Nizip.com kütüphanesindeki Ezo Gelin makalesinde bu dediklerinin hepsi var zaten Arada bir şöyle gezseniz orayı neler bulacaksınız da, bi türlü ısındıramadık size orayı ).
Nizip.com kütüphanesindeki Ezo Gelin makalesinde bu dediklerinin hepsi var zaten Arada bir şöyle gezseniz orayı neler bulacaksınız da, bi türlü ısındıramadık size orayı ).
Görüşleriniz bizim için önemlidir
0342 5171254
zaten ordan aldım 2004 de yazılmış bende gün yüzüne çıkarayım dedim )
meraba orhan kardeş gönlüne yüreğine sağlık.biz gurbetçilere memleketimizin güzelliklerini kültürünü yaşattığınız için sizlere çok teşekkür ederim.tüm hemşerilerime selamlarımı ve saygılarımı sunarım.
sml orhan bey cok güzel seyler yapmıssınız ben konyada oturuyorum sitede gezmek hosuma gidiyor
ozgül
hocamşu anda o sıcak ve heycanLı ortamı sizinle yaşamış gibi hissettim. cok güzel anlattınız. inanın defalarca keşke dedim...
Konu nizipli_mehmet tarafından (02.08.07 Saat 14:13 ) değiştirilmiştir.
Bence Ezo Gelin Efsanesinin mezar taşındaki hikayesinde eksiklik var. Günümüzde bundan daha fazla iç yakan olaylar yaşanıyor. Gayet doğal bir olay gibi görünüyor ama bu mesajdan sonra hemen araştırmaya başlıyorum.
Bence "Sarı Memet" yada "Mızarlı Mamet" olarak tanınan Mehmet Sarı abimizin hikayesi çok daha acıklı. Mehmet Abimizin uzun havalarını, fotoğraflarını ve hayatından kesitleri Nizip.com’da görmek dileğiyle....
EZO GELIN:
Gaziantep ilinin Oguzeli ilçesinin Urus Köyü’ndendir. Bozgeyikli oymagindan Emir Dedenin kizidir. Annesinin adi Elif’tir. Üç kiz ile üç erkek kardesi vardir. Dogum tarihi 1909, ölüm tarihi 1956’dir.
Nüfusta bekar olarak gözükmektedir.
ezo, erken gençliginden itibaren, güzelligiyle dikkatleri üzerine toplarmis, hatta dügünlerde çevre gençleri gelini unutup ezo’yu seyrederlermis.
ezo’nun güzelligi kulaktan kulaga yayilarak efasane olurken, diger yandan, civar köylerde bir adamin adi dillerde dolasmaya baslamis. komsu köyden "sitto" lakapli hanefi açikgöz isimli bir adammis. sitto sahane baglama çalmasinin yaninda, süper de sarki söylermis.
hatta o dönemler "kambersiz dügün olur, sitto’suz dügün olmaz" gibisinden akillara zarar bir deyim de türemis.
ezo’larin köyünde bir dügüne ezo’da sitto’da davetli imis. hal böyle iken, ne damat ne gelin gerekli ilgiyi görmemisler zira sitto ile ezo’ya bakmis herkes.
Tabi sitto’da gözünü ezo’dan alamamış, bu yüzden ezo’ya görücü yollamis amma ve lakin görücü ala ala "düsünelim" cevabi almis.
Araya zaman girince sitto kendi köyünden biriyle degisik töresini uygulamaya karar vermis, ama araya girenler olmus, degisik gerçeklestirilememis ve bu yüzden de es-dost’un yüzüne bakamaz olmus.
Bir süre sonra yine es-dost sayesinde sitto ile ezo’nun arasi yapilmis ve evlenmelerine karar verilmis fakat baslik parasi ya da türevleri kullanilmamis zira sitto’nun ezo ile evlenmesine karsilik, ezo’nun agabeyi zeynel’e, sitto’nun halasi verilecekti.
Kis ortasinda dogru, iki dügün birden kurulmus, sitto ile ezo’nun dügünü sitto’nun köyü olan beledin köyünde, zeynel ile hazik’in dügünü ezo’nun köyü urus’ta kurulmus.
Birinci defa olarak Oguzeli ilçesinin Beledin Köyü’nde bulunan Türkmenler’in Karasihli oymagindan Hanifi Açikgöz ile imam nikahi usülü geregince kardesi Zeynel Bozgeyik’e degisik gelenegine göre 1930 tarihinde evleniyor. daha sonra sitto ile ezo mutlu bir yasam sürerlerken, aralarina arabozucular girmis. yemeyip içmeyip dedikodu yapmislar, olan olmayan bir çok laf tasimislar. Sitto ile ezo daha ilk yıllarında tahmini 1932 yilinda ayrilmislar ve sitto öykülerini bir cümlede özetlemis. "kötü talih geç buldum, tez yitirdim"
Kısa süren evlilikten sonra geçimsizlik nedeniyle küsülü olarak babasi evine gelen ezo, altı sene dul yasadiktan sonra ikinci olarak Suriye’nin Halep ilinin Caraplus ilçesinin Kozbas köyünde bulunan teyzesi oglu Meme’ye (Mehmet) 1936 yilinin bir ilkbahar mevsiminde degisik olarak Urus köyüne gelin olarak gidiyor. Ezo’nun ikinci kocasiyla geçimleri yerindeymis fakat ezo köyünü özlüyormus hatta ölümünde urus köyünü gören bir yere gömülmek istiyormus. öyle de olmus.
Suriye’ye gidisinin yirminci yilinda 1956 güzünde ezo yataga düsmüs, verem olmus. Ölecegini anlamis ama tek avuntusu olan kizi celile’yi yataginin basindan ayirmamis.
ezo gelin, bir cuma aksami son nefesini vermis. esi ve yakinlari vasiyetini dikkate alarak onu arasira tepesine çikip yasli gözlerle köyünü seyrettigi bozhöyük’ün en yüksek noktasina gömmüsler. Birinci kocasindan çocugu yok, ikinci kocasindan 6 çocugu oluyor. Bugün bunlardan yalniz kizi Celile hayattadir.
Kozbas köyünün yakininda olan ve Türk sinirina yarim saat uzaklikta bulunan Bozhöyük köyünün höyügünün basinda Ezo’nun mezari vardı. Saatlerce mesafeden, gerek Türkiye’den, gerekse Suriye’den gözükmektedir. Mezari yapili, badanali, sivali bir haldeydi.
1997 yılında Oğuzeli Kaymakamı Cemal hüsnü Kansız, Gaziantep valisi Muammer Güler ve yine Dokuzyol köyünden olan Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın girişimleriyle mezarının Suriye’den nakli için Suriye makamlarına 1.dereceden başvurulur. İki yıl süren temaslar sonucu Oğuzeli Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız başkanlığında bir heyetle naaşı 23 Eylül 1999’da Dokuzyol’a getirilerek defnedildi. Yöremizde vatan sevgisinin sembolü olan Ezo gelin halen eski adı Urus köyündeki kendisi içi hazırlanan mekanda bulunmaktadır. Allah rahmet eylesin....
Ezo Gelin’in asil adi Zöhre olmakla beraber yörede Ezo olarak anilmaktadir. Urus köyündeki birçok yasli kadin ve erkek Zöhre’ye niçin Ezo dediklerini yakinlari da dahil olmak üzere bilmemektedirler. Sadece “Biz Ezo’yu küçük kiz iken çok sever idik” demekle yetinirler.
Ezo kelimesinin kökünün ez’den geldigi kabul edilecek olursa ez kelimesi farsçada basina eklendigi kelimeyi “den” haline getirir. Yine farsçada ez kelimesi ben, kendim anlamina gelir. Fars dilindeki kelimelerin özelliginden bir tanesi de hece sayisinin azligi ve son ekin o haliyle bitmesidir. Yani Ezo kelimesinin anlami su sekilde olmakta: ez ben, o da ek ,yahut sahis zamani oldugunu göre ben o ,yahut benim o ,yahut o benim anlamina gelmesi icap etmekte. Halbuki kelimeyi ez olarak alinirsa özüm yahut özümün anlamini tasimasi gerekmekte.
1936 yılından bu yana Ezo gelin hakkında birçok türkü yakılmışsa da bunlardan sadece dört tanesini kayıtlarda görebiliyoruz. “Turnayı uçurdum Uruş gölünden “ diye başlayan türkü Nizip’in İzan Köyü’nden Bekir Karaduman’ın oluşturup ezgilediği ilk Ezo gelin Türküsü dür. Ferruh Arsunar bu türküyü (1908-1965) notaya almıştır.
İzan’lı Bekir Karaduman ağıtı nasıl yaktığını şöyle anlatıyor ’’Türküyü 1936 yılında ben yaktım. Ezo Gelin’i isteyenler çoğalıyordu. Lakin Ezo’nun bir kimseye gönül vermeyişi birçoklarının da cesaretini kırıyordu. Gaziantep’te Kalelilerin Kahvesinde Barak köylerinden birkaç kişi oturuyorduk. Söz dolanıp dolaşıp Ezo Gelin’e intikal etti. Dostlarımdan biri Alagöz köyünden Şaban oğlu Resül Alagöz idi. Diğerleri Türkyurdu köyünden Ali hoca (Ali Aksoy şimdi ölüdür.) Aramızda arz edeceğim konuşma münakaşa konusu oldu. Resül Ağa, Ali Hoca’ya bu Ezo Kadın niçin kimseyi istemiyor dedi. Duruma müdahale eden Hoca ise Ezo’nun çok onurlu ve herkesin evlenme teklifini kabul etmediğini ifade eyliyor. Bu meyalde Resul Ağa, Ali Aksoy’a muhatap olarak bu muhitte sevilen bir kimse olduğunuza göre acaba size verirler mi? Evet cevabını alınca ben ve Resül Ağa bir otomobil tutarak Ezo Gelin’i Ali Hoca’ya istemek için üçümüz beraber Uruş Köyüne hareket ettik. Üzerimizdeki bütün paraları Ali Hoca iddiasında başarılı olduğu takdirde kendisinde kalmak üzere teklif ettik. Teklifimizi kabul ederek paraları aldı. Uruş Köyünün Harman yerine vardığımızda köy bekçisi Celle Halef karşımızdan geldi. Birde baktık ki köyden gelen bir kalabalık çıkmış Tilsevet Köyünün yoluna doğru gidiyor. Bu kalabalığın ne olduğunu Celle Halef’e sorduğumuzda bize aynen şöyle dedi: ’’Bu köye neye geldiğiniz anlıyorum. Aradığınız işte gidiyor. Boşa geldiniz’’ dedi. Parmağı ilede gidenleri göstererek işte Ezo Suriye’ye gidiyor der demez tepemizden vurulmuşa döndük... Otomobili Ezo’nun gitmekte olduğu kalabalığa yetişmek için o tarafa çevirdik. Resul Ağa, Ali Hoca’ya dönerek: ’’Ezo’yu istedin, Ezo gitti; Murat’a (Fırat) dönsen suyu kurur. Ezo Gelin şu mıntıkada yaşayıp gidiyordu. Senin niyetin onu da başka ellere attı’’ dedi. Ezo’yu götüren kalabalığa yetiştik. Gelin alayı yayan gidiyordu. Ezo gelin, meyus ve çok üzüntülü bir şekilde götürücüler arasında yürüyordu. Otomobille biraz ileri giderek sadece bir defa daha Ezo Gelin’in yüzünü görebilmek için otomobilin tekeri patlamış numarasını düşünebildik. Böylece bir defa daha Ezo’yu görebilme mutluluğuna eriştik. Ondan sonra gayet üzgün bir halde, Ali Hoca’nın yüzünden düşen sinek sanki bin parça oluyordu. Tilsevet, Gemlik, Mıkbılı üzerinden köyümüz olan izan’a geldik. Zaten vakit akşam olmuştu. Resul Ağa ile Ali Hoca’yı misafir ettim. Çeşitli meze ile donatılmış içki sofrasına davet eyliyerek oturttum. işte tam bu sırada Ezo Gelin’in namutenahi güzelliğinden mülhem alarak şudört kıtalık güfteyi kaleme alarak Resul’ün içki bardağına koydum.Güftenin metni aynen şöyle idi:
Ezo Gelin
Turnayı uçurdum Uruş gölünden
Tilsevet gölüne battı mı dersin
Haber alamadım Zambur köyünden
Şibip’e tüyünden attı mı dersin
Hele Devehüyük geçit yeridir
Bozhöyük de gümanımın biridir
Alıp giden Türkmenlerin eridir
Bir gece Kozbaş’ta yattı mı dersin
Önünde Sacır var geçmez orayı
Hep avcılar arar bahtı karayı
Şaine Küllü’yü hem Zugara’yı
Bu üç köyü şavkı tuttu mu dersin
Mallarım kaçaktır varma gümrüğe
Geç karakuyu’dan, otur düğnü’ye
Dön ha Ezo dön ha eski yurduna
Sahiplerin seni sattı mı dersin
İzanlı Bekir Karaduman
************
Ezo Gelin
Üstünden al giymiş altından mavi
Yarim kanatlanmış uçmanın çağı
Anca şahin alır böyle bir avı
Gene dertli dertli gider bu gelin
Giymişsin karayı olmuşsun tatar
Derdimi derdine etmişsin katar
Söyler de dostlar ben inanmazdım
Elin dediğinden olmuşsun beter
Yüce dağ başında bölük bölük kar
Ayrılık elinden ciğerim delik
Bu ayrılık bize mevladan geldi
Gene dertli dertli gider bu gelin
Fırat kenarına yağmaz mı dolu
Eşinden ayrılan olmaz mı deli
Günde üç beş defa gördüğüm yari
Şimdi yıldan yıla sabır eder gönül
Salınmaz ateşi saldın özüme
Geceleri uyku girmez gözüme
Son zamanda sen gelirsin sözüme
Gene dersin ben ettiğimi bilmedim
Annesi huri de benzer meleğe
Başın için salma beni dileğe
Gücüm yetmez şu imansız feleğe
Gene dertli dertli gider bu gelin
Hanefi Açıkgöz
************
Ezo Gelin
Bir hançer bakışlı kanlar içen yar
Şu beni velvele salar gözlerin
Sen korkup Allahtan sürmeler çekme
Evel evvelden de kara gözlerin
Tuğsuz vezir gibi salınır gezer
Aşıklar ismini deftere yazar
Şu senin salınman bağrımı ezer
Evel evvelden de kara gözlerin
Ay benim der isen gün ele girmez
Öldürür aşığı hiç aman vermez
Bu asır güzeli ikrara durmaz
Ömür telef edip sevmeli değil
Acep bu yerlerde kalmalı değil
Aladır gözlerin sürmeli eğil
Bir yar peydah ettim el aldı gitti
Gitmeli bu elden kalmalı değil
Hanefi Açıkgöz
***********
Ezo Gelin
Ezo Gelin benzer huri meleğe
Başın için salma beni dileğe
Benim olsan vermem seni meleğe
Minnet eylen nazlı yari versinler
Ezo Gelin tutmuş seker düğünde
Al giyinmiş Antep çiti önünde
Bir güzel gördüm ben Uruş köyünde
Minnet eylen nazlı yari versinler
Ezo Gelin hurilerdin huridir
Başköy derler gümanımın biridir
Ezo Gelin nice canlar eritir
Minnet eylen nazlı yari versinler
Anonim
***************
1936’da meydana gelen ve tüm ülkeye yayılarak halk müziğimizin en bilinen türkülerinden biri haline gelen Eza Gelin türküsü'nün düzülmesine neden olan olayı ise Eza Gelin’in kocası Şido Hanifi söyle anlatır:
"Bizim Ezo ile evlenmemiz değişik usulü ile oldu. Ben kız kardeşimi Ezo’nun ağabeyi*ne verdim, Ezo’yu aldım.
Evliliğimiz sırasında bir gün Eza’ya bir tokat attım. Ezo bana küsüp ağabeyinin evine gitti. Ben de gidip kız kardeşimi aldım. Altı ay kadar böyle yaşadık. Bu arada kimse bize barıştırmak için bir çaba göstermedi. Sonunda Ezo’nun ağabeyi haber gönderdi; benim avradı getirsin Ezo’yu götürsün, diye.
Ben de haberciye "Ezo kendi küstü, kendi gelsin, on güne kadar gelmezse Ezo benden boş olsun. Kendi de bacımı boşasın" dedim. Ama Ezo gelmedi. Sonra da duydum ki, Ezo’mu Suriye’nin bir köyüne gelin vermişler. İşte o zaman ağlayarak bu türküyü düzdüm.
Ezo Gelin benim olsan seni vermem feleğe
Güzel yosmam başın için salma beni dileğe
Anası huridir de kendi benzer meleğe
Nen eyle de ah Ezo Gelin nen eyle
Çık Suriye dağlarına bize el eyle
Ezo Gelin çık Suriye dağlarının başına
Güneş vursun kamerinin kaşına
Bizi kınayanın bu ayrılık gelsin başına
Nen eyle Ezo Gelin nen eyle
Çık Suriye dağlar/nın başına bize el eyle
Ne var ki, Kubbunlü aşık Abdil Alkurt, Şido Hanifi’nin dostu olduğunu ve ondan türküyü dinlediğini, bu ikinci Ezo Gelin türküsünün başkaları tarafından düzüldüğünü söylemiştir.
Ezo Gelin türküsü Malatyalı Fahri Kayahan’ın taş plağa kaydedilen yorumuyla, en güzel türkülerimizden biri olarak halk müziğimizdeki yerini aldı
Ezo Gelin
Benim olsan vermem seni feleğe
Başın için salmam seni dileğe
Ezo Gelin benzer gökte meleğe
Başı duman olmuş ağlar bu gelin
Ezo Gelin yatağında yatıyor
Bülbüller de başucunda ötüyor
Gidersen arkanda şet-ilin yatıyor
Başı duman olmuş ağlar bu gelin
Hele bak da Kozbaşı’nın taşına
Kudret kalemini çekmiş kaşına
Ezo Gelin girmiş on dört yaşına
Başı duman olmuş ağlar bu gelin
Ezo Gelin çık Suriye dağları başına
Güneş vursun kemerine kaşına
Bizi kınayanın bu ayrılık gelsin başına
Başı duman olmuş ağlar bu gelin
Ali Çavaz
Not:
1-Uruş, Tilsevet, Şibip; Oğuzeli’ne bağlı Barak Köyleridir.
2-Devehöyük, Oğuzeli ilçesine bağlı sınır boyunda bir köydür.
3-Bozhöyük, Ezo Gelin’in Suriye’de mezarının bulunduğu bir köydür.
4-Oğuzeli ilçesi topraklarından geçen bir çaydır. Suriye topraklarına girdikten sonra FıratNehrine karşır. (...)
5-Şaine, Küllü, Zugara; Suriye’de Carablus’a bağlı sınır köyleridir.
6-Düğnüğ, Karakuyu; Suriye sınır köylerindendir.’’ (Mehmet Solmaz, Ezo Gelin, s.41 , 42, 43.)
Malatyalı Fahri Kayahan’ın plağa okuduğu Ezo Gelin Türküsü’nün kimden alındığı bilinmiyor...
Ezo Gelinin Mezarı Türkiye’ye Getirilirken Yaşananlar
Ezo gelin’in Suriye’deki mezarından çıkarılıp getirilmesinde,Halep ve Gaziantep valiliği arasında yapılan ve aylar süren müzakelerde Resmi yeminli tercümandım.
En son mezarı kazılıp oradan alınırken ilginç olaylar yaşandı.
Önce mezarın sınırını tesbit ettik. Ezo gelinin kızı vardı yanımızda, İki kişi mezarın ayak kısmından başladılar eşmeye, baş kısmına geldiklerinde daha ancak ayak kemilerinden bir kısmı çıktı,
Adamlar eşmeye devam ediyorlarken birden jandarmalar müdahale etti, başsavcı ve Carabulus kaymakamı beni çağırdılar, Derhal bunları durdurun, Eğer bir balta daha vururlarsa, tutuklarım dediler.
Eski Nizip Kaymakamı Hasan Karakaş ve Oğuzeli kaymakamı Allah selamet versin,. Hocam dedi bu kadar kemik zaten çıkmış yetmez mi dedi bunları alıp götürsek.
Bende, bedenin çoğunluğunun alınması gerek dedim.
Eee Suriye heyeti kabul etmiyor daha fazla kazı yapmayı, bizimkiler hayır olmaz diyorlar, aylar süren müzakereler boşa gidecek, al başına belayı. Bir grup Carabulus kapısında Cenaze bekliyor, Devlet töreniyle getirilecek, bütün ulusal basın orada. Orada bulunan yetkililerle bu işi halletmemi istedi bizim yetkililer. Biraz daha eşseler ne olur diye sordum.
Halep başavcısı: İleride başka mezarı kazacak olurlarsa başımıza bela almış oluruz dedi. O da haklı. Ama daha ilerisinde mezar yok. Bunu muhtar, yaşlı bir köylü ve Ezo gelinin kızı, yazılı olarak bize burdan ötede mezar olmadığının altını imzalarlarsa müsaade ederim. Dedi.
Hemen koşarak gittim muhtarı buldum, Ezo gelinin kızı zaten yanımızdaydı, bir de yaşlı adam çağırdık köyden, başsavcı yazdı onlarda imzaladılar. Bizimkiler kazıya devam etti. Bütün kemiklerini aldık. Bir tabuta koyduk ve getirdik.
Konu nizipli_mehmet tarafından (02.08.07 Saat 12:51 ) değiştirilmiştir.
Bizim Oğuzeli’nin Dokuzyol (uruş) köyünün tam karşı tarafında bir köy var, Suriye’ye ait. Adını şu an hatırlayamadım.
Suriye-Türkiye sınırı çizildiğinde bir çok insan gibi, Ezo gelin ve ailesi karşı tarafta, diğer Bozgeyik olan akrabalarıda Türkiye tarafında kalmışlar.
Bunlar uzun süre birbirlerinin köylerini görmelerine rağmen VATAN AŞKININ ATEŞİ İLE YÜREKLERİ KÖZ OLMUŞ. O kadar yakın bu iki köy birbirine.. O kadar ki biri bağırsa işitilir.
Önceleri sadece tel örgü varmış, sonra mayın döşenince yürekteki közler bu defa kor ateşe dönüşür.
Ezo gelin bizim bu tarafın dillerinde destan güzellikte imiş. Geçen kervanlar ve yolcular, onun şeklini görmek için 1 dakika bile olsa, kapısına gider, bir bardak su veya ayran ister. Belki Ezo gelini görürüm diye yolunu değiştirirlermiş.
VE EN CAN ALICI NOKTA..VE VEFATI ANINDA EZO GELİNİN KIZINA SÖYLEDİĞİ VASİYYETİNİ DUYDUKÇA TÜYLERİMİ ÜRPERTİYOR VE KENDİMDEN GEÇİYORUM.
Ezo gelinin mezarını az önce yazmıştım, dağın Türkiye’ye bakan kısmında. Oradan Türkiye’de kalan Dokuzyol (uruş gözüküyor).
Hani ondan sonra bu tarafta başka mezar da yok demiştim ya. Kızı da buna imza attı tabi. Başka mezar olmadığını söylerken o ara bir şey mırıldandı. Zaten dedi, annem ölürken dediki, dedi ve ağlamaya başladı. Neoldu dedim. Hayırdır. Vasiyyet etmişti, dedi, yine hıçkırıklarla sözün
sonunu getiremedi. Biraz yüreği inince, bende ısrar ettim. Hadi anlat ne olursun teyze falan dedim. İkimiz yalnız oturuyoruz.
Annem sıla harsreti ile yanardı. Bu dağın başına çıkar Vatana doğru, uruş köyüne doğru yanık türküler söylerdi. Dedi.
Ve bana dedi ki, dedi: Kızım, yavrum, ciğerparem, vatan hasretinden öte bir hasret görmedim. Her bu dağın başına çıkıp uruş köyüne baktıkça ciğerim yanar. Eğer ölürsem, beni bu dağın, uruşa bakan tarafına gömün, oradan uruşun havasını almak, kokusunu koklamak istiyorum."
Tabi ben kendimden geçtim. Bu arada bizim yetkilileri çağırdım. Biraz gelir misiniz? dedim. Efendim çok entresan dedim. Benimde gözlerimi yaşlı görünce hepsi toplandılar başımıza, onlara tercüme ettim hadiseyi. Orda bulunanlarda göz yaşlarını tutamadılar.
Aman Allahım vatan hasreti neymiş ya.
İşte buda Ezo gelinin yanık türküsüymüş arkadaşlar. Bunu o gün Mızarlı mamet bir söylemez mi abi. Ciğerlerimizi dağladı. (İ.Halil ERDOĞAN)
Bir ördek uçurdum Uruş Gölünden
Tilsevet Gölüne battı mı dersin
Bir haber alsam Zambır köyünden
Bir telini Şibip’e attımı dersin
Urgunda sacır var geçmez arayı
Avcılar kaçırdı bahtı karayı
Şaine küllüğü hem zugarayı
Bu üç köyü şavkı tuttu mu dersin
Kerpiçtendi şu Kozbaş’ın yapısı
Deve hüyükten geçer geçit kapısı
Sana kurban olsun Suriye’nin hepsi
Sahiplerin seni sattı mı dersin
Neneyle yazısı kara neneyle
Çık Suriye dağlarına doğru bize el eyle
Gelmez miydin bir saat yanımda kalmazmıydın
Ben gitmem benim yarim var diyemez miydin
Nen eyle yazısı karam neneyle
Çık Suriye dağlarına bize el eyle
EZO GELİN,KESİNLİKLE BİR AŞK HİKAYESİ DEĞİLDİ;
Yıllardır dilden dile dolaşan Ezo gelin hikayeleri bir aşk hikayesi olarak anlatıldı filimler de, kitaplarda. Oysa Ezo gelin Anadolu kadının hüzünlü bir gerçeğiydi. İçinde ihanet, gurbet, ayrılık, hasret, çile, acı gelenekler olan bir dramdı. Anadolu ile Ortadoğu arasına kurtuluş savaşından sonra giren sınırlar onlarca Ezo gelin dramını ortaya çıkardı. Özelikle Güneyimizde çizilen Irak ve Suriye sınırları asırlarca birbiri ile yaşamış insanların dostluklarının bitiş, akrabalıklarının hasrete dönüşmesine sebep oldu. Bu sınır çizgisinin sembol ismi Ezo gelin oldu.
Konu nizipli_mehmet tarafından (02.08.07 Saat 12:52 ) değiştirilmiştir.