üzere alışveriş merkezine gidecekti sonra öğle yemeğinde uzun zamandır görmediği bir arkadaşı ile buluşacaktı.öğleden sonra bir iş randevusu vardı.Saati sabah 07:30’da çalarken “Duş yapmasam da olur” diye düşündü”…yarım saat daha kestireyim …”Bir yarım saat daha için kahvaltıdan da vazgeçti…Alışveriş mi?...o kadar da önemli değildi canım…ertesi güne kalabilirdi.Öğleye kadar uyusa ne kadar iyi olacaktı.O kadar sıcak ve çekici idi ki yatak…Öğle yemeğinde arkadaşla buluşmak mı?..Bunca zamandır görüşmemişlerdi de ne olmuştu yani…Birkaç gün sonra yeseler ne olurdu ki?Bir telefon eder,yok canım,yüz yüze konuşmak zor ,bir mesaj çeker ertelerdi yemeği…oh be …Artık canının çektiği kadar uyuyabilirdi.Uyudu …İş randevusunda aç biilaç, alelacele yapılmış bir makyaj, iki fırça ile düzeltilmiş saçlar ve şişmiş gözlerle giderken, aynaya bakmadığı için neden başarılı olamadığını da anlayamadı.O gece yatarken gene plan yaptı…07:30 kalkış..Duş..kahvaltı.. gazetelere bakma..09:00 alışveriş merkezine gidiş.11:30 Arkadaşlarla buluşma …14:00 İş randevusu ..…Ve sabah saat 07:30 da çaldığında “canım kahvaltı çekmiyor,duşu da dün gece aldım..”diye mırıldandı,yastığı kafasının üstüne koyup öbür tarafa döndü.Kim mi anlattığım …Siz..İçinizden biri …Kim bilir kaç kişisiniz orda…Kaç yüz..Bin Başarı yataktan kalkma ile başlar…Bu kadar basit …Ama o kadar da zor…Bir araştırma yapın çevrenizde:Başarılı olanlar , yataktan kalkmayı bilenlerdir.Nedir yataktan kalkmayı bilmek…karar vediğin saatte gözünü açtığın anda fırlayıp yataktan çıkmak..Bir dakika bile gecikmeden , bir dakika bile yatak miskinliği yapmadan.Uçak kaçacaksa yaparız bunu…Ama hayat kaçarken yapmayız.Kaçan uçağın yenisi vardır oysa, ama kaçan hayatın saniyesi geri gelmez.Yataktan kalkmayı öğrenmek, kendini tanımakla başlar.Kendinizi iyi tanırsanız,kalkacağınız saati doğru belirler, güne doğru ,yapabileceğiniz başarabileceğiniz planla başlarsınız.Saat 07:30’da yataktan çıkmadığınızı bile bile her gece”07:30’da kalkış”diye yattınız mı,kendi kendinizi aldatır,daha kötüsü giderek aşağılık kompleksine düşersiniz…”Ben ne berbat bir insanım verdiğim en basit kararları bile uygulamıyorum “diye.Bakın …hayali değil rahatça gerçekçi planlar yapın.“10:00’da kalkacağım”deyin ama kalkın.Geceden verdiğiniz kararları ertesi gün uyguladığınız ölçüde kendinize güveniniz artmaya,kişiliğiniz oturmaya başlar.O zaman 07:30’da rahatça kalkabilecek güce ulaşırsınız.Yapamayacağınızı ezbere bildiğiniz planları her gece yatarken yapmak sizi yaşarken öldürür.Durmadan plan yapıp ertelemek hiç plan yapmamaktan çok daha hızlı çürütür insanı.Yataktan kalkacağınız zamana doğru karar verinve kalkın , hayatınızın nasıl hızla olumlu gelişmeye başladığını göreceksiniz.HINCAL ULUÇ
.
"Birçok begenmedigim yazarın bile bazen çok anlamlı hoş yazılarına rastladığım da olur.İşte bunlardan birisi de Hıncal Uluç’tur".
Gerçekten Hıncal Uluç tarzı olmayan ama hoş bir yazı. .
İşin enterasan tarafı ben soruyu bile goremiyorum :-))
İnsanlar İçin En Güzel Hediye Hiç Masrafı Olmayan
Ama Degeri Çok Olan Ufacık Bir Gülümsemedir...
İbret verici bir hikaye, yaşamın ve sağlığın değerini bilmek yolunda çok etkileyici bir son. Teşekkürler abi.
bireysel emekli, sadece üye...
Hazalyazının Hıncal Uluç’a ait olduğunu sanmıyorum. Ara sıra maille böyle yazılar geliyor. Heralde Hıncal hemşerimiz de (ne de olsa Antepli) vesile olmuştur.
bireysel emekli, sadece üye...
Olayın sonunda böyle birşey olacağını tahmin etmiştim,
aslında 17 yaşında ölmek isteyen birine güzel bir ders verilmiş, ancak o anda orada bulunan anne ve babanın durumları bu dersi kaldıramayabilirdi, oğlunun 1 saat sonra öleceğini düşünen bir anne veya baba o anda bu acıyı kaldıramayıp daha kötü sonuçlar çıkabilirdi, işte o anda hayat dersi o gence değil o doktora verilmiş olurdu.
Ya Olduğun Gibi Görün...
Ya da Göründüğün Gibi Ol...
http://arsiv.sabah.com.tr/yenisabah/img1/y1104.jpg[/IMG] .
Mesele yataktan kalkabilmekte..24.03.2002 Sabah Gazetesi.
"Yarın sabah saat yedi buçukta kalkacağım" dedi genç kız.. Sonra ertesi günün programını yaptı.. "Duş.. Kahvaltı.. Evden çıkış.." diye başlayarak.. Önemli bazı ihtiyaçlarını karşılamak üzere alışveriş merkezine gidecekti. Sonra öğle yemeğinde uzun zamandır görmediği bir arkadaşı ile buluşacaktı. Öğleden sonra bir iş randevusu vardı.. .
Saatı sabah 7.30’da çalarken "Duş yapmasam da olur" diye düşündü... "Yarım saat daha kestireyim.." .
Bir yarım saat daha için kahvaltıdan da vazgeçti.. .
Alışveriş mi?.. O kadar da önemli değildi canım.. Ertesi güne kalabilirdi. Öğleye kadar uyusa ne kadar iyi olacaktı. O kadar sıcak ve çekici idi ki, yatak.. .
Öğle yemeğinde arkadaşı ile buluşma mı?.. Bunca zamandır görüşmemişler de ne olmuştu yani.. Birkaç gün sonra yeseler yemeği ne olurdu ki?.. Bir telefon eder, yok canım, yüz yüze konuşmak zor, bir mesaj çeker ertelerdi yemeği.. Oh be.. Artık canının çektiği kadar uyuyabilirdi.. .
Uyudu.. İş randevusuna, aç biilaç, alelacele yapılmış bir makyaj, iki fırça ile düzeltilmiş saçlar ve uykudan şişmiş gözlerle girerken, aynaya bakmadığı için, neden başarılı olamadığını da anlayamadı.. .
O gece yatarken gene plan yaptı.. 7.30 kalkış.. Duş.. Kahvaltı.. Gazetelere bakma.. 9.00: Alışveriş merkezine gidiş. 11.30: Arkadaşla buluşma.. 14.00: İş randevusu.. .
..Ve sabah 7.30 da saati çaldığında "Canım kahvaltı çekmiyor, duşu da daha dün gece aldım.." diye mırıldandı, yastığı kafasının üstüne koyup öbür tarafa döndü..
Kim mi anlattığım.. Siz.. İçinizden biri.. Kimbilir kaç kişisiniz orda.. Kaç yüz.. Bin.. 24.03.2002 Sabah Gazetesi.
Başarı, yataktan kalkma ile başlar.. Bu kadar basit.. Ama o kadar da zor.. .
Bir araştırma yapın yakın çevrenizde.. Başarılı olanlar, yataktan kalkmayı bilenlerdir. .
Nedir yataktan kalkmayı bilmek.. Karar verdiğin saatte gözünü açtığın anda, fırlayıp yataktan çıkmak.. Bir dakika bile gecikmeden.. Bir dakika bile yatak miskinliği yapmadan.. .
Uçak kaçacaksa, yaparız bunu.. Ama hayat kaçarken yapmayız.. Kaçan uçağın yenisi vardır oysa.. Ama kaçan hayatın saniyesi geri gelmez.. .
Yataktan kalkmayı öğrenmek, kendini tanımakla başlar.. .
Kendinizi iyi tanırsanız, kalkacağınız saati doğru belirler, güne doğru, yapabileceğiniz, başarabileceğiniz planla başlarsınız.. .
Saat 7.30’da yataktan çıkamadığınızı bile bile her gece "7.30 kalkış" diye yattınız mı, kendi kendinizi aldatır, daha kötüsü giderek aşağılık kompleksine düşersiniz.. "Ben ne berbat bir insanım. Verdiğim en basit kararları bile uygulayamıyorum" diye.. .
Bakın.. Hayali değil, gerçekçi planlar yapın.. .
"10.00’da kalkacağım" deyin.. Ama kalkın.. Geceden verdiğiniz kararları, ertesi gün uyguladığınız ölçüde kendinize güveniniz artmaya, kişiliğiniz oturmaya başlar. .
O zaman 7.30’da da rahatça kalkabilecek güce ulaşırsınız.. .
Yapamayacağınızı ezbere bildiğiniz planları her gece yatarken yapmak, sizi yaşarken öldürür. .
Durmadan plan yapıp ertelemek, hiç plan yapmamaktan çok daha hızla çürütür insanı.. .
Yataktan kalkacağınız zamana doğru karar verin ve kalkın.. Hayatınızın nasıl hızla olumlu gelişmeye başladığını göreceksiniz...
Edited by - hazal1 on 1/8/2007 1:43:56 PM
Gül Hazal ÖZPOLAT