.:..:.. DIHYE-Ý KELBÎ ..:..:..
Dýhye-i Kelbî ticâretle meþgul olup, çok zengindi. Kabîlesinin reisiydi. Müslüman olmadan önce de Resûlullah efendimizi severdi. Ticaret için Medîne’den ayrýlýr, her dönüþünde Resûlullahý ziyâret eder ve hediyeler getirirdi. Fakat Peygamberimiz bunlara kýymet vermez ve;
- Yâ Dýhye, eðer beni memnun etmek istiyorsan îmân et! Cehennem ateþinden kurtul, buyurur, onun îmân etmesini isterdi. Dýhye ise, zamaný olduðunu söylerdi. Peygamberimiz onun hidâyet bulmasý için duâ ederdi.
Yüzüne gözüne sürdü
Bedir gazâsýndan sonra bir gün Cebrâil aleyhisselâm, Dýhye’nin îmân edeceðini Resûlullaha haber vermiþti. Îmânla þereflenmek için huzuru saâdetlerine girince, Resûlullah efendimiz üzerindeki hýrkasýný Dýhye’nin oturmasý için yere serdi.
Dýhye-i Kelbî, Resûlullah efendimize hürmeten Hýrka-i saâdeti kaldýrýp, yüzüne gözüne sürdükten sonra, baþýnýn üzerine koydu. Resûlullahýn duâlarý bereketiyle kalbinde îmân nûru doðmuþ ve öylece Resûlullaha gelmiþti.
Cebrâil aleyhisselâm çok defa Resûlullahýn huzuruna, onun sûretinde gelirdi. Resûlullah efendimiz, Ümeyyeoðullarýndan üç kimseyi üç kimseye benzetti ve buyurdu ki:
- Dýhye-i Kelbî Cebrâil’e, Urve bin Mes’ûd-es-Sekâfi Îsâ’ya, Abdülüzzi ise Deccâl’a benzer.
Yine bir gün Cebrâil aleyhisselâm, Hz. Dýhye sûretinde Mescid-i Nebîye, Resûlullah efendimizin yanýna geldi. Bu sýrada daha çocuk yaþta olan Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin de mescidde oynuyorlardý. Cebrâil aleyhisselâmý Dýhye zannedip, hemen ona doðru koþtular ve ceplerine ellerini sokup, bir þeyler aramaya baþladýlar. Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
- Ey kardeþim Cebrâil! Sen benim bu torunlarýmý edebsiz zannetme! Onlar seni Dýhye sandýlar. Dýhye ne zaman gelse hediye getirirdi. Bunlar da hediyelerini alýrlardý. Bunlarý öyle alýþtýrdý.
Cebrâil aleyhisselâm bunu iþitince üzüldü. “Dýhye bunlarýn yanýna hediyesiz gelmiyor da, ben nasýl gelirim” dedi. Elini uzatýp Cennetten bir salkým üzüm kopardý ve Hz. Hasan’a verdi. Bir daha uzattý, bir nar koparýp, onu da Hz. Hüseyin’e verdi.
Hz. Hasan ve Hüseyin hediyelerini alýnca, Dýhye zannettikleri Cebrâil aleyhisselâmýn yanýndan uzaklaþtýlar ve Mescid-i Nebevî’de oynamaya devam ettiler. Bu sýrada mescidin kapýsýna, ak sakallý, elinde baston, toz-toprak içerisinde, beli bükülmüþ ihtiyâr bir kimse gelip dedi ki:
- Yavrularým, günlerdir açým, Allah rýzâsý için yiyecek birþeyler verin.
Ona harâmdýr
Hz. Hasan ve Hüseyin, biri üzümü, diðeri de narý yiyecekleri sýrada, bir ihtiyârý böyle görünce, hemen yemekten vazgeçip ihtiyâra vermek için mescidin kapýsýna doðru yürüdüler. Tam verecekleri sýrada Cebrâil aleyhisselâm gördü:
- Durun, vermeyin o mel’ûna! O þeytandýr. Cennet ni’metleri ona harâmdýr, buyurarak þeytaný kovdu.